| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .11.2014 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan...
BAŞKAN - Bir dakika Levent, sevgili kardeşim...
Levent Bey, Ankara Barosundan arkadaşımız, tabii, bizim gençlerden, onların ağabeyleri oluyoruz biz. Dayısı benim arkadaşım, felaket bir hatiptir. Türk savunma mesleğinde özgün hatiplerden birisidir Erdal Bey. 1975 yılında Ankara Barosu kongresinde Yekta Güngör'ü felaket şekilde, yani hitabetiyle allak bullak etti, o psikolojiyi ben çok yakından biliyorum yani çok büyük bir hatiptir.
Buyurun Levent Bey, bundan sonra herhâlde beş dakikada tamamlarsınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (İstanbul) - Levent Bey de ondan aşağı kalmaz.
BAŞKAN - Ha, bilmem onu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (İstanbul) - Görürsünüz şimdi.
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; ben de bu toplantıda sizlerle beş dakikalık bir değerlendirme yapmak üzere söz aldım, fazla zamanınızı almak istemiyorum.
Sayın Başkan, bu görüşülen, Hükûmetin teklifiyle, arkadaşlarımızın getirdiği teklifle burada görüşülen maddeler aslında bizim adalet sistemimizde Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldikten sonra çok sıklıkla başvurduğu bir yöntemi bizlerin önüne getirmektedir. Gerçi, kimi arkadaşlarımız değindi ama bir devletin hukuk sistemini belirleyen en önemli ögelerden bir tanesi hukuk sisteminin hukuk sisteminin içtihatlardan oluşan ve yıllara sari tecrübeler ve uygulamalarla büyük bir tecrübeden geçerek olgunlaşan kararların, kanunların toplum üzerinde sağladığı adalet duygusudur. Sık sık değiştirilen kanunlar ya da metinler ya da yönetmelikler toplumun, demokrasinin kurul ve kurallarını değiştirmek anlamına gelir. Beş yıl öncesine baktığınız zaman elbette toplumun ihtiyaçları çerçevesinde değişecek konular vardır ama toplumun bir idari sistem içerisinde, bir kanun sistemi içerisinde yönetilmesini gerekli kılan kuralların çok ciddi bir oranda erozyona uğramaması gerekir. Mahkemeler de zaten geçmiş yıllardaki tecrübelerden yola çıkarak içtihatlarını oluştururlar ve artık bunun üzerine bir berraklık ve bir tartışmasızlık söz konusu olur.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin, iktidarın değişen koşullara göre, kendi içinde bulunduğu duruma göre ortaya çıkan gelişen tabular karşısında -yolsuzluk olaylarında ya da başka tip olaylarda- kendi iktidarını acaba nasıl koruma anlayışıyla ya da bir başka yapılarla -ki buna muhalefetin tümü dahildir- onlarla mücadeleyi nasıl daha sert yaparım anlayışıyla sıklıkla getirdiği bu teklifler, bu değişiklikler bir kere baştan Anayasa'mız ve hukuk devleti ilkeleriyle çelişen ilkelerdir. Elbette kimi zaman bütün partilerin mutabakatıyla toplumun tümünü ilgilendiren konularda ihtiyaç olan değişiklikler yapılabilir ama bizim gördüğümüz bu tekliflerin tasarıların tümünün altındaki ihtiyaç iktidarın ihtiyacıdır, toplumun ihtiyacı değildir, muhalefetin ihtiyacı değildir. Toplumun ve muhalefetin ihtiyacı ülkede adaletin tesis edilmesidir, adalet duygusu. Bu duygunun yitirildiği her ortamda inanın ki siz istediğiniz kadar kanunları değiştirin, iyi olduğu iddiasıyla değiştirin ya da farklı konularda mükemmel olduğunuz iddialarıyla getirin, toplumda adalet duygusunun zedelenmesine yol açan uygulamaları yaptığınız andan itibaren siz toplumda adaletten söz edemezsiniz ve bunu gerçekleştiremezsiniz.
Adalet... Vatandaş bilecektir bir mahkemeye gittiği zaman hangi parti döneminde olursa olsun -davaya bakan hâkimin siyasal görüşü elbette ki olacaktır ama- o hâkimin siyasal düşüncesiyle hareket etmediği kanısında olacaktır insanlar ve herkes öyle olmalıdır. Ama şu anda maalesef eğer bir davaya başvuran bir kişi o davada hâkimin hangi partiye mensup olduğunu araştırıyor ve bundan yararlanarak bir sonuç almaya çalışıyorsa Türkiye'de gerçekten vahim bir tehlike var demektir, altını çizmek istediğim en özellikli noktalardan bir tanesi bu. Yani iktidara bağlı adalet, falanca partiye bağlı adalet ya da falanca partiyle hâkimin verdiği adalet değil, hangi partiye mensup olursa olsun bağımsız yargıyı tesis etmekle yükümlüyüz Sayın Bakan, Sayın Başkan; Türkiye'nin acil ihtiyacı bu. Bugün tartışmamız gereken nokta, bağımsız yargı ve adalet. Kimin için adalet? AKP'lisi için de adalet, CHP'lisi için de, MHP'lisi ve BDP'lisi için de. Kimsenin kafasında kuşku duymayacağı bir ortamı sağlamaktır görevli olduğumuz konu ama ne yazık ki Türkiye hızla bu ortamdan uzaklaşmıştır. Ardı ardına son zamanlarda yaşadığımız tablodan gördüğümüz gibi iktidarın kanunları değiştirme telaşı içerisinde gününü kurtarma, geleceğini kurtarma, muhalefeti sindirme adına getirdiği ardı ardına bu yasaların biliniz ki bir bumerang olarak günün birinde size dönme tehlikesi yüzde 100'dür. Siz falanca dairenin üye sayısını artırmakla bir sonuç elde edemezsiniz. Falanca dairelerdeki kişilerin görev yerlerini değiştirmekle bir sonuç elde edemezsiniz. Sağlayacağınız, bağımsız yargıya güvenecek ortamı gerçekleştirmektir ve bu konuda Türkiye'nin çok kötü bir sicile ve tecrübesi vardır.
Sayın Bakan, 1994 yılında Kuşkonar ve Koçağılı köylerindeki 38 yurttaşımızın Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup savaş uçaklarınca öldürülmesi üzerine bildiğiniz gibi bir müddet önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi 2 milyon 305 bin euro tazminata mahkûm etti, ve bu tazminatı verdi ve "Etkin bir soruşturma da yürütün." dedi. Bir bakıyorsunuz adalet bekleyen o yurttaşlarımız, onların ellerinden tutmamız gerekirken Genelkurmay Askerî Savcılığı tekrar takipsizlik kararı veriyor, Hava Kuvvetleri Mahkemesi de itirazları reddediyor ve tekrar yurttaşlarımıza Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecek bir süreci Türkiye yaşatıyor. Burada adalet nerede? Bu yurttaşlarımız ne yapacaklar şimdi? Bir bakıyorsunuz Uludere'de her türlü mücadeleye karşın yine Genelkurmay Askerî Savcılığı takipsizlik kararı veriyor. Bu takipsizlik kararına verilen itiraz Hava Kuvvetleri Askerî Mahkemesinde tekrar reddediliyor ve 34 tane yurttaşımızın öldürüldüğü bu olayda yaşayan yurttaşlarımız, bu olayın mağdurları adalet feryadını bugün de sürdürüyorlar.
Şimdi, önceki gün, Yırca köyünde, Danıştayın, 6 bin zeytin ağacı söküldükten sonra verdiği karardan, daha doğrusu ulaştırdığı karardan sonra Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç karara diyor ki: "Bu karara uyulması gerekir." Burada muhatap şirkettir derken ortada uyulmasını gerektirecek bir mahkeme kararı olmadığını bildiği hâlde bunları konuşuyor ve şu tarifi de yapıyor: "Zaten her yer zeytinlikti." diyerek sanki bu kararın alınmasını da teşvik ediyor. Şimdi, burada 6 bin tane zeytin ağacının yitirildiği bir ortamda adalet nerede Sayın Başkan? Ve Başbakan Yardımcısı "Mahkeme kararına uyulması gerekir." derken, Cumhurbaşkanının şu anda oturduğu ve bizim "kaçak saray" diye tarif ettiğimiz sarayda daha Başbakanken şimdiki Cumhurbaşkanı "Ben mahkeme kararına karşın burada oturacağım." diyorsa bu ülkenin belediye başkanları hangi ilçelerindeki gecekonduları yıkma etkinliğinde bulunabilecekler?. Gecekondu sahipleri de "Siz gidin Cumhurbaşkanının kaçak olan o sarayını mühürleyin." demeleri gerektiği bir noktada kanun ve hukuk nizamının kaybolduğu bir ortamı yaşıyoruz. Hangi Cumhurbaşkanı söylüyor bunu? Anayasa'ya göre sadakatine yemin ettiği, hukuka bağlı olacağına dair yemin ettiği bir Cumhurbaşkanı "Mahkeme karanını uygulamam, ben orada otururum." diyor ve ayrıca da oturuyor. Bunlar adaleti yaralayan konular Sayın Bakan. Bir ülkede eğer devleti yönetenler başta mahkeme kararlarına uymaktan imtina ediyor ve bunu teşvik eden uygulamaların içerisine giriyorsa siz bırakın buradaki kanun maddelerinin her birini ayrı ayrı tartışmayı, bunların hiçbirinin yeri yoktur. Kimse kendi kendisini aldatmasın. Türkiye'nin en önemli sorunları bunlar.
Gezi'de ölen pek çok gencimizin davası bulundukları yerlerden yüzlerce kilometre öteye alındı değerli arkadaşlarım. O yakınları, mağdur ailelerin hepsi binlerce, yüzlerce kilometre yol katederek duruşmaları izlemek zorunda bırakılıyor ve mahkemeler de verdikleri kararlarla davaların geciktirilmesine yol açıyorlar. Adalet bunun neresinde? Ne yaptığımızı zannediyoruz biz? Ne yapıyorsunuz? Yani o kanayan vicdanlar, ağlayan anneler, babaların dramı Türkiye'de diniyor mu bu uygulamalarla? Maalesef dinmiyor. Eğer biz gerçek bir adalet duygusundan bahsediyorsak bir kere bunların ortaya dökülmesi ve adaletin buralarda tesis edilmesi gerekir.
Siz yolsuzlukların savcılarını, emniyet müdürlerini, bütün herkesi değiştireceksiniz ve kamu vicdanında bu yolsuzluklarla mücadele ediyor algısını yaratmaya çalışan bir uygulamanın içerisinde kendinizin ne hakla adaletin içerisinde yer bulacağınızı düşüneceksiniz? Ve bir bakıyorsunuz yolsuzluk davalarını kapatan savcıların ödüllendirileceği günlere geldiğimizi görüyoruz. Yolsuzluk davasına bakan ve takipsizlik kararı veren savcının Yargıtaya üye olarak atanacağı söyleniyor Sayın Bakan, önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz, izleyeceğiz. Böyle bir şey olursa biliniz ki Türkiye'de adaletin "a"sından söz etmek söz konusu değildir. Türkiye'de eğer bunlar böyle olur ve devam ederse Adalet Bakanlığının kapısına kilit vurmak gerekir. Arzu edilen adalet bu değildir. Arzu edilen adalet, bakın, ben size Atatürk döneminden, bir adalet sisteminden örnek vereyim: Atatürk'e suikast davasında Urfa Mebusu Ali Suavi yargılanmıştır Değerli Bakan ve yargılandıktan sonra berat ettiği zaman Atatürk makamına almış "Mahkeme bu kararı vermiştir, sen haklısın, seni yanaklarından öpüyorum." diye onu baş köşesinde oturtmaya devam etmiştir. İşte mahkeme kararına uymak budur ve biz bu konularda adaletin tecelli etmesinde şu andaki Türkiye'deki ibret verici manzarayı gördüğümüz zaman, Türkiye Cumhuriyetinin bütün kurumlarıyla, kurallarıyla sarsıldığı, ayaklar altına alındığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu dönemi bize yaşatmaya hakkınız yoktur. Bir devlet bütün kurallarıyla varsa vardır, kurullarıyla varsa vardır. Ardı ardına çökertilen hukuk sistemimiz, ardı ardına çökertilen ahlak değerleri, ardı ardına yapılan haksız uygulamalarla Türkiye'de artık adaletten söz etmek söz konusu değildir. Bugün burada yaptığımız adalet arayışı değildir. Bugün burada yaptığımız iktidarın adaletten kaçış arayışıdır. Bunun böyle bilinmesi gerekir. Biz bu konuda, arkadaşlarımız elbette maddeler üzerinde değerli görüşlerini ifade edecekler ama bu yanlışları sürdürmeyelim değerli arkadaşlar, adalet bir gün çöktüğü zaman -ki şu anda o dönemleri yaşıyoruz- biliniz ki hepimiz altında kalırız.
Ve özellikle, Sayın Başkan, siz avukatlık kökeninden geliyorsunuz, ben sizin avukatlığınızı çok daha beğenerek yıllarca izlemiş ve örnek de almışımdır ama avukatlarla ilgili tekliflerde en azından siz burada bir direnç göstermelisiniz. Yani avukatların dosyayı okuyamayacağı bir ortam sizin Başkanlığınızda çıkmamalıdır.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Önerge geliyor.
LEVENT GÖK (Ankara) - Bilemiyorum. Önergenin kapsamını daha sonra görüşürüz.
Bu konuda ben size güvenmek isterim. Ama gücünüz yetmiyor da çıkartamıyorsanız, ben daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim, ceketinizi alın buradan çıkın. Ben sizi tanıdığım Ahmet İyimaya olarak kalmaya devam edin diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.