KOMİSYON KONUŞMASI

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli üyeler; öncelikle, şahsım ve Bakanlığımda görev alan tüm mesai arkadaşlarım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzniniz olursa Sayın Başkan, geçen sene olduğu gibi, bu bölümü genel olarak son bir yılda Türkiye enerji politikaları özelinde, Bakanlığımızın özelinde genel olarak Bakanlığımızın stratejisi, vizyonu ve bu sene içerisinde yapılanlar noktasında genel bir özetleme olarak, bir giriş olarak alalım; öğleden sonraki bölümde de daha detaya soru bazında da inşallah gireriz.

Konuşmama, 15 Temmuz akşamında karşı karşıya kaldığımız, bu milletin alın teriyle alınan silahları yine bu millete doğrultmaktan çekinmeyen vatan hainleri tarafından gerçekleştirilen alçak kalkışmayı lanetleyerek başlamak istiyorum. 15 Temmuz şehitlerimizi minnetle yâd ediyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Onlar artık bu millete emanetlerdir ve bu millet emanetlerine ve arkada kalanlarına gözü gibi bakacaktır.

Tekrardan, şehitlerimize Cenab-ı Allah rahmet eylesin, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, kıymetli üyeler; son on dört yılda önemli ekonomik atılımlar gerçekleştirilmiş ve önemli büyümelere şahitlik edilmiştir. Ülkemiz ekonomisi 2003 ila 2015 yılları döneminde ortalama yüzde 4,7 büyümüştür. Sahip olduğumuz bu ekonomik büyümenin sağlanmasında enerji sektörü hayati bir rol oynamıştır. 2003-2015 yılları arasında birincil enerji arzımızın yılda ortalama yüzde 4,1 büyümüş olması enerji tüketiminin ekonomiyle beraber büyüdüğünü göstermektedir. Enerji alanındaki bu büyümenin gereği olarak önümüzdeki on yılda kurulu gücümüze 50 bin megavat daha ilave kurulu güç kapasitesi eklememiz gerektiğini dikkatle belirtmek istiyorum.

Enerjide hızla yükselen yenilenebilir teknolojiler, dünyanın elektrik üretiminde başvurduğu ve gün geçtikçe geliştirdiği nükleer enerji alanında artan rekabet, ham madde fiyatlarında olan değişiklikler, petrol ağırlıklı küresel enerji politikalarından doğal gaza dayalı küresel enerji politikalarına geçiş, petrol fiyatlarında yaşanan önemli gelişmeler, LNG teknolojilerinin yükselişi ve bu alandaki maliyet düşüşleri, enerji sektörünün ne kadar dinamik olduğunu ve daha çok fazla değişkeni dikkate alarak stratejilerimizi geliştirmemiz gerektiğini göstermektedir.

Ülkemizin jeopolitik önemi ve enerji talebimizdeki artışların göz önünde bulundurularak enerji stratejilerimizin günümüz koşulları çerçevesinde oluşturulduğunu ve güncel tutulduğunu belirtmek isterim. Ülkemizin belirleyeceği enerji stratejileri hem çok kritik hem de uzun dönemli etkilerinin olması sebebiyle üzerinde oldukça titiz çalışmalar gerçekleştirmekteyiz. Bu bağlamda, rekabetçi, şeffaf, tüketicinin korunduğu, çevresel sürdürülebilirliği de dikkate alan bir stratejiyle enerji alanında yeni bir dönemin adımlarını atmaktayız. Bu yeni dönemde stratejilerimizi iki ana kolon üzerinde inşa ediyoruz. Elektrik ve doğal gaz alanında arz güvenliğimizi ve bu alanlardaki maliyetlerimizi de düşürmeyi hedefleyerek stratejimizin birinci temelini oluşturuyoruz. Diğer temelini ise, başta yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere enerjinin her alanında kullanılan ileri teknolojileri ülkemize kazandırma hedefi olarak belirliyoruz. Bu kapsamda, özellikle yenilenebilir enerji alanında teknoloji transferi, AR-GE yatırımı ve yerli üretimi önceleyen yeni bir modele geçtik. Zengin doğal kaynaklarımızdan azami ölçüde ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda istifade etmek önceliğimiz olmaya devam edecektir. Bu bağlamda, her alanda stratejimizi "Daha çok yerli, daha çok yenilenebilir." mottosuyla hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Başta yerli kömür olmak üzere çevreyle barışık teknolojiler ile işçi sağlığı ve güvenliğini garanti altına alan mevzuatlarla madenlerimizi azami ölçüde ekonomimize kazandırmak istiyoruz.

Enerji ve tabii kaynaklar alanını yönetirken dışa bağımlılığı azaltmak, enerji talep artışını sorunsuz karşılamak ve arz güvenliğini sağlamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Arz güvenliği açısından ele aldığımız ilk husus olarak doğal gaz geliyor. Bu alanda hem kaynak ülkeler açısından çeşitliliği sağlarken hem de tedarik yöntemleri açısından kullandığımız yöntemleri geliştiriyoruz. Dünyada yükselen teknoloji olan LNG alanında yatırımlarımız ve depolama projelerimiz bu alanda hassasiyetle üzerinde durduğumuz konuların başında geliyor.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; doğal gazın kullanılmaya başlandığı 1987 yılında 500 milyon metreküp olan yıllık doğal gaz tüketimimiz 2015 yılında 48 milyar metreküp ve öte yandan 2002 yılında 4.510 kilometre olan doğal gaz iletim ve dağıtım hattı uzunluğu 124.274 kilometreye ulaşmıştır.

2002'de sanayi ile konutta 5 şehrimize, sadece sanayide ise 9 şehrimize doğal gaz iletim hattı bugün itibarıyla 78 şehrimize ve 333 ilçemize ulaştırılmıştır. Şırnak ilimiz için yapım çalışmaları, Artvin ve Hakkâri için ise ihale çalışmaları devam etmektedir. Doğal gaz imkânından bütün vatandaşlarımızın yararlanması için yürütülen çalışmalar kapsamında, nüfusu 10 binin üzerinde olup gerekli şartları taşıyan ve nüfusu 20 binin üzerinde olan ilçelerimizle ilgili Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde müracaatta bulunan organize sanayi bölgelerine doğal gaz arz edilmesi için gerekli yasal altyapı oluşturulmuştur.

Ülkemiz, Orta Doğu, Hazar Bölgesi ve Orta Asya gibi dünyanın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinde zengin kaynak ülkelere coğrafi olarak yakın bir konumda bulunmaktadır. Kaynak ülkeleri ile tüketici ülkeler arasında doğal bir köprü konumunda olan ülkemiz, enerji kaynaklarının ve taşıma güzergâhlarının çeşitlendirilmesini sağlamaya yönelik projelerde önemli bir aktör olarak yer almakta ve üretici bölgelerden enerji arzı sağlayan önemli bir enerji ticareti merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.

Ülkemizin artan doğal gaz talebinin karşılanabilmesi amacıyla, ilk aşamada yıllık 6 milyar metreküp gazın ülkemize, 10 milyar metreküp gazın Avrupa'ya taşınmasına yönelik geliştirilen ve yüzde 30 ortak olduğumuz TANAP Projesi'nde bugün itibarıyla 1.277 kilometre pist açımı, 1.032 kilometre boru dizgisi ve 923 kilometre ana hat boru kaynağı tamamlanmıştır. 2016 yılı sonuna kadar proje genelinde inşaatın yaklaşık yüzde 55'inin tamamlanması planlanmaktadır. Hattın ana kalem ihaleleri tamamlanmış olup boruların yüzde 80'i Türk çelik boru üreticileri tarafından imal edilmektedir. Projenin nihai haline ulaşmasıyla birlikte yıllık 32 milyar metreküp kapasiteye sahip olacaktır. TANAP Projesi'nde 2018 yılında ülkemize, 2020 yılında ise Avrupa'ya gaz arzı sağlanmış olacaktır. Ayrıca, Rusya'yla Türk Akım Gaz Boru Hattı Projesi'ne yönelik görüşmeler gerçekleştirilmiş ve projeye yönelik siyasi desteği sağlamak ve teknik, ekonomik ve hukuki çerçeveyi belirlemek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türk Akım Gaz Boru Hattına İlişkin Hükûmetlerarası Anlaşma 10 Ekim 2016 tarihinde İstanbul'da Sayın Cumhurbaşkanımız ve Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin'in huzurlarında imzalanmıştır.

Türk Akım Gaz Boru Hattı Projesi, Rusya Federasyonu'ndan başlayarak Karadeniz üzerinden Türkiye'nin Karadeniz kıyısındaki alım terminaline ve devamında ülkemiz toprakları üzerinden Türkiye'nin komşu devletleriyle olan sınırlarına kadar uzanan her biri yıllık 15,75 milyar metreküp kapasiteye sahip iki hattan oluşacaktır. Malumları olduğu üzere, Türk Akım kapsamında inşa edilecek boru hatlarından birisinin sadece ülkemize gaz arz etmesi öngörülmekte olup devreye alınmasıyla birlikte, batı hattından alınan yıllık toplam 14 milyar metreküp gazın mevcut sözleşmelerin şart ve koşulları değişmeksizin Türk Akım üzerinden ülkemize teslim edilmesi planlanmaktadır. Böylece, başka bir ülkenin iletim sistemi kullanılmadan doğrudan Rusya Federasyonu'ndan ülkemize taşınacak gazın üçüncü taraflardan kaynaklı muhtemel kesintilere maruz kalmaması sağlanmış olacaktır. Diğer taraftan, sahip olduğumuz konum, Güneydoğu Avrupa'da sağlıklı işleyen bir doğal gaz piyasasının olmaması ve doğal gaz piyasamızın büyüklüğü gibi etkenler göz önüne alınarak bir doğal gaz ticaret merkezinin ülkemizde kurulması hedeflenmektedir. Bu bağlamda, gerek TANAP gerekse Türk Akım Projeleri bu hedefimize büyük katkı sağlayacaktır. Ülkemiz doğal gaz piyasasının gelişmesine ve arz güvenliğine katkısının büyük olacağını düşündüğümüz ve ülkemizde ilk defa kurulacak olan Yüzer LNG Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi denilen (FSRU) projelerinin devreye alınması çalışmalarına son sürat hız verilmiştir. Projeyle, doğal gazın yüzer LNG ve gazlaştırma ünitesi ile iletim sistemi bağlantısının sağlanması amaçlanmaktadır. İskenderun ve Saros Körfezlerinde, her biri 20 milyon metreküp/gün olmak üzere 2 adet FSRU'nun doğal gaz şebeke sistemine bağlantısının sağlanacağı projenin 2017 yılında mühendislik çalışmalarının sürdürülmesi ve 2019 yılında yapım çalışmalarının tamamlanması planlanmaktadır.

Arz güvenliğinin sağlanabilmesi için özellikle kış mevsiminde günlük puant taleplerinin karşılanmasına katkı sağlayacak depolara ihtiyaç duyulmaktadır. Hâlihazırda yüzde 10 olan depolama yükümlülüğü yüzde 20'ye yükseltilerek arz güvenliğine katkı sağlanması amaçlanmıştır.

Yıllık doğal gaz tüketimimiz yaklaşık 50 milyar metreküp seviyelerinde olup, son yapılan düzenlemelerle depolama kapasitesinin 10 milyar metreküp seviyelerine ulaşması sağlanacaktır. Bu noktadan hareketle, depolama kapasitesi 1 milyar metreküp ve geri üretim kapasitesi 40 milyon metreküp/gün olan Tuz Gölü Doğal Gaz Yeraltı Depolama Projesi'nin Ocak 2017 ayı itibarıyla 1'inci grup deponun ve 2019 yılında ise 2'nci grup deponun tamamlanması hedeflenmektedir. Bu projede depolama kapasitesinin toplamda 5,4 milyar metreküpe ve yüzey tesislerinde yapılacak revizyonlarla günlük geri üretim kapasitesinin 80 milyon metreküpe çıkarılması planlanmaktadır.

Bir diğer depolama tesisimiz olan Kuzey Marmara Doğal Gaz Deposu'nun 2017 yılında genişletme çalışmalarının 3'üncü fazına başlanması öngörülmekte olup, çalışma sonunda depolama kapasitesinin 4,6 milyar metreküpe ve geri üretim kapasitesinin ise 75 milyon metreküp/güne çıkarılması hedeflenmektedir. Projenin ilk etabının 2019 yılında, 2'nci etabının ise 2020 yılında tamamlanması planlanmaktadır.

Marmara Ereğlisi LNG Terminali'nin mevcut durumda yaklaşık 18 milyon metreküp günlük sürdürülebilir gaz gönderim kapasitesi bulunmaktadır. 2017 yılı Aralık ayında projenin tamamlanarak sistemin günlük gazlaştırma kapasitesini de 27 milyon metreküp seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz.

Bu çalışmalar çerçevesinde, vatandaşlarımızın ve sanayicilerimizin doğal gaza erişimini kolaylaştırırken bir taraftan da tüketimin yüksek olduğu dönemde herhangi bir sıkıntının yaşanmamasını temin etmeye çalışıyoruz. Ayrıca, kış öncesi doğal gazda yaptığımız yüzde 10'Iuk indirimle bir ilke imza atılmıştır. Bu sayede vatandaşlarımızın faturaları aşağı çekilirken sanayicilerimizin maliyet kalemleri düşürülerek rekabet güçleri artırılmıştır.

Doğal gaza ilişkin yürütülen çalışmaların yanı sıra petrol ve doğal gaz yurt içi arama ve üretim yatırımları için son on dört yıllık dönemde 9,3 milyar dolar yatırım yapılmıştır. 2016 yılının dokuz aylık döneminde ise 105 milyon dolar yatırım gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, kamu olarak petrol ve doğal gaz alanında 2017 ve 2019 yılları arasında 867 milyon dolar yurt içi ve 4,3 milyar dolar yurt dışı yatırımı planlanmaktadır.

Önemli bir saha olarak değerlendirdiğimiz Karadeniz'in derin sularındaki hidrokarbon potansiyelinin keşfedilmesi ve ekonomiye kazandırılması hedefi doğrultusunda 2018 yılında Batı Karadeniz'de 1 adet derin deniz kuyusunun açılması planlanmaktadır.

Petrol fiyatlarının önemli derecede düştüğü bu dönemde yatırımların devam etmesi bizim açımızdan önem taşımaktadır. Fiyatlardaki bu düşüş, yatırımların gerçekleşmesine sekte vuruyor olmasının yanı sıra, ülkemiz ekonomisi üstünde olumlu bir etki oluşturmuştur. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki düşüşle birlikte enerji ithalatına ödediğimiz miktar azalmıştır. 2014 yılında enerji ithalatı 54,9 milyar dolarken 2015 yılında bu rakam 37,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Enerji arz güvenliğinden kaynaklanan riskleri azaltmak ve enerjinin daha verimli üretilmesini ve kullanılmasını sağlamak amacıyla serbest piyasa şartlarının oluşturulması ve rekabete dayalı yatırım ortamının geliştirilmesi, enerji sektöründeki önemli talep artışını karşılamada başlıca stratejilerimiz olmaya devam edecektir. Bu çerçevede, geliştirdiğimiz strateji ve politikalarımız; enerji arz güvenliği, alternatif enerji kaynakları, kaynak çeşitliliği, yerli ve yenilenebilir kaynakların ekonomiye kazandırılması, sürdürülebilirlik, enerji piyasalarında serbestleşme ve enerji verimliliği temellerine dayanmaktadır.

Tıpkı doğal gazda olduğu gibi elektrikte de maliyetleri düşürmeyi önceleyen bir anlayışla vatandaşlarımızın elektriğe kolay, ucuz, kaliteli ve kesintisiz bir şekilde ulaşmasını amaçlıyoruz. Kaliteli ve kesintisiz olarak bu kaynaktan vatandaşlarımızın yararlanması için özel sektör ve TEİAŞ eliyle başlattığımız rekor büyüklükte altyapı iyileştirme hamlesinin yanında -birazdan rakamlarla da değineceğim- elektrik üretiminde kaynakların sepette doğru oranlarda yer alması da bu alandaki amaçlarımız arasında yer almaktadır.

2002'de 44.544 kilometre olan elektrik enerjisi iletim hattımız, yapılan yatırımlarla, 2016 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla 57.458 kilometreye çıkarılmıştır. Elektrik enerjisi dağıtım hattımız 2002 yılında 812.399 kilometre iken bugün itibarıyla bu rakam 1.1 milyon kilometreyi aşmıştır. 2002 yılında toplam trafo gücümüz 143.314 megavat amper iken, elektrik iletim ve dağıtım hattı altyapılarımızı güçlendirmek için yapılan yatırımlarla birlikte toplam trafo gücümüz 2016 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla 285 bin düzeyini aşmıştır.

Yeni bir dönemdeyiz ve bu süreci daha yukarı taşımak için büyük bir sorumluluk yüklendiğimizin farkındayız. Bu çerçevede, millet odaklı çalışma siyasetine devam edeceğiz. Vazgeçilmez bir ihtiyaç hâline gelen elektriğin kaliteli, sürekli, sürdürülebilir ve erişilebilir şekilde vatandaşlarımızın hizmetine sunulması için önemli adımlar atmaktayız.

Kaliteli ve sürdürülebilir elektrik temini açısından içinde bulunduğumuz 2016 ve 2020 uygulama (tarife) döneminde dağıtım şirketlerinin 18 milyar TL yatırım yapmaları sağlanacaktır. Bununla birlikte, kamu tarafından yapılacak yatırımlarla bu tutar 30 milyar TL'yi bulacaktır.

Bugüne kadar 21 elektrik dağıtım şirketine ilişkin 63 adet periyodik denetim ile 24 adet kısmi denetim gerçekleşmiştir. Ayrıca, müşteri odaklı çalışmanın temele alınmasıyla birlikte, dağıtım şirketleri çağrı merkezlerinin yetkinliklerinin arttırılması ve arızalara müdahale edecek teknik ekiplerin güçlendirilmesi konuları üzerinde hassasiyetle duruyoruz.

Açılan çağrı merkezleri, vatandaşlarımızın sıkıntılarını çözmek ve telefonda dakikalarca beklemelerinin önlenmesi açısından atılan önemli bir adımdır. Bu çağrı merkezlerinde kısa vadede 3.200 kişi istihdam edilecektir. Şu ana kadar 5 adet çağrı merkezi açılışı yapılmış olup, 2016 yılı içinde 9 çağrı merkezinin açılışı tamamlanacak ve böylece Bakanlığımız hedeflerinden küçük ama önemli bir adım daha tamamlanmış olacaktır.

Elektrik tüketimine bağlı olarak vatandaşlarımızın maddi ve manevi sıkıntı yaşamalarını önlemek adına birtakım düzenlemeler hayata geçirilmektedir. Bu kapsamda; düşük miktardaki fatura bedellerinin yasal takibe alınmaları zorlaştırılmış; fatura dönemlerinin en az yirmi beş ve en fazla otuz beş günlük dönemlerde yapılması zorunlu tutulmuş; diyaliz destek ünitesi, solunum cihazı ve benzeri mahiyette yaşam destek cihazlarına bağımlı olan abonelerin borçlarından dolayı elektriklerinin kesilmesi önlenmiş; tüketicilere ödeme kolaylığı sağlanması adına, vade farkı uygulanmaksızın, taksit imkânı sağlanmıştır.

Kullanıcılara kesintisiz ve kaliteli elektrik enerjisinin sağlanması, kesintilerin minimize edilerek enerji iletim ve üretim kayıplarının azaltılması için iletim sistemimizde yapılan tüm bakım, onarım ve arıza giderme çalışmalarımızın günümüz teknolojisi kullanılarak yapılması zorunluluğundan hareketle, canlı bakım faaliyetlerimiz tamamlanmıştır. Böylece, tüm iletim tesislerimizin bakım ve onarımı enerji altında, enerji verilirken yapılabilmektedir.

Ülkemiz birincil enerji arzı 2015 yılında yaklaşık 129 milyon Ton Eşdeğer Petrol (TEP) olarak gerçekleşmiştir. Birincil enerji arzı içinde doğal gazın payı yüzde 31, kömürün payı yüzde 27, petrol ürünlerinin payı yüzde 30, yenilenebilir enerjinin payı ise yüzde 12'dir.

Yıllık elektrik enerjisi tüketim artışı, uzun yıllardan beri ortalama yüzde 5,5 seviyelerinde gerçekleşmiştir. 2002 yılında 132,6 milyar kilovatsaat olan elektrik tüketimimiz 2 kat artarak 2015 yılında 265,7 milyar kilovatsaate ulaşmıştır. 261,8 milyar kilovatsaat olan 2015 yılı elektrik üretimimizin yüzde 37,9'u doğal gazdan, yüzde 29,1'i kömürden, yüzde 32,2'si yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmıştır.

2002 yılında 21 bin megavat olarak gerçekleşen puant talep 2016 yılı Ağustos ayında 2,1 katına çıkıp 44.734 megavat olarak rekor seviyede gerçekleşmiş, her geçen yıl da bu rakam artmaya devam etmektedir. Bu göstergeden de anlaşılacağı üzere, kurulu güç yatırımlarının sürekliliği önem arz etmektedir. 2002 yılında 31.846 megavat olan elektrik enerjisi kurulu gücümüz, 2016 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla 78 bin megavatı aşmıştır.

2015 yılı ile 2016 yılı ilk dokuz ayında işletmeye alınan yeni santraller ve kapasite artışlarının toplamı 9.104 megavattır. Ayrıca, ülkemizin 2002 yılında 298 olan elektrik üretim santrali sayısı, 2016 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla 6 kat artarak 2.097'ye ulaşmıştır.

Girişimcilerimizin kendi iç ihtiyaçlarını karşılamaları ve artan elektrik enerjisini de satabilmelerine olanak tanıyan 1 megavata kadar olan santrallerin lisanssız olarak faaliyet göstermelerinin önü açılmış, bu sayede 915 adet lisanssız santral işletmeye girmiştir. Bu santrallerin de büyük bir kısmını güneş kaynaklı santraller oluşturmaktadır.

Küresel açıdan baktığımızda son yıllarda yenilenebilir kaynaklardan elektrik enerjisi üretimi artırılma çalışmaları ivme kazanmıştır. Ancak dünya hâlen ihtiyacı olan elektriğin yüzde 66'sını fosil yakıtlardan üretmektedir. Sadece yüzde 24 civarında elektrik üretimi yenilenebilir kaynaklardan elde edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında ülkemiz sahip olduğu yüzde 32,2 yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretim değeriyle dünya ve Avrupa ortalamasının oldukça üstünde yer almaktadır.

Bakanlığımızın öncelikli politikaları arasında yer alan yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim sepetimiz içindeki oranının daha da artırılması hedefleri arasındadır. Bakanlığımız 2015-2019 yılı Stratejik Planı'na göre 2019 yılına kadar hidrolikte 32 bin, rüzgârda 10 bin, jeotermalde bin, güneşte 3 bin ve biyokütlede 700 megavat kurulu güce ulaşılmasını hedefliyoruz.

Bu bağlamda, 2002 yılında yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimimiz 34 milyar kilovatken, 2015 yılında yüzde 147 artışla 84 milyar kilovata çıkarken, kurulu gücümüz 2,7 kat artarak 33.350 megavata ulaşmıştır. 2015 ve 2016 yılı ilk dokuz ayı içinde gerçekleşen yenilenebilir kaynaklı yeni yatırımların kurulu güç toplamı 5 bin megavattır. Son on yıllık dönemde gerçekleşen elektrik üretim tesisi yatırımlarının yüzde 52'si yenilenebilir enerji kaynaklıdır. Bu durum yenilenebilir enerji uygulamalarımızın olumlu sonuçlarının en güzel göstergelerinden bir tanesidir. On dört yıl önce neredeyse elektrik üretiminde hiç kullanılmayan rüzgâr, güneş ve jeotermal enerjisinin elektrik üretiminde kullanımının arttırılmasına yönelik önemli adımlar atılmıştır. Atılan bu adımlar sayesinde bu kaynakların kurulu güç gelişim hızı dünya ortalamasının çok üstünde gerçekleşmiştir.

Önem verdiğimiz bir diğer yenilenebilir kaynak olan güneş enerjisine yönelik çalışmalarımız da devam etmektedir. Güneş enerjisi santralleri ön lisans başvuru yarışmaları sonuçlanmış olup bugün itibarıyla 27 adet güneş enerjisi santraline ön lisans, 2 adet güneş enerjisi santraline lisans verilmiştir. Ayrıca, toplam 660 megavat kurulu güce sahip 861 lisanssız güneş santrali işletmeye alınmıştır.

Kıymetli arkadaşlar, yenilenebilir enerji alanında çalışmalarımızla ilgili bilgilere devam etmeden önce, başlangıçta bahsettiğim, yeni dönem stratejilerimizin ikinci temelini oluşturan "teknoloji transferi" konusuyla ilgili bilgi vermek istiyorum.

Enerji politikalarımızda ikinci stratejimizi ise "teknoloji transferi" oluşturuyor. Ülkemizin kendi iç pazar avantajıyla bölgesel konumunu, genç ve dinamik nüfusunu avantaja dönüştürerek enerji alanında büyümeyi ithalata dayalı olmaktan kurtarmayı amaçlıyoruz. Bu kapsamda yerli üretim ve AR-GE zorunluluğu olan "yenilenebilir enerji kaynak alanı" dediğimiz YEKA uygulamasını hayata geçiriyoruz. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkin ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla YEKA uygulamasını başlatarak, yenilenebilir enerji kaynaklarımızın değerlendirilmesine yönelik yeni bir yatırım modeli hayata geçirilmiş durumdadır. Bu yeni model sayesinde, yenilenebilir enerji kaynaklarımız yerli katkı oranı yüksek ve ileri teknoloji içeren aksam veya tesis bileşenleriyle kurulmuş olacaktır. Teknoloji transferinin teminine katkılar sağlanacak ve ülkemizde yenilenebilir enerji konularında araştırma ve geliştirme faaliyetleri geliştirilecektir. YEKA'larda üretilecek elektriğin piyasa fiyatlarına göre daha ekonomik şartlarda satın alınması sağlanacaktır ve yerli üretim karşılığı tahsis modeli kapsamında kurulacak fabrikalar sayesinde ciddi anlamda istihdam sağlanacaktır.

YEKA yönetmeliği kapsamında ilk uygulama Konya ili Karapınar ilçesinde gerçekleştirilmektedir. YEKA olarak belirlenen toplam 27,19 kilometrekare büyüklüğündeki alanın 19,19 kilometrekarelik kısmına bin megavat kapasiteli güneş enerjisine dayalı elektrik enerjisi üretim tesisi kurulacaktır. Kurulacak olan üretim tesisinin işletmeye girmesiyle birlikte her yıl yaklaşık 1,7 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretilecek ve yaklaşık 600 bin adet evin yıllık elektrik ihtiyacı karşılanacaktır.

Otuz yıl boyunca işletilecek olan elektrik enerjisi üretim tesisinde ülkemizde entegre bir şekilde imal edilecek fotovoltaik güneş modülleri ve yurt içinde faaliyet gösteren üreticilerden temin edilecek yerli malı belgesine sahip yardımcı aksamlar kullanılacaktır. İnşallah, 2017'nin başında benzer bir ihaleyi rüzgârda da hayata geçirmeyi planlıyoruz.

Ortalama on sekiz ila yirmi dört ay sürede faaliyete geçirilmesi hedeflenen entegre fabrikada üretilecek fotovoltaik güneş modüllerinin toplam yerli katkı oranı tamamlandığında en az yüzde 75 olarak gerçekleşecektir. Yerli katkı oranının yüksek olması ülkemiz ekonomisine doğrudan ve dolaylı olarak çok büyük katkılar sağlayacaktır. Ayrıca, çok önemsediğimiz AR-GE merkezinin de on sekiz ay içinde kurulmasını ve katma değeri yüksek çıktılar elde edilmesi beklenmektedir.

Karapınar'da kurulacak elektrik enerjisi üretim tesisinin entegre fabrikanın üretime geçtiği tarihten itibaren otuz altı ay içinde tamamlanmasını hedefliyoruz. Bu projede elektrik enerjisi üretim tesisinin kurulum ve işletilmesinde ve fabrikanın işletilmesinde mavi ve beyaz yaka ayrı ayrı olmak üzere en az yüzde 90 oranında ve AR-GE faaliyetlerinde ise en az yüzde 80 oranında yerli istihdam zorunluluğu getirilmiştir. Bu projede jeotermal kaynaklı elektrik üretim kurulu gücünde ise 2002 yılına göre 17,5 megavattan 40 kat artışla 725 megavata varan bir artış sağlanmıştır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının yalnızca elektrik üretiminde değil, farklı alanlarda da kullanımının arttırılmasını önemsiyoruz. Bu kapsamda jeotermal uygulamalar 2002 yılına göre 2015 yılında sera ısıtmada yüzde 686 artış ki bu 3.931 dönüme ve konut ısıtmada yüzde 281 artış, bu da yaklaşık 114.567 konuta ulaşmıştır. Ayrıca, 2017 yılında jeotermal kaynak arama amacıyla 50 bin metre jeotermal arama sondajının yapılması da planlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli vekiller; enerji ve tabii kaynaklar alanını yönetirken dışa bağımlılığı azaltmak, 2 katına çıkacak olan enerji talep artışını sorunsuz karşılamak ve arz güvenliğini sağlamak için çalışmalarımızı sürdürüyor, sahip olduğumuz bütün yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından azami ölçüde faydalanmak istiyoruz.

"Daha fazla yerli" öncelikli stratejimiz kapsamında linyit rezervlerimiz önemli bir konumda bulunmaktadır. Bu önemli kaynağı devreye alma aşamasında bazı çevrelerden olumsuz eleştiriler alabiliyoruz. Ancak dünyadan örnek vermek gerekirse dünyada birincil enerji üretiminde yaklaşık yüzde 30'u, elektrik üretiminin ise yüzde 41'i kömürden sağlanmaktadır.

Diğer taraftan, karbon emisyonları açısından bakıldığında, ülkemiz dünya toplam enerji kaynaklı karbon salımının yüzde 0,95'inden sorumlu olup, Almanya ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerden çok ama çok daha iyi durumda bulunmaktadır. Kömür, dünya genelinde önümüzdeki dönemlerde de enerji kaynakları içerisinde önemini koruyacaktır.

Arz güvenliğimizi sağlamak adına yapılan çalışmalar doğrultusunda Bakanlığımız tarafından belirlenen stratejiler kapsamında 2023'e kadar yerli linyit ve taş kömürü kaynaklarımızın tamamının elektrik üretim amaçlı değerlendirilmesi için çok yoğun çalışacağız. 2005 yılında başlattığımız Linyit Arama Projesi kapsamında 8,3 milyar ton olan linyit kömür rezerv miktarımız 15,9 milyar tona ulaşmış ve kömür arama ve rezerv geliştirme çalışmalarına da bu vesileyle hızlı bir şekilde devam etmeye başladık.

Ülkemizin ihtiyacı olan yüksek kalorili kömür aramalarına ağırlık verilecek olup bu amaçla 600 bin metre sondaj yapılması önümüzdeki yıl hedeflerimiz arasındadır. Diğer kaynaklar için yapılacak olan sondajlarla birlikte bu değeri 2017 yılında MTA özelinde 1 milyon metrenin üzerine taşımayı amaçlıyoruz.

Yerli kömürün kullanımını arttırmaya yönelik üst politika belgelerinde ve Bakanlığımız Stratejik Plan'ında önemli hedefler belirlenmiştir. 2019 yılına kadar yerli kömür kaynaklı elektrik üretimimizin yıllık 60 milyar kilovatsaate çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu hedeflere ulaşılabilmesi için yerli kömürden elektrik üretecek bir model oluşturduk. Bu modelde hem vatandaş için ucuz elektrik tüketme imkânı sağlayacağız hem de kömür madenciliğini geliştireceğiz. Yaptığımız yasal düzenlemeyle yatırımcıya ÇED, kamulaştırma ve bunun gibi bütün izinleri kamu olarak biz alacak ve kömür sahası karşılığında en ucuz elektriği kim üretecekse ihaleyi o firma alacak. Bu şekilde 7 milyar tona yakın linyit rezervlerimizi değerlendirmeyi amaçlıyoruz.

Bu kapsamda, Ankara ili Nallıhan ilçesi Çayırhan mevkisinde bulunan kömür rezerv alanı ve enerji üretim alanının Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından açık eksiltme yöntemiyle özelleştirilmesine ilişkin olarak ön yeterlilik ve son teklif verme tarihi olarak 21 Kasımı belirledik. Çayırhan B Termik Santrali'nin kurulu gücünün 700 ila 800 megavat arasında olması planlanmaktadır. Bundan sonra özelleştirilecek olan kömür sahaları için de Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından benzer bir yol izlenmesini düşünüyoruz.

Yerli kömürden elektrik üretilmesini destekleme çalışmaları kapsamında Bakanlar Kurulu kararınca yerli kömür yakıtlı elektrik üretim santrallerinden 2016 yılı sonuna kadar 6,4 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi alımına başlanmıştır.

Yer altı kömür madenlerinde çalışanlara yönelik çalışma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla da mevzuat değişiklikleri yapılmıştır. Bu kapsamda; yer altındaki çalışma saati süresi haftada en çok otuz yedi buçuk saat olup, günlük yedi buçuk saatten fazla olmayacak şekilde düzenleme yapılmıştır. Yer altı maden işlerinde çalışan işçiler için haftada iki gün hafta tatili kullanabilmeleri sağlanmıştır. Ayrıca, Uluslararası Çalışma Örgütünün 176 sayılı Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi 6580 sayılı Kanun'la kabul edilmiştir. Bununla birlikte, yer altı kömür madenlerinde çalışan işçilerimizin 2 kat asgari ücret almaları sağlanmıştır. Bu kapsamda, yer altı maden işletmelerinde meydana gelen maliyet artışlarının karşılanması amacıyla söz konusu işletmelere destek verilmesi amacıyla teşvikler sağlanmıştır.

Dünyada bugün elektrik üretiminin yüzde 11'i nükleer enerjiden sağlanmaktadır. Ayrıca, yarısı Fransa, Amerika ve Japonya'da olmak üzere dünyada 450 adet nükleer santral reaktör ünitesi işletmede, 60 tanesi ise inşa hâlindedir. Fransa elektrik üretiminin yüzde 77,5'ini, Amerika yaklaşık yüzde 20'sini, Güney Kore yaklaşık yüzde 29'unu nükleer enerjiden karşılamaktadır. Ülkemizde ise nükleer enerjinin enerji arz kaynaklarımız arasına dâhil edilmesi, artan elektrik enerjisi talebinin karşılanması ve ithal yakıtlara bağımlılıktan kaynaklı risklerin azaltılması için elzemdir. Ayrıca, neredeyse sıfır emisyon yayan nükleer enerjinin iklim değişikliği hedeflerine ulaşmadaki katkısı da gittikçe artan sayıda ülkede olduğu gibi ülkemiz tarafından da kabul edilmekte ve enerji stratejilerinin vazgeçilmez unsuru hâline gelmektedir.

Ülkemize kazandırmak istediğimiz nükleer güç santrallerinin hayata geçmesi için 3 proje üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Akkuyu ve Sinop'ta kurulacak santrallerde önemli aşamalar kaydedilmiş olup, 3'üncü santral için yer seçme çalışmaları devam etmektedir. İlk 2 proje 4'er adet reaktör ünitesine ve toplam 9.280 megavat kurulu güce sahip olup işletme ömürleri altmışar yıldır.

Akkuyu Projesi'nde Çevre ve Şehircilik Bakanlığından ÇED olumlu kararı ve EPDK'dan üç yıl süreli ön lisans alınmıştır. Santralin ilk ünitesinin 2023 yılı sonuna kadar işletmeye alınması planlanmaktadır. Sinop Nükleer Güç Santrali Projesi'nde ise zemin etüt ve fizibilite çalışması ile ÇED çalışmaları yoğun bir şekilde sürmektedir.

Her 2 santral projesinde yerli ekipman kullanımı noktasında hassasiyet gösteriyoruz. Bu kapsamda, nükleer standartlara uygun ekipman üretip malzeme tedarik edebilecek yerli firmalarımıza yaklaşık 16 milyar dolarlık iş imkânı doğabilecektir. Ayrıca, Akkuyu ve Sinop Nükleer Santral projelerinin inşaatının en yoğun olduğu zamanlarda toplam 20 bin kişi, işletme döneminde de 7 bin kişi çalışacaktır.

Burada ve farklı platformlarda nükleer politikalarımızı defalarca dile getirdik, tartıştık, savunduk. Teknoloji transferi stratejimiz kapsamında nükleer teknolojilere sahip olmak da bizim için önem arz ediyor. Türkiye'nin kendi tecrübesiyle bir nükleer santral kurması gelecek açısından en büyük hedeflerimiz arasında. Ancak sadece elektrik üretimi değil, nükleer tıptan tarıma, uzay çalışmalarından sanayiye kadar çok geniş bir yelpazede çalışmalarımızı ve altyapımızı güçlendirmek için bu teknolojiyi geliştirmek istiyoruz.

Ülkemizde enerji sektöründe şeffaf, tüketicinin korunduğu ve rekabete dayalı piyasaların oluşturulması çerçevesinde çalışmalarımıza devam ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlarsak...

Size ilave süre verdim ben.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Son bir iki sayfa Başkanım, on dakikada inşallah bitecek.

Bu doğrultuda, sektörde faaliyet gösteren kamu kuruluşları yeniden yapılandırılmış ve özelleştirmelerin de ivme kazanmasıyla serbestleşmeye yönelik kuralların uygulanmasına başlanmıştır.

Gelişmelere ve uygun mevzuat altyapısının hazırlanmasıyla birlikte özel sektör tarafından gerçekleştirilen enerji üretim tesisi yatırımları ivme kazanmıştır. Ülkemiz enerji sektörünün önümüzdeki on yılda toplam yatırım ihtiyacının 110 milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, ihtiyaç duyulan yatırımların mümkün olduğu kadar özel sektör tarafından yapılmasını sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi yönünde gerekli çalışmalar yürütülmektedir. Enerji mevzuatımızdaki güncel düzenlemelerle yatırımcıların izin, ruhsat, onay ve ön lisans/lisans prosedürlerindeki süreçler önemli ölçüde sadeleştirilmektedir.

Yapılan çalışmaların neticesinde elektrik enerjisi üretiminde özel sektörün payı 2002 yılında yüzde 40,2 iken, bugün bu oran yüzde 83'ü aşmıştır.

Lisanslandırma süreci devam eden özel sektör elektrik üretim tesisleri 1.101 adet olup kurulu gücü 51.768 megavattır. Ayrıca, hâlihazırda 18.959 megavata ulaşan 256 başvuruya ise ön lisans verilmiştir. Elektrik sektöründe arz güvenliği ve sistemin geleceği açısından en çok önem verilen konu üretim yatırımlarının hayata geçmesidir.

Enerji yatırımlarının hızlandırılması amacıyla Enerji Yatırımları Takip ve Koordinasyon Kurulu kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Organize toptan elektrik piyasalarının işletilmesi ve bu piyasalarda gerçekleştirilen faaliyetlerin mali uzlaştırma işlemleri ile söz konusu faaliyetlere ilişkin diğer mali işlemlerin yürütüldüğü bir piyasa işletmecisi olarak EPİAŞ kurulmuştur. Elektrik piyasasında gün öncesi piyasası ve gün içi piyasası EPİAŞ tarafından işletilmeye başlanmıştır. EPİAŞ spot piyasalarında gerçekleşen işlem miktarı 2015 yılında toplam elektrik tüketiminin yüzde 37'si iken bu değer 2016 yılı 3'üncü çeyrek sonunda yüzde 44'e ulaşmıştır. Bununla birlikte, EPİAŞ bünyesinde doğal gaz ticaretine başlanması için de çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Tüketicilerin tedarikçilerini özgürce seçebilmeleri doğrultusunda serbest tüketici limiti 2016 yılı için 3.600 kilovatsaate indirilerek teorik piyasa açıklık oranı yüzde 85,8'e yükselmiştir.

Kamu uhdesindeki elektrik üretim tesislerinden yaklaşık 7.500 megavatlık HES tesisleri dışında kalan diğer tüm elektrik üretim tesislerinin özelleştirilmesine yönelik çalışmalar Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla koordineli bir şekilde sürdürülmektedir.

Sürdürülebilir enerji Bakanlığımızca benimsenen önemli ilkelerin başında gelmekte olup çalışmalarımızı bu doğrultuda şekillendiriyoruz. Bu çalışmalarla enerji, çevre ve iklim değişikliği bir arada göz önüne alınarak daha sürdürülebilir bir enerjiyi hedefliyoruz.

Geçtiğimiz yıl hazırlanarak Birleşmiş Milletlere sunulan ve 2030 yılında 2012 yılına göre yüzde 21'e kadar emisyon azaltımı öngören ulusal katkımızda en büyük pay, Bakanlığımızın sorumluluğunda olan, elektrik üretim sektörüne aittir. Emisyon azaltımında tüm dünyanın önündeki en büyük sorun, azaltımın adaletsizce yapılmasıdır. Şu an atmosferde biriken sera gazlarının sorumlusu gelişmiş ülkelerdir dolayısıyla en çok azaltımın onlar tarafından yapılması beklenmektedir. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında adaletin sağlanması, diğer ülkeleri de cezbedecektir. Bu çerçevede geçtiğimiz yıl aralık ayında hazırlanan Paris İklim Anlaşması'nda yer alan bazı belirsizliklerin giderilerek daha adilane bir düzen sağlanması için girişimlerimiz devam etmektedir.

Türkiye olarak enerji ilişkilerimizi bölgemizde barışın tesisi açısından ayrılıkların azaltılması açısından, politik sorunları körükleyen değil, çözümleyen bir diplomasi aracı, ekonomik kaldıraç ve her şeyden önemlisi insani bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Bu bağlamda, ana sloganı "Barış için paylaş" olan 23'üncü Dünya Enerji Kongresi Ekim ayında Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde İstanbul'da düzenlenmiştir. Kongreye, 4 ülke devlet başkanı, 36 ülke ise bakan düzeyinde katılım sağlamıştır. Ayrıca, çok sayıda uluslararası kuruluş ve şirket başkan ve CEO düzeyinde katılmışlardır. Enerjinin kalbi İstanbul'da atmış, önemli görüşmeler ve iş birlikleri kongre çatısı altında gerçekleştirilmiştir.

Ülkemiz başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, metalik madenler, enerji ham maddeleri ve jeotermal kaynaklar açısından zengin bir ülkedir. Günümüzde dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77'sinin varlığı ülkemizde saptanmış olup 60 civarında maden türünde ise üretim yapılmaktadır.

2002 yılında yaklaşık 700 milyon dolar olarak gerçekleşen maden ihracatımız 2014 yılında 4,6 milyar dolar ve 2015 yıl sonu itibarıyla 3,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Madencilik sektörünün gayrisafi yurt içi hasıla içindeki değeri 2002 yılında yaklaşık 1,9 milyar dolar olarak gerçekleşirken 2015 yılında 9 milyar doları geçmiş, 2016 yılı Haziran ayı sonu itibarıyla 3,7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Alınan kararlar ve yapılan yasal düzenlemeler çerçevesinde madencilik sektörünün daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır. Ruhsat iptalleri zorlaştırılarak yatırımcının ruhsat güvencesi artırılmıştır. Ciddi risk sermayesi gerektiren maden arama faaliyetlerine yönelik olarak, profesyonel ve uluslararası standartlara uygun şekilde yapılmasının önü açılmıştır.

Kamu kuruluşları dışında yer altı kömür işletmelerinde rödovans sözleşmesi kaldırılmıştır. Birden fazla sahada görev yapabilecek teknik nezaretçilik sistemi terk edilerek daimi nezaretçilik uygulaması getirilmiştir. Böylece madencilik faaliyetlerinin daha efektif ve güvenli yapılmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika lütfen.

Buyurunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Son sayfa....

Kısa adı UMREK olan Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu ile Türkiye Yerbilimleri Veri ve Karot Bilgi Bankası (TÜVEK) kurulmuş olup yönetmelik çalışmaları devam etmektedir. Böylece ülkemizde yürütülen maden arama ve işletmecilik faaliyetlerinin uluslararası standartlar düzeyinde yapılması hedeflenmektedir. Ayrıca, Türkiye Karot Bilgi Bankasının kurulması ile arşivler üniversite, özel sektör ve tüzel kişilerin hizmetine sunularak yer altı kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasında yardımcı olunacak ve arama çalışmalarında mükerrerlikler önlenmiş olacaktır.

Yer altı maden çalışmalarının risklerini azaltmak için yürürlüğe giren Maden Çalışanları Zorunlu Ferdi Kaza Sigortası çerçevesinde yürütülen çalışmalar sonucunda hazırlanan Maden Çalışanları Zorunlu Ferdi Kaza Sigortası Tarife ve Talimatı Tebliği Resmî Gazete'de yayımlanmış ve bu doğrultuda faaliyetlerine başlanılmıştır. 120'si kömür ruhsatı olmak üzere 241 âdet ruhsata zorunlu ferdi kaza sigortası yaptırılmıştır.

Son beş yılda yürütülen arama çalışmaları neticesinde 900 milyon ton bakır, 275 ton altın, 1,5 milyar ton demir, 41 milyon ton krom, 2,4 milyar ton dolomit, 1,5 milyar ton kalsit ve 1,2 milyar ton feldispat ve seramik katkı maddesi ile 1 milyar ton sodyum sülfat rezervi tespit edilmiştir. Ayrıca, arama ve rezerv geliştirme çalışmaları sonucunda 3,5 milyar tona ulaşan bor rezervlerimiz büyük oranda görünür hâle getirilmiştir. 2017 yılında metalik ve endüstriyel ham madde aramalarına yönelik 350 bin metre sondaj yapılması planlanmıştır.

Madencilik sektöründe ortaya konan vizyon değişikliğinin bir tezahürü olarak MTA Genel Müdürlüğünün yurt dışında arama ve araştırma faaliyetleri yürütebilmesine olanak sağlayacak yasal düzenleme tamamlanmıştır. Böylece MTA dünyada benzeri kuruluşlar gibi küresel faaliyetler yürütebilecektir. Arama yapılacak kaynak ve ülke seçimine ilişkin çalışmalar yürütülmekte olup Afrika ülkeleri ile Türk Cumhuriyetleri hedef bölge seçilmiştir. Ayrıca, deniz aramacılığı noktasındaki eksikliği gidermek amacıyla inşa edilen Türkiye'nin ilk yerli, millî MTA Araştırma Gemisi deneme ve deniz testleri için 2016 yılı Kasım ayı sonunda denize açılacaktır.

Stratejik bir ham madde olarak değerlendirdiğimiz bor mineralinin uluslararası alanda da kendine pazar bulması noktasında önemli gelişmeler sağlanmıştır. 2005 yılından itibaren dünya bor sektörünün lider ülkesi konumuna geldik. 2005 yılında dünya bor talebinin yüzde 36'sını karşılarken, 2015 yılı pazar payı yüzde 51 olarak gerçekleşmiştir. Katma değeri yüksek rafine bor üretimi ve yeni pazarlama stratejileri üzerine çalışmalar yoğunlaştırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli vekiller; Komisyona arz ettiğim üzere, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı iki önemli sektör olan, enerji ve madencilik alanlarını düzenlemekte ve yönetmektedir. Bu açıdan bakıldığında çok geniş bir yelpazeye sahip alanlarda faaliyetlerimize devam ediyoruz. Bütün bu çalışmaları yürütürken mümkün olduğunca az kamu kaynağını da kullanmayı hedefliyoruz. Bu kapsamda yaptığımız çalışmalar neticesinde ortaya koyduğumuz Bakanlığımız merkez teşkilatı ile bağlı kuruluşları (MTA, BOREN, TAEK dâhil, EPDK hariç) 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı teklifi toplamı 2,333 milyar TL'dir. Bakanlığımız bütçe teklifinin ülkemiz 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı teklifi içindeki oranı binde 3,6'dır.

Sözlerime son verirken 2017 yılı bütçesinin milletimiz ve devletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, Sayın Başkan şahsınızda tüm yönetimi, tüm üye arkadaşları saygıyla sevgiyle selamlarım.