KOMİSYON KONUŞMASI

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sayın Hocam, çok teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için. Ayrıca akademik çabalarınızı da takdir ettiğimi ifade etmek isterim. Sizi daha yakından izlemek gerekir, öyle düşünüyorum, ben şahsen bunu yapacağım.

Şimdi, ben mütevazı zekâmla bu cemaatin gelişme çizgisine, merhaleleşme sürecine baktığım zaman şöyle bir sıralama yaptım. Bir cemaatleşme evresi var, ortaya çıkış ve bir cemaatleşme evresi, camilerde vaaz veren bir Fetullah Gülen profili çıkıyor ortaya, sonra bu fenomenleşerek gelişiyor. Evet, haklısınız yani bir Durkheim sosyolojisinde de bizim gördüğümüz o sosyal ahlak merkezli bir toplum tasavvuru var belli, o kürsülerden işte bunu ifade ediyor.

Sonra bir küreselleşme evresi geliyor, yurt dışına okul açmaya başlıyorlar, eğitim üzerinden bir küreselleşme. Sonra bir iktisadileşme dönemi var bunların, baktığınız zaman bunu görüyorsunuz. Bakın, -ben kendi gözlerimle de gördüm birkaç ülkede- 100 ülkenin üzerinde mesela Gana diyelim, Türk-Gana ortak ticaret odaları var biliyor musunuz? Ortak ticaret odası kurmuşlar. Bizim Odalar Birliği gibi düşünün yani o ülkelerde, bu bir iktisadileşme sürecidir. Sonra kadrolaşma süreci başlıyor. Kadrolaşma süreci ne zaman başlıyor diye bir dikkat gösterdiğiniz zaman Fetullah'ın Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmesinden sonra hızlanıyor bu süreç. 1980'den bu tarafa var da işte -hep burada çok dinledik- bunların hepsi aşağı yukarı doğru şeyler ama Amerika'ya gitmesinden sonra hızlanıyor yani 1990'lı yılların ikinci yarısından sonra. Sonra geliyoruz devletleşme arayışına. Darbeyle birlikte görüyoruz bunu. Artık bütün süreçlerden sonra devletleşmek istiyor, 15 Temmuzun diğer bir anlamı da budur, devletleşme talebidir ve girişimidir.

Şimdi, Hocam, böyle basit görünüyor ama sosyolojinin o terminoloji zenginliğinden yararlanalım biraz dersek ki sosyolojiden yararlanmadan, bu terminolojiden yararlanmadan bu örgütü anlamak da çok mümkün değil fakat o pencereden girdiğiniz zaman işler yine karışıyor. Yani bakıyorsunuz Durkheimci bir arayış ve anlayış ilk defa görünüyor, o da Gökalp gibi filan anlamıyor yani Durkheim'i, öyle anlaşılır ama bir süre sonra yani iktisadileşme süreci başladıktan sonra Fetullah Gülen hareketini ve FETÖ örgütünü öyle hani Friedrich Hayek'in terminolojisiyle ancak ifade edebiliyorsunuz. Yani işte manevi müşevviklerden hareketle pazarda olan, alışverişte olan beşerî ilişkilerin her alanında olan bir insan tipolojisi. Yani Hayek'in bütün kavramlarına neredeyse uyuyor. O yüzden zaten ben siyasileri filan suçlamayı, bu insanları hayatlarının bir döneminde desteklemiş, bu devirlerde, iktisadileşme döneminde mesela desteklemiş olanları eleştirmeyi yani çok basit bir şey olarak görüyorum yani, çok kolaycılık olarak görüyorum.

Sonra yani Weberyen bir şeye dönüşüyor bu örgüt yani işte bilirsiniz, Max Weber'in Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlakı kitabında anlatılan tipolojiye neredeyse bire bir uyuyor. Fetullah Gülen yani o devirleri kastediyorum ama. O zaman bir sürü şeyler de bu konuda, çok zengin bir literatür var bu konuda da yazıldı, çizildi, hepimizin çok kıymetli hoca diye bildiğimiz insanlar yazdı çizdi üstelik de biliyorsunuzdur. Üstelik bütün bu süreçlerden sonra yani 2012 yılına filan gelinceye kadar bu yapının küresel meşru bir iktidarı da vardı, bakın küresel bir meşru iktidardan söz ediyorum. Mesela eğitim ve ticarette küreselleşmişti yani "Gülen movement" diye bir hareket vardı mesela yani Amerika'nın, Batı'nın ciddi entelektüelleri şey yapıyordu bu harekete.

MUNZUR ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. YAVUZ ÇOBANOĞLU - Yurt dışında öyle tanımlanıyor, evet.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Yani küresel bir entelektüel güçtü de aynı zamanda ve Türkiye'de de diyorlardı ki, -ben kaç kişiden duydum- "Siyasal iktidar sizsiniz ama -AK PARTİ'ye- sosyal iktidar biziz." diyorlardı yani böyle de bir şey.

Şimdi, sorum şu: Neden tipik ve dar bir kanlı darbe girişimine yöneldi yani bu kadar anlattığım şey varken? Bu bir şizofreninin eylemi mi Ali Suavi gibi. Biliyorsunuz Ali Suavi...

MUNZUR ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. YAVUZ ÇOBANOĞLU - Biliyorum tek başına...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - ...meşruiyet döneminin yani böyle bir zihinden mi çıktı bu 15 Temmuz yoksa üzerinde kendisini baskılayan daha büyük bir gücün, işte hep burada konuşulan zaman içinde birileri tarafından bir güç tarafından ele geçirilmiş ve o gücün baskısı sonucu oluşmuş böyle bir girişim miydi? Bir beka kaygısının kendisiyle ilgili bir beka kaygısı, ki ben inanmıyorum ona, bu kadar küresel bir güç niye beka kaygısıyla 15 Temmuzu yapsın? Bu konuda belki zihin açıcı bir şeyler söylersiniz, şu ana kadar olduğu gibi.

MUNZUR ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. YAVUZ ÇOBANOĞLU - Tamam, sağ olun, teşekkür ederim.

Şimdi, tek başına bir şizofreninin işi mi? Onu bilmiyorum yani o konuda bir şey söyleyemem çünkü hani iş iyice psikanalize girecek, bu sefer ortaya daha somut şeyler gerekecek, bu konuda bir şey söyleyemem. Ama hani yine okuduklarımdan edindiğim izlenim ile söylersem tabii ki bireysel bir şey değil. Yine tahminen söylüyorum hani hepimizin hiçbirimizin elinde böyle bir şey yok, ne bileyim küresel güçlerin bir desteği, şu anda mesela yurt dışındaki Türkiye'nin imajı mesela mevcut siyasal iktidar, o siyasal iktidarın politik uygulamalarını beğenmeyen yurt dışındaki birtakım güçler buradaki birtakım iç ki Gülen cemaati başta, onlarla birtakım birlikteliğe gidip böyle bir şeye kalkışmış olabilirler. Yani tahminen söylüyorum ben bunu çünkü hani bunun böyle net bir şekilde söylemek için daha somut verilere ihtiyaç var yani belki siyasetçi olsaydım kolaylıkla "Evet, böyle." diyebilirdim ama hani bunun için belki biraz daha zaman geçecek, daha somut birtakım şeylere ihtiyaç duyacağız, sadece tahminen söylüyorum yani bunu.

Şimdi, aslında beni siz konuşurken daha ilgilendiren bir şey var, işte Hayek'teki maneviyat meselesi. Şimdi, insanları maneviyat ile donattığınız zaman ki Gülen'de çok geçer bu maneviyat üzerinden işte ordu fikri oluşur onda, insanları bir ordu kitlesi şeklinde görür. Mesela mümin ordusu gibi kavramlar kullanır böyle. Yani bu ne demek? Kendi bireyselliğini kapı dışarı bırakmış, kendi hayatıyla ilgili beklentilerini ertelemiş, maneviyatın gerçekleşmesine yönelik birtakım aynı düşüncedeki insanlarla bir araya gelmiş. Niye maneviyat peki bu kadar önemli? Çünkü dış dünya o kadar sert ve acımasız ki size samimi bir şekilde yaklaşan insanlar aramaya başlıyorsunuz yani mesela Batı dünyasında da böyle bu. İşte Batı dünyasında özellikle dinin sosyal hayattan, kamusal alandan dışlanmasıyla birlikte insanlarda birtakım maneviyat boşlukları doğuyor ve bu boşlukları mesela Batı Hristiyanlıkla doldurmuyor çünkü Hristiyanlık geçmişinde yaşadıkları var. Neyle dolduruyor? Yeni dinler ortaya çıkıyor. İşte Ay'a tapanlar, sevgi tarikatları, Uzak Doğu Budizmi gibi bir şeyleri veya işte tasavvufu keşfediyorlar, Konya'ya geliyorlar falan. O boşlukları o şekilde dolduruyorlar ama bizde öyle değil, bizde hâlâ daha İslam'ın toplumda güçlü kökleri var, bizde maneviyat İslam'la doldurulduğu için Türkiye muhafazakârlaşıyor yani o boşluğu onunla doldurmaya çalışıyoruz biz. Bu iyi midir, kötü müdür, olumlu mudur, olumsuz mudur demiyorum, tespit yapıyorum sadece. Bu maneviyat boşluğunun sonucu aslında bu cemaatleşme çünkü dışarıdaki dünyada hiç kimse size zor durumda kaldığınızda borç vermiyor ama aynı cemaatten olduğunuz kişi size borç veriyor veya işiniz yoksa iş bulmaya çalışıyor. Yani aslında temel kaynak dışarıdaki politikaları... Ki neoliberal politikalar bunlar, neoliberal politikalar insanları ne kadar yalnızlaştırıyorsa insanlar yeni dayanışma ağları kurmaya çalışıyorlar ve bu dayanışma ağlarının özü de maneviyat oluyor ve aynı dinsel inanca sahip olmak oluyor. Yani o bir saflık şeklinde görünmeye başlıyor insanlara ve onun etrafında kümeleniyorlar, ki bu da cemaat ve tarikatlar oluyor.