KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bugün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini görüşüyorsunuz ama Siirt Şirvan'da 6'sı kesinleşmiş, 10'u muhtemel, 16 tane, hem de üstelik açık madende göçük altında kalmış maden şehri var. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin. Burada sözün bittiğini hissediyorsunuz, sözün bittiği yer. Burada ne tartışırsınız? Maden kazalarını tartışırsınız, iş güvenliğini tartışırsınız; iyi de bu bitmiyor ki. Açık madenlerde insanların kafasına tozlar, taşlar, kayalar yığılıyor, onların altında kalıyor, üstelik de günlerdir buraya ulaşılamıyorsa işte bu, sözün bittiği yerdir. Daha dramatik olanı da Sayın Bakanın bu bütçeden sonra apar topar oraya gidecek olması.

Sayın Başkan, daha önceden defalarca buralarda Komisyon programı değiştirildi. Niye Sayın Bakanın programını en azından bugün olduğu gibi boşaltmıyorsunuz da bir an önce gitsin diye tam gün ayırdığımız bir Çalışma Bakanlığı bütçesini böyle yalap şalap ortalıktan çıkarmaya çalışıyoruz?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, son hafta olduğu için program ayarlaması yapamadım yani sıkıntım odur.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Gerekirse gece çalışırdık, yarın gece çalışırdık, yarın bir tane bütçe var. "Çalışma Bakanlığı bu nedenle gitti." dendiği andan itibaren buradan tek bir ses çıkmazdı.

BAŞKAN - Başkanlık Divanı olarak benden kaynaklanan bir sorundur.

Buyurunuz efendim.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - O nedenle, bu, sizin açınızdan gerçekten üzüntü bildirmekten öte bir olay. Yani, hâlâ iş kazalarından konuşuyoruz, aynen şairin devam ettiği gibi, iş kazalarımız devam ediyor hâlâ. Yapacak bir şey yok, söyleyecek de bir şey yok.

Diğer temel sorununuz işsizlik. Sorun sizin değil aslında; aslında sorun, sizin işsizlerle ilgili olarak Çalışma Bakanlığı için yaptığınız düzenlemeler. Esas sorun, bu ekonomik sistemin işsizlik yaratan bir sistem olması ama Bakanlar Kurulunda sorumluluk ortaktır.

Değerli milletvekilleri, bunu burada ısrarla dile getirmeye çalışıyoruz, en azından tarihe not olsun, akıllarda kalsın diye. Şu anda bizim ekonomik sistemimizde işsizlik oranları arasında artık bağlantı mağlantı, bir şey yok; büyüseniz de işsizlik büyüyor, küçülseniz de işsizlik büyüyor. Şöyle bir seri hazırlamış arkadaşlar, 1990'dan 2016 yılına kadar olanlarda: 1990'da işsizlik yüzde 8, büyüme oranı 9,3. Devam ediyor, 1991'de birdenbire büyüme oranı yüzde 1'in altına düşüyor, işsizlik yine 8,2 yani birdenbire, neredeyse 9 puan birden düşmüş büyüme ama işsizlik rakamı değişmiyor. Hepsini okumadan geçeceğim, hızlı hızlı geçivereyim. 1994'te büyüme eksi 5 ama buna karşın işsizlik 7,6. Devam ediyorsunuz, 1999'da büyüme eksi 3,4; küçülmüşüz, işsizlik 7,7. Burada örnekler çok yani 2003'ten sonra da olaya bakıyorsunuz olduğu gibi, büyümeler 9,4; 8,4; 6,9 diye gidiyor ama işsizlik hep çift haneli; 10,5; 10,8; 10,6; 10,2; 10. 2008 yılında 11 oluyor ama orada 0,7'ye kadar düşmüşüz.

Değerli arkadaşlar, bizim büyümemiz işte bu, sizin işsizliğinizi ortadan kaldırmıyor. Çoğalan nüfusumuzun, her yıl istihdama katılan, iş gücüne katılan insan sayısının artmış olmasına karşın onlara iş yaratamıyor. İş yaratamadığı zaman da Sosyal Güvenlik Bakanlığı diğer bakanlıklar gibi bir transfer bütçesine dönüşmeye başlıyor işsizleri ne yapabilirim, ne edebilirim diye. İstihdam yaratmayan, üretim yapmayan, tüketim ve ranta dayalı ekonomilerde bu tabloyu değiştiremiyorsunuz. Yani, burada da söyleyecek bir şey yok, burada da söyleyecek bir şey yok, işsizlik de artarak devam ediyor hâlâ.

Değerli milletvekilleri, işsizlik dediğimiz zaman şu İşsizlik Fonu'yla ilgili arkadaşlarımız değerlendirmelerde bulundular ama şunun herkesin aklında kalması açısından bir değerlendirmesini yapalım diyorum ben: İşsizlik Fonu'nda kurulduğundan beri 105 milyar lira para toplanmış vaziyette, bunun 13 milyar lirasını da çok kısıtlamalara rağmen işsizlere ödenivermiş. Kaynak nerede değerlendiriliyor? Kesin olarak bilmiyoruz ama yüzde 90 ihtimalle Hazine kâğıtlarında değerlendiriliyor, zaten para Hazinede, öyle olması gerekiyor. Bunu, oturup da fon olarak kurulmuş ve fon değerlendirme esasına göre çalışacak olan bu kurumun gerçek anlamıyla değerlendirmesi gerekiyor. Çünkü, niye? Bu fonun yüzde 1'i işçiden kesiliyor, yüzde 1'i devlet katkısı, yüzde 2'si de işveren katkısı. Bu fonu kullanma hakkı kimin? İşçinin. İşçi dışında bunu kullandırma olanağınız var mı? Yok. Kullanılıyor olması -çok net olarak ifade ediyorum- Anayasa'ya aykırıdır. Kişilere belirli yükümlülükler yüklüyorsunuz ve ayrım yapıyorsunuz. Herkes bu yükümlülüğe katlanmıyor, işçi katlanıyor buna. Emekçiden kesinti yapıyorsunuz, sonra başlıyorsunuz bu parayı dağıtmaya.

2011 yılında yapmış olduğumuz düzenlemeyle bu fonun, yani, kullanılmayacağı alan bırakmamışız neredeyse, kullanılmayacağı alan bırakmamışız. Her yıl elde edilen hasılatı yüzde 50'ye kadar değişik yerlerde kullanıyorsunuz. GAP'ta kullanıyorsunuz. GAP'la buradaki garip işçinin, yüzde 1 kestiğiniz işçinin ne ilgisi var? Niye katılsın onun maliyetine ki? Buna herkes katılacaksa eğer, toplumda herkesten bir yüzde 1 kesin, öyle bir şey biriktirin, onu kullanın buralarda. Sadece bunları elimize geçirmişiz, "Ben bunlardan keserim, bunun üzerinden GAP'a da veririm, gupa da veririm." dediğiniz andan itibaren, işte, bu, Anayasa'ya aykırı olur, eşitlik ilkesine aykırı olur. Bunu vermeye sizin hakkınız yok ki. Yasa sadece ve sadece işçi için, işsiz kalmış olan, o da belirli koşulları sağlayan işçilere ödenmek için böyle bir fon kurduk demiş.

Nitekim, biraz önce büyüme modeliyle işsizlik arasında bağlantının olmadığını da söyledikten sonra, birden bire çok masif, yığın, korkunç bir işsizlik olayıyla karşı karşıya kalındığı zaman sosyal patlamaların da önüne geçilsin, o insanlar da hiç değilse evlerine bir ekmek götürebilsinler diye bunlar konulmuş. E, dağıtıyorsunuz, yasayı değiştirdik, yaptığımız da yasa diyemezsiniz. Yaptığınız da yasaysa eğer, o zaman ya bu yükümlülüğü yayacaksınız ya da kimseye vermeyeceksiniz. Şimdi ne ilgisi var belediyenin çiçek dikme faaliyetleriyle ilgili olarak çalıştırılan insanların ücretlerinin fondan karşılanmasının? "İşsizlik Fonu'ndan ne yapıyorsunuz?" "Ankara Belediyesine çiçek dikiyoruz." Olmaz değerli arkadaşlar. Bunu yapamazsınız. Bu çok büyük bir haksızlıktır, çok büyük bir adaletsizliktir. Üstelik bunun yapımında da çok farklı ölçüler kullanmaya başladıysanız, çok farklı değerlendirmelerle bu paralar çarçur edilmeye başlandıysa... GAP'a verilmesiyle ilgili olayı çarçur edilme olarak varsaymayalım ama bu yükümlülüğe niye sadece işçiyi katıyorsunuz ve elindeki fonu alıyorsunuz?

Ülkemizin ulusal tasarruflarının yetmediğini, bu tasarrufları artırmak gerektiğini, bu şekilde olmuş olan tasarrufların nemalandırılması ve değerlendirilmesi gerektiğini, bizim sistemimizin sadece ve sadece nesiller arası dayanışma veya fon sistemi değil, ikisinin karışımı olduğunu, dolayısıyla da özellikle de fon olarak kurulmuş olan bu tür sandıkların, kurumların veya kuruluşların da bu ilkelere uyması gerektiğini burada kabul etmemiz ve kolay kolay bunun aleyhinde tavır sergilemememiz gerekiyor.

Emekli Sandığı bir zamanlar hazinenin en varlıklı kurumlarından birisiydi. Nerede hazinenin otelleri? Nerede Tarabya Oteli? Nerede Maçka Oteli? Nerede Bursa'daki Çelik Palas Oteli? Nerede arkadaşlar? Bunların hepsi işçinin parasıyla alınmış olan ve gelecekte para kazanıp işçiye güya bu kaynakların aktarılacak olduğu kuruluşlardı. Bu olmaz. Böyle sosyal güvenlik olmaz. Böyle bir sosyal güvenlik değerlendirmesi de olmaz.

Kesinlikle, İşsizlik Fonu'yla ilgili, özellikle kurulduktan sonra yapılan düzenlemelerin hepsinin büyük bir hızla yeniden bu kurumun asli işlevine dönmesini sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerekiyor. Değiştirilmezse sorunlar büyük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değiştirilmezse gerçekten sorunlar büyük.

Bir anekdot vardır, sürekli olarak anlatılır Anadolu'da. Adamın bir kör atı, bir de aklıevvel oğlu varmış. Ata yem verme işi de oğulun. Oğul götürürmüş, atın görür tarafından yemi verirmiş, görmez tarafından çekermiş. Sonra da gelir dermiş ki: "Ya, baba, bizim ata ben görür tarafından yemi veriyorum, görmez tarafından da çekiyorum, hiçbir şey anlamıyor." "Anlar evladım, anlar." demiş. Bir gün telaşla koşarak gelmiş. "At yattı, kalkmıyor." demiş. "Gördün mü, anladı." demiş.

Değerli milletvekilleri; çalışan kesim, bu halk, kesin olarak bunları anlayacak; anlamaması mümkün değil. Buralardan sıkıştıkça ve sıkıştıkça yoksulluğun yönetimine dönük olaylarla uğraşıyoruz, onlarla boğuşuyoruz. Benim bugünkü konuşmam gerçekten bütün şartları zorlayarak uzun olacaktı ama Sayın Bakan uçağa yetişecekse bunu zorlayamam şimdi. Yani sonuç olarak, hiçbir anlamı olmadığı hâlde bundan sonra gitmesinin, bir felaket bölgesine gidiyor.

Sayın Bakanım, böyle bir olay olduğu zaman sayın başbakanlar, her kim ise, Bakanlar Kuruluna gelir ya da gelemezse veya toplanamazsa ilk aradığı kişi sosyal güvenlik makamı veya bakanı, ondan sonra da ya Enerji Bakanı, ya Bayındırlık Bakanı ya Orman Bakanı, artık felaket nerede oluştuysa, derhâl ikisini görevlendirirdi bu olaylarda ve geleneği de budur bu işin. Enerji Bakanının gidip orada tek başına olayı seyretmesi ne anlama geliyor acaba? Ya da sizlerin bir Çalışma Bakanı olarak böyle bir felaket karşısında oraya hemen, anında gönderilmemenizin bir anlamı mı var diye düşünüyor insan.

Değerli arkadaşlar -süre- ayrı, bunu başka bir zaman tartışırız sanıyorum.

Son olarak bir şey hatırlatmak istiyorum size. Burada onu da görüşüyorsunuz. Aslında görüştüğümüz ve değerlendirmediğimiz dünya kadar kurum var. İşsizlik Fonu'nun rakamlarını bilmiyoruz, nereye harcandığını da bilmiyoruz. Biz bunu değerlendirilmiş sayacağız, birazdan buradan geçecek şeyleri. 105 milyar liranın sadece 13 milyar lirası ödenmiş. Geçende burada yaptığımız bir yasada, "Yarım çalışma dönemine sahip olan, doğum yapan insanların ücretleri nereden ödenir?" denildiği zaman onu da buraya koymuştuk, hatırlıyor musunuz? Anayasa Mahkemesine götürdük. Buradaki birtakım insanların çırpınmasıyla olmuyor bu. Gerçek anlamıyla ne oluyor? Niye biz bunları yapıyoruz? Niye yapıyoruz? Bunların devletin görevi. Devlet buna kaynak ayırmak zorunda. Kaynak ayırmadan bu işler olmaz. "Kaynak" dediğin zaman da gidip de birileri için özel olarak kurulmuş, onların maaşından, hem de üstelik asgari ücretinden kesilmiş olan yüzde 1'lerle oluşturulmuş fona tasallut edemez hiç kimse.

Sizin burada görüştüğünüz kurumlardan bir tanesi de -biraz önce Sayın Aksu dolaylı olarak değindi- Devlet Personel Başkanlığı.

Değerli arkadaşlar, kanunla kurulmuş bir kurum. Bütçesi de var. Ne yapıyor?

Şimdi, değerli arkadaşlar, işlevlerini büyük ölçüde artık yerine getiremeyen -"getirmeyen" demek istemiyorum- dolayısıyla mevcudiyeti sorgulanır hâle gelmiş bazı kurumların istihdam politikalarını belirleme gibi sorumluluklarının olduğunu göz önünde bulundurursanız, ya bu kurumları bu sorumluluktan kurtarırsınız ya da gerçek işlevlerini yerine getirmesini sağlarsınız.

Bu ülke bir 15 Temmuz darbe kalkışması geçirdi, büyük bir felaket geçirdi. Şimdi yavaş yavaş ortaya çıkacak ki devletin personel rejiminde ortaya çıkartılan deliklerden, boşluklardan yararlanmış bu insanlar. Bu personel sisteminin, liyakat ve kariyer ilkelerine göre sınavların yapılmamış, personel alınmamış olmasının sonucu olarak ortaya çıkmış bütün bunların hepsi. Herkesin gözünün önünde dolmuş bu kadrolar buralara. Peki, devlet Personel Başkanı neredeymiş, Başkanlığı neredeymiş? Devlette bunlar gitti, kariyer ve temel amaçlarından birisi liyakat ilkesini uygulamak olan bu kurum ortaya çıkıp da "Böyle böyle yapıyorsunuz, bu ilkeyi bozuyorsunuz, bunun arkasından gelecek olan felakettir." niye dememiş?

Değerli arkadaşlar, sessiz sedasız bütçeleri geçen kurumların her birisi geçmişte çok önemli tanımlarla kurulmuşlar. Bu kurumlar yavaş yavaş çökmüş. Varlığı ve yokluğunu bile konuşmuyorsunuz burada. Lütfen konuşun, lütfen konuşun.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.