KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün 14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Aynı zamanda, 14 Kasım 1944, 120 bini aşkın Ahıska Türkü'nün yurtlarından alınıp ölüm trenlerine bindirilerek yüreklerden de, hafızalardan da silinmeyecek bir yolculuğa çıkarıldığı gündür. Bu zulmü lanetlerken Kafkasya dağlarında bırakılan mezarsız masumları ve her türlü zulme direnip Türklüğünü de, imanını da muhafaza eden Ahıska Türklerini unutmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Sağlık geleneksel olarak herhangi bir hastalık veya sakatlık hâlinin olmaması şeklinde tanımlanmaktayken toplumların refah seviyelerinin yükselmesi, artan eğitim seviyesi ve sağlıklı yaşam bilinci gibi gelişmeler sonucunda çok daha kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır. Artık sağlık, yalnızca hastalık ya da sakatlığın olmayışı değil, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik durumu olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde, sağlık politikalarındaki öncelikler seti de yıllar itibarıyla değişiklik göstermiştir. Bu çerçevede, hastalık ve sakatlıkla gelişen bir tedavi sürecinin yerine koruyucu, önleyici sağlığın geliştirilmesi, erken teşhis ve tedavi yöntemleriyle kişilerin yaşam sürelerinin ve kalitelerinin artırılması benimsenmiştir.

Sağlığın çok sektörlü olarak ele alınması, diğer sektörel politikaların odağında giderek daha fazla yer bulması, ekonomik ve sosyal kalkınmayla sağlık arasındaki ilişkinin tahmin edilenden daha güçlü olduğunu ortaya koymuştur.

Önceleri, belirli bir ekonomik gelişmişlik seviyesini yakalamanın sağlık üzerindeki olumlu etkileri ön plana çıkarken, bir başka ifadeyle nedensellik ilişkisinin kalkınmadan sağlığa doğru olduğu düşünülürken artık kalkınma ve daha iyi sağlığın birbirini karşılıklı olarak pozitif etkilediği ortaya konmuştur.

Sürdürülebilir bir ekonomik ve sosyal kalkınmanın en temel gereklerinden birisi, toplumların sahip oldukları nitelikli beşerî sermaye seviyeleridir. Sağlık, eğitimle beraber beşerî sermaye oluşumunda en önemli unsurlardandır.

Ekonomik kalkınma ise kişilerin ve toplumların refah seviyeleriyle yaşam kalitelerinin dolayısıyla bireylerin kaliteli yaşam yıllarını arttırmayı hedefler. Daha uzun hayatta kalma beklentisi ve daha sağlıklı yıllar iş gücünün verimliliğini, fiziki ve sosyal sermayeye yatırım esnekliğini artırır.

Ülkemizde yaşanan hızlı demografik dönüşüm nedeniyle nüfusumuz hızla yaşlanmaktadır. 1950 yılında toplam nüfusun sadece yüzde 3,3'ü olan 65 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfusa oranı 2023 yılında toplam nüfusun yüzde 9,3'üne yükselecektir. Toplam nüfusun ve toplam nüfus içerisindeki yaşlı nüfusun artışıyla beraber sağlık ve sosyal güvenlik harcamaları önümüzdeki dönemde artarak devam edecektir.

Ülkemizde, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kademeli olarak temel sağlık göstergelerinde iyileşmeler kaydedilmişse de hâlâ gelişmiş ülkelerin gerisinde bulunulmaktadır.

Son yıllarda kanser görülme oranında yüksek ve istikrarlı bir artış görülmektedir.

Yine, 14 yaşın altında tütün kullanmaya başlayanların oranı yüzde 22,9'dur.

Sağlık personeli yetiştiren yükseköğretim kurumlarının kontenjanlarında artış sağlanmakla beraber sağlık personeli sayısı ve özellikle yardımcı sağlık personeli henüz yeterli düzeye ulaşmamıştır.

10 bin kişiye düşen hastane yatağı sayısı üst gelir grubu ülkelerde 54 iken Türkiye'de toplam 26'dır. 10 bin kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısı da 1,5'dir; bu önemli bir sorundur. İstanbul'da, seçim çevrem Bakırköy-Silivri arasında beyin kanaması ile ilgili olarak yoğun bakıma uygun bir hastane için gece sabaha kadar uğraşmama rağmen yer bulamadım.

Yatak kapasitenin bölgeler arası dağılımı da oldukça dengesizdir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Yoğun bakım facia.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Hâlen, sağlık hizmetlerine dengeli ve hakkaniyetli bir şekilde erişim, sunulan sağlık hizmetlerinin kalitesi, sağlığa harcanan kaynakların rasyonel kullanımı gibi sağlık hizmeti ile ilgili en önemli alanlarda ilerlemeler kısıtlıdır.

İlaç tüketimi son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. İlaç ve sağlık harcamalarındaki artışın kişilerin sağlık durumlarına olumlu etkisinin ne kadar olduğunun sayısal çalışmalarla ortaya konması gerekir.

Sunulan sağlık hizmetlerinin bu hizmete duyulan ihtiyaç ile ilişkisinin yeterince kurulmamış olması, sağlık alanındaki bilgi asimetrisi kaynaklı problemlerle birleştiğinde, kısıtlı kamu kaynaklarının ne kadar verimli kullanılabildiği sorusunu akıllara getirmektedir.

Sağlık Bakanlığının düzenleme, planlama ve denetlemeye ilişkin rollerinin güçlendirilmesi amacıyla çıkarılan 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve yapılan düzenlemeler merkez ve taşrada görev, yetki ve sorumluluk karmaşasını gidermek yerine daha da artırmıştır.

Özellikle taşrada benzer nitelikteki sağlık hizmetlerinin farklı birimler aracılığıyla yürütülmesi etkinlik kaybına ve ilave bürokrasiye yol açmaktadır.

1'in altında olan doktor başına hemşire oranı gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça düşüktür. Bu ise çok temel sağlık işlemelerinin aksamasına doktor ve hastane altyapısının verimsiz kullanımına neden olmaktadır.

Aile hekimliği sistemine geçilmiş olmakla birlikte tam bir sevk zinciri sistemine geçilememiş, bu ise 3'üncü basamak hastanelerde yığılmalara, acil ve öncelikli hastaların tedavi süreçlerinin aksamasına yol açabilmektedir.

Bir veya iki hasta yatağından oluşan odalar olarak adlandırılabilecek nitelikli yatak oranı toplam yatakların henüz yüzde 50'sine ulaşmamıştır.

Gereksiz ilaç tüketimi sadece ilaç harcamalarını artırmakla kalmayıp, ilaç yan etkileri üzerinden sağlık kaybına da yol açtığı, ilaçlara karşı direncin yoğun kullanım sonucu arttığı ifade edilmektedir. Açıkçası bu söylentiler toplumda ilaç kullanımı ile ilgili defansif bir durumun oluşmasına da sebep olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün raporunda da belirtildiği üzere, Türkiye, antibiyotiklerin basit hastalıklara karşı etkisiz kaldığı ülkeler arasında dünyada ilk sıralarda yer almaktadır.

Hemşireler temel olarak halk sağlığında ve klinik hizmetlerde görev alabildiklerinden, hemşire sayısının artırılması uzun vadede sağlık hizmetlerinde kaliteyi artırıcı ve maliyetleri düşürücü etkiye sahip olacaktır.

Sağlık hizmeti sunumunda kargaşayı önlemek ve tek elden yönetmek gibi sebeplerle Kamu Hastaneleri Birliği kuruldu. Bu durum karşısında; sağlık harcamaları ve personel kullanımında avantajlar gelecek, nitelikli personel sıkıntısı kalmayacak, yeterli düzeyde ve miktarda muayene zamanı olacak, malzemeler kaliteli olacak, personel sıkıntısı yaşanmayacak, ücret adaletsizliği ortadan kalkacak, hatta yüksek düzeyde sözleşmeler yapmak suretiyle sekreterlerden âdeta kurumları bir özel sektör CEO'su gibi yönetecekleri beklendi. Ancak sistem yine kilitlenmiş durumda. Hastanelerde malzeme sıkıntısı yine çekiliyor. Yine kalitesiz malzemeler alınıyor. Yine personel sıkıntısı, eşitsizlik her şey aynı. Anlaşılan sistemin yeniden revizyona ihtiyacı bulunmakta. .

Randevu sistemi olduğu hâlde hastaları on dakika gibi bir sürede muayene etmek, tanı koymak ve tedavi planlaması yapmak zor. Bu nedenle hastalar randevu saatinde muayene olamıyorlar ve şikâyetler başlıyor.

İller içinde ve iller arasında bilgi işlem koordinasyonu kurulamadığından aynı hastaya farklı hastanelerde veya farklı illerde aynı tetkikler tekrarlanmakta. Koruyucu hekimlik azalmakta, tedavi edici hekimlik çok büyük ekonomik boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.

Hastaneler çoğunlukla her türlü işte temizlik firmalarının işe aldığı elemanlarla işlerini yürütmektedir. Ancak bu elemanların çalıştıkları alanlarda eğitimleri yoktur ya da zayıftır. Bu nedenle hastanelerde kalifiye yardımcı personele ciddi olarak ihtiyaç bulunmaktadır.

Tıp

eğitimi, kalitesi, periferideki tıp fakültelerinde öğretim elemanı yetersizliği, fiziki alan yetersizliği, hastane yetersizliği gibi nedenlerden dolayı yeterince uygun değildir. Bu konuda acil önlemler alınması gerekir. Zira sağlıkta kervan yolda düzülemeyecektir.

Doktorların hatalarından veya komplikasyonlardan dolayı yargılanmalarının sonucunda defansif tıp gelişmiştir. Doktorlar yer yer komplikasyona açık olguları tedavi etmekten imtina etmekte. Bu da hastaların hastaneden hastaneye dolaşmasına yol açmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum. İlave süre veriyorum.

Buyurunuz Sayın Aksu.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Şehir hastanelerinin statüsü, çalıştırılacak personel, doktor, akademisyenlerin durumu ne olacak henüz belli değildir.

Performans sistemi ölçülebilirliği zor olan hizmetler bakımından tartışmalar yaratmakta, sağlıkta hizmetin niteliği yerine niceliğini öne çıkarmaktadır.

Yardımcı sağlık personeli çok az miktarlarda performans ücreti almakta ve aynı hastanede bir ekip olarak çalışan tüm sağlık personel arasında huzursuzluk ortaya çıkmakta ve motivasyon azalmaktadır.

Sayın Bakanım, 2015 yılı Sayıştay Denetim Raporu'nda, 2.121 adedi Bakanlığınıza ait olmak üzere üniversiteler dâhil 2.231 sağlık tesisinin geçici ruhsatla faaliyet gösterdiği; Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna bağlı olarak hizmet veren 5.675 adet aile sağlığı merkezi, 910 adet toplum sağlığı merkezi ve diğerleri olmak üzere toplam 6.824 adet sağlık tesisinin ise ruhsat veya geçici ruhsat belgesi olmaksızın faaliyet gösterdiği ifade ediliyor. Ruhsat vermekten ve sağlık kurumlarının işleyişini denetlemekten Bakanlığınız yetkili, görevli ve aynı zamanda sorumludur. Aksi durumda olanlar yani bu şartları taşımayanlarla ilgili hapis cezasını ve para cezasını yasa öngörmüştür. Sağlık tesisi standardını koyma, planlama ve ruhsatlandırma konusunda da yine Bakanlığınız görevlidir. Hâl böyle iken bu kadar sağlık kurumunun ruhsatsız faaliyet göstermesi halk sağlığı açısından ve daha önemlisi Bakanlığınızın güvenilirliği açısından endişe vericidir.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.