| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Sağlık Bakanlığı b) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu d) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu e) Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2016 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; biz genellikle bütçelerde sistem tartışmasına pek giremeyiz, daha doğrusu zamanımız olmaz. Elimizde ya da tasarılarla önümüze konulan rakamlar üzerinden olayı değerlendirmeye çalışırız. Nitekim bu defa da sağlık sistemimiz hakkında çok farklı değerlendirmeler Komisyon üyeleri olarak yapamayacağız ama katılan arkadaşlarımız, özellikle uzman olan arkadaşlarımız, bu konularda gereken değerlendirmeleri yapacaklardır.
Biraz önce ciddi anlamda şaşırdığımı itiraf edeyim, şurada yazdığım cümlenin neredeyse farklı kelimelerle aynısını Sayın Bakan söyledi. Bizim öncelikli görevimiz, kaynakların halk yararına mı kullanıldığı yoksa çok yüksek maliyetlerle bir yerlere transfer mi edildiğinin incelenmesidir, temel işlevlerimizden bir tanesi budur. Önce, harcanan kaynağın nerelere gittiğine bakmak, ne şekilde kullanıldığına bakmak gerekiyor.
Zaman darlığı nedeniyle ben sadece Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlık sigortası giderlerine baktım Sağlık Bakanlığıyla direkt olarak ilgili olduğundan ötürü. Sosyal Güvenlik Kurumunun 2015 yılı genel sağlık sigortası giderlerinin 57 milyar 561 milyon lira olduğunu görüyoruz. "Peki, bunlardan ne kadar miktarı nelere gitmiş?" diye baktığınızda çarpıcı bir şekilde, bunun 19 milyar lirasının ilaç giderlerine gittiğini görüyorsunuz. Geriye kalan 38 milyar liradan Sağlık Bakanlığının sürekli yürüttüğü ve bundan sonra da yürüteceği yani şehir hastaneleriyle beraber oralara devretmeyeceği çekirdek sağlık hizmeti olup olmadığını bilemiyoruz burada. Yani geri kalan 38 milyar liranın ne kadarı Sağlık Bakanlığı tarafından bizzat yürütülecek çekirdek sağlık hizmetleri için yapılan harcamalardır, oradan SGK'ya aktarılandır? Bunu pek bilemiyoruz ama konuştuğumuz ve bu konuda bilgi sahibi olduğunu düşündüğümüz uzmanların yaklaşımı, toplamda SGK'nın toplam sağlık giderlerinin üçte 2'sini yani 45 milyar liraya yakın bir kısmının ilaç artı çekirdek sağlık hizmeti dışındaki sağlık hizmetleri için harcanabileceği şeklinde; böyle bir rakam var.
Değerli arkadaşlar, bu olayı özellikle sağlık sistemimizdeki reformun bir devamı olan şehir hastaneleriyle ilgili uygulamalara bağlamak için söyledim. Şehir hastaneleriyle ilgili olarak neler söylenildiğini, neler yapıldığını veya hangi sonuçları doğuracağı konusunu burada dinleyeceksiniz bugün yeteri kadar. Ama çok somut olarak ifade etmek gerekirse devletin sağlıkla ilgili hizmetlerinin büyük bir kısmının özelleştirilmesi olduğu gerçeğini burada bir tekrar ederek başlayalım.
Adına "kamu-özel ortaklığı" denilmesinin temel nedeni özelleştirme kavramına karşı duyulan, özellikle sağlığın özelleştirilmesi kavramına karşı duyulan alerjiden kaynaklanıyor. Bu sevilmiyor, toplum da sevmiyor, başkaları da sevmiyor. Kamu özel-ortaklığı denildiği takdirde bu olayın yumuşatılacağı ve kaybedileceği düşünülüyor.
Değerli arkadaşlar, kamu-özel ortaklığının kuruluş şekline bir bakalım hep beraberce: Kamunun olan bir araziye, birisine "Gel buraya bir inşaat yap." diyorsunuz, projelerini, planlarını veriyorsunuz. Maliyeti... Maliyetinin yapısı konusunda neler yapılıyor, hangi incelemeler yapılıyor bilmiyoruz. Normal olarak İhale Yasası'na göre yapılan ihalelere göre belirlenmiş olan keşif maliyetleri ile bunların arasında bir kıyaslama yapamıyoruz. Onun karşılığında buralarda bir inşaat yapılmasını bu insanlara veya bu yatırımcılara devrediyoruz. Sonra, devlet olarak burayı kiralıyoruz.
İşte bu aşamada hepimizin kafasında büyük soru işaretleri oluşuyor. Kiralarla ilgili olarak ortalığa yayılmış olan bilgilere bir bakıyoruz, ortadaki maliyet bedeli ile bu kiralama süresi içerisinde veya sözleşme süresi içerisinde ödenecek olan kira bedellerinin toplamını birbirine oranlayın inanılmaz bir uçurum görüyorsunuz. Bu konuda direkt olarak devletin verilerine ulaşarak bir şeyler yapmak müthiş şekilde önemli, ayrı bir olay. Bu tür yatırımlarda örneğin -isim vermeden söyleyeceğim bunu- bir hastane ihalesinde yatırım bedeli 1 milyar 220 milyon lira, kira bedeli 91 milyon lira. Kira bedeli süresi yirmi küsur yıl. Bunların hepsine bakıyorsunuz, maliyet bedeli, kira bedeli, onun dışında bir de bu insanlara bırakılan hizmetlerden sağlanacak olan gelirler var. Bakanlık bu tür kuruluşlarda sadece ve sadece çekirdek sağlık hizmeti verecek, bunun dışındaki bütün sağlık hizmetlerinin tamamı için binayı yapıp da Sağlık Bakanlığına veren kişi bunların hepsini gerçekleştirecek. Buralardan elde edilen gelirlerin boyutları konusunda herhangi bir şey bilmiyoruz. Ayrıca, "Bu hastanelere yeteri kadar hasta gelmezse?" ile ilgili soru da boşlukta. Bazı iddialara göre deniliyor ki: "Buralarda hasta garantisi de veriliyor." Şu kadar hasta gelmek zorunda, gelmezse... "Gelmezse"nin yanıtı yok ama gelmezse bu karşılanacak garanti verildiyse.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Yüzde 70 doluluk.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bu kiralar, Sosyal Güvenlik Kurumu döner sermayesinden karşılanacak. Neden döner sermayeden, değerli arkadaşlar, neden? Zaten bunların inşaatı da 2886'ya tabi değil yani İhale Yasası'na tabi değil. Binaları İhale Yasası'na göre yaptırmıyorsunuz, istediğinize verebilirsiniz, İhale Yasası'nın o temel hükümlerinden yararlanmıyorsunuz. Kiraları o nedenle buralardan ödüyorsunuz, bu şekilde ortaya çıkıyor.
Buralarda verilecek olan hizmetler konusundaki endişeleri arkadaşlara bırakıyorum, çok büyük endişeler duyuluyor. Ama asıl üzerinde durduğum eski bir Maliyeci olarak ve Millî Emlakla çok yakından ilgilenmiş bir insan olarak, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle kamu mülklerinin bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin "Bu ülke benim, dikili ağacım yoksa bile benim." diyebilen insanların bu ülkenin mensubu olduğunu hissetmeleri için gerekli olan değerlerdir bunların hepsi, bu değerlerin ne olduğu konusu. Bu hastaneler yapıldığı takdirde bu hastanelerin yerine hizmet gören diğer kamu hastanelerinin -eskimişledir, doğru, güncellikleri gitmiş bir sürü alet edevat doludur, onlar da doğru ama- hepsinin kapatılması ve o alanların ne için kullanılacağının da buralarda kesin olarak belirlenmemesi. Bütün bunların hepsi hizmetle ilgili kısımlarda bizi ciddi anlamda rencide ediyor ve kuşkulara sevk ediyor.
Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığıyla ilgili olarak diğer konulara girdiğim takdirde burada söyleyememekten endişe duyduğum bir olayımız daha var. Dünyanın hiçbir tarafında hasta olduktan sonra hastalarını tedavi eden bir sağlık politikasından bahsedilmez, nitekim bizde de bahsedilmiyor. Ama genellikle sosyalist dünya ile kapitalist dünya arasındaki farklılık, sosyal devletler ile liberal devletler arasındaki temel farklılık burada kendisini gösterir. Örneğin, Amerika "Hele insanlarımız bir hasta olsun da ondan sonra ben onları tedavi ederim." der; eder. Örneğin, Uzak Doğu kültüründe ve şu anda Uzak Doğu'nun Japonya'sından, Güney Kore'sinden Çin'ine kadar bir sürü ülkesinde de "Ben onları hasta etmeden önce gereken önlemlerimi alırım." diyen politikalar vardır. Bizim de var politikalarımız, Sayın Bakanın konuşmasını dikkatle izledim, oradan aldığım notlarla...
Sayın Bakanım, 275 bin bisiklet dağıtmakla -amacının farklı olduğunu söylüyorsunuz, bisiklet yollarının yapılmasını falan söylüyorsunuz ama- obeziteyle mücadele edilmez. Şehirlere bisiklet yolu yapılmadan önce, bu devlette diğer araç kullanıcılarının bisiklet yollarına saygısının sağlanması gerekir bir kere. Siz, bırakın bisiklet yollarını, yaya kaldırımlarında yürüyemiyor insanlar, özürlü insanların arabayla geçeceği yol yok ama buna rağmen "Bisiklet dağıtıyoruz..." Olmuyor, boşu boşuna gidiyor.
Değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın Bakan söyledi, "Tarım Bakanlığının olağanüstü çalışmaları sayesinde bu noktaya geldik." dedi. Ama, Spor Bakanlığının, olağanüstü çalışmaları nedeniyle, bu noktayla hiç ilgisi olmadığı ortaya çıktı oradan. 275 bin tane bisiklet, aslında, Spor Bakanlığının işidir. İnsanlarımıza spor yaptırmak, onların gövdeselliğinin gelişmesine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Kâtip Emine Nur Günay geçti)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, süreyi uzatıyorum.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bu, Sağlık Bakanlığının işi değildir sonuç olarak, Spor Bakanlığının işidir.
Obezitenin nedeni nedir? Sadece hareketsizlik mi? İlgisi yok değerli arkadaşlar. Aynen ikinci, üçüncü planlar denir gibi, ikincil, üçüncül faktörlerdir. Siz beslenmeyle ilgili olarak insanlarınıza aşırı rafine edilmiş... Yani, o kadar rafine edilmiş ki içerisinde neredeyse lif anlamında hiçbir şey kalmamış ve içerisindeki besleyici bütün unsurları yok edilmiş gıdaları ve raf ömrünü uzatmak için... Özellikle teknoloji nedeniyle, süpermarketlerden alınan ürünlerde iki yıllık raf ömrü olmadan neredeyse adamlar süpermarketin kapısının önünden geçemiyorlar. İçerisi kimyasallarla doldurulmuş olan ürünlerle bu insanları beslediğiniz zaman, işte bunların immün sistemi, dayanıklılık sistemi, bağışıklık sistemi çöküyor.
Bunu geçen sene de söyledim Tarım Bakanlığı bütçesinde. Bizim toplumumuz, buğday ve bulgurla beslenen bir toplumdur. Genetiği, kesin olarak, bunlardan elde edilen besin maddelerinin temeline dayanır. Buğday, bu açıdan inanılmaz derecede önemli bir olaydır. İçerisinde omega 3, omega 6, omega 9 bulunur, E vitamini bulunur. Özellikle Sağlık Bakanlığının temel politikalarından birisi olan insanların doğurganlığıyla ilgili olarak E vitaminin gereksinimini herkes bilir. Bunu nereden alacaktır bizim toplumumuz? Derin deniz balıklarını mı yiyordu ki? Yok, buğdaydan. Ne zamanki buğdayın rüşeymi buğdaydan ayrılıp geriye sadece şeker ve şeker bazlı nişasta kaldı ortalıkta, sistem bozulmaya başlıyor. Bazı bilim adamları ekmeğin üzerine şekerleri dizip dizip gösteriyorlar "Bir dilim ekmek yediğiniz zaman bu kadar şeker yiyorsunuz." diye. Gerçi Sayın Bakan o bilim adamlarına bunların ticaretini yapıyorlar diye fena kızdı bir defasında ama bunlarda büyük gerçek payı vardır Sayın Bakan. Gerçekten de şu anda beyaz ekmek, Türkiye'nin, Türk insanının, Türkiye insanlarının sağlık sisteminin canına okuyor. Diyabet, diyabet 2 ve şeker hastalığı ve obezitenin temel kaynaklarından bir tanesi bu.
Hemen bunun yanında, insanların eğitimiyle ilgili temel sorun geliyor sağlık konularının başında. Çocukların her birisinin, daha yeni yürüyen, bıdır bıdır konuşan çocukların kulağında bir tane telefon, önlerinde de bir tane elektronik oyuncak. Yemek yerken onunla yemek yediriyorlar insanlar ona, mamaları da o şekilde. Bu durumda bu olay yürümüyor. Demek ki Tarım Bakanlığı Sağlık Bakanlığıyla koordineli olarak, gerçek anlamıyla beslenme ve özellikle de insanların bağışıklık sisteminin yeniden ciddi olarak destekleneceği bir noktaya getirmeli bu insanları.
Okullarda yaptığınız uygulamaları takdirle karşılıyorum, çok daha önce yapılması gereken olaylardı ancak yetmiyor, anneler geliyorlar, o demirlerin arasından daha önceden ne istiyorlarsa onları veriyorlar tıkır tıkır. Bakmayın, veriyorlar, çantalarının içi onlarla dolu. Bu bir aile sorunu. Eğer aile, çocuklarını bu belaya karşı koruyamıyorsa, onların o tür isteklerinin kendi üzerlerindeki baskısının altından kalkamıyorsa siz istediğiniz kadar kantinde sattırmayın. Yukarıdan oltayla indiren insanları görüyoruz, oltaya çikolata bağlamış, aşağıya indiriyor. Bu utanılacak bir durumdur. Ama, bu sizin işiniz değil. Önemli olan, sadece ona bağlı kılmamak.
İlaçla ilgili verileri verdikten sonra... Makineli tüfek gibi konuşuyorum, bağışlayın ama buna da dikkat çekmeden konuşmamı bitirmek istemiyorum.
Sayın Bakan, sizin bir biriminiz var, geleneksel, bitkisel ilaçlarla ilgili olarak önemli çalışmalar yapacağını umduğumuz bir kuruluşunuz. Biz doğal ve sentetik ilaç arasındaki farkı bilen bir toplum olarak, yüzyıllarca doğal, bitkisel ilaçlarla tedavi sağlamış, onlarla tedavi olmuş bir toplum olarak bütün bunların hepsinin elimizin tersiyle bir tarafa atılmasını kesin olarak kabul etmemizin mümkün olmaması gerekiyor. Bu ne? Kılıç otunu bilir misiniz? Kantaron. Kılıç otu denmesinin nedenini bilir misiniz? Osmanlı'da ordular kılıç yarası aldıklarında bu otu yaralarına sürdükleri zaman kanı durdurduğu ve yarayı iyileştirdiği için adı kılıç otudur. Bu kılıç otu geleneksel tedavi edicilerin başında, süre açısından belki de en eski olanı. Peki, bu kılıç otuyla ilgili olarak bizim Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu herhangi bir şey var mı? Hastanelerde bu tür yaraların dezenfekte edilmesi ve iyileştirilmesi için kullanılan sentetikler oradaki mikrobu öldüreceğim derken deriyi ve canlı hücreleri de öldürüyor zaten. Yerine böyle bir ürünün yaygınlaştırılması ve kullanılması asla düşünülmüyor. Sağlık Bakanlığının geleneksel bitkisel ilaçlarla ilgili olarak yaptığı düzenleme "Uygulamayın bunu, bunun uygulanması imkânsız." demek için yapılmış sanki. Klinik test istiyorlar. Bu ürünleri üretenler ve yıllardan beri kullananlar klinik test mi yapmışlar? Sayın Bakanım, buradaki olay çok önemlidir. Sağlık Bakanlığının görevi ile bunları üreteceklerin görevleri birbirinden tam olarak ayrışmıştır. Sağlık Bakanlığı, kantaronla ilgili olarak, bütün içerik bilgilerini, ne şekilde elde edileceğini tanımlar, klinik testlerini yapar, "İçeriğinde şu olmayan, şu yöntemle elde edilmeyen bu ürün asla kullanılmaz." der ve olay biter. Yoksa her üreticiye veya herkese "Sen klinik testini yaptır.", "Sen nasıl üretiyorsun?" falan demez. "GNP kurallarına göre üreteceksin." Bitti. "İçeriğinde şunlar şunlar olacak." Bitti. "Ham maddesinin özellikleri bunlar olacak." Bunları yaptığı andan itibaren, sizin şu anda ilaca harcadığınız giderlerin kesinlikle yüzde 30 civarında düşeceğinden ben eminim. Bu konuda tartışmak isteyen herkesle de rakamlarla yeniden tartışırım.
Hastalıkların temeli olan insanların immün sistemini çökerten beslenme sistemi bir tarafa, Türkiye'nin bulunduğu coğrafya itibarıyla tıbbi ve aromatik bitkiler ve diğer bitkiler açısından, fonksiyonel bitkiler açısından zenginliği bir tarafa, bunlar doğru dürüst kullanıldığı takdirde, çok fazla uzun süreye de ihtiyaç yok, özellikle de obezite konusunda, hepatit konusunda, doğurganlık konusunda, bunun gibi bir sürü konuda ilaç giderlerinizin büyük bir hızla azalacağından ben kesin olarak eminim.
Daha fazla suistimal etmek istemiyorum süremi.
Teşekkür ediyorum, sizlere başarılar diliyorum bütçe uygulamanızda.