| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 02 .11.2016 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının değerli temsilcileri, kıymetli basın mensupları, sivil toplum örgütlerini temsilen bulunan değerli arkadaşlar; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın ülkemize hayırlı uğurlu, hakça bölüşülmüş bir bütçe olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe, bazı kaynaklara vergilendirme yoluyla el konulup ve daha sonra bu kaynakların yeniden planlanarak kanun çerçevesinde dağıtılması demektir.
Bütçe, demokrasilerin temelini oluşturan kamu gelir ve giderlerini belirleyen temel unsurlardan biridir.
Yine bütçe, bir insan hakkıdır, Türkiye'de yaşayan her ferdin geleceğidir.
Yine bütçe, 78 milyonun hakkı olup halktan da gizlenmeyen bir olgudur. Bu yüzden, kendi geleceğini belirlemede hak sahibi olmak için bütçede katılımcılık ve denetimde açıklık esas alınmalıdır.
Bütçeler şeffaf olmalı, adaletli, yasalara, teamüllere de uygun olmalıdır. İnsanların, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının siyasal karar alma süreçlerine katılabilmeleri, bilgilenmeleri ve onların düşüncelerinin alınmasına ihtiyaç duyulduğu bir olguyla hazırlanmalıdır. Biz "katılımcı demokrasi" derken bunu kastetmekteyiz. Demokrasi tarihi vatandaşların bütçe hakkını elde edebilmek için yaptıkları mücadelelerle yazılmıştır. Mali hukuk, anayasa hukukundan daha eski, daha köklü ve daha temel bir hukuktur. Bu hakkı layıkıyla ve hukuk kuralları çerçevesinde teslim etmek en önemli görevimizdir. Yüzyıllar içinde halkın kendisini yönetenlere karşı bütçeye sunduğu talepleri dikkate alındığında, o ülkelerin geliştiği, refah seviyesinin arttığı da çok net olarak görülmektedir.
Geçtiğimiz dönem, biliyoruz ki hepimiz için bir hayal kırıklığı oldu. Torba yasalarla gelen alakasız yüzlerce konu antidemokratik, İç Tüzük'e aykırı bir şekilde görüşüldü ve muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının, sendika ve odaların hiçbir görüşü, önerisi dikkate alınmadan o yasalar bir bir, çuval çuval geçirildi. Keyfîlikle değişen maddeler, birbirinden bağımsız onlarca konu torba torba kabul edildi. Bu dönem beklentimiz, İç Tüzük'e ve Anayasa'ya uygun yasalar yapmak, eşitlikçi, adil bir bütçenin ortaya çıkarılması olmalıdır. Bu konuda en büyük sorumluluk ise 25 üyeye sahip Adalet ve Kalkınma Partisi üyeleri ve Hükûmete aittir. Gerçi bu dönem de nur topu gibi bir OHAL'imiz ve sayıları da her geçen gün artan, tartışılan, tartışmalı kanun hükmünde kararnamelerimiz var.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz 15 Temmuzda cumhuriyetimize, parlamenter sistemimize ve milletimize kasteden FETÖ darbe girişimiyle çok zor bir sınavı başarıyla geçti. Bu süreçte birlik ve beraberliğimizle, milletimizin demokrasiden yana duruşuyla çok kıymetli bir enerji yakaladık. Dileğimiz, bu birlik ve beraberliğin, bu ruhun korunmasıdır fakat darbe sürecinden sonra OHAL süreci yüzlerce insanın mağduriyetine sebep oldu. Kanun hükmünde kararnamelerle biz takip edemez, hatta yetişemez olduk. 15 Temmuzda gücünü gösteren Meclis iradesi ne yazık ki bu kanun hükmünde kararnamelerle yok sayılmıştır.
Değerli üyeler, bizim yasama hakkımız, milleti temsil hakkımız ne acıdır ki Hükûmet eliyle elimizden alınmıştır. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması olağanüstü hâllerde kısmen veya tamamen durdurulabilir ama bunun bir çerçevesi, bir sınırı olmalıdır. Uluslararası hukuku ihlal etmemek, durumun gerektirdiği sınırı aşmamak, kişinin insan olmaktan doğan yaşama, eğitim, barınma ve ekonomik olarak ayakta durma haklarını ihlal etmeden, maddi ve manevi varlığı hırpalamadan yine hukuksal çerçevede bir süreçte olabilir. Oysa, bu OHAL sürecinin bilançosu çok acı ve büyük olarak yaşanmaktadır. 100 binin üzerinde personel görevinden uzaklaştırıldı, 60 bine yakın kişi tutuklandı, binlerce öğretmen görevinden alındı. Radyolar kapatıldı, televizyonlar kapatıldı. 200 gazeteci gözaltında, 2.308 gazeteci işsiz kaldı. Değerli arkadaşlarım -yine devam ediyor- 16 televizyon kanalı, 3 haber ajansı, 47 gazete, 16 dergi, 23 radyo ve 27 yayınevi kapatıldı. Biz, OHAL'i değil, FETÖ kalkışması sonrası âdeta bir darbeyi yaşıyor gibiyiz. Biz, bu ortamda, bizlerin dahi haklarının gasbedildiği bir süreçte, bunca adaletsizliğin, hukuksuzluğun olduğu ortamda bütçe konuşacağız.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, Sayın Başkan; geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine götürdüğü 2015 Bütçe Kanunu'na konulan 6'ncı maddeyi Anayasa Mahkemesi iptal etti. 2015 Yılı Bütçe Kanunu'nda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmete 520 milyar liralık harcama yetkisini verdi ama Hükûmet bu oranı 31 milyar aşarak 551 milyar harcama yaptı. Anayasa Mahkemesi, Hükûmetin 2015 Bütçe Kanunu'na koyduğu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden ek bütçe kanunu çıkarmadan, bütçeyi aşacak şekilde harcama yapmasına imkân tanıyan maddesini iptal etti. Maliye Bakanının istediği gibi ek harcama yapmasının önünü kapattı. Peki, 2017 bütçesi bu kurala göre mi düzenlendi? Hayır. Bu Anayasa Mahkemesi kararı dün görüşülen yasayla âdeta yeniden feshedildi.
Demokrasilerde hükûmetler, parlamentonun bütçe kanunları ile kendilerine verdiği ödenek tutarı kadar harcama yapabilir. Öyle, Maliye Bakanına sınırsız yetki verip istediği gibi kanun çıkartmaksızın ek bütçe konulması da doğru değildir.
Değerli milletvekilleri, dünya konjonktüründe uluslararası kuruluşların Türkiye için verdiği rakamlar aleni, ortada. Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye için 2017 beklentisini 3,4'ten 3,2'ye indirdi. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, Türkiye'yle ilgili 2016 ve 2017 büyüme beklentilerini 2017 için de yüzde 3,7'de bıraktı. Artık, uluslararası, sizin dikkate almadığınız ama dünyanın önemsediği kredi değerlendirme kuruluşlarının verdiği verileri çok dikkate alıp yeniden tekrar etmeyi de uygun bulmuyorum. Yani, Türkiye, 15'inci bütçeyi yapması nasip olan Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde yatırım yapmak için güvenli olmayan bölge olarak -maalesef, üzülerek ifade edeyim- işaretlendi. Büyüme hedeflerinin her yıl altında kalan, yüzde 5 büyüme oranını bir türlü yakalayamayan Türkiye ekonomisi, büyüme ve kurumsal sağlamlıkta zayıf olarak nitelendirildi. Uluslararası bankalar şube sayısını azaltıp hızla ülkemizden çıkma kararı aldılar. Bu kuruluşlara ayar vermeye çalışan siyasetçilerimiz de oldu ama ne yazık ki ülkemiz için verilen notlar dünyadaki itibarımızı ve yatırımlar için imkânlarımızı sınırlayacak güçtedir. Yani, çıkıp da "Sizler kimsiniz?" demekle ekonomi yönetilip yönlendirilemiyor. Hedeflerde sağlamlık, yatırımcıya güven vermek önemlidir. Siz, sermaye sahibi ve yatırımcı olsanız, hukuk sistemi kişiye dayanmış bir ülkede sermayenizi, birikiminizi güvende hisseder, o ülkede yatırım yapar mısınız?
Reel sektörde durgunluk sinyalleri artık hızla artmaktadır. Kapanan şirket sayısında artış, kurulan şirket sayısındaki azalış birbirini izlemektedir. Adliyelerde icra dairesi sayıları hızla artıyor. Küçük bir örnek de ilimden vermek istiyorum. 140 bin nüfusu olan merkez ilçemizde 3. icra dairesi açılması çalışması devam etmektedir ve izlenen politikalar ve gelinen noktada yüz binlerce küçük esnaf maalesef aldığı kredileri ve borçlarını ödeyemez durumdadır.
Değerli milletvekilleri, TOBB'un yaptığı açıklama sonuçlarına göre, ülkemizde kurulan şirket sayısı yüzde 29,3 azaldı, Kapanan şirket sayısı ise yüzde 21,99 arttı. Ülkemiz yatırımcılar için güven vermiyor. Şirketlerin sermayeleri her yıl küçülme gösteriyor, sektörlerde iş yerleri kapatılıyor. Son bir yılda 88 sektörün 40'ında iş yeri sayısı azalmıştır. Türkiye'nin küresel değer zincirine katılımı potansiyelinin altında kalmaktadır. Komşularla olan ilişkiler, dış politikada çatışmacı yöntemler ve ülkenin bir bölgesinde süregelen olağanüstü hâl ortamı, 17-25 Aralık sürecinde oluşan güvensizlik ortamı, son süreçte FETÖ operasyonları ve darbe girişimiyle oluşan ortam ticaret ve yatırım politikalarında gerilemelere neden olmuştur. Küresel yolsuzluk karşıtı koalisyonun her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi'ne göre, Türkiye, Meksika'nın ardından OECD üyeleri içinde maalesef iyi bir görüntü vermemekte, yolsuzluğun en çok görüldüğü 2'nci ülkedir. Bu hâle AKP'nin on beş yıllık iktidarıyla geldik. Reel sektörde tüm bu etkenler gösteriyor ki Türkiye önemli bir ekonomik durgunluk ve gerileme sürecinin içerisindedir. Yatırımların azalması, açılan şirketlerin kapanan şirketlerden fazla olması, şirketlerin sermaye küçültmesi, beraberinde ekonomik darboğaz ve işsizliği getirmektedir. Oysa, biz bütçe sunumuna baktığımızda sürekli yukarı seyreden ekonomi tabloları izledik ve Sayın Bakanımızdan dinledik. Ayrıca, Sayın Bakanımızı bu sunumu sırasında dinlerken kendimiz acaba başka bir ülkede miyiz diye düşünmeye de başladık. AKP Hükûmeti döneminde Türkiye'nin büyüme rakamları yüzde 5 oranının altında kalarak beklentileri karşılayamamıştır. Gelir adaletsizliğinde büyük rekor kırdık. Yine, Türkiye, yüzde 28.5 yoksulluk oranıyla 34 OECD ülkesini geride bıraktı. Türkiye'de yoksulun gelirden aldığı pay 2015 rakamlarına göre yüzde 2.1 iken zenginin aldığı pay yüzde 32 oranındadır. Aradaki fark neredeyse 16 kat, adaletsizliği de çok bariz göstermektedir.
İşte, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yolsuzluk gibi konularda dünyanın ilk sıralarında yer alan ülkemiz kalkınan ülke görünümü vermeye devam ediyor. Türkiye kalkınan ülke görünümü verirken, bütçe sunumunda tüm grafikler yukarı doğru seyrederken, her gün daha yoksullaşan halkın durumunu birlikte görüyor ve izliyoruz.
Şimdi, Sayın Bakanın yaptığı sunumdan bazı karşılaştırmalar yapmakla devam edeceğim: Geçen yılın bütçe sunumunda Sayın Bakanımız yine Türkiye'nin büyüyen ülkeler arasında olduğunu sık sık vurguladı. 2016 yılı büyüme rakamları en son yüzde 3,1 olarak seyrediyordu. Bakanımız geçen yıl 2016 yılı büyüme beklentisini 4,5 olarak vermişti, 2016 rakamı, üzülerek ifade edeyim ki Sayın Bakanım, gerçekleşmedi. Orta vadeli planda daha sonraki yıllara baktığımız zaman, 2017'de yüzde 4,4; ondan sonra da yüzde 5 ve üzeri hedeflenmiş. Bu, hangi tedbirlerle gerçekleşecek, sunumda bunlardan da hiç söz edilmemişti.
Yine sunumda turizm gelirlerinin artması, jeopolitik ortamın iyileşmesi, özel sektörde yatırım ve tasarruf oranında artış öngörüsüyle 2017 yılında yüzde 4,4 büyüme oranının yakalanacağı iyimserlikle açıklanmıştır. Ama ülkenin şu andaki durumunda OHAL koşullarının yarattığı antidemokratik ve güvensiz ortamda yatırımcılar ülkeyi bir bir terk ederken, ülkenin bir bölümünde zor şartlar yaşanırken, her gün şehit haberleri içimizi incitirken, meydanlarda bombalar patlarken bu iyimserliği nasıl yapabileceğimizi gerçekten merak ediyor ve şaşkınlıkla izliyoruz.
Turizmciler kan ağlıyor. Ülke büyükelçilikleri vatandaşlarına "Türkiye'ye gitmeyin." uyarısını sık sık yeniliyor. Turizmi bu koşullarda nasıl geliştireceksiniz? Bizim göremediğimiz, sizlerin gördüğü inceliklerin de bu Komisyonda paylaşılmasında yarar var diyorum. Lütfen, bu konudaki tedbirlerinizi, projelerinizi bize de 4,4 büyüme oranına da inanmamız için açıklarsanız mutlu oluruz Sayın Bakanım.
Zaten bu büyüme rakamları yoksulun sofrasına hiç yansımadı. Yoksul evine et ve temel gıda maddelerini almakta zorlanıyor, çocuklarının, çağın gereği olduğu gibi okul masrafları ve giyim kuşamında gereğini de yerine aile bireyleri olarak getiremiyor. Bazı AKP'li belediye başkanları da aşevlerinden insanlara kolilerle yardım dağıtıyor ve demeçlerinde bu rakamların her geçen gün arttığını, bunu bir başarıymış gibi de basına servis ettiğine de tanık olmaktayız. Oysa buralardan yardım alan insanların sayısının her geçen gün ve yıl artışı ülkemiz gidişatının iyi olmadığının temel ve somut göstergelerinden biridir.
Sayın Bakan, geçtiğimiz yıl işsizlik oranının yüzde 10,2 olacağını açıklamıştı. Oysa bu oran yüzde 10,7'lerde. Yine hedefimiz o noktada da -üzülerek ifade edeyim- tutmadı. İşsizlik temmuzda yüzde 10,7'ye çıktı, 2016 yılı Temmuz döneminde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 354 bin kişi artarak 3 milyon 324 bin kişi oldu. Görüyoruz ki, burada evdeki hesap çarşıya uymadı ve uymuyor. Oysa Sayın Bakanın sunum kitapçığına baktığımızda, bu rakamlarla ve kendi ifadeleriyle oldukça çelişen noktaları bir bir görmekteyiz.
İşsizlik oranının 10,7 olduğu bir dönemde en fazla istihdam yaratan ülke olduğumuzu da böylece o kitapçıktan öğrenmiş oluyoruz. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 18,9'a yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik oranında, yine ayrıca mevsimlik işçiler ve geçici süreli çalışanlar da arındırılmış olarak görülmektedir. Genç nüfusta işsizlik 19,8, bu durumda da gençlerimiz umutsuz, maalesef geleceğe güvenle bakamıyor. Şimdi, biz bu sunumdaki yükselen oranlara nasıl inanalım ve çıkardığımız bu bütçeyi nasıl savunalım, onu merak ediyorum.
Kamu ve özel sektör kesimleri için de bir yol haritası var, bu yüzden çok önemsiyoruz. Ancak öngörülebilirliğin sağlanabilmesi için orta vadeli plan mutlaka birbiriyle tutarlı, birbirini tamamlayan bir amaç, politika ve öncelikler bazında sunulmalıdır. İyimserlik değil gerçekçilik ve tutarlılık başlıca hedefimiz olmalıdır. Oysa bu orta vadeli planda görüyoruz ki, Hükûmet yine işi ciddiye almamış, bütçe harcama disiplinini de çok önemsememiştir.
Pollyannacılık oynayıp, kendimizi kandırmaya hiç gereğin olmadığına inanıyorum. Hesaplar ortada. Yaşadığımız ülkede birçok şeyi, hatta bir bölümünü kamuoyu araştırmaları ve uluslararası kuruluşlar bizim yüzümüze karşı söylemekteler.
Dünya ekonomisindeki küçülmeye rağmen, sürekli büyüme gösteren, üç yıl içinde 2 milyon kişinin istihdam edileceğini söyleyen, enflasyonun düşürüleceğini, işsizliğin azalacağını, cari açığın gerileyeceğini söyleyen bu orta vadeli plana göre önümüzdeki üç yıl içinde Türkiye'de büyük sanayi tesisleri ve fabrikalar açılacak. Bu üç yıllık plandaki açılacak büyük sanayi tesislerini, yapılacak yatırımları bilmemin de hakkımız olduğuna inanıyorum. Biz bu 3 yıllık büyük hayalin projelerini de görmek istiyor, kamuoyuyla da gururla paylaşmak istiyoruz ve Sayın Bakanımızdan bir an önce de bu projelerin açıklanmasını istiyoruz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) -Yani yaptıklarımızı paylaşsanız, onlara teşekkür etseniz yeter.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederiz Sayın Bakan!
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bütçede kamu çalışanlarına ayrılan pay yüzde 26'dan yüzde 25'e düşürülüyor. Bütçe harcamaları yüzde 11 arttırılırken personel giderleri sadece yüzde 8 arttırılıyor. Enflasyon, gıda fiyatlarındaki aşırı artışla 7-9 bandında yer alıyor. Enflasyon artıyor, emekçinin maaşında artış yok, gıda fiyatları sürekli artıyor, kontrol yok. Hükûmetin bir türlü dengeye koyamadığı bu hesabın bedeli, satın alma gücü her yıl daha da düşen emekçilere ve bordro mahkûmlarına...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlar mısınız lütfen.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bütçe gelirleri artarken, vatandaşı borçlanmaya teşvik eden bir ekonomi politikası hızla yürütülüyor. Vatandaşın borcu son dönemde yaklaşık 60 kat artış gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, kamu personel alımı konusunda da bir kafa karışıklığı var. Bu karışıklığı bizzat Hükûmetin bürokratları ve bakanları yaşatıyor. Her yıl genç işsizler, memur adayları, KPSS mağdurları, atanamayan öğretmenler atama için müjdeli haberler bekliyor. Fakat bu dönemdeki söylemleriniz gösteriyor ki, atamalar artık sözleşmeli personeli meşrulaştırma üzerinden yürüyecek. Ekim ayında Çalışma Bakanımız "Kamuya alımları durduracağız." derken, Sayın Maliye Bakanımız Ağbal, 60 bin alımdan söz etti. Daha sonra yine sayın bakanımız, bu 60 bin alımın 5 bininin kadrolu, gerisinin sözleşmeli olacağı açıklamasını yaptı.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, öyle değil.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Peki, diğer kadro ihtiyaçları ne olacak? Sözleşmeli memuriyet... Bu konuda daha net bir açıklamanın olması gerekliliği ortadadır. Toplamda ne kadar memur alınacak? Öğretmenler bunların kaçını oluşturacak? Engelli kadroları bunların yüzde kaçını oluşturacak? Kamu alımları konusundaki koordinasyonsuzluk ve kafa karışıklığının tüm bu açıklamalarla düzelteceğine inanıyoruz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ben demedim o şekilde.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Ben getireceğim Sayın Bakanım size.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Getirin.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Tamam.
Bu karışıklıkla nasıl bütçe planlaması yapıldı merak etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bir başka nokta da, ülkemizde önemli bir bütçenin ayrıldığı mülteciler meselesi. 7 milyar dolardan 20 milyar dolara kadar birçok farklı açıklama var. Bu çelişkili ifadelerin nedeni nedir? Bunun Komisyonumuzca bilinmesinde yarar var diye düşünüyorum. Çünkü söylenen rakamlar bütçemiz açısından son derece önem arz etmektedir. Ayrıca ülkemizin kamuoyundakine dünyadaki saygınlığı açısından da çok ciddi önem arz etmektedir.
2003-2015 yıllarını kapsayan on üç yıllık dönemde dolar kurunda yüzde 78,8 oranında artış kaydedildi. Bugün dolar 3,1 TL rakamının üzerinde seyrediyor. Doların önlenmez yükselişinde Hükûmet politikalarının bir etkisi olamıyor. Türk lirası her geçen gün dolar karşısında erimeye devam ediyor. 2008-2014 yılları arasında 11 bin dolar sınırını aşmayan kişi başına düşen gelirin, 2016-2018 planında 9 binlere gerileyeceği gösteriliyor. Ve her yeni doğan çocuğa güzel, aydınlık bir gelecek yerine, borçlu bir gelecek veriyoruz. Her doğan çocuk gözlerini 8.717 liralık kamu borcuyla açıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, iki dakika daha ilave süre veriyorum, lütfen toparlayın.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim.
Devlet, 435 milyar borç biriktirirken, yurttaşlar, bankalara, kredi kartı borcu, faizi ödemeye devam ediyor. Vatandaşın banka borcu on üç yılda, yani Hükûmetiniz döneminde 57 kat artmıştır.
Yine özelleştirmeler noktasında bütçemizde 13 milyarlık bir özelleştirme geliri gözüküyor. Sık sık da gündeme gelen şeker fabrikaları var. Sayın Bakanım, blok özelleştirilen Malatya dâhil, etrafındaki 4 şeker fabrikasıyla ilgili yapılan itiraz ve çalışmayı Sayın Cumhurbaşkanının da duyarlılığı sonucu durdurdunuz ve devamında yine Turhal, Sorgun, Kastamonu, Çankırı, Amasya, Samsun ve Çarşamba şeker fabrikalarıyla yine bir durma süreci oldu. Ve buralarda yapılan araştırma da şunu gösteriyor: Bunların arazileri çok kıymetli, kent merkezinde. Kısa sürede köşe dönmeyi amaçlayan inşaat ve buna dayalı rantları gerektiriyor. Yani binlerce insanın, işçinin çalıştığı yerlerde AVM'ler, konutlar ve ticari rant alanları oluşturulmak isteniyor. Kaldı ki, buralar bir gözden geçirilip üretime destek veren...
Bölgemden bir örnek veriyorum: 78 bin üyesi olan Tokat Pancar Ekicileri Kooperatifinde bu aileler 350 bin tonlarda olan şeker pancarını 750 binlere çıkarmış ve 1 milyon tonun üzerine de hedef koymuştur. Ve bu arada en tehlikeli gidişat da nişasta bazlı şekerlere verilen Hükûmetiniz dönemindeki kotalar. Bunun da çok ciddi olarak gözden geçirilip, insan sağlığını da ciddi tehdit eden bu kotaların tekrar Avrupa Birliği normuna indirilmesinde yarar var diye düşünüyorum.
Yine en son özelleştirmesi yapılıp, değerlendirme aşamasında olan Almus Hidroelektirik Santrali ve Köklüce HES, Sayın Bakanım, dünyada en ucuz elektrik üreten yerler. Bu 2 baraj, bu 2 hidroelektrik santrali yedi yıllık kazancına satılmıştır. Elde edilecek parayla bu 2 tesis bugün yeniden kurulamıyor. Yani 850 kottan 350 kota düşüşle elektrik üreten bir Köklüce HES yok pahasına gitmektedir. Bu kararların gözden geçirilmesinin bu ülkenin hayrına olacağını düşünüyorum.
Daha çok söyleyecek şeyimiz var ama Sayın Başkanımız -ileriye doğru haklarımız saklı kalmak kaydıyla- bize şey yapıyor. Bu görüşmekte olduğumuz bütçenin ülkemiz için hayırlı, uğurlu, eleştiriden çok övgüye değer olmasını diliyorum, muhalefetin -konuşmasına başlarken Sayın Başkanın teşekkür ettiği- o değerli görüş ve önerilerini işin başında dikkate almanızı diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.