KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, bir saniye cevap vermeyin, lütfen, rica ediyorum. Dinleyin, rica ediyorum, ben de görüşlerimi söyleyeyim. Bu konudaki görüşlerim: Şimdi, alçakça bir kaset oyunuyla, komplosuyla Genel Başkanımız Deniz Baykal istifa etti, bir davranış gösterdi, istifa etti. Ondan sonra CHP'nin kurultayı toplandı, o kurultayda seçilen bir genel başkan var. Şimdi bunu bir yere bağlamak, götürmek getirmek, işte ondan oy beklentisi var demek tamamen bir faraziye. Hem 17-25 Aralıktan sonra hem de 15 Şubattan sonra...

BAŞKAN - Sezgin Bey, sözünüzü kesmeyeceğim. Devam edeceksiniz. Sadece...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Kesiyorsunuz ama.

BAŞKAN - Hayır, lütfen... Hayır ama ben şunu söyledim...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bu kesme olmuyor mu?

BAŞKAN - Örgütün işine geldiği siyasi partiyi kullanmak için bir hareket yaptığını söylüyorum ama siz üzerinize alınıyorsunuz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Benim insicamımı bozmayın Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ben ne söylediğinizi biliyorum. Lütfen kesmeyin sözümü ya.

BAŞKAN - Devam edin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Cidden, bakın, burada Komisyon Başkanı gibi değil, sınıf başkanı gibi davranıyorsunuz.

BAŞKAN - Rica ederim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - "Yeter, bunu sor, bunu sorma." falan diyorsunuz ya!

BAŞKAN - Eğer bir konu üç saat söz kesmeden devam ediyorsa lütfen...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Başkan, ben Komisyon üyesiyim, şimdi bana sıra geldi. Daha önce kesseydin sesini. Gel şey yapalım, en az yarım saat siz konuşmuşsunuz. En az yarım saat!

BAŞKAN - Kayıtları getirtirim. İnsafsız yorum yapma. Hakikaten kayıtlarda yok böyle bir şey, yarım saat falan yok. Ben sözünü kesmiyorum.

Lütfen buyur.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Evet, Sayın Başkan, 17-25 Aralıkta ortaya çıkan tabloyu biliyoruz. Hukuk dışı delil toplama işi olabilir ama orada bir rüşvet, orada bir yolsuzluk da vardı ve bu Meclis, Adalet ve Kalkınma Partisi, çoğunluğu, 60'a yakın milletvekili oy vermesine rağmen göndermedi Yüce Divana, eğer gönderseydi başka bir tablo ortaya çıkardı. Adalet ve Kalkınma Partisi bakımından da Türkiye bakımından da hayırlı bir şey olurdu, bu arkadaşlarımız da aklanırlardı. Biz o zaman da bunu savunduk. 15 Temmuzdan sonra da şunu savunuyoruz: Elbette mağdur kimse olmasın, elbette olmasın yani hiç kimse işkence görmesin, kimse kötü muamele görmesin. Bakın, sizlere kimse ulaşamıyor, niye ulaşamıyor? Siz bu konuda herhangi bir şekilde devreye girdiğiniz zaman -ben biliyorum, milletvekili arkadaşlarımız söylüyorlar- "Acaba biz de FETÖ'cü olur muyuz? Geçmiş ilişkisini kullanıyor." diye kaygı taşıyorlar.

BAŞKAN - Şu anda kendi postamda 450 ulaşan var. "Ulaşamıyor. " demeyin, ulaşıyorlar. Ulaşan çok yani.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bana günde 450 kişi geliyor. Dolayısıyla, sizdeki bu kuşku nedeniyle doğal olarak bizlere geliyorlar ve bizler gerçekten de... Ben insan hakları savunucusuyum, bu sıfatımı Mecliste kazanmadım, otuz yıldır bu işlerle uğraşıyorum. Yaygın işkence var ve cezaevleri izleme kurulları kanun hükmünde kararnameyle lağvedildi, yenisi kurulmadı. Ondan sonra Türkiye İnsan Hakları Kurumu kuruldu, önleme mekanizması özellikle kurulmuyor çünkü ulusal önleme mekanizması İnsan Hakları Kurumuna verildi, kurulmuyor. Milletvekillerine cezaevi kapalı. İnsan Hakları Komisyonunun alt komisyonu cezaevlerini ziyaret etmiyor.

BAŞKAN - Yalnız "İşkence var." deyip de ihbar etmiyorsanız burada mesulsünüz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, bakın, ben yıllarca bu işleri yaptım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden onlarca karar aldım. 90'lı yıllar gibi, 80'li yıllar gibi bir dönem yaşıyoruz. Otuz günlük gözaltı süresi var. Daha kötü bir durum var, avukatlar dosya almıyor. Dolayısıyla, bunları söyleyeceğiz. Bunları söylememiz onlardan yana olduğumuz anlamına nasıl çıkar? Bunları söyleyeceğiz.

BAŞKAN - Hayır, öyle bir şey demiyorum.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Öyle söylediniz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bunları söylemeye devam edeceğiz, bu mağduriyetleri söyleyeceğiz, söyleyeceğiz ki bu iş doğru yürüsün. Çünkü, biz sizi ikaz etmezsek, Hükûmeti ikaz etmezsek bu iş doğru yürümez.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sezgin Bey, eğer işkence var da bize bildirmiyorsanız bize bildirin, gereğini yapalım.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bakın, benim Twitter'ımı takip edin, Bekir Bozdağ'ı "mention"layarak diyorum ki: "Şurada şu olay var, şuna gider misin?"

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Ben giderim. Ben de takip edeceğim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Söylüyorum, benim Twitter'ıma bakın lütfen.

Son önergeyi de veriyoruz.

Efendim, sadece şunu öğrenmek istiyorum sizden.

BAŞKAN - Arkadaşlar, Sezgin Bey tamamlıyor.

Buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Tamamlıyorum.

Şimdi, bir insanın bir cemaat dayanışması içerisinde olması gayet doğaldır, inanç özgürlüğü gereğidir, din özgürlüğü gereğidir; buna ben son derece saygı duyarım. Osmanlı'dan beri de cemaatler var ve olacak da, bundan sonra da olacaklar. Hiçbir itirazım yok. O dayanışma sosyal yaşamda olur ama şimdi özellikle bu cemaat ve cemaatler bu hiyerarşik ilişki devlet içerisine taşımışlar. Adalet ve Kalkınma Partisi de yani on dört yıldır Hükûmet kuşku duymuş ama kendisi için duymuş, devlet için duymamış bu kuşkuları. Bu hiyerarşik yapı, bu cemaat dayanışmasının devlete taşınmasını devlet için bir tehlike görmemiş, kendisi için kuşku duymuş; ben öyle anlıyorum. Bundan sonrası bakımından değerlendirmeniz nedir? Şimdi, başka cemaatlerin ismini vermek istemiyorum ama devlet içerisinde örgütleniyorlar, onun yerine ikame ediliyorlar. Yani, bu Komisyonun görevi de aynı zamanda ileride alınması gereken tedbirler konusunda bir yol gösterici olmak. Cemaatlerin o hiyerarşi içerisinde devlete taşınmasına, kamu gücünü kullanmasına ne diyorsunuz? Bu konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.