KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle Sayın Bakanım, sunumda dikkatimi çektiği için soruyorum, okullarda kuru üzüm dağıtımıyla ilgili, tabii bu dağıtım doğru bir uygulama keşke fındık ve elma da dağıtabilsek. Yalnız burada çocuklarla ilgili bir şeker hastalığı taraması yapıldıktan sonra mı bu kuru üzüm dağıtımı yapılıyor, yoksa direkt çocuklara kuru üzüm dağıtımı yapılıyor mu?

Sayın Bakanım, şimdi Niğde Üniversitesinin dericilikle ilgili eğitim veren bölümü kapalı. Burada trilyonluk modern bir atölye de boş kaldı. Okula öğrenci alınmıyor. Sunuş konuşmanızda var, bazı üniversitelerde bölgesel kalkınma odaklı misyon farklılaşma projesine pilot yükseköğrenim kurumları belirlenmiş. Niğde Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Dericilik Bölümü bu bağlamda neden düşünülmedi? Niğde'nin Bor ilçesindeki dericilik yaygın ve gelişmiş bir kol. Burada dericilikle ilgili ben rektörümüzle görüştüm, "Öğrenci gelmiyor." dedi. Bununla ilgili bir çalışma yapılamaz mı? Tesis çürüyor ve gerçekten yazık oluyor.

Ayrıca Niğde Tıp Fakültesiyle ilgili bir yıl önce karar çıktı, Resmî Gazete'de yayınlandı ama Sağlık Bakanlığıyla hastane protokolü dahi şu anda daha imzalanmamış durumda. Bu da kaç yılında açılır, kaç yıl sürecek?

Tutuklu ve açığa alınan öğretmenlerle ilgili çok sayıda mektup alıyoruz ve bunların çoğu "Biz vatan hainiysek bizi asın." diyecek kadar kendilerinden eminler. Bunlarla ilgili kurumunuzun araştırması, yeniden bir değerlendirmesi, çalışması var mı, yapılıyor mu?

Atanamayan öğretmenler keza önemli bir sorun. Zaman zaman açıklamalarda da bulunuyorsunuz ama birkaç gün önce basına da yansıdı, sözleşmeli öğretmenler alınıyor, iki ay sonra bu öğretmene diyorlar ki: "Senin işin bitti." Çocuklar gösteri yapıyor, televizyonlar gösteriyor. Bu atanamayan öğretmenlerle ilgili bir planlama var mı? Yani süre belli mi? Ne zaman ne olacakları konusunda insanlara kesin bir değerlendirme yapmak mümkün mü?

Taşımalı eğitimle kapanan çok sayıda köy okulu var. Bizim bölgemizde de çoğu harap. Bunları soruyoruz, o kurum diyor ki: "Bizde değil.", o kurum diyor ki: "Bizde değil." Binalar orada.

Şimdi, bizim oralarda da tarım işçileri geliyor, bunlar mayısta geliyor, ekimde gidiyor. Yaz okulu uygulamasıyla hem okulu kurtarıp hem bu çocukların hijyen olmayan şartlarda anne, babalarının yanında tarlalarda heder olmasını engellemek ve böylece onları bir yerde de bir kreş mantığı ve okul mantığıyla buluşturmak da olası değil mi? Böyle bir çalışma planlanıyor mu? Ben bununla ilgili bir Meclis araştırması da vermiştim.

Bir de taşeron uygulaması var. Okullardaki bu taşeron uygulaması parti-yandaş uygulamasına döndü. Geçtiğimiz günlerde ben Çiftlik ilçesine gittim. Tesadüfen fotoğrafa bir tane oradaki lisede aşçılık görevi yapan yurttaş girmiş. "Vay, sen CHP'li vekille bir aradasın." diye adamcağızı işten attılar. Kaymakam beyi aradım, millî eğitim müdürünü aradım "Biz taşerona karışamıyoruz." dediler. Bu, bir yara. Bizim zamanımızda okul görevlileri vardı ve onlar öğretmen kadar bizim sevdiğimiz insanlardı, tekrar o sisteme dönülmesi düşünülmüyor mu? Bu taşeron uygulaması gerçekten rahatsız edici boyutlara erdi.

Mesleki ve teknik okullarda staj öğrencileri var, bu çocuklar gönderiliyor, bunları meydancı olarak kullanıyorlar. Ben kendim de endüstri meslek çıkışlıyım, bizim aldığımız eğitimin bugün o çocuklarla konuştuğumuzda aynı eğitim düzeyinde olmadığını görüyorum. Bu anlamda özellikle matematik konusunda da çok zayıflar.

Ayrıca teknik öğretmen yetiştirilmesiyle ilgili sıkıntı ve sorunlar oluştuğu söyleniyor ve onların özlük haklarıyla ilgili de bizlere başvurularda bulunuluyor.

Bir de okullara gittiğimiz zaman bu panolar var okullarda. Bu panolar kimin denetiminde, müdür beyin kendi keyfine göre herhâlde kullanılıyor. Bazen öyle gazeteler filan asıyorlar ki, bunların bir geneli yok mu? Yani "Şu, şu asılabilir; bu olmaz." diye böyle bir uygulama yok mu? Çünkü siyasi anlamda bu panoların kullanılmaya başladığını görüyorum.

Şimdi, eğitimin çağdaşlığı konusunda da kamuoyuna yansıyan bir izlenim var. Sizin kendi kimliğinizle, Atatürk'le ilgili güzel sözlerinizi ben zaman zaman Mecliste filan duymuş bir vekilim ama genelde Mustafa Kemal Atatürk'ün çizgisinden uzaklaşan, çağdaş olmayan bir eğitime doğru hızla gidiş konusunda bir algı var -bunun yüzde 50'si- yurttaşlar "Böyle değil." diyebilir ama diğer kesimi de düşünerek eğitimin çağdaşlaşması konusunda millî eğitim olarak daha bir hassas davranılması gerekmez mi? 15 Temmuzu hep beraber yaşadık.

Şimdi, topluma şöyle bir algı aşılanıyordu: "İmam-hatipten mezun olanlardan olumsuz düşünceli veya yanlış yapan insan çıkmaz." ya da işte, türban takan kızlarımız toplumda daha böyle ahlaklı gibi gösteriliyordu. Şimdi, cezaevlerine gidin bakın, türbanlılar bu dönemde en çok cezaevlerine atılan kişiler oldular. Aynı zamanda imam-hatip mezunları da cezaevindeler. Hani "Terörist çıkmaz." mantığıyla çocuk yetiştirirken, 15 Temmuz bir gerçeği gösterdi ki, bu, öyle olmuyor. Demek ki burada imam-hatip okullarını siyasi olarak çoğaltma yerine teknik okulların veya işte bilginin daha çok verilebileceği diğer okulların da yaygınlaştırılması gerekmez mi? Birkaç tane mülakat yapmıştık bizim bulunduğumuz bir kuruma öğrenci alımıyla ilgili. Dört yıllık üniversite mezunlarına sorduğumuz soruların içinde ülkenin kurucu Cumhurbaşkanı kim olduğu sorusuna 20 arkadaşımız başka yanıt vermişti, garip bir durumdu, ben çok yadırgadım. Yani dört yıllık üniversite mezunu bir kişi bu bilgilerden nasıl muaf olur? Ayrıca 400 bin üniversite öğrencisi şu anda işsiz, bunu bakanlara sorduğum soruların yazılı yanıtlarından aldım. Şimdi, bu 400 bin üniversite öğrencimiz işsiz kalacak kadar eğitim eksikliğini gidermek için neler yapılıyor, ne yapılmalı? Bu konularda sunumları ben okuyorum, sunumlarda güzel şeyler var ama pratikle sunumlar bazen çok örtüşmüyor, bu bağlamda da Millî Eğitim Bakanlığının yapacakları olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ederim.