KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, çok değerli bürokratlar, değerli Komisyonumuzun üyeleri, basınımızın güzide temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyor, 2017 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve civar ülkelere güzellikler getirmesini ve hedeflerini yakalamasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarımız da sözünü ettiler, dünyanın toplam kömür tüketiminin yaklaşık 7,7 milyar ton olduğunu biliyoruz, ülkemiz de bunun sadece 108 milyon tonunu tüketiyor. Bu tüketimin büyük bölümü de yerli kaynaklarla karşılanıyor. Bu veriler Bakanlığın daha önceki açıklamalarında net bir şekilde ifade edilmişti. Fakat Türkiye, dünyada bir üretici devi değil, dünya ülkeleri arasında adı bile geçmeyen ama kömür madenlerinde ölümlü iş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa'da da ne yazık ki birinciyiz. Ölümlerde birinciyken üretimde yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme noktasında da maalesef iyi bir noktada değiliz. "AKP hükûmetleri -birçok bakanımızın da övündüğü gibi- hiç kimseye nasip olmayan on beşinci bütçemizi yapıyoruz." diyorlar. Helal olsun ama her bütçe kendine bir hedef... Bir öncesinde bu ülkede yaşanan olumsuzlukların da her geçen gün azalmasını da kendine hiç katkısız bir hedef olarak koymalıdır. Birçok Avrupa ülkesinde güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi potansiyeli bizden düşük olmasına karşın enerji üretimi yapılıyor ve çok da sağlıklı sonuçlar alıyorlar. Biz bu potansiyelimizi kullanmak yerine dışa bağımlı olmaya, üretimin yatırımına ve buna, zor şartlarda ülkenin dövizlerini vermeye inadına ve ısrarla AK PARTİ hükûmetleriyle devam ediyoruz. Peki, neden? Bu dışa bağımlı enerji politikası kime kazandırıyor? Elbette, AKP iktidarına varlığını borçlu olan yatırımcı zenginlere. Ama sonuçta bu ülkenin 80 milyon insanını mutlu etmeyen bu yanlış politikalara artık dur denilmesi, durdurulması gerekiyor.

Türkiye'de yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının planlamasının tek elden yönetilmesi ve yatırıma uygun hâle getirilmesi artık bir an önce hayata geçirilmelidir. Bunun için de Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, yatırımcıya lisans veren, yatırımcıyı belli kriterlerin içerisine sokan bir kurum olmanın dışına hızla çıkmalıdır. Yatırımcının tek izin mercisi olan EPDK'nın, piyasanın ve ülkemizin ihtiyacı olan politikaları görerek uzun, orta ve kısa vade planları yapması artık zorunlu hâle gelmiştir. Bağımsızlığını ve tarafsızlığını hassas bir şekilde korumalı ve enerjide en önemli aktör olmalıdır. Yani Hükûmet elini oradan çekmeli, millî enerji politikamızı kesintisiz sürdüren saygın bir kurum olma özelliğine katkı sunmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bugün olduğu gibi geleceğin gücü enerjidir. Üretim, yatırım ve sanayimize bakınca ülke olarak nerede olacağımızın göstergesi enerji gücümüzle de görülmektedir. Bugün dünyada enerji savaşlarını biz içimiz acıyarak, kayıplar da vererek izliyor ve yaşıyoruz. Kendine yeten, yenilenebilir enerji potansiyelini kullanan enerji politikasıyla dünyadaki konumumuzu artık belirlemenin zamanı geçmektedir. Büyümek, üretmek enerjiyle, doğru politikalarla ancak olmaktadır. Ama ülkemizde görünen güçlü Hükûmet keyfiyete dayalı, kısa vadede birilerine rant sağlama amaçlı olunca bu hedeflerin uzun vadede tutması mutlak görülmüyor.

Bu enerjiyi HES'lerle, nükleer santral projeleriyle değil doğaya dost, yenilenebilir kaynaklarla yapmak ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir. Bugün kentin dört bir yanında HES'lerle derelerimizi kuruturken elde ettiğimiz enerjinin bir kıymeti kalmıyor ve suyun yatağına bırakılması gereken su miktarını kontrol eden, denetleyen ciddi kurumlarımız dahi yok. Bu dereleri, doğayı tahrip eden HES'ler de işin kolayını bulmuşlar, o köylerden ya muhtarı ya muhtarın söylediği bazı kişileri de işe alarak böylece halkın denetim boyutunu da engellemekteler. Şartları zor olduğu için, sürekli ulaşımın olmayacağı için de çevreciler, doğaya duyarlı insanlar gidip oraları görememektedirler. Unutmayalım, doğanın yararına olmayan hiçbir şey kamunun yani bizlerin yararına olamaz.

Bu kadar yaşamsal ve ikame edilemeyen bir kaynak olan suyun plansızca, hesapsızca, halka sorulmadan elektrik üretimi amacıyla şirketlere satıldığını ve kiralandığını görmekteyiz. Yetersiz denetim Hükûmet için ayrıca bir ayıptır. Enerji elbette bu çağda çok kritik ve temel de bir ihtiyacımızdır. Ülkemizin enerjide kendi kendine yeterli olması çok önemli de bir hedeftir ancak ülkemizde yaşandığı gibi, elektrik piyasası gerekli altyapı, mevzuat ve önlemler ortaya konulmadan özelleştirildiğinden, maalesef, ortaya çıkan tablo -ülkemizin doğasına, insanına, dünyaya ve diğer ülkeler karşısında- akarsularımızın yani can damarlarımızın da yok olmasına sebep olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, iklim değişikliklerinden en çok etkilenecek ülkelerden biri. İklim değişikliğiyle mücadelede üstlendiği rol de bu çerçevede çok büyük önem arz etmektedir. Paris Anlaşması'nı imzalayan ülkelerden biri de ülkemizdir. Eğer bu mücadelede başarısız olursak hem çevresel hem de ekonomik bir çöküş riski büyük olacaktır. Paris Anlaşması 2020 yılı sonrası iklim rejiminin çerçevesini çizmiştir. Anlaşmayı imzalayan 191 ülkeden biri olmamıza rağmen henüz onaylama yapılmamıştır. Bu anlaşmayı imzalamamak küresel iklim hareketinin dışında kalmamıza sebep olacaktır. Belki enerjiden kısa sürede zengin olanların hoşuna gitmeyebilir ama uzun vadede bunun tarafı olmak ve yükümlülüğünü yerine getirmek durumundayız. Düşük karbon ekonomisine geçiş, istihdam, halk sağlığı, enerjide dışa bağımlılık gibi kilit alanlarda gelişim vadediyor. Küresel iklim hareketinin dışında kalmak bu fırsatların kaçırılması anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, Orta Doğu coğrafyasının şekillenmesinde su ve enerji çok büyük öneme sahip. Enerji kaynaklarını kontrol edenler teknolojiyi de, siyaseti de kontrol etmekteler. Türkiye gibi fosil yakıtlar bakımından zengin olmayan ülkeler ancak yenilenebilir enerji ve teknolojileri sayesinde diğer ülkelerle rekabet edebilme imkânına sahip olabilirler. Dünya nüfusu arttıkça çevre sorunları büyüyor, ekonomik güç dağılımları yeniden şekilleniyor, enerji kaynakları gittikçe azalıyor, tüm bu senaryolara bakıldığında da dünyayı zor günler bekliyor. Elektrik talebi 2060 yılına gelindiğinde bugünün 2 katına çıkacaktır. Bu talebin daha temiz enerji kaynaklarıyla karşılanması için kapsamlı, planlı altyapı yatırımları yapılması, sistemlerin entegre edilmesi ve bunun tüketiciye fayda sağlamasını beraberinde getirecek düzenlemelerin yapılmasıyla mümkündür ancak. Elektrik enerjisi üretimi için bugüne kadar izlenen politikaların sonucu olarak ülkemiz, özellikle 1990'lı yılların ortasından başlamak üzere birincil kaynakta yüksek oranda ithalata dayalı bir üretim yapısına dönmüştü. AKP'nin iktidara gelmesi ve sektörün serbest piyasayla tanışmasıyla birlikte elektrik üretiminde ithal kaynağa bağımlılık ağırlıklı olarak daha da arttı. Buna rağmen, 2016 yılı sonu itibarıyla elektrik üretimindeki ithal kaynak payının yüzde 50'ler seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 80'e yakın termik santral projesi planlanıyor. Bu santraller 200 kilometre çaplı alanları etkileyecek ve bu santrallerin yaratacağı hava kirliliği 15 milyon hektar tarım alanını yok edecektir. Son on üç yılda 2,4 milyon hektar tarım alanı bu termik santral sevdasıyla, maalesef kaybedilmiştir

Kömür odaklı enerji politikaları Türkiye tarımının geleceğini de karartmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durmaz, on dakikanız doldu, sürenizi uzatıyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Başkanım.

Kömür ve linyitle çalışan termik santraller doğayı, insan sağlığını ve tarımı yok ediyor. İklim değişikliğini de tetiklemektedir.

Hava kirliliğinin yanı sıra kömürlü termik santrallerden kaynaklanan başka bir önemli sorun ise iklim değişikliği. Kömürlü termik santraller ürettikleri elektrik miktarına göre en fazla sera gazı salan tesislerdir. Kömür odaklı enerji politikalarına devam eden ülkemiz, iklim değişikliğinin etkilerinden en fazla etkilenecek ülkelerden biridir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporlarına göre, Türkiye'de yıllık ortalama sıcaklığın 2,5'la 4 derece arasında artacağı tahmin edilmektedir. Raporlara göre, bu artış Ege'de ve Doğu Anadolu'da 4, iç bölgelerde ise 5 dereceyi bulacaktır. Türkiye'de daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağız. Önlem alınmaz ise doğal varlıklara doğrudan bağımlılığı nedeniyle iklim değişikliğinden en fazla tarım sektörü etkilenecektir.

Hükûmetin enerji politikalarında nükleer enerji ve dışa bağımlı enerji arayışı ve bunun devamındaki ısrarı oldukça, doğayı, insan yaşamını, tarım arazilerini kaybetmeye devam ederiz.

Enerji Bakanının sunumunda 2015 yılı sonu itibarıyla ülkemizdeki enerji kaynakları doğalgaz, kömür, petrol ve yenilenebilir enerji olarak sayılmıştır. Bu üretimin yüzde 29,1'i kömür üretiminden yapılmaktadır. Kömürden enerji üretiminin çevreye, doğaya, tarım alanlarına ve insan sağlığına verdiği zararın analizi yapılmış mıdır? Son on üç yılda 2,4 milyon hektar tarım alanını kaybetmiş bir ülke olarak, bunu tekrar gözden geçirmemizde yarar var diyorum.

Nükleer enerji problemlerinden biri Sinop'ta planlanan termik santral, diğeri ise Akkuyu'daki. Türkiye'nin narenciye ve tarımsal ürünler ihracatında en önemli bölgesi olan Çukurova ve hinterlandının bu anlamda ülkemize vereceği zararı, oradaki insanların yaşam boyutuyla göreceklerini de hesap etmek durumundayız.

BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlayabilir miyiz.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, değerli bürokratlarımız; tabii, ilimiz Tokat su kaynakları bazında Türkiye'de zengin illerden biridir. En son 5 Eylülde sattığınız Almus Hidroelektrik Santrali ve Köklüce HES'le birlikte devlete ait hiçbir santralimiz kalmadı. Ve bu 2 santral birbirine bağımlı; biri, toplanan su havzasındaki suyla çalışan, diğeri ise buradan çıkan suyun yaklaşık 550 metre düşüşüyle en ucuz elektrik üretilebilen bir santraldi. Yaklaşık olarak on yıllık kazancına satıldı ancak elde edilen parayla bu 2 tesis -üzülerek ifade edeyim ki- yapılamıyor.

Gelinen bu noktada ülkemiz gerçekten zor günler yaşıyor ama temel ilkelere sahip çıktığımızda hâlâ çok şeyin geçmediğine inanıyoruz. Yerli kaynaklara öncelik veren, insan odaklı ve sürdürülebilirliği önceleyen bir enerji politikasını benimsemek durumundayız. Enerji politikalarını dış politika, güvenlik ve ekonomi politikaları, sanayi ve tarım politikaları ve çevre politikalarıyla bütünleştirerek bir planlama çerçevesinde aşabiliriz. Enerjinin çeşitlendirilmiş kaynaklardan ve ekosisteme zarar vermeden sağlanmasını gözetmek durumundayız. Tüm tüketicilerin kaliteli ve yeterli enerjiye sürekli şekilde ve ödenebilir koşullarda ulaşabilmesini sağlamalıyız. Enerji ihtiyacının karşılanmasında enerji arzının abartılı biçimde artırılması yerine enerji verimliliğinin yükseltilmesinin sıkı takipçisi olmalıyız. Çevre ve toplumla uyumsuz, yerel paydaşların karşı çıktığı projeleri uygulamaya koymamalıyız. Verimli tarım arazilerinde, ormanlarda, zeytinliklerde, balık üretme havzalarında ve sit alanlarında enerji santrali kurmamalıyız. Tüm projelerde fizibilite çalışmalarını ve uluslararası standartlara uygun çevresel etki değerlendirme raporlarını istisnasız ön koşul hâline getirmeliyiz. Havza planlaması kapsamında yer almayan, ÇED ölçütlerine uymayan, ekosistemi tahrip eden hiçbir HES projesine onay vermemeliyiz. ÇED raporu ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun lisans tadilat başvurularında yakıt değişimine, yerli kömürden ithal kömüre geçişe ve istismara dönük kapasite artırımlarına asla izin vermemeliyiz. Enerji verimliliği yüksek ürünlerin...

BAŞKAN - Sayın Durmaz, artı 5 oldu.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Enerji verimliliği düşük bina stoklarımızı hızla güncel hâle dönüştürmeliyiz düşük faizli kredilerle. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının da böyle bir çalışması var, bir an önce hayata geçirilmelidir. Binalarda yalıtım başta olmak üzere yapılacak iyileştirmelerin mali yükünün tamamını konut sahiplerine yüklemeyecek etkin, çağdaş, teşvik edici modeller uygulamalıyız.

Yine, yapılacak binaların enerji verimliliği açısından Avrupa Birliği standardına uygun olmasını mutlak sağlamalıyız. Her enerji alt sektörü için ayrı strateji belgeleri hazırlamalıyız. Ülke ölçeğinin yanı sıra il, bölge ve daha geniş çevresel enerji kaynaklarının üretimi ve dağıtımına dönük planlar yapmalıyız. Enerji sektöründe yatırım yapma iklimini düzeltmeliyiz. Enerji yatırımlarını kamunun planlamasını ve sivil toplum örgütlerinin kesinlikle kontrol ve denetimini sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmalıyız.

Sayın Bakanımız sunumunda "ruhsat iptallerini zorlaştıracak yasal düzenleme" dediler. Sayın Başkanım, buna tamamen karşıyız. Bunun, daha kolay ihlallerle bu ruhsatların iptal edilecek bir çizgiye getirilmesinin doğanın, çevrenin, insanların yararına olacağına inanıyorum.

Tekrar, bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Sağ olun. Teşekkür ediyoruz.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Son bir sözüm, Sayın Bakanım, enerjide de, kamuda da, her alanda da liyakat çok önemli. İnanıyorum, kendinize ait bir kuruluş olsa, birini çalıştırsanız kılı kırk yararsınız ama yönettiğiniz kurum gereği liyakatten çok, arzu ettiğiniz ya da birilerinin dikta ettiği kişilere kamuda görev veriyorsunuz. Bakın, Elektrik Üretim AŞ Genel Müdürlüğüne Nevzat Şatıroğlu atandı. Nevzat Şatıroğlu kim arkadaşlar?

BAŞKAN - Arkada oturuyor orada.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Bir özel sektörün temsilcisi şu anda kamuda böyle bir yere geliyor. Ben, şu arkanızdaki dev, ak saçlı, deneyimli, becerikli, yetenekli insanlardan birinin o kurumu yöneteceğine inanıyorum.