KOMİSYON KONUŞMASI

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aynı zamanda Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine da katkılarından dolayı şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

Çok önemli bir zaman diliminden geçtiğimizden, milletvekillerimizin birçoğu kendi konuşmalarında farklı değerlendirmeler ortaya koysalar da, farklı konulara değinseler de bir şekilde bahsettiler.

Şöyle bir değerlendirme yapmak isterim: Türkiye'nin elli yıl sonra da, yüz yıl sonra da bir ilerleme ve demokrasiyi yükseltme talebi her gün, her daim olacaktır, şu anda da vardır. Eğer Türkiye tanımlanırsa, Türkiye bugün özellikle bir ilerleme ve demokrasisini yükseltme yolculuğu içerisindedir, bu birinci tespitim.

İkinci tespitim: Özellikle etrafımızda ve yine özellikle Orta Doğu coğrafyasında 2010 yılından itibaren sürekli devam eden ve sürekli o coğrafyada bir yenilenme talebini ortaya koyan bir süreç yönetilmektedir. Bunu da görüyoruz, bu da Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı süreçlerden bir tanesidir. Bütün bunları düşünürken de Türkiye'yi bu süreçlerden bağımsız olarak bir tarafa koyabilmek de mümkün değildir.

Üçüncüsü: Biraz önce Sayın Kuşoğlu bahsetti: "Acaba Bakanlığınızın ve değerlendirmelerinizin Plan ve Bütçe Komisyonumuza bir önerisi, talebi var mı?" diye. Özellikle 15 Temmuzu Türkiye iyi irdelenmeli ve iyi değerlendirmelidir. 15 Temmuz bir darbedir. Bunun ekonomimize, bunun sosyal hayatımıza, bunun siyasi hayatımıza, bunun geleceğimize ve bunun bugünden sonra yapacağımız her şeye etkisi vardır. Elbette ki büyük bir birliktelikle, tüm tarafların ortaya koymuş olduğu -özellikle ifade etmek istiyorum- hem devletimize hem milletimize hem topraklarımıza olan sadakatle, aynı zamanda da büyük bir vakarla tüm taraflar bu konunun çabuk atlatılabilmesi için elinden geleni yapmaktadır ama ortada bir vaka vardır ve bu vaka da -bunu üçüncü bir tespit olarak söylemek istiyorum- Türkiye'yi etkilemektedir.

Tüm bunların içerisinde henüz bitmemiş ve yine 15 Temmuzu basamak olarak kullanan, hem etrafımızdaki coğrafyada şekillenen hem de uzun zamandır Türkiye'nin meşgul olduğu, uğraştığı meseleler vardır; terör örgütleriyle mücadele, kalkınma meselesi, büyüme meselesi, refahın Türkiye'nin her tarafına yayılma meselesi ve bu konuda Türkiye'nin topyekûn bir mücadelesi. Şimdi, oturup şöyle düşünmek gerekir ve şöyle bir noktaya gelmek gerekir: Bir, etrafımızdaki coğrafyayı ciddi bir şekilde sınırları dâhil olmak üzere değiştirmek isterler. İki, kendi içimize yönelik bir müdahale arayışı çok açık ve bunun etkilerini de çok net bir şekilde hepimiz anladık, yaşadık. Bu Meclis çatısı altında belki de hayatımızın en önemli günlerini gerçekleştirdik. Bir taraftan PKK terör örgütü, bir taraftan DEAŞ, bir taraftan FETÖ ve bir taraftan bunlarla beraber hareket eden diğer unsurlar, diğer terör örgütleri, irili ufaklı terör örgütleri. Sınır ötemizde bir problem var, eğer sınır ötemizdeki probleme müdahale etmezsek ve bunu sahipsiz bırakırsak bunun sınırımızın içine geleceği, duhul edeceği hepimizin, herkesin ortak kanaatidir. Yani orada DEAŞ var, Türkiye'de DEAŞ var. Orada PYD-YPG var, Türkiye'de PYD ve YPG'nin uzantıları var. Bütün bunlarla birlikte bütün ülkelerin -gelişmiş, gelişmemiş, kim neredeyse- bu işle, Orta Doğu'yla meşgul olan bütün ülkelerin de esas itibarıyla konsantrasyonunun da bu bölgede olduğunu hep beraber biliyoruz.

Bir: Sınır ötemize yönelik tedbir almalıyız. İki: En önemli meselelerden bir tanesi, sınırlarımıza yönelik bir tedbir almalıyız. Sınırımızın hemen ötesi, sınırımızın hemen Türkiye tarafında olan kesimi için tedbir almalıyız. Üç: Özellikle terör örgütünün yıllardan beri üstlendiği bölgelerde ve bizim müdahale etmek istediğimiz bölgelerde tedbir almalıyız. Dört: Şehirler ve köyler; KCK yapılanması, PKK yapılanması, baskı, tehdit, şantaj, şiddet, bütün bunlarla oradaki vatandaşımızın ürkütülmesine yönelik bir tedbir almak zorundayız. Beş: En önemlisi, biraz önce rakamları verdim; 1,5 milyar dolar sadece PKK'nın yani narkoterör üzerinden, uyuşturucu üzerinden elde ettiği bir finans kaynağı var. Kaçakçılığı saymıyoruz, diğer unsurları saymıyoruz, bütün bunlara ait ciddi bir tedbir almalıyız ve en önemlisi, bu finans ayağıyla beraber iş adamlarıyla ve finansta beraber yapmaya çalıştığı terörü desteklemeye yönelik tedbir almak zorundayız.

Yine -biraz sonra gireceğim için söyleyeceğim- en önemli meselelerimizden bir tanesi, Türkiye'de yaklaşık 109 bin dernek var. Şu anda bizim -tek tek rakamlarını da söyleyeceğim- kapattığımız dernek sayısı bunun yüzde 1'inin bile altındadır, yüzde 1 civarındadır fakat bunun önemli bir bölümü FETÖ'den dolayı kapatılmıştır. Fakat şunu gerek istihbari gerek güvenlik açısından net biliyoruz, bir: Dağa adam kazandırma. İki: Bu terör örgütü ile şehir arasındaki bağı kurma açısından bizim çok rasyonel bir şekilde düşündüğümüz... Evet, sivil toplum örgütleri gelişmeli, bu doğru; dernekler gelişmeli, bu da doğru; demokrasiyi geliştirmenin en önemli ayaklarından bir tanesidir, bu da doğru. Ama sivil toplum örgütleri üzerinden iç ve dış bağlantı kurarak PKK'yı destekleyen insan kazandıran, finans ayaklarını ortaya koyan bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu da ifade etmek isterim. Bu sadece bugünkü Hükûmet için değil, bu Türkiye'nin birliği için, beraberliği için ve bu huzurumuz için bir tehlikedir. Burada topyekûn bir hareket içerisinde, topyekûn bir anlayış içerisinde olmak durumundayız. Burada özellikle bu konuyu işleyenler ile bu konuya uzak duranlar arasında ciddi bir çalışma içerisinde olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bütün bunları sağlarken ve bütün bunları gerçekleştirirken, terörle mücadeleyi gerçekleştirirken yapmak istediğimiz -biraz önce bahsedildi- bir taraftan özellikle temel hak ve hürriyetlerin korunması, diğer taraftan yine kamu düzeninin muhafaza edilmesi... Yine İçişleri Bakanlığımızın birçok unsurunun, güvenliğin dışında birçok unsurunun gerçekleştirmeye çalıştığı işler konusunda adım atıyoruz. Ama, özellikle ifade etmek istiyorum ki 21'inci yüzyılda Türkiye'nin terörle mücadelesi ve bu konularda ayakta kalabilmesinin, terörle mücadelenin başarılı şekilde ayakta kalabilmesinin en önemli şartlarından bir tanesi de teknolojidir. Yani biz sınırlarımızı iyi bir teknolojiyle donattığımızda ki bunun için çabalıyoruz. Biraz sonra rakamlarını yine vereceğim; Millî Savunma Bakanlığının yaptığı kısmı var, bizim yaptığımız kısmı var, onların kameralandırılması var, onların ışıklandırılması var ve onların iyi bir şekilde kontrol edilmesi var. Ama tüm bunların yanı sıra, bir taraftan karakollarımızın, kalekollarımızın hem gece hem de gündüz kameralarla sürekli olarak kontrol edilmesi var. Sadece nöbet tutan askerimize, sadece nöbet tutan jandarmamıza, sadece orada karakollarda bulunan polisimize değil, onların güvenliğini ve onların anlayışını da yine uzak yakın tehlikelere karşı koruyabilecek bir anlayışı ortaya koymaya çalıştığımızı ifade etmek isterim.

Tüm bunlar önümüzde durmaktadır. Evet, Türkiye'de üç aylık bir olağanüstü hâl yaşanmıştır. Şimdi 2'nci olağanüstü hâldeyiz ve bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yapmaya çalışıyoruz. Benim gördüğüm tablo şudur: Yani olağanüstü hâlin milletimize dokunan ve milletimizi etkileyen ve milletimizi rahatsız eden bir hâli söz konusu değildir. Ama FETÖ'yle mücadele de, PKK'yla ve KCK'yla mücadele de ve diğer terör örgütleriyle mücadele de devletin içerisinde bulunduğu ve biraz önce konuşmamın girizgâhında tarif ettiğim duruma yönelik ciddi bir şekilde devletimize ve milletimizin huzuruna ve güvenine kolaylık vermektedir. Ne ekonomik hayata bir sıkıntısı söz konusudur ne... Bizim kaymakam eksikliğimiz var, doğru. Ama şunu söyleyeyim: FETÖ'cü bir kaymakam olmaktansa o ilçede bir kaymakam vekiliyle bunu yürütmeyi şu anda tercih ediyoruz, bu bizim tercihimiz. Yani nerede eksiğimiz olduğunu, nerede aksağımız olduğunu... Gerçi onu da çok yakın bir zamanda değerlendirerek ortaya koyacağız. Gecikmesinde bir sebep var, yürüyen mahkemeler var. Yürüyen mahkemelerde gizli tanıkların ve bazı soruşturma süreçlerinin ortaya koyduğu sonuçlar var. Yeniden, yine ve yeniden bir atama kararnamesiyle de karşı karşıya kalmak istemiyoruz. Bunu bir örnek olarak ortaya koymak istiyorum. Yani yürüyen bir sürecin içerisindeyiz ve bu süreç devam ediyor. Bu süreç devletin elini kolaylaştırıyor, milletin huzur ve güvenini de kolaylaştırıyor.

Şunu açık bir şekilde söylemek isteriz: Yani inanın gerek FETÖ soruşturması olsun gerek PKK, KCK yani bu süreç içerisinde, bundan önceki süreç içerisinde gerek güvenlik kuvvetlerimiz gerek kolluk kuvvetlerimiz, bunların her biri yürüyen süreçle ilgili ciddi bir şekilde temel hak ve hürriyetlere tam anlamıyla riayet etmeye çalışmaktadır ve bu konuda her birimiz titiziz. Yani her bir operasyonda bütün arkadaşlarımız, burada bulunan bütün arkadaşlarımız "Aman, bir eksiklik olmasın, temel hak ve hürriyetler konusunda bir yanlışlığın içerisinde bulunmayalım." diye büyük bir mücadelenin... Türkiye'nin özellikle işkence dâhil olmak üzere birçok konuda on dört yıldır. on beş yıldır düzelttiği ve çok iyi bir noktaya getirdiği -faili meçhullerden tutun- sicilinin üzerine, demokrasi ve hukuk devleti sicilinin daha iyi bir noktaya gitmesi konusunda Türkiye çok net adımlar atıyor, biz de bu konudaki değerlendirmeleri yapıyoruz.

Şunu söyleyeyim, kamuoyu tarafından da merak edilen bir konu: 14 Ekim 2016 tarihli bir Bakanlık genelgesi imzaladık. Bunun sebebi şuydu: Olağanüstü hâl var, tasarrufa da ihtiyaç var ve bütün bu çerçeve içerisinde belediyelerimizin yurt dışına gitmesinde biraz tedbir ortaya koyalım dedik. Buna rağmen şu rakamı sizinle paylaşmak istiyorum... Ben de siyaset yapıyorum, siz de siyaset yapıyorsunuz, ben böyle bir şeyi kabul etmem, kabul edenler olabilir. Biraz önce burada her şeyden bahsedildi; yetimin hakkından bahsedildi, şundan bahsedildi, bundan bahsedildi. Bakınız, dikkat etmemiz ve riayet etmemiz gereken bir şey: 260 belediye başvurmuş, izin alınması gerekli olmasına rağmen. Yani bu belediye sayımızın önemli bir bölümü, bunların günlerini de paylaşmak isterim. Ha, acil ihtiyacı olur, kişinin ailesiyle ilgili, çocuğuyla ilgili bir problemi var, bunların hepsi çözülüyor zaten, bilmenizi isterim veya orada önemli bir şey yapılıyor. Bazen atladıklarımız, eksikliklerimiz söz konusu olabilir ama ifade etmek isterim ki bunun kaçına izin vermişiz? Şu ana kadar 260'ın 25'ine izin vermişiz. AK PARTİ'den izin verdiğimiz 10 belediye, Cumhuriyet Halk Partisinden izin verdiğimiz 13 belediye, Milliyetçi Hareket Partisinden izin verdiğimiz 2 belediye, diğerlerine izin vermemişiz. Yani burada da bazen dört günlük, beş günlük Kıbrıs eğitim programları. Burası Plan ve Bütçe Komisyonu. Bu kadar önemli bir dönemde, hepimizin kendi meselesinde konsantre olduğu bir dönemde, belediye başkanlarımızın özellikle OHAL döneminde sınırlarımızın içerisinde ve Türkiye'de durmaları ve görevlerinin başında durmaları en önemli meselelerden bir tanesidir. Uluslararası toplantılar olabilir, uluslararası toplantılara bazen yardımcıları gidebilirler. Onların, yardımcılarının gitme hakkını da il valilerimizin kararına bıraktık, oradaki yerel anlayışı kendi içlerinde götürsünler, tamamlasınlar diye.

Bir vesileyle şuna da cevap vermek isterim: Özellikle 2016 yılı içerisinde uzman jandarmalarımızın 2200 olan ek gösterge tavanı 3000 puana çıkarılmıştır. Bu konuyu Sayın Kalaycı'nın -şimdi de geldi- sorduğu sorular için ifade etmek istiyorum. Hâlen Jandarma Genel Komutanlığımızda 20.650 uzman jandarma görev yapmakta olup yaş durumu uygun olan 28 yaşın altındakiler astsubay statüsüne geçirilmektedir. Aynı zamanda yaş sınırının 31'e çıkarılması için de teklifte bulunulmuştur, çalışmalar devam etmektedir.

Yine subay ve astsubay nasbedilmek üzere, kaynak okullarda okuyanlar gibi uzman jandarma okullarında geçirilen sürelerin de hizmetten sayılması veya uzman jandarma okullarında geçirilen sürelerin personel tarafından borçlanılmak suretiyle hizmetlerinden sayılabilmesi amacıyla hazırlanan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı daha önce Millî Savunma Bakanlığına gönderilmişti, bununla ilgili çalışmalar, değerlendirmeler yapılmıştı. Yine önümüzdeki süreçte bu yetkinin Millî Savunma Bakanlığından İçişleri Bakanlığına geçmesi münasebetiyle tekrar bir değerlendirme içerisine konulacaktır.

Yine özellikle bizim polisimiz, jandarmamız, korucumuz ifade etmek istiyorum ki ortaya koyduğu başarılarla her türlü takdiri ve övgüyü hak etmektedir. Yani oraya gittiğimizde de -önümüzdeki günlerde de orada olacağız- bütün arkadaşlarımız bu mücadele bölgesi içerisindedir. Bunun, ortaya koymuş oldukları mücadelenin herhangi bir karşılığı söz konusu değildir. Mucizevi bir süreç işletiyorlar, süreç ortaya koyuyorlar, canları pahasına bir mücadeleyi bu ülke adına ve hepimizin burada huzurlu bir şekilde işimizi yapabilmemiz adına temin etmeye çalışıyorlar. Bu konuda da hem kaynaklarımızın ve imkânlarımızın bize elverdiği ölçülerde her şey yapılmaya çalışılıyor ve yine 29 Ocak 2016 tarihinde Emniyet hizmetleri tazminatı yüzde 25 artırılmış, polislerin maaşlarında 235 liralık bir artış söz konusu olmuş ve ayrıca aynı kanunla da 1/4 derecede bulunan yüksek öğrenimli polis memurlarının ek göstergesi 2200'den 3000'e çıkartılmıştır. İfade etmek istiyorum ki Türkiye geliştikçe, Türkiye büyüdükçe, imkânlarını ortaya koyabildikçe özellikle bu konuda büyük bir mücadeleyi yürüten jandarmamıza, polisimize, bütün güvenlik görevlilerimize, kolluk kuvvetlerimizin tamamına elimizden gelen bütün imkânları ve kaynakları ortaya koyacağımızı, bunu da hep birlikte hem büyük bir memnuniyetle hem de büyük bir onurla yapacağımızı herkesin bilmesini arzu ediyoruz ve istiyoruz.

Yine Sayın Günal sormuştu, ayrıldılar kendileri. Özellikle bu EDS sistemi veya TEDES sistemiyle ilgili bir değerlendirme yapılmıştı. Şimdi, bir taraftan elektronik sistemle güvenlik dâhil hayatımızın her alanında -bizim hem maliyetlerimizi hem zaman kazanmamızı- vatandaş olarak, birey olarak hayatımızın standartlarının çok daha iyi bir noktaya gelmesini iddia ederken EDS ve TEDES sistemini durdurmamız mümkün değil ama başka bir şey var. Yani biraz önce Sayın Cora'nın ifade ettiği şu: Burada vatandaşımıza bir maliyet yüklemek ve neredeyse 500 metrede, 600 metrede bir cezayla karşı karşıya bırakmak... Belediyelerimizin gelir almasını elbette istiyoruz, bu işlerin içinde olmasını da elbette ki istiyoruz, doğrusu da bu. Yani yerel yönetimlerle bu meseleyi götürmek ve sağlamak lazım ama burada şirketlerin esiri de olmamak lazım, işin doğrusu bu. Onun için, buna bir standart getiriyoruz ve bu standart çerçevesinde o tarihten itibaren yani geçen Kurban Bayramı'ndan, önceden itibaren Türkiye'de TEDES sistemini işler olarak kılmıyoruz. Buna ihtiyacımız var mı? Var. Neden var? Çünkü size gösterdiğimiz tabloda EDS'ye de ihtiyacımız var, PTS'ye ihtiyacımız var, kent yönetim bilgi sistemine de ihtiyacımız var, bütün hepsini bir arada görebilmeliyiz. Her şeyi insan kaynağıyla yapabileceğiz diye bir iddianın sahibi değiliz yani 21'inci asırda, 22'nci asırda böyle bir iddianın sahibi olmanın da çok akıl kârı bir iş olduğunu düşünüyor değiliz ama bu konuda arkadaşlarımız bir çalışma yapıyorlar, yerel yönetimlerle de konuşuyorlar ve bunu en yakın zamanda işlevselliğe geçireceğimiz bir süreci de hazırladığımızı ifade etmek istiyoruz.

Bu arada da bir taraftan sayısal telsiz çalışması sistemimiz devam ediyor. Orada problemimiz İstanbul ve Ankara'dadır Polis açısından. Onda da yine Savunma Sanayisiyle birlikte çok mükemmel bir sistem kuruyoruz ve onu da Jandarma, Sahil Güvenlik ve Polisle entegre ettikten sonra, Emniyetle entegre ettikten sonra her alanda birbirini destekleyebilecek bir sistemi ortaya koyacağız; özellikle afet durumlarında ve ekstra durumlarda bir alternatif iletişim kaynağı olarak da bunu bir şekilde paylaşacağımızı ifade etmek istiyorum.

Yine, Sayın Temizel özellikle okullarda uyuşturucu belası ve bunun etrafındaki süreçlerle ilgili bir değerlendirmeyi ortaya koydu. Yine, Sayın Tanal okullardaki bonzai satışıyla ilgili değerlendirmeler ortaya koydu. Şudur: Burada özellikle bu uyuşturucularla ilgili Millî Eğitim Bakanlığı ve Yeşilay arasında gerçekleştirilen protokol çerçevesinde 29 bin rehber öğretmen ve 500 formatör öğretmene formatör eğitimleri verilmiştir. Yani bir taraftan çocuklarımızı ve öğretmenlerimizi bu işle ilgili konsantre ederken, diğer taraftan narkotimlerle beraber yani bu 29 ili artırabilmek ve onları 81 vilayete... Ama birçok ilimizde, bir kısım ilimizde çok yüksek bir tehlike söz konusu değil. Onlar konusundaki uyuşturucu haritamız ve bu konuda okullarımızın tehlike içerisinde bulunduğu haritalar üzerinde geçen günlerde de -arkadaşlarımız çalışmışlardı- hep beraber bir araya geldik ve neler yapabileceğimiz, hangi adımları atabileceğimizi, neler... Bunu bir tehdit olarak kabul ediyoruz ve biz hep beraber bu tehdidi ortadan kaldırabilmek için büyük bir çabanın içerisinde olduğumuzu da ifade etmek istiyoruz. Ülkemizde uyuşturucuyla mücadelede Başbakan Yardımcımız Sayın Numan Kurtulmuş'un başkanlığında bir heyet var ve 8 ayrı bakanlık bu konuda bir koordinasyon yürütmektedir. Sivil toplum örgütleri var. Geçen günlerde de Bakanlar Kurulumuzun en temel konularından bir tanesiydi ve bu konudaki eylem planımızla da inşallah ülkemizde bu uyuşturucuyla mücadeleyi başarıyla neticelendirecek adımları da atacağız.

Kamu Güvenliği Müsteşarlığımız; tabii, bir teröristle mücadele var, bir de terörizmle mücadele var ve diğer taraftan da bir kamu düzeniyle ilgili yapacağımız meseleler var. Yani şunu takdir edersiniz: Bir taraftan bu meseleleri engellemeye çalışan kolluk güçlerimiz var ama geriye dönüp baktığımızda yapmamız gereken işlerden bir tanesi; toplumun bu işe reaksiyonu nedir? Ne düşünüyor? Ne ortaya koyuyor? Biraz önce Sayın Kuşoğlu yine "Araştırmalarla bu işin desteklenmesi lazım." dedi ki çok doğru bir tespittir. Ve bunu sağlarken, elbette ki, bir, araştırmaları yapan, iki, bu konuda bizim görmediğimiz, mücadele esnasında belki ardılımıza düşen meselelerle ilgili çalışması gereken kurum işte Kamu Güvenliği Müsteşarlığıdır. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı yine önemli bir çalışma ortaya koymuş ve Terörle Mücadele Strateji Belgesi... Bakanlar Kurulumuz bu belgeyi madde madde takip etmektedir ve bunun 2016 ve 2017 master planını hazırlamış, her bakanlığın ne yapacağı, hangi adımı atacağı ve ne şekilde adım atacağı konusundaki o yol haritasını ortaya koymuş ve bununla beraber bunu devam ettirmeye çalışan bir süreci ortaya koymaktayız.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Bakanım, özür dilerim, yayınlandı mı bu belge ya da sitede var mı?

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok. Yani o belge, atacağımız adımlar millî güvenliğimizi de ilgilendirdiği için, çok tabiidir ki, Bakanlar Kurulumuzun kendi... Her bakanlık yani benim Bakanlığım ne yapacak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ne yapacak; bütün bunlarla ilgilidir.

Bir değerlendirme daha var -özellikle bu İmralı görüşme notlarıyla ilgili- Sayın Çam, zannediyorum, ifade etmişti. Yani bir terör örgütü marifetiyle çıkan, tabii ki, bir görüşme notunun bir sahihliğine, bir de bizi tartışmaya veya karşılıklı değerlendirme yapmaya yönlendirmesine elbette ki taraf olmamalıyız. Yani bir kaymakamı, bulunduğu görev başında planlı bir şekilde katletmek için talimat veren bir terör örgütü elbette ki yayınladığı bilgilerle, belgelerle... Bunlar belge değil, sadece tutanak. Bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Böyle bir tutanak da yok. Onun için, ifade etmek isterim ki, bizim öşürümüz, ölçümüz bu olmamalıdır, olmayacaktır da. Bizim öşürümüz de, ölçümüz de kendi istikametimiz ve kendi yolculuğumuz olacaktır.

Yine, Sayın Bekaroğlu, özellikle, İnternet üzerinden işlenen suçlarda, açık kaynaklar, forum, Facebook, Twitter'a yansıması durumunda cumhuriyet savcılarına bildirerek ve cumhuriyet savcılarıyla beraber bir adım atılmaktadır ama açık kaynaklarda o kadar çok eleştiri, açık kaynaklarda o kadar çok muhalif bildirimler söz konusu ki bunlarla ilgili Emniyetin böyle sürekli her biriyle uğraşmak veya... Buna ait bir görevi de yok, böyle bir zaman dilimi de yok ve kendi esas işlevimiz de esas itibarıyla bu değildir. Onun için, terör örgütünün elbette ki cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerinin propagandasının yapılması suçtur ve bu suçun işlenmesi hâlinde de kanunlarımız çerçevesinde gereği yapılmaktadır.

Burada önemli bir soru var, yine Sayın Çam'dan geldi. Bu da 2016 yılı içerisinde bomba yüklü araç... Şunu söyleyeyim: Bu koltuklar değişebilir, benden önce de bir arkadaşımız vardı, benden sonra da bir arkadaşımız olacak, ben başka bir bakanlıktaydım. Şimdi, bu konuda devletin bütün birimlerinin büyük bir gayretle ve sahiplikle ve titizlikle elinden geleni yaptığını bilmenizi isterim. Şöyle bir bilgiyi kamuoyuna nakletmemeliyiz: Tesadüfen mi duruyoruz? Hayır. İnanınız, tüm istihbarat birimlerimiz ama... Yani biz nasıl teknolojiyi kullanıyorsak karşı taraftaki terör örgütleri de uluslararası iş birlikleri sayesinde ve hatta belki onlara bile gerek kalmadan her türlü teknolojiyi en çabuk biçimde kullanıyorlar. İki buçuk saatte bir patlayıcı arabayı doldurup bir şehre götürebilme kabiliyetlerine sahipler. Yani böyle bir yetenekleri söz konusu. İki buçuk saat.. Eskiden böyle değildi, eskiden iki günde, üç günde, iki buçuk günde, bir buçuk günde böyle bir hazırlığı yapardı. Tüm bunları izleyen ve tüm bunları izlerken de büyük bir titizlikle istihbari bütün noktaları... Ama bunlardan bazıları kaçabilir mi? Bazılarıyla maalesef yaşadığımız elim olaylarda olduğu gibi karşı karşıya kalıyoruz ama biz her hafta İçişleri Bakanlığı olarak kamuoyuna da bu bilgileri iletiyoruz. Günde bazen 3-4 patlayıcı araba yakalıyoruz ve bunları yerinde yakalıyoruz, bunları imal noktalarında bazen yakalıyoruz. Bazen tespit ediyoruz ve bunları patlatıyoruz. Yani bütün bunlarla ilgili istihbarat noktasında da, kolluk kuvvetlerimizin titizliği noktasında da, yol güvenliği noktasında da çok önemli ve ciddi çalışma... Yani İçişleri Bakanı olduğum günden itibaren üçten veya üç buçuktan aşağı uyuduğumu hatırlamıyorum, sabahın erkeninden işimizin başındayız. Neden? Vatandaşımızın rahat bir şekilde sabaha uyanabilmesi için her birimiz, bütün arkadaşlarımızla beraber ayakta olmalıyız. Çünkü çok arızi bir dönem geçirmemizi, 15 Temmuzu fırsat bilenlere "Acaba burada eksik yakalarız da Türkiye'ye terörle, Türkiye'ye başka türlü unsurlarla zafiyet ve zarar verebilir miyiz?" diye çaba içerisinde olanlara teyakkuz hâlinde ancak cevap verebiliriz. Bu çok açıktır ve her birimizin bu titizlik içerisinde olduğunu, Cumhurbaşkanımızın da, Başbakanımızın da, tüm bakan arkadaşlarımızın da neredeyse gecenin o saatlerinde herhangi bir telefonla ayakta olduğunu ve birbirimize destek olabilecek bir çabayı sürdürdüğümüzü bilmenizi isteriz. Yirmi dört saat bir görev bilinci içerisinde bunu yürütüyoruz; sadece biz değil, bütün kolluk kuvvetlerimiz, bütün güvenlik kuvvetlerimiz ve bütün arkadaşlarımız yürütüyor. Bir taraftan bunu yaparken, bir taraftan da meselenin sosyal ve ekonomik rehabilitasyon bölümünü de her noktada -sunuşumda ifade etmiştim- anlatmaya çalışıyoruz.

Şu çok nettir: 2016 yılında istihbari çalışmalar neticesinde polis bölgesinde PKK, KCK terör örgütünün 214, DEAŞ terör örgütünün 34, aşırı sol terör örgütlerinin 10 silahlı, bombalı terör eylemi engellenmiştir. Bu küçümsenecek bir rakam değildir, önemli bir rakamdır. Jandarma bölgesinde de yine toplam 26 olay meydana gelirken burada yaklaşık 13 araç ele geçirilmiş, 11 bulma olayı da gerçekleştirilmiştir.

Burada şunu ifade etmek istiyorum ki: Gerek Jandarma bölgesi gerek polis bölgesinde bütün arkadaşlarımız... Zaten çok acil bir şekilde bu plaka tanıma sisteminin bir araya gelmesi bizim en önemli mecburiyetlerimizden bir tanesiydi. Huzurunuzda hem Jandarma teşkilatımıza hem Emniyet teşkilatımıza teşekkür ediyorum ki bazen sizin de, bizim de anlamlandıramadığımız kurumsal taassuplar oluyor, bunları aşıp milletimizin güvenliği için hemen bunu bir araya getirebilecek bir anlayışı ortaya koydular.

Bu Fındıklı ilçesindeki meseleyle ilgili, önüme yaklaşık 6 tane not geldi yani üst üste notlar geldi. Evet, orada bir şey olduğu açık ama geçmiş işlemlerin yapıldığı da çok açık, şu anda da yürüyen ve gizlilik soruşturması olan çok kapsamlı bir soruşturma olduğu da tarafımıza gelen bilgiler içerisinde. Ama bununla özel ilgilenmek lazım geldiğini ifade etmek isterim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Özel ilgi rica ediyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Haklısınız. Bazen bizde de oluyor, sizlerde de oluyor, kendi işlerinizle ilgilenirken bazı şeyleri vakayiadiyeden görürüz. Olabilir, şehir alışmış, kent alışmış; bizim hiçbir şeye alışma lüksümüz yok. Yani ne okulun etrafındaki bonzai satıcısına alışma lüksümüz var ne kanunsuz işlem yapan herhangi birine alışma lüksümüz var ne de terör örgütüne finans sağlayan birine alışma lüksümüz var. Bunların her birine gerekli cevabı hukukun içerisinde emniyetin ve güvenliğin çerçevesinde vermek durumundayız, bunu da vereceğimizi bilmenizi istiyoruz. Yani her mesele bizim meselemizdir, hepimizin meselesidir.

Bir şeye üzüldüğümü ifade etmek isterim yani Sayın Bakana... Ben sordurdum şimdi -6 keredir, doğdur ama- bizim kayıtlarımızda 3 var. Benim atlamayacağım işlerden bir tanesidir. Yani bazen AK PARTİ'li arkadaşlarımıza cevap veremiyorum ama muhalefet partisinde olan arkadaşlarımızın telefonlarına cevap verdiğimi ve döndüğümü bilmenizi isterim. Yani arkadaşlarımıza belki iki saat, üç saat... Çünkü acil bir şey vardır. Yani iktidar partisi milletvekilleri kendi meselesini valisiyle de, şeyiyle de halledebilme şansına sahip olabilir, başka bir milletvekiline ulaşabilirler, bakana ulaşabilirler ama orada bir naçar durum kalmasın diye bir hassasiyet gösteriyoruz fakat bu konuda mahcup olduğumuzu ifade etmek isterim.

Yine, şunu söylemek isterim: Sözleşmeli 500 adli personel alıyoruz sibere. Bunun bir sebebi var. Sebebi şu: Siber suçlarla mücadele personelinden 750 kişiye şu güne kadar eğitim verdik ancak bir FETÖ soruşturması var, on binlerce telefon var, on binlerce bilgisayar var ve 500 bin civarında... Bizim bunların "image"ını alıp da hukuka teslim etmemiz şu şartlarla ancak on yıldır. Bu kadar basit. Onun için bu konudaki sürecimizi paylaştık ve dedik ki: Biz dışarıdan bir hizmet satın almalıyız. Bir kadroya da ihtiyacımız yok. Yani bu FETÖ soruşturması herhâlde sonsuza kadar devam edecek değil, onun için devlete böyle bir maliyeti de yüklemenin anlamı yok. Ancak bir hizmet satın almayla beraber bu meseleleri bilenlerle birlikte, yapabilme kabiliyetiyle elimizdeki stoku bitirelim, sonra kendi rutinimize devam edelim diye böyle bir imkân sağlandı. Yoksa, buna ait başka türlü ihtiyacımız yok, devletimizin kendi kadroları, siberle ilgili meseleleri çok rahat bir şekilde yönetebiliyorlar zaten.

Yine, özellikle cazibe merkezi, kayyumluk ve OHAL'le ilgili Sayın Temizel'in değerlendirmesini arkadaşlarımızla, ilgili bakanlarla da paylaşacağımızı ifade etmek istiyorum.

Yine, şurada önemli bir şey var, onu paylaşmak zorundayım. Tahşiye davasıyla ilgili iade talebinin reddedildiği hususunda İNTERPOL Dairesi Başkanlığına ulaşan bir bilgi, siyaseten başka bir kanaldan bize de ulaşan bir bilgi yoktur. Yani "Acaba böyle bir dava reddedildi mi?" diye Sayın Tanal bir soru sormuş idi.

Şimdi, yine bununla ilgili önemli bir mesele daha var, o da şu: Şimdi, birtakım dernekler kapatıldı. Bunlarla da ilgili bir bilgi vermek isterim. OHAL kapsamında kapatılan ve yeniden açılan dernekler: 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle 1.125 dernek kapatılmıştı. Bunu hepimiz biliyoruz. İşte, bir takımı ilgili, bir takımı ilgisiz, "Olayın sıcaklığıyla oldu." dendi, yine bir değerlendirme yapıldı ve bu derneklerin 175'i açıldı. Yani ilgisi olmadığı tespit edilen... Ama inanınız ki çok çalışıldı yani yeniden bir eksiklik yapmayalım diye. Fakat 677 sayılı KHK'yla da FETÖ ve PDY'yle iltisaklı 158 dernek daha tespit edildi ve kapatıldı, PKK ve KCK iltisaklı 189 dernek kapatıldı, DHKP-C iltisaklı 20 dernek kapatıldı, DEAŞ iltisaklı 8 dernek kapatıldı. Ama bu, bu burada bitiyor demek değildir. Çok dikkat ettiğimizi, yani özellikle hassasiyet gerektiren meselelerle ilgili adım atarken de hassas adım attığımızı bilmenizi istiyoruz. Şu ana kadar, biraz önce bahsettim, 109 bin dernek var şu anda Türkiye'de faaliyet gösteren -1.325 dernek- 1.108 tanesi FETÖ ve PDY'yle alakalı dernek olmak üzere kapatılmıştır.

Size ismini söylemeyeceğim, suçlarını da saymayacağım -bahsettiğiniz derneklerden bir tanesi- ne yapmış, ne etmiş, bizim istihbari ve güvenlik raporlarımız ne yapmış, ne etmiş saymayacağım ama sadece... Hepimiz bu işin içerisindeyiz. Şeffaf ve açık da yaşıyoruz yani. Siyasi partilerin içerisindeyiz. Bir ülkenin krallığının elçiliğinden 202 milyon lira para gelmiş bu derneğe 2016 yılı içerisinde. 141 bin euro başka bir bölümden gelmiş. 141 bin euro. 202 bin lira, özür diliyorum, eski parayla. 141 bin euro. 135 bin euro yine başka bir noktadan gelmiş uluslararası. Yine başka bir elçilikten 202 bin lira gelmiş. Yine bir başka ülkenin başkonsolosluğundan 81 bin lira gelmiş. Aynı dernekten... Böyle bir dernek gördünüz mü, bilmiyorum ben. Ben de sivil toplum içerisindeyim, dernekçilik içinde yaşadım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Proje mroje yapıyorlar.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok proje yapıyorlar, doğru. 140.328 euro yine başka bir delegasyondan gelmiş.,140.328 euro yine başka bir delegasyondan gelmiş.

Şimdi -hepsi aynı dernek- bizim görevimiz şudur: Biz elbette ki ülkelerin, dış ülkelerin ülkemize yardım etmesinden ve sivil toplumu geliştirmesinden memnuniyet duyarız ama bunun bir terör örgütüyle iltisakını gördüğümüz andan itibaren de güvenlik açısından biz tedbir almakla mükellefiz. Ha, eksik yaparız, yaparsak, biraz önce bahsettiğim 175 derneğin geri dönüşünde yapmış olduğumuz gibi, bunu yine akredite etme fırsatına ve şansına sahibiz ama bu konuda güvenlik birimlerimiz de, bizler de kılı kırk yararak çalışma içerisinde bulunuyoruz ama eksikten münezzeh Cenab-ı Allah'tır, biz de eksik yapabiliriz, o eksikliği giderebilme görevi de elbette ki yine bize aittir.

Yine, bunun yanı sıra, Trabzon'daki üniversiteyle ilgili Sayın Çam'ın bir şeyi oldu. Bu konunun da hemen araştırılması gerekliliğini ortaya koydum ama ben de Trabzon Milletvekiliyim aynı zamanda, ne bir FETÖ soruşturmasına... Özür diliyorum, Sayın Bekaroğlu söyledi. Kimse söyleyemez yani. İçişleri Bakanıyım da, ne bir FETÖ soruşturmasına, ne başka bir meseleye en ufak bir şekilde dahlim söz konusu değildir. Çekinirim de. Neden? Burada biz hukukun karşısında hepimiz eşitiz. Bizim görevimiz bir başka insanla farklılık hissettirmemelidir. Birisi bir tarafta "Ya, bu yanlış oluyor veya eksik oluyor, fazla oluyor." derken biz kendi hakkımızı kullanarak böyle bir meseleyi ortaya koymamalıyız ve çok dikkatli olmalıyız bu konuda. Siz öyle söylemediniz gerçi de ama yine de bilmediğim bir mesele, tanımadığım bir kişi ama bunu bir vesileyle tetkik ettireceğiz.

Özellikle silahlanma konusunda bir mesele var. Bunu da kamuoyunun bilmesini isterim. Şimdi, 15 Temmuz çıktı. Biz hepimiz siyasetin unsurlarıyız. Güzel bir söz vardır, çocukluğumdan beri hem duymuşumdur hem de severim: Bizim kendi meselemizle alakalı, iğne deliğinden Hindistan görmeliyiz. Bu ne demektir? Yani öngörümüzü iyi ortaya koymalıyız. Hangi tür tehditlerle karşı karşıyayız? 15 Temmuz oldu, vatandaş çıplak elle darbeyi engelledi. Sonra birden AkSilahlanma diye bir şey çıktı ve bir Twitter hesabı açıldı, bunun üzerinden bir çalışma başladı ve güvenlik birimlerimiz, ilgili savcılığın da marifetiyle birlikte bunu araştırdılar ve işin içerisinden yine bir FETÖ mensubu çıktı yani Ahmet Kemal Aydoğdu. Gaziantep ilinde yakalandı ve teslim edildi. Bütün açan bu. Arkasında çok farklı ilişkiler söz konusu, çok ciddi ilişkiler söz konusu. Şu anda dava yürüyor ve burada, işte, toplumu birbirine bir şekilde münaferet hâline getirebilmek, herkesi birbirinden tedirgin edebilmek, acaba sivil bir farklılık olabilecek, kamu düzeni bozulacak mı diye bir anlayış içerisine sevk edebilmek için. Biz bu konuda hepimiz, her birimiz çok dikkatli olmalıyız, özellikle siyaset çünkü eninde sonunda bu işin faturası siyasete çıkıyor. Hiç bakmıyorlar yani. Eğer o gece 15 Temmuzu sağlamış olsalardı, yani hiç bakmayacaklardı bu AK PARTİ'li midir, bu CHP'li midir, bu MHP'li midir? Hadi gelin bakalım, yeniden bir düzen kuruyoruz, yeniden bir oyun kuruyoruz. Aynen 1980'de olduğu gibi, aynen 1960'ta veya 1971'de yaşandığı gibi. Herkes bu işin mağduriyetini ve bedelini, özellikle siyaset mekanizması halkı temsil ettiği için ödemektedir. Yine, bunu da bir vesileyle ifade etmek istedim.

Şunu söyleyeyim: Sadece jandarma alanında 11.584 adet şu süreç içerisinde ruhsatsız silah ele geçti. Biz devlet olarak ve güvenlik birimleri olarak görevimizi yerine getiriyoruz yani kimsenin ruhsatsız silah taşıma gibi bir yetkinliği söz konusu değildir. Ha, ne sağladılar? Bunu da söyleyeyim. Bakın bunda da dikkatli olmalıyız. Şimdi AK PARTİ'li siyasetçilere güneydoğuda saldırdılar. Bir teşkilat başkanımız şehit edildi, bir ilçe başkanımız şehit edildi. Bakın, bugün İzmir Karabağlar'da gece yarısı saat üç buçuk gibi geldiler, ilçe teşkilatımıza kurşun sıktılar. Şimdi, burada tehdit ettikleri şey siyasettir. Bir taraftan da, aman kendinizi korumayın, muhafaza etmeyin. Yani şu var: Devletin kendine ait kuralları var ve biz bu kuralları uygulamakla mükellefiz. Bir milletvekilimiz, hangi siyasi partiden olursa olsun, "Ben bir tedirginlik duyuyorum." dediği zaman biz ona sırtımızı dönmüyoruz, dönemeyiz de zaten. Böyle bir şey söz konusu değil. Dönmüyoruz, dönemeyiz de. Onu muhafaza altına almak bizim güvenlik görevlileri olarak yani İçişleri Bakanlığı olarak benim, arkadaşlarımızın temel görevlerinden bir tanesidir. Yarın eyvah para etmez. Allah muhafaza yani. Onun için bu konuda... Orada siyaset yapma hakkı var, siyaset yapma hakkını kullanıyor. Siyaset yapma hakkını kullanamıyor. Neden? Bir çocuk geliyor, eline bir pusula veriyor, "Bunu götür babana." diyor. Babası siyaset yapıyor. Bundan onlarca, yüzlerce karşılaştık. "Öleceksin ve öldürüleceksin, infaz edileceksin." diyor. Şimdi, bu adamın tek bir suçu orada demokratik siyaset alanında kendisini ifade edebilmeye çalışmak. Şimdi bizim ne yapmamız lazım? Bu arkadaşlarımızı muhafaza etmek gerekiyor. Kim olursa, hangi siyasi düşüncede olursa olsun bunu muhafaza etmemiz lazım ve bunun için de kanun kendine ait birtakım kriterler koymuş, bu kriterleri uygulamaya çalışıyoruz ama "Sakın bunları muhafaza etmeyin." diyor, Neden? Orada PKK ve KCK egemen olsun, orada siyaset yapılamasın. Şimdi bunu elbette ki siyaset alanının muhafazası açısından düşünmemiz lazım geldiğini bir kere daha...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, orayı anlıyoruz da, ruhsat vermenin Rize'de iki ay içinde 5 misline çıkmasını neyle izah ediyorsunuz? Hadi güneydoğuyu anladık da...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şimdi anlatayım ben size onu da.

1960 darbesi oluyor, ada komutanı Tarık Gülyay rahmetli Menderes'i çağırıyor, diyor ki... İşte, aynı hikayeler hep biliyor musunuz. "Sen bu ülkeyi silahlandırdın." diyor. Diyor ki: "Ben böyle bir şey yapmadım. Fakat benim iki milletim silahı sever: Biri Karadenizliler, biri Kürtler."

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yani iki ay sonra mı sevmeye başladılar Sayın Bakanım? Zaten seviyorlardı.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, yok, şimdi şunu söylemek istiyorum: 1960 darbesinden bahsediyorum.

Şimdi, bu ülkenin bu bölgelerinde böyle bir hassasiyet, böyle bir beklenti var ama bunu yapamıyor. Niye? Çünkü güvenlik kuvvetleri bunu engellemek için elinden gelen bütün gayreti ortaya koyuyor, bir de işin kuralı var, kriteri var. 15 Temmuzdan sonra böyle bir talep ortaya çıkmış olabilir ama o talebin de konjonktürel bir talep olduğunu, kamu görevlilerinin bu konuyu her zaman kendi görevleri olduğu için yerine getirebileceğinin de apaçık olduğunu vatandaşımız gördüğü andan itibaren bu talebinden zaten vazgeçmiştir. Yani böyle bir talep, sürdürülebilir bir talep değildir, konjonktürel bir taleptir. Ben işin rakamını, sayısını da bilmiyorum yani.

HİKMET AYAR (Rize) - On yıldır Rize'de silah ruhsatı verilmiyordu, birikim vardı.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Böyle olabilir. Hikmet Bey de iyi biliyor. On yıldır silah ruhsatı verilmiyormuş Rize'de. Onun için belki böyle bir talep oluştu, eskiye yönelik bir birikmeden kaynaklanmıştır. Ben bunların böyle çok orijinal işler olduğunu düşünüyor değilim.

Küçükçekmece meselesinden sayın milletvekilimiz bahsetmişti, Sayın Aksu bahsetmişti, onu muhakkak...

Bir de, acaba bir polis meslek yüksekokulunda mülakat sınavı komisyonunda, bir kişi mülakat sınavındaydı da, daha sonra, son zamanlarda atıldı mı? Böyle bir bilgi elimizde yok. Arkadaşlar böyle bir kişinin de olmadığını söylüyorlar polis alımlarında.

Yine birçok soru var. Büyükşehir Belediyesi Yasası'yla ilgili soru var. Aynısını sayın Ebubekir Bey de söyledi, Sayın Aksu da söyledi. Şunu ifade etmek istiyoruz: Büyükşehir Belediyesi Yasası'nın büyük bir bölümünü bizim Bakanlığımız hazırladı yani ortak olarak hazırlandı ama kanunun sunulması bizim Bakanlığımız tarafından gerçekleştirildi. Büyükşehir Belediyesi Yasası bizim, bugün, çağımıza uygun ve hakikaten sonuçları alındıkça da faydalı olabileceğini gördüğümüz bir yasadır. Eksik olabilir mi? Elbette ki yürüyüşüne bakıyoruz, iki buçuk yıldır, üç yıldır, işte nerelerde fazlalık, nerelerde belki de bir eksiklik söz konusu diye, ancak bunu uygulamayla görebiliriz ve uygulamayla gördükten sonra da düzeltilmesi gereken taraflar var mı? Yani ilçe belediyelerine etkisi nedir? Merkezî belediyenin hizmetleriyle vatandaş arasındaki diyalog nedir? Ama bu, modern ve çağımıza uygun bir yasadır. Bu konuda birtakım ve bütün şehri kapsayan, özellikle her birimizin şikâyet ettiği imar kirliliğini engellemek için yetkisi olan bir çerçevedir. Bu çerçeveyi düzeltme konusunda eğer birtakım eksiklikler varsa bütün siyasi partiler bu değerlendirmeleri yapıyorlar. Bir ortak akıl geliştirerek belki bir düzeltme sağlanabilir ama buradan geri gitmek doğru değildir. Bu istikamet mümkün olduğunca daha ileri bir şekilde gitmelidir düşüncesi içerisindeyim.

Yine, Dursun Bey'in jandarmadaki uzman erbaşların istihdamı konusunda bir değerlendirmesi var. Özellikle birçok sakıncadan da bahsedildi konuşmasında da, 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle 45 olan uzman erbaşların emeklilik yaşı da 52'ye yükseltilmiştir. Burada birlikte gidiyor kurumlar yani birlikte adım atıyorlar ve yine uzman erbaşlıktan sivil memurluğa geçen personelin istihdamı konusunda birtakım sıkıntılar yaşanacağı da değerlendirilmektedir.

Muhtarların Sayın Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak geldikleri toplantıdaki giderlerini kim karşılıyor? Elbette ki kendileri karşılıyorlar.

MUSA ÇAM (İzmir) - Muhtarlar kendisi mi karşılıyorlar?

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tabii, tabii.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Bir bakanın burada verdiği cevap var, tutanaklara geçti "İçişleri Bakanlığı karşılıyor." diye.

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, kırk beş dakikamızı doldurduk.

Buyurunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Son iki soru: Göç politikaları konusunda, evet, Türkiye'nin göç politikaları stratejilerini belirlemek üzere İçişleri Bakanının Başkanlığında Aile ve Sosyal Politikalar; Avrupa Birliği; Çalışma ve Sosyal Güvenlik; Dışişleri; İçişleri; Kültür ve Turizm; Maliye; Millî Eğitim; Sağlık; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlıkları müsteşarları ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı ve Göç İdaresi Genel Müdüründen oluşan bir kurul var ve bu kurul bu Aralık 2016'da toplanacak ve bu kurulun kendine ait görevleri var, bu çok önemli bir kurul. Yani çağımızda gerek kitlesel göçlerin, gerekse diğer göçlerin ülkeleri ne kadar etkilediğini Avrupa'nın ortaya koymuş olduğu tavırdan net bir şekilde anlıyoruz. Ya, daha düne kadar Türkiye'yi bir önleme merkezi olarak gören Avrupa, bugün özellikle göç politikaları konusunda Türkiye'nin ne kadar aslında, denizlerden gelemeyeceğini düşünerek bizim sınırlarımızın sadece o sınırlar olduğunu ve kendine doğal sınırlar olarak Türkiye'nin batı sınırlarını çizen Avrupa, Batı bugün aslında bunun yeterli olmadığını, göç politikaları konusunda Türkiye'yle birlikte bir çalışma zorunluluğu içerisinde olduğunu net keşfetmiştir. Onun için gerek göç politikalarımız gerek etrafımızdaki coğrafyanın ve oradaki insanların Türkiye'ye ilgisi, gerek kitlesel göçlerle karşılaştığımızda alacağımız tedbirler konusunda ulusal bir göç politikası konusundaki kurul oluşturuldu ve bu adımları hep birlikte atacağımızı ifade etmek istiyorum.

Önemli bir konu var. Biraz önce uyuşturucu konusunda, ne kadar bir meseleyi heyetinizle paylaşmışsam bir meseleyi de paylaşmak isterim. Bakın, demin söyledim, 2016 yılında özellikle terör örgütüne katılma oranı son yılların en düşük noktasındadır, teslim olma en yüksek, terör örgütüne katılma en düşük, 519 şu ana kadar yani 519 kişi katılmış terör örgütüne, tüm yaptığımız istihbaratlar, tüm yaptığımız... Onun kendi adına bir tekniği var, bu teknik çerçevesinde ve mesela 2009'da 1.828 kişi katılmış terör örgütüne. Fakat burada başka bir şey söylüyorum: 3.743 kişi -çocuk- son beş yılda terör örgütüne katıldı. Çocuk istismarından bahseden Batı'nın bu konuda tek bir cümle ortaya koymadığını hepinizin huzurunda bir şekilde tekrar söylemek isterim. Bir tek... 14 yaşındaki, 15 yaşındaki, 13 yaşındaki çocukları annelerinden ayırıp... Bir Yüksekova ziyaretimde ağlayan bir anneyi gördüm ve onu kutlayan oradaki bir esnafı gördüm. Gelmişler, çocuğunu almak istemişler ve o terör örgütünün mensuplarıyla bundan bir buçuk iki yıl önceki bir süreçte, köyünde "Beni öldürün ama ben çocuğumu vermeyeceğim." demiş. O anne orada alışveriş yapıyor, o esnaf orada onu kutluyor. Yani, burada, Türkiye'ye karşı birçok meselede bir çifte standart olduğunu ve bu özellikle terör örgütüne katılan çocuklar konusunda, maalesef, Batı'nın başka konularda gösterdiği hassasiyeti hiçbir şekilde göstermediğini de heyetinize bir şekilde ifade etmek isterim. Bu açıdan, özellikle, yine birçok soru var ama, müsaade ederseniz, bunların bir kısmını da yazılı olarak arkadaşlarımla beraber hazırlayıp göndereyim.

Son cümlelerimi şöyle ifade etmek isterim: Biz hepimiz hem bir siyasi sorumluluk hem de bu ülkenin vatandaşı olmaktan kaynaklanan bir birey sorumluluğu, bir fert sorumluluğu, bir ülkenin insanı olma sorumluluğu içerisindeyiz. Elbette ki önemli bir dönemden geçiyoruz ama yapmamız gerekenin demokrasiyi yükseltmek olduğunu biliyoruz; yapmamız gerekenin, demokratik alanı kısıtlamaya çalışan terör örgütlerini ve... Şöyle bir söz söylendi: "Biz bu terör örgütünün bitirilmesi konusundaki sözleri yıllardan beri duyuyoruz ama olmuyor. Bunun başka yöntemleri olması lazım." Bunun başka bir yöntemi yok. Çok güzel bir söz söyledi Bekaroğlu, dedi ki: "21'inci yüzyılda uluslararası ilişkilerin en önemli argümanlarından bir tanesi ülkelerin terör örgütlerini birbiri üzerine kullanmasıdır." Bu doğru. 18'inci, 19'uncu, 20'nci yüzyıllarda böyle bir şey yoktu. Bu, 21'inci yüzyılda çıktı. 21'inci yüzyılda ne Batı göç politikalarının meselesini anlayabiliyor, onu tanımlayabiliyor ne de terörü tanımlayabiliyor. Çünkü, kendi elindeki bir enstrüman olarak bunu görüyor ve Türkiye gibi ülkelerin bu konuda kendilerini meşgul edebilecek bu enstrümanla beraber yirmi dört saat, aylar, günler ve yıllarca uğraşmasını istiyorlar. Bizim yapmamız gereken, topyekûn terör konusunda özellikle bu çabayı birlikte ortaya koyabilmektir. Terörle mücadelenin hiçbir zaman... Ben burada da aynı sağduyuyu, sahipliği gördüm ve her olayda da, aynı şekilde terörle karşı karşıya kaldığımız her olayda da aynı sağduyuyu ve aynı sahipliği hem siyasi partilerimiz hem de milletimizin büyük bölümü göstermektedir.

Bir rakam vermek istiyorum. Geçen günlerde çıktı, hani "Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ne iş yapıyor?" diye soruldu. Son yaptırdığımız terör anketinde vatandaşımızın terörle mücadeleye desteği yüzde 89, güneydoğu Anadolu vilayetlerinde terörle mücadeleye destek yüzde 71. Şimdi, bu, ülkemizin birliği ve beraberliği için önemli bir zaman dilimidir. Burada biz bu işi yönetenler olarak çok dikkatli olmalıyız, buna inanıyorum ve bu konuda siyasetin tamamının -özellikle siyaset burada amirdir yani muhalefetiyle, iktidarıyla beraber amirdir- hem çok dikkatli olma hem sorumlu olduğunu bugüne kadar nasıl geliştirmişse ve getirmişse aynı şekilde getirme sorumluluğu ve zorunluluğu vardır.

İnanıyorum ki bu bütçeyle de, 2017 bütçesiyle de memleketimizin huzur ve güven içerisinde olabilmesi ve Türkiye'nin belki de karşı karşıya kalabileceği birtakım meseleleri hayal kuranlara bir hayal kırıklığı yaşatacağımız ve ülkemizin insanlarının yarınlara esenlik ve aydınlıkla bakabileceği bir anlayışı hep birlikte yaşayabileceğimiz kanaatindeyim.

Özellikle bu iki buçuk aylık dönemde... Şöyle bir huyum var benim: Kendi üzerime vazife olmayan işlerle çok ilgilenmem. Yaklaşık iki buçuk aydır güvenlik bürokrasisini ve Türkiye'nin güvenlik meselelerini bir şekilde gördüm. Bu kadro, bu inanç ve bu anlayış bu terörü temizleyecektir. Sayın Cumhurbaşkanımızın da, Başbakanımızın da, muhalefet partilerimizin de, iktidar partimizin tüm milletvekillerinin de bu konudaki yaklaşımları bizim için bir güç ve cesaret kaynağıdır.

Plan ve Bütçe Komisyonuna, her birinize ayrı ayrı tekrar teşekkür ediyor, Allah milletimize bizi mahcup etmesin diyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.