KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri; hepinizi en kalbi ve en içten selamlarımla selamlıyorum. Bugün bu çalışmamızın da hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Burada yapacağınız olumlu katkılarla Başbakanlık ve bağlı kurumlara ait 2017 yılı bütçesiyle ilgili olumlu teklif ve tenkitlerinize şimdiden teşekkür ettiğimi ifade etmek istiyorum.

Bendeniz Başbakanlık merkez teşkilatıyla Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Yatırım Destek Ajansının 2017 Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görülerimizi sizlerle paylaşacağım.

Buna geçmeden evvel, müsaadenizle, Türkiye'nin özellikle son dönemde içinden geçmekte olduğu süreç, 15 Temmuz sonrasındaki sürece ilişkin kanaatlerimizi sizlerle de paylaşarak sözlerimi açmak istiyorum.

Türkiye 15 Temmuzda, hepimizin yaşadığı gibi, Anadolu, Trakya, Rumeli topraklarının yani bu vatan topraklarında tarih boyunca yaşadığımız en ağır ihanetlerin birisini yaşamıştır, belki en ağır ihaneti yaşamıştır. Bu anlamda, milletin kendisine verdiği imkânları kullanarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisinde odaklanan bir grubu mobilize ederek Türkiye'de son derece kanlı bir darbe teşebbüsü yapılmış ama çok şükür milletimizin cesareti, feraseti, kararlılığıyla bu darbe önlenmiştir.

15 Temmuzdan sonraki süreç, 14 Temmuz gibi değildir. 15 Temmuzdan sonra Türkiye'de birçok şey yeniden gözden geçirilmiş ve Türkiye'de millî birlik ve dayanışma ruhu içerisinde Türkiye yeniden eğer ondan evvel 1 birim çalışıyorsak bundan sonra belki bin birim çalışarak, ondan evvel millî birlik ve dayanışma ruhuna 1 riayet ediyorsak şimdi sonuna kadar riayet ederek yeni bir sayfanın, yeni bir safhanın Türkiye'nin önünde açıldığını ifade etmek isterim.

15 Temmuz gecesi, o karanlık gecede bütün gücüyle direnen Türkiye'deki bütün unsurlara bir kere daha Hükûmetimiz adına, şahsım adına teşekkürü bir borç biliyorum. Özellikle, darbenin o en karanlık saatlerinde, darbe teşebbüsünün en karanlık saatlerinde cesaretle yayınlarını sürdüren bütün medya kuruluşlarımıza, darbe gecesi ve darbe sonrasındaki demokrasi sürecinde, demokrasinin inşa sürecinde siyasette büyük bir olgunlukla darbecilere karşı duran bütün siyasi partilere, cesaretle meydanı dolduran kahraman milletimize ve ayrıca Türkiye'de olmamakla birlikte dualarıyla Türkiye'de milletimize destek sağlayan İslam dünyasının dört bir tarafındaki kardeşlerimize ve mazlum coğrafyalardaki insanlara da teşekkürü bir borç biliyorum.

Yine, bu çerçevede, bu millete korkuyu miras bırakmayan Sayın Cumhurbaşkanımıza cesareti ve liderliği için, o akşam göstermiş olduğu cesareti ve liderliği için de şükran borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

15 Temmuzu, 15 Temmuz şehitlerimizi, 15 Temmuzda gerçekten gazi olarak tankların, uçakların, helikopterlerin karşısında direnen bütün yurttaşlarımızın ortaya koymuş olduğu bu kahramanlığı asla unutmayacağız, unutturmayacağız. Bundan sonra, bu salonda bulunan herkesin, hangi siyasi partiden olursa olsun, 15 Temmuz şehitlerine can borcu vardır. Bu can borcumuzu daha gayretli, daha fedakâr, daha yakın işbirliği ve dayanışma içerisinde yapacağımız, iktidarıyla muhalefetiyle yapacağımız faaliyetlerle inşallah sürdüreceğiz ve Türkiye'de 15 Temmuz darbe planını planlayanlar neyi murat ettilerse onun tam tersi sonuçlarını ortaya koyarak Türkiye'yi daha ileri bir ülke olma konumuna inşallah birlikte götüreceğiz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ikinci olarak siyaseten üzerinde durmak istediğim konu, dünyada ve bölgemizde yaşadığımız gelişmelerin bize yüklediği ilave sorumluluklardır. 15 Temmuz bize ilave birtakım sorumluluklar yüklüyor, bu iç bakımdan ama dış gelişmeler de bize ilave sorumluluklar yüklüyor.

Bugün Türkiye maalesef yakın coğrafyasındaki büyük bir kıskacın altındadır. Türkiye, özellikle geçtiğimiz temmuz ayından bu yana terör örgütlerinin açık saldırısı altındadır. Ayrıca, Türkiye'nin sınırları dışarısındaki gelişmeler de Türkiye'ye ciddi şekilde bir millî güvenli sorunu olarak dönmektedir. Ancak, tek tek olayların her birisini alıp örneğin Cerablus meselesini, Musul meselesini tek tek konuşmak ve tartışmak yerine Türkiye'yi yöneten siyasiler olarak, siyasi partiler olarak bizim ortaya bütüncül resmi gören, ana resmi gören bir bakış açısıyla bakmak mecburiyetimiz vardır. Ana resmi görmeden olayları tek tek incelememiz, irdelememiz ve doğru bir sonuca ulaşmamızın doğru, mümkün olmadığı kanaatindeyim. Ana resim bir asır evvel devam eden oyunun ikinci perdesinin sahnelenmeye başladığıdır. Bir asıl evvel birinci savaşın galipleri, birinci emperyalist paylaşım planında bu coğrafyayı pergellerle, cetvellerle tamamıyla yapay bir şekilde böldüler, bu coğrafyanın halklarının önce sınırlarını böldüler. İnsanları hiçbir coğrafi, siyasi, kültürel, tarihî gerçekliğe dayanmayan yapay sınırları birbirinden ayırarak bugünkü coğrafyayı ortaya koydular. Ancak, birinci paylaşımdan sonraki süreç tam manasıyla bir düzene oturtulmadığı için İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş sırasındaki sıkıntıları yaşadık. Şimdi, Soğuk Savaş sonrasında yeni bir düzen inşa edilmeye çalışılıyor. Bu yeni düzenin hepimizin bildiği gördüğü gibi adı belki ikinci Sykes-Picot ya da Sykes-Picot'un ikinci perdesi olarak adlandırılabilir. Bir asıl evvel cetvellerle sınırları bölerek birbirinden ayırmaya çalıştıkları bu halkların sınırları ayrılsa da zihinleri ve gönülleri birbirinden ayrılmamıştı. Şimdi yapmaya çalıştıkları, zihinleri ve gönülleri bölerek bu coğrafyayı lime lime etmek, bu coğrafyayı daha fazla bölmek, bu coğrafyayı etnik ve mezhebi kökende birbirleriyle tamamıyla kavga eden unsurlar hâline dönüştürmektir. Bunun iyi anlaşılması bu coğrafyada üzerinde siyasal projeler üretilen siyasi fay hatlarının yeniden derlenip toparlanması sorumluluğuysa Türkiye'nin siyasetine düşüyor. Bu anlamda hepimizin ortak sorumluluklarından birisi, bu coğrafyada daha fazla derlenmenin, toparlanmanın, bütünleşmenin politikalarını üretmek olmalıdır diye düşünüyorum.

Yine, ayrıca, bu coğrafyada bugün yaşadığımız iki temel sorun sadece coğrafyayı ilgilendiren sorun olmaktan çıkmış, küresel ölçekte bütün ülkeleri tehdit eder bir mahiyet arz etmeye başlamıştır. Bunlardan birisi küresel göçtür, bir diğeriyse küresel terördür. Hemen hemen dünyanın hiçbir merkezinin, hiçbir başkentinin artık küresel terörden bir türlü kendini koruması, arındırması mümkün değildir, çok güç bir hâl almıştır. Buradaki temel mesele küresel göç ve küresel temel sorununa karşı mücadele verirken bunu sadece birtakım fiziki tedbirler bağlamında düşünmememiz, küresel göçü ve küresel terörü ortaya çıkaran temel sebepleri ortadan kaldırmaya çalışmak ya da bu konuya odaklanmamızdır. Kanaatimizce, birçok nedenin yanında üç temel neden coğrafyamızdaki hem göç olgusunu hem de terör meselesini oldukça destekleyen, oldukça artıran üç temel faktördür. Bunlardan biri, işgaller ve askerî müdahaleler. Çok açık söylüyorum, eğer Amerika Birleşik Devletleri'nin, öncesinde Rusların Afganistan'ı işgali olmasaydı belki El Kaide denilen terör örgütü olmayacaktı. Aynı şekilde, Irak'ın işgali süreci olmasaydı bugün DEAŞ terör örgütüyle karşı karşıya kalmayacaktık.

İkinci temel neden de ekonomik yoksunluklar ve yokluklardır. İnsanların, bu bölge halklarının ekonomik süreçlerin dışında bırakılması da hem terörün hem göçün en önemli etkileyici unsurlarından birisidir.

Ayrıca, üçüncü temel meseleyse siyasi istikrarsızlık ve demokrasi eksikliğidir. Bölge halklarının siyasi karar süreçlerinin dışına itilmiş olması bugün iç savaşlar ve vekâlet savaşlarıyla ateş yumağı hâline dönmüş olan Suriye başta olmak üzere bütün bölgelerde halkın siyasal süreçlerin dışına itilmesinin çok temel bir şeklide etkilediği, tetiklediği süreçlerdir. İşte bunların üzerinde yoğunlaşmak mecburiyetindeyiz. Dışımızdaki büyük resmi ciddi bir şeklide görüp içimizde birlik, beraberlik içerisinde sorunlarımızı çözmeye gayret ederken dışarıda da bu sorunların getirdiği ilave yüklerle boğuşan Türkiye'nin güçlü bir Türkiye olmasını sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu çerçevede, devletin bütün kurum ve kuruluşları içeride birlik ve dirliği sağlamak, dışarıdaysa güçlü bir Türkiye'yi oluşturmak, güçlü bir Türkiye oluşturma sorumluluğuyla yükümlü olduğunu ifade etmek isterim. Bizim de Başbakanlığın kurumları olarak bu sorumluluk altında olduğumuz, burada bugün ele alacağımız kurumlar, daha sonraki günlerde ele alınacak kurumların da bu sorumluluğun altında olan kurumlar olduğunu ifade etmek isterim ve bu çerçevede sizlerin desteklerinizi, tekliflerinizi ve bakış açılarınızı değerlendirmek isteriz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Başbakanlık merkez teşkilatının görev ve hedefleri, 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile 2017 yılı bütçe tasarısında yer alan ödenek teklifleri konularında heyetinizi kısaca bilgilendirmek isterim.

Şu anda Başbakanlık merkez teşkilatı Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere üç ilde dokuz ayrı binada hizmetlerini yürütmekte, 2016 Ekim sonu itibarıyla 1.765'i kadrolu olmak üzere toplam 2.302 personel görev yapmaktadır.

Başbakanlık merkez teşkilatının 2016 yılında yürüttüğü önemli faaliyetlerden bazıları: Devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işleyişinin temin edilmesi ve vatandaşa daha iyi hizmet sunulması amacıyla Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğümüzce değişik konulara ilişkin 1.001 adet kararname sonuçlandırılmış, 115 adet kanun tasarısı Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sevk edilmiş, 10 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır olağanüstü hâl kapsamında.

Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından da 24 Ekim 2016 itibarıyla 290 adet gümrük, 63 adet de mükerrer olmak üzere 353 sayı Resmî Gazete yayınlanmıştır.

Ayrıca, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğümüzde yürütülen arşivcilik faaliyetleri çerçevesinde de, toplamını ifade etmek istiyorum, Cumhuriyet arşivleri ve Osmanlı arşivleri toplamı 26 milyon 790 bin 560 adet belge dijital ortama aktarılmış, araştırmacı talepleri doğrultusunda Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğümüzün Ankara ve İstanbul'daki depolarda bulunan belgeleri dijital ortama aktarılmış, belgeye aynı gün içerisinde erişim imkanları sağlanmıştır.

BİMER'e gelen bütün teklifler, BİMER'e gelen talepler, istekler doğrultusunda da Başbakanlığımız ilgili birimlerini koordine etmektedir. Bu çerçevede 1 milyon 359 bin 950 adet başvurunun yapıldığını ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Hükümetimiz tüm dünyada barışın ve demokrasinin hâkim olmasından yanadır. Bölgesinde ve dünyada barışı esas alan Türkiye, farklı coğrafyalarda barışın tesisine dönük çabalara önemli katkılar sunmaktadır. Bu kapsamda, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinde barışı destekleme harekâtları ödeneği yer almaktadır ve bu ödenekler 2016 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda Başbakanlık bütçesinde toplam başlangıç ödeneği 1 milyar 295 milyon 211 bin TL'dir. 2017 yılı içerisinde 2016'ya göre yüzde 22,32 civarında bir artış ortaya konulmuştur.

Başbakanlığa, 3056 sayılı Kanun'la devletimizin millî menfaatlerinin korunmasına yönelik verilmiş görevlerin yerine getirilmesi için 2017 yılı Başbakanlık bütçe tasarısı ile teklif edilen ödeneklerin toplam tutarı ise 982 bin 801 TL'dir. Bu tutar, toplam bütçe teklifinin yaklaşık yüzde 62'lik kısmını oluşturmaktadır. Bütçe büyüklüğü açısından bunlardan en önemlisi BDK harekâtlarına katılım ödeneğidir. barışı destekleme ve koruma barekâtlarına katılım konsepti uyarınca, dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gele krizlerin önlenmesi ve bölgesel barışın yeniden tesisi maksadıyla Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve NATO bünyesinde icra edilen faaliyetlere Silahlı Kuvvetlerimiz ve Emniyet kuvvetlerimizce katılım sağlanmaktadır.

Bütçe tasarısı içinde yer alan bir diğer önemli ödenekse aziz şehitlerimizin yakınları ile gazilerimizin TOKİ'den yapacakları konut alımlarında ödemekle yükümlü oldukları faizlerin devlet tarafından finansmanının sağlanmasıdır ve bu amaçla da TOKİ'ye 2017 yılı içerisinde 150 milyon TL ödenek teklif edilmiş olup bu toplam tasarı ödeneğinin içerisinde yüzde 9,47'lik bir kısmı oluşturmaktadır.

Bildiğiniz üzere -her hayatın normal akışı içerisinde- ülkemizde de ortaya çıkan birtakım acil destek giderleri söz konusudur. Acil destek giderleri içerisinde 2017 yılı bütçesinde 110 milyon TL ödenek teklif edilmiştir. Bu ödenekte bir önceki yıla göre 6,94'lük bir artış sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; Başbakanlığa kanunlarla verilmiş görevlerin yerine getirilmesi için kullanılan kamu kaynağı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı'nda yer almaktadır. Başbakanlık 2015 yılı harcamalarının ayrıntıları, 2015 yılı Başbakanlık Faaliyet Raporu, Meclis ve kamuoyunun bilgisine sunulmuştur ve aşağıdaki tablolarda da yer almaktadır.

Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin temelini Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Kâtipliği teşkil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğinin sağlanması için 1933 yılında millî seferberlik konseptine göre Yüksek Müdafaa Meclisi ve Umumi Kâtipliği oluşturulmuş, daha sonra İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1949 yılında çıkarılan 5399 sayılı Kanun'la "millî savunma" kavramı çerçevesinde Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği olarak düzenlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan elde edilen tecrübeler ışığında ülke güvenliğinin millî savunmadan daha geniş bir anlam kazandığı anlaşılmış, "millî savunma" kavramının da "millî güvenlik" kavramına dönüşmesi 1961 Anayasası'yla Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği yerine, Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği teşkil edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğimiz, ülkemizin millî güvenliğinin sağlanması için Millî Güvenlik Kurulu tarafından ve kanunlarla belirlenen görevler doğrultusunda, uluslararası, bölgesel ve ulusal güvenlik ortamını yakından takip ederek araştırma ve değerlendirmeler yapmak ve dokümanlar hazırlamak, ayrıca seferberlik ve savaş hâli ile kriz yönetimi konularında kanunlarla verilen görevleri icra etmek üzere yeniden teşkilatlanmış önemli bir güvenlik kuruluşumuzdur.

Rakamlara girmeden söylüyorum: 2017 yılı itibarıyla Millî Güvenlik Kurulumuzun 2016 yılına göre yüzde 9,22 oranında ödeneğinin artırıldığı bir bütçe tasarısı teklifine sahibiz.

Üçüncü olarak, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı üzerinde durmak isterim.

Ülkemizin Cumhuriyet Dönemi'nde ilk istihbarat birimi, bilindiği gibi, 1927 yılında "Millî Emniyet Hizmetleri" adıyla faaliyete başlamış. Bu birim, 1965'te Millî İstihbarat Teşkilatına, 1983 yılında ise yapılan yasal değişiklikle, kanunla müsteşarlığa dönüştürülmüştür. Amacı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî güvenliğine içeriden ve dışarıdan yönelecek mevcut ve muhtemel tehditler hakkında önceden bilgi sahibi olabilmek, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara zamanında bildirmektir.

Millî İstihbarat Teşkilatımızın bütçe tasarısındaki ödeneği ise geçtiğimiz yıla oranla yüzde 21,93 oranında artırılmış ve toplam ödenek, başlangıç ödeneği 1 milyar 636 milyon 803 bin liraya çıkartılmıştır.

Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri, Diyanet İşleri teşkilatımız yine Başbakanlığımızın önemli kuruluşlarından birisidir. Toplumu inanç, ibadet ve ahlak konularında aydınlatmak, doğru dinî bilgiyi insanımıza ulaştırmak, batıl inançlara karşı onları bilgilendirmek, millî dayanışma ve bütünleşmeyi sağlamak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyetimizin kurulduğundan beri devletin önemli, vazgeçilmez kurumlarından birisidir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, her türlü siyasi görüş ve düşüncenin dışında, sahih İslami bilgi ve onun doğru yorumunu merkeze alarak İslam dininin anlaşılması ve yaşanması için gayret göstermektedir. Buna ilaveten, Diyanet İşleri Başkanlığı, dünya çapında insanları kendi dinî amaçları için istismar eden odakların eline düşmesinden koruyan, İslam'ın bir bütün olarak anlaşılmasına hizmet eden, insanların özgür iradelerini ve akıllarını ipotek altına almayan, ehliyet ve liyakati yok etmeyen bir anlayışı esas almaktadır.

Bu çerçevede özellikle son dönemlerde dünya ölçeğinde -sadece Türkiye ölçeğinde değil- İslam dini odaklı iki büyük tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı ifade etmek isterim. Bunlardan birisi, bir karanlık odanın sistematik bir şekilde yönettiği, İslam dünyasındaki bazı gelişmeleri ve özellikle küresel terörü de istismar ederek İslam'ın adını topyekûn karaladığı İslamofobi çalışmalarıdır.

Diğer tarafta, en az İslamofobi kadar zararlı olduğuna inandığımız bir başka grup ya da bir başka odak ise İslam'ın mukaddes adını kullanarak bunları kendi amaçlarına hizmet ettiren ve bu doğrultuda terörü de bir araç olarak kullanmaktan çekinmeyen terör örgütleridir; DEAŞ, Boko Haram ve benzeri terör örgütleri.

Şunu çok açık ifade edebiliriz ki İslamofobiyi oluşturan unsurlar ile -tırnak içerisinde söylüyorum ve İslam'ı tenzih ederek söylüyorum- "İslami terör örgütleri" kavramıyla ortaya çıkanlar arasında mantık itibarıyla hiçbir fark yoktur. Bu çerçevede, Diyanet İşleri Başkanlığımız hem Türkiye içerisinde kendi vatandaşlarımızın bir şekilde sahih dinî inançlar çerçevesinde uyarılmasını ve aydınlatılmasını sağlamakla yükümlüyken diğer taraftan da dünya ölçeğinde hem bu terör örgütlerine karşı hem de İslamofobi faaliyetlerine karşı ciddi bir mücadele vermeye devam etmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığımızın önemli görevlerinden birisi, dinî hizmetleri yürütmektir. Ancak, şunu açıkça ifade etmek gerekir ki: Artık, dinî hizmetlerden kasıt sadece camilerin içerisinde beş vakit namaz kıldırmaktan ibaret anlaşılmamak durumundadır. Özellikle genç nesillerin İslam dinini sevmesi, İslami gelenek ve inançlarla daha yakından tanışmasını sağlamak için Diyanet İşleri mensuplarının sadece caminin içerisinde değil, toplumsal hayatın her tarafında var olmasını sağlayacak yeni bir anlayış değişikliğine doğru gitmekte olduğunu ifade etmek isterim. Bu çerçevede, caminin dışında da caminin içinde olduğu kadar Diyanet İşleri mensupları olmak durumunda. Ramazan ayını, Kutlu Doğum Haftası'nı, Camiler Haftası'nı, muharrem ayını, aşureyi, Çanakkale şehitlerini anmayı, bütün bunları toplumsal alanın içerisinde var olmanın önemli ayaklarından birisi olarak görüyor ve bu faaliyetleri sürdürüyoruz.

Ayrıca, Türkiye'nin içerisinde önemli problemlerimizden birisi olan, başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz olmak üzere, buradaki insanlarımızı rahatsız eden terör örgütlerine karşı, terör örgütüne karşı da halkın bilinçlendirilmesi için özellikle bölgede önemli çalışmalara hız verilmiştir. Sivil toplum kuruluşlarımız, toplumdaki, bölgedeki kanaat önderlerimiz çeşitli şekilde bu etkinliklerin içerisine katılarak terör örgütünün bölge insanına zarar vermesinin önüne geçmesine çalışmaktadır.

Ayrıca, eğitim hizmetleri Diyanet teşkilatımızın önemli ayaklarından birisini oluşturuyor. Rakamlara girmiyorum. Kur'an kursları Türkiye'de her yaştaki insana temel dinî bilgileri, eğitimleri verebilecek bir yapıda. Kendisini yeniden yapılandırıyor ve çalışmalarına devam ediyor.

Yine, yayın hizmetlerinde Diyanet İşleri teşkilatımızın memlekette 1.275 çeşit yayını var şu ana kadar ve bunların sayısının son beş yılda özellikle artmakta olduğunu görüyoruz. Ayrıca, görme engelli vatandaşlarımız için de Braille alfabesinde Kur'an-ı Kerim başta olmak üzere, temel kaynaklar basılmış ve bunlar da görme engelli vatandaşlarımıza ulaştırılmıştır.

Yine, hepinizin bildiği gibi, yurt dışı hizmetler bakımından 105 ülkede din hizmeti veriyoruz. Bu hizmetlerin içerisinde camiler, tarihî eserler, okullar, imam-hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri ve kültür merkezleri gibi fiziki mekânların inşasına, onarımına ve yaşatılmasına da doğrudan destekler veriliyor. Bu çerçevede, hepinizin bildiği gibi, 2 Nisan 2016'da Amerika Birleşik Devletleri'nin Maryland eyaletinde de Osmanlı mimarisine uygun bir cami inşa edilmiş, bu caminin içerisindeki külliyede de İslam Eserleri Müzesi, kütüphane ve toplantı salonları yer almaktadır.

Kurulumuzun değerli üyeleri, Değerli Başkan; hac ve umre hizmetleri Diyanet İşleri teşkilatımızın bir başka önemli faaliyet alanı. Bu alanda Türkiye de gerçekten ciddi bir tecrübeye, birikime sahip hâle gelmiştir. Ümit ediyorum ki bundan sonraki süreçlerde de bu hizmetlerini yüksek kalitede sürdürmeye devam edecektir.

Ayrıca, Diyanet teşkilatımızın kurumsal yapısının geliştirilmesine yönelik çeşitli uygulamalar yapılmıştır. Bunlardan birisi, 2012-2016 stratejik plan çalışmasıdır. Bu stratejik plan çalışmasına göre Diyanet teşkilatımız faaliyetlerine devam etmektedir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise birtakım faaliyetler yapılmıştır. Bu anlamda da Diyanet camiasını tebrik ettiğimi, bütün görevli arkadaşlarımıza şükranlarımızı ifade ettiğimi söylemek isterim. 15 Temmuz akşamının o en karanlık noktasında darbenin böyle bıçak sırtında gidip geldiği saatlerde, Allah hepsinden razı olsun, camilerin minarelerinden selalar okunmuş, Fetih Sureleri okunmuş, ezanlar okunmuş. O okunan selalarla milletimiz direnişe, demokrasiye sahip çıkmaya, millî birliğe sahip çıkmaya, ülkenin geleceğine sahip çıkmaya davet edilmiştir ve bu davetin de milletin meydanlarda toplanmasında çok büyük katkısı olmuştur. Diyebiliriz ki: Darbelerin susturduğu ezanlardan, selaların susturduğu darbelere geçişle Türkiye tarihinde önemli bir dönüm noktasını o akşam yaşamış olduk.

Ayrıca, 15 Temmuz sonrasında yapılan önemli faaliyetlerden birisi ise 9'uncu Olağanüstü Din Şûra'sıdır. 9'uncu Olağanüstü Din Şûra'sında Sayın Cumhurbaşkanımızın, bizlerin de katıldığımız bu şûrada Türkiye'nin aşağı yukarı bütün âlimleri, ilahiyat fakültesi hocaları bir araya gelerek FETÖ'nün İslam diniyle ilgisi olmayan sapkın bir dinî kült olduğu yönünde görüşleri dile getirmiş ve bu çerçevede de maddeler hâlinde din şûrası sonuçları yayınlanmış. Bunlar çeşitli dillere tercüme edilerek dünyadaki diğer Müslüman ülkelere de ulaştırılmıştır. Ayrıca, 15 Temmuzdan sonra 15 Temmuz Kahramanları Belgeseli, Gündeme Dair Programı'nda Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri tarafından yine 15 Temmuzla ilgili yapılan görüşmeler, ayrıca, "Sela Belgeseli" isimli bir belgesel ortaya konulmuştur.

Yine bu çerçevede DEAŞ terör örgütüyle ilgili ortaya konulan önemli bir belgenin de Türkiye Diyanet Teşkilatının tarihsel gelişimi içerisinde çok önemli yer olacağını ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada tabii, üzerinde ısrarla durmamız gereken, müsaade ederseniz, tabii, FETÖ hakkında çok konuşuyoruz, DEAŞ hakkında da konuşuyoruz, sabahtan akşama televizyonlarda, her yerde konuşuyoruz ama özellikle üzerinde durulması gereken FETÖ ve DEAŞ benzeri örgütlerin teolojik olarak birbirine benzerliğidir. Kanaatimce 5 noktada benzerliklerinin altını çizmek herhâlde Türkiye'de de geniş kitlelerin hem FETÖ'yü hem DEAŞ'ı daha yakından anlaması için faydalı olur kanaatindeyim.

Bunlardan bir tanesi: Bu örgütlerin temel inancı -ikisi de birbirine çok benziyor- lider kadrolarını masum kabul etmeleridir yani ismet sıfatı vermeleridir. Hâlbuki hepimiz biliyoruz ki Müslümanlığın temel şartlarından birisi Hazreti Peygamber'den sonra artık masum hiçbir insan gelmedi ve kıyamete kadar da gelmeyecektir. Hiçbir insanın bir diğerinden bu anlamda seçkinliği, sorgulanamazlığı asla düşünülemez. Bunlar için bir tarafta FETÖ bir taraftan diğer örgütün liderleri, lider kadrosu dokunulmaz, soruşturulmaz, hakkında konuşulamaz, manevi olarak korunmuş insanlar olarak telakki ediliyor. En önemli ana İslam gövdesinden ayrıldıkları teolojik nokta burasıdır.

2'ncisi ise tekfirciliktir. Her ikisi de kendi gruplarının, kendi topluluklarının dışındaki geniş Müslüman kitleleri sanki Müslüman değilmiş gibi kabul ederler. Dolayısıyla, onlarla arasında Müslümanlık hukuku geçmez. Teferruatına giremiyorum vaktimizin kıtlığı dolayısıyla.

3'üncüsü ise kapalılıktır. Bu örgütlerin temel özelliği madem dinî bir iddianız var, madem insanları yüceltecek, onları Allan'a yönelteceksiniz bunların açık olması lazım, halka açık olması lazım, millete açık olması lazım. Hatta sadece Müslümanlara değil, bu örgütlerin ne olduğunu, bunların ne tür yapılar olduğunu bütün insanlar görsün tanısın. Bu, Anadolu geleneğinde bizim üç tane kurumumuz var tarih boyunca getirdiğimiz. Horasan erenlerinin, Fergana Vadisi'nden beri gelen ve bu Anadolu topraklarına, ta Rumeli'ye kadar bizi ayakta tutan ana eksende 3 tane geleneksel kurum var: Cami, medrese -şimdiki adıyla okul- dergâhlar -Hacı Bektaş'ın dergâhı, Hacı Bayram'ın dergâhı ve diğerleri- hepsinin, üçününün de ortak özelliği kapının herkese açık olmasıdır, gelene de eyvallah gidene de eyvallah. Fakat bu örgütler kapalı bir şekilde yapılandıkları için kendi müntesipleri dışarısında herkese kapalıdırlar, şimdi bütün Türkiye görüyor -bunlar biliniyordu da- bütün Türkiye anlıyor ki adamın adı Ahmet ama FETÖ'ye girdiği zaman adamın adı oluyor Ferhat, kod adı veriyorlar. Böyle bir şey hangi Müslümanlıkta var? Aynı şey bakıyorsunuz DEAŞ'ta var, aynı şey başkalarında da var kapalı bir örgütlenme.

Ayrıca, 4'üncü temel özellikleri amaca ulaşmak için giden bütün yollar mübahtır. Hâlbuki sahih İslam inancında amaca ulaşmak için, tespit ettiğiniz amacın meşruiyeti kadar amaca giderken kullandığınız yöntemlerin de meşruiyeti şarttır. Yani meşru olmayan, mübah olmayan yollarla amaca ulaşmak mümkün değildir.

5'incisi, bütün bunların sonucu olarak da insan kanı, hatta Müslüman kanı bunlar için değersizdir. DEAŞ'ın her gün Allah adına işlediği cinayetler ortadadır. Aynı şekilde, FETÖ'nün de 15 Temmuz akşamında 246 vatandaşımızı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir iki dakika ilave süre veriyim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - ...gözlerini kırpmadan bu insanlarımızı katlettiği de ortadadır. Dolayısıyla, Diyanet İşleri teşkilatımızın üzerine çok büyük bir sorumluluk, bu tür kapalı, tekfirci, liderlerinin masumiyetine inanan, itikadi olarak bunları tam Batılı tabirle söylemek gerekirse bunlar bir kült yani kendisini herhangi bir yere izafe eden bir kült ama bunun esas sahih İslam inancıyla bir irtibatı olmadığını da artık dünyada ifade etmeye çalışıyoruz.

Son olarak da şunu söylemek isterim: Geçtiğimiz ay 15 Temmuz sonrasındaki dönemde yaptığımız önemli faaliyetlerden birisi de 9'uncu Avrasya İslam Şûrası'dır. Burada da 33 ülkeden 120 dinî lider, dinî temsilci gelmiştir. Bu dinî temsilciler üzerinden de oralardaki halklarla yakın temasın devam etmesi bakımından büyük mesafe alınmıştır. Ayrıca, bu ülkelerden gelen temsilcilerle hem FETÖ'nün 15 Temmuzda ortaya koymuş olduğu bu darbe ve bunun sonuçları hem bundan sonra FETÖ ve DEAŞ benzeri örgütlerle küresel ölçekte nasıl mücadele edileceğine ilişkin çok verimli bir toplantı yapılmıştır. Ümit ederim ki bu toplantının sonuçlarını da takip etmeye devam edeceğiz.

Ben çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.