| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Cumhurbaşkanlığı c) Sayıştay Başkanlığı ç) Kamu Denetçiliği Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 03 .11.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer Başkan Vekili, Cumhurbaşkanının Genel Sekreteri, Sayıştay Başkanımız ve Kamu Başdenetçisi Sayın Nihat Ömeroğlu; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi selamlıyorum.
2017 yılının bütçesinin tüm kurumlara hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Ülkemize barışın ve kardeşliğin egemen olması için de bir katkı yapmasını diliyorum.
Şimdi, tabii, Sayın Komisyon Başkanımız son derece toleranslı bize, on dakikanın üzerinde bir süreci tanıyor, kendisine teşekkür ederim ama takdir edersiniz ki 4 kurumun bütçesini görüşüyoruz, ortalama her kurum için iki buçuk dakika düşer yani. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesine iki buçuk dakika, Sayıştaya iki buçuk dakika, Cumhurbaşkanlığının bütçesine iki buçuk dakika, Sayın Kamu Başdenetçiliğine de iki buçuk dakika. Bu olabilecek bir iş değil tabii yani. Burada belli ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma tarzı, biçimi, yasa yapma, kanun yapma tekniği açısından baktığımızda başarılı bir çalışma yapmıyoruz arkadaşlar. O zaman, bizim, hem bütçe dönemlerini burada, komisyonlarda hem de aşağıda Genel Kurulda çalışma biçimini ve şeklini yeni baştan gözden geçirip daha verimli, daha kaliteli bir çalışma tarzını da oturtmamız gerekiyor.
Buraya katılan çok değerli bürokrat arkadaşlar, basınımızın değerli temsilcileri var. E, bakıyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz, bu kısa süre içerisinde çok fazla verimli olmadığımızı görüyoruz. O nedenle, Meclisteki çalışma koşullarının ve komisyonun çalışma biçimlerini, her gün 2 bakanlık olacağını... Şimdi, öğleden sonra sizler gideceksiniz, Başbakanlık, MİT, Diyanet Başkanlığının bütçesi gelecek buraya. Biz, tahmin ederim ki gece bire, ikiye kadar buradayız, gideceğiz. Yarın yok Allah'tan ama önümüzdeki haftadan itibaren her gün, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma günleri arka arkaya gece ikide bitecek, sabah onda tekrar buradayız. Bu insani değil, gayriinsani bir çalışma biçimi. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde bütün bunların hepsini, Meclisin çalışmasını, Parlamentonun ve Komisyonun çalışma şeklini yeni baştan gözden geçirmemiz gerekiyor.
Evet, 15 Temmuzda Türkiye bir uçurumun kenarından döndü. Hep birlikte büyük bir mücadele verdik. Bu ülkedeki sağduyu, iktidar, muhalefet, bütün partiler el ele vererek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bombalanmasına rağmen burada çok doğru bir duruş göstererek Parlamentonun çalışmasını sağladılar. Bu nedenle, bu arada hayatını kaybeden 241 arkadaşımız, yaralanan onlarca arkadaşımız açısından üzüntümüz büyük. Ama sadece taziye dilemek, 241 vatandaşımıza Allah'tan rahmet dilemek, ailelerine sabır dilemek, yaralılara geçmiş olsun dilemek sorunu çözmüyor arkadaşlar, çözmez. Neden oldu, niçin oldu?
Devletin kimi raporlarına göre, Sayın Kamu Denetçiliğinin hazırlamış olduğu raporda da, burada da görüyoruz yani çok önceden yargıda ağabeylerin, imamların nasıl örgütlendiğini, 2015 yılında ve daha önceki süreçlerde yapılan kimi toplantılarda bunların nasıl örgütlendiğini -şu gördüğümüz kitapta bile- görmek mümkün arkadaşlar. MİT'in raporları var, Millî Güvenlik Kurulu raporları var. Bütün bunlar ortadayken bunun önlenememiş olması gerçekten hayret edici bir şey. Ama bu cemaat sızmadı arkadaşlar.
Bakın ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı? Türkçe Olimpiyatları'nda diyor ki: Erdoğan Fetullah Gülen'e seslendi: "Bitsin bu hasret." diyor. Bülent Arınç: "Gülen bize yol gösteriyor, önümüzü aydınlatıyor." Yine Sayın Cumhurbaşkanı: "Ne istediler de vermedik?" Sayın Çelik, eski Millî Eğitim Bakanı: "Cemaat devlete sızmış... Buna kargılar bile güler." Arınç yine: "Başbakan selamlarını gönderdi, 'Bir emirleri olur mu, öğren.' dedi." Pensilvanya'ya gitmiş. Bugünkü Adalet Bakanım diyor ki: "Gülen'e çete derseniz haksızlık edersiniz." Yine eski Enerji Bakanımız Sayın Yıldız diyor ki: "Bu yapıyı on bir yıldır biz yarattık." Gazeteci Sayın Selvi diyor ki: "AKP döneminde cemaat 15 kat büyüdü." Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı diyor ki: "Hoşgörünün, diyaloğun mimarı Fetullah Gülen Hocamız."
Arkadaşlar, şimdi, bunların hepsi söylenmiş ve bunlar sızmamışlar. Devlette bilgisi, becerisi, yeteneği olan ne kadar bürokrat varsa ne kadar asker, hâkim, savcı, yargıç varsa hepsini tasfiye edip sadece alnı secdeye değiyor diye liyakati olmayan, bilgisi olmayan, becerisi olmayan insanlar devlete özel olarak yerleştirildi, ağabeyler, ablalar, imamlar, hepsi böyle adım adım buraya geldi.
Dolayısıyla, şimdi hiç kimse "Ben suçsuzum, ben günahsızım." deme hakkına sahip değildir. Bu yaşananlardan tümünden, son on dört yıl da dâhil olmak üzere, AKP Hükûmeti suçludur ve sorumludur arkadaşlar. Bundan hiç kimsenin kaçmaması gerekir ama bütün bunlara rağmen hepimizin, iktidarıyla, muhalefet partileriyle yan yana durup bu mücadeleyi yükseltmesi gerekir. Ama yanında durmak demek, "Yenikapı'ya gel, benim dediklerimi yap." Hayır, böyle bir şey yok arkadaşlar, böyle bir şey yok veya "Ben ne yaparsam alkışla, ben ne yaparsam onayla." Kanun hükmündeki kararnamelerle onlarca, binlerce insanı, suçsuz insanı tasfiye et. Yok öyle!
İşte, daha geçtiğimiz günlerde yine Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bir ton insan, sıvacısından boyacısına varıncaya kadar tasfiye edildi, danışmanına varıncaya kadar. Kimdir, nedir, neyin nesidir, sıvacı ne yapmış, nasıl darbe teşebbüsünde bulunmuş, sekreter ne yapmış, danışman ne yapmış? Bunların hiçbirisini bilmiyoruz. Dolayısıyla bunların ince elenip sık dokunması gerekir.
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarına -Sayın Zekeriya Temizel önceden söyledi- gerçekten baktığımızda, bir yasama döneminde Adalet Komisyonu 11 kez toplanmış, Anayasa Komisyonu 7 kez, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu 7 kez, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu 3 kez, Çevre Komisyonu 3 kez, Dışişleri Komisyonu 32 kez -sadece uluslararası sözleşmeleri imzalamak için toplanmış, küçümsemiyorum ama odur- Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu 11 kez, İçişleri Komisyonu 2 kez -Türkiye kan gölüne dönmüş, insanlar cayır cayır ölüyor, İçişleri Komisyonu 2 defa toplanmış arkadaşlar- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu -o kadar insan hakları ihlalleri var- 8 defa, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu 16 kez, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor -eğitim yerlerde sürünüyor- 6 kez, Millî Savunma Komisyonu 13 kez, Plan ve Bütçe Komisyonu 41 kez -bu komisyon- ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu 5 kez, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar Komisyonu 10 kez, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu 4 kez.
Bütün işler torba kanunlarla bu Komisyondan geçiyor. Olmaz... Diğer komisyonların da toplanıp hepsinin kendisini ilgilendiren konularda mutlaka çalışması gerekirken bütün her şeyi torba kanun içerisine sokarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu çalıştırmak hem verimlilik açısından hem de kalite açısından da doğru olmadığını bir kez daha söylemek isterim.
Sayın Başkan, benden önce de birçok milletvekili arkadaşım söyledi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan arkadaşlarımızın arasında statü farklarının olduğunu, ücret farklarının olduğunu, aynı işi yapan insanların birbirinden farklı ücretler aldığını biliyorsunuz. Danışmanından hemen kapıda bekleyen çaycısına varıncaya kadar, odacısına varıncaya kadar çok farklı ücretler alıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisine bu yakışmıyor. Aynı işi yapan insanların farklı ücretlerle burada istihdam edilmesini, kiminin 4 bin lira alırken kiminin 1.800 lira almasını kabul etmek mümkün değil arkadaşlar. Bunlarla ilgili düzenlemenin yapılması gerekir. Ücret adaletsizliği var, milletvekili personeli tazminatları var. Milletvekili yardımcı personelin, açıktan atanan personelin maaşlarına işsizlik sigortası kesintisi yapılmamasını... İşten ayrıldıklarında işsizlik maaşı alamıyorlar arkadaşlar, olabilir mi? İşe yeni başlayan personelle ilgili, 666 sayılı Kararname'ye tabi olmasından sonra kuruma başlayan personelin özel hizmetleri sorunu var. Sayın Bülent Arınç döneminde kaldırılan servislerle ilgili problemler hâlâ çözülebilmiş değil. Yardımcı hizmetler sınıfındaki sorunlar dağ gibi almış başını gidiyor arkadaşlar. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu anlamda ciddi bir düzenlemenin yapılması gerekiyor.
Sayıştay Başkanımız, Sayıştay, en önemli konu.
Sayın Başkan, hayırlı uğurlu olsun, size oy verdim, oy verdik, başarılar dileriz ama Sayıştay da bundan sonra AKP'nin arka bahçesi mi olacak yoksa gerçekten vicdanlı, adaletli kamu kurum ve kuruluşlarını, vatandaştan topladığımız o vergilerin doğru yerlerde kullanılıp kullanılmadığını en ince ayrıntısına kadar takip edecek, yetkilisi kim olursa, sorumlusu kim olursa olsun yakasına yapışıp hesap soracak birinin orada olması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, ek süre veriyorum.
Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) - On dakika oldu mu?
BAŞKAN - Bitti.
MUSA ÇAM (İzmir) - Dolayısıyla size bugün için söyleyecek bir sözümüz yok.
Çok Değerli Nihat Ömeroğlu, geldiniz gidiyorsunuz, aday değilsiniz, bundan sonraki yaşamınızda da başarılar dileriz ama çok daha önemli işler yapabilirdiniz. Gerçekten Türkiye'de denetim mekanizmasını çok ciddi anlamda oturtup giderken de çok daha iyi -mutlaka iyi anılacaksınız- ama geride bıraktığınızda oturmuş bir sistemin varlığından çok daha iyi bir şekilde bahsedilmesini çok arzulardık, isterdik ama inşallah bundan sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - Yani duyumlar doğruysa Şeref Malkoç gelecekse yani kişiliğine söyleyecek bir sözümüz yok ama bu kadar AKP kökenli insanların doldurulmasını da gerçekten kabul etmek bir şey değil.
Gelelim Sayın Cumhurbaşkanlığına... Sayın Bekaroğlu söyledi, on dört yıldır AKP Hükûmette. Biriniz kalkın deyin ki: "On dört yıldır Hükûmetteyiz, biz bu kadar iş yaptık, siz elimizi kolumuzu bağladınız, şunu engellediniz, şunu yaptırtmadınız." deyin, ben çıkayım burada -burası birinci kat- ikinci katın üstünden kendimi yere atayım arkadaşlar. Böyle bir şey yok. Peki, nedir o sistem değişikliği? Bu sistem değişikliği 2007-2014 yılları arasında Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanıyken neden yapılmadı, niçin yapılmadı da şimdi ille sistem değişikliği, sistem değişikliği...
Anayasa'nın 103'üncü maddesine göre Cumhurbaşkanının ettiği yemine sadık kalması gerekirken 7 Haziran 2015'ten önce Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık 25-30 ilde temel atma ve açılışları bahane ederek miting yaptı. Miting alanlarında "400 milletvekili verecek misiniz, başkanlık sistemini getirecek misiniz, Anayasa'yı değiştirecek misiniz?" diye ayrılmış olduğu partiye oy istedi. Anayasa'nın 103'üncü maddesi buna cevaz vermiyor. Bunlar yapıldı. Sonra hükûmet kurdurtmamak için elinden geleni yaptı, 1 Kasım seçimlerinden sonra çoğunluğu sağlandı.
Peki, Sayın Cumhurbaşkanının elini kolunu bağlayan mı var arkadaşlar? Çıkıyor, her gün muhtarlara, ona, buna, şuna, herkese onlarca saat nutuk atıyor arkadaşlar. Var mı elini kolunu bağlayan bir şey? Yok. Peki, nedir o zaman, nedir arkadaşlar?
Berbat hâldeki eğitim sistemini düzeltecek projeleriniz var da uygulamak için sanki mevcut sistem size engel mi çıkartıyor arkadaşlar? Üretimi artıracak, ekonomiyi canlandıracak, yoksullukla boğuşan 40 milyon insanın refah seviyesini yükseltecek yeni projeleriniz var da sanki bu sistem ona izin vermiyor mu arkadaşlar? Dünyada saygın, ağırlığı olan bir dış politika izleyeceksin de sanki sistem buna engel mi oluyor arkadaşlar? Her gün onlarca genci toprağa veriyoruz. Sorunu çözüp bu çocukların ölümünü engelleyecek işler yapacaksınız da sanki sistem engel mi çıkartıyor arkadaşlar? Herkese eşit adalet dağıtan bağımsız bir yargı tesis edeceksiniz de sanki sistem buna uygun değil mi? Mimari estetiğe özen gösterecek çok güzel şehirler kuracaksınız da sanki sistem buna izin vermiyor mu? Bu ülkede insanların huzur içinde yaşaması için çok değerli projeleriniz var da hayata geçirmenize sistem müsaade etmiyormuş gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Bu bütün yetki, bütün güç on dört yıldır ellerinizdedir. İtiraz eden, söz geçirebilen tek bir kurum, tek bir güç kalmamış. Ne istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz? Başkanlık olursa bugün yapamadığınız neyi yapacaksınız? Ne yapacaksın da kim size engel çıkartıyor? Elinizi tutabilecek, size engel çıkaracak tek bir kurum, tek bir kişi kalmamışken başkanlık niçin gerekli? Sorulara verebileceğiniz tek cevap yok. atta bu soruların sorulmasına tahammül bile edemiyorsunuz.
Hepimiz biliyoruz ki bu bir sistem tartışması değil, bütün dünya, bütün insanlık, kediler, kuşlar, ağaçlar, bütün canlılar artık biliyor ki, yapılmak istenenin, bu ülkenin tek bir vatandaşının yaşam standardının yükselmesiyle, var olan sorunların çözümüyle zerre kadar yakından ve uzaktan ilişkisi yok. Kendinden başka, partili arkadaşları, yıllarca beraber yürüdüğü eski yol arkadaşları dâhil, kimsenin görüşüne, düşüncesine, aklına zerre kadar itibar etmeyen, tek doğrunun kendi doğrusu olduğunu düşünen bir adamın hırsı, arzusu, isteği yerine getirilsin diye bir çaba var. Eğer derdiniz gerçekten sistem değişikliği olsaydı "Başkanlık olmuyorsa bari partili Cumhurbaşkanlığı olsun" der miydiniz? Koca koca insanlar, tek bir insanın arzusu, isteği yerine getirilsin diye, televizyon televizyon ekranlarda, köşe yazılarında kendilerini paralıyorlar. Üstelik bu yaptıklarına da büyük bir pişkinlikle "Başkanlık sistemi tartışmaları" diyorlar televizyonlarda. Sanki onların önerilerinin, hassasiyetlerinin, itirazlarının bir kıymeti varmış, dikkate alınacakmış gibi, sabah, akşam bu konuyu tartışmaktan da geri durmuyorlar. Sanki yapılmak istenen toplumu ilgilendiriyormuş, ülke sorunlarının çözümüne bir katkı sunacakmış gibi tartışıyorlar, konuşuyorlar televizyonlarda. Böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Kendini ülkenin tek sahibi, tek akıllısı, tek vatanseveri, tek lideri gören ve hepimize "Ben sizin efendinizim, hepinizin yerine en doğrusunu düşünürüm, bu durumu yasal statüye kavuşturalım." diyen bir adama "Zaten bizim aklımız, fikrimiz yok, bizim onurumuz, haysiyetimiz yok, bağımsız kurumlara gerek yok..."
BAŞKAN - Sayın Çam...
MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.
"Al sana, tek başına bizi yönet..."
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Sayın Çam, sınırları zorluyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) - "...bütün yetki de, bütün güç de sende olsun" demek, bunu tartışmak bir sistem tartışması değil. Bu, olsa olsa, kölelerin, efendilerinin yetkilerini, kendilerine nasıl davranıp davranmayacaklarını, ne yiyip ne giyeceklerini, nasıl yaşayıp nasıl yaşamayacaklarını tartışmalarına benziyor.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Böyle bir üslup yok Sayın Başkan, böyle bir üslup olmaz, ben böyle bir üslubu kınıyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kölelerin bu tartışmaları efendilerinin nezdinde ne kadar anlamsızsa, ne kadar değersizse, bugün "başkanlık sistemi" diye yapılan tartışmalar da o derece anlamsızdır. O kimse için esas olan o tek şey sahipliğin yasalarla pekiştirilmesidir. Köleliği büyük bir heyecanla benimsemeleri, buna entelektüel bir hava katma çabaları, kendilerine reva görülen kölelikten bu kadar gurur duymaları hakikaten kabul edilebilir bir durum ve davranış biçimi değildir. Tekrar edeyim: Bu bir sistem değişikliği değil, bütün yetkiyi tek bir kişiye devredip etmeme meselesidir. Sistem tartışması havası vererek "Başkanlık sistemi çok gerekli." diyenlerin gönüllü köleliklerine taraftar toplama çabasından başka hiçbir şey değildir.
Basketbol Federasyonu Başkanının seçimlerinde bile iki adaydan birini saraya çağırıp "Sen aday olmayacaksın, filan aday olacak." diyecek kadar her alanda "efendi", "sahip", "tek söz sahibi" olmayı kafasına koymuş biri için meselenin sistem olmadığı açık, aşikâr ve net. Bağımsız yargıyı, bağımsız medyayı, sivil toplumu, Parlamentoyu devre dışı bırakıp bütün yetkiyi tek bir adama devretmek isteyenler sizler ve buna karşı çıkan ise bizler.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Halk karar verir Musa Bey, siz, biz yok!
MUSA ÇAM (İzmir) - Devretmek isteyenler çoğunluktaysa yapacak bir şey yok. Her fırsatta "Azınlığın çoğunluğa tahakküm etmesine izin vermeyeceğiz" diyenler zerre kadar belirtisini göstermeden tek bir adamın bütün toplum üzerinde tahakküm kurması kabul edilebilir bir iş değildir. Bireyin, toplumun, ülkenin yararına bir durum çıkarmayacağı ortadayken "Başkanlık sistemi çok yararlı." demek, kölelik için "Çok konforlu, sen de gelsene" demekten başka hiçbir şey değildir. Köle ruhlu olmak da bir yere kadar anlaşılabilir bir durumdur. Fakat köleliği yaygınlaştırmaya çalışmak, başkalarını da ikna etmeye çalışmak günümüz dünyasında görülmüş bir şey değildir. Gerçekten bu da çok zor bir iştir. Bütün suç sadece efendilik taslayanda değil, köleliği bu kadar büyük bir gururla benimseyip yaymaya çalışanlara da söyleyecek bir sözümüz yok.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son sözüm şudur, Sayın Bekaroğlu konuşmasında söyledi: Şu an için çok acil ve çok kaçınılmaz olması gereken iki temel yasa var; Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'dur arkadaşlar. Bakın, Siyasi Partiler Kanunu değişmediği sürece milletvekillerinin kaderi liderin iki dudağı arasındadır arkadaşlar. Bunu değiştirmemiz gerekiyor. Milletvekilleri, bizler, aşağıda, Genel Kurulda daha Mecliste neyin geçip neyin geçmediğini takip etmeden sadece gelip el kaldırıp indiren milletvekili arkadaşlarımız var. Ama milletvekilleri, siyasi partiler demokratikleşmiş olsa, ön seçim mekanizması olmuş olsa, milletvekili özgürce seçilmiş olsa, liderlerini değil, milletvekili daha özgür olarak oy kullanacaktır.
İkincisi: Seçim barajı. Yüzde 10 seçim barajı dünyanın hiçbir ülkesinde yok arkadaşlar. Antidemokratik seçim barajının değiştirilmesi ve kullanılan her oyun ama her oyun Parlamentoya yansıması gerekir.
Sayın Başkan, hoşgörünüzü suiistimal ettiğimi biliyorum, sizden özür diliyorum, saatimi de aştığımı da biliyorum. O yönden, örtülü ödenek ve bütçe konularına çok fazla giremedim. Zamanınızı biraz fazla aldığım için de kusura bakmayın.
Nejat Bey, teşekkür ederim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.