KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; 2016 yılını bir geçici bütçe bir de bütçe yaparak geçirdik. Aslında, iki bütçeyi birlikte yapma olanaklarının olduğunu burada uzun süre tartıştık ama, maalesef ikisi ayrı ayrı oldu. Daha sonradan da 15 Temmuzda o menfur girişim ortaya çıktı, darbe girişimi ortaya çıktı.

Şimdi, öyle bir yıl düşünün, yarısı bütçe görüşmeleriyle geçmiş "Yaptık mı, yapmadık mı, geçici bütçeydi, asıl bütçeydi." falan diye, geri kalan kısmında da bir iğrenç darbenin sonuçlarıyla boğuşmuşuz. Bu koşullar altında sanayimizle ilgili olarak gerçekleştirilen ve sanayinin geleceğiyle ilgili tasarımlar konusunda ortaya konulan hedefler pek fazla bir anlam kazanmıyor sanki geçmişin tekrarı gibi oluyor. Madem geçmişin tekrarı gibi oluyor bu konudaki stratejiler üzerinde olayı birazcık daha belirli noktalarda yoğunlaştırmak yani stratejik noktaların üzerinde birazcık daha durmak suretiyle bir stratejik plan geliştirmenin bu ülke için artık hayati bir önem kazandığını kabul edelim. Bunu kabul etmemiz gerekiyor.

Niye bu kadar dağılıyoruz? Dünyada herkesin yapmış olduğu veya iyi olduğunu düşündüğümüz, ithal ettiğimiz her şeyi üretmek konumunda mıyız ya da üretmeye kalkarsak bundan herhangi bir sonuç elde eder miyiz? Bu Komisyonda çok fazla tartıştık; şu anda ihraç ettiğimiz ürünler içerisindeki ithal girdi oranlarının yüksekliği bizi bu konuda çok ciddi olarak düşünmeye sevk ediyor. Temel sektör olarak kabul ettiğimiz otomotiv sektörümüzde, tekstil sektörümüzde hatta iplikte girdi miktarı ihraç miktarımızı aştı. Ciddi anlamda sıkıntılar olmaya başladı bu konularda. Bu koşullar altında neye yoğunlaşacağız?

Sayın Bakanım, şimdi, dünya ticaretinde mukayeseli olarak üstün olduğumuz hem tarımsal hem de kaynak anlamında bazı alanlarımız var bizim. Dün burada Enerji Bakanlığının bütçesi sırasında sürekli olarak bor kaynaklarımızdan ve bor kapasitemizden konuştuk. Peki, dünya bor kapasitesinin yüzde 75,5'uğunu bulunduran ülkemizde, mukayeseli olarak sahip olduğumuz bu yüzde 75,5'uğu değerlendirebilecek bir sanayi yaratabildik mi? Şimdi, olayımız bizim bu. Biraz önce dediniz ki: "Fındık Altına Dönüşüyor Projesi" heyecanlandırıyor insanı. Geçen sene de dönüştürüyorduk aynı şekilde fındığı altına. Fındığın kendisi zaten altın, dönüştürülmeye gerek yok. Bunu sadece nasıl kullanacağınıza bağlı bu olay yani fındığın yaprağından başlayıp kapçığından, kabuğundan, zarından, içinden dünya kadar ürün yarattığınız zaman bu olay gerçekleştiriliyor.

Peki, bu ürünlerin ciddi anlamda üretime dönüştürülüp piyasalaştırılmasıyla ilgili olarak şimdiye kadar sanayiye verdiğiniz destek ne? İşte, bu ortalıkta yok ve asıl bunların üzerinde durmamız gerekiyor.

Bora yeniden dönüyorum, bor çok önemli bir olay. Ne olursa olsun, yüzde 75'ine sahibiz aynen fındıkta yüzde 80'ine sahip olduğumuz gibi. Başkalarının giremeyeceği kadar yani ham maddelerle ilgili olarak hem üretiminde hem fiyatlarında oynamak suretiyle başkalarının giremeyeceği ve dünyada belki de tekel oluşturacağınız bir sanayi kurabileceksiniz burada. Kamu-özel iş birliğiyle ilgili olarak yaptığımız işler sadece altyapı yatırımlarıyla ibaret olmayıp da sanayiye dönük olan bu tür finansman projeleri belki gündeme girse ve ciddi anlamda da bir denetim sağlansa buralarda bir adım atılabilir. Bunu müthiş şekilde önemsemek gerekiyor. Söylenmesi çok parlak cümlelerle olan ve yankı yaratan projeler yerine dipten giden, ağır ağır yükselen dev projelere ihtiyacınız var. Bunun için de kaynak, ülkemiz. Ülkenin var olan kaynaklarının önündeki engelleri kaldırın, bu olay bir açılıversin işte sanayinin temelini o zaman kurarsınız.

Şu anda Türkiye'de dünya otomotiv sektörünün dünya kadar yedek parçası üretiliyor. O yedek parçaları üreten arkadaşlarımızın bir tanesi şu anda burada Komisyonumuzda, bir tanesini geçen yıl kaybettik ve bunların üretimlerinde önlerinde durabilecek olan hiçbir teknik yok şu anda neredeyse. Herkesin kullandığından daha ileri bir teknoloji kullanıyorlar, hepsinden daha kaliteli ürün üretiyorlar ama maliyet konusuna geldiği andan itibaren işte dünyayla rekabet etme konusunda canını dişine takmak zorunda kalıyorlar.

Şimdi, bunların her birisi var. Bu alanlarda zaten bütün dünyanın gelip gelip kapılarına dayandığı sektörleriniz duruyor. Onlara rakip yaratmaya başladığınız zaman, yaratacağınız zaman hangilerinin ithal edileceğini, hangilerinin Türkiye'de üretileceği konusunu stratejik olarak belirlemek zorundasınız. Yani kısacası gidilecek epey bir yol var ama çok kısa yoldan ulaşılacak bazı şeylerimiz var. Mukayeseli olarak tarımsal üretimde ve kaynak olarak üstün olduğumuz alanları bir alt alta sıralayın. Tarımda ilk akla gelenler: Dünyanın en fazla fındık üreten ülkesiyiz, dünya 1'incisiyiz; kayısıda dünya 1'incisiyiz, narda dünya 3'üncüsüyüz ve uzatabilirsiniz bu listeyi.

Peki, bunları bir tarımsal sınai girdisi olarak kullanılarak dünyada parmakla gösterilecek ürünler üreterek ve mukayeseli olarak da dünyanın en nitelikli sanayilerini kurma olanağınız var mı? Evet, var. Ben özellikle bu konuya dikkat çekmek istiyorum.

AR-GE çalışması, artık bırakın sanayiyi neredeyse yaşamın, ekonomik yaşamın tüm alanlarında bir zorunluluk hâline gelmiş vaziyette. AR-GE olmadan olmuyor, adım atamıyorsunuz. Siz de diyorsunuz ki "AR-GE merkezi için gerekli personel sayısı 15 kişi olacak." Niye Sayın Bakanım? Bazen 1 kişi 2 tane yardımcısıyla 3 kişilik AR-GE merkezinden dünyanın en nitelikli ürünlerini çıkartıyor biraz önce örneğini verdiğiniz "WhatsApp" olaylarında falan olduğu gibi. Yani 15 kişi niye? 15 kişilik ölçü ne demek? Yani 15 tane mühendis bir araya geldiği zaman daha iyi mi düşünecek anlamında söyleniyor? Burada düşünecek olan, araştıracak olan insan zaten o konuya kendisini adamış ve bu konuda uzmanlaşmış olan insanlar olacak; bunlardan 15 tane bulamazsınız ki siz. Önemli olan, burada AR-GE merkezi kurulduğu zaman kullandıkları teknolojiler, kullandıkları araçlar ve bunları işletebilecek olan orada yeteri kadar personel ki 2 kişiyse 2 kişi, 3 kişiyse 3 kişi, 5 kişiyse 5 kişi. Olayı bu açıdan değerlendirmek zorundayız. Bazı şeyleri sadece formel olarak tasarlarken sanki istihdam yaratıyoruz. AR-GE istihdam yaratmak için bir alan değildir, AR-GE teşvik alanıdır ve tek kişilerin gelip de doldurması gereken bir alandır. Bu tek kişiler bırakın 15 kişileri binlerce, milyonlarca kişi hâline geldiği zaman zaten ciddi anlamda etkileri oluyor bunların hepsine.

Değerli arkadaşlar, AR-GE'ye ciddi anlamda destek verdiğimiz rakamlarımızdan belli, veriyoruz da, veriyorsunuz da ancak burada çok önemli bir eksiğimiz var. Yapılan bu AR-GE desteklerinin geri dönüşüyle ilgili olarak elimizde bizim ulaşabildiğimiz bir veri yok ,sizlerin ulaştığı bir veri var mı bilmiyorum. Yani "Şunu araştırdık, şu deneme üretimini yaptırdık, şu anda ülkemizde bu AR-GE faaliyeti sonucunda üretilmiş olan bu üründen şu kadar pazar payı elde ettik iç pazarımızda ya da ihracatımızda şöyle bir kalem yarattık." diyebildiğimiz bir verimiz var mı elimizde? Olayımız bu, bunun başka çaresi yok. Güney Kore'nin yaptığı iş de bu yani dünyayı yeniden keşfetmiyoruz biz bu konuda ya da Amerika'yı yeniden keşfetmiyoruz. Dolayısıyla, verilmiş olan bir desteğin sonucunu izleyecek ve oradan elde edilecek sonuçları değerlendirecek olan kuruluşlara gereksinimimiz var bizim. Şu anda gelip de destek amacıyla başvurulan AR-GE projelerinin büyük bir kısmını birazcık derinine inip araştırırsanız daha önceden zaten yapılmış olan araştırmalar olduğunu da görürsünüz. Bu oran tahmininizin çok çok üstündedir. Birileri yapmış, araştırmış, sonuca ulaşmış; bakmış ki ticarileştirilecek konumda değil atmış bir tarafa ya da üretmeye devam ediyor. İsimleri ve kelimeleri değiştirmek suretiyle bunu yeni bir proje olarak getirip de sizin desteğinize mazhar kılmaya çalışmak yanlış bir olaydır; bu yapılıyor, bu çok fazla yapılıyor.

Maalesef bu terör kalkışmasından en fazla etkilenen kurumlardan bir tanesi size bağlı kurumlar. Milyarlarca lira destek dağıttığınız kurumlarda oldukça uzun zamandan beri FETÖ yapılanması örgütlenmiş. Bunlar dağıtmışlar ya da bunlar dağıtmamış engellemişler, bir yerlere vermişler. Sadece bu insanların görevden alınması, belirli bir yerlere gönderilmesi veya cezalandırılması olgusu fiziki cezalandırma açısından evet yeterli olabilir veya yeterlidir büyük bir ihtimalle ama peki bunların dağıttığı ekonomik değerler nerede? Bunların peşine hiç düşülmeyecek mi? Buradan dağıtılan milyarlarca lira nereye gitti? Kim tarafından kullanıldı? Nerelerin eline geçti? "Terörün finansmanı, terörün finansmanı" diyerekten en fazla değer verdiğimiz kavram burada araştırılmayacak mı? Bunu hiç sıradan bir olgu olarak almamamız gerekiyor. Bu ülkenin dişinden tırnağından artırarak ayırmış olduğu kaynağı birileri haksız bir şekilde almış kullanmış. Almış kullanmış; bunlar buralarda boşu boşuna örgütlenmediler. Nerede bir kaynak dağıtılıyor ise, nerede seçici bir kurul tarafından birilerine bir teşvik getiriliyor ise orada örgütlenildiğini görüyorsunuz. Onları oradan alıyorsunuz, güzel. Peki, yaptığı işleri ne yapıyorsunuz? O olduğu yerde sayıyor Sayın Bakanım; bu yetmiyor. Özellikle Bakanlığınız ve Bakanlığınıza bağlı kuruluşlar veya ilgili kuruluşlar itibarıyla bu şekildeki desteklerin gerçekten yeniden objektif kriterlere ve tamamen yansız kurullar veya bürokratlar tarafından uygulanılır bir hâle getirilerek Bakanlığınızın eskiden sahip olmuş olduğu güveni yeniden tesis etmek çok önemli bir olgudur sanayimizin geleceği ve sanayimizin stratejilerinin belirlenmesi açısından.

Değerli milletvekilleri, organize sanayi kurmak yani tamamdır, talebiniz varsa, piyasanız varsa, üretiminize talep varsa, bununla ilgili olarak geleceği görebiliyorsanız çok çok iyidir tabii ki. Organize sanayi bölgelerinde bunları toplamak, özellikle de belirli kuruluşların tasallutundan kurtularak kararların sanayiciler tarafından verilmesi çok iyidir, doğrudur. Peki, sürekli olarak organize sanayi bölgesi kurmak ne? Sürekli kuruyoruz. Manisa Organize Sanayi Bölgesi tıklım tıklım çünkü farklı şekilde teşviklerden yararlanıyor, yenisi için herkes sıraya girmiş bekliyor ve büyük bir ihtimalle kapınızdalar "Bize şurayı tahsis edin, burayı tahsis edin, şunu yapın." diye ki olduklarını biliyorum. Peki, sadece ve sadece 45 kilometre bu taraftaki İzmir'deki organize sanayi bölgeleri de bomboş.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Boş evet, yirmi dakikalık yol.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Büyük bir kısmı bomboş yani Manisa Organize Sanayi Bölgesi gibi 3 tane sanayi bölgesini dolduracak kadar boşluk var.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Çiğli Atatürk Organize Sanayi...

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sadece onlar değil, ben Bergama'ya kadar gidiyorum; bomboş.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Gebze de öyle.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bomboş; sorunumuz bu. Eğer bir organize sanayi bölgesinde altyapısı yapılmış, üretime hazır ve mukayeseli olarak da diğer organize bölgelerine göre de daha dezavantajlı bir konumda değilse bu bölgeleri biz değerlendirmek için neden bir adım atmıyoruz? Kaynağımız o kadar fazla değil, ciddi sıkıntı içerisindeyiz. Önemli olan üretim. Üretime anında geçirebileceğiniz, çok daha hızlı geçirebileceğiniz bazı olanaklarınız varsa lütfen bunları değerlendirin, değerlendirelim.

Ha, bunların teşvikleri geçici olarak buralara tanınmasında veya bunlar da aynı şeyden faydalansın, artık ekonomik olarak veya gelişmişlik olarak da farklı teşvik verilmesinin nedenleri ortadan kalkmış diyorsak, ee, bunları da kaldıralım artık yani. Zaten bu konuda adımlarınız var, Hükûmet olarak programınızın içinde var. Artık, bölge olarak değil direkt olarak sektörlere teşvik verilmesi söz konusu. Sektör olarak teşvik de vermeye başladıysanız "Ben şu faaliyeti teşvik ediyorum." diyorsanız, onun İzmir'de olmasının, Manisa'da olmasının, başka bir yerde olmasının bir farkı yoktur ki. Tasarruf sağlarız, ciddi anlamda tasarruf sağlarız.

Değerli milletvekilleri, genellikle bu işi Sayın Kuşoğlu yapar ama koltuğu boş olduğu için zorunlu olarak bana düşüyor. Biz burada 2017 bütçesini yaparken 2015 yılının da kesin hesap kanun tasarılarını görüşüyoruz. Kesin hesap kanun tasarıları da biraz sonra okunacak, oylanacak ve geçecek. Bunlarla ilgili olarak, Komisyon olarak doğru dürüst bir inceleme yapmadığımızı, bir araştırma yapmadığımızı, burada yaptığımız işlemin kesinlikle bir denetim işlevi olmadığını, bu nedenle de görevimizi ihmal ettiğimizi sürekli söylüyorum ama hiç değilse bizim adımıza denetim yapan Sayıştay raporlarını doğru dürüst inceleyip "Orada dile getirilen sorunlar, bunlar çözülmeden bu bütçeleri ibra etmiyoruz." ya da "Bununla ilgili olarak araştırma hakkımız saklı olmak üzere bunu yapıyoruz." dememiz gerekiyor; bunu demiyoruz, bu yanlış.

Hepsini okumam mümkün değil ve gözüm bir taraftan da saatte. Sayıştayın 2015 Yılı Denetim Raporu'nda çok önemli bulgular var, çok da bulgu var. Bu bulgular tam anlamıyla giderilmeden ve en azından bunlarla ilgili araştırma hakları saklı tutulmadan 2015 yılı bütçesinin yeniden ibrası konusunu takdirlerinize bırakıyorum, yapacak olan sizsiniz. Bir tanesi sadece, bir tanesi, 2 numaralı bulgusu Sayıştayın: "Ölçü ve tartı aletlerinin yerinde muayenesinde elde edilen paraların bütçeye gelir kaydedilmeden özel bir hesapta toplanıp harcanması."

Değerli milletvekilleri, siz ölçü ve tartı aletlerinin ölçülmesiyle ilgili, yerinde kontrolüyle ilgili olarak birilerine yetki veriyorsunuz, onlar gidiyor muayenelerini yapıyorlar ve para alıyorlar, devlet adına para alıyorlar. Sonra bunları özel bir hesaba koyuyorlar, harcıyorlar. Nereye harcadılar? Siz burada o ödeneği verdiniz mi? Hayır. E cetveline konulan hükümlerle "İstenildiği gibi harcanacak" denilmesi olgusu burada en somut ifadesini buluyor. Aynı şeyi Karayollarında göreceksiniz, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinde de göreceksiniz.

Bakanlığın ölçü ve tartı aletleri nedeniyle yılı içerisinde topladığı miktar 1 milyon 778 bin lira. Bunun 1 milyon 242 bin 711 lirası harcanıyor ve Sayıştay bunu ta 2012, 2013, 2014 yılı raporlarında da sürekli olarak eleştiriyor. "Beyler, buralarda milyonlarca lira para topluyorsunuz, tutuyorsunuz istediğiniz gibi harcıyorsunuz. Bu olay olmaz; bunları ödenek olarak yazmanız lazım, bunların hesabını vermeniz gerekir." diyor ama sonuç olarak 1 milyon 778 bin 027 liralık bir tahsilat gelir olarak kaydedilmiyor, bunun 1,2 milyon lirası harcanıyor sadece 535 bin lirası devrediyor.

Bir bütçede rakam önemli değil, rakamın önemliliğinden öte ilkeleri önemli. Bütçe yapıyorsanız, kesin hesap kanun tasarılarını burada görüşüyorsanız, karara bağlıyorsanız bu durum karşısında 1 kuruşun bile hesabını sormak durumundayız biz. 1 kuruş önemli değil ama bu 1 kuruşlardır zaten diğer büyük miktarlara falan giden olay.

Özellikle teşvik konusunda ciddi anlamda kaynak kullanan ve tamamen takdire bağlı olarak kaynak dağıtan kurumlar olarak bu konulara sizin Bakanlığınızın Sayın Bakanım özel özen göstermesi gerekiyor. Bu, doğrudan doğruya halkla ilişkili bir konu. Siz halkla iç içe olan bir Bakanlıksınız, dokunuyorsunuz onlara, resmen dokunuyorsunuz. O nedenle bütün bunların hepsi önemlidir.

Sayıştayın diğer bulguları konusunu kesin olarak yabana atmayın; şu raporu bir okumak gerekiyor, okuyun bu şekilde değerlendirin.

Sanayi stratejilerimiz açısından önümüzdeki süreç içerisinde öncelikli sektör belirlenmesi ve Türkiye'nin kendi öz kaynaklarıyla dünyada mukayeseli olarak üstün olduğu kaynakları itibarıyla bu stratejilerde bir defa daha değerlendirme yapılmasını özellikle dikkatlerinize sunuyorum.

Bir şeyi daha hatırlatıp bitireceğim sözlerimin hepsini: TÜBİTAK gibi bir kurumun başkanının ikinci sırada oturmasına ben burada katlanamıyorum. Bilim bağımsızlık olmadan olmaz, bilim bağımsızlık gerektirir. Eğer SAGE'nin son füzelerini bugün seri üretime geçirdiyseniz bu o sayede oldu. Bundan gurur duyuyoruz. Araştırmaları sırasında da gurur duyduk, şimdi çok daha fazla gurur duyuyoruz. Son füzelerini seri hâlde üretiyoruz. Bu ne demektir? Devletin kesin olarak bu tür üretimler yapacak birimleri, devlet şirketlerinin olması gerekliliğini siz tabii ki kabul ediyorsunuz aynen SAGE'de olduğu gibi. Bunu başkaları yapamaz başka yerlerde yapamadığı gibi. O zaman, bilim adına uğraşan insanlara gereken değeri vermek bizlerin görevi. Bilimi özgür bırakın. Yaratılacak olan değerlerin şurada konuştuğumuz rakamlarla kıyaslanmayacak kadar önemli olduğunu görürsünüz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.