KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başbakan Yardımcımız; RTÜK, Millî Güvenlik Kurulu, Başbakanlık Müsteşarlığı, MİT ve Diyanet İşlerinin çok değerli temsilcileri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2017 yılı bütçesinin ülkemizde barışa, kardeşliğe vesile olmasını diliyorum. Hayırlı, uğurlu olsun.

Partisinin 25'inci İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın kapanış konuşmasında Başbakan

FETÖ'ye ilişkin: "FETÖ AK PARTİ döneminde palazlanmamıştır. Bu terör örgütü AK PARTİ döneminde kurulmuş, güçlenmiş gayreti içinde göstermeye çalışanlar var. Bunlar kendi yanlışlarını örtme gayreti içindeler." demektedir. Peki, aynı Başbakanın daha önce İzmir'de Gülen Cemaati tarafından organize edilen Türkçe olimpiyatlarında yaptığı konuşmaları biz unutmadık ve unutmayacağız. Ama hakkını teslim edelim, bu işleri yaparken yalnız değil Sayın Başbakan; cemaatin uluslararası organizasyonu olan Türkçe olimpiyatları, hemen hemen tüm AKP'li bakanların yolunun geçtiği ve kürsüye çıkan her bakanın Fetullah Gülen'e övgüler yağdırdığı bir platformdu. Bu da aslında cemaatle ilişkilerinizin ve bu ilişkilerin sınır tanımazlığının açık bir göstergesiydi. Olimpiyatlarda, on dört yıl boyunca cemaat üyelerine sağladığınız imkânları, kadrolaşmanızı ve iş birliğinizi ballandıra ballandıra anlatıyordunuz; övgüler, selamlar, gözyaşları akıtıyordunuz. Darbenin hemen ertesinde elinizdeki listeler de zaten bu işlerdeki ortaklığınızın sonucu. Bu kadar büyük sayılarla açığa almaları, ihraçları açıklamak işte bu yüzden mümkün. Çünkü aslında cemaatin siyasi kolu AKP, hepiniz oradaydınız. Bunu herkes ve en iyi de siz biliyorsunuz.

İçişleri eski Bakanının 81 ilin Emniyet müdürünün 74'ünün FETÖ'cü olduğu yönündeki açıklamalarını unutmadık. Eski bakanınızın açıklamalarına göre palazlanma yok, yerleştirme var. Fetullah Gülen de bir Amerikan gazetesine verdiği söyleşide şunu diyor: "Biz ne istediysek onlar verdi, onlar ne istediyse biz verdik; ne yaptıysak birlikte yaptık." Hatta Cumhurbaşkanı bile açık açık "Hata yaptık." diyebiliyor, nedamet getiriyor, aynı yolun yolcusu

olduğunuzu ikrar ediyor. Gülenciler sivil ve askerî alanda, siz siyasi alanda aynı menzile farklı yollardan yürüyen bir harekettiniz. Siyasi kolusunuz. Şimdi Başbakan koltuğunda oturan Sayın Binali Yıldırım böyle bir açıklama yapıyor. Halkı açıkça aldatmaya yönelik bu tür söylemlerin karşılığı olmayacağını unutmamanızı dilerim. Halka da, kamuoyuna da bu yolla hakaret etmeyiniz. Kimse hafıza kaybı yaşamıyor.

15 Temmuzdan itibaren tutuklanan, gözaltına alınan, meslekten ihraç edilen, açığa alınanlar için 3 kriter öne sürüldü: 1) MİT raporu. 2) byLock. 3) Bank Aysa hesapları. Şimdi buradan soruyorum: Eğer gerçekten samimiyseniz...

MİT raporlarına göre, byLock sistemine girenin kiminin 100 bin olduğu, kiminin 150 bin olduğuyla ilgili ciddi iddialar var; byLock listesi açıklansın. İktidar partisinden, muhalefet partilerinden, belediye başkanlarından kim, ne varsa hepsi açıklansın. Hangi partiden ne kadar siyaset adamının byLock sistemine girip de konuşma yaptığı, mesajlaştığı ortaya çıksın.

Kamuoyuna yansıyan bilgilerden öğreniyoruz ki, byLock çıkan milletvekilleri arasında ilk sırayı 82 milletvekiliyle AKP aldı. Doğru mu değil mi, açıklansın bunlar.

BAŞKAN - Olmadığı söylendi efendim defaatle.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yok. Peki, kim bu milletvekilleri? Neden korkuyorsunuz? Başkanlık rüyaları için mi susuyorsunuz? Darbeye direnirken, hayatını demokrasi uğruna kaybeden insanları hiç mi ciddiye almıyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Çam, ben bile dayanamadım, müdahale ettim, lütfen...

MUSA ÇAM (İzmir) - Kim varsa bunların hepsinin açıklanması gerekiyor.

Başbakan tarafından AKP İstanbul Danışma Meclisinde söylenen "Başkanlık gelmezse Türkiye'nin bölünme riski var." sözü tam anlamıyla bir skandaldır arkadaşlarım. Bir ülkenin Başbakan koltuğunda oturan kişi bunu söylüyorsa gerçekten bir skandaldır. Başkanlık uğruna neler yapabileceğinizin küçük bir ipucudur. Bu ülkeyi bizzat kendi ellerinizle bölmeye hazır olduğunuzun, Erdoğan'ın başkanlığı için atmaya hazır olduğunuz anlaşılan akıl almaz adımlarınızın bir göstergesidir ve bu söylemi, bu korku dilini Cumhuriyet Halk Partisi olarak reddediyoruz. Bu kendi başarısızlığınızın itirafı olduğu kadar aynı zamanda bir de şantajdır ama bu çok tehlikeli bir oyun, çok tehlikeli bir şantajdır. Bu ülke doksan üç yıldır dimdik ayakta, bütün darbelere karşı ayakta kalmış ve Başbakan yapılmış bir kişi çıkıyor "Başkanlık olmazsa Türkiye bölünür." diyor. Yani "Başbakan olarak ben ve mensubu olduğum siyasi hareket Türkiye'yi bölünme noktasına getirdik." diye samimi bir itirafta bulunmaktadır. Artık o koltukta oturmaması gerekiyor Sayın Başbakanın. Türkiye'nin bölünmesinden söz eden bir kişi, Başbakanlık koltuğunda de asla oturmamalıdır.

Diyanetle ilgili de birkaç şey söylemek isterim: Diyanet İşleri Başkanlığı bugün kendinden ve AKP'den başka hiçbir inancı temsil etmemektedir. Böyle bir kuruma bütçe oluşturmak, bir inancı bile değil yalnızca bir kastı, bir zümreyi doyurmaktan başka hiçbir anlama gelmemektedir. Gıybet, iftira, insanların gizli hâllerini araştırma, yetim malına el uzatma, hırsızlık, kamu mallarını zimmete geçirme sözleri size neyi ve kimleri hatırlatmaktadır? Bunları yapanlar bizzat Diyanet İşlerinin İnternet sitesinde "haram bilinci" yazısının altında yer almakta. Bana söylemeyin ama vicdanınıza sorun: Bu ülkenin Sünni'sinden, Alevi'sinden, Hristiyan'ından, Yahudi'sinden ve inanmayanlarından vergi toplayıp onların hiçbirini temsil etmemek, bu da yetmiyormuş gibi onları yok sayan, istemeyen, ikinci sınıf vatandaş olarak gören politikalar uygulayanların dizlerinin dibinden kalkmamak haram değil de nedir?

Yetkiye doymayan Diyanet, şimdi de siyasi parti gibi gençlik örgütü kurmaya soyunuyor. AKP Hükûmetinin, Diyanet eliyle camilerde kurmayı düşündüğü Cami Gençlik Kolu Projesi, aslında kamusal alana ve toplum yapısına yönelik süregelen dinselleştirme ve mezhepleştirme siyasetinin bir parçasıdır. Cami Gençlik Kolu Projesi'nin iddia edildiği gibi inanç özgürlüğüyle zerre kadar yakından ve uzaktan hiçbir ilişkisi yoktur. Aksine hem inanç özgürlüğüne hem de laiklik ilkesine aykırıdır. Peki, bir caminin gençlik çalışması olamaz mı? Kuşkusuz olur. Sorun bu değil. Avrupa ülkelerinde de dinî gruplar gençlere yönelik teolojik, sosyal, kültürel ve akademik çalışmalar yapıyor. Fakat tüm inanç grupları, gençlere yönelik çalışmalarını kendi imkânları, kendi özgür kararları ve kendi özel dinî alanlarında devlet baskısı, dayatması olmadan laiklik ilkesine göre yapıyor. Hükûmetler ya da kamu kurumları, kilise, sinagog, cami ve cemevi adına karar verip siyasallaşma amacıyla ibadet yeri merkezli ve iktidar güdümlü gençlik örgütü kurmuyor. Ama AKP iktidarı, Diyanet eliyle ve fetvasıyla camilere emrivaki cami gençlik kolu kuruyor. Bu, bir inanç özgürlüğü değil, dini politikleştirerek, gençleri iktidarın sadık kölesine dönüştürmektir, gençlerin özgür iradesiyle demokratik ve siyasal örgütlenme haklarının gasbıdır; namazda kıblesine, siyasette AKP ideolojisine saf tutturmaktan başka bir şey değildir.

Eğitim dinselleştirilerek, okullar birer cami hâline getirildi. Yetmedi, "İmam Hatip ve Proje Okulları" adı altında gençlerin laik ve bilimsel eğitimi hakları gasbedildi. Yetmedi, şimdi de cami gençlik kolları kuruluyor. Gerekçe ideal gençlik yaratmak. Aslında "ideal gençlik" AKP'nin dindar ve kindar nesil yaratma ideolojisinin Türkçe tercümesidir. Demokratik rejimlerde tek tipleştirilmiş, mezhepleştirilmiş, "yerli", "millî" ya da "ideal gençlik" tanımı yoktur, eşit yurttaşlık hakkı vardır. Tarih aslında ders verici niteliktedir. İnsanlık ve adalet için ders çıkaranlar devlet eliyle gençlerin etnik ve dinî temelde örgütlenmesinden her zaman uzak durmuşlardır. Yakın bir tarih olarak Almanya örneğine bakalım: 1930 Almanyası'nda faşizm, safkan Alman gençleri iktidar eliyle Hitler gençliği örgütüne dönüştürdü. Reichsführer okulları, etnik milliyetçilik ve Katolik kiliseler üzerinde inanç temelli gençlik kolları kuruldu. Millî ve dinî gençlik Wehrmacht askerleri ve Nazi üyeleri hâline getirildi. Muhbir olmaları için çırak gestapo eğitimlerine tabi tutuldular. Alman olmayanlara ve farklı düşünenlere karşı düşmanlaştırıldılar. Sonuç; "Bir daha asla" diyerek lanetlenmiş kanlı bir tarih.

Dolaysıyla, Hükûmetin ve diyanetin, Türk-İslam senteziyle beslediği, kamu bütçesiyle desteklediği Cami Gençlik Kolları Projesi çok kültürlü ülke gençlerini kutuplaştırmaya ve homojenleştirmeye yöneliktir. Sayıları 20 bine ulaşmış cami dernekleri ve Türk Diyanet Vakfı üzerinde 100 binin üzerindeki camide cami gençlik kolları kurulmasının yaratacağı toplumsal sorunları ve tahribatları öngörmemek sanırım siyasal bir körlük olur.

Gençler hak, Diyanet biat istiyor. Türkiye'de gençlerin çözüm bekleyen başka sorunları var. Kimsesiz çocukların yuva, öğrencilerin yurt; gençlerin meslek, iş, eğitim, özgürlük ve örgütlenme gibi sorunları var. Gençlerin, hak ve adalet temelli taleplerinin karşına TOMA dizenler, çözümü devlet camisinde diz çöktürmekte arıyorlar. Oysa gençler çoğulcu, katılımcı, demokratik, sosyal, laik, vicdanlı, eşitlikçi, barışsever ve özgür iradeye sahip olacakları bir ülke düşlüyor. Cami Gençlik Projesi'yle Diyanet, mezhepçilik, tekçilik ve ayrımcılık üretiyor. Devletin en büyük camisi olan Diyanetin gözünde farklı olanlar yok hükmündedir.

Unutulmamalı ki, 78 milyonluk Türkiye'de herkes cami merkezli yaşamıyor; kilise, havra, sinagog ve cemevi merkezli yaşayanlar var. Laiklik ve inanç özgürlüğü gereği farklı inanma ya da hiç inanmama hakkını yaşayan insanlar var.

İşte, bu evrensel laiklik ve demokrasi ilkeleri gereği siyasi ve dünyevi Hükûmet kamu kurumları eliyle sivil toplum ve inanç örgütlenmesi yapamaz, uhrevi alana kolunu sokamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen...

MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum.

Sayın Başkan, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde İzmir gibi bir yerde kimi camilerdeki cami imamının, siyasi propaganda yaparak "Alnı secdeye gelmeyen partiye ve lidere oy verilmez." diye propaganda yapıldığını ben tanığım; benim seçim bölgemde, İzmir'de. Şimdi, benim ödediğim vergilerle cami imamı çıkacak diyecek ki... Nedir bunun kriteri? Alnı secdeye gelmeyen kimdir? Nedir bunun ölçüsü? Böyle bir cami imamı olabilir mi arkadaşlar ya!

Yetmedi, İzmir'de bir Musevi vatandaş -Kemeraltı'nın en eski esnafıdır- Yosef öldü, vatandaşlar gittiler, dediler ki: "Sela ver ve aynı zamanda hangi kilisede kaldırılacağıyla ilgili ilan et." "Ben bunu yapamam." dedi. Adam vergisini veriyor Türk Cumhuriyeti Devleti'ne, bizim cami imamı şunu söyleyemiyor: "Falan kilisede cenazesi kaldırılacaktır." diyemiyor. Bütün o Kemeraltı'nın tarihî esnafı, o insanın elinde büyümüş olan, ekmek yemiş insanlar o adamının cenazesini katılamadı.

Yine Kemeraltı'nda, daha çok yakın bir zamanda, Tuncelili Cafer Kahraman -Alevi kökenli, Kemeraltı'nın en eski dönercisi- öldü, yakınları gidiyorlar: "Sela ver. Narlıdere Cemevi'nde cenazesi kaldırılacaktır." dedirtemediler arkadaşlar ya. Adam vergi veriyor, adamın Narlıdere Cemevi'nden cenazesinin kaldırılacağını cami imamı söyleyemiyor, "Söyleyemem." diyor.

Diyanetin sayın sorumluları, bu ülkede bu kadar insandan farklı mezheplerden, farklı inançlardan vergi alıyorsunuz, maaş alıyorsunuz. O insanların da selasını, o insanların hangi camide, hangi kilisede, hangi cemevinde cenazesinin kaldırılacağını söylesin, ne olacak bu ya!

MİT'le ilgili, Türkiye'nin en önemli kurumu, göz bebeğimiz ama 241 insanın hayatını kaybettiği, onlarca insanın yaralandığı ve bu ülkeyi, bu uçurumun kenarına getiren olayı istihbarat örgütü çözmeyecek, dinlemeyecek, önlem almayacaksa; Musa Çam'ın telefonunu dinleyecekse, beni takip edecekse bunun bir kıymetiharbiyesi yok arkadaşlar.

BAŞKAN - Sayın Çam, toparlar mısınız lütfen.

MUSA ÇAM (İzmir) - Dolayısıyla, Millî İstihbarat Teşkilatımızın da bu konuda özellikle önemli görevleri yerine getirmesi gerekiyor.

RTÜK'le ilgili bir şey söylemeye gerek yok. 12 Eylülde yaşanılanlardan çok daha kötü bir zulmü yaşıyoruz. Ne diyeyim, "Zulmünüz artsın mı?" diyeyim, ne diyeyim Sayın Başbakan Yardımcım?

Bütçelerinizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.