| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı c) Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .11.2016 |
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Teşekkür ediyorum Başkanım hem değerlendirme hem sorulara.
Ancak sayın milletvekillerine şunu söylemek isterim: Burada sorulmuş olan sorular kayda girdi, arkadaşlar mutlaka o kaydı alacaklar ve hepsine yazıyla cevap verecekler. Bu ana kadar yazıyla cevap vermediğimiz hiçbir soru kalmadı, bunu çok net olarak söyleyeyim.
Öncelikle Sayın Bakanımızın güzel bir değerlendirmesi oldu. Bir yapılanma oldu, bu yapılanmayla Türkiye bir uçurumun kenarına geldi, getirildi. Dolayısıyla da ne yapmamız lazım ki bir daha milletimizi böyle bir uçurumun kenarına getirtmeyelim diye.
Yani bir mahkeme değiliz, bir karar vermiyoruz ama bu yapılan 15 Temmuz darbesinde iki tane en yüksek rütbeli asker var: Birisi İkinci Ordu Komutanı, diğeri eski Hava Kuvvetleri Komutanı.
Şimdi, İkinci Ordu Komutanı Adem Huduti. 1973'te Kara Harp Okulundan mezun olmuş asteğmen rütbesiyle. Şunu sormak isterim, herkes kendisine sorsun: Acaba bir insan ne zaman aklını, fikrini, vicdanını bir başka yere teslim eder? İlkokulda mı, ortaokulda mı, lisede mi, üniversitede mi, yardımcı doçent olunca mı, doçent olunca mı, profesör olunca mı veya yüzbaşı olunca mı, öğrencilik döneminde mi, yüzbaşıda mı, binbaşıda mı yoksa paşa olduktan sonra mı devreder? Öncelikle bu soruya mutlaka bir cevap bulunması lazım. Eğer bu soruya cevap bulunursa o zaman bu süreç çok daha iyi anlaşılır.
Adem Huduti 1973 yılında Kara Harp Okulundan asteğmen olarak mezun olmuş, paralel midir? 1974'te Piyade Okulunda teğmen rütbesini takmış, o zaman paralel midir? 1987'de Kara Harp Akademilerinden mezun olmuş, paralel midir? 1999'da tuğgeneral olmuş. Yani eski bir Savunma Bakanı olarak da diyorum ki en önemli dönüşüm veya tercih albaylıktan paşalığa geçiştir çünkü gerçekten binlerce albay var, bu albayların içerisinden 30 kişiden 1 kişi, aynen o kadar, diğerlerinden seçiyorsunuz. Bu seçme tuğgeneraller arasında daha az, tümgeneraller arasında daha az, korgenerale gelince de 8-10 kişi arasından seçiyorsun, orgenerale gelince 3 kişinin arasından seçiyorsun. Dolayısıyla da bu soruya gerçekten hepimizin cevap vermesi lazım. Bir insan ne zaman aklını, fikrini, vicdanını... Dediği gibi ilkokul mezunu bile, öyle veya böyle -ilkokul mezunu veya değil, öyle veya böyle- ne zaman teslim eder? Bu sorunun cevabı verildiğinde, işte kimin ne zaman, nasıl olup da... Toplumsal olarak nasıl bunları göremedik, hepimizin bir karar vermesi lazım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Siz verdiniz mi Sayın Bakanım?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Hiç de kolay değil, onu da söyleyeceğim.
1999'da tuğgeneral olmuş, 2004'te tümgeneral, 2009'da korgeneral, 2014'de orgeneral olmuş.
Bir başkası, Akın Öztürk. Kırk üç yıllık Silahlı Kuvvetler geçmişi var.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, soru işlemleri bitti, siz konuşmanızı yapın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Evet, teşekkür ediyorum.
1970'de Hava Harp Okuluna giriyor, girdiği dönem bir tercihi var. 1973'te teğmen rütbesiyle mezun oluyor, 1985-1987 Hava Harp Akademisine... Hava Harp Akademisine girmek de önemlidir çünkü Harp Akademisine girdikten sonra paşalık yolu açılıyor. Genelde, genel kural olmamakla birlikte diğer Genelkurmay olmayanların paşalığa geçebilmesi istisnadır yani yüzde 1'i ancak gösterilebilir, dolayısıyla kurmaylığa bir kimse alınmışsa yolu açıktır diye... Dolayısıyla bu kimse 1985-1987 Harp Akademilerine giriyor ve mezun oluyor, 1998-2000 arasında Altıncı Hava Jet Üssü Komutanı oluyor ve 2000'de tuğgeneral oluyor. 2002'de Dokuzuncu Ana Jet Üssü Komutanlığı, 2004'te tümgeneral diye gidiyor. Dolayısıyla da ta 1970'li yıllardan başlayan bir süreçte bu insanlar ne zaman kendi aklını fikrini bir yere teslim etti ama böyle bir çalışma var. Bir dönemin bir ürünü değil, toplumsal bir sorun, bunu bilmek lazım.
Yine bir başka husus, gerçekten benim bulunduğum görevde de bunların bir kaydı yok, bunların bir kitabı yok, bir yerde bunlar bunlardır demiyor Muhterem Bakanım, herkesi televizyonda siz de izliyorsunuz. Deniyor ki: "Ben biliyorum, bu paraleldir." Tek şey "Bu paraleldir, ben biliyorum." Şimdi diyoruz ki ya bunların sadece... İşte diyelim ki liderlerinin talimatıyla kurulmuş bir sendika var, "Sendika kurun." demişler, sendika kurmuşlar. Bu sendikaya üye olmuşlar, oraya uyarak. "Bunlara bir müeyyide uygulayalım." "Bunlar yasal bir sendikadır, niye müeyyide uyguluyorsunuz?" diyenler var. Doğru mu?
İki: Yine bunların liderinin talimatıyla kurulmuş bir banka var. Bu bankaya gitmeyi herkes tercih etmiyor ama birileri gidiyor, o bankaya para yatırıyor. "Peki, bunlar özellikle -o talimat olarak- oraya gitti -bir bankanın müşteri, mudi- bir tercihi oldu. Peki, bunu kriter alalım." "Banka yasal, bunu da kriter almayın." diyor.
Peki, onların okulları var. "Okullarına evlatlarını gönderiyorlar, bunu bir kriter alalım, üniversiteler var." "Ya, o da doğru olmaz. İşte devlet kurmuş okulunu, niye bunları şey ediyorsunuz, öğrencileri mağdur ediyorsunuz?" Peki, bunlar, her okulu, herkesi, her öğretmeni alır mı, kendi okullarında çalıştırırlar mı? Herhâlde çalıştırmazlar diye düşünüyoruz, tek tük olabilir de. "Peki, o zaman yani hep aynı standartta insanlar yetiştirilecek düşüncede. O hâlde bu okula gidenlere bir müeyyide uygulayalım." "Bu da doğru olmaz."
"ByLock denen gerçekten bir sistem var. Bu sistemin üyesi olmuş, bunu kullanalım." denildiğinde "Ya, bu da olur mu? deniyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - ByLock olur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Teşekkür ediyorum.
Mavisi var, turuncusu var, kırmızı var dediği gibi. Biz teşekkür ediyoruz yani en azından ben bana gelen arkadaşlara sordum: "Lütfen, bana öyle bir kriter verin ki bunu uygulayayım. Bunu uyguladıktan sonra 'Teşekkür ederiz, biz de olsak bunu uygulardık.'" diye bir şey sordum. Bana dediler ki: "Bu sizin göreviniz, biz niye verelim?" Bize göre hiçbirisini cezalandırmamanız gerekir. Kimi düşünüyor o hâlde? Yani "Sadece darbe yapanları cezalandırın." deniyor.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Suç işleyenleri...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Darbe yapanları. Yani arabayla birisi gidiyor, duvara vurdu. Arabayla giderken 3-5 kişiyi yaraladı, öldürdü, olay bundan ibaret. Arabayı sağa çek, ölenlere Allah rahmet eylesin, yaralıları da tedavi et. Arabanın içindekileri de yargıla, geri kalanda bir şey yok, bildiğin gibi git. Peki, on yıl sonra yeniden bu millet tekrar uçurumun kenarına gelmez mi? Gelir. Bunun için ne yapmak lazım? Dolayısıyla, biraz tedbir almak lazım.
MUSA ÇAM (İzmir) - Toplu temizlik yapmak lazım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bunların en güçlü olduğu yer neresiydi? Eğitimdi, eğitimi maske olarak kullandılar, evlatlarımızı canlı kalkan olarak kullandılar. Onun üzerine işte bütün arkadaşlarımız da diyor ki: "Gerçekten eğitimde iyi bir noktadaydı." diye düşünüyoruz. Ancak, o iyi bir noktada olma bir algı. Soruları almışlarsa, soruları kendi öğrencilerine vererek birinci olarak gösterilmişse, normal eğitim sürecinde alınan bir eğitimle değil de soruların çalınmasıyla, hakkın gasbedilmesiyle kazanılmış bir neticenin eğitim neticesinde alınması gibi gösterilmiş bir durum var. 30 bine yakın, inanın, istemeyerek öğretmenlerin kurumumuzdan ilişiğini kesmek zorunda kaldık ama inanın ki yüzde 1 dahi hata yoktur, bunu çok net söyleyeyim. Yüzde 1 dahi yoktur, evet, aynı biraz önce söylediğim gibi. Eğer onların sendikasına üye olmuşsa, onların bankasına para yatırmışsa... Hiç kimseyi onların okuluna gönderdi diye tek başına ilişiğini kesmedik.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yapmayın Bakanım, dünya kadar insanı attınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bana tek olarak söyleyin, Millî Eğitim Bakanı olarak söylüyorum bakın.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Tekin Akkuş'u söyleyin Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Hayır efendim, kesinlikle bir kimse... Gelin bana, tek tek söylerim, ya derim ki...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - EĞİTİM-SEN'den niye aldınız?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - İsmini alalım, tek tek şey ederiz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Tekin Akkuş...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, bakıyoruz, ona da bakıyoruz.
Terör örgütüne bir desteği var mı, bir bağlantısı var mı? Eğer bir bağlantısı yoksa görevine iade edilir. Yine biraz önce Zühal Hanım da sordu, Muhterem Hocam da: "Bu terör bağlantısı nedeniyle açığa aldığınız 11 bin tane diğer açığa alınan vardı, onlar..." Kimileri iade edildi, kimileri ihraç edildi, kimileri hakkında da disiplin işlemi devam ediyor, onu söyleyeyim. Biz gerçekten bir kuyumcu terazisiyle vicdanımızı... Yani mümkün olduğu kadar en az zararla bir sıkıntı dönemini anlatmaya çalışıyoruz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Haklarında bir tek soruşturma yok, bir tek araştırma yok, kanun hükmünde kararnamelerle bunları yapıyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bakın, bir hususu söyleyeyim: EĞİTİM-SEN'in 120 bin üyesi var, soruşturmaya konu olan kısım 10 bin kişi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - FETÖ'den mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Hayır, EĞİTİM-SEN'den öyle, FETÖ'den olanlar 50 bine yakın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - EĞİTİM-SEN ile FETÖ'nün ilişkisi var mı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, buradaki terörle bağlantısı olan sadece bir terör örgütü değil, bir başka terör örgütü de var.
İki: Öğrencimin eğitim alma hakkı var, doğru mudur? Diğeri de diyor ki: "Benim de protesto etme hakkı var. Onun eğitim alma hakkının önündedir benim protesto etmem." Neyi protesto ediyor? Güneydoğudaki teröre karşı verilen haklı ve yerinde, her devletin yapması gerekene. Hangi ülke, hangi devlet elinde silahıyla caddesini, sokağını kapatır, hendek çukur açılır da buna göz yumar? Buna karşı verilen mücadele olduğunda da kamudan aylık alacaksın, devlet memurluğuna girerken yemin edeceksin -ki Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağım, devletin kanunlarına uyacağım diye- onun üzerine mevcut durumu hukuka çevirmek için yapılanı da "katil devlet" diye çıkacaksın. Bunun biz demokratik bir hak olduğunu düşünmüyoruz. Öğretmenin yeri sınıfıdır, evlatlarına eğitim hakkı tanınmasıdır. Bunun dışında gider, kendi siyasi tercihine göre istediği gibi oyunu kullanabilir.
Yine bir başka açıklama, yine Sayın Bülent Bey de söyledi, dedi ki: "Biz kendi ailemizi dahi kontrol edemiyoruz, evlatlarımızı dahi yetiştiremiyoruz." Dolayısıyla, teknolojik gelişmenin olduğu bir yerde siz ne yaparsanız yapın, isteseniz dahi tek tipleştiremezsiniz, tek düşünceli insanlar yetiştiremezsiniz, bu işin doğasına aykırı. Aynı eğitim sisteminde yetiştiriyoruz ama kimisi dağa gidiyor, kimisi -denildiği gibi- şehirde halkına hizmet ediyor. Aynı eğitim sisteminden çıkıyor ama kimisi darbe yapıyor, işte bu eğitimde o darbeye karşı koyanlar da var. Darbeyi yapanlar bu eğitim sisteminden çıktığı gibi, o darbeye karşı koyanların da bu eğitim sisteminden çıktığını düşünelim.
Mesela bazı arkadaşlarım demediler mi "Gezi gençliği"? Gezi gençliği, fikri hür, vicdanı hür, doğayı, yeşili koruyan bir kimse sonuçta bu eğitimden çıktı. İsteseniz de istemeseniz de tek tipleştirme mümkün değildir.
Bir başka husus, eğitim sadece her şeyi vermez, eğitimin dışında aile de verir. Bülent Bey söyledi, aile de her şeyi veremez, bir de çevre vardır. Siz ne verirseniz verin eğitimle, çıktıktan sonra sokağa gidiyor. Sokağın çocuğun gelişimini etkilemediğini söyleyebilmek doğru değildir. Sokağın dışında eve gidiyor. Bazıları bu sıralamada eğitimin etkisi yüzde 20'dir diyorlar; hocalarım var burada, Gaye Hanım olsun, Lale Hanım olsun, onlar da bir araştırma yapsınlar. Acaba yüzde 20 midir, 30 mudur, Zühal Hocam, 40 mıdır, 50 midir, 60 mıdır ama tek başına eğitime bağlayarak yaparsak doğru olmaz.
Güzel bir söz var da onu söylemek isterim, İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikalı Yargıç Learned Hand "Özgürlüğün Ruhu" ismiyle meşhur olan bir konuşmasında şöyle diyor: "Anayasalara, yasalara ve mahkemelere çok fazla umut bağladığımızı düşünüyorum. Bunlar yanlış umutlar. Özgürlük insanın yüreğindedir; orada öldüğü zaman hiçbir anayasanın ve mahkemelerin yapacağı bir şey yoktur. Özgürlüğün ruhu şudur ki -tanımını veriyor- kendi haklarınızın yanında, hiçbir ön yargıya sahip olmaksızın başkalarının da hakkını korumak ve savunmaktır." Bu bizim millî değerimiz, yerel değerlerimiz. Kendi nefsimiz için istediğinizi başkaları için de isteyin, kendiniz için istemediğinizi başkaları için de istemeyin yani istemezseniz kâmil insan olamazsınız -bunun aksine- diyor. Yere düşen bir serçeyi bile unutmamaktır. İşte biz Fırat'ın kenarındaki bir kuzunun gitmesinden, alınmasından başkentteki devlet başkanının sorumlu olduğunu görürüz. Dolayısıyla, bizim değerlerimiz... Biraz önce "Dindar gençlikten ne istiyorsunuz?" dendi. İşte bu yüreğinde özgürlük olan insan, kendi hakları kadar başkasının da haklarını düşünen insan istiyoruz. Düşen her serçeden sorumlu olacak veya Fırat'ın kenarındaki değil bir kuzudan yani kuzudan, insandan, hepsinden sorumlu olabilmek. İşte, bu biraz vicdan korkusu, bu biraz Allah korkusu, bu biraz hak hukuk bilmekle alakalı bir husustur diye düşünüyorum. Buradan şuna geliyorum: Eğitim her şey değildir ancak çok şeydir.
Yine bir başka hem değerlendirme hem soruyla... FATİH Projesi'nde mevcut durum... Hocam önce dedi ki: "Ne kadar para harcandı?" Bu ana kadar KDV dâhil harcanan para 2 milyar 740 milyon Hocam. Son durumu nedir? Etkileşimli tahta: 432 bin etkileşimli tahta almışız, sınıflarımıza koymuşuz, hedeflediğimiz 637 bin, tamamlanma oranı yüzde 68. Altyapı: 1 milyon 64 bin noktaya İnternet götürmüşüz, hedefimiz 1 milyon 520 bin, tamamlanma oranı yüzde 70. Tablet bilgisayar: 1 milyon 400 bin dağıtmışız öğretmenlerimize ve öğrencilerimize. Ne kadar dağıtmayı hedefliyoruz? 10 milyon 600 bin. Tamamlanma oranı yüzde 19, yüzde 20. Çok fonksiyonlu yazıcı: 45 bin tamamlamışız, yüzde 100. İnternet erişimi: 3.202 noktada VPN hizmeti verilmektedir, önümüzdeki yıl 13.200 adet okula ulaşmayı hedefliyoruz. Yine gurur duyduğumuz bir başka husus EBA, 1 milyondan fazla dijital içerik bulunmaktadır.
Yine, 193 üniversite vardı bildiğiniz gibi, 15 üniversite kapatıldı. Bu arada hocamın, YÖK Başkanımızın üniversiteyle ilgili 2 sorusu var, ona kendisinin cevap vereceğini söyleyeyim. 193 üniversiteden 15'i kapatılmış olup bu üniversitelerde eğitim gören 64.533 öğrencinin merkezî yerleştirme kapsamında 20.110'u devlet üniversitelerine, 25.732'si vakıf yükseköğretim kurumlarına olmak üzere, 45.979 öğrencinin yerleştirilme işlemleri tamamlanmıştır. Bunun dışında kalan öğrencilerin de kendi istekleriyle yatay geçişte veya bir başka tercihte bulunmadığı ifade edilmektedir.
Yine, biz mümkün olduğunca... Yine bunu da hocama bırakıyorum, hocam açıklamasını versin.
Bir başka husus: Mehmet Günal bey söylemişti, Şişli'deki mesleki ve anadolu teknik lisesi olarak... Bu arazi bize ait değil, bu arazi Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfına ait, bir yasayla verilmiş. Şimdi burada okul alanı var ama bana kamulaştırın... Kamulaştırmak için ne kadar para gerekir? Herhâlde yaklaşık 1 milyar 635 milyon para gerekir. Allah için, İstanbul'da bir okul yapacağım diyerek 1 milyar 635 milyon lira bir yere para ödemek... Bir İstanbul var ama bunun dışında 80 tane de ilim var, 80 ilimdeki sorumluluğu da düşünerek bu verilmez, yapılacak iş değil. Bulgar Vakfı şunu söylemiş: "65 dönüm olan yerin 17 dönümünü sana ücretsiz vereyim." Biz de "Teşekkür ediyoruz." dedik ve biz buna "Evet." demişiz. Bak, bu olayın içinde, dışında hiç yokum ama bugün karar verme durumunda olayım, bunu yapan bakana, idareciye, yöneticiye sonsuz teşekkür ediyorum. Elin arazisine, sırf üzerine belediyeden imar planı, eğitim alanı şerhini sen koyuyorsun, ondan sonra adama hiçbir şey yaptırmıyorsun, tek alternatifin var, "Kamulaştır." diyorsun. Bu kadar parayı nasıl vereceksin ayrı bir husus. O zaman adam da diyor ki: "Burayı kaldır. Ben sana istediğin kadar okul yapayım, orada ne okul varsa hepsini yapayım, artı 3 tane okul daha yapayım, bir de özel yetenekli çocuklar için bir okul yapayım, bir de 17 bin metrekare yeri de sana ücretsiz vereyim." Böyle diyene "Teşekkür ederiz." diyelim. Allah için, daha önce de bunu Mecliste açıkladım, tekrar söyledim, burada bir sıkıntı yoktur diye düşünüyorum çünkü başkasının arazisi sizin araziniz değildir. Tek kazandığınız hak imar planıyla başkasının üzerine bu kaydı koydurmak. Bu kolaydır ama Millî Eğitim Bakanlığı yapar mı yapamaz mı, kamulaştırma olur mu olmaz mı, bütçe buna uygun mu değil mi; onu düşündüğü yok.
Yine, bu arada bir başka sayın vekilimiz dediği, gerçekten gönlüm arzu eder ki, taşınan Silahlı Kuvvetlerin şehir içindeki birliklerinin yerine eğitim tesislerinin kurulması... Doğrusu da budur. Bildiğim kadarıyla hiçbir tane ticari tesis yapılmayacaktır. Kamuya en uygun şekilde eğitim veya yeşil alan veya park olarak değerlendirilmesi yönünde çalışmalar devam ediyor. Biz de liselere talibiz. Bir çalışma yapılıyor, uygun bir zamanda çıkar diye düşünüyorum.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - İnşallah öyle olur Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - İnşallah. Hepimizin, bu ülke hepimizin, onda hiçbir sıkıntımız yok.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Endişelerimiz var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Gerçekten, yine, yükseköğretimde yatay büyüme oldu. Bunda kalitenin oluşması lazım. Hocam söyleyecektir, önümüzdeki dönemde derinleşmeye, Kalite Kurulunu hayata geçirmeye ve ihtisaslaşmaya önem vereceğiz.
Yine bir başka husus: Arkadaşlarım dedi ki: "Özel okulu teşvik ediyorsunuz." Özel okulu teşvik etmek... Türkiye'deki oranı yüzde 7, OECD gibi ülkelerde veya birçok ülkede yüzde 15. Bunu yüzde 15'e kadar çıkarmamız lazım. Kuşoğlu da söyledi, bir zengin kendi evladına bir kaynak ayırıyorsa... Çünkü onu da söyledik, fakirler ayıramıyor ama zenginler ayırıyor. İkisinin arasındaki ayırdığı kaynak 50 kat diyen var, 70 kat diyen var ama ne olursa olsun... Bir kimse kendi kazancından evladına 50 kat ayıracak, ben buna fırsat vermeyeceğim, "Gel benim kamu okullarımdan al." diyeceğim... Ben 75 kişilik sınıfta okudum, devlet okulunda okudum. Dolayısıyla da mümkün mü özel okulları... Ve akıl da bunu istemez, çağdaş dünyanın gittiği yer de bunu öngörmez. Mutlaka özel okulların açılması lazım, oraya gönderilecek kimselerin fiyatını, bedelini ödemesi lazım. Bu, devletin üzerindeki yükü almaktır. Biz ne yapacağız? Bülent Bey söyledi, "Evlatlarımın hiçbirisini devlet okuluna göndermedim." dedi. Ama devlet okullarında pekâlâ imkânımız var, ücretsiz de. Kitapları ücretsiz veriyoruz, sütü ücretsiz veriyoruz, tablet bilgisayarları ücretsiz veriyoruz, üzümleri ücretsiz veriyoruz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Zengin okutsun, siz niye para veriyorsunuz özel okula?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Veriyoruz da yine verdiklerimiz zenginlere yönelik değil. Mali durumu iyi olanlar... Bakın, onun kriterleri var.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Bakanım, teşvik veriyorsunuz özel okullara, özendiriyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - O okulların da yaşaması lazım. İlla zenginler okul açmıyor.
Bakın, çok net olarak, bana geldiler, dedim ki: "Bu eğitim kârlı mıdır? Niçin yapmazsınız?" Çok net söyledi, "Eğer eğitim kârlı olsaydı Koç ile Sabancı yapardı." dedi, zincirleri kurardı.
Peki, öyle ama bakın, şu yapı -dediği gibi- alıp götürdü. O yapı bu eğitimin yükünü vatandaşa yükledi, diğer öğrencilerden de para aldı. Dolayısıyla, eğitimin de o kadar kârlı bir sistem olduğunu düşünmeyin. Sürdürülebilmesi zordur. Bakın, isterseniz kendi zincirlerinize bakın, tanıdıklarınıza, bildiklerinize. Hocalar, az çok eğitimden bilen vardır; eğitim çok kârlı değil hocam. Eğitimi desteklemek lazım, yaşatmak lazım; bizim yükümüzü azaltıyor. Öğrencilerimize daha iyi, kendi öğretmenlerimizi daha az öğrenciyle baş başa bırakıyoruz, kendi sınıflarımıza daha az öğrenci koyuyoruz. Neden? Bırak yüzde 7'yi yüzde 15'e çıkaralım. Bunun desteklenmesi normaldir, uygundur. Devletin yükünü alıyor, bundan korkacak hiçbir durum yoktur.
Yine, OECD raporunda da millî gelirden ayırdığımız... Hocam, sizin verdiğiniz rakamda YÖK dışarıdaydı, ikisini koyarsak yüzde 5, yüzde 5 gibi... OECD'nin en son 2016 raporunda da millî gelirlerin oranının OECD ülkeleri arasında yüzde 5,2 olduğu, Türkiye'nin de yüzde 5 civarında olduğu... Önemli olan, bunu etkin ve verimli kullanmak. Biz özel okulları desteklemeye de devam edeceğiz.
Yine, gerçekten, teknik eğitimi, meslek eğitimini memleket meselesi görüyoruz. Türkiye'de ortalaması yüzde 44. Türkiye'de meslek eğitimi yüzde 44 ama hedefimiz var, yüzde 60'a çıkarmak. Yüzde 60'ı yakalayan illerimiz var mı? Bursa. Bursa yüzde 61 hocam, en son gidildiği yerde. İstanbul, geçen gün sordum, kaçtır meslek okullarının oranı? Yüzde 50'nin üstünde. "Yüzde 60'a çıkaracağız." diyoruz.
Yine, bir başkası sordu imam hatip okullarının, meslek okullarının sayısını. "Sayısı söylenilmedi." diye bir şey söylendi. Hemen, eğer olursa, şimdi arkadaşlarım çıkarırlarsa ya ben şey edeceğim. Yani meslek okullarının oranı yüzde 44, imam hatiplerin oranı yüzde 9-10 civarı, yüzde 15'in altında. Bunu her bakımdan... Dolayısıyla, her yeri imam hatipleştirme... Bakın, müşterisiz meta zayidir, müşterisiz meta zayidir, müşterisiz meta zayidir. Siz o okulu açsanız dahi öğrencileri, evlatlarınızı göndermezseniz o okul çalışmaz. Dolayısıyla, talebe göre bir yapılanma yapılıyor. Yine, burada...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Mecbur kalıyorlar Sayın Bakan, başka bir yere yerleştirilmeyince.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yok, herkes, evlatlarınıza...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ücretsiz servis var, ücretsiz yemek var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bilin ki babalar ve aileler kendilerinin olmadıkları şeyi veya yakalayamadı diye evlatlarının yakalamasını, evlatlarının olmasını isterler. Dolayısıyla, sizin kafanızda eğer ki böyle bir eğitim yok ise evladınıza da öyle bir eğitim vermezsiniz.
Çok net, ortaöğretimde öğrenci oranları: Genel ortaöğretimde 2 milyon 139 bin 930, mesleki ve teknik eğitimde 1 milyon 633 bin 245, dinî öğretimde 524 bin, oranı kaç? 9,45. Açık öğretim var ama o bunun içinde 1 milyon 224 bin, o da yüzde 22; genel öğretim 38. Dolayısıyla, hocam, bu sayıları da vermiş olduk.
Yine, özel eğitim gerçekten ihtiyaç, hem de çok büyük bir ihtiyaç. Öğretmen ihtiyacımız da var, okul ihtiyacımız da var. En büyük problemimiz, ne yapılsa yetersiz; ona katılıyorum ama biz hep şunu söylüyoruz: Gerçekten bir mesafe aldık. Hiçbir mesafe almadıksa, o doğru değildir, bak onu söyleyeyim.
Eğitimde eğer bugün millî gelirinizde... Millî geliriniz ne ise eğitiminiz de odur Muhterem Bakanım, Maliye Bakanlığı yaptınız. Eğer ki hiçbir şey üretemiyorsanız, eğitiminiz de sıfırdır. Çünkü eğitimin nihai ürünü, çıktısı ürettiğindir, üretip sattığındır, ihracat ettiğindir, vatandaşını ne kadar zengin kıldığındır. Eğer siz millî gelirinizle ilk 20 arasındaysanız eğitim sisteminiz... Bazı arkadaşlarım söyledi, 90'ıncı sıradasınız, 100'üncü sıradasınız; bunların hiçbirisi doğru değildir. Eğer Türkiye millî gelir bakımından... Petrolümüz yok, madenimiz yok, doğal gazımız yok bu kadar ama buna rağmen, sadece beşerî sermayemizle üretiyoruz, katma değer katıp ihraç ediyoruz ve -millî gelirimizi dünyada ilk 20- G20'nin üyesiysek, işte biz bunu eğitilmiş insanlarımızla yapıyoruz. İlkokulundan geçiyor, ortaokulundan geçiyor, lisesinden geçiyor, üniversitesinden geçiyor.
İki: 36 milyar dolar ihracattan 150 milyar dolar ihracatı yakalamışsak, bunu bir başkası gelip de Amerikalı burada üretip satıp da ihraç etmiyor; yine bizim insanımız, bu eğitim sisteminden çıkan insanlarımız yapıyor.
Yine, katma değeri söyledi. E, şimdi, helikopterimizi üretiyoruz, eskiden böyle değildi. Şimdi eğitim uçağımızı, HÜRKUŞ'u üretiyoruz; eskiden böyle değildi. Altay tankımızı üretiyoruz, eskiden böyle değildi. GÖKTÜRK-2 uydumuzu inanın ki çok büyük bir oranda biz ürettik ve gönderdik, eskiden böyle değildi. "Her problemimizi çözdük." demiyoruz ama iyi bir yolda olduğumuzu söylemek istiyorum.
Yine, bir başka husus: PISA'yla ilgili, bir de bu konuda bilgi vermek isterim. PISA'ya 2012'de katılan 170 okuldan, Türkiye'den bir örnekleme alınmış. Türkiye'den alınan örneklemelerin doğru olmadığını öncelikle söylüyorum Muhterem Bakanım. 170 okuldan sadece yüzde 2'si özel okul. E, Türkiye'nin ortalamasını biraz önce verdim, yüzde 7,3. Demek ki 100 öğrenciden 7 öğrenciyi özel okuldan alsaydı Türkiye'nin yapısını yakalamış olurdu, yok. Bu yaklaşık 1,2 almış oysa Türkiye'deki özel okul oranı 7,3. Yine, PISA 2012'ye katılan okulların yüzde 53'ünde derslik başına düşen öğrenci sayısı 50'den fazla. Öğrencileri almışlar ama "Senin dersliğinde kaç öğrenci var?" diye sormuşlar, 53, 50'den fazla ve yüzde 79'u kalabalık sınıflarda olan öğrencileri alıp götürmüşler. Allah için, şimdi, 50 kişi olan var mı? "30'un altına düşürdük." diyorlar. Yani burada da temsilin doğru olmadığı görülüyor. Bir başkası: PISA 2012 uygulamasına katılan -bu Türkiye'yle ilgili- öğrencilerin yüzde 70'inin okul öncesi eğitim almadığı söyleniyor. Türkiye'de de öyle değil ki. Türkiye'de okul öncesi eğitim alanlarla ilgili yüzde 50'nin biraz üstünde, yüzde 60 gibi bir rakamımız var Kadim Bey. Dolayısıyla, bir yıl ya da daha az süreyle okul öncesi eğitimi alanların oranı yüzde 21, bir yıldan fazla okul öncesi eğitimi alanların oranı yüzde 8'dir. Türkiye'de okul öncesi eğitimi alanların oranı da yüzde 50'nin üzerinde. Dolayısıyla, burada da örnekleme doğru alınmamıştır.
PISA 2012 Türkiye matematik okuryazarlığı performans puanlarına göre, okul öncesi eğitimi almayan öğrencilerin ortalama puanları 433. Buradan da şuna geliyoruz: Yani okul öncesi eğitimi alanların bu PISA'da veya diğer aldığı notlar daha yüksek. Bu puan bir yıl ve daha az süreyle okul öncesi eğitimi alan öğrencilerde 483. Bir yıldan fazla süreyle okul öncesi eğitimi alanlarda ise 496. Hiç almayanda 433, bir yıl alanda 483, bir yıldan fazla alanda 496. Bu örneği de vermiş.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakan, bu PISA'ya kendi isteğimizle katılmıyor muyuz biz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, katılıyoruz ama örneklemeyi biz yapmamışız. 4.848,484848 diye, 4.848 öğrenci seçilmiş...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - O zaman siz yapın, Bakanlık olarak siz yapın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, işte, onu da kendileri yapıyor ki seçmiş, seçilmiş öğrencileri buraya gönderip de bir yanılgı olmasın diye. Ama bir cümle daha söylemek isterim...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bildiğim kadarıyla müracaat ediliyor, başvuruda bulunuluyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bülent Bey, bir cümle daha söyleyeyim: Eğer ki tek bir sayıya bakarak Türkiye hakkında, eğitim hakkında not verirsek yanılırız. Bugünkü PISA sonucuyla Vietnam Amerika'nın önünde. Allah için, elini vicdanına koysun da söylesin ki "Vietnam, Amerika'nın önündedir." diye bir karara varsın. Bu olabilir mi? Okuyayım eğer şey olursa...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Bakanım, G20 ülkesiyiz biz değil mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - G20 ülkesiyiz, gurur duyuyoruz. Bunu devam ettirdiğimiz sürece Kadim Bey, eğitimde hiçbir sıkıntı yok ama 20'den 25'e, 30'a, 40'a düşersek...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Dünyanın en becerikli çocukları sıralamasında 40'tayız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Dedim ya, biraz önce, bak, PISA'da da örnek verdiler, PISA'da örnek verince de bire bir alamıyorsun, özel okulu gidip yüzde 1 alıyorsun, oysa bende 7; işte, derslik başına düşen öğrenci sayısı... Yani 50 kişinin üzerindeki kalabalık sınıflardan öğrenci alıyorsun. Bu neden öyle diyor? Diyor ki: "Kalabalık sınıflarda öğretmenin öğrenciye ayırdığı zaman daha azdır." Dolayısıyla da ona daha nitelikli bir eğitim verebilmek mümkün değil. Eğer bir derslikte öğrenci sayısı daha fazlaysa o zaman da yine öğretmen, öğrenciye vakit ayıramaz. Dolayısıyla, başarının kriterlerini de saymış burada. Özünde biz diyoruz ki: Türkiye ister matematiğe girsin ister bir başkasına girsin, Türkiye'nin puanı matematikte 448'tir. "Bu puanla Romanya ve Güney Kıbrıs -bunlar Avrupa Birliği üyesi, onların önünde- Endonezya ve Peru'ya kadar toplam 21 ülkeden daha yüksek bir performans göstermiştir." diyor. Tabii, burada daha iyi olanlar var, daha kötü olanlar. Bunlar hiçbir şey göstermiyor değil ama her şeyi gösteriyor da demek değil. Vietnam'la Amerika'nın örneğini verdiğimizde... Biz istiyoruz ki daha iyi bir eğitim sistemi verelim evlatlarımıza.
Okul-aile birliklerinin para toplamasının doğru olmadığını söylüyoruz, kesinlikle toplanmaması lazım.
Önümüzdeki 2017 yılında ne kadar bir öğretmen ataması düşünüyoruz? Gelecek yıl 60 bin açıktan atama kadrosu istiyoruz. Kabul edildikten sonra ülkemizin ve Bakanlığımızın ihtiyaçlarını dikkate alarak Maliye Bakanlığıyla bir araya gelip bir kadro belirleyeceğiz. Bu, gerçekten, yargı kararlarıyla uygulama... Uygulanmamışsa hatadır. Ancak, o, yargı kararlarının bir farklı yorumundan kaynaklanıyordu. Yoksa, hiçbir kimsenin...
LALE KARABIYIK (Bursa) - 2017 için mi efendim?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, yok. Hepsi, ne olursa olsun... Mahkeme kararını herkes uygular. Hukuk devleti olmanın gereği de budur, hukukun üstünlüğü de budur. Aleyhinizde olan şeyi bile kabul edeceksiniz çünkü hukuk her şeyden üstündür diye. Bir mahkeme kararında, Zonguldak'taki mahkeme kararında diyor ki: "Davacının yapılacak bu değerlendirme sonucunda 100 üzerinden 75 ve daha üstü puan alması hâlinde il millî eğitim müdürünün teklifi ve valinin onayıyla okul müdürlüğü görevinin uzatılacağı, bir başka deyişle bu kararın davacının müdürlük görevinin uzatılmamasına ilişkin kısmının davacının doğrudan görev süresinin uzatılması sonucunu doğurmayacağı açık olduğundan bu aşamada ortada tazmini gereken bir zarar yoktur." O hâlde, dediği ne? "Sen bunu tekrar bir değerlendirmeye al, yeniden bir değerlendirmeye al. Ondan sonra gerekiyorsa o değerlendirme sonucunda atamasını yap." diyerek bir başka isim verilebilir. İsteyen arkadaşıma... Yani, bir başka yine mahkeme kararı var, onu da yaparız.
Atanamayan engelli öğretmenler... Biz, temmuz ayında 498-500 atanamayan engelli öğretmen atadık. İşte, 1.500'e kadar da daha var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Mehmet Şükrü Erdinç geçti)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, ek süre veriyorum.
Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Teşekkür ediyorum efendim.
Yine, bir başka... Gürcistan'da Maarif Vakfının yönetimine geçmiş hiçbir okul yoktur. Gürcistan'daki okul Türk Millî Eğitim Bakanlığına ait bir okuldur. Türkiye Maarif Vakfı ne zamanki hazır olduğunda o okulu da onlara devretmeye hazırız ama şu anda, henüz... Çünkü, Millî Eğitim Bakanlığındaki okulların işlemesinden dolayı bir sıkıntı yok. Mümkünse diğer okulların kontrolünü aldıktan sonra, denetimini aldıktan sonra bizim okula gelebilir. Dolayısıyla da öyle bir durum yok.
Engelli asansörleri Ankara'daki okullarda yapıldı. Tabii, imkânımızı Türkiye'nin bütün her yerine yaymak istiyoruz çünkü bunlar bizim evladımız veya bugün engelli olmayan bile -Allah göstermesin- yarın engelli olmaya adaydır.
İngilizce gerçekten dünyaya açılabilmek için önemli. Dünyada ne konuşulduğu... Çünkü, her doğruyu siz söylemiyorsunuz. İşte, biraz önce Yargıç Learned Hand'in sözünü söyledim; "özgürlüğün ruhunda..." Yani, bunun ne söylediğini anlayabilmek için de... Her güzel şey dışarıda da olsa başkasına söylenebiliyor. Onun için yabancı dil mutlaka lazım.
Yine, yabancı dilin lisede öğrenilebilmesi zor. Ben iki yıl yurt dışında da yüksek lisans yapmış birisiyim. Bayağı da çok çalıştım açığı kapatmak için ama gönlüm arzu ederdi ki keşke bu yabancı dil eğitimini üniversite veya liseden sonra değil; ilkokulda, hatta mümkünse ilkokuldan önce yapabilmekti.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Okul öncesi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - "Okul öncesi" dedi Sibel Hanım, çok doğru, okul öncesinde yapabilmekti. Ama, biz, ortaokuldan şimdilik 5'e aldık. Buna bakacağız. İstiyoruz ki mevcut...
Ne kadar veriyoruz? İlkokul 2'de, 3'te, 4'te, 5'te, 6'da, 7'de, 8'de veriyoruz. Bir normal ders saatleri var, artı, bir de ortaokuldan sonra da seçmeli, biliyorsunuz. Seçmeli de İngilizceyi seçebiliyor. Hepsini üst üste koyduğumuzda yılda yedi yüz saat yapıyor ama yedi yüz saat yetmiyor. Ne yapmayı düşünüyoruz? Bunu bin üç yüz, bin dört yüz saate çıkarmayı istiyoruz ki evlatlarımız daha iyi bir noktaya gelsin diyerek.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sayın Bakanım, kafası karışmasın; İngilizce, Arapça, Osmanlıca vesaire, Türkçe... Kafası karışmasın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Gördünüz mü, 4 yaşında bir çocuk vardı yetenek yarışmasına girmiş. 4 yaşındaki çocuk hem İspanyolcayı hem Rusçayı hem İngilizceyi hem Almancayı konuşabiliyor. Dolayısıyla, gençlerin ve çocukların bizim düşündüğümüzden çok daha ufku açık ve geniştir.
Bir başka husus: Güzel bir söz var Sadi-i Şirazi'nin, diyor ki: "Kazara bir sapan taşı bir altın kâseye değse ne taşın kıymeti artar ne kıymetten düşer kâse." Bazen bizim değerlerimize bir taş atan, söz atan oluyor da... Yani, burada, bir sayın vekilimiz, işte "Atatürk ilkelerine aykırı" veya "Atatürk'e şöyle, böyle bir söz..." Dolayısıyla, bunlara ilişkin bir sataşma, bir yanlış söz söylemek, aynı, bir taşın bir altın kâseye değmesi gibi. Ne altın kâsenin değerini düşürür ne de oraya bir taş attığı için, değdiği için o taşın kıymeti artar. Yine, Namık Kemal'indir herhâlde: "Cevher yere düşmekle kıymetinden bir şey eksilmez." Dolayısıyla, biz değerlerimizi biliyoruz. Yine, çağdaş, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür... Bir Allah'a kul olursan hiç kimseye kul olmazsın, bütün herkesi sorgularsın. Yeryüzünde yaşayan hiçbir insana mutlak itaat olmaz, hepsini sorgularsın. Bizim inancımıza göre, bir Peygamber'di, o da öldüğüne göre demek ki daha artık sorgulanacak kimse yok. Peygamber'e niçin itaat oluyor? Çünkü "Kur'an Kerim'de sizin için güzel örnekler vardır." dediği için. Dolayısıyla, her insanı mutlaka sorgulamak lazım. Allah'a isyanın olduğu yerde kula itaat olmaz ve yine, millete hainliğin, isyanın olduğu yerde de bir gruba, bir aidiyete bir bağlılığın olmaması gerekir diye düşünüyoruz.
Gerçekten Türkiye iyi bir yolda gidiyor. Evlatlarınıza bakın, bizden daha iyi... Şurada akıllı telefonlar veya bilgisayarlar var. Bir eksiklik olduğunda ben küçük çocuğumu çağırıyorum, "Oğlum bunu..." Herhâlde siz de öyle. Evlatlarımıza güvenin, gelecek neslimize güvenin. Türkiye'nin inanın ki bugünü yarından daha iyi. Hiç şüpheniz olmasın ki yarını bugünden daha iyi olacaktır diyorum. Vermiş olduğunuz destekler için şimdiden her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Eğitim ortak meselemiz, eğitim hepimizin sahip çıkması gereken ortak bir konu. İnanın, burada ideoloji yok, dar kalıp yok. Bülent Bey'in dediği gibi, isteseniz de yapamazsınız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tarsus Üniversitesi ne olacak?
MUSA ÇAM (İzmir) - Kabataş?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Özür diliyorum... Tarsus Üniversitesi, biliyorsunuz, bir tasarı hâlinde, Bakanlar Kurulu tasarısı hâlinde, Millî Eğitim Komisyonuna geldi. Bunda Trabzon Üniversitesi de var, bunda Sivas Üniversitesi de var, bunda şimdi Sakarya Üniversitesi de var. Dolayısıyla, birkaç tane daha eklenecek. Bir paket hâlinde Meclise gelir. Geri, vazgeçilmiş bir durum değil, zamanını bekliyor. Biz ona "nasipse" diyoruz, nasip zamanını bekliyor.
(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
BAŞKAN - Sayın Bakanımıza sunumları için, soru-cevap ve eleştirilere verdikleri cevaplar için teşekkür ediyoruz.
ÇETİN ARIK (Kayseri) - Sorularımıza cevap vermediniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Cevabını veremediklerimi mutlaka yazılı olarak vereceğiz, oldu mu.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Şeker hastalığını sormuştuk.
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz arkadaşlar... YÖK Başkanımıza söz vereceğim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - En kısa zamanda, açıkta olan öğretmenlerimizin iadesi doğrultusunda çalışmalarımız tamamlanmak üzeredir.