KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEP ALTIOK (İzmir) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her gün çeşitli acılara uyandığımız, her gün insanlarımızı yitirdiğimiz, şehitler verdiğimiz günlerden geçiyoruz. Sayın Bakan, siz de konuşmanıza "Acıların dini, dili, rengi, ırkı yoktur." diye başladınız. Açıkçası bu bana, içinden geçtiğimiz karanlık günlerde bu özgürlükçü yaklaşım ve bu doğru tespit bir umut bu karanlıktan çıkmak için, hele ki kültür ve sanat alanında bir toplantıdayken bir umut ışığı verdi, öncelikle teşekkür etmek istiyorum.

Herkesin bilim ve sanatı öğrenme, öğretme, açıklama, yayma hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak şüphesiz sanat için de rengi, ırkı, dili, dini yoktur cümlelerini koşulsuz sarf edebiliyor olmalıyız diye düşünüyorum çünkü sanatın tüm bu acıları sağaltmakta iyileştirmek ve iyileşmek için bir araç olduğu gerçeği bize bunu kanıtlar diye düşünüyorum. Öte yandan, karanlıktan çıkmak için ya da tüm ağırlığıyla önümüze gelen sorunların aydınlatılabilmesi için de çözümü getiren muhakemenin, biat etmeden düşünebilmenin, üretebilmenin, paylaşabilmenin, kapsayıcı bir anlayışla bir arada olabilmenin de bu kültür ve sanatın ortaklığından geçtiğini, buradan güç aldığını düşünerek bunu söylüyorum. Sanat tıpkı demokrasi gibi tüm millî ve dinî değerlerin, tüm yerel değerlerin de üzerinde evrensel değerlere sahip bir birleştirici güç hepimiz için. Bu anlamda çok önemseyerek tüm değerlerin üzerindeki tam bağımsız sanat uygulamalarıyla ilgili bir şeyler söylemek isterim bugün buradayken.

Acının rengi, dili, dini olduğunu ne yazık ki on dört yıllık AKP iktidarının daha ilk günlerinde dünyaca ünlü sanatçımız Fazıl Say'ın Sivas katliamını unutturmamak için ürettiği bir oratoryonun bizzat dönemin Kültür Bakanı tarafından sansürlenmesini kişisel olarak da deneyimlemiş bir kişi olarak biz yaşadık. Gönül isterdi ki ilk ve son olsun bu ayıp, bu utanç bizim ülkemiz için ama öyle olmadığı, şimdilerde ne yazık ki baskının, sansürün son derece yoğun yaşandığı -acıların dedik, dili dini yoktur- Roboski katliamının film festivallerine alınmadığı günlerden geçiyoruz; Kürtçe çizgi filmlerin yasaklandığı günlerden geçiyoruz; sanatçıların, yazarların tutuklandığı, yayınların toplatıldığı, yayınevlerinin kapatıldığı, derneklerin kapatıldığı günlerden geçiyoruz ve hâl böyleyken, Devlet Tiyatroları yöneticisinin de millî ve dinî temellere dayalı bir sanat tanımıyla sıkıştırıldığımız günleri deneyimliyoruz. Oysa ki bunun çok üstünde bir yerde olmalıyız. Öte yandan, siz yine konuşmanızda sanatçılarımızın, yazarlarımızın uluslararası düzeyde tanıtılmasına verdiğiniz önemden söz ettiniz. Ne yazık ki eserleri 20'nin üzerinde ülkede 14'ten fazla dile çevrilmiş olan Aslı Erdoğan tutuklu. Uluslararası PEN Yazarlar Derneği başta olmak üzere, sayısız dernek tarafından ülkemiz bu utanca yanıt vermek durumunda kalıyor. Keza bir diğer örnek Necmiye Alpay bir dil bilimci, bir yazar. Bu insanların tutuksuz yargılanması için Kültür Bakanlığı olarak devrede olmanızı dilerim. Buna dikkat çekmeyi bir görev olarak bilirim.

Siyasi iktidarlar sanatı ve sanatçıyı kendi dünyalarına göre biçimlendirmek yerine ticari amaç gütmeden, kâr-zarar hesabı yapmadan, tam bağımsız özerk kurumlar ve kuruluşlar aracılığıyla teşvik etmek ve demin bahsettiğim ağabeylik -diyelim bir anlamda- göreviyle toplumun tüm katmanlarını eğitmek, geliştirmek, çağdaşlaştırmak ve bir arada tutmak ödevini üstlenmelidir.

Bu anlamda ben Gökçen Hanım'a çok katılıyorum. Her biri iki ayrı, birbiriyle ilgisiz alanın bütçesini aslında çok sınırlı bir yerde tuttuğumuzu düşünecek olursak sadece kültür bakanlığı ya da sadece turizm bakanlığı için bile merkezî bütçenin yüzde 1'i değil en az yüzde 5'yle birlikte çalışıyor olmak gerektiğini hatırlatmak isterim ama bunun yanı sıra, bu bütçe artışı talebinin yanında sizlerin vermiş olduğunuz teşviklerin de en az 2 katına çıkarılması gerektiğini ve kurumlarda tam bağımsız özerk yapının sağlanması gerektiğini vurgulamak isterim.

Bu anlamda tüm bunlara dikkat çektikten sonra, birkaç somut sorumu da şimdiden süreyi doğru kullanmak adına konuşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Altıok.

ZEYNEP ALTIOK (İzmir) - Tabii sorularla hemen bitiriyorum, zaten kısa.

Ağustos 2016'dan beri yanıt bekleyen bir önergem var. Avrupa Komisyonuna sunulması beklenen Türkiye Kültür Politikaları Ulusal Raporu'nun sunulduğunu basından takip etmiştik ancak içeriğine erişemedik. Ben bununla ilgili soru önergemi burada hatırlatmak ve bu konuda bilgilendirilmemizin çok faydalı olacağını söylemek istiyorum. Bu çalışmayı kim ya da kimler hazırladı? Bu çalışma süresince sivil toplum örgütlerinden, akademisyenlerden görüş alındı mı, alındıysa bunlar neler ve hangi kurumlardan alındı diye sormak isterim.

Öte yandan Atatürk Kültür Merkezi'yle ilgili planları bilmemizi sağlarsanız çok memnun olurum. İstanbul gibi bir metropolde tüm toplum katmanlarının ulaşabileceği bir merkezde bulunan farklı sanat alanlarını topluma eriştiren, böyle bir kurumun bunca yıldır kapalı kaldığı süreçte -kâr-zarar gütmeyelim, hani ne kaybedildi gütmeyelim ama- milyonlarca insana erişemeyen kültür sanat hizmetiyle ilgili bir yara olduğunu hissettiğimi söylemek isterim.

Son olarak birkaç soruyla bitiriyorum efendim. Devlet Opera ve Balesince bugüne kadar 22 defa yapılmış Aspendos Festivali'yle ilgili ve Fazıl Say Festivali'yle ilgili -Sayın Budak değinmişti- ben de bu konuda bilgilendirilmeyi isterim. Çünkü özellikle EXPO Fuarı dahi yapılmışken güvenlik gerekçesiyle iptal edildiği söylenen bu festivalin herhâlde iptalinin gerekçesi güvenlik olmamalı diye soruyorum.

Devlet Opera ve Balesinde Selman Ada Genel Müdür olduktan sonra kademeli olarak yerli bestecilerin eserleri sonlandırılmış ve bütün operalarda yalnızca kendi eserlerinin oynadığı, etik olmayan bir durum söz konusu olmuştur. Buradan etik olmayan ne kadar kazanç sağlanmıştır? Ayrıca, niçin genel müdürün eserinden başka Türk eseri oynanmadığı hâlde Türk eserlerinde yaşlı ve öğrenci indirimleri kaldırılmıştır?

BAŞKAN - Sayın Altıok, lütfen toparlar mısınız?

ZEYNEP ALTIOK (İzmir) - Bitiriyorum efendim.

Devlet Opera ve Balesi acaba toplumu geliştirmek için başka bestecilere şans verip destek olabilecek midir?

İçinde bulunduğumuz bu ağır günlerde halkın moralini düzeltmek için opera, bale ve tiyatronun önemini de bir kez vurgulayacak bir girişim olacak mıdır?

Genel Müdür Selman Ada'yla ilgili liyakat aramaksızın bölge müdürlüklerine atamalar yaptığı bildirilmiştir, basında yer almıştır. Bunun gerçekliğinin araştırılması gerekmektedir.

5441 sayılı Yasa'yla 1949 yılında kurulmuş ve tüzük yoksunluğu nedeniyle süreç içinde kendi yönetsel pratiğini oluşturmuş bir kurumun başına kurum dışından, devlet tiyatrolarıyla ilgisi olmayan, kurum içi uygulamalardan bihaber Nejat Birecik Genel Müdürlük koltuğuna getirilmiş ve makama oturduktan sonra beş altı ay boyuncu Ankara'ya, İzmir'e ve birçok bölgeye müdür dahi atanmamıştır.

BAŞKAN - Sayın Altıok, çok teşekkür ediyoruz.

ZEYNEP ALTIOK (İzmir) - Efendim bitiriyorum sondu.

Kurumu tanıyan, sorunlarını bilen, devlet tiyatrolarının içinden biri dururken devlet tiyatrolarının neredeyse 30'da 1'i kadar olan İzmir Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği yapmış, diziler dışında bir sanatsal performansı olmayan kişinin bu göreve atanmasının gerekçesi nedir? Bu konuda bilgilendirilmek isteriz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

ZEYNEP ALTIOK (İzmir) - Hep kurum içinden sanatçı atanmasının geleneği neden acaba aksatılmıştır? Bu soruların kayıtlarda olmasını ve yanıtlanmasını rica ediyorum efendim.