| Komisyon Adı | : | (10 / 276, 277, 278, 279) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ın, Fetullahçı terör örgütüne ilişkin bilgi vermesi |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 01 .11.2016 |
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Çalışkan, hoş geldiniz.
Türkiye'nin son altmış beş yılı biliyoruz ki darbeler tarihi. Bu darbeler, daha önce söylediğim gibi demokrasimize, kültürümüze ve ekonomimize zarar verdi. 15 Temmuz akşamı, Emniyetteki vatanını, devletini, milletini seven, demokrasiye inanan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin millet iradesine ram olan Emniyet teşkilatının çok değerli mensupları, askerlerin, Silahlı Kuvvetlerimizin çok değerli mensuplarıyla ve de siyasetin dik durmasıyla, Başbakanın, muhalefet partisi liderlerinin, seçilmiş Cumhurbaşkanının, Parlamentodaki milletvekili ve bakanların tamamının dik durmasıyla beraber millet de bize destek verdi, siyaset-millet el ele verdik, bir darbeyi önledik. Sizler de orada, İstanbul gibi bir yerde buna katkıda bulunduğunuz için şahsım adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Birinci sorum şu: Basından öğrendiğim kadarıyla, kutsal günlerin suçlular üzerinde etkisi hakkında bir doktora tezi yazmışsınız. Cezaevlerinde suçlular üzerinde araştırma yaparak çalışmışsınız bu tezi. Başımızda kutsalı bilen, "Allah" diyen, "Peygamber" diyen, "Kitap" diyen, "Kur'an" diyen, "Bir medeniyeti yeniden canlandırmak istiyoruz." diyerek yola çıkan, önce "İbadet, hizmet" diyerek, sonra yaptıkları ticaretle beraber aynı zamanda "Kültürel hayata hizmet ediyoruz." diyerek yola çıkan bir yapının, daha sonra suçların en büyüğü olan demokrasiyi askıya alma, devleti ele geçirme, aynı zamanda suç örgütü kurma, suçlara teşebbüs etme, daha sonra darbe gibi dünyanın en büyük suçlarından bir tanesini işlediğini görüyoruz. Bu çelişkileri nasıl izah ediyorsunuz bu konuda çalışmış birisi olarak?
İkinci sorum: 25 Aralık 2013 tarihinde -gerçi siz 2014'te İstanbul Emniyet Müdürü oldunuz- 17-25 Aralık operasyonu olduğu zaman Emniyet teşkilatındaki çoğunlukla paralel yapıya mensup veya bugünkü ismiyle Fetullahçı terör örgütüne mensup polislerin olduğunu biliyoruz. Ve savcılarla beraber -bazı savcılara rağmen- bir operasyon yapmak istediklerini, siyasi irade üzerinde bir vesayet kurmak istediklerini, hatta hukukun dışına çıktıklarını gözlemliyoruz. O gün İstanbul Emniyet Müdürlüğünde bazı olayların olduğunu basından öğrenmiştik, bazı köşe yazarları da bunu yazdılar. Burada Fetullahçı terör örgütüne mensup Emniyet mensupları ile milliyetçi, ülkücü dediğimiz polis memurları arasında bir çatışma oldu mu ve bu insanlar bunlara karşı direndiler mi? Yazılanlar doğru muydu?
Üçüncü sorum: Bu sizin teşkilatınızı da ilgilendiriyor. Evet, o gün çok ciddi bir demokrasi testini başarıyla atlattınız, geçtiniz, vatana sadakat gösterdiniz, yemininize sadakat gösterdiniz. Ama, aynı zamanda, bir darbe girişimi birkaç yıl içerinde yapılır. Bir emir-komuta zinciri içerinde de olmuyorlar ki yani 1960 gibi değil bu, 1971 gibi değil, 1980 gibi değil veya kısmen 28 Şubat gibi değil. Bir parça yapıyor, ordu içerisinde bir "cemaat" denilen Fetullahçı terör örgütü yapıyor. İstihbaratımız mı zayıftı? Siz aynı zamanda İstanbul gibi bir şehrin 15-16 milyonun Emniyet Müdürüsünüz, istihbarat birimleriniz var. 2 tane kurumumuz var; MİT ve Emniyet istihbarat, başka istihbaratımız yok. Niçin hiç haberiniz olmadı? İstihbarat mı zayıftı? İstihbarat Fetullahçı terör örgütü tarafından ele mi geçirilmişti? Yoksa hakikaten sizlerin mi bir zaafınız vardı, bunu öğrenmek istiyorum.
Dördüncü olarak: Emniyet teşkilatı olarak 2000, 2001, 2002 yıllarında özel harekât yavaş yavaş tasfiye edildi; sebebi de 28 Şubatlar, 28 Şubatçılar polisin elindeki ağır silahlardan rahatsız oldular. 2002'ye kadar devam etti, daha sonra bir süre daha devam etti. Ardından da Güneydoğu Anadolu'daki olaylar nedeniyle tekrar yeniden özel harekât gündeme geldi. Sizin elinizdeki silahlar bu tür olaylarda yeterli mi? Araç olarak, gereç olarak, eğitim olarak sizin yeniden dizayn edilmeniz gerekir mi? Ve o gün yapılan operasyonu "Bir Emniyet teşkilatının elinde bu tür ağır silahlar olmasın ki, biz ileride darbe yapmak istersek rahat yapabilelim." diye mi düşündüler yoksa bir gaflet miydi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Selçuk Bey.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - En son söylediğinizi bir daha söyler misiniz Sayın Vekilim?
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Ağır silahlarla ilgili, o gün bu silahlar polis teşkilatından tasfiye edilirken, alınırken askerlerin de baskı yaptığını öğrenmiştim, o zaman da yine siyasetin içerisindeydim. Acaba bir operasyon muydu? "İleride bir darbe yaptığımızda karşımızda bir güç olmasın." istediler mi?
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Sayın Vekilim, siz çok zor sorular soruyorsunuz. Şimdi, bu sorular bir bürokratın cevaplamakta biraz zorlanacağı sorular.
Şimdi, diyorsunuz ki: "Ülkücü-FETÖ'cü çatışması mı vardı?" Benim devlet anlayışımda, polislik anlayışımda üniformayı giydiğiniz andan itibaren siz ne ülkücüsünüz ne FETÖ'cüsünüz. Biz bu mantıktan kurtulmadığımız sürece sıkıntı devam eder. Siz polissiniz, dünya görüşünüz kapının dışarısında kalmak zorunda. Anneniz, babanız, kardeşiniz dahi olsa inancınız, mezhebiniz, meşrebiniz neyse o yaptığınız hizmetin dışında kalmak zorunda. Eğer biz bu anlayışı getirmezsek sıkıntı yine devam eder. "Ülkücü polis", "FETÖ'cü polis" kavramını atmamız lazım. Bir polisimiz olacak, o da devletin polisi olacak Sayın Vekilim.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Şöyle düzelteyim: O gün polis teşkilatı içerisindeki görevini yapan polis memurları ile bugünkü Fetullahçı terör örgütü dediğimiz, Emniyeti bir noktada kuşatmış olan bu yapı arasında bir çatışma oldu mu?
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Söyleyeceğim Sayın Vekilim, bu konudan başlayarak söyleyeceğim.
O gün mutlaka bir sıkıntı yaşandı, ciddi sıkıntılar yaşandı. Ben o gün orada değildim, 17-25 Aralıkta orada değildim. Siz 2014'te Emniyet...
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Özellikle söyledim "Daha sonra geldiniz ama mutlaka bir bilginiz vardır." diye düşündüğümü.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - O gün ciddi sıkıntılar yaşanmış -aktarılan kısmını söylüyorum- ama onu "FETÖ'cü-ülkücü" şeklinde söylersek doğru olmaz. "Devletini seven." diyelim. Devletini seven, kanunlara bağlı insanlar bu yapıyla o gün mücadele etti, bugün de devam ediyor. Bu çok önemli, bunu ben ısrarla bütün çalışanlarıma da söylüyorum: Biz devletin polisiyiz. Dünya görüşümüz ayrı, hepimizin bir dünya görüşü var, hepimiz bir şeylere inanıyoruz ama biz hizmet ederken hepimiz sadece devletin polisiyiz. O gün o tür şeyler, sıkıntılar yaşanmış ama onları benim anlatmam doğru olmaz, ben şahit değilim, ben sadece duydum onları.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Doktora tezinizle ilgili...
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Şimdi, doktora teziyle ilgili... Ben kökeni ilahiyat kökenli olan birisi değilim, ben düz polisim. Yani, düz polis nedir? Polis koleji, polis akademisini bitirmiş, komiser yardımcılığından emniyet müdürlüğüne kadar gelmiş bir polisim. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsünde özel güvenlikle ilgili yüksek lisans tezi yazdım. Adalet Meslek Yüksekokulunu bitirdim. Sakarya'da da doktora tezini yazdım. O tezde işlediğimiz konu şuydu: Dini sosyal sermaye olarak görebilir miyiz? Yani "Din, millet ve devlet için suçu önlemede, asayişin sağlanmasında bir fayda sağlar mı?"yı anlatmaya çalıştık.
Şimdi, bu yapının devletin ekmeğiyle büyüyüp birtakım dinî eğitimlerden sonra böyle canavarca bir şeyi nasıl yaptığı konusu, inanın, ayrı bir doktora tezi konusu yani bu anlaşılacak gibi bir şey değil, anlatmakta da zorlanıyoruz. Ailenin içinde baba ile evladı düşman yaptılar, bırakın daha ilerisini, aileyi dağıttılar, milleti dağıttılar, hatta "paralel devlet" diyoruz, "paralel din" yarattılar yani bunların yaptığı işi ayrı bir doktora tezi olarak çalışmak lazım, izah etmekte ben zorlanıyorum.
Eğer siz Makyavelist bir düşünce ile İslami bir düşünceyi birleştirip de "her şey mübah" kısmıyla insanları motive ederseniz her şeyi yapabiliyor. Her şey mübah yani "Yeter ki biz amacımıza ulaşalım, hiçbir değer önemli değil, amaç önemli." Öyle olursa da hiçbir değeriniz kalmıyor Sayın Hocam.
Diğer kısım, istihbarat kısmı benim en yetkin olduğum konulardan bir tanesi Hocam. "Zayıf mıydınız?" diye söylediniz. Herkesin yetiştiği bir ocak vardır, benim yetiştiğim ocak da istihbarat ve terör birimleridir. Mutlaka bir sıkıntı var ki biz olayı duyamıyoruz. Burada, tabii, kurumları... Biraz önce Sayın Vekilim Mehmet Erdoğan şöyle bir şey söyledi... Diğer kurumu suçlamak için söylemiyorum; yüreğim yandı, o kısmı vurgulamak için söyledim, bir beklentiydi benimki. Birtakım insanların çıkıp "Durun kardeşim, ne yapıyorsunuz? Oturun oturduğunuz yere." demesini çok hızlı bekledim kısmını söyledim, kurumumu şey yapmak için değil. Kuruma bakışım şu benim; asker, ordu için söylüyorum: Uzman çavuşundan generaline kadar hepsine "Komutanım" diye hitap eden bir insanım o kuruma saygıdan dolayı yani o kurum bizim özel bir kurumumuz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Benim söylediğim de bir tespit ama yani bu olaylar yaşanıncaya kadar kimse hareket etmedi, illaki bir yerde bir olay yaşandı, ondan sonra hareket edildi.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Doğru.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Emniyet için de geçerli bu, onun tespit olduğunu söylediğim ben.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Emniyet zaten günah keçisi Sayın Vekilim. Emniyet, o manada... Haklı olarak yani suçlamanızdan hiçbir rahatsızlığım yok.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Suçlama değil, bir tespit yani bu bir realite. Şimdi ben kimseyi suçlamıyorum, niye suçlayayım? Demokrasi varsa, Parlamento nasıl demokrasinin bir unsuruysa bu devletin kurumları da bu işin bir parçası.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Sayın Vekilim, bu manada şöyle söyleyeyim sizi desteklemek adına; bu FETÖ'cü yapının en fazla uç verdiği, en fazla yerleştiği yer Emniyet teşkilatıydı yani onlar için tabir şuydu: "Fethedilmiş kurum." Bu manada en fazla zayiatı, sıkıntıyı ve yıpranmayı da zaten Emniyet teşkilatı yaşadı.
İstihbaratla ilgili kurumları ve kişileri suçlamamak kaydıyla bir sıkıntı var. Bir sıkıntı olmasa biz bunu daha önceden haber almalıydık. Yani "Emir komuta zinciri içinde değildi." dediniz ama Allah muhafaza sabaha kalsaydı Sayın Vekilim, ne olacağını bilmiyorduk. Yani, önceden haber alınıp -işte ikide, üçte, dörtte- birtakım müdahaleler olmasaydı başka türlü olsaydı acaba neyle karşılaşacaktık onu bilmiyoruz.
Bir de kesinlikle özel harekatla ilgili... Özel Harekât kurumunu biz geçmişte de tam anlayamadık, şimdi de anlamaya çalışıyoruz. Özel Harekât çok önemli bir unsur, mutlaka olmalı, iyi eğitilmeli. Onların meslek hayatları ve emeklilikleri dâhil her şeyleri çok düşünülmeli.
Geçmişte Özel Harekât çok büyük hizmetler yaptı, sonra birtakım sıkıntılardan dolayı kaldırıldı. Ağır silahların alınması o anki yönetenlerin takdiri, bence doğru değildi, polise silah verilmedi ama böyle ikinci bir güç falan şeklinde değil, yetecek kadar. Bu, dünyada var, dünyanın birçok yerinde bunun örnekleri var. Bizim ağır silah dediğimiz tanktan, toptan veya başka şeyden bahsetmiyoruz. Ağır silahları teknik olarak anlayanlar anlayabiliyor; onlar verilebilir, verilmeli bence. Bunu da askere veya şuna buna karşı değil, biz terörle mücadele eden bir devletiz, bu tür silahların poliste olmasında fayda var.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Affedersiniz, 17-25 Aralıktan sonra 15 Temmuza kadar Polis teşkilatından kaç kişi tasfiye edildi, biliyor musunuz?
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Bir şey söylemeyeceğim rakam olarak.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - 300 bin kişilik bir Emniyet teşkilatı. Şunu şu açıdan söylüyorum: Eğer onlar tasfiye edilmeseydi bu darbenin daha çok başarılı olma noktasında yüzdesi fazla olur muydu