KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Şimdi, Sayın Başkan, her iki yasa teklifini de içerecek şekilde bir genel değerlendirme yapacağım, bazen maddeleri de içerecek bu. Zira yarın burada Komisyonda olmayacağım.

BAŞKAN - Yani, siz müzakerenizi birleştirdiniz.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Birleştirdim, bütünüyle bugün bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Tabii, ilk 7 madde Noterlik Yasası'yla ilgili. Noterler Birliğinin bu konuda bir onayı var, isteği var. Bu kapsamda pek denecek bir şey yok yalnız 6'ncı maddeyle ilgili bize geniş bir talep geldi. Bu da madde metninde yer alan "Bu şekilde bilgi ve belgelerin saklanması ve paylaşılması 55'inci maddedeki 'evrak ve defterlerin gizliliği' hükümlerine aykırılık teşkil etmez." ibaresi var. Yani, noterlerin ellerinde bulunan mevcut evrakların belli bir oranda saklanması ve paylaşılması konusunda 55'inci maddedeki gizliliğe riayet edilmeyecek, bir istisna getiriyor bu. Dolayısıyla, bu paylaşımın kapsamının ne olacağı konusunda bir tereddüt hâli var.

BAŞKAN - Kişisel verilerle de bağlantılı, çok önemli.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Evet.

Dolayısıyla, yarın kişisel verilerin korunmasına dair yasal düzenlemeler gündeme geldiğinde bu önemli bir sıkıntı yaratacaktır. Bu maddenin ben yeniden gözden geçirilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

BAŞKAN - Çok önemli, Noterler Birliği, çok önemli.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Her şeyden önce en azından bu ibarenin kaldırılmasında fayda var yani 55'inci maddedeki gizliliğe riayet yine bir kapsamda olmalı.

Hakeza, arkadaşlar alt komisyon toplantısında da bu konuda bir tereddüt olmaması gerektiğini ifade ettiler, Noterler Birliğinden arkadaşlarımız. Bu konunun üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum.

BAŞKAN - Noterler Birliği burada değil mi efendim, bu nokta önemli, kişisel verilerin açıklanması falan.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Buradalar. Her ikisi de değerli dostumdur, onlarla da paylaşıyorum.

7'nci maddeyle ilgili olarak alt komisyonda da sözlerimi tekrarlıyorum, şöyle ki: Beş yıl görev yapmış idari yargıçların doğrudan hukuk fakültelerine alınmaları işlemi doğrudan Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Binlerce gencimiz bu okullara giremezken, yurt dışında okumak için yol, yöntem ve para ararken bir kere bu eşitlik ilkesine aykırı tutumun doğru olmadığını düşünüyorum.

İkinci olarak, beş yıl idari yargıçlık yaptırdığınız birine hukuk fakültesi yolunu açmak onun yetersizliği gibi bir algının da doğması anlamına gelecektir. İdari yargıçlar çeşitli mesleki gruplardan olabilirler. Bu konuya ilişkin bir önemli önerim var. Yani, şöyle bir şey bile düşünülebilir: Bundan sonra idari yargıçların da -madem böyle bir yöntem, yol açılacaksa- mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları koşulu getirilmelidir. Yani, madem niye onlara hukuk fakültesi yolunu açıyorsunuz?

BAŞKAN - Bu da çok önemli bir parametre Sayın Bakanım.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Alt komisyon çalışmaları sırasında yetkili arkadaşlarımız, işte bu hâkimlerin 65 yaşından sonra emekli olunca avukatlık yapamadıklarını ve avukatlık yapmak olanağını elde etmek için kendilerine böyle bir imkân sağlandığı söylediler. Ben de oradaki ifademi tekrarlıyorum: 65 yaşından sonra avukatlık yapacaklarına, bu kadar genç avukat arkadaşımız var, çoğu geçim sıkıntısı içinde, gitsinler evlerinde torunlarına baksınlar.

9'uncu maddeyle ilgili bir şey var. Artık bence bu teklife gerek yok çünkü ilk teklifte 9'uncu madde gereğince Yargıtaydaki tetkik hâkimlerinin seçimi HSYK'ya veriliyordu. Böyle bir düzenleme yapılacak, mademki ikinci teklifle Yargıtaydaki üye sayısı artırılıyor, mademki Yargıtay artık belli bir elin eline geçecek, öyle anlaşılıyor, o zaman bence bu maddeye de gerek yok.

11'inci maddeye ilişkin olarak, avukatlıktan geçişin ben yine beş yıl olmasından yanayım çünkü hukuk fakültesinden taze bilgiyle mezun olmuş arkadaşlarımızın hâkim adaylığı sınavına girdiği bir ortamda yani bunu zorlama bir şey olarak görüyorum. Girsinler tek bir sınava ama en azından beş yıllık bir mesleki deneyimin daha iyi olacağını düşünüyorum. Bunun iki yıla inmesi doğru değildir.

BAŞKAN - Buradaki bir görüşünüzü alacağım Ömer Bey, benim görüşüm var, bugün paylaştım Bakanımla.

Peki, avukat beş yıl mesleğini icra etti, hâkim adaylığı yazılı sınavına girmesi zorunlu mu, mülakat yetmez mi? Bence yani avukatı tekrar hukuk muhakemesi usulü, yok ceza muhakemesi usulü falan gibi...

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Buradaki sorun şu: Geçmişte de...

BAŞKAN - Yok, geçmişte yoktu, Mehmet Ali Şahin Bey zamanında geldi bu.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Yok, 1980'li yıllarda mülakatla beş yılı bitiren avukatların alımı söz konusuydu.

BAŞKAN - Bence yazılı sınav doğru değil.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Türkiye'de her şeyde olduğu gibi burada da asıl temel sorun bu avukatları kimin seçeceği noktasındadır. Yani, bu mülakatı kim yapacaktır, mülakatı hangi tarafsız anlayışla yapacaktır. Keşke Türkiye o günlere gelebilse de bir güven duygusu, güven ortamı içerisinde yapabilsek.

BAŞKAN - Ama yazılı sınav gerekmez diyorsunuz.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Yani, şu anda yazılı sınav tabii ki gerekecek yani mecbur gerekecek.

BAŞKAN - Niye gereksin, beş yıl avukatlık yapmış, niye?

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Yani, beş yıl yapabilir, o da olabilir ama o da bir sürü sorun.

BAŞKAN - Yok, beş yıllık yapmış artık. Ben olmasın diyorum.

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) - Olmasın mı, gerekmez mi diyorsunuz?

BAŞKAN - Gerekmemeli.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Hayır, şu anki ortamda mülakat da yapıldığı zaman kimlerin alınacağı şimdiden belli olduğu için bugünkü ortamda...

BAŞKAN - Yazılı mı olsun Süha Bey?

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Tabii ki yazılı.

BAŞKAN - Tamam, peki.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Şimdi, maaş artışıyla ilgili olan bölümü arkadaşlarımız yarın değerlendirecek ama ben kısaca ona ilişkin bir şeyler söylemek istiyorum: Emekliliğe yansıtılmasını olumlu bir durum olarak görmüyorum. Bunların emekliliğe yansıtılması önemli çünkü emekli olan hâkim ve savcılar sıkıntı içinde, bir.

İkincisi: Özellikle adliye çalışanları, mülki amirler ve kamu avukatları, özellikle hazine avukatları gerçekten maddi yönden sıkıntıdalar, onlar da büyük bir beklenti içindeler. Onların da beklentilerinin karşılanmasında yarar vardır. Böylesine, sadece hâkim ve savcılara yönelik bir artış HSYK seçimlerinin bir ödülü ya da HSYK seçimlerinin bir sonucu gibi görülecektir, böyle algılanacaktır, bu da hâkim ve savcıların geneline yönelik haksız bir algıya neden olabilecektir. Maaş artışıyla ilgili, silah edinmeyle ilgili, bunların hepsini tabiri caizse bir anlamda rüşvet maddesi olarak nitelendirilmekte...

BAŞKAN - Ya Ömer Bey, siz tekniğe, terminolojiye saygılı olun.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Ama algı bu, algı bu çünkü şöyle bir şey algı: Yargıda Birlik Platformunun yetkilileri Sayın Başbakanla görüşüyorlar. Başbakanlığın önüne çıkıyorlar, Başbakanlığını önüne çıkıldığı zaman kendilerine mikrofon uzatılıyor ve aynen şunu söylüyorlar, ki o konuşmayı yapan da benim çok sevdiğim bir arkadaşımdır, diyor ki: "Bizim taleplerimiz kabul edildi. Maaşımız artacak, hakkımızdaki disiplin soruşturmaları ortadan kaldırılacak." Şimdi, bunu başka türlü nasıl algılanacak onun takdirini ben yüce heyete bırakırım.

Şimdi, şeye gelince, yurt dışı teşkilat konusuna olumlu bakıyorum. Adalet Bakanlığının yurt dışında bir teşkilatının olması olumlu ama ben alt komisyonda da söyledim, yabancı uyruklu kişilerin bu teşkilatta görev almalarını doğru bulmuyorum çünkü Adalet Bakanlığının belki son derece önemli, gizlilik derecesi olan işlemleri söz konusu olabilecektir.

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) - Yurt dışında Türk vatandaşı olmayan Türkler var ya onları söylüyor.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - "Türk vatandaşı olmayan Türk" tabiri geçmiyor, Türk vatandaşı olmayanlardan da görevlendirme yapılabiliyor. Ha, diğer bakanlıklarda da benzer uygulamalar varmış ama ben bunu şahsen doğru bulmuyorum, onu söyleyeyim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Onunla ilgili bir önergemiz var zaten.

BAŞKAN - Önerge, anladım. İfade ediyor Ömer Bey.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Makul şüphe konusuna gelince, makul şüphe konusunda şubat ayında yapılan değişiklik sırasında, somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi tanımlamasının doğru bir tanımlama olmadığını, genel uygulamanın makul şüphe bazında olduğunu söylemiştik ama o zaman 17 Aralık sendromunun üzerinden atılması için bu yapılmıştı, hatta şöyle de denmişti: "Bir yıl içinde bu düzenleme değişecektir." demiştim, Sayın Hakkı Köylü de "Bir yıla varmaz." demişti, hakikaten de varmadığını gördük.

Şimdi, burada yine ben siyasi etik gereği ve ilkeli olmanın gereği makul şüpheye dönüşü doğru buluyorum ama asıl sorun uygulamadır. Uygulamada bu kuvvetli şüpheye rağmen... Mesela bir kısım polislerin evleri arandı ama hepsi serbest bırakıldı. O zaman demek ki bu evleri aranan kişilerin haklarında somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi yoktu, buna rağmen arama kararları verilebildi. Sorun uygulamadadır. Uygulama konusunda yeni HSYK'nın Teftiş Kurulu duyarlı olmak zorundadır, gerçekten kimsenin gözünün yaşına bakmamalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerine ilişkin bir durumda bu makul şüphe tanımlamasını da tam anlamıyla uygulamaya özel göstermelidir.

Makul şüpheyle ilgili söyleyeceğim genelde bu ama tabii arkadaşlarım farklı da düşünebilirler. Şunu yapabiliriz, bir yenilik olması anlamında, sadece bir öneridir benimki: Makul şüphe tanımlamasını yeterli şüphe hâline dönüştürebiliriz, kuvvetli değil de.

BAŞKAN - Dava açmak şartında, aynen.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Yeterli şüphe kavramını kabul edebiliriz burada. Bu bir anlamda temel hak ve özgürlüklerin korunması iradesinin Meclis tarafından da ifade edilmesi anlamına gelir. Ben dolayısıyla bunun maddelerinin görüşülmesi sırasında esas alınmasını son derece önemli görüyorum.

Şimdi, 21'inci madde var, benzer, bu, yazılı sınavda başarı gösteremeyenlere hak verilmesi, akademiye başvuru, bunu olumlu bir davranış olarak buluyorum.

24'üncü maddeyle ilgili bir şey söyleyeceğim: El koymaya ilişkin olarak kapsam genişletilmektedir. El koymanın kapsamında bayağı bir suç artışı söz konusudur.

BAŞKAN - 128 anlamında mı diyorsunuz?

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - 128 anlamında görüyorum.

Bunu da çok anlamlı bulmuyorum yani telefonunu dinlemediğiniz... Bir anlamda dinleme kararları verildi. Mesela gizli soruşturmacı görevlendirmeniz bir şeyde el koymanın kapsamının genişletilmesi özel mülkiyet konusunda bir yığın tereddüdü de beraberinde getirebilecektir, bunu doğru bulmuyorum.

Alt komisyon sırasında 135 ve 142'nci maddelerde değişiklik yapıldı. Dinlemelerin kapsamı genişletilmiştir ilk teklifte. Biraz daraltma olmakla beraber... Ki bu daraltmayı da çok anlamlı buldum çünkü savaş suçlarının dinleme kapsamına alındığına ilk kez tanık oldum ben yani savaş suçları, 302'den sonra gelen, 308'e kadar var olan savaş suçlarının dinleme kapsamına alınması benim için hele ki bu konjonktürde anlamlıydı ama alt komisyon çalışmalarında bunların çıkarılmış olması da olumlu bur girişimdir.

153'üncü maddede değişiklik yapan 27'nci maddeye gelince yani müdafinin yetkisinin kısıtlanmasına. Elimizde bir tane değişiklik önergesi var. Şimdi, bu önergede katalog suçlarla sınırlandırma söz konusu fakat burada iki noktaya özellikle değinmek isterim.

BAŞKAN - Bu sizin vereceğiniz önerge mi Ömer Bey?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Yok, bizim önergemiz.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Ben yarın olmayacağım için ona bir değerlendirme edecektim.

Şimdi, gizli telefon dinlemede, teknik takipte ısrarla 17 Aralıktan sonra yapılan iki yargı paketi değişikliğinde ısrarla üzerinde durulan ve uygulamadan kaldırılan bir hüküm vardı, o da neydi? Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve bunlar dinleme kapsamından çıkarıldı. Neden, gerekçe neydi? İşte, savcı 3 tane kişiyi bir araya getirir, örgüte sokar, insanları kurmaca örgütlerle dinler. Şimdi, kısıtlama kararında aynen bu duruyor, beşinci bentte, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak. Şimdi, bu o temeldeki iki tane yargı paketindeki anlayışla çelişen bir anlayıştır. Bir kere bu beşinci bendin mutlaka çıkarılması gerekiyor.

Bir diğer, (d) bendi var. (d) bendinden kaçakçılıkla mücadele suçunun bütünü bu kısıtlama kapsamına alınmış. Orada sıradan, basit kaçakçılık olayları bile kısıtlamaya tabi tutulabilecektir.

Benim önerim, arkadaşlar yarın bir değişiklik önergesi verebilirler, onlara da burada söylüyorum bu sözü: Süre kısıtlamasını da yapmak durumundayız.

BAŞKAN - Dinlemede mi?

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Yok, yani avukatların dosyadan bilgi ve belge almalarının kısıtlanması konusunda katalog suçlarla yetinmemeliyiz. Öyle şeyler olacaktır ki savcılar soruşturmayı yapacaktır, gizlilik kararını alacaktır, iki sene, üç sene davayı açmayacaktır, insanlar yine tutuklu kalacaktır. Dolayısıyla, bir süre kısıtlamasını -diyelim ki bir yılla bir kısıtlama çünkü bir yılda bir savcı zaten toplanacak delillerin hepsini toplar ya da hatta altı ayda, üç ayda, ne kadar şey olabilirse- getirmezsek keyfiliğe neden olabilecek şeyler olacaktır. Yine, belli başlı suçlar var zaten, hemen sokarsınız, terör örgütünün üyesi yaparsınız birini, yine yetkisini kısarsınız avukatın. Dolayısıyla, bu yapılan değişiklik önergesi de benim için gerçekten uygulamada, pratikte pek bir anlam ifade etmemektedir.

Bir de bir hata yapılmıştır, alt komisyon metninde, o da 29'uncu maddede önemli bir hata vardır. Yani, bunu söylemek istemedim ama şimdi normalde orada bir tane geçici hüküm kaldırılmıştır ama bir tanesi var olacaktır, yerinde devem ediyor, bana verilen metinde. Mesela 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nda adli yılın açılışını tören olmaktan çıkaran hüküm yok

RECEP ÖZEL (Isparta) - Öne aldık onu, maddesini değiştirdik biz onun, 4'e aldık

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - 4'e aldınız mı onu?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Öne aldık.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Ama nasıl, teselsül edemez ki öyle 4'e?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Yargıtay Kanunu'nda değişiklik yapıyor ya, değişiklik yapanı onun arkasına aldık.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Onda en azından şunu söyleyebilirim: Yasayla bir adli yılı açılışının teminat altına alınması o yargı mekanizmasına saygının bir ifadesidir. Ha, yasal düzenleme de olmasa kendi kendine elbette ki kurumlar açılış günlerini düzenleyebilirler ama bunun bir anlamı vardır. Yani, bir toplantıda cereyan eden olaylar vesile gösterilerek Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Büyük Millet Meclisimiz böyle konjonktürel olaylara yönelik karar alan bir mekanizma hâline dönüşmemelidir. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanını kızdıran pek çok kurum olabilir, hepsini böyle derdest etmeye ya da zapturapta almaya kalan bir anlayış hasıl olursa, bu alışkanlık hâline gelirse Türkiye'de o zaman ne hukuk devletinden ne demokrasiden söz edilemez.

Son olarak, Sayın Başkanım, şöyle söyleyeyim: Ben bunu çok önemli görüyorum, yargı mensupları açısından anlamlı bir gündür bu. Bırakın yargı senede bir gün...

CELAL ADAN (İstanbul) - Siyasetçiyi dövsün.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Dövsün. Şimdiye kadar hep dövdü, yarın kim iktidara gelirse gelsin dövecektir de. Dövsün. Ha, amacını aşan, söylenmemesi gereken şeyi söyleyen, süreyi gereksiz yere uzatan bir zihniyet varsa onu yargı mekanizması kendi içerisine absorbe eder. Nitekim, bu olaylardan sonra yapılan başka bir toplantı da son derece medeni şekilde sonuçlanmıştır. Bunu anlamlı görüyorum. Lütfen bu madde metni yürürlükten kalksın.

Şimdi, Yargıtaya üye ve Danıştaya üye seçimi ve artırmaya ilişkin teklife de şöyle söyleyeyim: Evet, bu teklif mevcut HSYK'nın yapısından sonra ortaya çıkan bir düşüncedir. Belki bu anlayış devam ederse bir gün kürsüde görev yapan hâkimlerden daha fazla Yargıtay ve Danıştay üyesi görebiliriz. Artık bu bir alışkanlık hâline dönüşecektir.

BAŞKAN - Son cümleyi anlayamadım Ömer Bey.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Gün gelecek diyorum, böyle siyaset adamları, partiler değiştikçe, iktidardaki partiler arasındaki koalisyonlar bozuldukça... Şu anda da bir koalisyon var HSYK'da, dikkatinizi çekerim, şu anda da bir koalisyon var. Yani, geçmişteki koalisyon bozuldu, şimdi yeni bir koalisyon oluştu. Yarın bu koalisyonda da sorunlar çıkmaya başladığı zaman, yeniden Yargıtayın üye sayısı değiştirilerek, artırılarak, daire sayıları... Buna sayısal gerekçe bulabilirsiniz. Biz kâtipsiz çok çalıştık.

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Çözüm ne ağabey?

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Çözüm geçti, o vakit geçti. 2010, yargıdaki kırılmanın noktasıdır. Yargıtaya siyaset virüsü girmiştir artık. Hâkim, savcılar arasındaki politik yapılanma daha önce bireyseldi, bireysel olarak çıkışlar vardı.

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Daha önce yok muydu?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - 2010'dan önce siyaset yok muydu?

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Öncesini söylüyorum, "vardı" diyorum, siyaset vardı, bireyseldi ama 2010'dan sonra yargıdaki siyasallaşma kurumsal bir hâl almıştır, gruplaşılmıştır.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Yeni bir HSYK yapılanması için anlaşalım.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Peki ağabey, brifing alan yüksek yargı mensuplarını hangi mertebeye koyuyorsun?

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - "Yanlıştı" diyorum, ben doğru bulmuyorum.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Bireysellik yok ki, komple, bütün şey var. Bence asıl vahim olan o.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Hayır, kesinlikle değil, vahim olan budur.

BAŞKAN - Arkadaşlar, dinleyelim lütfen.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Bu kadar yasal düzenlemeyi değiştirme gereği görüyorsanız, siz bile kendi yarattığınız Frankenstein'in karşısında ne yapacağınızı bilemez durumdaysanız başka bir şey söylemeyeceksiniz, geçmişi suçlamayacaksınız. Geçmişe bir şeyler söylemeyeceksiniz. Evet, bireysel olarak yığınla hatalar yapılmıştır vakti zamanında. Bu hataların gadrine uğrayan insanlardan biri de benimdir.

BAŞKAN - Hatanın karşılığı hata olmamalı.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Ama bugün gelinen noktada "Şucu musun, bucu musun; şu dairede bizden kaç kişi var onlardan kaç kişi var?" anlayışına dönüştüğü anda bu yargı bitmiştir zaten, bu yargı çöktü yani bunu kabul edelim. Bunu yeniden kurmak çok kolay değil, bunu yeniden tesis etmenin yolları artık kalmadı Türkiye'de çünkü bu bir güven işidir, bu bir toplumsal mutabakat işidir. Artık bu noktayı geçtik. Bir savaş veriliyor, ciddi bir savaş veriliyor bu ülkede ve bu savaşın birer neferi durumundayız. Bu noktada "Hadi geliverin, bir tane HSYK'da buluşalım." noktasını artık ne yazık ki aştık.

Ve bir de şöyle bir olay var: Tabii ki bu yeni yapılanmaya ilişkindir, daire sayısı artacaktır ama bir şeye değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum, genel politikaya yönelik olarak. Buraya gelen yasa teklifleri çoğunlukla birer puzzle parçası oluyor. İlk başta maddeye baktığınız zaman masumane bir madde. Yani, olabilir ama bir süre sonra o puzzle'ın parçalarını bir araya getirdiğiniz zaman anlam kazanıyor.

Bakın, bir örnek vereyim: 8 Nisan 2014 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bir acele kamulaştırma talebinde bulunuyor ve Bakanlar Kurulu 28 Nisan 2014'te de acele kamulaştırma kararını veriyor. 16 Haziranda ve 18 Haziranda 2 tane yasa teklifi geliyor buraya. Biri ivedi yargılama usulüne yol açacak madde, bir tanesi zeytinciliğin geliştirilmesine ilişkin yasada, 3573 sayılı Yasa'nın 20'nci maddesinde istisna getiren bir hüküm. Yani, normalde 3 kilometre alana kadar olan zeytinciliğin bulunduğu yerlerde sanayi tesisi kurulamazken kamu yararı gerekçesiyle buna istisna getiren bir hüküm. Direnç gösteriyoruz muhalefet olarak, geçmiyor ama bir yönetmelikle bu iş halloluyor ve o ivedi yargılama usulünde de ivedi yargılaması yapılacak 5 tane neden var. Bir tanesi ne? Acele kamulaştırma işlemleri. Yani, bu üç yasal düzenlemeyi yan yana getirdiğiniz zaman, talebi yan yana getirdiğiniz zaman, o 6 bin zeytinin kesilmesinin altını buluyorsunuz ama bir şey var. Tabii, Allah'ın sopası yok. O ivedi yargılama usulünde öyle bir hüküm getiriliyor ki yürütmeyi durdurma kararlarına itiraz yolu kapalı ve bugün geliyor, ayağa dolaşıyor bu ve oradaki o tesis yapılamıyor.

Söyleyeceğim özünde şu: Biz, yargı mensuplarından yansız, hukukun üstünlüğüne inanan bir davranış biçimi bekliyoruz ama Meclis olarak da lütfen kamu yararı yerine yandaş yararı anlayışını bir tarafa bırakalım. Yasal düzenlemeler bir gün geliyor, ayağımıza dolaşıyor. Hukukun üstünlüğünü biz önce buradan egemen kılalım, sonra uygulamadan sağlıklı uygulama bekleyelim.

Teşekkür ederim.