| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 24 .11.2014 |
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben hem hemşehrime hem Sayın Komisyon Başkanına teşekkür ediyorum.
Hem bazı yanlış anlaşmaları gidermek hem de tartışmayı biraz derinleştirmek için bir iki tane şey söyleyeceğim.
RECAİ BERBER (Manisa) - Derinleştirirseniz biz de gireriz topa.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, hayır, söylediğiniz şeylere karşılık olarak... Aslında bunları Sayın Bakanın cevaplaması lazımdı ama siz cevapladığınız için...
RECAİ BERBER (Manisa) - Ben kendi görüşlerimi söyledim.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Müsaade eder misiniz.
BAŞKAN - Sayın Sarı, buyurun lütfen siz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, teşekkür ettim bir de size Sayın Başkan.
Bir de adımı söylediğiniz için de bana bir cevap hakkı doğdu. Bakın, Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman emperyalist olmamıştır, doğru. Biz emperyalizm tartışması yapacak değiliz çünkü emperyalizm zaten ileri kapitalist devletlerin, ulusal burjuvazinin, ilerlemiş kapitalist devletlerin sonraki ulusal sınırlarının ötesinde girdikleri ilişkilerle ilgili bir şeydir. Bu anlamda, Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman kapitalist üretim ilişkilerinin temerküz ettiği bir devlet olmadığı için de emperyalist olmamıştır, yayılmacıdır ama emperyalist değildir ama Türkiye Cumhuriyeti emperyalist olabilir çünkü Türkiye Cumhuriyeti kapitalist bir ülkedir. Dolayısıyla kavramları yerli yerinde kullanalım.
İkincisi: Mezhepçilik meselesi. Bakınız, şunu söylemek istiyorum ben: Şimdi, Suriye özelinde yürütülen bir savaş vardı, ben konuşmamda da anlatmaya çalıştım, Suriye'deki savaş sadece Suriye'nin içinde olan bir savaş değil, bunun uluslararası bağlantıları var. Şimdi, bir yerde Suriye'nin desteklediği bir İran var, bir yerde Irak Hükûmeti var, bir yerde de onun düşük yoğunluklu savaşını yürüten Hizbullah var. Bunların hepsi bir Şii hilal şeklinde, arkasında da Rusya ve Çin var, böyle bir kutuplaşma var. Öbür tarafta da Özgür Suriye Ordusunu örgütleyen, Katar gibi, Körfez'in diğer ülkeleri gibi, Suudi Arabistan gibi, Türkiye gibi, Hamas gibi, onların düşük yoğunluklu savaşını yapan; Orta Doğu'da böyle bir kamplaşma var. Şimdi, bu kamplaşma içerisinde Türkiye Sünni eksenin içinde ve Türkiye Suriye'ye karşı en fazla angaje olmuş yani Esad yönetiminin devrilmesine karşı kraldan çok kralcı olan ve en fazla angaje olmuş bir ülke oldu. Bu sebeptendir ki İran'la, Irak'la sorunlar yaşadı, Suriye'yle sorunlar yaşadı. Batılı devletler, özellikle Amerika ve Batı'nın diğer ittifakı Suriye meselesinde biraz geri adım attığında yani Esad'ın düşürülmesi ve devrilmesi konusunda biraz geri adım attığında, işte, şeydeki darbe girişimine sessiz kalmayıp darbe girişimini desteklediklerinde Türkiye bir anda ortada kaldı. Türkiye ondan sonra çark etmeye başladı, dönmeye başladı, "Yeniden ben bu ülkelerle nasıl ilişkiler kurarım, Irak'la nasıl ilişkiler kurarım, İran'la nasıl ilişkiler kurarım?" demeye başladı. Demeye çalıştığım şey şu: Bu kamplaşma içinde Türkiye mezhepçi bir çizgi izledi. Kendi iç politikasında da bu böyledir, dış politikasında da bu böyledir, söylemeye çalıştığım şey bu.
Misakımillî'yle ilgili de bir cümle söyleyeyim: Ben şunu söylemiyorum, çok haklısınız, ülkelerin çıkarları kendi Misakımillî sınırlarının ötesinde de olabilir, tarihsel bağları olabilir, kültürel bağları olabilir, buralarla ilişkileri olabilir ve bunları canlandırmak isteyebilirler ama bu hiçbir zaman o ülkelerin iç işlerine müdahaleye dönüşmemelidir. Şimdi, biz Suriye'de açık taraf olduk yani Türkiye Cumhuriyeti bundan önce Arap ülkelerine, Orta Doğu ülkelerine karşı, iç çekişmelere karşı nötr dururken Türkiye ilk defa bu kadar angaje ve taraf oldu ve bunu da bir "Misakımillî bize yetmez." şeyiyle...
RECAİ BERBER (Manisa) - Bunları ayrıca tartışalım.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Tamam, tartışalım.
Son olarak şunu da söyleyeyim: Yani bakın, hani bu "hinterlant" kavramı, "hayat alanı" kavramı, bu "mittellage, merkez ülke" kavramı, bunlar Nazizm'in, 1945 öncesi dünyanın kavramlarıdır, bunların hepsini slogan hâle getiren insanları vardır, teorisyenleri vardır ve bunlar Batı'da kullanılmaz artık. Sayın Davutoğlu'nun kitabı da Batı dillerine bu yüzden çevrilmiyor, o yüzden izin vermiyor; söylemeye çalıştığım bu.