KOMİSYON KONUŞMASI

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Değerli Komisyon üyelerimiz, her zaman olduğu gibi, benim gerçekten istifade ettiğim bir Komisyon toplantısı daha geçirdik. 42 sayfa not almışım. Bunları Sağlıkta Dönüşüm Programı'mızın 2'nci fazı için yaptığımız politika laboratuvarlarında hassasiyetle değerlendireceğiz ve bu değerlendirmelerden mutlaka çok istifade edeceğimizi de biliyorum.

Şimdi, tek tek bütün milletvekillerimizin konuşmalarına gücüm yettiği kadar, vakit yettiği kadar açıklık getirmeye çalışacağım ama özellikle birkaç alana yoğunlaşıldığı için müsaade ederseniz o alanlara yoğunlaşayım ama bundan önce de Komisyonumuzun huzurunda da sağlık çalışanlarımıza hususen teşekkürü bir kere daha borç biliyorum. Konuşmamın başlangıcında da söylemiştim, gerçekten sağlık çalışanlarımız sadece kendi rutin işlerinde değil, gönüllülük icap eden işlerde de her zaman mükemmel bir uyum gösteriyorlar. Türkiye olarak biz acil, afet ya da terör saldırılarına karşı hazırlıklı bir ülkeyiz, gerçekten sistemimiz buna çok hazır ama hepiniz takdir edersiniz ki herhangi bir yerde bir terör eylemi, bir bombalama olduğu zaman, Allah korusun bir deprem olduğu zaman ya da 15 Temmuz gibi hain bir saldırının olduğu bir günde bizim yükümüz çok artıyor ve bu kadar artan yüke rağmen, o iyi organizasyon gönüllülükle buluştuğu için çok başarılı oluyoruz. Bu hususta da Dünya Sağlık Örgütü afetlere hazırlık konusunda Türkiye'yi Avrupa'da "örnek ülke" ilan etmiş durumdadır. Mükemmel bir rapor hazırlandı bunun için ve gerçekten 8 binin üzerinde gönüllü UMKE personelimiz diğer sağlık personelimizle beraber bu hususta inanılmazları başarıyorlar. Ben sizin huzurunuzda hem onlara hem de bütün sağlık çalışanlarına bir kere daha şükranlarımı ifade etmek isterim.

Yoğun bakım ihtiyacından -haklı olarak- çokça bahsedildi. Değerli arkadaşlar, evet, böyle bir ihtiyaç var. Bu ihtiyaç 2 sebepten kaynaklanıyor: Bir, gerçekten yoğun bakım ihtiyacı olan vatandaşlarımızdan; iki, önemli bir grup vatandaşımızın uzun süreli bakım gerektiren hastalar olmasından ve bunlar için bizim yeterli yatağımızın olmayışından. 2.200 yatak oluşturduk geçtiğimiz yıllarda. "Palyatif bakım yatağı" diye söyleniyor ama bana göre doğru ismini "uzun süreli bakım yatağı"na dönüştürmek lazım. Bunların sayısını çokça artıracağız. Bunlara özel olarak bir başka hastane falan gibi de düşünmek istemiyoruz çünkü böyle yaptığınızda, psikiyatri hastanelerinde ya da benzeri uzun süreli bakım hastanelerinde çalışan personelin bir müddet sonra -tırnak içinde ifade ediyorum- gardiyan tarzı eğilimler geliştirdiğini biliyoruz. Onun için, bunları mümkün mertebe diğer hastanelerimizin içindeki "unit"ler olarak şu anda geliştiriyoruz. Böylece yoğun bakımların üzerindeki yükü oradan biraz azaltacağız. Aslında, yoğun bakım hastası olmayan, uzun süreli bakım hastası olan vatandaşlarımıza bu şekilde hizmet etme imkânımız olacak. Ama, şunu söylemeyi de gerekli görüyorum, sunumumda vardı ama bazen gözden kaçıyor gerçekten: Değerli milletvekillerim, 2002'de Türkiye'de yoğun bakım yatak sayımız sadece 869, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde. Bu sayı şimdi 13.223. Gerçekten takdirlerinize sunuyorum yani bir yoğun bakım yatağının ne olduğunu, ne kadar büyük maliyet, emek, insan kaynağı, organizasyon gerektirdiğini özellikle hekim arkadaşlarım, sağlık sistemiyle ilgili olan herkes bilir ve 2017'de de bunu 14.200'e çıkarmayı planlıyoruz sadece Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde. Tabii, üniversite hastaneleri...

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Oran olarak da bunu söylerseniz...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yani, toplam yatakların içindeki oranını mı? Bunların yatak doluluk oranları da var, biraz sonra söyleyeceğim onları.

14.200'e çıkarmayı düşünüyoruz. Peki, ne oluyordu eskiden bu hastalar? Bir de yanık bakım yataklarını söyleyeyim: 35 yatağımız vardı Türkiye'de. İşte, meşhurdu o zaman GATA ve Ankara Numune Hastanesi, başka yerde yoktu ki böyle bir şey. Üniversitelerde, cerrahi servislerin içinde bu işler yapılırdı, yapılmaya çalışılırdı. Benim çocuk servisimde ben yanıklı hastaya herhangi bir odada bakmak zorundaydım. 426 yanık yatağımız var, bunu 488'e çıkaracağız inşallah 2017'de. Ne oluyordu ondan önce hastalar derseniz; hastalar bakılabildiği kadar bakılıyor, yaşayanlar yaşıyor, hayatını kaybedenler hayatını kaybediyordu, bu kadar basitti çünkü... Sadece hastalar değil, sağlık çalışanları olarak biz de bunun mağduruyduk. Yoğun bakım gerektiren bir hastayı kliniğinizde, kliniğinizin bir köşesinde ne kadar tedavi edebilirsiniz? Büyük sıkıntılar çekiyorduk.

Doğrudur, hâlâ ihtiyaçlarımız var, hâlâ bir bölgeden öbür bölgeye nadiren de olsa hasta nakline ihtiyaç duyuyoruz ama gücümüz yettiği zaman bu hasta nakillerini uçak ambulansla, helikopter ambulansla bile yapıyoruz. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde inşallah bu söylediğim iki tedbiri uygulayarak bu yoğun bakım hususundaki bütün ihtiyaçları, yanık hususundaki bütün ihtiyaçları giderebileceğimize inanıyorum.

Şimdi, bölgelerarası dengesizlikten, hizmet farklılıklarından da bahsedildi haklı olarak. Doğrudur, yani bu işe biz başladığımız zaman, Ankara'da 2 bin kişiye 1 doktor düşüyordu, Ağrı'da 27 bin kişiye 1 doktor düşüyordu. Şimdi Ankara'da 1.100 kişiye 1 doktor düşüyor, Ağrı'da 3.300 kişiye 1 doktor düşüyor. Yani 1'e 14 fark vardı, şimdi 1'e 3 fark var ki Ankara bir bölge şehridir, aslında bunu çok büyük bir fark olarak kabul etmemek lazım. 1'e 2 olsa normal kabul ederdik. Ankara gerçekten burada kural dışı bir şehir çünkü özellikle bürokrat eş durumları sebebiyle büyük bir yığılma oluyor.

Şimdi, 18 MR cihazıyla biz bu sistemi devraldık. Hani, hizmet alımı yapıyoruz, yapmıyoruz, bu tartışılabilir; niye hizmet alımı yaptınız denebilir. 18 MR'la devraldık, 290 MR'ımız var. Evet, belki de MR'ların bir kısmı kanıta dayalı tıp uygulamaları açısından tam yerinde çekilmiyor olabilir. Bununla ilgili klinik kaliteyi geliştirme işinde ciddi çalışmalar yapıyoruz ve bu kolay değil arkadaşlar. Yani, buradaki eksiklikleri sadece Sağlık Bakanlığına ya da ne bileyim sisteme bağlamak ciddi bir yanlış olur. Öncelikle eğitimimizi bir masaya yatırmak lazım. Yani, bir tıp doktoru neden gereksiz MR çeksin ki canım? Bir taraftan, doktorlara küçücük bir laf söylendiğinde haklı olarak ayağa kalkıyoruz bizler, doktorlar; ondan sonra, kendimiz doktorları suçlamaya başlıyoruz "Performanstan dolayı yapıyorlar." diye. Niye yapsın? Bunu zamanın birinde çok meşhur bir gazete -adını söylemeye gerek yok- "Apandisit performansı" diye yazdı, çizdi, manşet attılar; genel cerrahlar ayağa kalktı, geldiler bana üniversitelerden, eğitim hastanelerinden, dediler ki: "Bu bize hakaret, biz bunu kabul etmiyoruz." Yani, neymiş? Doktorlar performans için apandisitleri alıyorlarmış. Koskoca bir gazete utanmadan, sıkılmadan bunu manşetine çekti sanki bir delili varmış gibi. Sonra Türkiye'de bir araştırma yaptık, dedim ki size bütün arşivleri açıyorum. Üniversiteden de arkadaşlarımla görüştüm. O yıllarda biz bu performansla ilgili ödemeleri Sağlık Bakanlığında yapıyorduk daha çok, diğer sistemlerde bu yoktu ya da çok zayıftı. Sonuç: Sağlık Bakanlığında apendektomi yapılan yani apandisiti alınan hastaların yüzde 8'i, üniversite hastanelerinde yüzde 12'si, özel hastanelerde de yüzde 15'i aslında apandisiti alınmaması gereken kişi olarak çıktı. En düşüğü Sağlık Bakanlığının hastaneleriydi; hani, o performans yüzünden kesiyorlardı ya hastaları bizim doktorlarımız, en düşük burada çıktı ve patoloji laboratuvarlarına giderek yani patoloji arşivlerine giderek çalıştı arkadaşlarımız.

Zaten genel cerrah vardır aramızdı. Var mı arkadaşlarımızdan? Genel cerrahlar iyi bilir, bir apandisit ameliyatı yapacağınız zaman, bu yüzde 10-20 dokunun normal çıkması da çok tabii karşılanır. Aksi takdirde, başka komplikasyonlar çıkar çünkü riskli vakaları ameliyata almazsanız.

Yani Türkiye'de bir tane kamunun elinde PET-CT cihazı yoktu arkadaşlar. Şu anda elimizde 31 PET/CT cihazıyla hizmet ediyoruz. Bunlar işin hastanecilik tarafı.

Bizim üç ana hizmetimiz var aslında ya da dört ana hizmetimiz var. Bunlardan birisi, temel sağlık hizmetleridir ki burada promosyon kısmını da buna almak lazım. Yani "promosyon" deyince biraz yanlış anlaşılıyor bazen, tabak çanak dağıtmak gibi anlaşılabilir. Sağlığı geliştirmek üzere vatandaşın bilinçlendirilmesi ve davranış biçiminin değişmesine destek olunması, sağlıklı yaşam biçimlerine dönüştürme vatandaşı ve toplumu. Bu, işin promosyon kısmı, işin koruyucu kısmı. İşin temel sağlık kısmında çok büyük mesafe aldık. Biraz promosyon kısmında şişmanlık ve hareketsizlikte henüz alacak çok yolumuz var. Şimdi, inşallah göreceksiniz 2017'de bunun için müthiş bir atak yapacağız ve hepinizden destek isteyeceğiz çeşitli mecralarda bu işi geliştirmek üzere ama sigarada ciddi bir başarıya ulaşmıştık.

Koruyucu hekimlik açısından, bakın, bazı rakamlar arada kaynayıp gidiyor hızlı hızlı biz bahsedince. Yani kanser uzak metastazları, toplumda taranabilir kanserler açısından, Dünya Sağlık Örgütü'nün "Bunları tarayın." dediği kanserler açısından yüzde 20'lerden, 25'lerden, 30'lardan yüzde 10'lara geriledik. Bugün kolon kanserlerinde, serviks kanserlerinde yüzde 60-70-80 civarında artık tarama oranlarına ulaştık. Biraz mamografilerde zayıfız, onu da sabahki konuşmamda söylemiştim, sosyal erişim sebebiyle zayıfız. Aslında bir ücret almıyoruz, birçok araç oluşturduk bunun için. "Araç" derken yani uygulama aracı oluşturduk, mobil araçlarımız var, hastanelerimiz var, KETEM'lerimiz var.

Tabii, bir "nitelikli yatak" diye bir şey söylüyoruz sunumlarımızda, öylece geçiliyor bu. Türkiye'de bir hastaneye gittiğiniz zaman, değerli arkadaşlarım, bir koğuşta, 8 kişilik küçücük bir koğuşta annelerin bebeklerinin yanında betonun üstünde yattığı bir zamandan geliyorum ben. Yani politikaya atıldığım zaman, politikaya geldiğim zaman böyleydi ve benim hastanemde de böyleydi üniversite hastanemde; anneler yerde, karton kutuların üstünde yatıyorlardı. Yani eğer belki içinizdeki birçok arkadaşım gibi siyaset yapayım ben dediysem, bunun en önemli sebeplerinden birisi, sağlık sisteminin o hâlidir.

Şimdi, Türkiye'deki yatakların -Sağlık Bakanlığına ait yatakların ya da işte SSK vardı o zaman, diğer hastanelerin kamu ait yatakların- sadece yüzde 6'sında odanızın içinde bir tuvalet, banyo bulabilirdiniz. Şu anda yüzde 51'inde var. Evet, bitiremedik, paramız bu kadardı, bu kadar yaptık. Yüzde 64'üne çıkacağız 2017'de, yüzde 100'üne çıkmayı hedefliyoruz 2023'te.

Hiç unutmuyorum, bir SSK bürokratı arkadaşımız, ben bu fikri söylediğim zaman "Başbakanımız da biz de artık koğuş yatak istemiyoruz, insanlar, en azından banyosu, tuvaleti olan bir odada 1 kişi, en fazla bilemediniz 2 kişi yatabilir." dediğimde şu cevabı almıştım: "Sayın Bakan, SSK'lı hasta, işçi; banyolu, tuvaletli tek kişilik oda... Olmaz böyle şey canım." Evet, o günkü mantık böyleydi arkadaşlar.

Şimdi biz oradan bugüne kadar geldik. Daha iyisini yapabilir miyiz? Evet, daha iyisini yapabiliriz. Onun için, bütün bir açıklıkla son dört senedir belli alanlarda duraklamamız var, bu alanları geliştirmemiz lazım diyoruz.

Ya, bağışlarsanız ifade etmek zorundayım. Bakanlık yapmadığım yıllarda, Harvard Üniversitesinde, dört yılda 95 bakana eğitim veren bir programın içinde yer aldım. Harvard'ın hocaları, benim gibi olan bir kaynak grupla birlikte dünyadan 95 bakana sağlık sistemleriyle ilgili bilgi verdik.

Sağlık sistemlerine bakacağınız zaman üç ana göstergeye bakarsınız: Vatandaş cebinden ne harcıyor? Bu, katastrofik harcamaya, yıkıcı harcamaya yol açıyor mu? Birincisi bu.

İkincisi: Vatandaş memnun mu bu aldığı hizmetten? Ki bu ilk ikisini Türkiye'de AK PARTİ hükûmetleri ölçmeye başlamıştır -bizden önce ne vatandaşın memnuniyeti ölçülürdü; hiçbir Hükûmet buna cesaret edemiyordu ki- ve biz bunu sizin huzurunuza büyük bir açık yüreklilikle de getiriyoruz, diyoruz ki: "İşte, son dört senedir memnuniyet 70 ile 75 arasında. Artırmamız lazım, onun için yeni bir şeyler yapmak zorundayız."

Diyoruz ki: "İşte, cepten harcamalar yüzde 17, katastrofik harcamalar on binde 30, bunu azaltmak gerekiyor." Bunu hiçbir Hükûmet söylemiyordu.

Şunu da söyleyeyim: Dünyada veri toplayan ve bunu Dünya Sağlık Örgütü'ne, OECD'ye bildiren ülkeler arasında, katastrofik sağlık harcamalarını bildiren çok az ülke var. Ülkeler bundan korkarlar, politikacılar bundan korkar ve çekinirler. Bu, ağır bir şey çünkü. Bunu söylediğiniz zaman, karşınıza -sabah da söyledim- İran'da ki gibi on binde 300 rakamı çıkarsa, 400 rakamı çıkarsa, demokrasiyle yönetilen bir ülkedeyseniz, vatandaşınıza ne söyleyeceksiniz? Her 10 bin kişiden 400'ü yoksulluk seviyesine düşüyor sağlık harcaması yaptığı için.

Dolayısıyla, geldiğimiz bir nokta var. Bu geldiğiniz noktadan daha ileriye gideceğimizi de Allah'ın izniyle biliyoruz, bu hususta da kararlıyız, işimizi de biliyoruz gerçekten.

Şimdi, yine yoğunlaşan konulardan şu şehir hastaneleri meselesi. Hepinizden özür diliyorum, keşke komisyon toplantısından bir iki gün önce, klasik usulle yapılan bir hastane ile şehir hastanesi, kamu-özel ortaklığıyla, modeliyle yapılan bir hastane arasındaki maliyet mukayesesi değerlendirmesini göndermiş olsaydım size. Şimdi hepinizin önünde var. Bilkent, işte gelecek sene bitireceğimiz bir hastane ve mükemmel bir hastane olacak, hepimiz iftihar edeceğiz onunla, bundan emin olabilirsiniz. Şimdi, çevre yollarını yaptırma peşine düştük. Ben birkaç kere gezdim, ufak tefek eksikleri vardı, onları görüştük, toparlıyorlar. Dünyada böyle bir tesis yok ki. Bununla Türk milletinin bir ferdi olarak, bir milletvekili olarak, biz nasıl iktidar olarak iftihar edeceksek, ben eminim ki sizler de iftihar edeceksiniz.

Peki, maliyet? Evet, işte maliyet tablosunu veriyoruz; klasik usulle yapsanız, bundan daha fazlaya mal oluyor. Lütfen inceleyin, incelettirin, iktisatçılara incelettirin daha geniş zamanda. Kapım hepinize açık. Gelin deyin ki: "Şurada, modelde şu yanlış var, aslında bu böyle olmaz, bakın yanlış hesap etmişsiniz." Kabul eder, başımın üstüne koyarım.

Bir arkadaşımız dedi ki: "İhale sistemleri kamu ihale sisteminin dışında." Evet dışında ama kamu ihale sisteminden çok daha sorgulayıcı, çok daha rekabeti artırıcı bir sistem. Önce yeterliliği olan firmalardan tekliflerini alıyoruz -fiyat tekliflerini ve teknik tekliflerini- bunların içinden puanlamayla 5'ini seçiyoruz, bu 5'ini ihaleye çağırıyoruz, fiyat veriyorlar, zarfları açıyoruz. Ha, o arada, projeleri tekleştiriyoruz beraber çalışarak. Tek bir proje üzerinde sadece fiyat için bir yarışma yapıyoruz. Zarflar açılıyor. Zarflar açıldıktan sonra açık eksiltmeye gidiyoruz. Açık eksiltmede -burada Genel Müdürüm, kaç tur oluyor- 3 bin tur olduğu var. Açık eksiltmeden sonra en düşük fiyatı vereni alıp pazarlık yapıyoruz. Çünkü bizim bir fizibilitemiz, bir hesaplamamız var kendimize göre. Eğer yine fiyatı uygun görmezsek diyoruz ki bu fiyat uygun değil, bunun altına inmek zorundasın.

Kamu İhale Kanunu ile bu projeleri, demin bahsettiğim gibi, yönetme şansınız yok. Yani "Projeyi, gelin beraber geliştirelim." falan deme şansı yok.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bu da şehir efsanesi. Neden Kamu İhale Kanunu'nu tercih etmiyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Efendim?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Biraz önce söylediğiniz şeyler haydi haydi Kamu İhale Kanunu'yla yapılır.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yani bize göre öyle değil ama sonuçta şunu söylemeye çalışıyorum: Eğer o fiyattan da razı olmazsak idare olarak diyoruz ki "Biz bundan razı değiliz, ikinci sıradakini çağırıp bunun altına verir misin fiyat? Verirsen senden alacağız." Bir iş ancak bu kadar üstüne düşülerek yapılabilir. Dünyanın ekonomik krizde olduğu, hiç kimsenin ülkesine yatırım getiremediği bir zaman, şundan bir ay önce, bir firma -isimlerini vermeyeyim firmaların- Avrupa'dan, Çin'den, Amerika'dan bankalarla birlikte Türkiye'ye 1,1 milyar lira yatırım getiriyor. Bu kötü bir şey değil ki arkadaşlar. Bunu yapmasaydık hazine olarak biz borçlanacaktık, bunları yapmaya çalışacaktık, yirmi beş seneye yapacaktık. Size verdiğimiz hesapların içinde, değerli arkadaşlarım, alternatif maliyetler de yok. Yani, bu binaları erken yapmazsanız acaba ne olur? Bir değerli milletvekilimiz çok güzel bir analiz yaptı, artık sağlık kendisine para harcanan bir alan olarak düşünülmüyor dünyada. Sağlığa para harcarsanız ekonominizi geliştiriyorsunuz, korumadan başlayarak buraya varıncaya kadar. Yani, vatandaşın ne ihtiyacı vardır? Hastalandığı zaman kapısına ambulans gitmesi lazım, hastalanmaması için birinci basamakta koruyucu hizmet vereceksiniz, promosyon yapacaksınız, temel sağlık hizmeti vereceksiniz ama hastalandı, kapısına ambulans gidecek, alacak bir merkeze getirecek, orada hizmetini görecek. Vatandaş bizden bunu bekler, cebinden çok fazla para harcamayacak.

İçinizden eleştiriler yapan arkadaşlara teşekkür ediyorum. "Vatandaş cebinden özel hastanelere daha çok para harcıyor." Doğru. "Vatandaş üniversite hastanelerinde özel muayene ya da işte bilmem ne adı altında para vermeye başladı." Ama bağışlayın beni -özellikle üniversite tarafını söyleyeceğim- bu sürece biz evrilinceye kadar, bağışlayın, ana muhalefet partimizin Anayasa Mahkemesine götürdüğü kanunlardan dolayı Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar bu meseleyi buralara taşıdı.

MUSA ÇAM (İzmir) - Tam günü mü kastediyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Elbette. Yoksa üniversite hocalarının böyle bir şansı yoktu, bugün böyle bir şansları var.

MUSA ÇAM (İzmir) - Hayır, oturup konuşulabilirdi o yani siz onu dayattınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Her neyse, bugün böyle bir şansları var bakın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben hep tam günü savundum, kanun teklifi verdim tam günle ilgili olarak.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın direksiyonunda olduğum dönemde bunu önleyen bir kanun yapmıştım. Bu Anayasa Mahkemesine gitmezdi, hiç de böyle bir noktaya da gelmezdi ki.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Demek ki yanlışmış ki dönmüş Sayın Bakan. Yanlış olmasa döner miydi?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Arkadaşlar, döner, döner. Anayasa Mahkemesi de yanlış yapar. Biz Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyarız ama ona "yanlış" diyebiliriz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yarın oturup tam gün yasası hazırlayalım, biz hazırız. Kanun teklifi verdim daha önce.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Her neyse.

Şimdi, sağlıkta nihai göstergelere ulaşmak için, o söylediğimiz işte, anne ölümünün azaltılması, bebek ölümünün azaltılması, ömrün daha uzun olması vesaire gibi hususlar ya da memnuniyetin artması, katastrofinin azalması; evet, çok paydaşlı bir yaklaşım gerekir. En son konuşan milletvekilimiz bunun üstünde durdu, daha önce bir milletvekili arkadaşımız durdu. Bizim çok paydaşlı sağlık sektörü yaklaşımımız var. Gerçekten herkese de ihtiyacımız var. Tarım Bakanlığına da ihtiyacımız var, Millî Eğitim Bakanlığına da var, Çevre Bakanlığına da var, Gençlik ve Spor Bakanlığına da var; herkese ihtiyacımız var. Meclise ihtiyaç var. Geçmişteki katkıları bu sebeple bundan sonra da vermeniz için her zaman sizlere ricacı olacağız.

Bir geri bildirim mekanizması olarak bu Komisyon her zaman bize çok hayırlı, güzel geri bildirimler verdi. Bu seferki geri bildirimlerinizi de, söylediğim gibi, Sağlıkta Dönüşüm'ün ikinci fazını değerlendirirken dikkatle inceleyeceğiz ve bunlardan yararlanacağız. Ayrıca da bu süreç içerisinde kimin söyleyecek sözü varsa benim kapım sonuna kadar açık çünkü yapılan teknik çalışmalara politik bakış eklemek çok önemlidir. Katkılarınızı bekliyorum.

Şimdi, üniversite hastanelerinden bahsetti arkadaşlarımızın bir kısmı. Evet, üniversite hastanelerimiz ciddi bir mali problem içerisindeler ve ben bundan dolayı hem çok rahatsızım hem de bu meselenin behemehal, bir an önce halledilmesi gerektiğine inanıyorum. Üniversitelerimizle görüşüyoruz, birkaç görüşme yaptık, yine yapacağız. Ben şahsen mali problemlerinin çözülmesi hususunda Hükûmete onların önüne düşerek gidecek kişiyim, kendimi öyle görüyorum ancak şunu da kabul etmemiz lazım: Üniversite hastanelerimizin yapısal sorunları da var. Yani, üniversite hastanelerinin mali açıdan sıkıntıya girmesinin sebebi sadece SUT fiyatları ya da başka fiyatlar değil. Borçlardan bahsedildi, Sayıştayın "Bu sürdürülebilir mi?" diye konuştuğundan bahsedildi. Sayıştay şuna bakıyor tabii olarak...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Kamu hastaneleri için...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Kamu hastaneleri için.

Haklı olarak şuna bakıyor: Bir global bütçeden gelen bir para var, bir anlaşma var, imzalıyoruz onu biz, SUT fiyatları var, onlara bakıyor, buna göre likidite yetmez gibi geliyor. Oysa biz her yıl bir şekilde yaz mevsiminde Maliye Bakanıyla, Çalışma Bakanıyla oturuyoruz, global bütçemize çok olmasa da bizi döndürecek paraları ekletebiliyoruz ve borçluluk oranımız hiçbir zaman yüzde 20'leri geçmedi. Kamu hastanelerinin borçluluk oranı hiçbir zaman yüzde 20'yi geçmedi. Mesela, bu sene Maliye Bakanımızla benim en büyük -kavgam dersem yanlış olur da- tartışmam şu yöndedir: Onlar "borçluluk oranınız yüzde 17'lerde kalsın." diyorlar, biz "Hayır, 15'in altına düşmezse bizim için zorluk olur" diyoruz. Peki, üniversite hastanelerinin borçluluk oranı ne kadar, biliyor muyuz? Ortalamada yüzde 66. Yüzde 80'in üstüne çıkan borçluluk oranları var ve üniversite hastanelerine aslında sıradan bir devlet hastanesine göre daha fazla para ödeniyor SUT'la. Belli birtakım nitelikli işler için "yıldızlı işlemler" diye bir tabir var, fazla para ödeniyor, ayakta hastalar için 2 misli para ödeniyor üniversite hastanelerinde. Yani, bir kamu hastanesine 30 lira ödeniyorsa üniversite hastanesine 60 lira ödeniyor ortalama ayakta hastalar için. Niye? Burası eğitim hastanesidir, daha zor vakalar gelir diye. Ama arkadaşlar, bakın, eğri oturup doğru konuşalım, dünyanın hiçbir yerinde asistanın karşılayıp asistanın yolcu ettiği bir hasta yoktur çünkü asistan yani uzmanlık öğrencisi -biz asistan diyoruz kendi aramızda doktorlar- bir öğrencidir. Yakında bir genelge daha gönderdim üniversitelerimize. Benim üniversitelerimizin üzerinde çok ciddi bir yaptırımım yok ama hangi yaptırım gerekirse ona da hazırım, açık konuşayım. Uzmanlık öğrencileri uzmanmış gibi hasta tedavi edip gönderemezler, kimsenin böyle bir hakkı yok, dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde böyle bir uygulama yok, ne Amerika Birleşik Devletleri'nde var ne Avrupa'nın hiçbir ülkesinde var.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Yapılan bu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yapılan bu ama gelin, buna mani olalım biz. Bunun böyle olduğu bir yerde hele bir de özel muayene, bilmem ne muayene varsa burası batar arkadaşlar. Bir müessesede çalışan bir kişi, bu ister kamu kuruluşu olsun ister özel sektör olsun, kendi kazancının o kurumun kazancından ayrı bir kazanç olacağına inanırsa orası batar. Bu, geldiğimizde de bir problemdi. Ben de üniversiteden geliyorum, orada gözleyerek yaşadığım bir şeydi bu benim.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Bakanım, liyakatsiz yöneticiler olursa bunu yapıyorlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben şunu söylemeye çalışıyorum: Üniversitelerimizin, bu borçlu hastanelerin bu borçluluğu mutlaka ortadan kaldırılmalıdır ve bunu yapacağız, yapmak zorundayız. Bunu kaldırırken de mutlaka üniversitelerimizde yapısal bir hastanecilik değişim modeli uygulamalıyız, aksi takdirde bu iş yürümez. Sağlık Bakanlığının hastanelerine şu anda üniversitelerden daha fazla para verilmiyor. Sağlık Bakanlığı hastaneleri üniversite hastanelerinin aldığı parayla aşağı yukarı verdiği hizmetler kapsamında aynı parayı alıyorlar. Hatta eğitim hastaneleri üniversitelerle aynı parayı alıyor ama diğer Sağlık Bakanlığı hastaneleri daha az bir para alıyor yaptıkları iş başına çünkü üniversite hastanelerinin böyle özel bir muamelesi var, şu anda Sosyal Güvenlik Kurumunun özel bir fiyat listesi var. Yani, verimliliği artıracak bir yapısal dönüşümle birlikte üniversite hastanelerini mutlaka kurtarmalıyız, bunun üzerinde de çalışıyoruz, Maliye Bakanımız da, Başbakanımız da bu hususta çok hassas.

Askerî hastanelerin devri meselesi, çokça konuşuldu. Değerli arkadaşlar, Türkiye'den başka askerî hastanesi olmayan ülke var mı? Var. İngiltere yirmi yıl önce bütün askerî hastanelerini kapattı. İngiltere'de, denizaşırı silahlı güçleri olan dünyanın kadim, eski ülkelerinden birisi. Peki, askerî hastanelerin sivil olarak yönetilmesi yani Türkiye'de Sağlık Bakanlığınca yönetilmesi askerî sağlık hizmetlerinin sonu mudur? Hayır, ne böyle bir iddiamız var ne kararname böyle bir şey söylüyor ne de uygulamalarımız böyle bir şeyi söylüyor. Silahlı Kuvvetler elbette bu hizmetleri verecektir, vermelidir. Nerede verecek? Cephede ya da operasyon bölgesinde ki yüzde 90 paramediklerle verilir bu hizmetler oralarda.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İngiltere'de de var Sayın Bakan, bendeki notlarda İngiltere'de de...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Askerî sağlık hizmetleri var, elbette bizde de olacak, İngiltere'de de var ama askerî hastane yok İngiltere'de, yirmi sene önce kaldırdılar. Bakın, bir kavram kargaşasına düşüyoruz, askerî sağlık hizmetleri ile hastaneciliği birbiriyle karıştırıyoruz değerli arkadaşlar. Elbette askerî sağlık hizmetleri olacak.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Askerî sağlık hizmetlerindeki personeli nereden yetiştireceksiniz Sayın Bakan? Yani Gülhane olmadan nereden yetiştireceksiniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Müsaade edin, anlatayım efendim.

Evet, sözleşmeli olabilir, siz dediniz ki: "Sözleşmeli temininde zorluk çekiyorlar." Şu anda...

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - 5 kişi zor bulmuşlar beş yıl içerisinde.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam, müsaade edin efendim, izah edeyim.

Ya, bunları düşünmeden yapacak kişiler değiliz biz, merak etmeyin. Yani öyle dün gelip Sağlık Bakanı falan olmadık, dün gelip Hükûmet de olmadık. Hiç merak etmeyin yani çok endişelenmeyin. Bize doğrudan bunları getirseniz konuşsak hem katkınız olur -buna inanıyorum- eksiklerimiz varsa hem de biz sizi bilgilendirmiş oluruz.

Şimdi, evet, sözleşmeli olabilir mi? Ben bunun en bariz örneğini kime verdim biliyor musunuz? Şu anda Silahlı Kuvvetlerde sağlık komutanlığı yapan paşaya, Hayati Paşa'ya. Hayati Paşa, Millî Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, ben oturduk, bir yemek yedik, o da anlattı, bu iş olmuştu yalnız. Bu işin neden olmaması gerektiğini bir kere daha bize anlattı Hayati Paşa. Gerekçelerinden biri de bir asker ancak asker kıyafeti giyerek okursa asker olur şeklinde bir şeydi. Ben de biliyordum konuyu, "Paşam, siz ne zaman asker oldunuz?" dedim. Hayati Paşa uzman olarak sivilde çalışmış, Sağlık Bakanlığında çalışmış, ondan sonra gitmiş Silahlı Kuvvetlere girmiş, paşa olmuş, şimdi de Silahlı Kuvvetlerde bu işin komutanı. Hem de dedim "Böyle çakı gibi, tam bir askersiniz siz." Oluyormuş bakın, olmuyor diye bir şey yok. Peki, sözleşmeli çalıştırmakta nerede, rol 1 ve rol 2'den bahsediyoruz yani cephede ya da operasyon bölgelerinde ve onun hemen biraz gerisinde. Hani, nasıl bir şey olur? Bugün Fırat Kalkanı'yla biz işte, şeye çıktık, Suriye'ye gittik...

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Ama askerî personel rol 3 ve rol 4'te de askerî hastanede olmak istiyor, sorun operasyon yapan askerlere.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bakın, değerli kardeşim, işte, size bir tane tez gösteriyorum, tez. Bu tezi ben yaptırmadım, bu bir doktora tezi ve Tabip Binbaşı Gültekin Öztürk 2013'te yapmış. Hiç sizin söylediğiniz gibi söylemiyor bu tez, çok başka şeyler söylüyor, vereyim size.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Nerede şimdi bu tabip binbaşı?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, GATA'da yapılmış bu, doktora tezi.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Hayır, şu anda nerede?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Neredeyse hiç önemli değil benim için, GATA'da...

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Hayır canım, nerede işte?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bakmam ki, ben onu mu inceleyeceğim şimdi?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Ona bir bak bakalım, şu anda nerede Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Siz biliyor musunuz nerede?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Ben biliyorum, onun için soruyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Nerede? Söyleyin öğrenelim.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Ben bir şey söylemeyeyim, siz bakın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Canım, söyleyin burada, şeffaf olacağız ya hepimiz.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Arkadaşlarınız var arkada, onlara bir bakın.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - FETÖ'cü herhâlde.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, FETÖ'cü falan değil. Şimdi, değerli arkadaş, FETÖ'cüler onu söyler mi? FETÖ'cülerin karargâhıydı orası ya! Yapmayın Allah'ınızı severseniz, FETÖ'cüler orayı kötüler mi?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Bakan, ayıklandı. Diğer ayıkladığınız yerleri kapatmıyorsunuz da Gülhaneyi mi kapatıyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlar...

Müsaade edin, oraya girmiyorum, başka bir şey söylüyorum. Müsaade eder misiniz efendim bana?

Bakın, değerli arkadaşlar, evet, o cephe ya da operasyon bölgesi ve hemen gerisinde bu ihtiyaç var, buna hiç itirazımız yok. Kuvvetlendirilmeli ve gerekirse bu alanlar için Sağlık Bilimleri Üniversitemiz askerî öğrenci alır, aynen Gülhanenin zamanında yaptığı gibi ve o, askerî öğrenciler yetiştirir. Konuşuyoruz şimdi, aramızda protokol yapacağız, daha doğrusu Üniversite ile Millî Savunma Bakanlığı protokol yapacak ve bu öğrenciler yetişecek.

Ben Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezunum, hocam da, Bekaroğlu da orayı bilir.

Siz orada mı okumuştunuz Hocam?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hayır, ihtisas yaptım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İhtisas orada.

Bizimle beraber askerî öğrenci arkadaşlarımız okurdu, sonradan Gülhaneye geldiler onlar. Pekâlâ bu öğrenciler yetiştirilir.

Bakın, ben neden Diyarbakır'dan bahsettim biliyor musunuz? Şundan dolayı: Evet, Diyarbakır'a biz de gittik, askerlerimiz de gitti, çok sayıda doktor götürdük biz oraya, başka personel götürdük operasyon bölgelerine. Silahlı Kuvvetlerdeki arkadaşlarımızla, doktorlarla da ortak yaptık bu işi.

Ama şöyle bir tarafı var işin, deniyor ki: "Bir askerî psikiyatri var, bu çok önemli." Önemli, evet. Kaç askerî psikiyatrist var Türkiye'de? 2 kişi. "Ya, bu ne kadar önemliymiş ki şimdiye kadar niye yetiştirilmemiş arkadaş?" diyorum ben de haklı olarak. Deniyor ki: "Harp cerrahisi çok önemli." Kaç kişi var? Bir kısmına da bizim aslında ihtisası olmadığı hâlde, tecrübesi var diye ihtisas verdiğimiz 5 ya da 6 arkadaş var.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Bakan, harp cerrahisi dışında bütün ortopedistler, bütün cerrahlar harp cerrahıdır, Gülhane öyle yetiştirirdi.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Müsaade edin, onların hiçbiri, o harp cerrahları...

Sayın Baydar, bakın, ben sizi sabırla dinledim.

BAŞKAN - Sayın Baydar, bakın, başka komisyonlarda, Sağlık Komisyonunda nasıl yapıyorsunuz bilmiyorum ama bizde müzakereler böyle değil.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Arkadaşlar, 2.200 kişi bir günde İstanbul ve Ankara'da şerefsizler tarafından, adiler tarafından silahlı yaralanmaya maruz kaldılar, en ağır silahlarla hem de, en ağır silahlarla. Ben onların çoğunu ziyaret ettim, hepsinin başında da gözyaşı döktüm. O 2.200 kişi bu ülkenin şerefli hekimlerince, bu ülkenin şerefli hemşirelerince, sağlık personelince mükemmel biçimde de tedavi edildiler, harikalar yaptılar. Kendimizi kandırmayalım. Ne kadar ihtiyacımız varsa yan dal ihtisası açısından biz bunu Sağlık Bilimleri Üniversitesinde yapabiliriz. 20 kişi mi yetiştirmek lazım harp cerrahı, yetiştirelim. Askerî psikiyatrist bize 20 kişi mi lazım, hemen yapalım arkadaş.

Şimdi, buradaki mesele -çok açık söylüyorum- şudur: Hükûmetimiz geçirdiği tecrübeleri dikkate alarak sivilleşme sadedinde adımlar atmıştır. Bu sadece Gülhane meselesi değil ki.

Yine, arkadaşımız konuşurken -zannediyorum beyefendiydi- "Cumhurbaşkanını yanlış yönlendiren Sağlık Bakanlığı" falan diye... Arkadaş, bana bir vazife verildi, ben Cumhurbaşkanını nereden yanlış yönlendireceğim?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - "Diyarbakır'ı görmediler." dediniz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bakın, müsaade edin, lütfen, sözümü kesmezseniz mutlu olacağım.

Bana Hükûmetim bir vazife verdi, bu sivilleşmeyle ilgili o kadar vazife verdi ki başkalarına, askerî okulları sivilleştirdi, ötekini sivilleştirdi, bunu sivilleştirdi, bana da dedi ki: "Sen de bunu sivilleştir."

Şimdi, yanlış misaller verirsek bunlarla doğruyu bulamayız. "İstihkâm olmasın, bunu belediye mi yapsın?" Peki, o zaman niye Silahlı Kuvvetlerin mühendis okulu yok? Soruyorum size, Silahlı Kuvvetlere o istihkâm bölüklerinde mühendis falan lazım değil mi? O zaman mühendis okulu da açmamız lazım, psikolog okulu da açmamız lazım. Silahlı Kuvvetlere sosyolog lazım değil mi? Niye bunları yapmıyoruz? Hangi branştan Silahlı Kuvvetlerde hizmet ihtiyacı varsa hepsini kuralım.

Değerli arkadaşlar, elimizde veriler var, bu verilere göre hareket ediyoruz. Evet, biz hastaneciliğini bu işin yapacağız, en mükemmel biçimde yapacağız, Silahlı Kuvvetlerimizin istediği her alanda onlara hizmete hazırız. Siz nasıl ki konuşmanızı yaparken "O şehitlerin, gazilerin bir tırnağına bile halel gelmesine razı olmam." dediyseniz siz de biliyorsunuz ki biz de ona razı gelmeyiz, o hususta sizin ile bizim kalbimizde bir farklılık yok.

Dolayısıyla, rol 1 ve rol 2'nin güçlendirilmesi, hastane hizmetlerinin ise İngiltere'de yapılmaya başlandığı gibi Türkiye'de Sağlık Bakanlığı tarafından yapılması vazifesi bana Hükûmetim tarafından verilmiştir, bunu en mükemmel biçimde yerine getireceğim. Asker bulunmasını istiyor bir gazimiz yanında, evet, bunu Millî Savunma Bakanıyla konuştuk, yapacağız, bunda bir zorluk yok ki. Ya da buraların askerle korunmasını istiyoruz, tamam, koruruz. Millî Savunma Bakanlığımız, Silahlı Kuvvetler asker verir, biz buraları askerle de koruruz ya da öyle bir yer var ki Hakkâri ya da...

BAŞKAN - Böyle bir talep yok herhâlde Sayın Bakan, korunmayla ilgili bir talep yok herhâlde.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, var.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Olmaz mı canım?

BAŞKAN - Niye olsun canım?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Var, Hakkâri Devlet Hastanesinde terörle ilgili mücadele yapan bir kişiyi nasıl yapacaksınız?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Müsaade edin... Arkadaşım, müsaade eder misin?

Eğer Hakkâri Devlet Hastanesi bugünkü terörden dolayı sadece askerlere tahsis edilmesi gereken bir yerse evet, orayı sadece askerlere tahsis ederiz. Böyle bir sorunumuz yok. Olmayan sorun tamamen marjinal karakterli bir gazete tarafından piyasaya çıkarıldı, peş peşe 5 tane yalan haber yapıldı, hepsi de yalandı, biz de bunları tekzip ettik, yalan olduğuna mahkemeler karar verdi, "Bunları yayınlayacaksın." dediler, birisi de şu anda mahkemede. Şöyle küçücük, 8'inci sayfada da yalan haber yazsalar yine tekzip edeceğim, hukuken peşine düşeceğim. Onlar tek tek yayınlanacak, o yalanlar da ortaya çıkacak. Yani askerî hastaneler kısmı başından sonuna kadar böyle bir şeydir arkadaşlar.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakanım, yalnız, İngiltere'de üniforma giyen askerî sağlık personeli var, doktor var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Var efendim, yine var, yine olacak diyorum ben size.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bizde yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Nasıl olmaz? O söylediğimiz rol 1 ve rol 2'de askerî üniforma giyen silahlı personel olacak, onda hiçbir sorun yok, hiçbir sorun yok.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Nerede yetiştireceksiniz Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, deniyor ki: "Nasıl yetişecek?" Arkadaşlar, bakın, şu tek tipçilikten kendimizi bir kurtaralım lütfen. Ben öğrendim bunları, çalıştım yani GATA'da okuyan bir öğrenci altı senelik, yedi senelik öğrencilik hayatında ne kadar kıta eğitimi alıyor? Toplamda üç ay kıta eğitimi alıyor. İstenirse altı ay göndeririz onların öğrencilerini kıtaya canım, bunda bir zorluk yok ki. Ne olacak? Ha, biz o okuldan itibaren o öğrencileri alacağız, bir pansiyona sokacağız. "Öyle olmazsa asker olamazlar onlar." diyeceğiz. Paşa kendisi 35-40 yaşından, kaç yaşından sonra komutan olabilecek ama o çocuklar eğer sivil bir üniversite askeriye adına okurlarsa onlardan asker olmayacak. Burada başka bir iş var. Buradaki iş bizim sivilleştirme çabalarımıza karşı bir dirençtir. Biz de Hükûmet olarak bu sivilleştirme çabalarını yapacağız yani biz artık istemiyoruz her beş senede, on senede bir, bir okuldan çıkan öğrencilerin arkalarında ya da önlerinde komutanları olduğu hâlde bize darbe yapmalarını. Bu kadar basit düşünüyoruz. Ankara'nın göbeğinde ya da İstanbul'un göbeğinde, Haydarpaşa'da askerî hastane istemiyoruz arkadaş; Hakkâri'de mi yapacağız? Yaparız beraber ya da cephede mi yapacağız? Onu da yapalım. Ama Ankara'nın göbeğinde buna ihtiyaç olmadığına kaniyiz. Onun için de bunu yapıyoruz. Siyasi açıdan birbirimizden farklı da düşünebiliriz arkadaşlar ama lütfen bunun için bize ağır konuşmayın. Bize ağır konuşursanız biz de tahammül edemeyiz, biz de size ağır konuşuruz. Ne olacak, bunun ne faydası var yani?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Aytuğ Bey'e ağır konuşuyorsunuz ayıp olmuyor da benim söylediğim mi ayıp oluyor? İşte açıklıyorsunuz. Ben de iddialıyım...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bakın, bu kadar konuştuk bir tane ağır cümle ağzımdan çıkmadı, çıkmaz da merak etmeyin.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Aytuğ Bey konuştuğu zaman söylediniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, devam edeyim müsaadenizle.

BAŞKAN - Zaten altı dakikanız kaldı Sayın Bakan, bu konuyla beraber.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok ama yani arkadaşların konuştuklarının yüzde 80'ini bence konuştum, en önemli olanlarını, hepsi önemli ama. Çünkü gerçekten bu kadar, 42 sayfalık bir nota, -şunlar birikti- herhâlde beş saat vereceksiniz ki bunları anlatabilelim.

BAŞKAN - Benim bir tek ricam var: Bu spesifik yani ne bileyim işte, Sayın Çaturoğlu'nun Zonguldak'ı gibi falan...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Onları yazıyla verelim.

BAŞKAN - ...ya da işte, Tokat gibi, Sayın Durmaz'ınki gibi; bunları yazılı alalım, genel sorulara burada cevap alalım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Benim başım üstüne efendim, onları size yazıyla verelim.

Bir konu daha vardı, onu da arz etmek istiyorum: Bu hekim...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Kamu hastanelerinin durumuyla ilgili Sayıştay raporunu...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam, şimdi oraya geliyorum.

Bir de hekim sayılarıyla ilgili sorunlar, dikkat ederseniz herkes hekim istiyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hemşire istiyoruz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ve hemşire istiyor, doğrudur. Artık hemşire sayısında problemimiz yok, orada benim kadro için Maliyeyi zorlamam gerekiyor, işin kavgasını yapmam gerekiyor. Haklısınız, gücüm yettiği kadar yapacağım; siz de destek verin.

Kalanı konuşalım, doktor kısmını: Arkadaşlar, ben Türkiye'de ilk defa Genel Kurulda "Türkiye'de doktor sayısı eksik, tıp fakültelerine fazla öğrenci almamız gerekir." dediğim zaman bir değerli milletvekilimiz -o da bir profesördü, üniversiteden gelmişti- çıktı dedi ki: "Hem de kendisi profesör olan, akademisyen olan bir Sağlık Bakanının bunu konuşmasına teessüf ediyorum. Nasıl böyle bir şeyi konuşursunuz?" Bakın, burada bugün hiç kimse Türkiye'de hekim sayısının fazlalığından, yeterliliğinden bahsetmiyor. Uzunca bir müddet tabip örgütleri, üniversiteler, YÖK, muhalefetten belli arkadaşlarımız direndiler "Dağılım dengesizliği var." falan diye. Bizim, dağılımın en fazla olduğu iller bazen, biraz önce konuştuğumuz iller. Mesela Çanakkale dendiği zaman Çanakkale'de doktor sayısı Türkiye'nin en iyilerinden ama ihtiyaç var. Türkiye'nin en iyilerinden olan bir şehirde ihtiyaç varsa demek ki ihtiyaç var. Çok basit bu hesap yani. Biz "Öğrenci sayıları artırılsın." dediğimiz zaman neler neler yapılmadı bize.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Yetişmiyor diye düşünülmüş olabilir Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlar, eğer yetiştirmek isterseniz yetişir. Türkiye böyle bir ülke falan değil bakın. Ben ismini vermeden söyleyeyim size, bu tam gün tartışmalarını yaptığımız günlerde bir son sınıf öğrencisi, benim bir bakan arkadaşımın kızı, evlerinde oturuyoruz, annesi de doktor, bir fakültede hoca. O bana dedi ki: "Ya, bir hocamız var, muayenehanesi var, bu tam günden dolayı geçen oturuyorduk konuşuyorduk dedi ki: 'İstemeyerek de olsa öğrencilerimi terk edip ayrılacağım bu tam gün gelirse.'" O hanımefendi de, tıp fakültesi 6'ncı sınıf öğrencisi kızımız da dedi ki: "Vallahi anneciğim hocam gitse de hiç zararı olmaz, ben çünkü hiç yüzünü bile görmedim."

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) - Tam günü savunuyoruz Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, onun için Türkiye doktor yetiştirmesi gerekiyorsa bunu yetiştirebilir. Ya, arkadaşlar, gözünüze kurban olayım yani Küba yetiştiriyorsa, bu kadar maddi imkânları dar bir ülke yetiştiriyorsa biz neden yetiştiremiyor muşuz canım? Orada neyse eksiğimiz gelin onu konuşalım.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - "Üniversitelerde yeterli hocamız yok." diyorlar...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam, hoca programlarını nasıl geliştireceğimizi biz konuşalım. Bugün Kübalı doktorlar dünyanın İspanyolca konuşulan her yerinde doktorluk yapıyorlar. Bu kadar gencimiz var bizim. Suudi Arabistan'la ben beraber çalışıyorum sağlık sistemlerini geliştirmek için yani bugün Türkiye'den İngilizce bilen bir doktor Suudi Arabistan'a giderse Türkiye'deki kazancının 1,5-2 mislini rahatça kazanır durumda. Bundan niye korkuyoruz ki biz, bu sayının artmasından? Çünkü hep şu konuşuldu bakın: Kalitenin konuşulduğu yerde, eyvallah, şapka çıkarırım. "Doktor sayısı artırılmak isteniyor ki doktorlar ucuz iş gücüne çevrilsin." Yahu arkadaş, Avrupa'nın en az doktor sayısına sahip ülkesiyiz nüfusumuza göre. Nasıl böyle bir şeyi söylersiniz?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Artırmasanız da söyleyecekler bunu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yıllarca söylendi bu.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Kaç tıp fakültemiz var Hocam?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayıyı tam bilmiyorum.

Orada da şunu söyleyeyim: Küçük tıp fakültelerinin kendi başına öğrenci yetiştiremeyeceğine ben de inanıyorum. Şimdi, biz bu hususta YÖK'le çalışıyoruz, uzmanlık eğitimi Sağlık Bakanlığıyla ilgili, müfredatları çok yakinen takip edeceğiz, eğer bir uzmanlık öğrencisi bulunduğu yerde yeterli işlemi, eğitimi alamamışsa biz onların diploması için başka bir üniversiteye gitsin, orada da tecrübesini kazansın gelsin diye bunun üstünde duracağız.

Şimdi, kısa kısa öteki meselelere de gireyim müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Yeni bir eğitim şartı mı getireceksiniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, müfredatlar oluşturulmuş ama yeterince takip edilmiyor yani siz cerrah olacaksanız falanca ameliyatı şu kadar hocanızla beraber yapmanız lazım. Bunlar maalesef, bazen kâğıdın üzerine yazılıyor, iş bitiyor.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Yeterlilikler çerçevesinde.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, Sayıştayla alakalı olarak bu sağlık testlerinin finansal sürdürülebilirliği bize göre var, SUT fiyatlarıyla konuşulursa yok ama söylediğimiz gibi, global bütçelemede biz gider esaslı bir pazarlığa giriyoruz ve SUT fiyatları da artırılacak, bunun başka bir yolu yok, bence artırılması gerekiyor.

85 tıp fakültesi varmış, arkadaşlarımız bunu verdiler.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Peki, zarar nereden doğuyor yüzde 1,8; 2015'teki?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şöyle oluyor: Piyasaya borcumuz biraz artmış oluyor. Borçluluk oranımız artıyor ama bu, bizim toplam rakamlarımız içinde düşündüğünüz zaman döndüremeyeceğimiz bir rakam falan değil ama takdir edersiniz ki biz daha çok para alarak borçluluğumuzu azaltalım diye de ciddi bir çabanın içindeyiz doğrusu Maliye Bakanlığımız ve Çalışma Bakanlığımızla ilgili olarak.

Bir de bu temel sağlık hizmetleri tarafında borçların tahsil edilemediği meselesi var. Değerli arkadaşlarım, belediyelerden su paralarını alamıyoruz. Bu kadar basit yani. Belediyeleri icraya da verebiliriz aslında. Onun dışında bir yerden alamadığınız para var mı?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Özel idareler...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bir de il özel idarelerinden. Bunlar devletin kurumları, içlerinde AK PARTİ'li belediyeler var, CHP'li belediyeler var, MHP'li belediyeler var, HDP'li belediyeler var. Oturuyoruz konuşuyoruz, "Arkadaş, verin bu parayı." diyoruz. İstiyorsanız yarın icraya verelim hepsini, veririz de yani. O zaman Sayıştay da bize hiçbir şey söylemez yani.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Silin o zaman.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yani silebiliriz de, niye silmeyelim? Ben silmeye de varım doğrusu.

Şimdi, hizmet alım tutarlarından bahsetmişti Sayın Kuşoğlu, hizmet alım tutarlarındaki son 6 milyar 900 milyon liralık harcamamızda yüzde 25 temizlik, yüzde 20 veri hazırlama, yüzde 15 yemek... Neden artıyor?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Görüntüleme, laboratuvar...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Görüntüleme yüzde 7, laboratuvar 7; bu şekilde. Önceki yılla bunlar aşağı yukarı aynı.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yani bunları kamu hastaneleri kendi içinde çözemez mi dışarıdan...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bizim bu husustaki tecrübemiz şudur efendim: Bu Komisyonda bana "Neoliberalsiniz." diye suçlama yapıldı, bu Komisyonda bana "Komünistsin." diye de suçlama yapıldı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Keşke olsa.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Komünistlik zor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Evet, evet; yapan arkadaşımız muhalefetten bir arkadaştı, ismini de verebilirim. Kayıtlara dönüp bakabilirsiniz. Doğrudan bana "komünist" denmedi de, "Sizin bu uygulamalarınız komünist ülkelerde olur." dendi. Sayın Akif Hamzaçebi söylemişti hem de bunu. Neden biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim neden olduğunu, neden söylediğini: Çünkü 2008'de özel hastanelerin doktor istihdamıyla ilgili kurallar getirdim ben. "Özel hastane de olsanız bizim doktora ihtiyacımız var, arkadaş, şundan daha fazla doktor istihdam edemezsiniz." Siz bugün Antalya'da ya da İstanbul'da ya da Gaziantep'te -bunlar özel hastaneciliğin volüm olarak biraz yüksek olduğu yerler- "Bir hastane yapacağım." deyin, biz ona izin vermiyoruz, Ağrı'ya giderseniz belki izin veririz. Bunları getirdiğim zaman "Bu ancak komünist ülkelerde olur." dendi bana. Şunu söylemeye çalışıyorum: Biz işimizi yapmaya çalışıyoruz. Hizmet alım yöntemleri patronun kamu olduğu, hizmet alım yöntemleri bana göre kamunun güçlü biçimde hizmet vermesinin en kestirme yollarından biridir. Çünkü, doğrudan doğruya memurlarınız eliyle birçok cihazı ve operasyonu çok dinamik biçimde yürütemiyorsunuz. Bu bir tecrübe, bunu hepimiz biliyoruz arkadaşlar. Yani şu anda Türkiye'de, bizim bu hizmet alım yoluyla yaptığımız MR, tomografi ya da diğer görüntülemelerle alakalı hizmet alımlarımız müthiş bir verimlilikle gidiyor. Aksayan tarafları olabilir, oturur onları tamir ederiz ama aman bunlara sahip çıkalım işte... Kamu özel ortaklığı, Değerli Kuşoğlu bence bunun şahikasıdır yani. Ne diyoruz biz kamu özel ortaklığında "Sana arsa veriyorum, binayı yap, 6 zorunlu hizmet var o binanın bakımıyla alakalı, onları yerine getir; ben sana yirmi beş yıl boyunca kira öder gibi para veririm ama işini iyi yaptığın müddetçe veririm, eksik gördüğüm zaman da parandan keserim." Hizmetler açısından da böyle. Ben nereden buralara geldiğimi söyleyeyim: İlk Bakanlığa başladığım zaman yüksek ihtisas hastanesinde bir tomografi cihazı sekiz aydır arızalıydı ve ben soruşturma yaptım, arızanın sebebini bulamadım. Çünkü 28 yazı yazılmıştı, oradan müdüre, müdürden Bakanlığa, Bakanlıktan aşağıya. Herkes yazısını yazmıştı zaten.

Onun için, hizmet alımları, patronun devlet olması şartıyla bana göre en verimli yöntemlerdir. Bunları daraltmamalıyız, bunları genişletmeliyiz ama bir ülkede de sağlık hizmet sunumunun yüzde 25'ini -bana göre, bütün dünya tecrübem, bugüne kadar getirdiğim tecrübe- azami, yüzde 30'unu özel sektör aşmamalıdır. Bununla ilgili regülasyonları, kontrol tedbirlerini devlet koymalıdır. Koyarsanız, orayı da kontrol etme şansınız olur; koymazsanız yarın, Şili'deki gibi, Güney Afrika'daki gibi, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gibi başınızın belası olur, ne yapacağınızı da şaşırırsınız. Türkiye'de böyle bir sorun yok, çünkü özel sektörün büyümesi şu anda tamamen kontrol altında. İlave bir yatak koymasına biz izin vermiyoruz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Rapordaki tespitleri dikkate almadık ama yani vaktimiz olsa da burada tartışabilsek.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hangisini efendim?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Siz yine raporunuzdakileri söylediniz ama Sayıştay raporlarında yazılan tespitleri dikkate almadan tartışmış olduk. Vaktimiz olsa da onu ayrıca tartışabilsek.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tartışabiliriz, tabii, o zaman sadece Sayıştay raporunu burada konuşabilirdik, başka konuşacak hiçbir şeyimiz kalmadı.

Sayın Zekeriya Temizel'in, bu geleneksel, bitkisel tıbbi ürünler için söylediği hususlar benim açımdan da çok önemli. Ama Sayın Temizel, biz bunlar için klinik çalışma istemiyoruz. Yönetmeliğimiz Avrupa Birliği yönetmeliğiyle benzeşiktir, bunlar için yurt içindeyse on beş yıl, yurt dışındaysa otuz yıldır kullanılıyor olmasını istiyoruz ve biblografik olarak bunun kanıtlanmasını istiyoruz. Takdir edersiniz ki bir taraftan bu alanı açmak lazım, bir taraftan bu alanın şarlatanlarına müsaade etmemek lazım. Nitekim, başvuru oranlarının ücretlerini düşürdük, 16 bin liraydı başvuru ücreti 3.000 liraya düşürdük. Bu ürünlerin GMP altında üretilmesi için denetlemeler yapıyoruz. Bir taraftan da çok ciddi bir mücadele yürütüyoruz, 5.000'in üstünde İnternet sitesi kapattırdık. Ancak bu, özellikle uydu yayınlarına gücümüz yetmiyor.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Televizyon satışları geceleri inanılmaz, inanılmaz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Uyduya gücümüz yetmiyor, çünkü uydu Türkiye'de değil. Burada yapılacak iş şu: Biz, sağlık okur yazarlığını artırırsak bu meseleyi çözeriz. Buna hep birlikte gayret edeceğiz.

BAŞKAN - Yani uydudan ürün almayalım o zaman.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Kesinlikle almamak gerekiyor.

Mersin'de 10 bin kişiye yatak oranımız şu anda 21,8; şehir hastanesini açınca, bir de Mezitli'den sonra 27'ye çıkacak.

Bizim başlangıç ödeneklerimiz ile yıl sonu ödeneklerimiz tabiatıyla değişiyor. Yani ondan dolayı da bir rakam üzerinde Sayın Günal bahsetmişti. Toplamda 2,763 bir başlangıç ödeneği varken, personel, diğer cari giderler ve yatırım giderlerinde, bu 4,854'e çıkmıştı, fark oradan ileri geliyor. Taşeron alımlarında şuna geçiyoruz artık...

BAŞKAN - Sayın Günal da artışın sebebini sormuştu efendim, neden bu kadar yüksek bir artış var diye.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yatırım giderlerimizden dolayı. Çünkü yatırım giderlerimiz 1,134'ten 3,213'e çıktı yani ilave para aldık ve yatırım yaptık.

Yine, Sayın Günal'ın taşeron alımlarında, "Özellikle sekreterlikler, diğer benzeri okullardan mezun olanlar alınmıyor da taşeron alımı yapılıyor." demişti. Zaten taşeronlukla ilgili kanunu son iki gündür bir kere daha gözden geçirdik, bugün de Bakanlar Kurulumuzda görüşüldü. Umut ediyorum ki o mesele yakın zamanda inşallah çözülecek. Biz şimdi, doğrusu tıbbi sekreterlik ve dengi okullardan mezun olmuş olan kişilerle buna benzer hizmetleri yürütmeyi planlıyoruz.

Yine Sayın Günal da Sayın Kuşoğlu'nun sorusuyla benzer biçimde bu Sayıştay raporlarından bahsetmişti. Aslında, döner sermaye bütçesinin yüzde 95'i Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçesinde var. Bunun detaylarını göremiyoruz diye tartışılıyor belki. Belki Sayıştay da zaten bunlar bütçelendirilirken, muhasebeleştirilirken yeterli detaylar ortaya konmuyor diyor, bunu kabul ediyor ve bu hususta çalışıyoruz. Çok kolay bir iş değil, yeni yazılım programları yaptırdık, önümüzdeki yıl bu meseleyi tamamen halledeceğimize inanıyorum.

Yine Sayın Günal'ın Türkiye'deki fazla ilaç kullanımıyla ilgili bir yorumu olmuştu. Mesela, İngiltere'de kişi başına 387 dolar ilaç kullanılıyor, Almanya'da 549 dolar, Meksika'yı benzetelim, Meksika bize benziyor, 170 dolar, Türkiye'de kişi başına 92 dolar ilaç tüketimimiz var. Türkiye, aslında ilacı ucuza kullanan bir ülke gerçekten.

Bu antidepresan ilaç konusunu biraz daha bilimsel seviyede tartışmak lazım gerçekten, araştırma yapmamız gerekiyor. Yani hakikaten antidepresan veren arkadaşlarımız, doktorlar bunu gereksiz mi veriyorlar? Böyle bir haksızlık da yapmayalım. Ha bir de buradan bir sonuç çıkarılıyor: "Demek ki Türkiye çok kötü ki..."

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Psikiyatristler yazsın sadece.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hocam, o zaman psikiyatristlerin kapısında nasıl bir şey olur, düşünün yani. Yok, Dünya Sağlık Örgütü de bunu söylemiyor, "Bunu böyle yapmayın." diyor, DSÖ de "Bunu kesinlikle böyle yapmayın." diyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tabii, ilaç firmaları öyle istiyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, öyle demeyin lütfen, yani Türkiye'de size göre, sadece psikiyatristlerin bununla baş edebileceği sayıda mı bir kalabalık var. Bu o kadar kolay bir şey değil.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Türkiye'de en fazla kullanılan antibiyotikler.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Antibiyotik kullanımını azalttık ama, azaltıyoruz.

Bir de burada şöyle bir şey var, şöyle bir çıkarım oluyor, çok ilginç bu: "Türkiye kötü gidiyor, demek ki insanlar depresyona giriyor."

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Öyle...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Hocam, lütfen bunu siz söylemeyin, depresyon bu değil, siz benden çok iyi biliyorsunuz. Depresyon bambaşka bir hastalık yani. Öyle olsaydı, gelişmiş, zengin ülkelerde, İskandinav ülkelerinde depresyonun Türkiye'den az olması gerekirdi, hâlbuki daha fazla. Onun için bunları, bu bağlamlarda tartışmak gerçekten doğru olmuyor.

BAŞKAN - Bu, Komisyonun depresyonu efendim yani Sayın Bekaroğlu'nun söylediği.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Estağfurullah, hepimizin depresyonu desek daha doğru.

Şimdi, Türkiye'de biz Sağlık Bakanlığında 169 bin yatak planlıyoruz. Burada da şöyle bir şey var, yatak planlamasını yeni yatak yapmak için yapmıyoruz değerli arkadaşlar. Biz, eski yatakları dönüştürmek için bir yatak planlaması yapıyoruz. Bazı illerimizde yatak sayısı çok eksik, mesela Şanlıurfa'da ya da ne bileyim, buna benzer başka bazı illerimizde. Orada yatak sayısını artırıyoruz. Ama Trabzon'da 41 yatak var, değerli milletvekilim, siz Trabzon'da şehir hastanesi yaparken öteki hastaneye "Hepsini tutun." derseniz, yok tutmayacağız onları. O zaman şehirlerle biraz aramızda çatışma da çıkıyor. Yani bu işin planlamasını bilmeyince yereldeki arkadaşlarımız, "Hepsi burada dursun." diyor. Hâlbuki, Türkiye'de hâlâ deprem açısından sorunlu hastanelerimiz var, hâlâ mekânlar olarak bugün modern hastaneciliğin yapılamayacağı yerler var. Bunları dönüştürmek için klasik yöntemle de kamu özel ortaklığı yöntemiyle de hastaneler yapmaya devam edeceğiz. Dönüştüreceğiz, bir planımız var, kamunun ne kadar yatağı olsun, özel sektörün ne kadar olsun, üniversitenin ne kadar olsun. Toplamda bunun 10 bin kişiye 31 olmasını hedefliyoruz. Sağlık Bakanlığında da bunun 10 binde 17'den, 10 binde 20'ye çıkmasını istiyoruz. Bazı yerlere yeni yatak yapmış olacağız, bazı yerlerde de -söylediğim gibi- yatakları dönüştürmüş olacağız.

Şimdi, 2 değerli arkadaşımız anne ölümleri ve bölgeler arasındaki farklılıklardan bahsetmişti. Ben size şöyle söyleyeyim: Özellikle, 2015'te anne ölüm oranlarında, Türkiye Halk Sağlığı Kurumumuz çalışmalarında bize şunu söylüyor: Türkiye ortalamamız yaklaşık yüzde 15. Bu mesela Batı Marmara'da 17,4, güneydoğuda da 19,3. Mesela en kötü olmasını yani çok kimsenin beklediği güneydoğu değil, Orta Anadolu'da 19,8. Yani, rakamlar birbirinden farklı ama öyle 6 kat falan, dendiği gibi bir sapma kesinlikle yok. Tekrar ifade ediyorum: En iyi durumda olan Doğu Karadeniz, anne ölümlerinde; yüz binde 9,4; en aşağı durumda olan Orta Anadolu; 19,8 yani aşağı yukarı bire iki fark var. Ama, anne ölümlerinin zaten frekansı çok düşük olduğu için öyle bir yılla, iki yılla, üç yılla aralarındaki oranlar falan belirlenemez, uzun süreli, beş yıllık, on yıllık trendlere bakmak zorundayız.

Bebek ölümleri, Ortadoğu Anadolu'da binde 11,6, Batı Marmara'da 5,3; güneydoğuda 11,1; Türkiye'de 7,6. Yani, azami, iki uç arasında, iki ekstrem arasında bire iki fark var, böyle bir dağılım var. Onun için, böyle geniş bir dağılım falan kesinlikle yok.

Suriyeli sağlık çalışanlarının Türk sağlık çalışanlarından daha avantajlı olması diye bir durum yok. Allah hepinizden razı olsun; Sağlık çalışanlarının özlük haklarının genişletilmesi için emeklilik konusundaki kazanımları, yıpranma payı konusundaki kazanımları, ek ödemelerinin daha iyi hâle getirilmesi için kazanımları konusunda ben ciddi bir mücadele veriyorum, siz de bu mücadeleye bu konuşmalarınızla dahi yardımcı oluyorsunuz. Onun için teşekkür ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Mütehassıs hekimlerin de maaşı çok az biliyorsunuz, emeklilerin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Doğru söylüyorsunuz, emeklilik konusunu genel olarak söylüyorum.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Maliye Bakanımız kabul etmiyor. Sayın Bakanım, siz iyi niyetle konuşuyorsunuz ama...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben Maliye Bakanımızın yakasına yapışmayı iyi bilen biriyim, merak etmeyin.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Kabul etmiyor, dün de konuştum, kabul etmiyor, diyor ki: "Yıpranma payını vermeyeceğiz."

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, biraz bekleyelim, beraber... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Suriyeli sağlık çalışanlarının Türk sağlık çalışanlarından avantajlı olması diye bir durum yok. Göçmen sağlığı merkezlerimiz var şu anda elimizde. Bunları 500'e çıkaracağız. Bunları bizim eski sağlık ocaklarımız ile sağlık merkezleri arasında, o tatta bir planlamayla götürüyoruz. Buralarda, kaç Suriyeli doktor var? 600 mü müracaat eden? Bu 600 civarındaki Suriyeli doktordan bizim denkliğini kabul edip "Bu işi Türkiye'de yapabilir." dediklerimizi buralarda görevlendireceğiz, hemşirelerini de buralarda görevlendirerek bir ihtiyacı karşılamaya çalışacağız.

Bu, araştırmacılarımız için özlük hakları açısından bir kanun düzenlemesi yapılmıştı, bahseden milletvekilimiz de söyledi. Kanuni düzenlemeden önce 2.900 liraydı onların aylıkları, şu anda 4.250 lira oldu.

Kan merkezleri açısından bölgesel kan merkezleri var zaten Kızılayın. Burada da gerçekten Türkiye büyük bir tarih yazdı arkadaşlar. Türkiye'de kanı nasıl aradığımızı bir hatırlayın. Ameliyata girecek bir vatandaş için, bir yakınınız için beş altı kişiyi götürüp kan verirdiniz ki...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Gene öyle Sayın Bakan, yapmayın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, kesinlikle böyle bir durum yok arkadaşlar.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Dün yaşadık efendim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Çok istirham ediyorum.

Bakın, müsaade eder misiniz, anlatayım size. Az sayıda üniversitemiz hâlâ "Ben Kızılaydan kan almam, kanımı kendim temin edeceğim." noktasında. Bunu da bitiriyoruz. Onlara geçici bir süre için bir izin vermiştik. Şu anda Türk Kızılayı 2017 yılı içinde 2 milyon 700 bin ünite kan toplayabilecek, öngörümüz budur. Şu anda 2 milyon 300, 400 bin ünite civarında kan toplayabiliyor. 17 Kızılay bölge kan merkezinde bu iş bundan sonra yapılacak.

Evet, asbestle ilgili söylenenler çok doğrudur, mezotelyoma riski oluşturan bir maddedir. Bu sebeple, asbestli su borusu üretimini yasaklamış durumdayız. Var olanlar yerel yönetimlerle değiştirilmektedir. Bunun üstüne gideceğiz, siz bizi uyarıyorsunuz, biz de bunun üstüne gideceğiz.

BAŞKAN - Kaynak lazım bu iş için de.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bence bunlara kaynak bulunmalı Sayın Başkanım. Başka şeye bul...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, eski şebekelerin tamamı bu hâlde, ciddi kaynak ihtiyacı var.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Kentsel dönüşümde de önemli.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Niğde ilindeki eski hastane binamız Valiliğe devredilmiş durumdadır. Valilik burada yeni hizmet binası yapacak. İl Sağlık Müdürlüğü, Halk Sağlık Müdürlüğü de bir hizmet bütünlüğü içinde bu binanın içinde yer alacaktır.

Niğde'de yetişkin ve yenidoğan yataklarımızın doluluk oranı sırasıyla yüzde 61 ve 49'dur. Böyle olmasına rağmen, buralar nispeten nüfusça küçük iller olduğu için zaman zaman beklenmedik bir doluluk olabilmekte ve verilen örnekteki gibi, başka bir ile gitme ihtiyacı doğabilmektedir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir tek Niğde'ye özel bir durum değil.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Haklısınız, bahsettim. Bunları ortadan kaldırmak durumundayız ve bu husustaki çalışmalarımız devam edecek.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Uyuşturucu...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, uyuşturucu konusunda, tabii, ciddi bir farkındalık oluştu ve gerçekten her bakanlık kendi üstüne düşeni yapmaya başladı. Biraz zamana ihtiyaç var. Uyuşturucudan ölüm sayılarında bir artış var, evet. Dolayısıyla, bu program bunun için kuruldu zaten. Yakalanan uyuşturucu sayısında çok büyük artış var kıyaslandığında. Bu kurduğumuz...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Bonzainin satışı yasaklansın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Efendim?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Bonzai satılan yerleri diyorum, onları daha fazla...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bonzainin satışı yasak zaten.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Var ama, malzemeleri satılıyor hâlâ.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, burada söylediğim gibi yani gerçekten... Geçen -biz genel sekreterliğini yapıyoruz, bir başbakan yardımcımız programı yürütüyor- biz iki saat Bakanlar Kurulunda bu konuyu görüştük. Zaman darlığından dolayı detaylara giremiyorum. Mesela, şimdi, uyuşturucunun yaygın olduğu yerlerde "narkotim"ler oluşturduk. Bunlar özel eğitilmiş kişiler. Öğretmenlerimizi eğittik, bizim aile hekimlerimizi eğittik, ailelere eğitim veriyoruz. Yani, bu sürekli olarak üzerinde durmamız gereken bir konu. Şu anda, tedaviden sonraki sosyal rehabilitasyon, istihdamı da içine alan sosyal rehabilitasyon açısından daha işin başlangıcındayız yani bunu ifade etmem gerekir. Ama, şunu da bilelim: Türkiye'de uyuşturucu kullanımı çok yüksek değil arkadaşlar, Avrupa'yla kıyaslanmayacak kadar düşük.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Giderek artıyor Bakanım. Niye Avrupa'yla kıyaslıyoruz? Kıyaslamayalım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ama artırmayalım işte, aynı şeyi söylüyoruz Sayın Milletvekilim; artırmayalım yani yol yakınken biz burada tedbirlerimizi alalım ki Allah korusun, onların durumuna gelmek büyük bir felaket olur yani.

Bir de yıllardır uyumlaştırılmaya çalışılan bir araştırma vardı okullarda yapacağımız: ESPAD araştırması. Nedir durum? Bir defa, bunu da çok bilimsel bir saha araştırmasıyla önümüzdeki aylarda ortaya koyacağız.

Damacanalarla ilgili bir şey söylendi. Damacanalarda aslında 75 kez kullanım hakkı vardı, yine 75 kez kullanım hakkı var.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Çoğaldı, basına bir şey yansıdı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, 75'ti, yine 75.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - 40'a düşürmek lazım. Sağlık açısından riskli. Ben o meslekte bulunduğum için biliyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Müsaade edin. Bu 75... Aslında damacana sular için hiçbir Avrupa ülkesinde olmadığı kadar sıkı bir şekilde yapılan bir takip var Türkiye. Biliyorsunuz, birkaç yıl önce ciddi bir farkındalık oluşmuştu. Bu farkındalık bize de bir fırsat penceresi açtı. Biz de Sağlık Bakanlığı olarak o hususta Avrupa'nın bu meseleyi takibiyle ilgili en katı kurallarını koyduk. Dolayısıyla, yakın bir takip yapıyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Kuralda sorun yok da takipte sorun var Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Takipleri sıklaştırmamız gerekebilir, haklısınız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Bir de bu suda radyasyon ölçümü yapılıyor mu Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İlk ruhsat sırasında TAEK yapıyor.

HAYATİ TEKİN (Samsun) - Ondan sonra saldım çayıra...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlar, saldım çayıra değil. Bakın, bizim bu husustaki yönetmeliklerimiz Avrupa Birliğiyle uyumlaştırılmış yönetmeliklerdir. Alıyoruz bunu. Şimdi, ben bunu alınca arkadaşlarıma talimat veriyorum -sizden sonra biz toplanıyoruz- diyorum ki: Bir bakın bakalım, gerçekten Avrupa Birliğiyle uyumlaştırılmış yönetmelikler böyle olsa da sonradan da radyasyon açısından bakmak lazım mı belli periyotlarla? Lazımsa ona da bakarız yani bakılmayacak bir şey yok.

HAYATİ TEKİN (Samsun) - Saldım çayıra derken Sayın Bakanım yani ondan sonra takibi yok.

BAŞKAN - Arkadaşlar, diğer konularla ilgili olarak Sayın Bakanımızın kapısı her zaman açık Bakanlıkta. Kalan kısımlarını orada ziyaret edip görüşmek mümkün.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bitirmek üzereyim. Lütfen beş dakika verin, bitireyim.

BAŞKAN - Hayır, ben sohbet kısımlarından bahsettim, cevapları değil.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Anladım.

Bu sene 31 bine yakın atama gerçekleştirdik. Bunun 17 bini yardımcı sağlık personelidir. En son olarak da 7.792 personelin atamasını gerçekleştirdik yani toplamda 31 bin atama yaptık.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Bu sayının artmasını istiyoruz Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Vallahi ben de çok istiyorum.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Maliye Bakanına bir yüklenin, arkanızdayız yani.

BAŞKAN - Yükleneyim, çok haklısınız.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Çünkü çok genç var eğitimli, atanamayan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, bir değerli milletvekilimiz "Anne ölümleri önceki dönemlerde de çok ciddi düşüyordu." demişti. Anne ölümleri önceki dönemlerde daha fazla düşmüyordu değerli arkadaşlar. Sayın Atıcı, bundan siz bahsetmiştiniz anne ölümleri önceki dönemlerde de çok düşüyordu diye. Şimdi, ben daha önceki, yedi yıl, dokuz yıl, on yıllık periyotları önceki araştırmalardan çıkardım. Kayıtlarımız çok iyi olmadığı için önceki yıllar daha ziyade Hacettepe'nin yaptığı araştırmalar ya da benzeri araştırmalarla ya da Dünya Sağlık Örgütünün projeksiyonlarıyla ilan edilmiş sayılardır bunlar.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - 1960'tan beri var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 1974'ten itibaren şimdi almışız. Şöyle olmuş. Bir önceki dönemlerle mukayeseli olarak ne kadar azalma olmuş? Mesela 1974-1981 arasında yüzde 36 azalma olmuş. Sonraki dönemde, 1981-1990 arasında 26,5 olmuş; sonra 1990-2000 arasında 18 olmuş, 2000 ve 2005 arasında 50 olmuş, 2005-2010 arasında 58 olmuş, 2010-2015 arasında 10 olmuş. Onu söylüyoruz, diyoruz ki geldik, yani bizim Sağlıkta Dönüşümün o on yılı içerisinde gerçekten çok ciddi bir düşme oldu. Bu bütün raporlara da girdi. UNICEF'in raporlarında var, DSÖ'nün raporlarında var. Türkiye bu ölümleri dünyada en hızlı azaltan birkaç ülkeden biri. Üstelik de bu kadar nüfusu büyük ülkelerin içinde benzeri yok. Tamam, şimdi bir durgunluk dönemindeyiz, o zaman biz diyoruz ki Sağlıkta Dönüşümün ikinci fazına başlayacağız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Her konuda durgunluk var Sayın Bakan. Büyümede, orta gelir...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, her konuda yok. Ülkeye de kendimize de haksızlık yaparız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Belli bir şeyden sonra azalır zaten.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tabii.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Azalsın ama benim verdiğim örneğin gerekçesi bu değil. Hani siz hep 2002 ile 2016'yı kıyaslıyorsunuz ya...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Evet.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben de diyorum ki hadi 1974'ü kıyaslayım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Kıyasladık ama kıyasladığımız zaman Sayın Atıcı...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Rakamlarda ciddi bir düşüş var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Düşme eğiliminde.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tabii ki düşme eğiliminde ama en büyük düşükleri biz 2000 ile 2010 yılı arasında almışız. Söylemeyelim mi bunu? Hakkımız yoksa söylemeyelim yani.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - 2012'de yükseldi mesela. 600 çocuk orada öldü boşu boşuna.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Söylemeyelim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 2011'den sonra da durdu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Mesela kızamıktan bahsedildi yine.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - İlk defa 2012'de yükseldi. Hayatı boyunca o dönem, ilk defa 2012'de yükseldi ve 600 bebek fazladan öldü.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam, eyvallah.

Şimdi, kızamıkla ilgili olarak bir şey söyleyeyim. Kızamık, Türkiye'de gerçekten... Yanlış kelime kullanmamak için, bir elefikasyon var, bir eliminasyon var, bu eliminasyon. Türkiye kızamığı elimine etti. Elimine ettiği de teyit edildi. Dünya Sağlık Örgütünce teyit edildi. Bu sadece bizim düşüncemiz değil ki. Peki, sonra nasıl oldu da sayılarda bir artış oldu? Oldu çünkü Avrupa'da çok büyük bir salgın oldu ve yaptığımız bütün genetik araştırmalar suçların hepsinin Avrupa suçları olduğunu gösterdi ve aşılanma yaşının dışındaki kişilerde olduğunu gösterdi. Bundan kaçınmanız o kadar zordur ki. Biz ciddi bir aşılama kampanyası yapmıştık, hatırlayın 2003'te mi yaptık?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Birçok kere yaptınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, toplu bir "catch-up" yapmak bir kampanya yaptık biz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - 3 kere yaptınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İşte orada bütün çocukları aşıladığımız bir kampanya var. Onun önündeki yaş gruplarında çıktı, bir de henüz aşılanma yaşına gelmemiş çocuklarda çıktı, sayıları arttı. Peki, bu sene sayı kaç? 9. 2016'da elimdeki rakamlar. 2016'yı söylüyorum: Şu ana kadar 9 rakam. 2015'te 342 rakam.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - İyi aşılama yapılsaydı Avrupa'dan da Suriye'den de gelse...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ondan değil Sayın Vekilim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bu senekini demiyorum Sayın Bakan. Daha öncekiler iyi aşılansaydı Suriye'den de gelse Avrupa'dan da gelse benim çocuklarım kızamık olmazdı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Vekilim, bizim sayışımızın pik yaptığı yıl, biz kaçlardan getirmişiz bunu, biliyorsunuz 30-40 binlerde aşağı indirdik.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Elbette.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 2013 yılında 7 bin. O söylediğim Avrupa salgını yılı ve oradaki vakaların yaş gruplarına baktığımız zaman, bunlar mesela 15 yaş üstü ya da önemli bir kısmı 1 yaş altı vakalar, henüz aşılanma yaşına gelmemiş vakalar. Biz hızla o ara o gruplarda aşılamaya başladık ama yetiştiremediğiniz çocuklardan dolayı da bir miktar kızamık çıkıyor. Ölüm vakamız da zannediyorum hiç olmadı. Oldu mu o yıl, 2013'te kızamıktan ölüm vakamız var mı? 2 vakamızı da kaybetmişiz. Ama bakın, bugün yine 9. Bunu şundan söylüyoruz: Biz kızamığı elimine ettik, aşılamamız iyi falan derken özellikle kızamık aşısı açısından literatüre baktığınızda zaman zaman o eliminasyon döneminde buna benzer küçük alevlenmelerin olduğunu görürsünüz. Bütün ülkelerde bu olabiliyor. Önemli olan, olay kontrol altında mı? Evet. Kızamık Türkiye'de elimine edilmiş durumdadır. DSÖ'de bu sayılardan dolayı "Sizin eliminasyonunuz bitti." falan demedi çünkü onlar da işin bilimsel gerçeğini biliyorlar.

Yine bir değerli milletvekilimiz "Gebe okullarıyla bu işin üstüne gidelim." dedi. Evet, yapıyoruz. 97 bin gebeye 2015 yılında eğitim vermişiz, yetmez bu. 2016 yılında şu ana kadar 120 bin gebeye eğitim vermişiz. Bu sayıları mutlaka artıracağız gebe okullarımızda.

BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanım, kalan sorulara yazılı cevap rica edeceğim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Lütfen bir üç dakika daha verin, bitireyim.

BAŞKAN - Zaten var efendim de ben hani o kadarı da kalsın diye.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, bitti.

Önemli bir konu var da.

BAŞKAN - Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Atıcı'yla konuştuğumuz husus önemliydi. Ötekilere bakıyorum şöyle. Geri kalanlara yazılı verebilirim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Afrikalıların sağlık giderlerini karşılayacak mısınız?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, bakın, şöyle bir polemik geçti aramızda. Sayın Atıcı "Hastalıklara göre ölüm oranları geçen seneki sunumda yer aldı, siz şimdi vermediniz." dedi. Benim geçen seneki sunum yanımda. Belki başka bir kaynaktan almıştır Değerli Milletvekilim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Aynı anda dağıtılan. Sağlık İstatistiği Yıllığı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Milletvekilim, o benim sunumum değil. O istatistik o yıl da var, bu yıl da var. İstatistiği yayınlıyoruz zaten. Herkesin elinde. 170 sayfalık bir sunum yaptık. 300 sayfalık da bir sunum yapabilirdim Sayın Başkanımız izin verirse

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben diyorum ki buradaki bilgileri de sunun diyorum, niye çıkarıyorsunuz? Sizin yayınız, Sağlık Bakanlığı yayını.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Müsaade eder misiniz.

Siz dediniz ki: "Sayın Bakan bunları sunmuştu, siz sunmadınız, saklıyorsunuz."

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sundu. Bakın, elimize verdi, sundu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - O var, herkesin elinde yine var.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - 2015'inki yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Vekilim, onlar yayınlandı, biliyor musunuz? Siz eğer takip ediyorsanız herkese yayınlanmış bir şeyin sizin elinizde olmaması nasıl mümkün?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakan, yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bilmiyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Özetini yayınladınız, özetini aldım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yayınlandı. Şu anda yayınlanmış verilerden bahsediyoruz. Müsaade edin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Siz yayınlamadınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yayınlanmış 2015 verilerinden bahsediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, gönderelim Sayın Atıcı'ya, bitsin. Lütfen ya. O kadar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yayınlanmış.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Evet, lütfen. Geçen Bakan gönderdi, siz de gönderin.

BAŞKAN - Sayın Müsteşar göndersin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bugünkü toplantıda beni üzen bir tek şey olmuştur. O da şu: Allah'a şükürler olsun bütün siyasetimde şeffaflığımdan, samimiyetimden ve vatandaşa yufka yürekliliğimden iftihar ettim. Başka çok eksiğim olabilir. Hayatta hiç kimseden bir şey saklamadım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kişisel olarak bir şey söylemiyoruz ki Sayın Bakan. Niye kişiselleştiriyorsunuz? Size değil söylediklerimiz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Vekilim, lütfen...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kişiselleştirmeyin. Sizin için değil söylediklerimiz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Lütfen, öyle değil, kişiselleştirildi, ben de ona cevap veriyorum şimdi. Eğer herhangi bir şeyi saklama eğilimimiz olsaydı, biz bir durağanlığa girdik, yeni bir faza geçmemiz lazım, onun için de şu çalışmaları yapıyoruz falan demezdik.

Türkiye büyük bir Sağlıkta Dönüşüm programı gerçekleştirmiştir. Tıpla ilgilenen herkes bu başarının dünyanın en büyük ve en meşhur iki dergisinde, The New England Journal of Medicine'de ve Lancet'te yayınlandığından zannediyorum mutlu olur. Güzel bir şey yaptık biz. Bütün dünya bizden öğrenmek istiyor. Eksiklerimiz var ama eksiklerimizden daha önemlisi şartlarımız değişti, ihtiyaçlarımız değişti. Siz bizi izlemeye devam edin. İnşallah 2017'de çok yepyeni bir programla geleceğiz ve ben istirham ediyorum -Sayın Atıcı'nın diğer arkadaşlarımızın insan sağlığına verdiği kıymeti ve yüreklerindekini de biliyorum- gelin, tartışalım. Ben açığım. Ben sizlerle toplantı yapacağım, davet edeceğim. Buyurun, gelin, stratejilerimizi belirlerken sizden de destek alalım.