| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Millî Savunma Bakanı Fikri Işık'ın 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 17 .11.2016 |
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri; bütçe maratonunun yoğun devam ettiği bu süreçte, sözlerime başlamadan önce her birinize başarılar diliyor, en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın 2017 Yılı Bütçe Tasarısı'na ilişkin bilgilendirmeye geçmeden önce, savunma ve güvenlik ihtiyaçlarımızı etkileyen küresel ve bölgesel güvenlik ortamına ve bilhassa hudutlarımızın hemen ötesinde meydana gelen gelişmelere değinmek isterim.
Hepimiz dünyanın çok hızlı bir değişimden geçtiğini görüyoruz. Meydana gelen sosyal, ekonomik, politik, askerî, teknolojik ve çevresel değişimler, uluslararası dengeleri temelden sarsmaktadır. Mevcut küresel ve bölgesel düzenlerin sorgulandığı, siyasi ve iktisadi boyutta ardı ardına yaşanan muhtelif krizler şeklinde tezahür eden bir döneme tanıklık etmekteyiz. Bu tür krizlerin, genellikle kaynaklandıkları ülkelerin sınırlarının ötesine taşarak geniş bir coğrafyada tesirli olduğunu görüyoruz. Bu durumu biz en yakından, güneydeki komşularımız Suriye'deki ve Irak'taki gelişmelerden dolayı bire bir yaşıyoruz. Buralardaki çatışmalar ve iç savaşlar nedeniyle yüz binlerce insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca çaresiz insan da evlerini ve hatta memleketlerini terk ederek sığınmacı konumuna düşmüştür. Bilhassa savaşlardan ve katliamlardan canlarını kurtarmak için kendi ülkelerinden kaçan çaresiz insanların, karalardan ve denizlerden, hemen her yolu denemek suretiyle daha güvenli ve müreffeh ülkelere erişmeye çabaladığını görüyoruz. Bu tehlikeli yolculuklar sırasında, aralarında küçücük çocukların ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın denizlerde boğulduğunu hepimiz biliyoruz. Sadece bu yıl içinde 11 Kasım tarihine kadar olan dönemde Akdeniz'de boğulan göçmen ve sığınmacı sayısı maalesef 4 bini geçmiştir. Bunların çok büyük bir bölümü Libya'dan İtalya'ya geçmeye çalışırken boğulan insanlardır.
Bildiğiniz gibi, ülkemiz de bu krizlerden ve göç dalgalarından ziyadesiyle etkilenmektedir. Ancak biz savaşlardan ve türlü tehlikelerden kaçarak bize sığınanlara hep insanca muamele ettik. Ege Denizi'ndeki yasa dışı geçişleri kontrol altına almak için hem AB ile 18 Mart 2016 tarihinde vardığımız mutabakat hem de Deniz Kuvvetlerimiz ile Sahil Güvenlik ve Jandarma unsurlarımızın olağanüstü çabaları sayesinde Ege'de daha fazla ölümlerin olmasını engelledik.
Bildiğiniz gibi, yaklaşık 2 milyon 750 bin Suriyeli ve 300 bin Iraklı olmak üzere, 3 milyonun üzerinde insanı ülkemizde misafir ediyoruz. Biz ülkemize sığınan bu insanları aslında bütün uluslararası camia adına misafir ediyoruz. Devletimizin bütçesinden bu amaçla yaptığımız faturalı harcamalar 13 milyar ABD dolarını buldu. Sivil toplum kuruluşlarımızın, belediyelerimizin ve milletimizin bir bütün olarak yaptığı fedakârlıklarla bu rakam toplam 25 milyar doları aşmış durumda. Oysa bütün dünyadan ve özellikle ilgili Birleşmiş Milletler ajansından ülkemizdeki sığınmacılar için şimdiye kadar gelen yardımların toplamı sadece 780 milyon Amerikan doları olmuştur.
Suriye'de yarım milyondan fazla insanın hayatına mal olan, ülke nüfusunun yarısını evinden barkından eden, 5 milyon civarında Suriyelinin mülteci konumuna düşmesine yol açan iç savaş, bu krizlerin en vahimidir. 2003 yılındaki ABD işgalinin de tetiklediği ve bazı bölge ülkelerinin, deyim yerindeyse ateşe benzin dökmesi nedeniyle Irak'ta ve Suriye'de daha da yayılan yangının yıllardan beri çok canlar yaktığını derin bir üzüntüyle görüyoruz.
Her ikisi de dünya döndükçe ebedi komşularımız olarak kalması mukadder Suriye'de ve Irak'ta meydana gelen ve gelecek olan her türlü olumlu gelişmenin ve iyiliğin bizi sevindireceği bilinmelidir. Her gerilemenin ve kötülüğün ise, bizi üzdüğü ve üzeceği ise kuşkusuzdur. Maalesef, bu iki komşu ülkeye bazı küresel ve bölgesel aktörlerce yapılan dış müdahaleler, kimi vakit yerel siyasetçilerin de alet olabildiği mezhepçilik odaklı tehlikeli politikalar ve bütün bunlardan kaynaklanan ya da derinleşen muhtelif ihtilaflar büyük bir istikrarsızlık alanı oluşturmuştur. Bu istikrarsızlık ortamında izlenen bazı vahim mezhepçi ve ayrımcı politikalar ise, neticede Müslümanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan ve yüce dinimize en büyük zararı veren DEAŞ gibi vahşi bir terör örgütünün ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Üstelik, DEAŞ'ın Irak'ta ve Suriye'de pek çok yerleşim merkezini ele geçirmesi ise hâlâ içinden çıkılamayan ciddi sorunlara yol açmıştır. Bu karanlık ortamda PKK, PYD, YPG gibi diğer terör örgütleri de kendileri için müsait bir zemin bulabilmiştir.
Türkiye, hemen güneyindeki hudutlarına bitişik bölgelerde âdeta bir terör kuşağı yaratılmasına izin vermeyeceğini bütün dünyaya ilan etmiş ve bu uyarılarının dikkate alınmadığı hâllerde gereğini yapacağını da göstermiştir. Aynı anda hem DEAŞ'a hem PKK, PYD, YPG'ye hem de DHKP-C gibi bölgedeki bütün terör örgütlerinin tamamına karşı en büyük mücadeleyi veren ülke de Türkiye'dir. Bütün müttefiklerimize ve dostlarımıza da bir terör örgütüne karşı başka bir terör örgütünü kullanmak suretiyle başarıya ulaşılamayacağını, terör örgütlerinin verdikleri sözlere güvenilemeyeceğini, hem Suriye'nin hem de Irak'ın toprak bütünlüğü ile siyasi birliğinin korunmasının şart olduğunu bıkmadan usanmadan izah ediyoruz.
Tabiatıyla, bir yandan da sadece diplomasiyle yetinmeyerek gerekli gördüğümüz somut tedbirleri almaya devam ediyoruz. 24 Ağustos 2016 tarihinde başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı'nı da bu çerçevede değerlendirmekte fayda var. Bu harekât sayesinde Cerablus, Er-Rai ve DEAŞ için büyük sembolik önem taşıyan Dabık'ın tarafımızdan da desteklenen Özgür Suriye Ordusu güçlerince kurtarılması mühimdir. Bu sayede, toplamda 1.620 kilometrekareden büyük bir alan temizlenmiş olup bu bölgedeki 202 meskûn mahal özgürleştirilmiştir. Şimdi sırada El-Bab vardır. Bu harekât sırasında şehit olan 10 kahraman askerimize ve bunlarla beraber hayatını kaybeden, şehit olan Özgür Suriye Ordusu mensuplarına Allah'tan rahmet diliyorum. Gazilerimize Allah'tan acil şifalar diliyorum. Biz, Suriye ve Irak'taki her türlü senaryoya göre ihtimalat planlamalarımızı titizlikle sürdürüyoruz. Bir yandan diplomasiyi azami ölçüde kullanarak ilgili bütün ülkelere görüşlerimizi ve önerilerimizi aktarıyor, diğer yandan, her türlü ihtimale binaen, askerî tedbirler de dâhil olmak üzere bütün hazırlıklarımızı yapıyor, gerekli gördüğümüz önlemleri alıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz böylesine belirsizliklerin ve sorunların devam ettiği bir ortamda hâliyle kendi ulusal güvenliğimizi her şeyden bağımsız olarak da temin etmek mecburiyetindeyiz. Bu anlayışla, DEAŞ ve PKK terörü başta olmak üzere, Suriye'den ülkemize yönelen tehditler ve ciddi riskler karşısında güvenliğimizin üst seviyede teminat altına alınması için Hükûmetimiz ihtiyaç duyulan her türlü tedbiri tereddütsüz hayata geçirmektedir. Bu doğrultuda, diğer tedbirler meyanında, Sınır Fiziki Güvenlik Sistemi kurduğumuzu eminim sizler de yakinen takip ediyorsunuz. Bu proje kapsamında toplam 825 km sınır duvarı yapılması planlanmış olup bugüne kadar 269 km duvar imalatı tamamlanmıştır. Kalan diğer bütün parçaların da ihalesi bitirilmiş durumdadır. Bütün hududumuzun fiziki güvenliğinin 2017 yılının ilk yarısında tamamen sağlanmasını hedefliyoruz. Bu sistem, aynı zamanda, bölgede konuşlu güvenlik güçlerimizin görevlerini icra ederken karşılaşabileceği risklerin en aza indirilmesi açısından da önemli faydalar sağlamaktadır ve sağlayacaktır.
Bu arada, Halep'te icra edilen hava operasyonları ve kuşatma altındaki masum sivillere yönelik saldırılar endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Bu durum Suriye'de kalıcı bir ateşkesin tesis edilmesini ve siyasi bir çözüme ulaşılmasını fiilen imkânsız hâle getirmektedir. Acil durum merkezleri, okullar ve hastaneler gibi halkın en temel insani ihtiyaçlarının karşılandığı altyapıların hedef alınması kesinlikle kabul edilemez. Dolayısıyla, Halep'te silahların kayıtsız şartsız acilen susturulması gerekmektedir. İnsanlar en temel ihtiyaç maddelerinden yoksun vaziyettedir. Böyle devam ederse Halep'teki insani kriz daha da vahim bir hâle gelecek ve belki de yeni göç dalgalarına yol açabilecektir. Halep, Suriye'deki krizin sona erdirilmesi bakımından da kilit şehirlerden birisidir. Halep'teki durumun kısa süre içerisinde normalleşmesini sağlamak, ülkede siyasi bir çözümü elde edene kadar da Halep'teki insani yardım meselesinin üzerine yoğunlaşmak mecburiyetindeyiz; bu bir insanlık vazifesidir.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; evvelce değindiğim gibi, Suriye ve Irak'taki kaotik durum terör örgütleri için müsait bir zemin oluşturmuştur. Terör örgütleri bu sayede etkinlik kapasitelerini ve eylem alanlarını gün geçtikçe artırmış, bölgesel ve hatta küresel seviyede ülkelerin ve masum insanların güvenliğini tehdit eder hâle gelmiştir. Her vesileyle vurguladığımız üzere, Türkiye amacı ve başvurulan yöntem ne olursa olsun terörün her türüne karşıdır ve terörle mücadelede tüm dünyada en önde yer alan ülkelerden bir tanesidir. Ayrım gözetmeden masum insanların yaşam haklarını hiçe sayan terör eylemleri öncelikle bir insanlık suçudur. Ülkemizin her türlü terör tehdidine karşı mücadelesi azim ve kararlılık içerisinde devam edecektir. 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu da bu kararlılığımızın en somut örneklerinden birisini teşkil etmektedir. Uluslararası Koalisyon tarafından da desteklenen Fırat Kalkanı Harekâtı, Özgür Suriye Ordusu güçlerinin DEAŞ'a karşı bizim de desteğimizle sahada mücadele ederek sınırımızın hemen öte yanındaki belli bir bölgenin DEAŞ'tan ve her türlü terör tehdidinden tamamen arındırılmasını hedeflemektedir. Böylece, DEAŞ unsurlarının hudut bölgemizden uzaklaştırılması ve burada PKK, PYD, YPG dâhil hiçbir terörist unsurun barınamayacağı, terörden arındırılmış bir güvenli saha tesis edilmesi hedeflenmektedir. Bununla aynı zamanda Suriyelilerin güven içinde yaşayabileceği bir alan tesis edilmiş olacak, burada iskân edilenlere hayatlarını insanca sürdürebilecekleri koşulları hazırlamak da mümkün hâle gelecektir. Bu esasen çok uzun zamandan beri savunduğumuz bir husustur. DEAŞ teröründen ve diğer terör örgütlerinden arındırılan bu bölgeye dönüşler esasen başlamıştır. Cerablus, Er-Rai ve Dabık halkı artık emniyet içerisinde normal hayatına dönmektedir. Müteakip safhada, El-Bab dâhil, mevcut hattın güneyindeki bazı iç bölgelerin de DEAŞ'tan temizlenmesi çalışması sürdürülmektedir. Koalisyonun da desteğiyle bu operasyonu kararlılıkla sürdürüyoruz.
Neticede, DEAŞ teröründen en fazla etkilenen ülke Türkiye'dir. Bildiğiniz gibi, gerek DEAŞ gerek PKK, PYD, YPG'nin terör saldırılarıyla yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu terör saldırılarına karşı gerekli tedbirleri almak, vatandaşımızın can ve mal güvenliğini sağlamak Hükümetimizin en önemli sorumluluğudur ve biz bu sorumluluğun bilincinde hareket etmekteyiz.
Fırat Kalkanı Harekâtı, aynı zamanda ulusal güvenliğimiz bakımından çok büyük önem arz eden bu bölgede, Türkiye'nin herhangi bir terör örgütünün faaliyet göstermesine, bir terör koridoru oluşturulmasına veya aleyhimizde herhangi bir oldubittiye yol açılmasına rıza göstermeyeceğini de ortaya koymuştur. Türkiye'nin bu çabası, nihayetinde Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması açısından da gayet anlamlı bir katkı teşkil etmektedir. Nitekim, PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantısı olan PYD, YPG Suriye'deki karışıklıktan istifade ederek aslında orada toprak kazanmak peşindedir. Neticede, birbirinden hiç farkı olmayan, bütün talimatlarını Kandil'den alan elleri kanlı bu terörist çeteler uluslararası kamuoyunun gözünde meşruiyet kazanacakları hayaliyle Suriye'deki ve Irak'taki krizi istismar etmektedirler. PKK ve PYD'nin aynı terörist havuzunu ve lider kadroyu paylaştığı hepimizin bildiği bir gerçektir. Özetle, PKK'nın YPG ve PYD'den hiçbir farkı yoktur. Bunu bütün dünyaya tekrar tekrar anlatmaya ve dostlarımızı ileride pişman olacakları hatalara düşmemeleri için uyarmaya devam ediyoruz. PKK'ya karşı yurt içindeki mücadelemiz de aynı kararlılıkla sürmektedir.
Bildiğiniz gibi, PKK terör örgütü, Irak ve Suriye'de elde ettiği tecrübelerle bazı yerleşim yerlerini kontrol altına almak hevesiyle geçtiğimiz yıl sözde Kırsala Dayalı Kent Merkezli Eylem Stratejisi'ni uygulamaya, Suriye ve Irak'tan temin ettiği ağır silahları ve bol miktardaki patlayıcıyı kullanarak bazı kent merkezlerinde eylemler düzenlemeye kalkışmıştı. Bu nafile hain planlar güvenlik güçIerimizin kararlı mücadelesi ve yöredeki halkımızın ezici bir çoğunlukla devletimizin yanında yer alması sonucunda tamamen akamete uğratılmış, terör örgütü açmış olduğu çukurların içerisine gömülmüştür. PKK terör örgütüne karşı mücadelemiz kararlılıkla devam etmektedir. Bu kanlı terör örgütüne geçtiğimiz otuz beş yıllık süre içerisinde karşılaştığından çok daha ağır zayiat verdirilmiştir. Türkiye, terörle mücadelede dünyanın lider ülkelerinden biri konumuna gelmiştir. Terörle mücadeleyi sonuna kadar sürdürmekte kararlıyız. Bu büyük mücadele sırasında canlarını veren tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimize acil şifalar dileyerek şükranlarımızı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak da çok uzun zamandan beri dış müdahalelerle iyice zayıflatılan devlet yapısından kaynaklanan ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Dış müdahaleler neticesinde zehirlenen siyaset ortamı maalesef mezhepçiliğin etkisinde kalmaya devam etmekte, bu da kardeş Irak halkının muhtelif çatışmalardan tarifsiz acılar çekmesine neden olmaktadır. Irak'ın etnik, dinî ve mezhepsel temelde bu şekilde kutuplaşması ülkenin istikrarlı hâle gelmesinin önünde ciddi bir engeldir. Irak'taki bu ortam da, tıpkı Suriye'de olduğu gibi, DEAŞ ve PKK terör örgütlerinden kaynaklanan tehditleri büyütmüştür. Bu durum, hâliyle ulusal güvenliğimiz açısından zaruret arz eden bazı tedbirlerin alınmasını gerekli kılmıştır. Bu arada, Koalisyon güçlerince desteklenen Irak Ordusu ve Güvenlik Kuvvetleri tarafından 17 Ekim tarihinden itibaren icra edilmeye başlanan Musul Operasyonu'nun nasıl yürütüleceği de bölgemizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Musul'un veya Telafer'in DEAŞ'tan temizlenmesinden belki daha da önemli olan husus, Musul'un bilahare nasıl ve kimler tarafından yönetileceği meselesidir. Örneğin, mezhepçi saiklerle hareket eden yabancı unsurlardan müteşekkil silahlı milis güçlerinin Musul'a veya Telafer'e girmesi en az DEAŞ'ınki kadar ağır, yeni bir tahribat yaratacaktır. Biz Musul'un Musullulara, Telafer'in Telaferlilere, Rakka'nın Rakkalılara ait olduğunu söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz. Dolayısıyla, Musul vilayetinin demografik yapısının değiştirilmesine tevessül edilmemesi gerektiğini her vesileyle vurguluyoruz. Zira, aksi bir durum sadece Irak'ı değil, ülkemizle birlikte yakın çevremizi de ilave güvenlik sorunlarıyla ve yeni insani krizlerle karşı karşıya bırakabilecektir. Böyle hatalar yapılırsa yeniden tetiklenecek etnik ve mezhepsel fay hatları, Irak'ın birliğini ve bütünlüğünü dahi tehdit edecek bir boyuta ulaşabilir, bu asla arzu etmediğimiz bir durumdur.
Zira, bazı çevrelerce kasıtlı şekilde çarpıtılarak Türkiye aleyhinde bir hava yaratılmaya çalışılsa da, gerçekte biz Irak'ın toprak bütünlüğüne, birliğine ve istikrarına dünyada en fazla önem veren ülkeyiz. Bu bizim için temel bir ilkedir. Dolayısıyla, kendi güvenliğimiz için almak mecburiyetinde bırakıldığımız tedbirler de bu temel ilkeye dayanmaktadır. Zamanında Irak tarafının talebi ve daveti üzerine, Başika Kampı'nda Musullu yerel gönüllülere yönelik başlattığımız askerî eğitim faaliyetlerimize de bu anlayışla devam ediyoruz. Başika'da bugüne kadar Musul'un 4 bine yakın yerli unsuru eğitilmiş olup bu insanlar kendi vatanları olan Irak'ın toprak bütünlüğüne ve birliğine karşı en büyük tehditlerden birisini teşkil eden DEAŞ terörüne karşı mücadele etmektedir. Bunu gayet iyi bilen DEAŞ terör örgütü Başika'daki kampımıza bunun için saldırmıştır. Ancak her defasında gereken cevabı almış, neticede 700'den fazla DEAŞ teröristi Başika'daki kuvvetler sayesinde etkisiz hâle getirilmiştir. "Ninova Muhafızları" olarak bilinen bu unsurlardan yaklaşık 3 bini peşmergelerle birlikte hâlen Musul Operasyonu'na katılmaktadır. Ninova Muhafızları'nın Musul Operasyonu tamamlandıktan sonra da şehrin güvenliğinin sağlanmasında ve idaresinde önemli bir rolü olacağına inanıyoruz.
Özetle, Başika'daki varlığımızın yegâne sebebi hem ülkemizin hem de Irak'ın ulusal güvenliğine, birliğine, bütünlüğüne ve egemenliğine karşı ağır birer tehdit teşkil eden DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleriyle mücadele etmektir. Türkiye, Başika konusunda yanlış anlamalardan ve bazı çevrelerin kasıtlı tahriklerinden kaynaklandığına inandığımız uyuşmazlığın Irak Hükûmetiyle ikili görüşmeler çerçevesinde dostane bir şekilde çözülmesini arzulamakta ve Irak makamlarıyla iletişim kanallarını sürekli açık tutmaya azami özeni göstermektedir. Bu nedenle, bazı Iraklı yetkililer tarafından yapılan açıklamaları yanlış buluyoruz. Son dönemde dikkat etmelerini de memnuniyetle karşılıyoruz. Neticede, Musul'da bölgenin DEAŞ'tan temizlenmesi için mücadele eden güçleri ve peşmergeleri eğiten unsurlardan birisinin de Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu unutulmamalıdır. Öte yandan, buradaki her gelişme ülkemizi de doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle, Türkiye'nin Musul operasyonuna katkı vermesinin ve operasyon sonrasındaki süreçte masaya oturacak aktörler arasına katılmasının hem gerekli hem de aslında herkesin yararına bir durum olacağını sağduyu sahibi tüm taraflar teslim etmektedir.
Musul operasyonu, DEAŞ'la mücadele açısından kritik bir aşamayı teşkil etmektedir. Bu cihetle, bu operasyonun nasıl icra edileceğine bağlı olarak şayet uyarılarımız dikkate alınmaz ve ciddi hatalar yapılırsa ortaya çıkabilecek ilave güvenlik sorunlarının ve insani krizlerin Türkiye'yi doğrudan etkilemesi kaçınılmazdır. Bu nedenle, hayati çıkarlarımızı ilgilendiren bu gelişmeleri çok yakından takip etmekteyiz.
Musul'u veya Telafer'i DEAŞ'tan kurtarmak adına ne bir yabancı silahlı milis gücünü ne de PYD/YPG gibi bir başka terör örgütünü getirip Musul'a veya Telafer'e yerleştirmenin sorunların çözümüne zerre kadar katkıda bulunmayacağını muhataplarımıza sürekli anlatmaktayız. Bilakis, bu tür hatalar yapılması mevcut sorunların daha da ağırlaşmasına yol açacaktır. Dolayısıyla, hiç kimse mevcut karışıklığı fırsat bilerek buradan herhangi bir şekilde kendi mezhepsel ya da etnik siyasetini geliştirmek için fırsat kollamamalıdır, buna asla müsaade etmeyiz.
Musul'un DEAŞ'tan temizlenmesi sadece bir başlangıç olacaktır. Zira, Irak'ta kalıcı istikrar ve güvenliğin tesis edilmesi, DEAŞ sonrasında özelde Musul vilayetinde, genelde Irak'ta nasıl bir yönetimin tesis edileceğine bağlıdır. Bu çerçevede, Irak'ta temsil kabiliyeti yüksek, kapsayıcı ve ademimerkeziyeti esas alan federal bir siyasi sistemin ihdas edilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz sadece PKK veya DEAŞ terörüyle veya onların uzantılarıyla mücadele etmemektedir. Bildiğiniz gibi 15 Temmuz gecesi, ülkemiz, asker üniforması altına gizlenmiş Fetullahçı terör örgütü mensuplarınca kalkışılan hain bir darbe girişimine maruz kalmıştır. Asil
milletimizin göğsünü tanklara, uçaklara ve ağır silahlara siper ederek bu darbe teşebbüsüne karşı çıkması, darbeye kalkışanların emellerini engelleyen en önemli unsurdur. Tabiatıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın, Hükûmetimizin, iktidar ve muhalefet partileriyle birlikte Yüce Meclisimizin tamamının birlik ve beraberlik içerisinde darbeci teröristlere karşı kararlı bir duruş sergilemiş olması da çok önemlidir. Nihayet, devletimizin ve ordumuzun bu hain şebekeyle hiçbir ilgisi bulunmayan büyük çoğunluğunun darbe teşebbüsünün engellenmesindeki hakkını da burada teslim etmek durumundayız.
Bu ihanet şebekesiyle, bu terör örgütüyle mücadele etmek millî bir görevdir, Türkiye Cumhuriyeti'nin beka meselesidir. Onun için, bu terör örgütünü hiç hafife almadan, bu FETÖ hainlerine karşı sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Mücadelemiz, Türk Silahlı Kuvvetlerimizde tek bir hain bile bırakmayana kadar sürecektir ancak bu arada bireysel çekişmeler veya asılsız iftiralar nedeniyle masum personelimizin mağduriyete uğramasına da asla izin vermeyeceğiz. FETÖ'ye karşı mücadele sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde değil, devletin tüm kurumlarında kararlılıkla sürdürülmektedir. Bu arada, böyle bir ihanetin bu ülkede bir daha yaşanmaması için gereken tüm tedbirleri de almakta kararlıyız, bunun için esasen pek çok adımı attık, bundan sonra da aynı kararlılıkla gereken diğer adımları da atacağız. Bu doğrultuda, özellikle darbeye zemin hazırlayan zafiyet noktalarını belirledik, gözden geçirdik. Bir daha böyle bir zafiyet yaşanmaması amacıyla öngördüğümüz yeni düzenlemeler için kanun hükmünde kararnameler vasıtasıyla ilgili mevzuatta değişiklikler yaptık, bu değişiklikler de geçtiğimiz hafta siz değerli milletvekillerimizin desteğiyle yasalaştı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, Bakanlığımızın öngörülen yeni teşkilat yapısı ve buna bağlı olarak personel konularındaki son gelişmeler hakkında kısaca sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Öncelikle, bu yeniden yapılanmanın temel felsefesini paylaşmak isterim. Amacımız, bir bütün olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlık durumunu ve operasyonel etkinliğini artırmaktır. Özünde, daha ziyade sivil personel ve uzmanlar tarafından yerine getirilebilecek işleri Millî Savunma Bakanlığı ve bağlı birimleri tarafından yapmayı hedefliyoruz. Böylece, Türk Silahlı Kuvvetlerinin muharip yeteneklerini geliştirmeye daha fazla odaklanması mümkün hâle gelecektir. Neticede, güçlü bir demokrasiye, güçlü bir ekonomiye ve güçlü bir orduya sahip olmak, dünyanın ve bölgemizin içinden geçmekte olduğu olağanüstü şartlar karşısında sadece siyasi bir tercih değil, acil bir zarurettir. Bu anlayışla yapmakta olduğumuz düzenlemelerle, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın, kuvvet komutanlıkları ile bağlılarından doğrudan bilgi alabilme ve onlara herhangi bir makamdan onay alınmaksızın derhâl yerine getirilmesi koşuluyla doğrudan emir verebilmeleri yetkisi verilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı için Kuvvet Komutanlığı yapma şartı kaldırılmıştır. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları Millî Savunma Bakanına bağlanmış, Genelkurmay Başkanlığı ile Millî Savunma Bakanlığının görev ve yetkileri yeniden belirlenmiş, Genelkurmay Başkanlığının yetkileri, Silahlı Kuvvetlerimizin savaşa hazırlanmasında istihbarat, harekât, teşkilat ve eğitim hizmetleriyle sınırlı tutulmuştur yani kendi asli işine Genelkurmay Başkanlığının odaklanması hedeflenmiştir.
Askerî okullardaki eğitim faaliyetleri ile askerî fabrika ve tersaneler dâhil, harp sanayisi hizmetlerinin Millî Savunma Bakanlığı tarafından yürütülmesi benimsenmiştir.
Yüksek Askerî Şûra'nın yapısı yeniden düzenlenmiş, Yüksek Askerî Şûra'da Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları, Adalet, İçişleri, Dışişleri ve Millî Savunma Bakanı ile kuvvet komutanlarının olması benimsenmiştir.
YAŞ toplantılarının ağustos ayında yapılması zorunluluğu kaldırılarak, Yüksek Askerî Şûra'nın Başkanının çağrısı yani Başbakanın çağrısıyla toplanması benimsenmiş ve sekretarya hizmetleri Millî Savunma Bakanlığına verilmiştir. Harp akademileri, askerî liseler ve astsubay hazırlama okulları kapatılmış, Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) ve bünyesindeki meslek yüksekokulları Sağlık Bilimleri Üniversitesine, askerî hastaneler Sağlık Bakanlığına devredilmiştir.
Burada, bilhassa GATA'nın ve diğer askerî hastanelerin yeni yapılanması nedeniyle, sanki askerlerimiz sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılıyormuş gibi bir havanın siyasi mülahazalarla kasıtlı olarak oluşturulduğunu söylemek mecburiyetindeyim. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarınca evvelce verilen sağlık hizmetleri aynen sürdüğü gibi, gerek Sağlık Bilimleri Üniversitesinin gerek diğer tüm sağlık kurumlarımızın imkânlarından da istifade edilmesi mümkün hâle gelmiştir.
Neticede, askerî operasyonlar için muharebe ortamında görev yapabilecek askerî tabip ve yardımcı sağlık sınıfı personelinin yetiştirilmesine ve istihdam edilmesine de devam edilecektir. Dolayısıyla, bu alanda bir zafiyete yol açıldığı iddiaları tamamen temelsizdir.
Burada belki kısa bir açıklamayı şu noktada yapmak durumundayım: Değerli arkadaşlar, Sağlık Bilimleri Üniversitesine askerî tabip yetiştirmek için özel bir kontenjan koyuyoruz, şu anda teknik çalışmalar sürüyor. 150 ile 250 arasında askerî tabip kontenjanını YÖK'e bildireceğiz, YÖK bunun için askerî tabip öğrenci kadrosu oluşturacak ve öğrenciyi buna göre alacak. Bunlar da aynı FYO mantığıyla, fakülte/yüksekokul öğrencisi mantığıyla eğitimlerine devam edecekler. Aynı şekilde, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, harp psikiyatrisi, harp cerrahisi ve askerî branşlardaki bütün çalışmalarını yoğunlaştırarak sürdürecek yani GATA'yla ilgili en küçük bir boşluğun doğmasına izin vermeyeceğiz.
Bakanlığımızın sivilleştirilmesi ve diğer bakanlıklar gibi teşkilatlandırılması amacıyla 1325 sayılı Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun'da değişiklik yapılmıştır. Bu maksatla, Bakanlık merkez teşkilatının şu an için yaklaşık yüzde 60'ının sivil, yüzde 40'ının asker olması hedefiyle, diğer bakanlıklar gibi müsteşar, müsteşar yardımcıları, genel müdür, genel müdür yardımcılıkları, müstakil daire başkanlıkları ve daire başkanlıkları şeklinde yeniden yapılandırılmaktadır. Bu kapsamda, anılan kadrolara sivil personel atanmaya da başlanmıştır. Şu anda 15 Temmuz öncesindeki gibi tamamen askerî personelle Millî Savunma Bakanlığının yürütülmesi ne kadar yanlışsa, tamamen sivil personelle de bu işlerin yürütülmesinin o kadar yanlış olduğunu görüyoruz ve asker ve sivilin birlikte çalışmasının bu noktada ülkemiz açısından ve Bakanlığımız açısından son derece önemli ve gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Hükûmetimizin kararı doğrultusunda, Ankara ve İstanbul garnizonlarındaki kara ve hava unsurlarına ait bir kısım askerî birliklerin başka şehirlerdeki garnizonlara taşınmasına ilişkin intikal faaliyetleri büyük oranda tamamlanmıştır.
Kuleli Askerî Lisesi binasının Millî Savunma Üniversitesi Rektörlüğüne tahsis edilmekte olduğunu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum. Ankara ve İstanbul garnizonlarındaki kara havacılık unsurları ile Ankara'da Mürted Meydanı'nda konuşlu bulunan uçakların başka garnizonlara taşınması faaliyeti de planlandığı şekilde devam etmektedir.
Sayın Başkanımızın memleketi Isparta'daki Kara Havacılık Okulunu bitirdiğimiz zaman Kara Havacılık Komutanlığı ve okulu tamamen Isparta'ya taşınmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; personel konularında ise askerî okullar ile Türk Silahlı Kuvvetlerine personel temin faaliyetinin, kuvvet komutanlıkları yerine, doğrudan Bakanlığımızca ama Kuvvet Komutanlığıyla koordineli şekilde gerçekleştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmış, subay ve astsubay atamaları Millî Savunma Bakanının onayına tabi kılınmıştır.
15 Temmuz öncesinde askerî öğrenim kadromuzda okuyan 6.193 harp okulu öğrencisi, 4.090 askerî lise ve astsubay hazırlama okulu öğrencisi ve 6.140 astsubay meslek yüksekokulu öğrencisi, derecelerine göre, Yüksek Öğretim Kurumu ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından durumlarına uygun okullara nakledilmiştir.
Daha önce çeşitli nedenlerle askerî okullardan ayrılan veya çıkarılan öğrencilere tahakkuk ettirilen tazminatların tahsilinden vazgeçilmiştir. İmam-hatip okulları da dâhil, tüm meslek liseleri mezunlarının askerî okullara girişlerindeki kısıtlamalar kaldırılmıştır.
OHAL süresince, TSK personelinin ilgili kuvvet komutanının teklifi ve Milli Savunma Bakanının onayıyla kamu görevinden çıkarılması usulü benimsenmiş, aynı maksatla askerî hâkimler ve savcılar için de bu uygulama yürürlüğe konulmuştur.
Pilot açığının kapatılması amacıyla özlük haklarında iyileştirmeler yapılmış, pilotların mecburi hizmet süresi on dört buçuk yıldan on sekiz yıla çıkarılmış, çeşitli nedenlerle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan pilotlara Bakan onayıyla geri dönüş imkânı tanınmış ve bu kapsamda FETÖ/PDY mensuplarınca, başta sağlık olmak üzere, çeşitli gerekçelerle uçuştan ayrılmak zorunda bırakılan personelin pilot olarak dönebilmelerine ilişkin temin faaliyeti ekim ayında gerçekleştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, metnin yarısındayız ama 32 dakika geçti, 8 dakika süremiz kaldı.
Bilginize efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Peki Sayın Başkanım, hızlanalım.
BAŞKAN - Beş dakika ilave edeyim ama on beş dakikada toparlayalım lütfen.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Hayhay, o sürede tamamlarız.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Isparta'dan bahsettiği bölüm biraz zaman almış olabilir.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle askerî okulların öğrenci alımlarıyla ilgili son gelişmeleri de kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kara ve Deniz Harp Okullarının 1, 2 ve 3'üncü sınıflarına üniversitelerin uygun bölümlerinden öğrenci temini yapılması, astsubay meslek yüksekokullarının 1'inci sınıflarına yüksekokulların uygun bölümlerinden öğrenci temini yapılmasını planlıyoruz. Hava Kuvvetleriyle ilgili süreci zaten başlattık. Bu yılın sonuna kadar da yaklaşık... Bu yıl başlıyoruz işlemlerine, önümüzdeki yıl içerisinde 30 bine yakın yeni personeli Türk Silahlı Kuvvetleri bünyemize katmayı hedefliyoruz.
Harp akademilerinin kapatılması ve askerî okullardaki eğitim hizmetleri görevinin Bakanlığımıza verilmesi nedeniyle, Bakanlığımız bünyesinde kurmay subay yetiştirmek ve lisansüstü eğitim vermek amacıyla teşkil edilecek enstitüler ile Kara, Hava ve Deniz Harp Okulları ve astsubay meslek yüksekokullarından müteşekkil olmak üzere Millî Savunma Üniversitesi Rektörlüğü kurulmuş, Üniversitenin Rektörü Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından seçilerek görevine başlamıştır.
Türk Silahlı Kuvvetlerimizden, bugüne kadar 3.665 personel FETÖ örgütü irtibatlı olduğu için ihraç edilmiştir. Neticede, toplam 16.423 öğrenciyle beraber değerlendirildiğinde 20.088 kişinin Türk Silahlı Kuvvetleriyle bağı kesilmiştir. Ayrıca, 2.855 personelin de soruşturma işlemleri sürdürülmektedir.
Konuşmamın başında özetle bahsettiğim, dünyanın içinden geçtiği olağanüstü şartlara yakın coğrafyada devam eden krizler ve ihtilaflar ile milyonlarca insanın evlerinden, yurtlarından ayrılmalarına yol açan çatışmaların ülkemize yansımaları dış tehdit ve risklerin artmasına yol açmıştır. Bütün bu saydığım tehdit ve risklere son dönemde de siber saldırı alanında yaşanan sınamalar da eklenmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, siber savunma dünyanın önde gelen ülkeleri bakımından en önemli harekât alanlarından birisi hâline gelmiştir. Öyle ki artık tek bir kurşun veya bomba atmadan kritik enerji veya altyapı tesislerinin veya bir ülkenin bütün bankacılık, finans sisteminin veya kamu idaresinin felç durumuna getirilmesi mümkündür. İşte, bunun için, biz de siber savunma alanında gerekli çalışmaları yaparak uygun tedbirleri almaktayız.
Bununla birlikte, küreselleşen dünyada ortaya çıkan bu yeni sınamalarla hiçbir ülkenin tek başına mücadele etmesi artık mümkün değildir. Bu bağlamda, NATO ve diğer ilgili uluslararası örgütlerle iş birliği yapılması daha da önem kazanmıştır. Bu bağlamda, uluslararası alanda özellikle NATO'nun siber savunma faaliyetlerine iştirak etmekteyiz. Türkiye ile NATO arasındaki Siber Savunma Mutabakat Muhtırası 25 Temmuz 2016 tarihinde imzalanmış ve 19 Eylül 2016 tarihli ve 2016/9209 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla onaylanmıştır. Hâlihazırda Mutabakat Muhtırası'nın yürürlük işlemleri devam etmektedir.
Biz bir yandan, Türkiye'nin küresel ve bölgesel tüm meselelere çözümler bulunması arayışlarına olumlu katkıda bulunabilecek önemli bir aktör olduğunu dikkate alarak dostlarımızla ve müttefiklerimizle iş birliğimizi artırırken diğer yandan da Türk Silahlı Kuvvetlerimizi en iyi imkânlarla güçlendirmeyi hedefliyoruz. Esasen ülkemiz, birçok küresel ve bölgesel iş birliği mekanizmasında yer almakta ve dünyadaki muhtelif barışı destekleme misyonlarına imkân, kabiliyetleri çerçevesinde iştirak etmektedir. Bu kapsamda, ülkemizin 1952 yılından beri üyesi olduğu NATO'nun kolektif savunmamız açısından temel bir rolü bulunmaktadır. Türkiye, artan güvenlik sınamaları karşısında ittifakın askerî ve siyasi etkinliğinin muhafazasına büyük önem vermektedir. Nitekim, NATO'nun 2014 yılında Galler'de ve 2016 yılında Varşova'da gerçekleşen zirvelerinde NATO üyesi ülkelerin askerî yeteneklerini ortaya çıkaran bu yeni ihtiyaçlara göre de geliştirmeleri yönünde ortak bir irade oluşmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, 2014 yılında NATO'da alınan önemli bir karar, ülkelerin 2024 yılına kadar gayrisafi yurt içi hasılalarının yüzde 2'sini savunma harcamalarına, bunun da en az yüzde 20'sinin silah sistemlerinin tedarikine ayırmayı taahhüt etmeleridir. Dolayısıyla, ülkemiz de 2024 yılına kadar gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 2'sini özellikle savunma harcamalarına ayırmak durumundadır. Bu husus esasen tarafımızdan ortaya konulan daha güçlü bir orduya ulaşma hedeflerimizle de uyumludur. NATO hesaplama yöntemlerine göre Türkiye'nin savunma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılasına oranı 2015 yılında yüzde 1,66 seviyesinde gerçekleşmiştir. Türkiye bu oranla NATO üyesi ülkeler içinde 7'nci sırada yer almaktadır. 2016 Temmuz ayındaki Varşova Zirvesi'nde bütün müttefiklerimizin savunma harcamalarındaki azalmaları durdurduğu ve ortaya konulan hedefler doğrultusunda somut gelişmelerin planlandığı müşahede edilmiştir. Esasen, yeni güvenlik sınamaları nedeniyle dünya genelinde savunma harcamalarının artmakta olduğu da görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Türk savunma sanayisinin en köklü kuruluşu olan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin konvansiyonel silah, mühimmat ve patlayıcı ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Özellikle son on yıldaki yatırımlar ve AR-GE projeleri sayesinde, ana muharebe tankı Altay, Fırtına obüsleri ve 35 milimetre alçak hava savunma sistemi olan Korkut'un yanı sıra nüfuz edici bomba, uzun menzilli akıllı mühimmat gibi yeni nesil modern ve millî silah, mühimmat üretim projelerinde Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunun da önemli katkıları olmuştur. Türkiye'nin ilk yerli ve millî piyade tüfeği olan Modern Piyade Tüfeği (MPT) Projesi kapsamında imzalanan seri üretim sözleşmesi uyarınca 500 adetlik ilk kafile üretim tamamlanmış olup kalan 19.500 adedi de önümüzdeki yılın eylül ayına kadar gerçekleştirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bekasını, güvenliğini ve savunmasını en iyi şekilde temin etmek için Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu ileri teknoloji ürünü yeteneklerin büyük ölçüde millî sanayimiz tarafından geliştirilmesi ve üretilmesi temel hedeflerimizden birisidir. Bu konuda son dönemde çok önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye'nin, kamu ve özel sektör arasındaki iş birliğini etkin bir şekilde sağlayan muhtelif iş modelleri sayesinde dünyada en önde gelen savunma sanayilerinden birisine sahip olmaya başladığını eminim sizler de yakından izlemektesiniz. Bu hedefe ulaşmanın ana yolunun verimli bir sistem kurmaktan geçtiğini biliyoruz. Dolayısıyla, savunma sanayisi alanında önümüzdeki dönem daha verimli çalışan bir ekosistem teşkil etmek için çalışıyoruz. Yakın zamana kadar savunma sektöründe ihtiyaçlar devlet eliyle karşılanmaya çalışılmış, dolayısıyla kamu veya Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı şirketleri aktif olarak rol almıştır. Yeni dönemde ise omurgada devletin rolünü devam ettirirken özel sektör odaklı bir sıçramayla rolleri dağıtmak, hızı ve verimi arttırmak amacıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu yaklaşım doğrultusunda vakıf ve kamu şirketlerimiz daha çok sistem entegrasyonuna yönelecek, katma değeri yüksek ürünler üretecek, beyin gücünü yeni nesil sistemler geliştirmek için kullanacak. Neredeyse her işi kendi yapan, her şeyi kendi üreten bir kamu şirketi modelinden çıkıp kritik alanlar dışındaki ihtiyaçların özel sektör eliyle üretildiği ve iş paylaşımının tabana yayıldığı bir ekosistem oluşturacağız. KOBİ'lerimiz de savunma ve havacılık alanında giderek daha çok rol alacaklar. Özetle, ana yüklenicilerin KOBİ'lere ciddi seviyelerde iş aktardığı bir yapı sayesinde teknolojik derinliği sağlayabilecek, pratik ve çevik girişimleri de destekleyecek bir sistemi oluşturmaya çalışacağız. Sektörün gelişimi ve sürdürülebilirliği açısından savunma ve havacılık ürünlerinin ihracatının yapılması da önemlidir. 2015 yılında 1,66 milyar dolar olarak gerçekleşen bu kalemdeki ihracat rakamını yıllık 5 milyar doların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Böyle bir hedefe sadece daha fazla mal satarak ulaşmanın zor olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, bu sektördeki en büyük dönüşüm katma değeri yüksek ürünler, platformlar ve sistemler üretip bunları başka ülkelere de satmak şeklinde olacaktır.
Savunma sanayisi en ileri teknolojilerin kullanıldığı bir sektördür. Bu teknolojilerin geliştirilmesi yoğun AR-GE çalışmalarıyla ancak mümkün olmaktadır. Muhtelif kaynakların tahsis edildiği AR-GE alanında da sistematik değişiklikler yapıyoruz. Buna göre, siparişe dayalı AR-GE çalışmaları, üniversitelerdeki akademisyenlerin sanayiye aktif katılımı üzerinde yoğunlukla çalışmamızı sürdürüyoruz. Özellikle, üniversitelerin ve araştırma kurumlarının katılımını etkinleştirmek, insan kaynağından daha fazla yararlanmak gayesi içindeyiz. Aynı zamanda, kurduğumuz ve kuracağımız AR-GE merkezleriyle ihtisaslaşmayı sürdüreceğiz. İçinde bulunduğumuz koşullar, klasik savunma ürünlerinin yanında elektronik harp ve siber savunma alanında da AR-GE çalışmalarımızın hızlandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu alanda elde edilecek başarılar aynı zamanda ülkemizde güvenlik ve huzurun sağlanmasında esaslı bir katkı niteliği de taşıyacaktır. Burada özellikle, devlet, kamu şirketlerimizin ve vakıf şirketlerimizin daha çok kritik teknolojilere yoğunlaşmasını, mevcut nitelikli insan kaynağının Türkiye'nin mutlaka elde etmesi gereken kritik teknolojileri elde edecek şekilde organize edilmesini, özel sektörümüzün de vakıf şirketlerimiz ve diğer kamu şirketleriyle birlikte çok daha etkin ve verimli bir çalışmayla hem ülkemizin ihtiyaçlarının karşılanmasını hem de dost ve kardeş, müttefik ülkelere bu ürünlerin satılmasını hedefliyoruz.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Başkan uygun görürse, özellikle dünyanın da dikkatini çeken bazı projeleri kısaca heyetinizle paylaşmak istiyorum. Farklı amaçlar için kullanılabilecek değişik konfigürasyonlardaki bölgesel uçakların yurt içinde tasarlanarak üretilmesi için Bölgesel Uçak Projesi'ni başlatmış bulunmaktayız. Bu projede öncelikli amacımız, bilinen sertifikalı bir modelin üretimiyle işe başlamak, edinilecek tecrübeler ışığında insan kaynağımızı ve yan sanayimizi oluşturmaktır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin eğitim uçağı ihtiyacına cevap verecek ve aynı zamanda dünya pazarlarında da pay sahibi olabilecek özgün bir eğitim uçağının yurt içi imkânlarla tasarımı ve üretimi amacıyla Türk Başlangıç ve Temel Eğitim Uçağı (Hürkuş) Geliştirme Projesi'ni biliyorsunuz, sürdürüyoruz. Bu çerçevede, tamamen Türk mühendisler tarafından tasarlanan 2 adet prototip üretilmiş ve testler başarıyla tamamlanmıştır. Buradan elde edilen veriler ve tecrübeler ışığında prototipe aviyonik modernizasyon uygulanarak yeni nesil temel eğitim uçağı Hürkuş-B'nin seri üretimine de başlanmıştır. Bunun tüm sertifikasyon işlemleri de bitirilmiştir. Bu kapsamda 15 adet üretilecek olup kabul aşamalarının tamamlanmasını müteakip ilk uçağın Haziran 2018'de Hava Kuvvetleri envanterine Hürkuş-B olarak girmesini hedefliyoruz. Sertifikasyon faaliyetleri tamamlanan ve uluslararası sertifikaya sahip Hürkuş'un güçlü motoru ve performansı, keza yenilikçi aviyonik mimarisi sayesinde sınıfındaki diğer uçaklarla rekabet edebilecek bir seviyeye ulaşacağını ve dünya pazarındaki yerini alacağını öngörmekteyiz.
Ekonomik ömürlerini doldurmaya başlayan ve bir kısmı hâlihazırda envanterden çıkartılan F4 uçakları ile ileride envanterden çıkacak olan F16 uçaklarının yerini alacak müşterek taarruz uçağı F35 tedariki için kurulan uluslararası projede ülkemiz de yer almaktadır. F35 uçakları Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın vurucu gücünü ve operasyonel etkinliğini artıracaktır. Bu projede, Amerika Birleşik Devletleri dâhil 9 ülkeyle birlikte faaliyet gösteriyoruz. Bu kapsamda 2018 yılında ilk 2'sini teslim almak üzere bugüne kadar 6 uçağın siparişi verilmiş, önümüzdeki üç yıl boyunca her yıl 8'er adet olmak üzere ilave 24 adet F35 siparişi için de karar alınmıştır.
Millî Muharip Uçak Geliştirilmesi (TF-X) Projesi ile Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın 2030'Iu yıllardan sonraki muharip uçak ihtiyacının yurt içinde özgün tasarım modeliyle karşılanması hedeflenmektedir. Proje kapsamında, ön tasarım ile detaylı tasarım ve prototip kalifikasyonu aşamalarını kapsayan dönem 1 için TAI ana yükleniciliğinde irili ufaklı çok sayıda şirketimiz rol alacaktır. Proje modeli, ana yüklenici TAI'nin tasarım geliştirme ve üretim dönemlerinde teknik destek alacağı bir yabancı firmayla iş birliği şeklinde belirlenmiştir.
Yerli elektronik ve silah sistemleriyle donatılmış millî gururumuz ATAK helikopterlerinin 16 adedi envanterimizde hizmet vermektedir, ki bu ATAK helikopterleri şu anda Güneydoğu'da terörle mücadelede yoğun olarak kullanılmaktadır. 2017 yılı sonuna kadar toplam 35 adedin tedariki tamamlanmış olacaktır. Pek yakında, ATAK helikopterimiz yerli tanksavar silahımız UMTAS'ı da kullanmaya başlayacaktır. Dost ve müttefik ülkelerden ATAK helikopterine yoğun ilgi duyulmakta olduğunu ve bu helikopterlerden talep edildiğini de özellikle bilmenizi isterim.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer makamların ihtiyacı olan Özgün Helikopter Programı da başlamış olup çalışmalarımız sürdürülmektedir. Özgün Helikopter Programı'nın dışında Genel Maksat Helikopteri Projemiz'le kamuda arama kurtarma, sağlık, ambulans, yangınla mücadele, asayiş ve kamu güvenliği tipi helikopter ihtiyacının karşılanması hedeflenmektedir. Proje kapsamında teslimat takvimi 15 Haziran'da başlamış olup 2021 yılında teslimatların yapılması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; stratejik nitelikteki uydu ve uydu fırlatma sistemleri, gelişen teknolojiyle beraber kullanım alanlarının çoğalması neticesinde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de önem kazanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen toparlayabilir miyiz? Üç beş dakikaya lütfen...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Toparlıyorum, beş dakikada toparlarım.
Bu çerçevede, ülkemizin askerî haberleşme, istihbarat ve uzaya bağımsız erişim alanlarındaki ihtiyaçlarının bazı projelerin hayata geçirilmesiyle karşılanması öngörülmektedir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığımızca yürütülmekte olan hava savunma projeleri kapsamında farklı menzil ve irtifalarda Türkiye'nin hava savunma ihtiyacının yerli imkânlarla karşılanmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda, alçak ve orta irtifada hava savunma sağlayacak olan Hisar Projeleri kapsamında Türkiye'de ilk defa hava savunma füzesi geliştirilmektedir.
Bu arada, Korkut Projesi kapsamında hava araçlarına karşı etkinliğinin gösterimi başarıyla sağlanmış olup roketlere karşı etkinliğe yönelik çalışmalar da hızla devam etmektedir.
Diğer taraftan, silah ve mühimmat ihtiyacımız için gerekli çalışmalara da kesintisiz devam etmekteyiz. SOM-J silah sisteminin F35 uçaklarına entegrasyonu için önemli bir çalışma yapılmış ve Amerika Birleşik Devletleri dâhil bütün dünya pazarına hitap eden bir silah sistemi geliştirilmiştir.
Askerî gemi projelerimizin yurt içi imkânlarla gerçekleştirilmesi neticesinde, özgün deniz platformlarını tasarlama ve inşa etme kabiliyeti oluşmuş olup yurt dışı bağımlılığımız en aza indirilmiş ve Silahlı Kuvvetlerimizin güçlenmesi sağlanmıştır, şimdi, artık MİLGEM'de ihracat noktasına geldik. Özel tersanelerde geliştirilen ve Silahlı Kuvvetlerimizce kullanılan deniz platformlarının yurt dışına ihraç edilmesi suretiyle millî ekonomiye önemli ölçüde katkı sağlanmıştır.
Yurt içinde inşa edilecek olan 6 adet denizaltıyı içeren Yeni Tip Denizaltı Tedarik Projesi kapsamında, Gölcük Tersanesi Komutanlığında söz konusu denizaltıların inşa edilebilmesine yönelik olarak gerçekleştirilen altyapı iyileştirme faaliyetlerine ve dizayn adaptasyonları çalışmalarına başlanmıştır. İlk denizaltının 2020 yılında, sonrasındaki denizaltıların ise birer yıl arayla Deniz Kuvvetleri Komutanlığına teslim edilmesi planlanmıştır. Aynı zamanda, Millî Denizaltı Geliştirme Projesi de başlatılmıştır. Şu anda yaptığımız çalışmayı Almanlarla birlikte yapıyoruz; Türkiye'de üretilecek ama Almanlarla birlikte. Daha sonra tamamen Türk mühendislerinin tasarımıyla kendi millî denizaltımızı da yapmış olacağız.
Ülkemizin yurt içinde yüzde 100 yerli olarak dizayn ve inşa edilen MİLGEM Projesi, yerli askerî gemi inşa sanayi için bir mihenk taşı niteliğindedir. Projedeki yerlilik oranı yüzde 65'i geçmiştir. Projede 50'den fazla yerli firma rol almış, diğer askerî gemi inşa projelerine öncülük etmiştir. MİLGEM Projesi kapsamında inşa edilen ilk 2 gemi sırasıyla 2011 ve 2013 yıllarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığına teslim edilmiştir. Biliyorsunuz, Büyükada ve Heybeliada. 3'üncü ve 4'üncü gemilerin inşasına Eylül 2014'te başlanmış olup, bu gemilerin de sırasıyla 2018 ve 2020 yıllarında hizmete alınması hedeflenmiştir. Bu serinin gelişmiş bir devamı olarak, MİLGEM 5-8 için tasarım faaliyetleri yani MİLGEM 5, 6, 7 ve 8 için tasarım faaliyetleri başlamış, MİLGEM 5'in İstanbul Tersanesi Komutanlığında, diğerlerinin ise özel sektörce inşası kararlaştırılmıştır.
Çok maksatlı amfibi hücum gemisi -yani bir yerde bir helikopter gemisi olarak değerlendirebilirsiniz- Ege, Akdeniz ve Karadeniz'de asgari 1 tabur büyüklüğündeki bir kuvveti ana üs desteği gerektirmeksizin kendi lojistik desteğiyle kriz bölgesine intikal ettirebilecek 1 adet havuzlu çıkarma gemisi tedariki amacıyla başlatılan süreç, 30 Nisan 2016 tarihindeki sac kesme töreniyle somut bir aşamaya ulaşmıştır. Özel bir tersanemizin ana yükleniciliğinde, yurt içi üretim modeliyle inşa edilmekte olan geminin sözleşme takvimine göre 2021 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterine girmesi planlanmaktadır.
Kara araçları sektörümüzün bugün savunma sanayimiz içinde en gelişmiş sektörlerden biri olduğunu biliyoruz. Özel sektör firmalarının varlığı sayesinde rekabetin en yoğun yaşandığı sektörlerden biri olan kara araçları sektörümüz, yurt dışındaki başarılarıyla dünyada da önemli işlere imza atan bir konuma gelmiştir.
Millî tank projemiz olan ALTAY Projesi kapsamında, prototip geliştirme ve kalifikasyon aşaması, teste hazırlık, gözden geçirme çalışmaları gerçekleştirilmiş ve Nisan 2015'te sistem kalifikasyonu ve kabul test süreci başlamıştır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, şu bütçe büyüklükleriyle ilgili, bütçeyle ilgili değerlendirmeleri alalım, tasarıyla ilgili...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, birkaç tane önemli projeden bahsetmeme müsaade edin çünkü hakikaten, Türkiye'nin hem gururu hem de ihtiyacı olan projeler. Uygun görürseniz bitirmek üzereyim şeyi.
BAŞKAN - Biliyorum, 3 sayfa kaldı da...
Buyurunuz, peki.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Birinci prototip tankla 10 bin kilometre dayanıklılık testlerine devam edilmektedir. İkinci prototip tankla silah sistemleri ve ateş gücü kabul test ve muayene prosedürüne göre sistem kalifikasyon test atışları icra edilmektedir. Seri üretim için geliştirme yapan firmadan sözleşme gereği olarak ilk ve ikinci teklifler alınmış olup değerlendirme süreci devam etmektedir.
Taktik ve operatif sınıfta gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir düzeydeki çok sayıda İHA sistemi envantere girmiş; üstün istihbarat, keşif ve gözetleme yeteneklerine sahip sistemler ihtiyaç makamlarımızın hizmetine verilmiştir. İHA sistemlerimiz sadece keşif ve gözetleme yapma boyutunu aşmış, silahlandırılarak erişilmesi zor hassas bölgelerde bile terör unsurlarını yok edecek kabiliyete ulaşmışlardır. Böylece terörle mücadele harekâtında üstünlük sağlanmış, görüntü istihbaratı ve sinyal istihbaratıyla anında müdahale imkânı getirilmiştir. Geleceğin havacılığında çok önemli bir rol üstleneceğini düşündüğümüz insansız hava araçlarının sayı, boyut ve misyon açısından çeşitlendirilerek geliştirilmesi tüm hızıyla devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, Ankara'da özellikle bir merkezî koordinasyon birimi oluşturuyoruz, tüm Türkiye'de uçacak İHA'ların tek bir merkezden koordinasyonunu sağlayacak şekilde yeni bir birim kuruyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu anlayışla hazırlanan Millî Savunma Bakanlığı 2017 Yılı Bütçe Tasarısı, 28 milyar 702 milyon 119 bin Türk lirası olarak huzurlarınıza getirilmiş bulunmaktadır. Bu bütçenin yüzde 51,5'ini personel giderleri, yüzde 8,8'ini Sosyal Güvenlik Kurumlarına devlet primi giderleri, yüzde 37,4'ünü mal ve hizmet alım giderleri, yüzde 1,5'ini cari transferler ve yaklaşık binde 8'ini ise sermaye giderleri oluşturmaktadır.
Mal ve hizmet alım giderleri kapsamında, 10 milyar 724 milyon 21 bin Türk lirası Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin barınma, beslenme, giyim gibi yasalarla belirlenmiş yasal istihkakları ile akaryakıt, yakacak, taşıma, ulaşım gibi tüketim mal ve hizmet alımlarına ve Stratejik Hedef Planı 2017 Programı modernizasyon ihtiyaçlarına planlanmıştır.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2017 Yılı Bütçe Tasarısı, savunma projelerinin haricinde kalan Müsteşarlığın personel giderleri ile yönetim faaliyetleri için toplam 62 milyon 851 bin TL'dir. Bu Bütçenin; yüzde 59'unu personel giderleri, yüzde 7,2'sini Sosyal Güvenlik Kurumlarına devlet primi giderleri, yüzde 26,5'ini mal ve hizmet alım giderleri, yüzde 2,1'ini cari transferler ve yüzde 5,3'ünü ise sermaye giderleri oluşturmaktadır.
Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın 2017 Yılı Bütçe Tasarıları; Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen vazifeyi etkinlikle yerine getirecek kuvvet yapısının oluşturulması, çağın gereklerine göre geliştirilmesi ve harbe hazırlık düzeyinin yükseltilmesi amacıyla planlanmıştır.
Bakanlığımızın ve Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın 2017 Yılı Bütçelerinin ülkemiz için hayırlı olmasını diler, Plan ve Bütçe Komisyonunun Değerli Başkanına ve üyelerine yapacakları katkılar için şimdiden teşekkür eder, saygılarımı sunarım.