| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2016 |
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, çok kıymetli Plan ve Bütçe Komisyonu Divan Üyeleri, değerli milletvekilleri, çok kıymetli bürokrat arkadaşlarım ve değerli basın mensupları; hepinize hayırlı sabahlar diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Dünya Diyabet Günü. Biz de Komisyonumuzda değerli milletvekillerimize, Divanımıza bu meseleyle ilgili, yakalarına takmak üzere bu farkındalığı artıracak malzemeler verdik. Benim yakamda da Dünya Diyabet Günü'yle ilgili bir duyuru var. Diyabet, gerçekten bugün bütün dünyanın problemi. Geçmişte daha ziyade sadece gelişmiş ülkelerin problemi olan diyabet, bugün, gelişmekte olan ülkelerin de ciddi bir problemi hâline geldi. Türkiye'de de diyabetle ilgili ciddi bir hasta yüküyle, hastalık yüküyle karşı karşıyayız. 2010 yılında yaptığımız çalışmalarda, Türkiye'de diyabetli kişi oranının bir çalışmada yüzde 11, bir çalışmada yüzde 13 olduğunu görmüştük ve diyabetli kişilerin ancak yarısı kendi hastalığını biliyordu. Dolayısıyla, hem diyabete hem de diyabete yol açan, diyabete hazırlayan şişmanlık ve hareketsizliğe konuşmamın başında hepinizin dikkatini çekmek istiyorum. Bize düşen görevler var, toplumun farkındalığını artırmak ve diyabetle ilgili her türlü koruyucu tedbirleri almak, hastalanan vatandaşlarımızla ilgili gerekenleri yapmak açısından Plan ve Bütçe Komisyonumuza, milletvekillerimize, Meclisimize gerçekten çok büyük ihtiyacımız var. Bu itibarla, bu meseleye gösterdiğiniz yakınlık için hepinize teşekkür ediyorum.
Sunumumda, önce 2017 yılı bütçemizi 2016 yılıyla kısaca karşılaştıracağım. Uzunca bir sunum hazırladık ama Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla ilgili çok ince detaylara girmeyeceğim. Sizlere dağıttığımız metinde bu detayların önemli bir kısmı var, onların önemlilerine işaret edip özellikle programın uygulama sonuçlarına işaret ettikten sonra da Sağlıkta Dönüşüm Programı'nda ikinci faz olarak neleri düşünüyoruz, neleri planlıyoruz, dolayısıyla 2017 yılında bu anlamda neler yapacağız, bize yüce Meclisimizin takdir ettiği bütçeyle neleri gerçekleştirmeye çalışacağız, bunları takdim ederek katkılarınızı almaya çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, bu sene merkezî yönetim bütçesi ve döner sermaye bütçesinden 64 milyar 43 milyon lira bir ödenek tahsisi talebiyle Komisyonumuza gelmiş durumdayız. Burada merkezî yönetimden 32 milyar 302 milyon, döner sermaye bütçesinden de 31 milyar 741 milyon, toplamda 64 milyar 43 milyon lirayla bir bütçe yaptık. Merkezî yönetim bütçemiz yüzde 26,3 artarken döner sermaye bütçemiz yüzde 15,1 artıyor, toplamda yüzde 20,5'lik bir değişimimiz var. Merkezî yönetim bütçesindeki artma yatırım bütçemizdeki yüzde 94,8'lik artıştan kaynaklanıyor çünkü geçen yıllarda döner sermaye bütçesinde yer alan yatırım ödeneklerini bu yıl genel bütçeye aktarmış durumdayız, Hükûmetimiz böyle bir politika aracını kullanmayı daha uygun bulduğu için -tekraren ifade ediyorum- yatırım bütçemizde böyle bir kaydırma yapmış durumdayız. Dolayısıyla, döner sermaye bütçemizin yatırımlarında da yüzde 90 oranında azalma var yani döner sermaye tarafındaki yatırım miktarını merkezî bütçeye aktarmış durumdayız. Kurumlara göre bu toplam bütçemizi dağıttığımızda da özellikle 2 kurumumuzun, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ile Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun aslan payını aldığını görüyoruz, Sağlık Bakanlığının diğer genel müdürlükleri bunlardan sonra geliyor. Yine, toplamda -gördüğünüz gibi- 64 milyar 43 milyon liralık bir dağıtımı genel müdürlüklerimiz ve kurumlarımız arasında gerçekleştirmiş durumdayız.
Sağlıkta Dönüşüm Programı, hepiniz hatırlayacaksınız, 2003 yılından itibaren "Herkes için sağlık" prensibiyle ortaya konmuş bir programdır. Hükûmetlerimiz bugüne kadar bu programı samimi bir biçimde, kararlı bir biçimde devam ettirmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programı'nda 13'üncü yılı tamamladığımızda nerelere geldik? Aslında, bu tablo bunu özetliyor. Doğumda beklenen yaşam süresi 72,5 yıldan 78 yıla yükseldi. Değerli milletvekilleri, bu yükselme hızına dünyada erişen hemen hemen hiçbir ülke yok. Bu kadar süre içerisinde doğumda beklenen yaşam süresinin bu kadar hızlı arttığı çok az ülke var, bunların bir kısmının nüfusları çok az. Tabii, bu sadece sağlık hizmetlerindeki ya da sağlık sistemindeki iyileştirmeden değil, topyekûn ekonominin iyileşmesinden, toplumda refahın artmasından kaynaklanan bir durumdur ama hem literatürden hem kendi pratiğimizden biliyoruz ki özellikle sağlık sisteminin iyileştirilmesinde, sağlık hizmetlerinin koruyucu hizmetler başta olmak üzere geliştirilmesinde bunun çok büyük katkısı var.
Bebek ölüm hızı bin canlı doğumda 31,5'tan 7,6'ya gerilemiştir. Anne ölüm oranı da 100 bin canlı doğumda 64'ten aşağı yukarı 15'e, 14,7'ye gerilemiş durumdadır.
Vatandaşların toplam sağlık harcaması içerisinde cepten yaptıkları sağlık harcamaları yüzde 20'lerden yüzde 18'lerin altına inmiştir ve Dünya Sağlık Örgütünün "katastrofik sağlık harcamaları" diye bir tanımlaması var, bu tanımlama çerçevesinde her 10 bin kişide 81 hane buna maruz kalırken bu hanelerin sayısı da on binde 31'e düşmüştür. Yıkıcı sağlık harcamasını Dünya Sağlık Örgütü şöyle tanımlıyor: Bir hane gıda harcamaları çıkarıldıktan sonra yıllık gelirinin yüzde 40'ını ya da daha üstünü sağlığa harcarsa buna "katastrofik", -Türkçeye "yıkıcı" diye ben çeviriyorum- "yıkıcı sağlık harcamaları" diyoruz. Dolasıyla, burada ciddi bir azalma söz konusu ama daha alacağımız mesafenin olduğu da bir gerçek. Bir örnek olmak üzere ifade edeyim, mesela komşumuz İran'da bu bir araştırmaya göre on binde 300, bir araştırmaya göre 400'dür, Azerbaycan'da bu civarlardadır. Birçok ülke bu katastrofik sağlık harcamaları hesaplamalarını yapmıyor. Türkiye'de gerçekten biz şanslıyız Sağlık Bakanlığı olarak, diğer bakanlıklar olarak, iyi oturmuş bir Türkiye İstatistik Kurumu var, hane halkı harcamalarını düzenli olarak her yıl yapıyor ve biz de bunları yakından takip edebiliyoruz. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet için de yine TÜİK'in yaptığı anketlerimiz var, her yıl yaşam memnuniyeti anketleri yapıyor TÜİK, 2003'ten itibaren. 2003'te yapılan ilk ankette sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı yüzde 39,5'tu, 2015'te bu oranın yüzde 72,3 olduğunu görüyoruz.
Şimdi, bu tablo aslında bize toplamda sistemde yaptığımız değişikliklerle on üç yılda nereden nereye geldiğimizi gösteriyor, müsaade ederseniz bunların bazı ayrıntılarına gireceğim. Tabii, bizim için olmazsa olmaz, en önemli konu halk sağlığı hizmetleridir.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, 2010 ile 2016 arasında nasıl bir değişim olmuş, lütfen onu da söyleyin.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi onların hepsini grafiklerle göstereceğim.
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, şeyden sonra, bir bitsin ondan sonra... İlave süre verir sorularınızı tekrar alırım ben.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri için ayrılan bütçeyi reel olarak 4,6 kat artırmış durumdayız. 2002'de reel olarak 2 milyar 414 milyon lira ayrılmışken yani bugüne yükseltilmiş rakamlarla, eskale edilmiş rakamlarla, cari rakamlarla 2016'da bu, 11 milyar 80 milyon liradır. Tekrar ifade ediyorum, koruyucu hizmetlere verdiğimiz önemin, temel sağlık hizmetlerine verdiğimiz önemin bir işareti olarak ayırdığımız bütçeyi 4,6 kat artırmış durumdayız.
Aşılama hizmetleri açısından Türkiye bugün dünyanın en ileri ülkeleri arasındadır. 13 ayrı aşı çeşidiyle, ayrı antijenle çocuklarımızı aşılıyoruz, ücretsiz olarak bu aşıları elbette yapıyoruz. En geniş aşılama programını uygulayan ülkeler arasındayız, tamamen ücretsiz biçimde. Yüzde 97 oranında da bir aşılama oranını yakalamış durumdayız. Burada bir incelik de var, bir elektronik aşı takip ve soğuk zincir izleme sistemimiz var. Bu sistemde herhangi bir aşı flakonunun yani bir tek aşının herhangi bir aşı merkezinde, bu bir aile sağlığı merkezi olabilir, hastane olabilir, eczane olabilir, soğuk zincire uygun olarak saklanıp saklanmadığını elektronik olarak takip edebiliyoruz. Bütün aşı saklama dolaplarında elektronik aygıtlar var ve biz merkezî olarak bunu yakından takip edebilecek durumdayız, dünyada ikinci bir örneği de yok, bu kadar geniş bir ülkede uygulama örneği bu açıdan yok.
Anne ve çocuk sağlığı açısından doğum öncesi bakım hizmetlerimiz, sağlık kuruluşlarında gerçekleşen doğum oranlarımız, izlem sayılarımız gerçekten oldukça iyi ama bu hususta kaliteyi artırmak açısından daha yapacaklarımızın, daha yapmamız gerekenlerin olduğunu da biliyoruz. Tarama çalışmaları vardır yenidoğan bebeklerde. AK PARTİ olarak Hükûmet etmeye başladığımızda yenidoğan bebeklerde bir tek hastalığa karşı tarama vardı ve bu, yüzde 59 oranında gerçekleştirilebiliyordu. Bu tabloda bir eksik bırakmışız, doğmalık kalça çıkığı için de şu anda çocuklarda tarama yapıyoruz ve ciddi bir tarama portföyü elde etmiş durumdayız. Bu arada, hamilelere verdiğimiz ücretsiz demir desteğini 2017'de biraz daha artırmak istiyoruz, yüzde 90'lara ulaştırmak istiyoruz. Yeni bir hastalık grubu için de yeni bir tarama programına da 2017'de başlayacağız. Bir örnek olmak üzere ifade edeyim: Yenidoğan işitme taraması yaptığımız 1 milyon 238 bin bebeğimizden -ki bu, hemen hemen bütün bebeklerimizi içine alıyor, doğan çocuklarımızı içine alıyor- 2.329'una erken teşhis koyarak işitme kaybına karşı kendilerini tedavi etmiş olduk. Gerçekten, bu tarama programları son derece önemli. Bebek sağlığı, çocuk sağlığı, anne sağlığı ve toplum sağlığı açısından bunlara 2017'de de büyük bir önem vererek devam edeceğiz.
Yine çocuklarda ağız, diş sağlığı programlarında özellikle yaşamın bir parçası olması için çocuklarımıza okullarda diş macunu, diş fırçası dağıtarak eğitimler yapıyoruz. 2017 yılında bu uygulamalarımız devam edecek.
Uzun zamandır, 2008 yılından beri yürüttüğümüz bir Misafir Anne Projemiz var, özellikle kışın ağır geçtiği Ağrı, Kars, Erzurum, Ardahan gibi iller başta olmak üzere, burada biz gebelerimizi doğumdan belli bir müddet önce, ihtiyaca göre on gün, on beş gün önce şehirde uygun bir misafirhaneye alıyoruz erişim zorluğu gelişmesin diye ve doğuma kadar onları orada misafir ediyoruz. Ayrıca, bebekleri özellikle yenidoğan döneminde ve sonraki dönemde yoğun bakımlarda yatan anneler için de hastanelerimizde anne misafirhaneleri oluşturmuş durumdayız.
Zaman zaman kamuoyuna yansıyan tartışmalardan da biliyorsunuz değerli milletvekilleri, gereksiz sezaryen doğumlar Türkiye'de büyük bir risk oluşturuyor. Türkiye gereksiz sezaryenler açısından dünyada ilk 3 içerisinde maalesef. Bu hususta yaptığımız çalışmalarla aslında 2010 yılı ile 2012 yılları arasında bir mesafe katetmiştik. Gereksiz sezaryen doğumlarda ilk doğumları sezaryenden korumak lazım çünkü bir anne sezaryenle doğum yaptıysa sonraki doğumların sezaryenle olması neredeyse kaçınılmaz. Evet, sonraki doğumlar sezaryenle yapılmayabilir ama genellikle hekimlerimiz bu riske giremiyorlar. Dolayısıyla, ilk doğumların gereksiz sezaryenden korunması çok önemlidir. Burada gebelerimizi bilgilendirecek sınıflar kurarak farkındalığı artırıyoruz. Ayrıca, doğum eyleminde görev alan ebelerin hizmet içi eğitimlerini geliştiriyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumuyla bir çalışma yapıyoruz şu anda, normal doğum ile sezaryene ödenen fiyatlar aynı. Aslında sezaryenin masrafı daha fazla olmasına rağmen böyle bir politika izlemiştik. Bu politikanın yeterli olmadığını gördüğümüz için Sosyal Güvenliğin ödeme tarifesinde normal doğum ücretinin yüzde 30 artırılması ve gereksiz sezaryen oranı yüksek hastanelerin hak edişlerinden kesinti yapılması konularını şimdi çalışıyoruz. Bunu özellikle özel sektörle birçok kere konuştum ben geldikten sonra toplantılar yaparak, normal doğum yaptırma oranı çok düşük özel sektör kuruluşları var yani sezaryen oranı yüzde 80'lerin üstüne çıkmış maalesef, özel sağlık kuruluşları var. Burada normal doğum yaptırma oranı çok düşük olan hekimlerden başlayarak normal doğum konusunda eğitim düşünüyoruz çünkü bir gözlemimiz var yani uzman hekimlerin doğum açısından yeniden eğitime alınmasını düşünüyoruz, buradaki gözlemimiz şu: Normal doğum sayısı azaldıkça bir hekim asistanlığından itibaren, uzmanlık öğrenciliğinden itibaren normal doğum açısından belli bir tecrübeye sahip değilse daha sonra bu cesaretini de kaybediyor. Onun için, böyle bir eğitim programına da başlamayı düşünüyoruz. Ayrıca, bilim dışı sezaryen doğumların önlenmesi için Bilim Kurulu marifetiyle denetim yapılmasını planlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu konu aslında tamamen bilimsel bir konudur. Bakın, çok detayına girmeyeceğim ama mesela geçtiğimiz ay Harvard Halk Sağlığı Okulunun yaptığı bir araştırmada sezaryenle doğan bebeklerin diğer bebeklere göre sonraki hayatlarında daha şişman oldukları ortaya kondu. Bu, çocuğun psikolojisiyle ilgili hususlarda böyle, çocuğun anne sütü alma oranlarıyla ilgili böyle, doğum sonrası bebekte ve annede görülen enfeksiyonlar açısından böyle; gerçekten birçok problem oluşturan bir husus. Dolayısıyla, sezaryen ancak anne ve bebeğin hayatı tehlikeye girmişse ya da anne ya da bebeğin ihtiyacı varsa yapılması gereken bir tıbbi işlemdir, sonuçta bir ameliyattır. Bunun kolaycılığa kaçıldığı için ya da başka sebeplerle, maddi birtakım sebeplerle Türkiye'de böylesine çılgınca devam etmesine müsaade etmeyeceğiz. Bu hususta ben çok kararlıyım ve değerli Komisyonumuzun, Meclisimizin de desteğini bekliyorum.
Aile hekimliği uygulamamızı biliyorsunuz, 2005'ten 2010'a kadar yaygınlaştırdığımız aile hekimliği uygulaması aslında biraz önce anlattığım anne ve bebekler ya da diğer taramalarla ilgili hususlardaki aşılamalar benzeri hususlardaki başarımızın altında yatan en önemli sebeplerden birisidir. Buradaki ana ihtiyacımız aile hekimi sayısının artırılarak bir aile hekimine kayıtlı vatandaş sayısının azaltılmasıdır. Şu anda ortalamamız 3.500'dür, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Aile Hekimleri Birliği bu sayının 2 binin altında olmasını öneriyor. Biz de aile hekimlerimizin, aile sağlığı merkezlerimizin sayısını artırarak bunu başarmaya çalışıyoruz. Bunu, yıl sonuna kadar 3.250'ye, 2017 yılında 2.900'e indirmeyi düşünüyoruz 1 hekim başına kayıtlı ortalama nüfusu. Bu husustaki hedefimiz de 2023'e kadar 2 binin altına bu nüfusu indirmektir.
Sağlıklı yaşam kültürünü teşvik programlarımız var. Bunlardan biraz sonra da bahsedeceğim. Bunların içinde özellikle Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı ile Tütünle Mücadele Programı'nın toplumsal açıdan çok yaygın biçimde yürütülmesi lazım ve bu hususta da sizlerin desteği çok büyük önem taşıyor. Bu programı yürütüyoruz, Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı'nı ancak yeni ihtiyaçları Dünya Sağlık Örgütünün eylem planlarını dikkate alarak 2017-2021 dönemi için de bunu güncelliyoruz şimdi.
Değerli milletvekilleri, dünya örnekleri bize şunu gösteriyor: Tütünle mücadelede mesafe almak hareketsizlik ve şişmanlık konusunda mesafe almaktan daha kolay. Meksika'da, Amerika Birleşik Devletleri'nin bazı eyaletlerinde, İngiltere'de uzun süredir yürütülen çalışmalarda çok büyük başarılar da göremiyoruz maalesef çünkü toplumda yaşam biçimini değiştirmeye yönelik çalışmalar aslında çok kolay çalışmalar değil, uzun soluklu çalışmalar ve söylediğim gibi, çok ciddi başarılar da göremiyoruz ama biz Türkiye olarak bunu başaracağımıza inanıyoruz. Çok ciddi bir program hazırlıyoruz, 2017'de bu programı yürürlüğe koyacağız. Ciddi ve iyi hazırlanmış, iyi tasarlanmış medya kampanyalarıyla beraber bu programı çok paydaşlı bir sorumluluk altında yürüteceğiz. Bir taraftan okullar, üniversiteler, Diyanet İşleri, medyamız, işçi sendikaları, memur sendikaları yani toplumda paydaş olarak birlikte çalışabileceğimiz bütün paydaşlarla, kuşkusuz Türkiye Büyük Millet Meclisi, birlikte çalışacağız. Bu hususta 2015 yılında başlattığımız bisiklet dağıtma kampanyamızda 2016 yılında 275 bin bisiklet dağıttık, 2017'de buna devam edeceğiz. Aslında bunun maksadı şu: Belediyeleri bisiklet yolu yaparak bisiklet kullanımını artırmak hususunda teşvik etmek istiyoruz. Ana amacı bu.
Yine, bu Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı'nda özellikle okullarda ciddi tedbirler aldık. Bugün okul kantinlerinde zararlı maddeler içeren kola ve gazlı içeceklerin, cips, gevrek çerezlerin, enerji içeceklerinin, tüm şeker ve şekerleme türlerinin ve benzeri gıdaların satılmasını yasaklamış durumdayız. Yine, kahvaltılık gevrekler, unlu mamuller; simit, poğaça gibi, buzlu içecekler, benzeri besin değeri düşük ancak yüksek kalorili gıdaları artık okul kantinlerinde sattırmıyoruz.
Bir yeni Türkiye Beslenme Rehberi hazırladık ve bunu yayınladık.
Tuzla ilgili ciddi bir problemimiz var Türkiye'de. Bazı yabancı heyetlerle özellikle sofrada karşılaştığımız zaman birkaç kişinin şunu söylediğini işittim: "Biz Türk dostlarımızın sofradaki varlığını sofraya oturur oturmaz tuzluğa ellerini uzatmalarından anlıyoruz." diyorlar. Böyle bir kültürel alışkanlığımız var. Bunu azaltmaya çalışıyoruz. Doğrusu bu hususta Tarım Bakanlığımızın bize ciddi katkıları oldu. Tuz tüketimini kişi başı 15 gramdan 12 grama indirdik ama hâlâ Dünya Sağlık Örgütü tavsiyelerine göre çok fazla tuz tüketiyoruz. Gıdaların içeriğinde tuz oranlarını azalttık. 2020'ye kadar bütün kategorilerde tuz oranlarını yüzde 20 daha azaltacağız.
Biraz önce de diyabete işaret etmiştim. Türkiye Diyabet Önleme ve Kontrol Programı uyguluyoruz. Aslında önleme açısından en önemli husus şişmanlık ve hareketsizliği elbette önlemek. Ancak diyabetin kontrolü de önemli. Diyabet öncesi "prediyabet" dediğimiz bir dönem var, o dönemde yakalarsak birçok insanda diyabet hastalığının gelişmesine mâni olabiliyoruz. Bu sebeple eğitim rehberleri hazırladık, diyabet okulları oluşturduk ve belli personelimizi de bu anlamda yetiştirdik.
Tütünle mücadeledeki başarımızı biliyorsunuz. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye'yi bu hususta dünya şampiyonu ilan etmişti. DSÖ tarafından 4 kez ödüllendirildik ama -daha sonra bahsedeceğim- bu hususta biraz problemimiz var maalesef. Türkiye tütünle mücadelede bir model ülke kabul edildi. Ancak yapmamız gereken yeni hamleler var. Yürüyüş yolu ve çocuk parkı gibi kamuya açık alanlarda tütün kullanımının önlenmesine yönelik bir genelge düzenledik. Burada yeni iki alanı önümüzdeki yıl, belki bu yıl huzurunuza getirmeyi düşünüyoruz. Bunlardan birisi "düz paket uygulaması" dediğimiz uygulamadır, Avustralya'nın başlattığı bir uygulama. Markanın paket üzerinde hemen hemen hiç görülemediği, küçücük bir marka koyarak sadece uyarılarla dolu bir paket sistemi bu. İkincisi de tütünle ilgili kanunumuzda tütün mamullerinin satıldığı yerlerde dışarıdan görülemeyecek şekilde, böyle satılması gerektiğine dair bir hüküm var. Ama, oradaki cümlenin yapısından dolayı vitrinden görülmeyecek ama içeride görülebilecek şekilde şu anda satılıyor. Dolayısıyla, bunu da düzelterek açıkta satılamayacak duruma getirmeyi, kapalı dolaplara konarak tütünün satılması gerektiğini de mevzuatımıza eklemeyi düşünüyoruz.
Bir Ruh Sağlığı Kontrol Programı'mız var. Türkiye'de son altı yedi yıldır "toplum temelli ruh sağlığı" kavramına ve toplum temelli ruh sağlığı merkezleri uygulamalarına geçtik. Burada yaptığımız şu: Geçmişte tabii ki hekim sayısı az olduğu için, imkânlar az olduğu için Türkiye'de yapılan 7 hastanede özellikle ruh sağlığı açısından sıkıntılı vatandaşlarımız, hastalarımız genelde toplanıyordu. Bu şekilde bir toplama yaklaşımının çok sağlıklı olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla, şehirlerimizde insanların, ailelerin ve ihtiyacı olan vatandaşlarımızın kolay ulaşabileceği, bir damgalamaya yol açmayacak, çok daha insani ve toplumdaki rehabilitasyonu da sağlayabilecek bir toplum temelli ruh sağlığı yaklaşımıyla merkezler oluşturuyoruz. 170 merkeze ulaştık, bu merkezlerimizin sayısını artıracağız.
Bağımlılıkla mücadelede ciddi bir mesafe aldık. Uyuşturucu ile Mücadele Yüksek Kurulu oluşturuldu. 2015 yılında bugünkü Sağlık Komisyonu Başkanı Profesör Necdet Ünüvar'ın özel girişimleriyle Hükûmetimiz bu hususta büyük bir mesafe aldı. 8 bakanlıktan oluşan bir mücadele yüksek kurulu oluşturuldu. Bugün bu kurulun başında Başbakan Yardımcımız Sayın Numan Kurtulmuş var. Dünya Sağlık Örgütü 2016 yılında bu programı bir Hükûmet programı olarak koordineli bir sorumluluk programı olarak yayınladı ve diğer ülkelere örnek gösterdi. Biz bir taraftan uyuşturucuyla mücadele bir danışma, destek hattı kurduk, eğitim kurumlarında belirli tedbirler aldık, Emniyet teşkilatına bağlı narkotimler oluşturduk. Tedavi sonrası rehabilitasyon ve sosyal uyum mekanizmalarını geliştirmemiz lazım, Aile Bakanlığımız şu anda bunun üzerinde çalışıyor ve biz de onlara destek veriyoruz. Burada tabii ki tedavi aşamasında Sağlık Bakanlığının yapacağı önemli işler var. Hem yatarak hem ayaktan tedavi merkezlerinin sayılarını artırdık. 2017 yılında yatak sayımızı 1.300'e çıkaracağız.
Kanser mücadelesinde yine korunma çok önemli, erken teşhis çok önemli. Müsaadenizle bir veriden bahsederek burayı geçmiş olayım. Meme kanserlerinde 2002'de uzak yayılımı olan vakaların sayısı yüzde 22'ken 2015'te bu sayı yüzde 10'a indi. Bu, gerçekten büyük bir başarı. Yine, kadınlardaki serviks kanserlerinde yüzde 18'den yüzde 10'a, kolon kanserlerinde de -bu her iki cinste de görülüyor- yüzde 30'dan yüzde 23'e indirdik, uzak metastazları. Ama, bunları çok daha aşağıya indirmemiz lazım. Tarama programları açısından kolon kanserinde ve serviks kanserinde ciddi bir mesafemiz var. Mamografi taramalarında sosyal erişimi henüz sağlamış saymıyoruz kendimizi. İmkânlarımız çok geniş, gerek KETEM'lerde gerek mobil araçlarımızda gerek bütün hastanelerimizde ücretsiz mamografi taramaları yapıyoruz ama sosyal erişimi henüz tam sağlayabilmiş değiliz. Yani, bu imkânlara rağmen kadınlarımız mamografi konusunda gerekli farkındalığa erişmiş değiller, 2017 yılında bu hususa özel bir önem göstereceğiz.
Mobil tarama programlarımız var ağız, diş sağlığı konusunda. Yine, sağlıklı yaşam araçlarıyla bu sağlıklı yaşamı teşvik konusunda çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Sağlık okuryazarlığı sağlıklı yaşam için ya da sistemi kullanmak için çok önemli. Bu hususta bir televizyon kurduk, hastanelerimizde de bir iç televizyonla, iç yayınla hastanelerin özellikle bekleme alanlarında sağlık okuryazarlığını artırma çalışmaları yapıyoruz.
Evde sağlık hizmeti yine Türkiye'de başlattığımız ve bütün dünyanın gıptayla takip ettiği bir programdır. Şu anda 315 bin takipli hastaya hizmet veriyoruz evlerinde, 2017 yılında bunu 350 bine çıkarmayı hedefliyoruz. Burada da bazen farkındalık eksikliği var. Farkındalığı da artırarak uzun süreli bakıma ihtiyacı olan vatandaşlarımızın evde sağlık hizmetlerini yürütmeye devam edeceğiz.
Bulaşıcı hastalıklarla mücadelede Türkiye çok büyük bir mesafe katetti. Zannediyorum şu grafiği gösterirsem çok iyi anlaşılır, 40'ıncı sayfadaki grafiğimiz. Bu, tüberkülozun her yeni yılda görülme oranları. 100 bin kişide kaç kişide yeni tüberküloz vakası görülüyor? Bakın, değerli milletvekilleri, bu orta üst gelir grubu ülkelerde bugün 84'tür, 100 binde 84 kişi tüberküloza yakalanıyor. Biz orta üst gelirli bir ülkeyiz. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinde 37, üst gelir grubu ülkelerde 21; bizden çok daha zengin ülkelerde, Türkiye'de, Allah'a şükürler olsun, bunu 18'e indirmiş durumdayız. Yani, Türkiye kendisinden çok zengin ülkelerden de bu hususta ileri bir mesafededir.
İki önemli hastalık var; bunlardan biri sıtma, öbürü tifodur. Tifo, bize şunu söyler -bu grafikte tifo yok- suların ciddi bulaş altında olduğunu söyler. Türkiye'de, artık, tifo vakası hemen hemen hiç görmüyoruz, su kaynaklı tifo vakası hiç görmüyoruz. Türkiye'de yerli sıtma vakası da görmüyoruz. Burada da yine Avrupa Birliği ve DSÖ Avrupa bölgesinden daha iyi bir durumdayız. Türkiye'ye dışarıdan gelen sıtma vakaları var. Mesela, Filipinler'e gitti insanlar, oradan sıtmayı alıp getirebiliyor ya da başka bir Afrika ülkesine ama Türkiye'de yerli vakamız yok.
Bu Zika virüsüyle ilgili tedbirlerimizi almış durumdayız. Şu anda Türkiye'de bir tehdit yok ama bu gibi durumlara karşı elbette uyanık olmak durumundayız. İçme ve kullanma sularının kontrolü bunu büyük ölçüde sağladı ama şunu da ifade edeyim: Özellikle köylerimizde bazı eksikler biliyoruz. İl gezilerimizde, il değerlendirmelerimizde buna rastlıyoruz. Şöyle bir karar -bunu bir genelge hâline de getirdik, mevzuat hâline getirdik- aldık: Bütün köylerde içme sularının depolarının elektronik klorlama cihazlarıyla klorlanması şartını getirdik. Önümüzdeki ağustos ayını da bunun için bir son tarih olarak koyduk. Bütün köylerde otomatik elektronik klorlama cihazlarıyla sular klorlanacak. Çok nadiren de olsa küçük salgınlarla karşılaşıyoruz. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz yaz Elbistan'da böyle bir salgınla karşılaştık. Türkiye'deki salgınlar, artık, genellikle norovirüs salgınları oluyor. Norovirüsler gelişmiş ülkelerin suyla ilgili salgınlarıdır. Çok küçük miktarda virüsün herhangi bir sebeple şebekeye karışmasıyla ortaya çıkabiliyor bunlar. Tabii, Elbistan'daki durumda biz gerekli tedbirleri aldık. Şükürler olsun, herhangi bir hayat kaybı olmadı ve bu arada, savcılık da Elbistan Belediyesi hakkında soruşturma açtı. Kararlıyız yani ister AK PARTİ'li belediye olsun ister başka bir partili belediye olsun, bu salgınları gördüğümüz her yerde savcılıklara suç duyurusunda bulunacağız ve bu işin yakından takip edilmesini de sağlayacağız.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir hatırlatma olarak, otuz beş dakika oldu.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam efendim.
Birçok ülkeye sistem tanıtımı yapıyoruz ve insani yardım faaliyetleri çerçevesinde Suriyeli kardeşlerimize, 3 milyon Suriyeliye ücretsiz sağlık hizmeti sunuyoruz. Göçmen sağlığı merkezleri oluşturduk. 85 göçmen sağlığı merkezimiz var, bunları 500'e çıkaracağız. Yani, pratik olarak, bütün Suriyelilere Türkiye'de hizmet veriyoruz. AFAD bize bu hususta bütçe aktarımı yapıyor. Gerçi istediğimiz bütçeyi tam almış değiliz ama bununla birlikte, yine kendi bütçemiz içerisinde bu kardeşlerimizin sağlık hizmetlerinde bir aksama olmamasına gayret ediyoruz.
112 Acil sağlık hizmetleri itibarıyla bir tek rakam vereyim: 2002'de ambulanslarımızla taşınan vaka sayısı 350 binken, 2017'de bu sayı 5 milyona çıkmıştır ve bu sayı aslında gerek de olan bir sayıdır, bunun biraz üstünde de taşıma yapabiliriz nüfusumuza benzer ülkelerle kıyasladığımızda. Tabii, bunu çok ciddi bir ekip kurarak, ekipman artırarak ve eğitimlerimizi geliştirerek, insan kaynağımızı geliştirerek yaptık. Bugün, dünyanın 112 sağlık hizmetlerini en iyi veren ülkeleri arasındayız. Bir taraftan hava ambulans sistemlerimiz var, biliyorsunuz. 34 bin vakayı 20 hava ambulansıyla 2008'den itibaren taşımış durumdayız tamamen ücretsiz olarak.
8 bini aşkın ulusal medikal kurtarma ekibi elemanımız var, gönüllü sağlık çalışanları bunlar. Dünyada gerçekten böyle ikinci bir ekip yok ve biz kendileriyle iftihar ediyoruz. Hem Türkiye'deki afetlerde hem de yurt dışındaki afetlerde çok büyük başarılarını gördük. Bu anlamda, yurt dışından gelen, komşu ülkelerden ya da uzak ülkelerden gelen kişilere eğitim veriyoruz, iyi bir eğitim altyapımız var.
Geçtiğimiz aylarda huzur ve güven operasyonları kapsamında hizmeti aksatmadan vermeyi başardık, çok büyük zorluklar çektik. Yani, hain bir terör örgütünün sağlık çalışanlarına saldırılarına karşı zırhlı ambulans yapma ihtiyacı duyduk ama gerek bölgedeki görevlilerimiz gerek Silahlı Kuvvetlerimizle birlikte yaptığımız koordinasyon ve gönüllülerimizle bu bölgede sağlık hizmetlerini aksatmadık. Bunlara ilişkin rakamları sunumumun detaylarında göreceksiniz. Aynı şekilde, Fırat Kalkanı operasyonunda, Cerablus'ta yine bu ulusal medikal kurtarma ekiplerimiz çok ciddi görevler yaptılar. Ben sizin huzurunuzda arkadaşlarımın hepsine teşekkür ediyorum.
15 Temmuz 2016 hain darbe teşebbüsü sırasında, bir gecede 2.200 yaralıyı, 2.194 yaralıyı, büyük çoğunluğu İstanbul ve Ankara'da olmak üzere sağlık sistemimiz karşıladı, göğüsledi ve büyük bir fedakârlıkla sağlık çalışanları bu kardeşlerimizin ihtiyaçlarını gördüler. Gerçekten zor bir geceydi, bütün ülke için zor bir geceydi ama sağlık camiamız için, bizim sistemimiz için de ciddi bir testti. Bu testi de alnımızın akıyla geçtiğimize inanıyorum.
Türkiye'de kişi başı hekime müracaat sayısı 8'e ulaşmış durumdadır. Aile hekimliğine müracaat sayılarımız hâlâ yetersizdir. Ortalama 3'e kadar çıkarmıştık; bu, 2,7'de. Bu sayıyı artırmak için yeni önlemlerimiz var 2017 ve sonrasındaki eylem planlarımız çerçevesinde.
Yoğun bakım yatak sayılarımız aşağı yukarı 3 binlerden 13 binlere ulaştı. Yanık tedavi yatak sayılarımız 35'ten 485'e ulaştı. Uzun süreli bakım merkezleri ve yatakları oluşturduk. Özellikle yoğun bakımlarımız çok ciddi bir baskı altındaydı. Bunların sayılarını artıracağız. Uzun süreli bakımı evde bakımla birleştirerek vatandaşlarımıza hizmete devam edeceğiz.
Kamu sağlık kuruluşlarında özel birçok sağlık hizmetini sunmaya başladık. Robotik cerrahiden kapsamlı onkoloji merkezlerine, genetik hastalıklar merkezlerine, inme merkezlerine varıncaya kadar, geçmişte kamuda hemen hemen hiç verilmeyen hizmetler bugün bölgelerimizde yaygın biçimde veriliyor.
Bu FETÖ/PDY ilişkili sağlık tesisi olarak; 35 sağlık tesisi aldık ve bunların 16'sının işletilebileceğini gördük. Hemen birinci haftanın içerisinde ücretsiz olarak bu sağlık kuruluşlarında vatandaşlarımıza hizmete başladık.
Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve askerî hastanelerin devrini biliyorsunuz. 26 ilimizde 3'ü eğitim hastanesi olmak üzere 33 hastane devraldık. Aslında, açık söylemek gerekirse bu 3 eğitim hastanesi dışında askerî hastanelerin faaliyetleri çok minimum seviyedeydi yani yüzde 10 yatak doluluk oranıyla çalışan birçok hastane vardı. Bu hastanelerimizde askerî sağlık hizmetlerini yüksek bir duyarlılık ve öncelikle sunmaya devam ediyoruz. Şöyle bir planlamamız var: Tabii, buralarda verimlilik artmaya başladı, ciddi ölçüde hem de artmaya başladı. Ama, söylediğim gibi, askerlerimize, şehit yakınlarına, gazilere öncelikli hizmet sunmaya devam edeceğiz. Buraların güvenliği açısından ya da asker personelin psikolojik ihtiyaçları açısından da Millî Savunma Bakanlığımızla bir protokol çerçevesinde iş birliği yapıyoruz. Planlamamız şudur: Bu, 68'inci slaytta görülen şekildedir. Askerî sağlık hizmeti sunumunda rol tanımları var. Doğrudan cephe ve cephenin hemen gerisinde Millî Savunma Bakanlığımız ve İçişleri Bakanlığımız Türkiye'deki operasyonlar itibarıyla hizmet verecek, bizler de hastanelerde bu hizmeti sürdürmeye devam edeceğiz.
Kamuoyuna birtakım spekülasyonlar yansıdı. Özellikle bazı basın-yayın organları bunu kasten yaptılar. Şu anda, yapılan yayınlarla ilgili 6 tekzip almış durumdayız mahkemelerden. Birisi yayımlandı. Açıkça ifade etmeliyim ki yazılanların hepsi yalandı, hepsi sadece bu meseleyi sekteye uğratmak, bu husustaki önemli bir atılımı geriye döndürmekle alakalıydı. Bu hususta yapılan spekülatif ve yalan yayınların peşini takibe de devam edeceğiz. Doğrusu, bunları hukukun önüne götürüyoruz, gerekeni yapıyoruz.
Tıbbi teknolojik kapasitemiz çok arttı, ağız, diş sağlığı hizmetlerimiz aynı şekilde. Kanser ilaçlarını hastanelerden vermeye başlayarak bu husustaki mağduriyetin önüne geçtik. Organ nakli sayımız büyük bir başarı gösterdi ama hâlâ donör sayımızı artırmaya ciddi ihtiyacımız var. Dolayısıyla, bu hususta da sizlerin desteğine ihtiyaç var.
TÜRKÖK Projesi'ni geliştirdik. 2017 yılında 270 bin kemik iliği vericisi hedefliyoruz. Gerçekten, bu çok önemli bir projeydi. Türkiye'de kemik iliği bekleyen çocuklar, insanlar artık Türkiye'den kemik iliği temin etmeye başladılar. Önümüzdeki birkaç sene içerisinde bu husustaki ihtiyacımızı tamamen göreceğimize inanıyoruz.
Bir merkezî hekim randevu sistemimiz var ve bu sistemde günde ortalama 400 bin randevu veriyoruz. Randevuyla hastaneye gelen ya da aile hekimine giden kişilerin sayısını 2017'de yüzde 50'nin üzerine çıkarmayı planlıyoruz.
Yurt dışında sağlık hizmetleri sunuyoruz. Bunlardan özellikle Sudan ve Somali'de çok önemli iki örneğimiz var. Hem hastaneleri yaptık hem eğitim veriyoruz hem ortak yönetim yapıyoruz hem de Türkiye'den sağlık personeli götürüyoruz, çok başarılı iki örnek. Bugün Afrika'nın en önemli, en başarılı iki hastanesi hâline geldi Sudan'da ve Somali'deki hastanelerimiz.
İlaçta gerçekten neler yaptığımızı hepiniz biliyorsunuz, ilaç politikalarında. Bu yıl başlattığımız bir ithal ürün yerelleştirme çabamız var. Eş değer ilaçların, Türkiye'de üretimi olan eş değer ilaçların Türkiye piyasasından Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından satın alınmasını ve böylece yerelleştirilmesini çalışıyoruz.
İlaç takip sistemimiz bugün dünyanın en önemli, en başarılı takip sistemlerinden birisidir. Daha doğrusu, bu kadar büyük bir nüfusta kullanılan her bir kutu ilacın bir parmak izinin olduğu ve üreticiden tüketiciye kadar, hastaya kadar her aşamada takip edildiği bir başka ülke yok. Bu bir karekod sistemi ve Türkiye'de kullanılan 2 milyarı aşkın ilacın her birinin ayrı bir kimliği var. Zor olmakla beraber, bunu tıbbi cihazlar için de yapıyoruz, başlattık. Her tıbbi cihazın da bir kimliği olacak ve 2017'de sistemin tüm modüllerini ürün takip sistemi içinde açmış olacağız.
Türkiye'de, antibiyotik kullanımı başta olmak üzere, akılcı ilaç kullanımında eksiklerimizin olduğu bir gerçektir ama 2012'den itibaren başlattığımız çalışmalar şu anda sonuçlarını almaya başladı ve yüzde 29'a...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, ilave süre vereyim size.
Buyurunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
2016 yılında antibiyotik bulunan reçete sayısını yüzde 29'a düşürmüş bulunuyoruz. Bu husustaki çalışmalarımız devam edecek.
Sağlık insan gücümüzü 256 binden 570 bine çıkardık, Sağlık Bakanlığında çalışan personeli ama gerçekten, daha çok ihtiyacımız var. Bu hususta Maliye Bakanlığımızla, diğer bakanlıklarımızla da bir mücadele hâlindeyiz. Biz daha fazla personel istiyoruz, istediğimiz personeli alamıyoruz, almak için de gayret göstermeye devam edeceğiz doğrusu.
İnsan kaynağımızı ülke genelinde adil bir şekilde dağıtmak için birçok tedbir aldık. Sağlıkta dönüşüm başladığında Ankara'da 2 bin kişiye 1 hekim düşerken, Ağrı'da 26 bin, 27 bin kişiye 1 hekim düşüyordu. Bu sayıları birbirine oldukça yakınlaştırmış durumdayız.
Sağlık yatırımları açısından, 1989 yılları ile 2002 yılları arasında -kaç sene yapıyor- on üç senede 2 milyon metrekare bina yapılmışken, aşağı yukarı aynı sürede 13 milyon metrekareye çıkardık kapalı alanlarımızı. Bunların içinde aile sağlığı merkezleri var, toplum sağlığı merkezleri var, hastaneler var.
Şehir hastaneleri projemizi biliyorsunuz. 30 bin yatakla, 9 milyon metrekare kapalı alanla şu anda 21 proje yürüyor. Bunlara 9 proje daha ekleyeceğiz. Şu anda programımızda 41 bin yatak var. Yaklaşık olarak, belki bir iki hastane hariç, mesela İstanbul'da Sancaktepe'de düşündüğümüz hastane hariç -çok büyük bir hastane- büyük çoğunluğunu 2019'a kadar bitirmiş olacağız. Belki birkaç proje daha ekleyebiliriz, üzerinde çalışıyoruz. Aslında 2023'te Türkiye'de bütün sağlık binaları yenilenmiş olacak ve nitelikli yatağı olmayan hastane kalmayacak.
Peki, ne kadar para harcıyoruz? Türkiye, gayrisafi yurt içi hasıladan 4,2'sini kamu sağlık harcaması olarak yapıyor. Bunu DSÖ Avrupa'yla, OECD'yle kıyasladığımız zaman onların daha altında bir parayla sağlık hizmeti yürüttüğümüzü görüyoruz, oransal olarak.
Faiz dışı genel kamu harcamalarına, kamu sağlık harcamalarına baktığımız zaman da aslında dönüşümün ilk yıllarında bunların paralel gittiğini ama son yıllarda sağlığa harcanan paranın görece azaldığını da görüyoruz.
Peki, sonuçları ne bunun? Uygulama sonuçlarına geleyim müsaadenizle. Sağlık göstergelerindeki iyileşmelerden konuşmamın başında zaten bahsetmiştim; anne ölümlerinin azalmış olması, bebek ölümlerinin azalmış olması.
Sayın Milletvekilimiz Mehmet Bekaroğlu "Son yıllarda nasıl oldu?" diye bahsetmişti. Doğumda beklenen yaşam süresi artmaya devam etti, 78'lere ulaştı. Türkiye bu hususta, gerçekten, kendisine benzeyen ülkelerden şu anda çok iyi durumda. Orta/üst gelir grubu ülkelerde 74 yıl olan doğumda beklenen yaşam süresi Türkiye'de 78'e ulaşmış durumda.
Bebek ve 5 yaş altı ölüm hızlarının azalmasında bir duraklamamız var, aşağı yukarı son dört beş yılda. Onun için yeni bir fazdan bahsediyoruz. Bir kötüye gidiş yok ama bundan sonra ortaya yeni araçlar koymamız lazım çünkü gerçekten, bu oranların azaltılması bu aşamadan sonra zor. Bunlardan bahsedeceğim biraz sonra kısaca.
Anne ölüm oranlarında da hafif bir azalmamız var ama bu hususta da yeni bir hamle yapmamız gerektiğini biliyoruz.
Cepten yapılan sağlık harcamalarında son yıllarda küçük bir artış var yani 15,4'ten 17,8'e çıktı. Bu, katastrofik harcamalarda da biraz kendisini gösteriyor. Yani sonuçta gelir durumu bize benzeyen ülkelerle kıyasladığımızda, Türkiye'de katastrofik harcama oranı çok çok az, kıyaslanmayacak kadar az ama bu oranı yüzde 10'ların altına düşürmemiz lazım. Bunun için yeni dönemde yeni tedbirler planlamış durumdayız.
Sağlık hizmetlerinden memnuniyette de bir platoya erişmiş durumdayız, yüzde 70-75 arasında bir platodayız. Burada da yine yeni bir faza, sağlıkta dönüşümün yeni fazında yeni hamlelere ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz.
Şimdi, bu 104'üncü slayt ve bundan sonra gelen 2 slayt aslında bence Plan Bütçe Komisyonumuza sunduğumuz en önemli slaytlardandır. Çünkü bu Komisyon paranın nasıl kullanıldığıyla ilgilenir: "Parayı ne yaptınız? Size verdik, Meclis olarak size tahsis ettik; siz bu parayı nasıl kullandınız? Sonucunda ne elde ediyorsunuz?"
Değerli milletvekilleri, sağlık hizmetlerinden memnuniyet ve kişi başı toplam sağlık harcamasını bu grafiğin üzerine resmettim. Gördüğünüz gibi, Türkiye, sağlığa, satın alma gücü itibarıyla yılda aşağı yukarı bin dolar harcıyor. Türkiye'nin memnuniyetinin yüzde 72'de olduğunu biliyoruz. Mesela Türkiye kadar para harcayan ülkeler var. Kim? Letonya, Romanya -aşağı yukarı- Bulgaristan, Polonya, Macaristan, Hırvatistan vesaire. Bunların memnuniyeti hep Türkiye'den eksik ve Türkiye'nin memnuniyetine ulaşan, yakınlaşan ülkelerde, Çek Cumhuriyeti'nde bu 2 bin doların üstünde, satın alma gücü olarak; Finlandiya'da 3 bin doların üstünde; diğer ülkelerde, evet, mesela İsveç'le memnuniyetimiz aynı ama 5 bin doların üstünde bir harcama var. Bu, paranın iyi kullanıldığını gösteriyor. Her şeyin mükemmel olduğunu iddia etmiyorum, yapacak işlerimiz var, yeni hamlelere ihtiyacımız var, parayı daha iyi kullanmaya ihtiyacımız var ama görece olarak gerçekten çok iyi kullanıyoruz, diğer ülkelerle kıyaslanmayacak kadar iyi kullanıyoruz. Bunun bir belirtisi de doğumda beklenen yaşam süresi ve sağlık harcamasıdır.
Saygıdeğer milletvekillerim, burada Economist'te çıkan bir makalede, OECD kaynaklarıyla Türkiye'nin 2003'ten 2013'e gelirken ne kadar harcama artışı yaptığını ve doğumda beklenen yaşam süresinin ne kadar arttığını görüyoruz. Dikkat ederseniz, grafik çok dik bir eğri gösteriyor. Kısa süre içerisinde harcamayı sadece aşağı yukarı, satın alma gücü paritesiyle, 2 katına çıkararak doğumda beklenen yaşam süresinde çok önemli, aşağı yukarı altı yıla yakın bir kazancımız var; dünyada bir örneği yok bunun. Dikkat ederseniz, genelde sağlık harcaması artışı ile doğumda beklenen yaşam süresi arasında yataya yakın ilişkiler var, hafif bir artış var genelde. Hatta, Amerika Birleşik Devletleri gibi, bu hususta çok başarısız ülkeler var ama Türkiye sağlığa harcadığı parayı -yani, içiniz rahat etsin diye söylüyorum- yerli yerinde kullanabilen bir ülkedir, eksiklerimizle birlikte. Bu, uluslararası yayınlarda birçok kere söylendi. Bu bahsettiğim yayınlar öyle herhangi yayınlar değil, hekim arkadaşlarımız bilir. Mesela British Medical Journal çok kıymetli bir hakemli dergidir. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye'deki reformu dünyaya örnek göstermiştir. The Lancet dünyanın en itibarlı 2 tıp dergisinden biridir; Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın başarısını açıkça bütün dünyaya ilan etmiştir. Yine, dünyanın bu en saygın 2 dergisinden ötekisi, 2'ncisi The New English Journal of Medicine 2015 yılında Türkiye'deki Sağlık Dönüşümünün "Herkes için sağlık." diye Türkçe'ye çevirebileceğimiz bir prensibi temin etmedeki büyük başarısına işaret etmiştir. Başka birçok yayın da var, sizi yormamak için onlara girmiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hemen, on dakikada bitiriyorum. Özür dilerim biraz uzattığım için.
BAŞKAN - Estağfurullah.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Neden 2'nci faz? Şimdi, şöyle düşünüyoruz biz: Artık Sağlıkta Dönüşüm'ün 2'nci fazını gerçekleştirmemiz lazım. Bu tabii bir şeydir yalnız. Başladığından itibaren on dört sene geçti, hayat devam ediyor; hepinizin bildiği gibi, bir su bir yerden 2 defa akmıyor. Bir defa, nihai gayelerin yani bu memnuniyetin, katastrofik harcama azalmasının, sağlık göstergeleri iyileştirmesinin daha da ileriye gitmesini bir hedef olarak aldık, ana sebebimiz budur.
2'ncisi: Bir demografik değişimimiz var, hastalık yükleri değişti, sağlıklı yaşam kültürünü değiştirme ihtiyacımız var ve diğerleri. Nüfusumuz artıyor, ihtiyacımızın birisi bu. Genç nüfusumuz azalıyor, yaşlı nüfusumuz artıyor, çok hızlı olmasa bile, 2'nci ihtiyacımız bu. Hastalık yükü değişti. Burada "sağlıklı yıl kayıpları" diye bir tanımlama var, bizim sağlık sistemlerimizde; sağlıklı yıl kayıplarını azaltmamız lazım. Sağlıklı yıl kaybı ne demek? Ciddi bir hastalığa yakalanıyorsunuz, hayatınızın geri kalan kısmını hastalıklı geçiriyorsunuz ya da hayatınızı erken kaybediyorsunuz; bunların toplamı sağlıklı yıl kayıpları, bizim bunları azaltmamız lazım, dolayısıyla sağlığa yatırımı çok artırmamız lazım. Hastalığa yatırım yapmaya zaten mecbursunuz, bunun yerine sağlığa yatırımı artırmak lazım ki -biraz önce de ifade ettim- bu sebeple biz koruyucu sağlık hizmetleri ve temel sağlık hizmetlerine harcadığımız parayı sağlığa harcadığımız diğer paraya kıyasla çok daha fazla artırdık, bundan sonra da artırmaya devam edeceğiz.
Burada, yine, dönüşümle ilgili çok önemli bir slayt var: 2000 ve 2013 yılında hastalık yükü araştırmaları yaptırdık. Bir defa, Türkiye'de toplam hastalık yükünde yüzde 4 azalma var. Dünyada bunu başaran birkaç ülkeden birisiyiz ama hastalık yükümüzün karışımı değişti.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - İlaçlar niye artıyor o zaman, onu merak ettim. Hastalık azalırken harcama niye artıyor?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Onları biraz sonra sorarsınız, ifade ederim size.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok, yok, yani hazır yeri gelmişken rakam varsa onu da söyleyin de.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tabii ki. Ya, ilaca erişim arttığı için. Türkiye'de ilaç kullanımı gelişmiş ülkelerin ilaç kullanımından daha fazla değil.
BAŞKAN - Arkadaşlar, soru süresinden bir dakika düşeceğim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - İki dakika düş, bir daha soralım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım, siz devam edin lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Çok önemli bir yer, onun için.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Türkiye'de ilaç kullanımı, kutu itibarıyla, gelişmiş ülkelerin ilaç kullanımından daha fazla değil arkadaşlar, ilaca erişim kolaylaştı.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sorun da o zaten.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Evet, akılcı ilaç kullanımını geliştirerek ilaç kullanımını biraz daha azaltabiliriz ama biz şunu biliyoruz: Türkiye'de bir taraftan gereksiz yere kullanılan ilaçlar var, bir taraftan da hâlâ ilaç kullanması gereken tansiyon hastaları ya da diyabet hastalarının bir kısmı ilaç kullanmıyor. Dolayısıyla, akılcı ilaç kullanımı gereksiz ilacın kullanılmaması, gerekli ilacın kullanılması anlamına gelir. Türkiye'de, mesela, yıllarca yazıldı, çizildi: "Ruh sağlığıyla ilgili ilaçlar çok kullanılıyor." Evet, çünkü vatandaşın bu hususta hiçbir farkındalığı yoktu. Bu farkındalık arttıkça bu ilaç kullanımının artacağı bir gerçektir.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İyi bir şey mi bu?
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Sayın Bakanım, 8 milyon depresyonlu hasta var şu anda.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 8 milyon depresyonlu hasta yok.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Sizin veriniz bu, Sayın Bakanım, sizin veriniz ya.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok. 8 milyon kutu ilaç kullanılması 8 milyon hasta anlamına gelmiyor sayın milletvekilleri. Bağışlayın beni, yani, bu bilgileri bizden alırsanız bilgiler sağlıklı olur ve tartışmamız kolaylaşır. Ama basında birisi yazıyor: "Türkiye'de 8 milyon depresyonlu var." Yok öyle bir şey canım.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bakın, böyle giderse bu sunum bitmez, müzakerelere geçemeyiz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Daha fazla.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Peki, şimdi ben bitireyim müsaadenizle.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yüzde 17...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Efendim?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yüzde 17...
BAŞKAN - Müzakerelere geçmeden oylamaya geçmek durumunda kalacağım Sayın Bekaroğlu.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Müsaadenizle, ben bitireyim şimdi.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bence kalabilirsin Başkan, bir şey fark etmiyor zaten.
BAŞKAN - Öyle mi?
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bir şey fark etmiyor.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Temizel.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Geçin, gerçekten geçin.
BAŞKAN - Tamam, mesele yoktur.
Buyurunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilleri, bakın, burada şöyle bir husus var: Evet, Türkiye bu dönüşüm sırasında, Türkiye'nin AK PARTİ iktidarları boyunca geçirdiği aslında toplumsal dönüşüm, refah dönüşümü sayesinde bulaşıcı hastalıklarda ciddi bir azalma sağladı, yüzde 22'den 12'ye düştü ama bulaşıcı olmayan, özellikle yaşam biçimiyle, hareketsizlikle, şişmanlıkla ilgili olan hastalık gruplarında artışımız var; işte, bunun için 2'nci bir faza ihtiyacımız var. Burada, tütün kullanımını azaltmamız lazım, sağlıksız beslenmeden kaçınmamız lazım, hareketli bir yaşam tarzına dönmemiz lazım. Alkol kullanımı bir risktir ama Türkiye bu açıdan yine Avrupalı ülkelere, Amerika Birleşik Devletleri'ne kıyasla çok iyi bir durumdadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Özür dilerim, burada akraba evliliğinden bahsetmemişsiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Türkiye'de alkol tüketimi aşağı yukarı, Avrupa'nın, beşte 1 oranındadır, ortalama, kişi başına ama tabii ki bunun da yine bir sağlık sorunu olduğunu biliyoruz.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Artış mı var, azalış mı var Sayın Bakan? Yani, bu süre içerisinde artış mı var, azalış mı var? Bununla ilgili bir veri var mı?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Elimizde artışla ilgili veri yok. Muhtemelen yerinde devam ediyor.
BAŞKAN - Sayın Şimşek, bakın, beş dakikası kaldı Sayın Bakanın. Başka uzatma vermeyeceğim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok, tamam, konu gelmişken, akraba evliliklerinden bahsetmemişsiniz.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu konuşmaları girdiniz mi araya?
BAŞKAN - Efendim, zaten fazla fazla girdiğim için Sayın Bakanım...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Peki.
BAŞKAN - Buyurunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, iki araştırma: TÜİK kişilere sorarak obeziteyi yüzde 20 tespit ediyor; bizim yaptığımız araştırmada, doğrudan ölçümle yapılan araştırmada bu, yüzde 30. Şimdi yeni bir araştırma yapıyoruz ve buna karşı ciddi bir mücadeleye başlayacağız.
Türkiye'de egzersiz yapmayan insanların oranı yüzde 72. Dolayısıyla, sigara konusunda bir hususa işaret etmek isterim...
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Komisyonumuz da bu kapsamda Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu kapsamda.
Türkiye sigara konusunda, 15 yaş üzeri nüfusun her gün tütün kullanımı noktasında yüzde 27'lerden 23'lere inmişken yine yüzde 27'lere çıktı, aşağı yukarı son dört yıl içerisinde. Genç nüfusta sigara içimi artıyor. Bunun aslında madde bağımlılığıyla da bir ilişkisi var, risk oluşturuyor. Dolayısıyla, yeni dönemde, yeni fazda sigaraya karşı 2'nci bir kampanya başlatacağız, toplu bir mücadele başlatacağız.
Bu 2'nci fazı nasıl hazırlıyoruz, kısaca bundan bahsedeyim: Başlangıç çalışmalarını yaptık, saha ziyaretlerini yaptık. Politika laboratuvarları oluşturarak teşhislerimizi oluşturacağız, politikalarımızı geliştireceğiz, yeni bir strateji ve eylem planı hazırlayacağız, önümüzdeki dört beş ay içerisinde. Yani, bunun için de bu saha koordinatörlerimizle birlikte gerçekten çok ciddi bir çalışma yapıyoruz, vatandaşların odak grup toplantıları, sağlık personeli odak grup toplantıları. Bahsettiğimiz illeri seçtik örnek olarak. 140 sağlık kuruluşunu ziyaret ettik sahada ve şu anda politika laboratuvarını kurmak üzere aşağı yukarı hazırız. Yeni bir stratejik plan hazırlıyoruz: 2017-2021.
Tekrar ifade ediyorum: Biraz önce size bahsettiğim değişen ihtiyaçlar, değişen şartlar yeni bir stratejik planı ve eylem planını gerektiriyor; daha yüksek etkinlik, daha ileri kalite ve sürdürülebilirlik için.
Burada öncelikli konularımız var, müsaade ederseniz bunların detayına girmeyeyim, size ifade etmiştim çünkü sunumda büyük ölçüde bunlardan bahsettim. Bunların içinde sağlıklı yaşamın teşvik edilmesi, sağlık hizmet sunumunun güçlendirilmesi... Mesela aile sağlığı merkezlerinin sayısını artırarak sağlıklı yaşam merkezleri yapmayı düşünüyoruz.
Bu detaylar aslında şu anda ajandamızdaki detaylar ama size bahsettiğim saha araştırmaları ve politika laboratuvarlarından sonra netleşecek, stratejimizi yenileyeceğiz, eylem planlarımızı bütün detaylarıyla, performans göstergeleriyle yenilemiş olacağız. Bunun için, ifade ettiğim gibi, aşağı yukarı bir dört aylık, beş aylık süreye ihtiyacımız var.
Nitelikli yatak oranımızı bu yeni dönemde yüzde 100'e çıkaracağız.
Bu sene Mersin Şehir Hastanemizi, Yozgat Şehir Hastanemizi, 2017'nin başlarında Isparta Şehir Hastanemizi hizmete sokacağız. Ayrıca, 2017 yılında Ankara Bilkent, Adana, Kayseri, Manisa şehir hastanelerimiz vatandaşımızın hizmetine girecek.
Sağlıklı yaşam merkezleri oluşturuyoruz. Bunu kısaca şöyle ifade edeyim, birkaç aile sağlığı merkezinin kolay ulaşabileceği bir alanda fizyoterapi uzmanlarının, diyetisyenlerin, psikologların bulunduğu, sigarayı bıraktırma, egzersiz, şişmanlık programlarının yürütüleceği, sağlıklı yaşam kültürünün teşvik ve taramalarının yapılacağı, yaşam desteklerinin verileceği yeni merkezler oluşturuyoruz, aile sağlığı merkezleri buralardan hizmet alacaklar. Aslında, bunun ideali bütün aile sağlığı merkezlerinde bu işi yapmaktır ama Türkiye'deki personel imkânı, bütçe imkânı şu anda bize böyle bir modelin uygun olacağını gösteriyor. Önümüzdeki beş, on yıl içerisinde aile sağlığı merkezleri de bu açıdan geliştirilebilecek duruma inşallah gelecektir.
Biliyorsunuz, "TÜSEB" diye bir enstitü kurduk. Bu enstitümüze bu sene sağlık sistemleri enstitüsünü de ekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Kanser genom çalışmamız var. Bu aslında Türkiye için çok önemli bir çalışma. 2017 içerisinde bu kanser genom çalışmasına ve Türkiye Genom Projesi'ne başlamış olacağız.
Bir taraftan da sağlık endüstrisi ve sağlık turizminin geliştirilmesi çalışmalarını devam ettiriyoruz. Özellikle, sağlık cihazlarının, sarf malzemelerinin Türkiye'de yapılmasını... Biliyorsunuz, cazibe merkezleri oluşturduk 23 ilimizde. Özellikle de bu cazibe merkezlerinde bu ürünlerin ithal ikame olan önemli bir kısmının üretimi için şu anda çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri.