KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Çok teşekkür ediyorum.

Aslında sabaha kadar cevaplandırılacak sorular var ama ben, önce çok kısaca sorulara cevap vereyim.

Birincisi, Zekeriya Temizel Bey 2017 yılındaki bu Barışı Destekleme Fonu'yla ilgili artışın nedenini sormuştu. Bunun temel nedeni Somali-Türk Görev Kuvvetlerinin faaliyete başlaması ve Katar'daki askerî üssün faaliyetlerine başlamasıdır. Ayrıca, geçen yıla göre aradaki farkın artmış olmasında kurların artışının da bir miktar payı vardır.

Garo Paylan Bey'in sorusu: MİT'le ilgili bir düzenleme yapılıyor mu? Evet, MİT'le ilgili iç istihbarat ve dış istihbarat şeklinde bir çalışma sürdürülüyor. Çalışma bitirildiği zaman da bu mesele halledilecektir.

Şunu da ifade edeyim: Kendisinin dile getirdiği 6 azınlık gazetesine yardım yapılması konusu Aralık 2016'da yapılacak Basın İlan Kurumunun genel kurul toplantısında karar alınarak 6 azınlık gazetesine destek olunacaktır.

Tabii, kendisi burada yok, Garo Bey vicdanla ilgili bir şey söyledi. Kusura bakmasın, dünkü vicdanım neyse bugünkü vicdanım da odur, yarınki vicdanım da o olacaktır. Hiçbir şekilde ne fikirlerimizde ne ahlaki duruşumuzda ne siyaset anlayışımızda zerre miktar bir fark olmadığı gibi vicdanımızda da olmadı, olmayacaktır. Bunu bir dost tavsiyesi olarak aldığımı, "Sakın ha şaşırmayın." manasında bir söz söylediğini yorumlamak isterim, kendisi burada olsa daha rahat konuşurdum.

Şimdi, yine sorulardan biri; Hasan Cemal, Ahmet Doğan Akın'ın sürekli basın kartının iptal edilmesi. Somut olduğu için somut cevap veriyorum: Kartları iptal edilmedi, 2015'te kart değişimine gidildi bütün herkes için. Bu 2 kişi kart yenilemesi için başvuruda bulunmadığı için eski kartları otomatik olarak sistemden silindi. Bunları ifade etmek isterim.

15 Temmuz darbe meselesi niye önceden haber alınmadı? O gün alınan istihbaratın değerlendirilmesi eğer vaktinde yapılmış olmasaydı, şunu açık söyleyeyim, saat gece üçte yapılacak bir darbeyle devletin bütün kurum ve kuruluşları, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kurulu ve diğer bütün kurumlarımız olmak üzere, herkes bir şekilde darbeye yakalanmış olacaktı; bunu da söylemek isterim.

Ayrıca, biraz sonra FETÖ ve Diyanetle ilgili konuşulan konularla ilgili genel değerlendirmeleri yapacağım ama özellikle son iki yıldır Emniyet ve Adalet teşkilatında yapılan, bu örgüte karşı yapılan temizlik operasyonları olmasaydı biz bu darbeye yakalanırdık ve maalesef, Türkiye bu darbeyi yemiş olurdu.

Mehmet Günal Bey, o da burada yok. Mehmet Günal Bey "Evet, bazı şeyleri yeterince millete tanıtamadık." falan dedi. Diyanet İşleri teşkilatı "Fizilal'il Kur'an" gibi kitaplarla sınırlı kalmamıştır. Burada çok sayıda, demin söylediğim 1.230 küsur dinî kitap yayınlanmıştır ve toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, her yaştan insanları ilgilendiren ahlak, ilmihal, hadis ve inanç serileri gibi çok sayıda tefsirler, kitaplar yayınlamıştır. Kaldı ki zikrettiği Elmalılı Hamdi Yazır'ın "Hak Dini Kur'an Dili Tefsiri"nin orijinal baskısı da yapılmış ve ayrıca yeni bir tesfir çalışması da yapılmaktadır.

Diyanetle ilgili çok soru geldi, geçen sene de gelmişti. Burada rakamlar var. Bir kere Diyanet İşleri Teşkilatı -Bülent Bey'in sorduğu soru- hiçbir şekilde faiz gelirleri elde eden bir kurum değildir...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ben sormadım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Bir arkadaşımız sordu. Yani, böyle bir şey yok. Kendi şeyi dolayısıyla...

Garo Bey sormuş.

Diyanet İşleri Başkanlığı genel idare içerisinde yer alan giderleri merkezî yönetim bütçesinden karşılanan hizmet ve faaliyetlerinde yasa gereği hiçbir şekilde faiz geliri elde etmeyen bir kamu kuruluşudur.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayıştay raporunda var ama.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - 190 milyar civarında.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - O şeyden dolayı, Maliye Bakanlığına bir transferi o şekilde göstermişler, teknik bir detaydan dolayı ama yapmamaları lazım, doğru, hiçbir şekilde onu da göstermemeleri lazım.

Muvafakat meselesi, Kadim Bey söyledi, doğru, haklı bir eleştiri açıkçası ancak söylediği kadar büyük bir eleştiri değil. 2016 yılında 643 personel Millî Eğitim Bakanlığına din bilgisi ve ahlak kültürü öğretmeni olarak transfer olmuş, ayrıca 89 personel de Diyanet teşkilatından üniversitelere geçmiş. Dolayısıyla, onlar da zaten kendi konularıyla ilgili alanlara geçmişler.

Hac ve umre organizasyonu Diyanet Vakfı üzerinden yapılıyor, bunların hepsi kendi kanunu içerisinde denetleniyor. Ayrıca, Diyanet İşleri teşkilatının yurt dışı teşkilatı olan DİTİP üzerinden yurt dışındaki vatandaşlarımız geliyor ve Suudi Arabistan'a eriştiği andan itibaren de Diyanet Vakfı tarafından hizmetleri görülmeye çalışılıyor.

Evet, 2016 yılında Alevi dedesi olarak görevlendirilen vatandaşlarımız Hıdırellez, muharrem ayı ve Nevruz etkinlikleri için yurt dışına görevlendirilmiş. Bunlar Cem Vakfı, Baba Mansur Derneği, Almanya Alevi İslam Birliği gibi, Almanya Türk Caferiler Birliği, Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Vakfı gibi birtakım vakıflardan temin edilen, onların tavsiyeleriyle yönlendirilen kişilerdir.

Haiti'yle ilgili şeyler, burada rakamlar var, okumayayım isterseniz bunu. Haiti'yle ilgili toplanan paraların tamamı Haiti depremiyle ilgili kullanılmıştır. Kurbanlarla ilgili, 2016 yılı içerisinde...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yok, yok, gönderilmemiş Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Buradaki bilgi bu şekilde.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Hayır, öyle değil işte. Haiti'ye gönderilmemiş, vakfa aktarılmış.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Vakıf yoluyla gidiyor, vakıf yoluyla toplanıyor.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Haiti'ye göndermemiş, başka şekilde harcamış.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Vakfın bilgisi burada. Diyanet İşleri göndermiyor zaten, Vakıf üzerinden gönderilen bir şey. Detayını ben size gönderirim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ama, göndermemiş. Başka şekilde harcamış ama göndermemiş.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Hayır, yanlış bir bilgi. Haiti'yle ilgili toplanan yardım camilerde bile toplansa, biliyorsunuz, Diyanet İşleri teşkilatı üzerinden değil, Türkiye Diyanet Vakfı üzerinden bu paralar toplanıyor ve gönderiliyor. Bunun bütün detayını size verebilirim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Başkanlık hesabında toplanmış, aradan birkaç yıl geçtikten sonra da vakıf hesabına aktarılmıştır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Zaten bütün düzenlemeler vakıf üzerinden gidiyor.

Bu yıl itibarıyla yurt içi ve yurt dışında toplam 239.414 kurban toplanmış ve bunların hepsi, hatta fazlası, arkadaşların bilgisi... Yurt dışında toplanan paradan, mesela, 690 lira toplanmış yurt içinde, daha ucuza kurban temin edildiği için geri kalan kurban paralarının fazlası da dağıtılmış.

Şimdi, byLock'la ilgili olarak sorular soruldu. Bunlar, byLock ve Eagle iletişim sistemlerinden elde edilen FETÖ'ye ait bilgilerin tamamı Millî İstihbarat tarafından yurt içindeki ve yurt dışındaki ilgili kurumlara gönderilmiştir. MİT'ten şu ana kadar bu örgütle irtibatlı olduğu tespit edilen 118 kişi ihraç edilmiştir.

MUSA ÇAM (İzmir) - Toplam kaç kişi bu sistemi kullanan, mesajlaşan, haberleşen?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Sürekli yeni tespitler yapıyor Millî İstihbarat Teşkilatı. Biliyorsunuz, bu özel, ticari bir kullanım değil. Yani, burada sürekli tespitler yapılıyor, bu tespitler ilgili kurumlara gönderiliyor ve tek başına byLock kullanımı ya da Mustafa Bey'in ifade ettiği gibi, tek başına çocuğunu okulda okutmuş olmak ya da herhangi bir banka hesabına para yatırmış olmak herhangi bir şekilde tek başına delil ittihaz edilmiyor kurumlar tarafından.

Şimdi, burada detaylar var kurum kurum. Bu süre içerisinde yaklaşık 118 bin kişinin bir şekilde hakkında işlem yapılmış.

MUSA ÇAM (İzmir) - 118 bin mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Söyleyeyim, net vereyim rakamı, Meclisin bilgilenmesi lazım. 46.117'si görevden uzaklaştırılmış, 72.720'si kamu görevinden çıkarılmış, toplam 118.427. Şimdiye kadar, biliyorsunuz, 70 küsur bin başvuru yapıldı. Bu başvurulardan 11.182'si görevine iade edildi.

Şimdi, bakın, geçen hafta -belki dikkatinizi çekti- 2'si general olmak üzere, 30 küsur kişi Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve iade edildi. Bu hafta da yaklaşık bin küsur kişi ihraç edildi Jandarmadan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz sonra şey yapacağım ama karşı karşıya kaldığımız tehdidi çok iyi anlamamız lazım. Kimde suç vardı, ne vardı, onlara biraz sonra teferruatlı olarak geleceğim, şu soruları bitireyim. Zor bir süreç, kırk yıllık bir hazırlığı kırk günde ortadan kaldırmak mümkün değil. Burada hem partiler arasında hem toplumun geneli bakımından bir dayanışmaya ihtiyacımız olduğunu ifade etmek istiyorum.

Cami gençlik kolları meselesi geldi. Burada cami gençlik kollarıyla ilgili rakam da geldi, 90 bin cami içerisinde sadece 1.192 camide gençlik kolları kurulmuş ve bunlar şey yapılıyor.

O söylediğiniz sela okumayan imam kimse onu bize bildirin. Burada yerden göğe kadar haklısınız. Kimse yanlış yapmış.

MUSA ÇAM (İzmir) - Kimsenin ekmeğiyle oynamak istemeyiz. İl müdürlükleri bir genelge çıkarsa, böyle böyle dese, bitti.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Alevi yurttaşlarımızla ilgili şeyinizde haklısınız. Yani, sela meselesi ortak bir çağrıdır, bunun yapılması gerekir.

Şimdi, o kadar çok soru soruldu ki...

(Oturum Başkanlığına, Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Zamanımız var, mümkün olduğunca hepsini cevaplandırabilirsiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Zamanımız var mı? Hepsini cevaplandırayım.

Şimdi, Mustafa Bey'in bu örgütlerle mücadeledeki destek ifadesi dolayısıyla çok teşekkür ediyorum. Bakın, Türkiye eş zamanlı olarak 3 örgütün tehdidi altındadır. Aynı gün içerisinde aldığımız tehditler: Birisi diyor ki "Türkiye'yi işgal edin."; birisi zaten alandaki örgütsel faaliyetlerine devam ediyor, her türlü bombalaması vesairesi, uluslararası aldıkları desteklerle birlikte; bir taraftan da devletin her kademesine sızmış ve hâlâ muhtemelen devletin en önemli yerlerinde bile varlığını koruyan bir örgüt. Dolayısıyla, biz bunların hepsiyle birlikte mücadele edeceğiz. Bu mücadelede Cumhuriyet Halk Partisinin de, Milliyetçi Hareket Partisinin de, HDP'nin de ve bütün toplumun da desteğine ihtiyacımız olduğu da açıktır. Bu, sadece AK PARTİ'nin meselesi, sadece iktidarın meselesi değildir. Hâlâ çok uzun uzun üzerinde konuşsak, 15 Temmuza getiren sebepler ve 15 Temmuzu tartışmamız lazım. Ama, herhâlde şunu da görmemiz lazım: 15 Temmuz akşamı başarılı olsaydı bu adamlar, biz bugün burada bu toplantıyı yapıyor olmayacaktık, Meclisimiz bu meseleleri konuşuyor olmayacaktı.

Yatırım Destek Ajansıyla ilgili Bihlun Hanım'ın sorduğu soru... Şimdi, Türkiye'de maalesef 2 kurum tam manasıyla istediğimiz şeyde değildir. Bunlardan birisi Yatırım Destek Ajansıdır, birisi de kalkınma ajanslarıdır. Her ikisi de sadece şimdilik bir proje birimi gibi kullanılıyor. Hâlbuki kalkınma ajansları üzerinden Türkiye'de illerin kalkınması, illerin potansiyellerini en yukarıya çıkarabilmesi için bir çalışma yapılabilir. Yatırım ajansı bakımından, yurt dışından ve yurt içinden gelecek olan yatırımcıların bütün o bürokratik işlemlerini kolaylaştırıp çok kısa süre içerisinde yatırım yapmasını sağlayacak bürokrasi kısmı çok az ama yatırımcı girişimci kısmı çok fazla bir kuruluş hâline getirilebilir. Oradaki eleştirileri ben de şahsen yerinde bulduğumu ifade etmek isterim.

Şimdi, müsaade ederseniz, iki temel meseleyi konuştuk. Bunlardan birisi FETÖ meselesi, ikincisi ise Diyanetle ilgili sorular çerçevesinde dinî hayat, dinî düşünceyle ilgili sorular ve sorunlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, FETÖ meselesi yeni bir hikâye değil, ta 1973'te bu adamlar -şimdi ortaya çıkıyor ki- harp okullarında soruları çalmaya başlamışlar. Şimdiye kadar ki zaten adamların amacı... Bendeniz demin bir espri yaptım Bekaroğlu'na "Ben değildim." diye. Bendeniz 2009 yılında hem de bir gazetede, tirajı çok yüksek bir gazetede verdiğim tam sayfa mülakatta "O kadar istiyorlarsa gelsinler, partilerini kursunlar." demiş olan birisiyim. Şimdi, bugünlerde de "Ben geçmişte bunu söylemiştim FETÖ'yle ilgili." deniliyor, bu şeye girmeden. Ama, ortada bir mesele var ki bu adamlarla ilgili mücadele de eksik yapılmış, hata yapılmış, tam manasıyla mahiyeti anlaşılmamış. Bunların hepsi kabul edilebilir ama sonuçta, bundan sonra nasıl buradan çıkacağız? Bu adamların tarzı, herhangi bir şekilde muhalefet edip iktidar partilerini zorlamak değil; kim iktidardaysa onun gölgesi altına girip, kanatları altına girip iktidar nimetlerinden istifade etmek. Hatta, eski derin devletin elitlerinin yerine kendileri iktidar gücünü kullanarak yeni derin devlet oluşturmayı da hedeflemiş olan bir örgüt. Bunu da kendi platformlarında bir şekilde dile getirmiş olan bir örgüt.

Şimdi, hiç kimse kusura bakmasın yani "Biz eskiden söylemiştik, şunu yapmıştık, bunu yapmıştık." demeye de gerek yok. Şimdi, bu adamlar -örnek olsun diye söylüyorum- Türk Silahlı Kuvvetlerinde nasıl örgütlendi? Demin onun için teolojik kısmı üzerinde durdum. Yani, kusura bakmayın, milletin bazı kesimlerini, milletin bazı insanlarını... Siz örnek olsun diye 28 Şubat sürecini şöyle bir hatırlayın. 28 Şubat sürecinde Türk Silahlı Kuvvetlerindeki insanlar için "Sosyal toplantılara geliyorlar mı, katılıyorlar mı? Eşlerinin başı açık mı, değil mi? Kendileri içki içiyorlar mı, içki içmiyorlar mı? "Evlerine gidin, ziyaretler yapın. Ziyaretlerde evlerinde birtakım dinî semboller falan buluyor musunuz, bulmuyor musunuz?" diye herhangi bir talimatı verirseniz... Adamın özelliği zaten takiye üzerinden kendini gizlemek. FETÖ'cüler kendisini gizliyor, bütün bunların hepsini yapıyor, hedefe ulaşmak için her şey mübah ama gerçekten samimi, iyi niyetli, inancını yaşamaya çalışanlarsa yakalanıyor. Böyle bir süreci yaşadık. Eğer bu kadar baskılar olmasaydı bu tür birtakım kapalı örgütlenmelerle samimi, dinî duyguları istismar ederek ortaya çıkmak mümkün olmayacaktı. Burada bir öz eleştiriyle herkesin kendi hatasını, eksiğini ortaya koyması lazım.

Peki, buradan çıkış yolu nedir? 15 Temmuzdan sonrasının herkese ders olması gerek. Evet, doğru, demokratikleşmeyle buradan çıkacağız; evet, doğru, şeffaflaşmayla buradan çıkacağız; doğru, devletin tüm kurum ve kuruluşlarını, halkın bütün kesimlerini açık hâle getireceğiz. "Ehliyet", "liyakat" ve "vatana sadakat", "millete sadakat" prensipleriyle devleti yeniden yapılandıracağız. Bütün bunlar doğru ama şu anda Türkiye'nin olağanüstü hâli gerektiren durumunu da unutmayalım. Daha şehitlerin kanı kurumadı, daha insanların gözyaşları kurumadı ve aynı şekilde, Türkiye eş zamanlı olarak...

Bakın, Nimetullah Bey sorduğu için söylüyorum, ben gerçekten samimi olarak bu bir parantezdir, parantezi kapatalım dediğimi hatırlıyorum, hangi cümlelerle konuştuğumu da hatırlıyorum. Ama kusura bakmayın, çukur siyaseti, hendek siyaseti devam ederse, insanların yaşadığı yerlerde insanların hayatlarını zindan edecek birtakım eylemlerin içerisine girilirse; sadece bölgede değil, Türkiye'nin bütün genelinde bütün düzeni altüst edecek, milleti birbirine düşürecek eylem planlarının içerisinde terörist faaliyetlere devam edilirse; bu yapılırken de yurt dışında Türkiye düşmanı herkesle bir türlü irtibata geçilirse; söyleyebildiğim kadarını söyleyeyim, Türkiye düşmanı, Türkiye'yi uluslararası alanda köşeye sıkıştırmak isteyen bazı çevrelerin, unsurların silah destekleriyle, istihbarat destekleriyle, lojistik destekleriyle Türkiye'de Kürt halkına, Türk halkına ve aziz milletimizin tamamına karşı, devlete karşı bir mücadele verilirse; öte taraftan, DEAŞ denilen bir örgüt üzerinden yine 72 millet arkasında istihbarat ve silah, lojistik desteğiyle Türkiye'ye saldırırsa biz tabii ki hep birlikte bu devleti, bu milleti, bu vatanı korumak mecburiyetindeyiz. Bütün bunların hepsini biz bazen söylediğimizde "Abartıyorsunuz." diyorlardı. Adam dağdan telsiz mesajı gönderiyor, 14 Temmuz akşamında -şu anda sorguda- diyor ki: "Bir ay süreyle artık terör faaliyetlerini yapmayacaksınız." "FETÖ'yle PKK'nın birtakım irtibatı var." dediğimiz zaman bazıları bunu abartı olarak zannediyorlardı. Aynı şekilde, Suriye ve Irak sahasında bu terör örgütlerinin PYD/YPG ile DEAŞ'ın ve Suriye rejim güçlerinin ne tür irtibatları olduğunu da biliyoruz.

Dolayısıyla, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bu milletin insanları olarak ülkeyi korumak, vatanı korumak mecburiyetindeyiz. Bunu yaparken de keşke hiç böyle bir ortamın içerisinde olmasak yani bizim hoşumuza mı gidiyor? Ama biz vatanı korumakla mükellefiz devleti yöneten insanlar olarak. Sizler milletvekilleri olarak Türkiye'nin birliğine, dirliğine sahip çıkmak mecburiyetindesiniz, bunu ifade etmek istiyorum. İnşallah Türkiye bu süreçten daha fazla demokrasiyle çıkacak, daha fazla şeffaflaşmayla çıkacak, içeride millî birlik ve beraberliğimizi daha fazla konsolide ederek çıkacak ve inşallah, ehliyet, liyakat ve millete sadakat prensipleri çerçevesinde yeni bir kamu düzenini kuracağız ve ümit ediyoruz ki en kısa süre içerisinde de bunları bitirmek mümkün olur.

Tabii ki, bir de, sadece Türkiye'yle ilgili değil, artık Orta Doğu'nun her şehrindeki gelişme birinci derecede Türkiye'yi ilgilendiriyor; Musul'daki gelişme, Cerablus'taki gelişme... Buralara karşı ilgisiz, duyarsız kalamayız. Türkiye'nin tavrı ve tarzı açıktır, meydanlarda ne söylüyorsak diplomasi alanında da aynı şeyleri söylüyoruz. Biz Musul'la da ilgili, Rakka'yla da ilgili, Cerablus'la da, Halep'le de ilgili hep şunu söylüyoruz: Bu illerin korunması, yeniden DEAŞ'tan alınmasıyla ilgili asli unsur olarak oranın yerel halkını alalım; Musul Musullularındır, Halep Haleplilerindir; oranın yerel halkını da silahlandıralım, onlar mücadele etsinler, koalisyon güçleri de yukarıdan uçakla destekler versinler. Buralarda özellikle hassas olarak ikinci Sykes-Picot'a yeniden atıfta bulunuyorum: Hassas dengeleri olduğunu, her mahallesinin, her sokağının hassas dengeleri olduğunu biliyoruz, Musul da öyle, Halep de öyle, Telafer de öyle. Yani Şii, Sünni, Türkmen meselesi, Arap meselesi, Kürt meselesi... Diyoruz ki: Bir terör örgütünü buradan kovalarken başka terör örgütlerini buraya yerleştirmeyin. "DEAŞ'ı gönderiyoruz Haşdi Şabi'yi getirelim. DEAŞ'ı gönderiyoruz YPG'yi getirelim." Türkiye buna müsaade edemez. Dolayısıyla, Türkiye, bu anlamda yurt dışındaki gelişmeleri de yakinen takip etmek mecburiyetindedir; Bunun için de içeride dirliği birliği sağlarken de dışarıda da dirlik birlik olsun, bunun peşindedir.

4 noktanın altını çizmek isterim: Yeni bir toplumsal düzene bölgede ihtiyaç var. Ben bütün karanlık tabloya rağmen iyimser olduğumu ifade etmek isterim. Onlar bizi mezhep temelinde bölmeye çalışıyorlar; biz karşılığında Sünni'sini-Şii'sini bir arada tutacağız. Onlar bizi etnik temelde Kürt'ü, Arap'ı, Acem'i, Türkmen'i birbirine düşürmek istiyorlar; biz bütün etnik farklılıkları zenginlik olarak kabul edeceğiz ve 4 temel üzerinden Orta Doğu'nun yeniden inşa edilmesinde katkıda bulunacağız. Tek başımıza yapabilir miyiz? Bunu söylemiyorum. Böyle bir reel politiğin dışında hayalperest bir şey söylemem ama farklılıkları esas alan bir toplumsal anlayışı yeniden ikame etmemiz lazım. Türkiye bu anlamda üç yüz yıllık modernleşme, yüz elli yıllık demokratikleşme tecrübesine, altmış altı yıllık da çok partili siyasi tecrübeye sahip. Hukukun üstünlüğünü esas alan bir adalet anlayışını inşa edeceğiz. Hakça paylaşmayı esas alan bir ekonomi anlayışının gelişmesini sağlayacağız. Aykırı görüşlere imkân veren siyasal katılımı ve siyasal anlayışı geliştirmeye çalışacağız. Bunları yaptıkça Orta Doğu'daki sorunların tabii ki hemen bugünden yarına çözülmesi mümkün değil ama çözülme istikametinde bir yöne gireceğini ifade etmek isterim.

2'nci alan: Diyanetle ilgili çok konuşuldu, çok hakikaten güzel bir tartışmadan hem de çok istifade ettiğim görüşler ortaya konuldu, keşke vaktimiz olsa sabaha kadar konuşsak. Türkiye'de din, diyanet vesaire konuları konuştuğumuz an aslında 3 tane temel konuyu konuşuyoruz farkında olmadan.

1'incisi: Türkiye'de bu topraklarda yaşanan dinî gelenek ile -gelenek deyince asırlar boyunca süregelen geleneği kastediyorum, geleneksellik anlamında da söylemiyorum yani "tradition" anlamında söylüyorum- modernizm arasındaki çelişki, uyum ve sorunlardan kaynaklanan birtakım anlayışlar. Din ve devlet ilişkilerinin ortaya koymuş olduğu, buradan kaynaklanan birtakım meseleler ve sosyolojik anlamda dinî geleneğin cemaat yapılanmalarına, sosyolojik cemaat yapılanmalarına etkileri üzerinde ister istemez konuşuyoruz. Dolayısıyla, Diyanet İşleri teşkilatıyla ilgili sorunları konuşurken ya da dinle ilgili herhangi bir meseleyi konuşurken sadece 2016'nın meselesini konuşmuyoruz, asırlar boyunca ve özellikle son iki yüz üç yüz yıllık süre içerisindeki bir kısmı dejenere olmuş kurumsal yapılarla ilgili, birtakım anlayışlarla ilgili de konuşuyoruz; bunu sadece parantez içerisinde ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri teşkilatının vazifesi mümkün olduğu kadar doğru dinî bilgilerle vatandaşlarımızı buluşturmaktır, doğru.

Niye FETÖ örgütlenmesi ve diğer meseleler anlaşılmadı? Değerli arkadaşlarım, şöyle bir şey yok, hiç kimsenin böyle bir gücü yok: "Sahih İslam anlayışını, sadece bunu, ayakta tutalım ve sapık inançların hepsini de yok edelim." Eğer böyle olmuş olsaydı Hazreti Peygamber'in sağlığında Müseylemetül Kezzab diye bir yalancı peygamber ortaya çıkmazdı, Hazreti Peygamber'in Medine toplumunda kendi camisinin içerisine gelen münafıklar olmazdı. Biliyorsunuz, Hazreti Ömer sordu: "Kim bunlar ya, Resulullah?" "Benden başka kimse bilmez." dedi. Yani bu öyle bir şey ki zaten din herkesin özendiği bir şey olduğu için sahtesi çok olur; sahte mehdisi de olur, sahte peygamberi de olur vesaire. Bizim üzerimize düşen, işte o demin konuştuğumuz, en başta konuştuğumuz, bu Anadolu topraklarındaki gelişmiş olan bu geleneği yeniden üreterek 2016'da ortaya koyabilmektir. O Horasan Erenlerinin asırlardır bu toplumu bir arada tutan o anlayışı yeniden ortaya koyabilmektir. Eksiklikleri yok mu? Var. Her alanın, her kurumun eksiklikleri var. Ben bugün buradaki eleştirileri bu eksikliklerin tamamlanmasına ilişkin görüşler olarak ifade ettiğimi söyleyeyim. Eğer illa eleştiri yapılacaksa ben de bir eleştiri yapayım. Yani, FETÖ'nün kim olduğunu anlamak için bu kadar beklemeye gerek yoktu, doğru söylüyorsunuz. Birtakım müsamahalar sonunda bu noktaya geldiğinde de hiçbir kuşku yok yani özellikle dinî alanda... Adam kalktı -hatırlayacaksanız yıllar evvel- dedik ki: "Bana Cebrail kardeşim gelse dese ki, 'Falanca partiye oy ver.', hadi oradan sen kim oluyorsun diyerek onun kovalarım." Allah aşkına bu memlekette hiçbir din adamı, hiçbir ilahiyatçı -söylendi de yani genel anlamda söylüyorum- bu söz dahi bu kişinin yani bir şekilde yuhalanarak İslami tradisyonun dışına atılması için yeterliydi. Ya sen kim oluyorsun da Cebrail sana gelsin? Yani -haşa- Cebrail geldi de sen yine kim oluyorsun da Cebrail'i kovalıyorsun. Yani bu kadar açık sapkınlıkların dahi üzerine gidilmedi, bunu diyorsanız, doğrudur. Bununla ilgili diyanet camiamızın, ilahiyat camiasının bir gecikmiş görevi vardır ama süratle bu eksikliklerin tamamlandığını sizlere söylemek isterim.

Sadece bu örgüt değil, biz doğrusunu ortaya koyacağız. İnsanlar sonunda neye inanırlar, nasıl inanırlar kimin neye inanacağını devlet zoruyla tespit edecek değiliz ama insanların doğru bir şekilde bilgilenmesi -yeni Müslüman olmuş bir toplum da değiliz, bin kusur senedir Müslüman bir toplumuz- bütün bu geleneğin içerisinde süzülerek gelen bilgilerin bugünün şartları içerisinde millete aktarılması Diyanetin sorumluluğundur.

Ben çok teşekkür ediyorum. Başka belki sorular da var ama katkılarınız için. Eğer cevaplanmayan sorular varsa onları da yazılı olarak inşallah cevaplayacağız.

MUSA ÇAM (İzmir) - MİT'le ilgili sormuştum ona yanıt verilmedi.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - MİT'le ilgili kaç kişi atıldı?

MUSA ÇAM (İzmir) - Atıldı ve bunların kıdemleri ne kadar?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Ha, onu bilmiyorum ama bu çalışma da yapılır, eğer çok şeyse. 118 kişi şimdiye kadar...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yurt dışı örgütlenmeyle ilgili yani Balkanlar, Afrika, işte Kafkasya ve orada hâlen de devam eden çalışmalarla ilgili...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Bir şey daha, müsaade eder misiniz, vakit geçti ama?

BAŞKAN - Estağfurullah.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Şimdi, şurada FETÖ özelinde söylüyorum, bu önemli bir mesele: Nerede, ne var ne yok en ücra noktalara kadar bilemiyoruz, devletin belki başka yerlerindeler ama şimdi bu adamların özellikle de yurt dışı "network"leri bakımından sürekli üstlerine gidiyoruz. Yani, onlar şimdiye kadar nasıl yurt dışında bu kadar güçlü oldu, açıkçası devletin imkânları ve devletin korumasıyla yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin gölgesinde bu adamlar adım attılar. Şunu da söyleyeyim: Sadece burada AK PARTİ'yi suçlamak da doğru olmaz, şimdiye kadar gelmiş bütün iktidarlar, istisnasız...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Başta sizin iktidarınız olmak üzere.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Ha, sadece -Allah rahmet etsin- Erbakan Hoca'nın o on bir aylık kısa iktidarını kenarda tutarım. Onun dışındaki bütün iktidarlar, rahmetli Ecevit de, rahmetli Süleyman Demirel de, rahmetli Özal da herkesin bu örgütle ilgili bir katkısı olmuştur; bunu da açıkça ifade etmek lazım. Dolayısıyla, şimdi, bu bir millî mesele. Bundan sonrasında yurt dışı bakımından şöyle rahat olmak lazım: Bu imkânları yok bu adamların. Artık bundan sonra her yerde köşeye sıkıştırılacaklar. Gittiğimiz bütün resmî toplantılarda, daha önceki dönemlerde "Ya tamam, iyi ama siz bunları böyle desteklediniz diye biz de bunlara destek oluyoruz." deniyordu, şimdi o kalktı. Çok açık söyleyeyim yani bunu asla siyasi polemik için söylemiyorum, şu FETÖ mağdurları edebiyatını da bir tarafa bırakalım. Evet, bu memlekette bir mağdurluk söylenecekse 246 şehidimiz var, işte 2.194 vatandaşımız gazi oldu ve FETÖ'nün -Allah muhafaza- başarılı olsaydı mağdur edeceği 79 milyon milletimiz var. Bu süre içerisinde haksızlığa uğrayanlar yok mu? Bana da intikal eden, benim de bildiğim, hakikaten haksızlığa uğramış, yanlışlıkla değerlendirilmiş olanlar var; onlar da -demin söyledim- süratle değerlendiriliyor, süratle bunlar da düzeltilmeye çalışılıyor.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Çok yavaş işliyor Sayın Bakanım o.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Yahu kolay değil. Bak 70 bin müracaat var, hakikaten çok titiz inceleniyor. Şundan emin olun ki siz bu konuyla ilgili ne kadar rahatsızlık hissediyorsanız biz her gün omuzlarımızda sanki on ton yükle dolaşıyoruz, kimseye yanlışlık yapılmaması için gayret sarf ediyoruz. Kolay değil, askeriye örneğini verdim, kimini çıkarıyoruz, kimini göreve iade ediyoruz, Millî Eğitim Bakanlığı da aynı şekilde, çok sayıda çıkarılanların olduğu... Dolayısıyla, böyle bir süreç. Bir bunu dostça, kardeşçe istirham ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Bir cümle daha.

BAŞKAN - Tabii, tabii.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Bu, FETÖ'nün algı operasyonuna, ekmeğine yağ sürmek olur "FETÖ mağdurları" tabiri.

İkincisi: Allah rızası için şu Orta Doğu'daki örgütleri mezheplerine ve etnik kökenlerine göre isimlendirmeyelim. Hatırlayın, Amerika Irak'ı işgal etti, ertesi günden itibaren "Kürt bölgesi", "Şii bölgesi", "Arap bölgesi" diye isimlendirmeye başladı. Orta Doğu'da şimdi DEAŞ mi bütün Sünni'leri temsil ediyor, böyle bir şey kabul edilebilir mi? Haşdi Şabi mi bütün Şii'leri temsil ediyor, PYD-YPG mi bütün Kürtleri temsil ediyor? Örgütlerin ismini söyleyelim, PYD diyelim, Haşdi Şabi diyelim, DEAŞ diyelim. Silahlı terör örgütlerinin ismini söylersek bu örgütlerin Şii, Türkmen, Arap, Sünni bütün kitlelerden irtibatını koparırız ama istiyorlar ki bu örgütlerin isimleriyle etnik ve mezhebi kimlikler örtüşsün ve toplumdaki mezhep savaşları ya da etnik savaşlar derinleşsin.

Bu oyunu da bozmamız lazım. Buradaki algıya da dikkat ediyor, hepinize hürmet ediyor, hayırlı