KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakan yardımcıları, değerli milletvekilleri; bu akşam bir temenniyle başlamak istiyorum konuşmama: İnşallah bundan sonraki bütün bütçelerimizde en kötü olarak göstereceğimiz göstergeler bu düzeyin altına düşmez. Bizler, bu Plan ve Bütçe Komisyonunda da bana göre hatalı olarak algılanacak bir yöntem izledik sürekli olarak. Belirli bir tarihi kerteriz noktası olarak alıyoruz, baz olarak alıyoruz, ondan sonra ne kadar büyüdüğümüzü, ne kadar geliştiğimizi söylüyoruz ve bunun üzerinden de kıyamet kopuyor çoğu zaman.

Değerli arkadaşlar, konjonktürden ayrı olarak durum değerlendirmesi yapmak kadar yanıltıcı bir olay olmamıştır, olamaz da. Çünkü, belirli bir konjonktürde elde edeceğiniz sonuç ile tamamen farklı bir konjonktürde elde edeceğiniz sonucu asla birbiriyle kıyaslayamazsınız. Şöyle bir Şöyle bir örnek vereyim akılda kalsın diye: Örneğin "2000 yıllarına kadar şu kadar kilometre tünel yapılmışken 2000 yılından sonra on beş sene içerisinde şu kadar tünel yapıldı." demek. Bu, kıyaslanabilir bir ölçü değildir. Çünkü, özellikle 1990'lardan sonra tünel teknolojisinde öyle gelişmeler olmuştur ki eskiden yılda 50 metre veya 60 metre tünel yaptığınız zaman şapkanızı havaya atarsınız, şimdi aynı tüneli neredeyse iki haftada yaparsınız. Çünkü, teknoloji öyle gelişmiş ki çift aynalı solucanlarla, iki taraftan paldır küldür bir dalıyorlar insanlar, günde 100-150 metre giderek bir yıl içerisinde tüneller açılıyor. Bu teknoloji daha önceden yoksa, o zaman kalkıp da bu işlerle uğraşanların bu konuda başarısız olduklarını söylemek mümkün değil. Ben Çamlıbel tünellerinin hikâyesini hâlâ hatırlarım, anlatırlar: Kürekle bir kademeden diğer kademeye toprak atarak tünel kazılır ama buna rağmen kazılır. Bu örneğin unutulacağını sanmıyorum. Başka bir örnek versem kesin olarak unuturdunuz veya geçerdi büyük bir ihtimalle.

Demek ki konjonktürü ve teknolojiyi çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Bütün bu olayların hepsi yol teknolojilerinde de, kullanılan makinelerde de, örneğin mermer olayında... Lazer kesicileri çıkmadan önce ne kadar mermer kesebiliyordunuz ki yılda?

Şimdi, aynı olguyu aslında tamamen ekonomiye de uygulamanız mümkün. Dünya, özellikle geçtiğimiz on dört yılın ilk yarısında inanılmaz bir finansman bolluğunun içerisine girdi. Dolayısıyla, faizlerin düzenli olarak düştüğü, istenildiği kadar kaynak bulunabildiği bir süreç yaşadı. Bunu 1989 krizi ile 1994 krizinin vesairesinin olduğu bir süreçle karşılaştırmak yanlış. O dönemlerde kimlerin, hangi hataları yaptığı veya bu dönemlerde kimlerin hata yaptığı da o kadar fazla önemli değil; önemli olan, o konjonktürü hangi koşullarda, kim, ne kadar değerlendirmiş. Sayın Başbakan Yardımcısının grafiklerinden çok net olarak gördük bunu. Dünya ekonomisinde nasıl bir değişim var ve Türkiye'de nasıl bir değişim oluyor? Grafikler çok net olarak gösterdi ki hem borç vadelerinde hem de borç faizlerinde ciddi anlamda o çan eğrilerini görüyoruz artık. Vadelerimiz yükselmiş, yükselmiş, yükselmiş, sonra başını aşağı doğru çevirmiş vaziyette, iniyor. O nedenle dedim, inşallah en kötü göstergemiz bu olur, yeniden farklı bir durumla karşı karşıya kalırız diye. Aksi takdirde, bu konjonktürün kendiliğinden ortadan kalkacak bir olgu olarak algılanması bizi büyük yanlışlara götürür.

Faizler, 2011'lere geldiğinde yerlerde sürünüyordu dikkat ettiyseniz, neredeyse sıfırdı, negatife kadar geçmek üzere idi. Şimdi, 2016, 2011'le aynı düzeyde, yükseliyor yeniden. Bunun dünyadaki değişime paralel olduğunu görüyorsunuz. Dünya ekonomileri artık eskisi gibi büyümüyor. Bu kadar büyük kaynak bulamayacaksınız. Bu koşullar altında, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi bütün konjonktürel sorunların veya konjonktürel koşulların aynen devam edeceği varsayımıyla ekonomi politikaları belirlemek o kadar kolay bir olay değil. Özellikle, dünya konjonktüründen ayrı olarak ülkemizin özel koşullarını da değerlendirmek zorundasınız. Güney sınırlarımız ateş çemberi. Yarın neyle karşı karşıya kalacağınızı bilmiyorsunuz. Kamu harcamalarında nasıl bir sorunla karşı karşıya kalacağınızı bilmiyorsunuz. Hazinenin bütçesinden çok somut olarak gördük. Hazinenin görev zararları gitgide artıyor. Tablodan hemen yazdığım rakamlara göre, 2015 yılında 4,3 milyar olan Hazine zararları, Toprak Mahsulleri Ofisi veya diğer kamu kurumu, bankalar ve tarımsal kuruluşlara verilenler, 2016'da 4,9'a; 2017 bütçesinde de 6,6 milyara yükseliyor. Bu arada, faizlerimiz de artıyor dikkat ederseniz.

Yine Hazinenin verilerine bakıyorsunuz, 2017 yılı için 57,5 milyar lira faiz teklifi vermişiz ama bu rakam 2018 yılında 62'ye, 2019'da da 72,5 milyara yükseliyor. Yani, daha önce yapılmış olan uygulamaların hepsinin maliyeti yavaş yavaş çıkmaya başladı. Maliye Bakanlığı bütçesi sırasında görüştük. Hazine garantileri nedeniyle ortaya çıkan yükümlülükleri Sayın Bakan grafiklerinde gösterdi. Onun dışında, diğer kurumların verdiği garantiler de var. Yolcu sayılarının tutmaması nedeniyle ortaya çıkacak yükümlülüğü hazine karşılamıyor. O, köprüyse Karayollarında, eğer havaalanıysa, inecek ve çıkacak yolcularla ilgili sayı Devlet Hava Meydanları İşletmesinin yükümlülüğünde. Ha, bütün bunların hepsi dönüyor dolaşıyor, Türkiye'nin üzerine yükümlülük olarak biniyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yorulduk tabii. Sabahın köründen beri burada bu kadar fazla oturup da bu kadar çok konuşursanız yorulursunuz. Burada iki şeye daha dikkatinizi çekiyorum, bu çok önemli bir olay: Biz bütçe açığımızla ilgili olarak şimdiye kadar hep faiz gelirleri hariç bütçe rakamlarımızı alarak değerlendirme yaptık. IMF tanımlı bütçe açığında 2 tane önemli kalem daha var: Bir tanesi, bir defaya mahsus olmak üzere gerçekleştirilen gelirleri siz sanki sürekli bir olaymış gibi hesaplarınızda kullanamazsınız, onları ayrı tutun. İki, Merkez Bankasının kârları. Şimdi, bu iki rakamı beraber değerlendirdiğimizde, 2016 bütçesinde faiz giderleri hariç gelirlerimiz 514 milyar lira, bütçe gelirimiz 540,8 milyar lira, bundan özelleştirme gelirlerini düştüğümüz anda 525,8 milyar liraya düşüyor. Vergi gelirlerimiz 459, bunlar bütçe rakamları tabii.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - 2016, değil mi?

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - 2016. Faiz dışı fazlamız da 11,3 milyar. Bu iyi yani sonuç olarak faiz dışı fazla veriyoruz. Faiz dışı fazla miktarımız azalsa bile en azından var diye bakıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası hariç özelleştirme gelirlerini buradan düştüğünüz zaman -13 milyar civarında bu bütçede- faiz dışı fazlanız diye bir şey kalmıyor, sıfırlanıyorsunuz. Bundan 2015 yılına ait olup da 2016 yılında Merkez Bankasından alınacak kâr paylarını da düşerseniz eğer, işte o andan itibaren 10 milyar lira faiz dışı açık veriyorsunuz. Demek ki bizde tehlike çanları çalmaya başlamış, ciddi anlamda çalmaya başlamış. Sayıştayın raporuna göre, Merkez Bankasının kârı 2015 yılı sonu itibarıyla 13,8 milyar lira. Merkez Bankası 13,8 milyar lira niye kâr eder, nereden kâr eder? Bilançoda gözüküyor: Döviz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)

BAŞKAN - Sayın Temizel, ek süre veriyorum, süreniz doldu.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun. Çünkü, bu konuşmaları böyle ek sürelerle vesairelerle bitiremiyoruz. Bir Hükûmete veriyorsunuz, on dakika veriyorsunuz bu tarafa, ondan sonra iki dakikada bir değiştirerek bu iş gerçekten yürümüyor. Bir şey söylemeye çalışıyoruz. E, yararlanmak istiyorsanız yararlanmak istersiniz, yararlanmak istemiyorsanız canınınız sağ olsun, ne yapalım.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - Ek süre verdim size, buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, lütfen devam edin.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Başkan, şimdi, kesiyorsunuz...

BAŞKAN - Otomatik kesiliyor Sayın Temizel, biliyorsunuz.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - ...bunu kesiyorsunuz, ondan sonra bir lütuf olarak bana süre veriyorsunuz. Ben lütuf falan bir şey istemiyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah. Bütçe görüşmeleri başında aldığımız karar bu biliyorsunuz, on dakika süre ama buna rağmen bu süreleri artırıyoruz, ek süre veriyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Siz aldınız, biz almadık o kararı.

BAŞKAN - Buyurun.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın bakanlar ve değerli arkadaşlar, burada bir konuyu gerçekten iyi tartışalım diyoruz. Türkiye belirli sorunlarla karşı karşıya.

Bakın, sürekli olarak fazla verdiğini söylediğimiz bütçenin açık verdiğini söylüyorum. Merkez Bankasının önümüzdeki yılda ne kadar kâr edeceğini biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Ama buna 13 milyar liralık bir geliri var. Tamamını da düşmedim dikkat ederseniz. Onun üstünden yapılacak olan kurumlar vergisini de indirdim. Ayrı bir olay. Onu da indiriyorsunuz. Söylemeye çalıştığım olay şu: Dünün koşullarıyla bugünün koşullarının ve yarının koşullarının aynı olacağını kesin olarak düşünmeyin. Özellikle Maliye Bakanlığı bütçesinde, bizim bu yılki bütçemizde Hazineyle birlikte bir araya gelerek yapmanız gereken bir B planına ihtiyacınız var. Bu B planıyla ilgili olarak hangi ödeneklerden anında vazgeçilebileceğini, hangi ödeneklerin nereye kaydırılabileceğini ve bunun ortaya çıkarabileceği sosyal sorunları gidermek için de neler yapılabileceğini konuşalım dedik. Bizim burada yapmamız gereken olay bu. Hazine bütçesinde yapmamız gereken olay da bu.

Burada bir şeye daha dikkat çekmek istiyordum. O da şu: Bizim daha önceden sevine sevine yaptığımız özelleştirmelerin bir kısmı bumerang gibi bize dönmeye başladı: TELEKOM. TELEKOM'u özelleştirdik ve TELEKOM'un peşin olarak ödenmesi gereken miktarından sonra ödeneceği taksitler için TELEKOM, Türkiye'deki -iki tane banka olmak üzere- bankacılık sisteminden kredi kullandı, kamuya olan yükümlülüklerini ödedi. Bu süreç içerisinde 21 milyar lira kâr etmesine karşın banka borçlarının bir kısmını ödememeye başladı ve ödeyemeyeceği de ortaya çıkıyor. Ha bu durum karşısında ne diyebilirsiniz: Kredi veren bankalar teminat olarak almışlardır onu, alsınlar ne hâlleri varsa görsünler, süresi dolduğunda nasıl olsa bu hazineye dönecek. İşte bunu düşünmek zorundasınız. Bunu bir düşüneceksiniz. Bu olay böyle olacak mı ya da bunun böyle olmasına izin verecek miyiz? Dolayısıyla özelleştirme adı altında yaptığımız işlemlerden hangilerinin yine ekonomiye sorun olarak dönebileceği konusunu da konuşmak zorundasınız.

Son olarak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na, son zamanlarda, hain darbe teşebbüsünden sonra el konulan şirketlerin devriyle ilgili olaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın Başbakan Yardımcım, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, adı üstündedir, yasasında yapılan değişiklik önem arz etmez. Ne kadar kuruluşun Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredildiğini bilmiyoruz. Hangi koşullarda tasfiye edildiğini de bilmiyoruz. Onların uzmanlık alanı farklı. Mevduatı korumak üzere kurulmuş olan bir kuruluş. Mevduatın korunmasına yeterli hassasiyeti gösteremeyenlerin ne şekilde tasfiye edileceğini, satılacağını ve vatandaşın mevduatının nasıl korunacağını bilir. Peki, bu şirketleri ne yapacak bu kuruluş? Ne yapacak? Yani kayyum tayin edilen kuruluşun temel amacı şu andan itibaren tasfiye mi? Bunlara eğer suç unsuru olarak müsadere edilmişse, el konulmuşsa onun yeri asla TMSF falan değildir. Neyiyle yönettiriyorsunuz, kimle yönettiriyorsunuz üstelik de? Onların yönetimi, onların yönetim biçimleri farklı, uzmanlıkları farklı; işletme ve üretim tarzları da farklı. Kaç yüz tane kuruluşun TMSF'ye devredildiğini, kayyum olarak TMSF'ye devredildiğini içinizde bilen varsa lütfen söylesin. Bilmiyoruz.

Şimdi, bütün bunların hepsinin ekonomik sonuçları var. Bunların hepsinin ekonomik sonuçları var. Öyle kendi kendine "Tamam, orada tasfiye ederiz, herkes de cezasını bulur." olgusuyla bu olay bitmiyor. Bu olay, dış ticaretinizden başlıyor, üretim biçiminize kadar birçok şeyi etkilemeye başlıyor. Onların uzantılarının, yurt dışındaki bağlantılarının ihracatınızda çok önemli noktalar olduğunu kesin olarak görmeniz ve araştırmanız da gerekiyor. Çok küçük bir araştırma bile bu konuda nelerle karşılaşabileceğimizi gösteriyor. O nedenle, şu anda salonun giriş kısmını işgal eden sizler, orada oturan sizler, bu bütçede inanılmaz bir sorumluluk ve yükümlülük altındasınız. Klasik bütçe ve hazine yöntemleriyle ya da klasik tasarruf veya özelleştirme yöntemleriyle altından kalkamayacağımız sorunlar geliyor. Ben bu konulara özellikle dikkatinizi çekmek istedim.

Bu salonda bulunan, bir kısmı sürekli konuşan, bir kısmı konuşmayan arkadaşlarımızın birikimi, kapalı oturumlarda bir araya geldiği zaman bir sürü şeyin çözümünü bulabilir, hem de umulmayacak kadar iyi çözümler ortaya çıkabilir. Bunu değerlendirin. Bunu değerlendirin. Bu sözlerin de sıradan söylenmiş bir söz olmadığını varsayın.

Ben yine de bu bütçeyi uygulayacak olan insanlara başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim.