KOMİSYON KONUŞMASI

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Hocam, çok teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için.

Biliyorsunuz, malumlarınızdır, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduktan sonra tekkeler, zaviyeler ortadan kaldırıldı şu nedenle veya bu nedenle. Şimdi onu tarihçiler konuşuyorlar, siyaset bilimciler konuşuyorlar "Kaldırılmasaydı ne olurdu, kaldırılsaydı ne olurdu?" diyerek. O dönem için de çoğunlukla "Haklı idi." denildi. Diyanet İşleri Başkanlığı da Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu Türkiye'de dinî hayatın kontrollü bir şekilde yaşatılması için. Dediniz ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yapmadı." Acaba Diyanet İşleri Başkanlığı burayı dinî bir yapı gördüğü için mi görevini yapmadı, yoksa hakikaten böyle işlerle uğraşmak istemediği için, kaliteli ve ehliyetli insanların, liyakatli insanların olmamasından, oraları denetleyebilecek, itikadî noktada, siyer noktasında, ilmihâl noktasında, kelam noktasında bu kitapları denetleyecek adamların olmamasından mı, bundan dolayı mı? Oysaki İslam hür aklı emrediyor, Diyanet İşleri Başkanlığının bunu bilmesi gerekiyor, irfanı hür, fikri hür, vicdanı hür insanlar istiyor cumhuriyet de, zaten bunu İslam da söylüyor, aklı hür insanlar. Neden Diyanet İşleri Başkanlığı bu noktada çok ciddi inisiyatif almadı?

Ben Türkiye'de cemaatlerin siyasallaştığını, tarikatların da cemaatleştiğini milletvekili olduğum günden beri söyleyen bir insanım, 2011 yılından beri bunu partimin üst kademelerine de söyledim ve bunun panzehrinin de güçlü bir Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu söyledim. Diyanet İşleri Başkanlığı liyakatli ve ehliyetli değil miydi, ondan mı bu işler böyle, yoksa "Bir dinî cemaat, uğraşmayayım, burası İslam adına hizmet ediyor." mu diye düşündü? Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretlerinin çok güzel bir sözü var: "Bir tek ben hakkım deme hakkına sahip değilsiniz, siz de haksınız, siz de haksınız, siz de haksınız deme hakkına sahipsiniz." demiş olmasına rağmen bu dinî cemaatler neden "Bir tek ben hakkım." diyorlar? O çok ilginç, onu öğrenmek istiyorum.

Bir de Fetullah Gülen, Amerika Birleşik Devletleri'yle, gerekse Türkiye'deki işte MİT Müsteşarı Fuat Doğu Paşa'yla, ardından Vehbi Koç'la, çeşitli insanlarla, bütün siyasi parti liderleriyle, hemen hemen bütün siyasi parti liderleri, sadece Sayın Erbakan ve Sayın Bahçeli haricinde ama Türkeş dâhil, Ecevit dâhil, hepsiyle teşrikimesai kurmuştur, bu insanlarla. Bunların hepsiyle beraber...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Kılıçdaroğlu da hariç.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Kılıçdaroğlu'nu bilmiyorum, o konuda bilgi sahibi değilim, eğer öyleyse onu da zikrederim, onun ismini de söylerim.

Fetullah Gülen, Hudeybiye Anlaşması'nı gündeme getirerek Türkiye'de gayesine ulaşmak için bu insanlarla bir takiye mi yaptı? Bu gaye de sadece İslami noktada insanlara hizmet etmek yani "Ben bir eğitimli insanlar ordusu çıkartayım." mı diye düşündü, yoksa hakikaten Amerika Birleşik Devletleri'yle veya dünyadaki egemen güçlerle bir araya gelerek "Türkiye'de bir gün bu dinî yapıyı çok ciddi şekilde tefessüh ettireyim, geleyim, Türkiye'yi ben yöneteyim." mi diye düşündü, Humeyni gibi, öyle mi düşündü?

Teşekkür ederim.