| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Orman ve Su İşleri Bakanlığı b) Orman Genel Müdürlüğü c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç) Meteoroloji Genel Müdürlüğü d) Türkiye Su Enstitüsü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .11.2016 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, Sayın Bakanım, değerli milletvekillerimiz, kıymetli bürokratlarımız, basınımızın güzide temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2017 Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın bütçemizin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın Bakanım, ilimizde aşağı yukarı 23 kalemde yatırım gerçekleştirdiniz geçen haftalarda, bunların açılışı oldu. O konuda hizmetlerinize de emek veren diğer bürokrat arkadaşlara da teşekkür ediyoruz.
Tabii, bunun yanı sıra Tokat'ta birkaç genel sorun var. Geçtiğimiz hafta, hepimizi de üzen, yaklaşık 100 hektara yakın bir orman yangımız oldu. Helikopterle ulaşma noktasında bir buçuk günlük bir zafiyet oldu. Bunu daha az bir sürede telafi edebilirdik, girişimde bulunduk, hızlandırdık ama arkadaşlar, böyle bir zafiyetimiz oldu.
2017 eylem planına ya da çalışma programına bu yörenin hemen... Yöremiz, Niksar yöresi biliyorsunuz ceviz, acil eylem planı gibi bir gündeme alınırsa insanların birazcık yüreğine su serpmiş oluruz.
Yine, ayrıca Süreyyabey Barajı'ndan Zile'ye bir tünelle sulama projesi düşünülüyordu. 2017'de bunun son durumu nedir? Onu bir öğrenmek istiyoruz.
Meteorolojideki başarılarımızdan söz ettik, dünya 7'ncisi bir ülkeyiz ama Kazova'da meyvecilik var, Niksar Ovası'nda meyvecilik var, hâlâ daha, insanlar yeteri kadar bilgilendirilmediğinden belli günlerde lastik yakarak veya saman yakarak doğaya da çevreye de zarar vererek birtakım çalışmalar ilkel bir şekilde devam ediyor. Bu konunun, biraz daha iletişimli, daha sıkı bilgilendirilmeyle önüne geçilebilir mi diyorum.
Kazova'da olsun, Niksar Ovası'nda olsun geriye doğru denetimsiz, kontrolsüz kum alma nedeniyle ırmak yataklarındaki taban suyu seviyesi oldukça düştü. Bu ülkemizin muhtelif yerleri için de geçerli. Mesela, Kazova'da -kendi köyümde orada, Kemalpaşa, oradan biliyorum- 12 metreye düştü. Buralarda bu bentleşmeye şu anda çok para ayrılıp bir mücadele ediliyor mu bilemiyorum ama yeniden böyle bir taban suyunu besleyici bir proje yapılarak bu ovaya ciddi bir katkı sunacağı... Çünkü, insanlar sulamaya doymuyor, salma suyuyla suladığı için daha çok tuzlaşma, daha çok çölleşme, daha çok verimsizliğe doğru gidiyor. Bunun önü alınırsa sevinirim.
2016 bütçesinde Sayın Bakanım, Kazova Kaz Gölü'nde bir ıslah demiştik. Bu çalışma Devlet Su İşlerinin makine parkıyla ama bu konuda da çok bilinçli olmayan teknik bir kadroyla denetimsiz yapılıyor. Bu konuya vâkıf, o doğal kuşların konakladığı, insanların, sizlerin yaptığı, gözetleme kulesinden izlediği Kaz Gölü'nün doğal yaşamla uyumunun bozulmadan temizlenmesi konusunda yardım isteyeceğim. Bir de ovanın içerisinde, etrafında orman ve ağaçlık alan yok Sayın Bakanım. Kaz Gölü'nde bir kır kahvesi sözünüz vardı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Tamam, söz verdik.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Tamam, ben o sözünüzü unutmadım.
Yine, keyifle izlediğimiz sunumuzda Tokat Yeşilırmak'tan bir görüntü, geçen yıl biraz daha büyüktü, bu sene küçüldü. Ama, biz çocukluğumuzdan beri bildiğimiz Yeşilırmak'ın kenarlarını ağaçlı, burada olduğu gibi taş ve betonla bezenmiş, Yeşilırmak'ın adına uymayan bir proje, planlama ve çalışma istemiyormuş. Bu çalışmaları belediyeler de böyle kendilerine has birtakım proje bazlı sunumunu yapıyor ama Bakanlığınızın çok etkin ve verimli bir denetleme sistemiyle, belediyelerin bu "Irmakları ıslah ediyoruz." diye çirkinleştirmesine, betonlaştırmasına, doğadan koparmasına da izin verilmemesini önemle istirham ediyoruz.
Yine, tabii, Mustafa Kemal Atatürk "Ormansız yurt, vatan değildir." diyor ve -sizin de özellikle altını çizdiğiniz gibi- 1925 yılında Orman Çiftliği'ni kuruyor ama gel, gör ki biz günümüzde bu Orman Çiftliği'ni, Ankara'da yer yok gibi koruyamadık. Kenarından, köşesinden yüzlerce, belki bine yakın dönüm arazisini heba ettik. Bu konuda bir çalışmanız var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan bir rapora göre Sayın Bakanım, bugüne kadar farklı amaçlarla tesis edilmiş koruma alanlarının toplamı yaklaşık 4,6 milyon hektara ulaşmış. Bu da ülke yüzölçümünün yaklaşık olarak yüzde 6'sına karşılık gelmektedir. Oysa Türkiye'nin taraf olduğu, sizin de bildiğiniz ve çok iyi takip ettiğiniz Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne göre Türkiye, 2020 yılına kadar karasal alanların, iç ve dış suların en az yüzde 17'sini, deniz ve kıyı alanların ise yüzde 10'unu koruma ve kontrol altına almakla yükümlük taahhüdünde bulunmuştur. Bu rakamdan uzak durumdayız. Hedeflerimiz arasında var mı, bunu da öğrenmek istiyorum. Yani, ne kadar alanı biz koruyabildik?
Avrupa Birliği ilerleme raporlarına baktığımızda özellikle "Doğa Koruma" başlığı altında Türkiye'nin son altı yıldır hiç geçerli not alamadığına tanık alıyoruz. İstisnasız her raporda doğa koruma konusunda ilerleme kaydedilemediği şeklinde ifadeler yer alıyor. Bu konuda da biraz daha etkin denetimin, doğaya ve çevreye daha duyarlı olmamızın iyi olacağı kanısındayım. HES'ler çok hızla bu sulak alanları yok ediyor. ÇED süreçlerini biliyoruz, yeteri kadar denetlenip doğaya uyum noktasında yeterli duyarlılık gösterilmiyor.
Sayın Bakanım, siz gelecekte bu ilerleme raporlarını bir hedef koyup... Birçok tesisleşmeyi izledik, keyifle, gururla başardık ama doğayla uyum noktasında dünya standartlarına çok fazla dikkat etmeden bu projeleri hızla hayata geçiriyoruz. İşte "Çok kısa bir sürede yapıyoruz." diyorsunuz, ellerinize sağlık, bu ülkenin kaynaklarıyla yapılıyor, sizler projelendiriyorsunuz ama doğayla uyum noktasında çok eleştiri alıyoruz. Bu konulara da biraz daha önem verip bu şekilde yaparsak yararlı olacağına inanıyorum.
Mesela şöyle bir şey var: Son elli yılda 3 Van Gölü büyüklüğünde bir sulak alanı duyarsız ve bilinçsizliğimiz yüzünden yok etmişiz; yanlış su yapılandırmaları, tarımda suyun verimsiz kullanımı, çarpık kentleşme ve sanayileşme ve aslında bütün bunlara izin veren yönetim anlayışındaki denetim zafiyeti.
Avrupa Birliğinin her ilerleme raporunda doğa koruma konusunda da ilerleme kaydedemediğimiz ortaya çıkıyor. Ormanın yaşam olduğunu, ormanın insan olduğunu bilmek durumundayız. Ormanın yok olması durumunda geleceğimizin de yok olması kaçınılmazdır. Milyon milyon alanda ağaç dikip ormanlaştığımızı söylüyoruz ama Sayın Bakanım, yani bir kaç milyon ağacı dikmek o doğadaki bizim ormandan beklentimizin yüzde 100'üne cevap vermiyor. Biliyorsunuz, oradaki bitki çeşitleri, canlılar ve ekolojik denge binlerce yıl sonra ancak normale dönüyor. Diliyorum bu güzel adımları bunların devamında çalışmalarla besleriz.
Yine, Avrupa Birliği müzakere sürecinde 2009 yılında açılan çevre faslının kapanış kriterlerinden bir tanesi su kanununun çıkması ve havza yönetim planlarının hazırlanması. Bu iki konuda ne aşamadayız? Su kanunu taslağı hazırlanırken katılımcı bir süreçten geçtik mi, çevrecilerin, doğacıların, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınarak? Ülkemiz ve dünya için yaşamsal önem arz eden 25 nehir havzasının yönetim planları ne zaman tamamlanacak?
Maliye Bakanımızın sunumunda şu bilgileri aldık, ülkemiz adına son derece sevindirici; 100'ün üzerinde havzanın sit alanı ilan edilip korunacağı yönünde. Bu da ülkemiz adına sevindirici bir şeydir.
Geçtiğimiz yıllarda çokça tartışılan, tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma kanunu tasarısında geldiğiniz son aşama nedir? Bu alanda çalışan birçok ulusal ve yerel sivil toplum kuruluşu yasa taslağınıza karşı çıkmıştı. Yanı sıra Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da bu taslağa çok ciddi eleştiriler getirilmişti. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de o dönemde, Çevre Komisyonunda arkadaşlarımız yasanın eksiklerinin olduğunu, koruma vizyonundan çok uzakta olduğunu ve hâliyle çıkması gerektiği durumunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, ek süre veriyorum, buyurun.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
...ülkemizin doğal alanlarının tahribatının önünün açılacağını dile getirmiştik. Bu kanunla ilgili son durum nedir? Aradan geçen bu zaman zarfında sivil toplum örgütlerinden görüş alıp dünya kriterlerine uygun eksiğimizi giderir bir hâle getirebildik mi, bunu öğrenmek istiyoruz.
Yine, Türkiye'nin taraf olduğu çevre alanında onlarca uluslararası sözleşme var, işte Ramsar Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi ilk akla gelen örnekler. Söz konusu sözleşmelerin gereklerini yerine getirmekte az önceki sunum gibi kararlı mısınız Sayın Bakanım? Bunu sivil toplum örgütleri, çevreci kuruluşlar sizden, bütçeden merakla bekliyorlar. Bu konuda attığınız somut adımları da öğrenmek istiyoruz.
Korunan alanlar konusunda bazı konuları pas geçmek elbette mümkün değil. Örneğin, Avrupa'nın en büyük subasar ormanı olan Kırklareli'ndeki İğneada Subasar Ormanı'ndaki nükleer santralden limana kadar birçok projenin yapılacağı, bu konuda çeşitli projelerin geliştirildiği biliniyor. Bu noktada, Sayın Bakanım, bu kadar hassas, aynı zamanda koruma statüsü olan bir alana nasıl olur da böylesine tartışmalı, çevresel tahribatı son derece yüksek olan projelere izin veriliyor, bunu merak ediyorum.
Benzer şekilde, Doğu Karadeniz'deki birçok derede peş peşe sıralanmış HES'lerin lisansları tartışılıyor. Üst havzalarda el değmemiş doğal ormanlarımız ve bitki örtümüz inanılmaz tahribata uğruyor. Vadideki yaban hayat oldukça tahribat ve zarar görüyor. Söz konusu alanlar arasında, taraf olduğumuz birçok sözleşme ve mevzuat varken bu konuda denetim mekanizmalarının yeteri kadar çalıştırılmadığına da tanık oluyoruz.
Türkiye Kasım 2014'te ve Mayıs 2013'ten sonra başlayan projeler için çevresel etki değerlendirmesi gereklilikleri yerine getirmek suretiyle çevre alanındaki yatay mevzuatı değiştirmişti. Sivil toplum ve kamuoyu yetersiz düzeyde istişare edilmesini ve usule ilişkin gerekliliklerin yetersizliğini eleştirmeye devam etmekteler.
Akkuyu Nükleer Santrali ve hidroelektrik santralleri dâhil olmak üzere birçok açılmış dava da var. Bu davalar bize, doğru şeyleri yapma adına -dilerim- sonuçları kesinleşmeden doğru yol gösterir diye düşünüyorum.
2017 bütçemizin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını, hedefini yakalamasını diliyor, saygılar sunuyorum.