| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin açıklaması |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 02 .11.2016 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkanım, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Adalet Komisyonu 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra ilk toplantısını yapmaktadır. Bu nedenle Komisyon Başkanımıza herkese görüşlerini ifade etme fırsatı tanıdığı için teşekkür ediyorum. Bu vesileyle 15 Temmuz darbe teşebbüsüne dair ben de değerlendirmemi Komisyonumuzun değerli üyeleriyle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkanım, 15 Temmuz 2016 seçilmiş Cumhurbaşkanına, Meclise, Hükûmete, Anayasa'mıza, hukuk devletine, millî iradeye ve demokrasimize yapılmış silahlı ve kanlı bir darbe teşebbüsüdür ve saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda Türkiye'nin işgal girişimidir. Türkiye'yi bölme, rejim değiştirme, dinde reform, iç çatışma, kriz, kaosa Türkiye'yi sürükleme, ekonomik iflas noktasına Türkiye'yi taşıma girişimidir ve bütün bunlar cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne geçen yaklaşık yüz yıllık süre içerisinde Türkiye'mizin ve Türk milletinin elde ettiği kazanımları âdeta yüz yıl gerisine götürme, Türkiye'yi hem bugününü hem de geleceğini karartma, istiklalini tehlikeye sokma girişimidir.
15 Temmuz 2016'da gerçekleşen bu darbe teşebbüsü karşısında Türk halkı bugüne kadar görülmedik büyük bir birliktelik, birlikte ölümüne bir mücadele ortaya koymuştur. Geriye dönüp baktığımızda bu birlikteliğin bir defa da ülkemizin dört bir yanının düşman tarafından işgal edilmesi sürecinde kurtuluşun ve kuruluşun mimar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün arkasında bütün farklılıkları bir kenara bırakıp önce vatan, önce istiklal, önce bayrak diyen ve bunun için ölümü göze alan, bütün milletimizin her bir ferdinin birleşmesi gibi, aradan geçen yüz yıl sonra bu sefer de seçilmişleri korumak, demokrasiyi korumak, iradesini korumak, hukuk devletini korumak ve bunları yok etmek isteyenlere karşı ölümü göze alarak mücadele etmek için bütün farklılıkları bir tarafa bırakarak insanlarımızın bir araya geldiğini ve birlikte mücadele ettiğini, netice aldığını görüyoruz. Bu da gösteriyor ki, Türk halkı ülkenin istiklal ve istikbali, bu ülkeyi ve hepimizi yücelten değerleri tehlike altında olduğu zaman nasıl bir birliktelik ortaya koyuyor, birliktelik ortaya koyduğunda da nasıl netice alıyor. Bizim esas gücümüz bu birlikteliğimizden, sahip olduğumuz değerler için ölümüne mücadele etmekten kaynaklanıyor. Bunu herkes gördü, bütün dünya da bunu görmüştür.
15 Temmuzda Türkiye, seçilmiş organların darbeyle kapatılmasından kurtulmuştur, Anayasa ve demokrasimizin askıya alınmasından kurtulmuştur, rejim değişikliğinden kurtulmuştur, bölünme sürecine girmekten kurtulmuştur, FETÖ'nün kendini besleyenler ve kendini taahhüt ettiği çevrelere verdiği sözler ve sapık inancı çerçevesinde dinde reformdan kurtulmuştur, iç çatışmadan, ekonomik iflastan, işgalden ve Sivas Kongresi'nde reddedilen mandanın FETÖ'nün öncülüğünde Türkiye'ye getirilip bütün milletimizin ve devletimizin istiklalinin tehlikeye düşürülmesinden, yok edilmesinden ve istikbalimizin de karartılmasından kurtulmuştur. O nedenle 15 Temmuzu unutmamalıyız, unutturmamalıyız. Eğer biz 15 Temmuzu unutursak, unutturursak, 15 Temmuz olmamış gibi olayın sıcaklığından sonra yol almaya devam edersek, yarınlarda yeni 15 Temmuzların olmasını elbette önleyemeyiz. Bunun için de tedbir almak zorundayız. Ülkemizi, geleceğimizi korumak adına tedbir almak durumundayız. Bugün sorumlu olan kişiler olarak bunların gerekleri neyse yapmaktan kaçınamayız.
Geçmişte Türkiye pek çok darbe yaşadı, pek çok muhtıra verildi Türkiye'de ancak her darbeden sonra ve her muhtıradan sonra siyasal iktidarlar ve siyaset kurumu hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. Örneğin 1960 darbesini yapanlar darbe gününü "Anayasa ve Hürriyet Bayramı" olarak ilan ettiler. 1980 darbesine kadar darbe günü Anayasa ve Hürriyet Bayramı olarak kutlandı. Anayasa Mahkemesinin önüne siyasiler gitti ve orada bu darbe günü bir de adı üzerinde "Anayasa ve Hürriyet Bayramı" olarak kutlandı. Buna tavır konulamadı, geliştirilemedi. 12 Mart 1971 muhtırası Mecliste okundu, o zaman çift sistem vardı, Senato vardı aynı zamanda Millet Meclisi vardı, ikisinde ayrı ayrı okundu, Başkanlık Divanı okuttu, milletvekilleri de itiraz etmeden muhtıraları dinlediler ama gelinen noktaya baktığınızda 26'ncı Dönem Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu, Meclis bombalanırken o bombaların altında bütün farklılıklarıyla birlikte -iktidar, muhalefet- ölmeyi göze alarak orada durdu. Eğer geçmişte milletvekillerin ölmeyi göze alarak Parlamentoda durduğu gibi, darbeler karşısında aynı şekilde durulmuş olsaydı Türkiye'nin bu kadar darbe tecrübesi olmazdı. Bu gösteriyor ki, Meclisimiz artık eski Meclisler gibi değil. Sesini ölümüne yükselten, bombaların altında Gazi Mustafa Kemal'in yönettiği Meclis gibi çalışan ve demokrasiyi müdafaa nöbetini ölümüne tutan cesur insanlarla dolu. Ben inanıyorum ki gelecekte de bu cesur insanlar sürekli olacak ve Türkiye'nin demokrasisi de, anayasal düzeni de varlığını bu nedenle devam ettirecektir.
İşte, Hükûmet olarak biz de geçmişteki hataları tekrarlamamak için, darbeleri doğuran ve besleyen yapıları, sistemleri, mekanizmaları ortadan kaldırmak için kararlı adımlar attık. OHAL kapsamında Türkiye'de bir daha darbe teşebbüsü olmasın diye atılması gereken ne kadar adım varsa etkin ve kararlı bir şekilde attık ve uygulamaya devam ediyor. İnşallah bu attığımız adımlar demokrasimizi, hukuk devletimizi daha da güçlendirecektir.
Kamunun içindeki ayıklamaya gelince bu da son derece önemli. Hiçbir demokratik hukuk devleti kamu içerisinde terör örgütleriyle iltisaklı, irtibatlı veya üyelik bağlantısı olan kişileri çalıştırmaz, çalıştırmaya da zorlanamaz. Eğer böyle bir tespiti varsa bunun gereğini yapmak, Anayasa'ya yaptığımız ve Mecliste yaptığımız yeminin gereğidir. Biz vazifemiz gereği bunları yapmamız lazım. Şimdi, Türkiye'de hep beraber yaşadık yargıda, orduda, emniyette pek çok yerde Fetullahçı terör örgütü kurucu ve yöneticisi terörist başı Gülen'in talimatlarıyla neler yaşandığını hep beraber gördük. Şimdi, itiraflar var, pek çok ifadeler var; onlara baktığınızda da yargıda, orduda, işleyişin nasıl olduğunu gördüğünüzde insan ürperiyor. Öyleyse böylesi büyük bir tehdit karşısında bizim tedbir almamız ve devleti teröre ve terörizme hizmet edenlerden ayıklamamız bu devletin bekası, bu milletin huzuru, barışı ve refahı için son derece önemlidir. Sadece Fetullahçı terör örgütü üyeliği, iltisağı veya irtibatı nedeniyle değil, bölücü terör örgütü PKK üyeliği, irtibatı ve iltisakı nedeniyle olanlardan da bu devletin her kademesinin temizlenmesi gerekir. Hükûmet olarak bu noktadaki adımları kararlı bir şekilde bugüne kadar attık, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz. Bundan da hiç kimsenin endişesi olmasın.
Tabii, bütün bunları yaparken şeffaf yapıyoruz. KHK'lar alenidir ve Resmî Gazete'de yayımlanıyor, gizli saklı bir şey yok. Hepsi milletin gözünün önünde yapılıyor. Biz diyoruz ki: Tehlike bu, tehdit bu; biz, bu tehlike ve tehdidi böyle atlatabiliriz ve bunu milletimizin gözü önünde yapıyoruz, bu bir.
İki: Bu KHK'ların hepsini Parlamentoya getiriyoruz ve Parlamentoda da milletvekillerimizin denetimine açıyoruz, orada da herkes görüşünü, kanaatini yapıyor; orada da şekillenmeler, değişiklik yapılabilir ve böylelikle bu süreci devam ettiriyoruz. Eğer gizli kapaklı yapmış olsaydık, o zaman nedenlerini açıklamamış olsak, bir denetim olmamış olsa o zaman farklı eleştiriler olabilir. Hem kamuoyu denetimi hem de dediğimiz gibi Parlamento denetimi hem de sürecin şeffaf yönetimi bu konudaki bizim demokratik tutumumuzun somut bir göstergesi olarak ifade etmek isterim.
Adil yargılanma elbette bizim de üzerinde durduğumuz şey. Suçluyu suçsuzdan ayırmak, eğriyi doğrudan ayırmak, kurunun yanında yaşın yanmasına izin vermemek hepimizin ortak arzusu. Bizim anayasal sistemiz de zaten bunu öngörüyor, kanunlarımız da bunu öngörüyor. Bunu biz yargılama süreçlerinin sonunda hep beraber göreceğiz. Zaten bunlar mutlaka ayrılacaktır; hâkimlerimiz, mahkemelerimiz bunların gerekleri neyse onları elbette yapacaktır.
Ben bir daha Türkiye'nin böylesi bir felaketle karşı karşıya kalmamasını Cenab-ı Allah'tan temenni ediyorum. İşi Allah'a bırakmamak için de bizim, Allah'ın bize verdiği, tedbir alma vazifesini kararlı bir biçimde yapmamız gerektiğine inanıyorum. Önce vazifemizi yapacağız, sonra Allah'a bırakacağız işi.
BAŞKAN - Tevekkül edeceğiz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yoksa vazifemizi yapmadan işi Allah'a havale ettiğimizde, işte, darbe teşebbüsleri, başka başka tehlikeler olabiliyor. Bundan sonraki süreçte bırakın böyle bir teşebbüsü, böyle bir niyeti insanlar akıllarından geçirmek için bile çok zorlanacakları veya geçiremeyecekleri bir Türkiye'yi oluşturmak bizim bundan sonraki birinci vazifemizdir.
Ben de şehitlerimizi bir kez daha rahmetle yâd ediyorum. Gazilerimize acil şifalar diliyorum. Teşekkür ediyorum bu sözleri ifade etmeme izin verdiğiniz için.
Şimdi, tasarıyla ilgili izniniz olursa değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.