KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - On dakika değil miydi sürem efendim?

BAŞKAN - Ha, sizin on dakika, pardon, pardon, pardon, pardon.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Evet.

Teşekkür ederim.

Şimdi, aslında, Türkiye'nin millî eğitimdeki temel sorunu şu: Türkiye'nin bir ulusal çocuk politikası yok. Ulusal çocuk politikası anlamında öncelikle eğitim, sağlık, adalet ve sosyal hizmetin birlikte ele alındığı bir çocuk politikası ihtiyacı var. Eğer bu dördü aynı tablo içerisinde, aynı çerçevede ortaya çıkartılırsa o zaman zaten bildiğimiz gibi, çocuğun üstün yararı da kesinlikle gözetilmiş olur. Yani, bütün kararların merkezinde çocuğun üstün yararını bu dört kategoride aldığımız zaman, millî eğitim politikası da yerine oturacaktır, çocukla ilgili adalet, sağlık, sosyal hizmet kısmı da yerine oturacaktır. Onun için, tekrar ifade ediyorum ki bütüncül bir yapı ihtiyacı var, Türkiye'nin ulusal çocuk politikası. Evet ve biz bu konuda da çok çalışma yapıyoruz.

Diğer taraftan, ben, bu arada, eğitime siyasi çıkarlı, ideolojik çıkarlı bakıldığını düşünüyorum. Yani, çocuğun maksimum çıkarları, maksimum faydası değil, biraz siyasi, ideolojik çıkarların ön planda olduğunu bazı noktalarda görüyorum, konuşmamın ilerleyen aşamalarında da örnek vereceğim.

Değerler eğitiminin içeriğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum ve değerler eğitiminin kesinlikle siyasi çıkarlı kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyu özellikle gözler önüne sermek isterim.

Sayın Bakan, okullaşma oranı hâlâ yetersiz. Tabii, sizin tam güne geçme planınız var, çok güzel, takdirle karşılıyoruz. Tabii, tam güne geçtiğiniz zaman sınıf ihtiyacınız var. Ancak, eğitime ayrılan yatırımlara baktığınızda, bunun biraz gerçekleşmesini zor görüyorum, oraya da değineceğim ama... Tam güne geçtiğinizde öğle yemeği de verilmesi gerekiyor, tabii, yemekhane ihtiyaçlarınız da var ama hâlen birleştirilmiş sınıfla eğitim veren okullar var, hâlen okullaşma oranında sıkıntılar var. Bu yatırımların yapılması için de eğitimden ayrılan bütçenin daha fazla olması lazım. Yani, bakın, 2002 yılında MEB bütçesinden eğitimlere ayrılan pay yüzde 17 iken şu anda yüzde 8,51'lere gerilemiş durumda. Yani, "Eğitim bütçesi artıyor." diyorsunuz, sizin rakamlarınızla gayrisafi millî hasılanın yüzde 5 küsuru -geçen sene de küsuratla değişiyordu- ama bizim hesaplarımıza göre... Niye bizim hesaplarımıza göre? Çünkü, içinden, biz, Kredi ve Yurtlar Kurumunu çıkartıp da hesapladığımız için 4 küsurlarda ama millî eğitime ayrılan MEB bütçesinin içerisinde de yatırıma ayrılan pay artmıyor Sayın Bakan. Artan kısım personel giderleri doğal olarak, sosyal güvenlik ödemeleri, cari ödemeler, bu kısım ama eğitime ayrılan, eğitimdeki yatırımlara ayrılan pay yetersiz olduğu için ben o okul ihtiyacının, derslik ihtiyacının nasıl karşılanacağı konusunda soru işaretleri yaşıyorum.

Bir başka nokta Sayın Bakan, okul kitaplarının ve müfredatın gözden geçirilmesi gerekiyor. Yani, FETÖ'cüler yapmış, sonrası yapmış, öncesi yapmış... Bakın, biz bunların sürekli gözden geçiriyoruz. Burada vereceğim çok örnekler var ama sürem yeterli değil, sadece ilkokul 4'üncü sınıf kitabı vatandaşlık ve insan hakları kitabı galiba, öyle bir kitap, sadece o kitabı incelemenizi öneririm Sayın Bakan. Kitapta bütün üniteler sadece başlığı veriyor, başlıktan sonra konu anlatımı diye bir şey yok, padişahlık hikâyeleriyle üniteler anlatılıyor, ardından da ünitenin soruları var. Mesela, "Sağlık Nedir, Niçin Önemlidir?" ünitesini bir okumanızı talep ederim. Ben burada basın karşısında anlatmaya çekiniyorum ancak padişahın oğlunun nasıl iyileştirildiğini, hangi hurafelerle... Yani, isterseniz bir okuyun ama açıklamamı isterseniz de açıklarım Sayın Bakan. Son derece... Küçük çocukların soyut değil, somut, gerçekçi, bilimsel verilerle eğitim alması gerekir, hurafelerle değil. Bu kitabın başından sonuna hepsi padişahlık hikâyeleriyle anlatılmıştır, konu anlatımı yoktur. Hatta, bizim daha önce incelediğimiz ve şikâyette bulunduğumuz bazı kitaplar şu anda geçen yıla kadar okutulmuş ve bu yıl artık okutulmamış. Demek ki sorun var, demek ki incelediğimizde haklı bulunuyoruz. O kadar kitaplar vardı ki karga yukarıda, Atatürk aşağıda; karga yukarıda, bayrak aşağıda, size sayabileceğim... Ama lütfen bu 4'üncü sınıf kitabını okuyun, ben burada açıklama gereği duymayayım.

Evet, Sayın Bakan, seçmeli dersler veriliyor ama seçmeli derslerde öğrenciye tek bir ders sunuluyor ve ona yönlendiriliyor. Oysa, öğrencilerin daha fazla ders seçebilme hakları olmalı. Bu, velilerden aldığımız bir şikâyet.

Sayın Bakan, Kredi ve Yurtlar Kurumu sizinle yarışır hâle geldi. Sizinle ve üniversitelerle yarışır hâle geldi çünkü eğitim veriyorlar, millî ve manevi değerleri geliştirme eğitimleri veriyorlar. İçeriklerine falan da biz geçen gün baktık. Tabii, orada ideolojik eğitimler olduğunu görüyorum ama madem böyle eğitimler veriliyor, içerisinde Atatürk ilke ve devrimleriyle ilgili bir etkinlik, yani bir eğitim, bir şey olabilirdi, asla, sordum, cevap da alamadım zaten neden olmadığına dair. Ama yapılan özellikle maneviyat istasyonu şeklinde bütün kamplarda Osmanlıca eğitimler de veriliyor. Bunları söylerken ben burada en azından dengeli davranılması gerektiğini ifade ediyorum. Yani bu kadar millî, manevi değerleri geliştirme eğitimi verilirken Atatürk'ün bir kelime ismi de mi geçmez, bunu son derece eleştiriyorum ve Diyanet İşleri Başkanlığıyla yapılan protokol sadece ifade edildi. Oysa bir bütünsünüz siz, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığıyla bir bütündür. Yani bütün diğer bakanlıklarla da, hatta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla da aslında bütünleşik bir yapı olarak görüyorum, onlarla protokol yapılması gerektiğini de düşünüyorum. Bu konuda çok söyleyecek şey var ama diğer konuma geçeyim:

Yurt sorunu... "Ortaöğretimde sadece yüzde 1'i yararlanıyor." demiştik ve Sayın Bakan, bir Karaman olayı yaşadık, o bir simgeydi belki ama onun öncesi ve sonrası vardı. Ama illegal bu yapıların hâlâ envanteri çıkmadı. Yani ne Komisyonda ne diğer taraflarda hâlen bu yapılar ne kadardır, kaç tanedir, hâlen açıklar mı, bunların envanterinin çıkması gerekiyor. Anayasa'nın 42'nci maddesinde: "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." hükmü var ama bu hükme rağmen son on dört yılda laiklik karşıtı eğitim merkezleri açılmış, bunların dışında okul öncesi düzeyde dinsel eğitim veren kaçak yerler -bakın, kaçak olanlarını eleştiriyorum- onların güvenlik sorunları var ve pedagojik formasyonlarının sorgulanması gerekiyor. Son derece de birtakım olayları yaşadığımızı biliyoruz.

Sayın Bakan, kapanan okullarda, yani kapanan FETÖ okullarında, paralel yapılanma okullarında 27 bin öğretmen vardı ve kapanan üniversitelerde de 2.892 akademisyen vardı. Bu kişilere, mutlaka, orada çalışıyor diye onlara FETÖ'cü ya da paralel yapıda bir muamele yapmak bence yanlış olur. Güvenlik soruşturmasından geçirilmeleri gerekir ve aklananların eğitim camiasına tekrar, en kısa zamanda katılmaları gerekir. Çünkü kadro bulamadıkları için veya işte... Yani sonuçta para kazanacak, eğitim verecek, mesleğini icra edecek, bu gözle bakılması lazım, onların da ben şu anda çoğunun mağdur olduğunu düşünüyorum Sayın Bakan.

Bu arada tabii, kapanan okullarla ilgili, öğrencilerle ilgili çok sorunlar vardı ama ben huzurunuzda teşekkür ediyorum hem Sefa Hocama hem Hasan Hoca'ya, defalarca da zaten biz Orhan Bey'le de görüştük, her seferinde de telefonumuza çıktılar, bize bilgi verdiler, yüz yüze de görüştük, ben kendilerine de teşekkür ediyorum. Tabii, hâlen sorunlar var, çözülmeye devam ediyor ama maalesef hâlen açığa alınan öğretmenlerin geri dönüşleri tamamlanmadı ve üniversitelerde ihraçlar ve açığa alımlar hâlen bir muamma şeklinde bekliyor, onu zaten biz bizzat tekrar Sayın YÖK Başkan Vekilleriyle ve YÖK Başkanımızla da görüşüyoruz.

Sayın Bakan, kapanan okullar il millî eğitim müdürlüklerince imam-hatip liselerine dönüştürüldü büyük bir çoğunlukla. Bakın, bunu söylediğimiz zaman "Cumhuriyet Halk Partisi imam-hatip liselerine karşı." diye bir cümle bazen karşımıza çakıyor. Bu, tamamıyla yanlış. Çünkü imam-hatip liselerini kuran zaten biziz. Ama biz burada planlı bir hareket olmasını istiyoruz. Yani ne kadar ihtiyaç varsa o kadar. Benim elimde yıllar itibarıyla ne kadar meslek lisesine, ne kadar imam-hatibe, ne kadar düz liseye... Yani biz rakamlarla konuşuyoruz Sayın Bakan. Ben şurada bir rakam söyleyeyim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız?

LALE KARABIYIK (Bursa) - Bakın, sadece 2015'ten 2016'ya kadar bir yıl içerisinde genel liseler 0,93 oranında artırılıyor, mesleki teknik liseler 0,3 oranında artırılıyor ama imam-hatip liseleri 32,3 oranında artırılıyor. Bu ne zaman? Daha 15 Temmuz öncesinde. Bir de 15 Temmuz sonrasında il millî eğitim müdürlerinin kararlarıyla yapılan dönüşümler var. Ama buna rağmen imam-hatip lisesinin sayısı yüzde 32 artıyor ama imam-hatip lisesine giden öğrenci sayısındaki artış 1,3. Ama diğerlerindeki ihtiyaç daha fazla. Yani ihtiyaçlara bakılması gerektiğini burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Aslında daha birtakım şeyler vardı ama sürem bitti mi efendim?

BAŞKAN - Bitti efendim.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Bana bir ayrıcalık yapamazsınız galiba?

BAŞKAN - Yaptım efendim gereken ayrıcalıkları.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Peki, teşekkür ediyorum, sağ olun.