| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Orman ve Su İşleri Bakanlığı b) Orman Genel Müdürlüğü c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç) Meteoroloji Genel Müdürlüğü d) Türkiye Su Enstitüsü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .11.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın çok değerli yöneticileri, bürokratları, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2017 yılı bütçesinin Orman ve Su İşleri Bakanlığımıza, halkımıza, orman köylümüze ve çalışanlarına hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Ben tabii ki benden önce konuşan özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız İbrahim Aydemir ve Eski Orman Genel Müdürü İbrahim Bey gibi çok güzel şeyler söyleyemeyeceğim, daha farklı şeyler söyleyeceğim.
On dört yıldır tek başına iktidarda bulunan ve Türkiye'yi yöneten AKP ormancılık alanında önemli yıkımlara neden olmuştur. Yüz yetmiş altı yıllık geleneği bulunan ormancılık kurumunu içler acısı durumlara düşürmüştür. Köyden kente göç nedeniyle insan baskısının azalmasına, önemli sorun odakları ve alanlarının gündemden düşmesine karşın, ormanlarımız ve ormancılığımız geriye gitmiştir. Köyden kente göç, orman içinde ve bitişiğinde yaşayan yurttaşlarımızın yakacak ihtiyacını karşılamak amacıyla ormanlardan kaçak ve düzensiz yararlanmasını önemli ölçüde düşürmüştür. Göçle birlikte hayvancılık da neredeyse ortadan kalkmış, otlatma baskısı azalmıştır. Geçmişte kaçakçılık ve keçiyle sembolleşen sorunlar günümüzde ihmal edilebilir boyuttadır. Bu nedenledir ki köylülerin terk ettikleri tarlalar yeniden orman ağaçlarıyla kaplanmaya başlamış, aşırı ve düzensiz otlatma nedeniyle baskı altında kalan ve dejenere olmuş ormanlar toparlanabilmiştir. AKP'nin övündüğü son yirmi yılda yaklaşık 1 milyon hektarlık orman artışı sadece ormancılık kuruluşlarının başarısı ve yapılan ağaçlandırmalar sayesinde değil, köyden kente göçün bir sonucudur.
Sayın Bakan Veysel Eroğlu ve Orman Genel Müdürlüğü yetkilileri her orman talanı ve ağaç katliamı sonrasında kendilerinin milyarlarca fidan diktiğini ifade etmektedir. Bugün, bu sabah da sunumunda 3 milyar 750 milyona kadar çıkmış. Bundan tabii ki sevinçliyiz ama kamuoyunun gözünü boyamaya yönelik bu söylemler bana göre dayanaksızdır. Bu fidanlar hangi süre içerisinde dikilmiştir? Hangi kurumlar, ne kadar dikmiştir? Nereye dikmiştir? Maliyeti ne kadardır? Dikilen fidanların ne kadarı tutmuştur, tutmayan fidanlar nedeniyle ekonomik kayıp ne kadardır? "Şu kadar fidan diktik." diyerek bu tür bilgileri hasıraltı etmeye çalışmak doğru değildir.
Eskiden hektar birimiyle alan bazında ifade edilen ağaçlandırma çalışmalarının fidan sayısıyla ifade edilmesi bile başlı başına bir sorundur. Örneğin, 1 hektar alana bilimsel olarak 10 bin fidan dikilmesi gerekiyorken 20 bin fidan dikilmesi sayısal olarak büyük bir iş yapıldığı kanaatini doğursa da, aslında israfı ve savurganlığı gösterir; kimi belediyelerin yaptıkları ağaçlandırmalar gibi.
Dolayısıyla, bu dikilen ağaçlar, -Sayın Bakanın söylediği gibi- 3 milyar 700 milyonluk ağaçlar hangi yıllar arasında, kaç yılda dikildi? Nerelere dikildi? Hangi amaçlarla dikildi? Hangi tür kullanıldı? Belediyelerin, kamu kurumlarının, özel ve tüzel kişilerin diktikleri fidanlar da buna dâhil midir? Dikilen fidanların ağaçları ne kadar tuttu? Başarısız ağaçlandırmanın, tutmayan fidanların yerine yeniden, bazen 3-4 kez aynı yere dikilen fidan ağaç bu sayının içinde mi?
BAŞKAN - Sayın Çam "Ne kadar tuttu?"yu 6 sefer söyledin ağabey, bunu aldık kayda.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yanan alanların ağaçlandırılması için dikilen fidanlar bu sayının içinde midir?
Rahatsızlık duydunuz, değil mi Başkan?
BAŞKAN - Yani, hiç dikmeseydi Sayın Bakan sorun yoktu, bunu sormazdınız.
MUSA ÇAM (İzmir) - Önce "Ormanlar artıyor." ne demek? Artan nedir? Ağaçlarla kaplı alan mıdır, orman sayılan alan mıdır, orman ekosistemi midir? Elbette çoğu arkadaşım "Ne fark eder ya, hepsi aynı şey değil mi?" diyebilirler. Çoğumuz bilmediğimizden, AKP'li milletvekili arkadaşlar ise ya bilerek ya da işlerine geldiği için ormanı ağaç topluluğu olarak algılar, algılatmaya çalışır.
Ormanı ekosistem olarak algılamayan sadece bizler değiliz. Dikilen fidan, sayılarıyla konuşur. Bir ağaç yerine 3-5 fidan dikmek, bir hektar ormanı yok edip 5 hektar ağaçlandırma yapacağını vadetmek maalesef kamuoyunu yanıltır. Oysa orman sadece ağaç topluluğu değildir, milyonlarca canlı ve cansız ögenin karşılıklı ilişki içinde olduğu dinamik bir sistemdir. Ormanda sadece ağaçlar değil; çalılar, otsu bitkiler, hayvanlar, böcekler, mantarlar, likenler, mikroorganizmalar yaşar. Toprağın altı da üstü kadar çeşitlilik barındırır. Solucanlar ve organik maddeleri ayrıştıran bakteriler, mantarlar olmasa hiçbir canlı yaşayamaz. Orman ekosisteminin bulunduğu toprak, taş, kaya ve her türlü cansız öge hem tüm canlıları doğrudan etkiler hem de canlıların etkisi altındadır. Öylesine zincirleme bir ilişki vardır ki, mesela bir ot türünün yok olması, bir etçil hayvan türünün yok olmasına neden olabilir. Demem o ki yok edilen küçücük bir orman ekosistemi sadece birkaç ağacın eksilmesi demek değildir. Diktiğiniz milyonlarca fidan da üç beş yılda orman ekosistemi oluşturmaz.
AKP'nin doğaya ve orman varlığımıza en küçük bir sevgi ve saygısı olmadığı yaptıkları icraatlarla tescillenmiştir. Onlar için rant ve kâr uğruna her şey feda edilebilir. İstanbul'a yapılan üçüncü boğaz köprüsü ve üçüncü havalimanı İstanbul'un ciğerlerini yok etmektir. Her iki proje de büyük oranda orman alanlarına inşa ediliyor. AKP'nin doğa ve orman sevgisi işte budur.
Son on dört yılda 12 kez Orman Kanunu'nda değişiklik yapılmıştır. Torba yasalara sıkıştırılan tapu kadastro, kara yolları, enerji, madencilik gibi konularla ilgili yasal düzenlemelerle Orman Kanunu delik deşik edilmiştir ve her düzenleme orman alanlarımızın daraltılmasına, çıkar çevrelerine peşkeş çekilmesine olanak sağlayacak niteliktedir. Bu düzenlemelerle orman alanlarından ormancılık dışı amaçlarla yararlanma -deyim yerindeyse- ayağa düşürülmüştür. 6831 sayılı Orman Kanunu'nun izinlerle ilgili 16, 17 ve 18'inci maddeleri ve ilgili yönetmelikleri defalarca değiştirilmiştir ve bu sayede en küçük bir ekonomik getiri için ormanlar rahatlıkla feda edilebilmektedir. Ormanlar yolgeçen hanına dönüştürülmüştür. Ormanlarımız şantiye hâline getirilmiştir. Her yerde ormandan izin verilen taş ve mermer ocakları, HES'ler, yollar, değişik tesisler karşımıza çıkabilmektedir.
Doğal olarak, eskiden Orman Bakanlığı denince akla orman muhafaza memurları gelirdi. Bu memurlar ormanı vatandaştan korurdu. Bir orman köylüsü merkebiyle iki kucak odun yapmaya görsün, başına gelmedik kalmazdı. O odunları hayvanla taşımışsa hayvanına, traktörle taşımışsa traktörüne el konur, tutuklanır, mahkeme mahkeme sürünürdü. Halk arasında böyle bir kanaat oluşmuştu. Her suçun affı olur ama orman suçunun affı olmaz. Şimdi olay tam tersine döndü. Vatandaş devletten ormanını koruyor. Cerattepe başta olmak üzere durum budur. Orman köylüsü ormana verilecek tahribatı engellemek için canını dişine takmış; kadını, yaşlısıyla dipçiklenmeyi, tartaklanmayı, tutuklanmayı göze almış, ormanı korumak için direniyor ve mücadele ediyor.
Günümüzde iyi iş yapmak, hatta iş yapmak kaygısı kalmamıştır. Yalan yanlış istatistiki bilgilerle kamuoyunu aldatmaya dayalı bir tarz egemen olmuştur. Türkiye'nin ilk ve en kapsamlı planlı çalışmalarını yapan bir kurum bugün "plan değil, pilav" şiarıyla yönetilmektedir.
Bilindiği gibi, ülkemiz ormanları, orman amenajman planlarına göre işletilmekte, nerede ne kadar kesim yapılacağı, orman gençleştirileceği, ağaçlandırma yapılacağı bu planlara göre düzenlenmektedir. Ancak, AKP hükûmetleri orman amenajman planlarını işlevsiz hâle getirmişlerdir. Plan değiştirme yetkisi uygulayıcı birimlere devredilmiş, böylece uygulayıcılar da planları istedikleri gibi değiştirerek plansız çalışma anlayışı egemen kılınmıştır.
Bütün kamu kurumlarında olduğu gibi, AKP'nin ormancılık kurumlarında da yandaş değilseniz, Hükûmet güdümlü sarı sendikaya üye değilseniz artık en küçük idari bir birimde yönetici olamıyorsunuz. Türkiye'de yıllardır kadrolaşma olagelmiştir. Buna karşın kadrolaşmanın da bir adabı, ölçüsü vardı. Kendi adamınızı getirirsiniz ama en azından işten anlayan bir adamı, liyakat sahibini getirmenizi öneriyoruz. Bugün sadece AKP yandaşı olmak başka hiçbir ölçü aranmaksızın yeterli olmuştur. 2014 yılı Mayıs ayında "rotasyon" diye bir uygulama gündeme getirildi. Bilgi, deneyim, beceri birikimlerine bakılmaksızın muhalif gördüğünüz idari ve teknik kadroları sürgün ediyorsunuz. Şimdilik 1.500 dolayında mühendis bu sürgün furyasından nasibini aldı. Rotasyon uygulamasından en çok etkilenen birimlerden biri de ormancılık araştırma müdürlükleri oldu. Yöresel-ekolojik projeler yapan kadrolar darmadağın edildi. AKP asla ödeyemeyeceği kul hakkı vebalinin altına girmiştir.
Milli Parklar Kanunu'nda yapılan değişiklikle koruma kapsamında olduğu kabul edilen millî parklar ve tabiat parkları "kiralama" adı altında özelleştirilmiş; deyim yerindeyse korunduğu varsayılan bu yerler rant alanlarına dönüştürülmüştür. Maden Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu ve benzeri kanunlarda yapılan değişiklikler ormanların yapısal özellikleri, işlevleri ve önemi dikkate alınmaksızın her yerde maden araması ve işletmesinin açılması olanağı getirilmiştir. Bunların en önemli yerlerinden bir tanesi, 2015 Haziranında aday olduğunuz İzmir ve ilçelerindedir. Selçuk'undan, Karaburun'undan, Çeşme'sinden, Urla'sından Bergama'sına bu ilçelerde taş ocakları ve mıcır ocakları rüzgâr gülleriyle ormanlar âdeta yağma edilmektedir. Her ilin ormanlarının yüzde 0,5'inin turizm yatırımlarına ayrılması olanağı getirilmiş, bu nedenle ormanlar madencilik, HES uygulamalarıyla delik deşik edilmiştir. Yapısal özellikleri bozulan ormanların rüzgâr, böcek ve mantar zararlılarıyla karşılaşması şaşırtıcı olmayacaktır.
İşin düşündürücü bir tarafı ise Başbakanlık genelgesiyle ormanlarda verilecek bu türden izinlerin Başbakanlık tarafından verilmesi engellenmiştir. 6831 Sayılı Orman Kanunu görevi Orman Genel Müdürlüğüne vermiş olmasına karşın, Başbakanlık genelgeyle yasayı uygulamadan kaldırmış görünüyor.
İktidar, döneminde, 116 adet orman fidanlığından 39 tanesini kapatma ve satma kararı almış, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği bu kararı ormancılığa zarar vereceği gerekçesiyle yargıya götürmüştür. Yargı sürecinde 6 fidanlığı sattı, 1961 yılında Atatürk Orman Çiftliğinden alınarak fidanlık yapılan Söğütözü ise Türkiye Odalar ve Borsalar birliğine satıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yargı bu kararı önce durdurdu sonra da iptal etti. Yargı kararına aykırı olarak bir fidanlığı daha sattılar. 7 tanesi satılan 39 fidanlığın birçoğu da işlevsiz hâle getirildi.
Atatürk, bağımsızlık mücadelesi tüm yoğunluğuyla devam ederken "uygarlık savaşı" diye adlandırdığı, barıştan sonraki savaşı düşünmeye başlamıştır. Bu düşüncesinin ilk uygulama alanlarından biri de Ankara'ya yerleştikten sonra tasarlamaya başladığı çağdaş başkent projesidir. Atatürk, yeni Ankara'yı cumhuriyet Türkiyesi'ne örnek bir kent modeli olarak geliştirmeyi planlamıştır. Atatürk devrimleri arasında düşünülmesi gereken çağdaş Ankara, onun en çok önem verdiği projelerden biri olmuştur. Bu nedenle, Atatürk Orman Çiftliği bizzat Atatürk tarafından bu çağdaş kent projesinin merkezine oturtulmuştur.
Atatürk Orman Çiftliğinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 11 Haziran 1937 yılında, sahibi olduğu AOÇ'yle ilişkisine vasiyetindeki şu ifadelerle son vermiştir: "Ziraat ve zirai iktisat sahasında fenni ve amelî tecrübeler yapmak amacıyla muhtelif zamanlarda memleketin muhtelif mıntıkalarında çiftlikler tesis etmiştim. On üç sene süren çetin çalışmalar sonucunda kooperatif teşkiline de yer veren, muhitlerini güzelleştirecek, halka gezecek, eğlenecek, dinlenecek, sıhhi yerler ve hilesiz gıda maddeleri temin etmek amacıyla kurulan çiftliklerin taşıdıkları kanaatle örnek olmaları için hazineye hediye ediyorum." demiştir.
Başvekilliğe yazılan bu yazıyla Atatürk Orman Çiftliğinin üzerindeki tesisler, demirbaşlar ve hayvan varlığı hazineye bağışlanmıştır. Atatürk'ün Orman Çiftliğini ulusa armağan edişi nedeniyle kendisine teşekkür telgrafı çeken Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Abdülhalik Renda'ya, Atatürk kısa bir yanıt göndermiştir: "Yapılan bir vazifedir."
Kaçak saray, Atatürk'ün kurmuş olduğu o yere, Atatürk Orman Çiftliğine vurulan en son ve en büyük darbe olmuştur. Bu, cumhuriyetin başat simgelerinden olan AOÇ'nin yok edilmesi girişimidir. Cumhurbaşkanlığı makamının da yer değiştirmesiyle, Çankaya Köşkü de itibarsızlaştırılmakta ve bir taşla iki kuş vurulmaktadır.
Kaçak saray, büyük bir çevre katliamıdır. Resmî açıklamalara göre, bu yapının inşa edilebilmesi için 10 bin ağaç sökülmüştür. Bu uygulama, ormanları, meraları, otlakları ve yaylakları yağma ve talana açan, dereleri tutsak ederek tüm çevreyi betonlaştıran AKP iktidarının durmak ve doymak bilmeyen rant avcılığının örneklerinden biridir.
Kaçak saray, bir hukuksuzluk anıtıdır. Kaçak saray için defalarca yargı kararı alınmış ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her defasında "Bize kimse mani olamaz, burayı açacağım, içine oturacağım." demiştir. Yargı kararları tümden reddedilmiştir, yargı kararlarına uyulmamıştır. Yargı kararları, bugün çiğnenmektedir.
Kaçak saray, çok boyutlu bir hak ihlalidir. Atatürk, Atatürk Orman Çiftliğini topluma açık bir mekân olarak tasarlamış ve topluma armağan etmiştir. AOÇ'nin geniş bir kısmında, etrafı demirlerle çevrili, komando taburuyla korunan, yanına dahi yaklaşılamaz bir saray yaptırılması, Atatürk'ün vasiyetini hiçe saymaktır.
Kaçak saray, demokratik rejimlerde örneği bulunmayan bir gösteriş abidesidir. Maliyeti çok yüksek olmuştur. Tanesi 70 bin lira tutarındaki koltukların yanı sıra, sarayın iç mekânlarında yurt dışından getirilmiş, tanesi 2-3 bin avro olan ağaçlar bulunması oldukça düşündürücüdür.
Kısacası, Atatürk Orman Çiftliğinin tarihi, resmî kurumlar ve yerel yönetimler eliyle gerçekleştirilmiş bir talanın öyküsüdür. Bu süreç içerisinde Atatürk Orman Çiftliği sadece topraklarını değil, bütünlüğünü ve anlamını da yitirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; demin konuşmanın içerisinde söyledim. Sunumuzda, özellikle seçim bölgemizle ilgili, İzmir'le ilgili doğru dürüst bir şey göremedik, birçok yerle ilgili var. Tabii ki Türkiye'nin 81 iline, ilçelerine yapılan her türlü hizmetin başımızın üstünde yeri var ama İzmir'le ilgili çok ayrıntılı bir dokümanı burada göremedim. Kaldı ki, 7 Haziran 2015'te de İzmir Milletvekiliydiniz. Orada birçok projeyi söylediniz ama onların burada yer almadığını görüyoruz.
Biz, çok fazla hizmeti değil, İzmir'in korunmasını ve kollanmasını, ormanların talan edilmemesini, yağma edilmemesini, taş ocağı ve mıcır ocaklarına kurban edilmemesini, Selçuk'un Gökçealan'ının, Urla'nın Ovacık'ının, Çeşme'nin ve Karaburun'un, Bergama'nın köylerinin, yaylalarının, ormanların talan edilmemesini istiyoruz.
2017 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum.