| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı c) Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .11.2016 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; demokratik, laik cumhuriyetimiz 15 Temmuz gecesi hain ve acımasız bir darbe teşebbüsünü atlattı. Bu olaydan sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi Millî Eğitim Bakanlığı bütçesini öğretim kalitesi açısından, öğretim programları açısından, etkinlikleri açısından, üniversitelerin bağımsızlığı veya bağımlı olmaları açısından ya da kaynaklarımızın yeterli paylaşılmaması açısından değerlendirmek inanılmaz derecede anlamsız kalıyor. Her ne kadar darbenin ordu içerisinde sızmış FETÖ mensubu askerler tarafından yapıldığı söyleniyorsa da darbenin gerçek organizatörlerinin FETÖ'nün imamları olarak adlandırılan ancak imamlıkla ilgisi olmayan militan güçler tarafından teşebbüs edildiği anlaşılıyor.
Değerli milletvekilleri, bu terör örgütünün devletteki ve Türkiye düzeyinde hatta dünyadaki örgütlenmesiyle ilgili olarak ne zamandan beri Türkiye'de dünyanın yayını yapılmış vaziyette. Özellikle 2010 tarihinden itibaren bunların gücü, nasıl örgütlendikleri, buralarda kimler tarafından ve hangi hiyerarşi içerisinden örgütlendiklerine ilişkin çok ayrıntılı bilgiler var. Bakıyorsunuz, Silahlı Kuvvetler imamı, Jandarma imamı, Emniyet imamı, MİT imamı, imam da imam kısaca. Şu dosya tamamen imam dosyası. İnanılmaz bir şekilde "Türkiye örgütlenmesi" diyor, Türkiye örgütlenmesindeki imamlar basında yayınlandı, görmüşsünüzdür büyük bir olasılıkla, şöyle bir listeyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu Türkiye imamları. Hemen akabinde dünya imamları da çıkıyor, dünya imamları Türkiye imamlarından daha kalabalık olarak gözüküyor burada. Şimdi, bu koşullar altında eğer bir Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi değerlendiriliyor ise bu imamlarla Millî Eğitimin örgütlenme biçimi ve Millî Eğitimin arasındaki ilişki olmadığını ileri sürmek veya bu yokmuş gibi davranarak bütçe tartışmak anlamını tamamen yitiriyor.
Devlette inanılmaz derecede güçlü olarak yerleşmiş bir terör örgütünden bahsediyoruz. Peki, değerli arkadaşlar, bu terör örgütü devlete nasıl bu kadar sızdı, nasıl yerleşti ve sadece yerleşmekle kalmadı bir de gelecekle ilgili olarak kadrolarını da yetiştirmek için gereken önlemlerini nasıl aldı? Bütün bunların hepsi var. Daha terör örgütüyle mücadele konusunda attığınız adım buz dağının görünen ucu bile değil. Buz dağının dibi inanılmaz derecede sert, geniş, duruyor olduğu gibi orada. Terör örgütü mensuplarının devlete bu kadar güçlü yuvalanmalarının, devleti ele geçirdikleri zaman da ideolojilerine uygun bir şekilde devleti yeniden biçimlendirmelerinin 15 Temmuzda engellenmesinden sonra ülkemizin bu menfur olaya benzer bir olayla yeniden karşılaşmaması için alınacak önlemlerin belirlenmesi çok önemli, işte bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesini biraz önce söylediğim boyutta değil de farklı bir boyutta tartışmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, kamu kurumlarına ve bütün eğitim kurumlarına öğrenci alımı ÖSYM aracılığıyla yapılıyor bizde. ÖSYM daha önceki dönemlerde YÖK'e bağlı bir kuruluş iken, yükseköğrenim için öğrenci seçmek üzere kurulmuş iken daha sonra bunun yapısı değiştirilmiş, özel bütçeli bir kuruluş hâline getirilmiş ve devletin bütün sınavlarını yapar hâle getirilmiş. İşin garip kısmı, bu kurumlar yaptıkları sınavlar nedeniyle de hiç şaibeden kurtulmamışlar. Sürekli soruların çalındığından bahsedilmiş. Bu söylentiler çıktığı zaman kamu idaresi nedense olayı küçümsemek için veya küçültmek için "Birkaç kişiyi ilgilendiriyor, şunu ilgilendiriyor, bunu ilgilendiriyor." diye olayın üstünü kapatmaya çalışmışlar. Zorunlu olarak bir defa sınav iptal etmişler ama ondan sonra aynı şekilde yapılan sınavda yine aynı söylentiler ortaya çıkmış. Şimdi, ben Sayın Bakan, acaba bu Yüksek Öğrenim -artık Yüksek Öğrenim değil tabii ki- Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığıyla ilgili olarak konuşmasında neye yer verecek diye büyük bir merakla konuşmasına baktım, başlığı görünce sevindim. Dedim ki: Tamam, burada bununla ilgili bir şeyler olacak.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan'ın konuşmasının 174'üncü sayfasında Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığıyla ilgili bir başlık var ama içerisinde Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkeziyle ilgili tek bir kelime yok. Hâlbuki değerlendirmemiz gereken kurum bu, başka kurumlar da var da burada bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Bu kurum sınavlar yapıyor. Bu kurumun kaç sınav yaptığı, kaç kişinin sınavdan geçtiği, bu sınavlardaki görevlilerin ne şekilde belirlendiği konusunda bütün araştırmamıza rağmen somut bir bilgi bulamadık. Bulabildiğimiz tek veri Sayıştayın ÖSYM Başkanlığıyla ilgili 2005 yılı denetim raporu. O denetim raporunun -sayfasını da vererek söyleyeyim- 28'inci sayfasında "Söz konusu sınavlara yaklaşık 11 milyon aday girmekte, 1 milyon 600 bin kişi bu sınavlarda görev almaktadır." diyor. Değerli arkadaşlar, bir yılda 11 milyon kişi sınavdan geçiyor ve böyle bir kurumumuz var. Bu kurumumuzla ilgili olarak şaibelerin haddi hesabı yok. Devletin ele geçirilmesiyle ilgili bundan daha iyi bir kurum bulamazsınız. Her şeyin sınavını yapıyor. Yaptıkları sınavların listesi konusunda birkaç örnek vereceğim, gerçi devletin tamamı için yapıyor ama, kaymakam adaylığı giriş sınavını bu kurum yapıyor, tıpta uzmanlık eğitim sınavını bu kurum yapıyor, adli yargı hâkim savcı adaylığı yarışma sınavını bu kurum yapıyor, üniversitelere giriş sınavını bu kurum yapıyor, jandarma okulu giriş sınavını bu kurum yapıyor, jandarma astsubay giriş sınavını bu kurum yapıyor, askerî liseler sınavını bu kurum yapıyor, akademik personel lisansüstü sınavını bu kurum yapıyor yani upuzun bir liste. Bütün bu sınavların hepsini yapıyor ve bir terör örgütü devlet içerisinde örgütlenmek istiyorsa bundan daha büyük bir olanak yaratabilir mi? İstediğiniz adamları istediğiniz yere yerleştiriyorsunuz, eğitiyorsunuz, ondan sonra da zamanının gelmesi için uyuyan hücreler hâlinde bunları izliyorsunuz, harekete geçme zamanında da harekete geçiriyorsunuz. Millî Eğitim Bakanlığının bu olguyu göz önünde bulundurarak eğitim programını ciddi anlamda yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Şunu asla kastetmiyorum, yanlış anlaşılmasın: Milyonlarca insan, sadece 2015 yılında sınavdan geçen 11 milyona yakın öğrenci sayısından bahsediliyor veya işte kamu görevlisi vesaireden bahsediliyor; geçtiğimiz yirmi, yirmi beş yıl içerisinde milyonlarca insan yani bir jenerasyon değişiyor olduğu gibi. Devletin ele geçirilmesi için yetiyor da artıyor bile yirmi yıllık bir süre. Hatta millî eğitimde tam olarak örgütlenilirse altı yılda bile bir ülkenin şeklini, daha doğrusu ideolojisini değiştirme olanağına sahip oluyorsunuz bazı bilim adamalarına göre. Bu durum karşısında bu olay ve bu şekilde devlete, hiç hakkı olmadığı hâlde, kendilerine kopya verilerek, sorular sızdırılarak gelmiş, okumuş veya sınavları kazanarak yerleşmiş insanlar var. Var da bütün bunların hepsinin hangi derecede değerlendirildiğini, bunlarla ciddi anlamda terör ilişkisi içerisinde olup olmadığını da şu anda bilemiyorsunuz. Bizim ülkemizde küçük çıkarlar peşinde koşabilen milyonlarca da insan var. O zaman bu insanlar tespit edildikten sonra rehabilitasyondan geçirilerek yeniden ülkeye; laik, demokratik cumhuriyete, demokrasinin temel ilkelerine sadık insanlar hâline getirilmesidir Millî Eğitim Bakanlığının görevi olan. Dolayısıyla, böyle bir sorun önümüzde dururken Millî Eğitim Bakanlığının yüzeysel yani tamamen birkaç tane sivrisineği öldürüyormuş gibi tavırlar takınması olgusunu çok yeterli bulmuyoruz, çok sıkıntılı buluyoruz. Üniversitelerin şu andaki konumlarından veya özellikle de yönetiminin değiştirilmesiyle ilgili, rektör atanmasıyla ilgili buralarda kabul etmediğiniz yasaların, kanun hükmündeki kararnamelerle, yeni düzenlemelerle yürürlüğe konulduğunu biliyoruz, tartışmıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temizel.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Ama bütün bunların hepsini olduğu gibi baştan alarak, toptan değerlendirilerek uzun süreli bir süreçte... Böyle bir günde, beş günde, bir ayda falan bitiremezsiniz veya bir yılda bitiremezsiniz. Bunun için bu ülkenin yeniden demokratik değerlerine sahip, saygılı ve özellikle de cumhuriyeti korumaya adamış insanlarının yeniden bu ülke için çalışır hâle getirilebilmesinin ciddi anlamda bir süreye ihtiyacı var değerli arkadaşlar. Bu konuları atlamadan kesin olarak yapamazsınız.
Bu olayların devlet farkına varamadı, devletin bundan haberi olmadı da diyemezsiniz. Bu konuyla ilgili olarak bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis Dilekçe Komisyonun belki hiçbirinizin farkına varmadığı inanılmaz bir raporu var. Şimdi, bu insanlar sınava girerken bütün soruları kendi yandaşlarına vererek bir yerlere doldurmuşlar ya; bu arada bir de gerçekten bileğinin hakkıyla, çalışmasıyla, zekâsıyla, her şeyiyle beraber bu sınavı kazanan insanlar da var. Bu insanların, bu okullarda veya bu birimlerde barındırılmaması gerekiyor, bunların amacına ulaşması açısından. Örneğin harp okullarına, askerî okullara. Oralara bu şekilde kendi bilek gücüyle giren insanlara mobbing uygulanarak, sürekli işkence altında tutularak okullardan uzaklaştırılmasıyla ilgili olarak bir uygulama yıllardan beri sürmüş. Silahlı kuvvetlerin en tepesinden neredeyse askerlerine kadar hepsi bu olayı biliyor. Sorulan herkes "Ben şuna dedim, ben buna dedim, ben de öbürüne dedim." falan diyor. İnsanlar oralardan çıkar bir yol bulamayınca gelmişler, Dilekçe Komisyonuna dilekçelerle binlerce dilekçe... Dilekçe Komisyonu, bu tür şikâyetler bu kadar yoğunlaşınca bunu incelemek ve rapora bağlamak zorunda. Raporu kesin olarak okumanızı öneririm. Bu rapor okunmadan Türkiye'nin geleceğiyle ilgili ve geçmişiyle ilgili, 15 Temmuzu niye yaşadığını anlamanız mümkün değil. Dilekçe Komisyonu aslında bu mobbing, işkence olaylarını kabul ediyor çünkü araştırmasında her yol oraya götürüyor bunların hepsini. O çocuklara, gençlere yapılmayan kalmıyor. En sonunda ne yapıyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Önerisi, "Ya, bunlar tazminatı ödüyorlar okuldan ayrıldıkları için bu tazminatı düşürelim." diyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu tazminatın düşürülmesiyle ilgili kanun çıkartıyor. Sonra da merak ediyoruz hep beraber "Ya, Allah Allah, bunlar nereden geldi, nereden çıktı?" diye.
Değerli arkadaşlar, artık suçlu aramanın zamanı geçti. Suçlu çok geniş bir tabana yayılmaya başladı. Görev ihmallerinin haddi hesabı yok ama temel olan bir şey var. Eğitim kurumlarının ele geçirilmesi suretiyle tamamen farklı ideolojide bir devlet peşinde koşan insanların devleti ele geçirmesinin mümkün olacağını görüyorsunuz. Bu, Millî Eğitim Bakanlığının gücü... Şimdi, bu gücü laik, demokratik cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlı bir devlet kurumunu yeniden yaşama geçirmek; herkesin özgürce, her türlü özgürlüğe sahip olarak, dil özgürlüğü, okuma-yazma özgürlüğü, kısacası her türlü özgürlükten yararlanarak yaşayacakları bir ortamı sağlamak ve ondan sonra onu güvence altında tutmak geliyor. Millî Eğitimin bütçesini konuşacaksak buradan başlamamız gerekiyor. Diğer konuların hepsi ilerlesin kendi içerisinde ilerler zaten, onda herhangi bir sorun yok. Birkaç tane ufak düzenlemeyle bu olayların hepsi biter ama önemli olan derhâl bu olaya yeni baştan başlayarak geçmişin izlerini silecek ve sürekli olarak "Bu uyuyan hücreler neredeydi, kimlerdi acaba?" diye merak ede ede herkesin birbirine kuşkuyla baktığı bir ülke olmaktan bu ülkeyi çıkarmamız gerekiyor. Onun da bir tek yöntemi var, eğitim sistemi ve eğitim sistemine dönük olarak yapılacak çalışmalar diyorum.
Arkadaşlarımız Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili çok farklı değerlendirmeler yapacaklar. Bütün bunların hepsinin aslında bu endişenin kısa vadede ortadan kaldırılması için atılması gereken adımlar olduğunu lütfen başlangıçta kabul edin. Bu, bunun için, başka bir şey için falan değil. Yapılan uygulamaların yasalara aykırı olduğunu, insan haklarına aykırı olduğunu, hakkaniyete uygun olmadığı konusundaki açıklamaların hepsi ne yazık ki sürekli olarak terör yandaşlığı suçlamasıyla kesilmeye çalışılıyor. Bu doğru değil. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan insanların ve Türkiye halkının tamamının, hiçbirisinin kesin olarak böyle bir derdi yok, yandaşlık diye de bir derdi yok. Uyuyan hücreler açısından onu bilemem. Ama bu konuda kesin olarak kuru-yaş olgusu vesaire falan tartışmaları değil; sadece hakkaniyete uygun olanları yapmak, adalete uygun olanları yaparak ilerlemek; Bunun dışında, herhangi bir olayı ancak nihai sonuç alındığı zaman kökünden temizleyerek yapmak ya da topluma kazandırabiliyorsanız onu topluma kazandırmak.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sağ olun.