| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .11.2014 |
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Sayın Başkanım, ben de teşekkür ediyorum.
Öncelikle, izniniz olursa Faruk Bey'in yapmış olduğu bir iki tespitle ilgili, usulle ilgili görüşlerimi...
BAŞKAN - Oraya girmeyelim üstat ya, ne olur.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Şöyle, onu söylemezsek...
BAŞKAN - Komisyon Başkanı cevap verdi.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Olsun, söylemezsek dil yanar olur, kimseye asla haddimizi aşarak farklı bir şey söylemek durumunda değiliz.
BAŞKAN - Değil, değil, had aşmıyorsunuz...
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Sayın Başkanım, 21'inci yüzyılın cumhuriyet ülkesinde AK PARTİ'nin, halkın büyük çoğunlukla AK PARTİ'ye yönelik teveccühü ve verilen meşru desteği 20'nci yüzyılın totaliter, faşist Franco İspanyası, Hitler Almanyası ve Mussolini İtalyası'yla karşılaştırmayı, özdeşleştirmeyi gerçekten ben çok incitici olarak değerlendiriyorum. Bırakınız bu milletin eğitimsiz oluşuna yönelik göndermenizi -bunu bir kardeşiniz olarak kabul edin- sadece Kürt'üyle, Türk'üyle topyekûn bu milletin irfanı ve feraseti bile Hitler Almanyası'nı, Franco İspanyası'nı ve Mussolini İtalyası'nı fazlasıyla tartar. Onun için bu çok talihsiz oldu, ben o konuda onu ifade etmek isterim.
Bir diğeri: Bakın, milletvekili arkadaşların komisyon faaliyetleri, Genel Kurul faaliyetleri sırasında, görüşleri ne olursa olsun, bu faaliyetleri indirgeyici bir yaklaşım içerisinde sadece bir parmak kaldırmaya ve kaldırılan parmağın sorumluluğunun farkında olmayışla ilgili bir şeye mahkûm etmek derin yapıların siyaset kurumu için öngördüğü edilgen yapıya dolaylı olarak hizmet etmek demektir. Sizin şüphesiz öyle bir kastınızın olmadığını ben bilirim, öyle inanıyorum. Dolayısıyla da bu, siyaset kurumuna yönelik itibarsızlaştırmaya, bir anlamda tırnak içerisinde aşağılanmaya yönelik sonuçlarla karşılaşacak bir işi de doğrusu çok doğru ve haklı bulmadığımı da ifade etmek isterim.
Sayın Başkanım, izniniz olursa bunlar burada söylenmesi gereken şeyler, bu komisyonun çalışmaları da şüphesiz önemli çalışmalar ve tarihe not düşmek adına bunları söylemek zorundayız, yoksa kendimize haksızlık etmiş oluruz. Bu haksızlığı kendimize yapmamamız lazım diyorum.
BAŞKAN - Bunu veciz şekilde karşıladım Şuaycığım yani biz zemini şey yapalım ya, yürüyelim, işimize yürüyelim.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Evet, şimdi tam da bunu söylemek durumundayız.
Gelelim teklifimizle ilgili kısmına.
Tabii, hukuk devletinin, Türkiye'deki demokratik gelişime yönelik çok önemli bir olmazsa olmazı olduğunu hepimiz biliyoruz, hepimizin kanaati de bu doğrultudadır. Hukuk devletinin bütün evrensel hukuk tarafından tanımlanan bir tarafı da özellikle yargı sisteminin makul sürede yargılanma gibi bir işlevi yerine getirmesine yönelik olduğu da tartışmasızdır ancak bununla ilgili süreç içerisinde hem Türkiye'de hem de dünya genelinde sıkıntıların olduğu da bir gerçektir. Biz özellikle bir evrensel prensip olarak var olan yargı sisteminin adil ve etkin işleyişine yönelik problemleri zaman zaman fark ediyoruz ve bununla ilgili sıkıntılar yaşıyoruz ancak özellikle AK PARTİ iktidarı ve hükûmetleriyle birlikte, bütün toplumda temel sıkıntı olarak ortaya çıkan hukuk alanındaki sıkıntıları aşmak, yargının baş başa kaldığı problemleri çözmek amacıyla çok önemli tarihî adımlar atıldı, hukuki reformlar hayata geçirildi, bunu da topyekûn bir millet iradesi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurlu üyeleriyle birlikte ve komisyon üyeleriyle birlikte yaptık. Eksiklikler şüphesiz olabilir ancak yargı sisteminin etkin işleyişine engel olan en önemli meselenin iş yükü olduğu ve iş yükünün ağırlığının özellikle mahkeme tatbikatlarını güçleştirdiği bir gerçektir. Buna bağlı olarak, tabii, niye böyle oluyor diye düşündüğümüzde hepimizin fark ettiği bir gerçek var. Türkiye çok dinamik bir ülke. Özellikle nüfusuyla birlikte, sanayi ve ticarette yaptığı hamleleriyle birlikte ve sosyal hayatın çeşitlenmesiyle bağlı olarak Türkiye'de, evet, kabul etmek lazım ki sosyal ve ekonomik hayat kısa süre içerisinde zenginleşmiştir, çeşitlenmiştir, dolayısıyla zenginleşen ve çeşitlenen sosyoekonomik yapıya göre de ihtiyaçlar artmıştır ve zenginleşmiştir. Buna bağlı olarak da yargının, yargı sisteminin ve yargı makamlarının bu zenginleşmeye, çeşitlenmeye bağlı olarak da hem görev alanı, yetki ve görev yönünden bazı müşküllere uğradığı ve alanın zorlaştığı da gerçeklik olarak ortada durmaktadır.
Kısa süre de olsa kürsü hâkimliği yapan bir arkadaşınız olarak yaklaşık yirmi yedi yıllık bir hukukçu hayatımız var. Tabii rakamlarla konuşmak daha gerçekçi olur. Ülkede yaklaşık olarak gerek ceza gerek hukuk alanında toplamda 6 milyona yakın dosyanın ilk derece mahkemelerinin önüne geldiği bir gerçektir. İstatistiki rakamlarla konuşuyoruz. Dolayısıyla, böyle bir iş yüküyle çalışmaya mahkûm olan ilk derece mahkemelerinin ardından yüksek mahkemeler sürecinde de tıkanmaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu tabii sadece Türkiye'nin problemi de değil. Bildiğiniz gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin özellikle adil yargılanmayla ilgili olarak, bırakınız başka ülkelerden gelen davaları, kendinde biriken davaları dahi kısa sürede sonuçlandırmayla ilgili ciddi bir müşkülatı var. Bununla ilgili yeniden reformlar yapmaya çalışıyorlar ve problemi çözmeye çalışıyorlar yani Türkiye'ye has bir problemden bahsetmiyoruz. Dolayısıyla da bütün bunları göz önüne aldığımızda, evet, gerçeklik nedir? Biz son dört yıl içerisinde -hatırımda yanlış kalmadıysa- özellikle 2011 yılında Yargıtayla ilgili olarak üye artışına gittik ancak izniniz olursa sadece bir iki rakamla bir gerçeği paylaşmak istiyorum: Bakın, 2014 Eylül itibarıyla dosya sayısında -toplam rakamdan bahsediyorum- hem Yargıtayda -şuradan rakama bakarak söyleyeyim- hukuk dairelerinde 164 bin toplamdan 215 bine ulaşmış, ceza dairelerinde de 2013 yılı sonu itibarıyla 355 bin-totalde- dosya mevcudu varken, 30 Eylül 2014 tarihi itibarıyla da 394 rakamına ulaşıyor. Yani, hem hukuk alanında hem ceza alanında Yargıtayda bir önceki yıla kıyasla çok ciddi bir dosyanın devrettiği, iş yükünün ağırlaştığı çok net bir gerçeklik olarak ortada duruyor. Biz 2011 yılında üye sayısını artırdık. Bu konuda, süreç içerisinde dairelerin artırılmasının, üye sayısının artırılmasının kısmi olarak, göreceli olarak iş yükünün azalmasına ciddi olumlu katkıları olduğu düşünülse dahi, demin bahsetmiş olduğum sosyal ekonomik gerçeklik, çeşitlenme, dosya sayısının artması ve iş gücünün artmasına bağlı olarak yeniden ivedi olarak hem Yargıtayda hem de Danıştayda bu meselenin gözden geçirilmesi zarureti olarak ortaya çıkmıştır.
Başka bir gerçekliği daha ifade edeyim: Bakın, yine Yargıtayda 2012 yılı sonu itibarıyla bir dosyanın ortalama inceleme süresi 306 gün iken bu sayı 2013 yılı sonu itibarıyla 328 güne çıkmıştır yani çok açık bir nispetsizlik var. Dolayısıyla da hem iş yükü ve dosya sayısı itibarıyla hem de bir dosyanın incelenme ve adaletin tesisine yönelik bir sağlıklı kararın verilmesi için ciddi bir problemin olduğu ortadadır. Ve yine hatırlarsanız -hukukçu arkadaşlarımız bunu çok yakından biliyor- özellikle yüksek mahkemelerde dosyaların yeterince incelenmeden karar verildiğine dair bir algı var vatandaşta, haklı haksız, bunun şeyine girmek istemiyorum. Dolayısıyla da biz bu mevcut yapıyla yani hem iş yüküyle hem de üye sayısıyla, dosya sayısıyla ve bu kadar inceleme süresiyle yola devam etmek istersek ciddi problemlerin bizi beklediği tartışmasızdır. Bu meselelerin hâlli için de yapılması gereken şey insan kaynaklarına yönelik bir artışı sağlamaktır. Ve biz yine 2011 yılındaki değişiklikleri yaparken ve hedeflerken hem Yargıtayda hem de Danıştayda dairelerin heyet olarak çalışmasını arzu etmiştik. Tabii o zaman tartışmaları siz de biliyorsunuz yani bizden daha ehliyetli arkadaşlarımız, abilerimiz var. Ancak yaptığımız düzenlemeler bu amaca tam manasıyla hizmet edemedi çünkü dairelerde üye eksiklikleri vardı, üye eksikliklerinden dolayı hem Yargıtayda hem de Danıştayda heyetler hâlinde çalışmak mümkün olmadı. Dolayısıyla da şu anda bizim yaklaşımımız, özellikle Yargıtay ve Danıştayda daire ilaveleri ve üye sayısına ilaveleri kesinlikle başka bir amaca matuf olarak değerlendirilemez, değerlendirilmemelidir. Geciken adaletin adalet olmadığı açık ve tartışmasızdır. Türkiye bundan çok yara aldı ve sürekli olarak yargı tartışılır hâlde oldu. Bizim el birliğiyle bu kötü gidişe dur dememiz lazım ve bunu yapıyoruz, birlikte yaptık, hakikaten güzel işler de yaptık. Tam da bu noktada bizim, hem yargının etkin işleyişinin temini açısından hem de adil yargılanma hakkına yönelik bu evrensel hukukun gereğini yerine getirme adına bunları yapmak gibi zorunluluğumuz var.
Yine, Sayın Bakanım, Faruk Bey konuşmasında bizim bu teklifle AK PARTİ yargısını oluşturmaya yönelik bir iş yaptığımıza yönelik bir niyet okuması yaptı, doğrusu bunu da hem haksız hem de mesnetsiz olarak değerlendirmek mümkün çünkü meslektaş olan arkadaşlar bilirler, son değişiklikten önce Yargıtayda ve Danıştayda üye olabilmek için birinci sınıfa ayrılmış olmak lazım, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra da üç yıl- yani baypas diye nitelendirildi- bunu almış olmak lazımdı, bu da yaklaşık on beş yıla tekabül eder. Son yapılan değişiklikten sonra da yine birinci sınıf hâkim ve savcı olmak lazım yani bu anlamda üyeliği hak edebilmek için, yıl sınırını da yirmi yıla getirmiş olduk. Şimdi, Allah'ınızın aşkına ben buradan soruyorum: AK PARTİ on üç yıllık bir parti, hâkim ve savcılarımızı, yüksek yargıya üye olarak seçilecek insanları böyle bir töhmet altında bırakmak doğru olur mu? AK PARTİ on üç yıllık bir parti, biz bütün seçilecek arkadaşlarımızı, mesleği onuruyla yapan hâkim ve savcılarımızı böyle bir göndermenin altında ezmek gibi bir hakkı kendimizde bulabilir miyiz? Doğru değil, inciticidir bu, hem yargıyı incitir hem yüksek yargı mensuplarını incitir.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Hepimiz biliyoruz ne olduğunu, gözünü seveyim.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Üstat bakın, şunu anlatmaya çalışıyorum: AK PARTİ sonuçta on üç yıllık bir parti ama demin ifade ettim, siz de çok iyi biliyorsunuz, yüksek yargı mensubu olarak yani Yargıtaya ve Danıştaya seçilecek üyeler şu anda yirmi yıl hâkim ve savcılık yapmış olması lazım. Ben bir kıyaslamayı yapmanızı istiyorum. Bu bir defa zamansal olarak da fiziki olarak da doğru değildir, manen de doğru değildir; haksız bir tespittir, yerinde bir tespit değildir, ben bunu da paylaşmak istiyorum.
Sonuç itibarıyla Sayın Başkanım, şu anda biz genel gerekçede bunu anlatmaya çalıştık. Çok fazla vakit de almak istemiyorum, belki tartışmalar, muhalefet partisi arkadaşlarımıza da söz bırakmayı arzu ederiz.
BAŞKAN - Yok, yok, dinleriz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Bizim yaklaşımımız kesinlikle başka bir amaca yönelik değildir. Niyet okumalarını çok doğru bulmam, bu konuda ülke bundan çok çekti ancak bizim Yargıtayda iş bölümüyle ilgili olarak daha evvel yaptığımız düzenlemelerin nasıl bir yapı tarafından işlevsiz hâle getirildiği bütün kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmektedir. Buradaki özellikle iş bölümüyle ilgili yaklaşımlarımızı da bu gerekçe üzerine oturtuyoruz, daha etkin, daha makul sürede ve daha hızlı olarak; Anayasa gereği, malum, biliyorsunuz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde, bağlı olduğumuz sözleşmede hüküm var, Anayasa'mızın bağlayıcı hükmü var. Davaların en az masrafla ve en makul ve en hızlı sürede çözülmesi anayasal zorunluluk. Bütün bunlarla birlikte, yaptığımız düzenlemenin ve getirdiğimiz teklifin böyle anlaşılmasını arzu ederiz. Biz doğrusu bu Komisyonda bunların görüşülebilmesi için, ardından birleştirmenin mümkün olması için iz madde olarak da onları biz düşündük, bunları siz de zaten görüyorsunuz, biz de bu konuda farklı bir şey söylemiyoruz. Birkaç iz maddeyi buraya önceki teklifle birlikte değerlendirdik. Bu çalışmaların ve yapılacak işlerin sonuç itibarıyla herkesin razı olduğu, herkesin mutlu olduğu ve sonucundan emin olduğu adalet hissinin de sağlandığı bir yargı faaliyetine yol açmasını tabii temenni ediyorum. Bütün üye olan ve olmayan arkadaşların yapacağı katkılarla da Komisyon çalışmalarının doğru bir mecraya sürükleneceğine de yürekten inanıyorum.
Teşekkür ediyorum.