| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan'ın 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin açıklaması |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 02 .11.2016 |
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten 15 Temmuz Türk demokrasisi için çok önemli bir tarih, önemli bir dönemeç. Yıllardan bu yana "Bu ülkede artık darbe dönemi kapanmıştır." diye genel bir kanı vardı ama darbe döneminin kapanmadığını çok acı bir şekilde 15 Temmuz akşamı gördük. Yüzlerce insanımız hayatını kaybetti, binlerce insanımız yaralandı. Her şeyden önce bu, Türk demokrasisine, Türk parlamenter sistemine yapılmış önemli bir saldırıdır. Bunu öncelikle bu noktada değerlendirmek gerekiyor. Bu, Türkiye'de demokratik bir ortamda yaşamak arzusunu dile getiren herkese yapılmış bir saldırıdır, bakış açımız böyle olmalı. Tabii ki, kuşku yok ki siyaseten herkes kendine göre değişik değerlendirme yapabilir. 15 Temmuzun Türkiye içinde nasıl görüldüğü ya da dışarıdan nasıl görüldüğüne dair farklı yaklaşımlar da söz konusudur. Benim de kişisel olarak başka bir yaklaşımım var, bir değerlendirmem var ama partimin genel görüşleri çerçevesinde bir değerlendirme yapacağım burada.
Bir: Evet Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılmış bir saldırı vardır. Türkiye'deki hani tabiri caizse millî iradeye yönelik bir saldırıdır ve hani olmaz denen darbenin olabileceği gösterilmiştir hem de acı bir şekilde gösterilmiştir. Bu yapı emperyalizmin önemli bir taşeron yapısıdır aslında, bunu böyle bilelim. Yıllardan bu yana dünyanın dört tarafında varlığını sürdürmektedir. Her şeyden öte bunu bir şirket gibi de görmek lazımdır. Milyarlara hükmeden bir şirkettir aslında ve şunu değerlendirmek lazım: Bu noktaya nasıl gelmiştir? Evet, hamasetin yeri vardır; evet, o günü destanlaştırmak mümkündür. Ben tankların önüne yatan insanların o çabasını küçümseme anlamında söylemiyorum, onlar takdire şayan insanlardır ama şöyle bir gerçekle yüz yüzeyiz. Maddi bir gerçeklik de gözümüzün önündedir. Bir dinci yapılanma vardır karşımızda. Yani dindar demiyorum, dinci bir yapılanma, dini kullanan bir yapılanma, dini ekonomiye alet eden bir yapılanma. Sürekli büyüyen, devasa şirketlere sahip olan, parasıyla etkinlikler düzenleyebilen, lobiler oluşturabilen ve geçtiğimiz günlerde beraberce yurt dışı gezimizde de şunu gözlemledik: Yeni bir diaspora oluşturan bir güç. Yani yurt dışında önemli güç. Şunu gözden ırak tutmayalım: Dinci bir yapılanmanın hani "Ya, işte, halim selim bir insan, bunlardan da tehlike mi gelir." denen bir yapılanmanın başımıza neler açabileceğini gördük, acı bir şekilde.
İkincisi: Sos bir yapılanmanın yani "Ya, bunlar dindar insanlar ama çok mülayim insanlar, sevecen insanlar, kibar insanlar." O insanların öyle olmadıklarını da bariz bir şekilde gördük. Şunu görmeliyiz: Dini siyasete alet etmemeliyiz. Dini devlet işlerine karıştırmamalıyız. En önemli şeylerden bir tanesi budur. Laiklik her zamandan öte gözden Irak tutmamamız gereken bir gerçekliktir.
Öte yandan, kuşkusuz ki bu olaydan sonra çok sayıda gözaltılar, tutuklamalar, işten el çektirmeler yaşanmıştır. O işin tozu dumanı içerisinde yapılan bazı şeylerde mağduriyetler oluşabileceğini de kabul ederek söylüyorum ki: Bundan sonra daha özenli davranmakta fayda vardır. İnsanların hak ihlallerini gözetmekte fayda vardır, daha titiz olacağız. Bu temel hak ve özgürlükleri koruma noktasında daha titiz olacağız. İkincisi: İşin insani boyutunu da gözden Irak tutmayalım. Bakın, eli silah tutan binlerce polisi, binlerce askeri siz işten el çektirip, sosyal güvencelerini elinden alıp bir kenarda tutmaya kalkarsanız ve derseniz ki: "Ya nasıl olsa cemaat onları besler, onların zaten devasa bir ekonomik güçleri vardır" derseniz büyük bir yanlışa düşmüş olursunuz. Çünkü bu silahlı güç bir süre sonra ekmeğini kazanabilmek için mafyalaşır. Bu konuda özellikle uyarı yapmak istiyorum. Yapmamız gereken bu cemaatin ana ya da bu FETÖ örgütünün ana eksininde olmayan, kazanılabilecek bu topluma yeniden entegre edilebilecek insanlar üzerinde hemen rehabilitasyon işlemlerine başlanmasıdır. Eğer biz bunları yapmazsak yeni bir belayı karşımızda bulabiliriz ve son sözüm şu: Evet, Türkiye çok büyük bir beladan kurtulmuştur ama buna yaslanılarak Türkiye'de demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri böyle görmezden gelen yaklaşımlardan da vazgeçilmelidir.
Kanun hükmündeki kararnameler, olağanüstü hâlin ilan ediliş nedenine dayalı olmalıdır. Kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tartışmalara ya da kamuoyunun bilgilendirilmesine yer vermeden böyle bir hokus pokuzla çıkarılan düzenlemeler hâline dönüşmemelidir çünkü burada yapılacak tahribatın acısını yıllar sonra bu ülke tekrar çekecektir.
Sonuç, demokrasi, temel hak ve özgürlükler bizim en büyük silahımızdır. Darbeleri önleyecek en büyük silah bu ve bütünlüğümüz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.