| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 08 .11.2016 |
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Otuz beş dakika?
Teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kırk dakika diyelim Sayın Bakanım, buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Artık, inşallah, bakalım. Çünkü, sadece bu soru faslı değil, önceki fasılda da bayağı bir soru-cevaplık konu mevzuya geldi. Tamam.
BAŞKAN - Yani, Komisyonun aldığı karar kırk beş dakikadır. Hepsini kullandıralım o zaman, buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Biraz daha pazarlık edersek alacağız belki. Sıkıntı yok.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, kırk beş dakika süreniz var.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Çok teşekkürler öncelikle Sayın Başkan, sizlere ve Komisyondaki tüm arkadaşlara.
BAŞKAN - Şöyle: Yalnız, kırk beş dakikayı uzatmayacağım çünkü 17.30'da ikinci oturum Dışişleri Bakanlığının. Çünkü, Dışişleri bürokratları da gelecekler.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - O zaman şöyle yapalım: Siz kırk beş dakikada "Bitti." Demeyin; böyle, on dakika öncesinden, on beş dakika öncesinden taciz edin ki ben de hızlanayım o zaman sonlara doğru. Süre uzatımı almış gibi olalım madem öyle, bir anda bitmesin.
BAŞKAN - Peki Sayın Bakanım, buyurunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Önce muhalefetin sorularına öncelik verin. Öbürlerininki temenniydi zaten.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Şimdi, 100-150 tane soru; kırk dakikaya böldüğümüz zaman 30-40 saniye. Birçok soru birbiriyle de ilişkili ama hakikaten çok yapıcı bu seneki bütçe toplantıları. Gerçi ikisi de aynı takvim yılı ama birini geçen senenin, birini önümüzdeki yılın bütçe toplantısı olarak değerlendirmemiz gerekiyor.
Temel olarak, soruların genelinde çok önemli bir muhteviyat var benim şahsi olarak, Enerji Bakanı olarak olumlu olarak karşıladığım. Hakikaten Türkiye enerji politikalarının ne kadar önemli olduğunu, işte dış politikayla ne kadar entegre olduğunu ve bunun önümüzdeki dönem, bu 21'inci yüzyıl özelinde değişen enerji politikaları çerçevesi içerisinde ne kadar önemli olduğunu hem iktidar partisindeki arkadaşlar hem muhalefetteki arkadaşların tamamı aslında dile getirdi. Ben bu çerçevede genel olarak konu başlıkları üzerinden cevap vererek bir kısım soruları bitireyim, geri kalan vaktimde de tek tek yetiştirebildiklerime cevap vereyim, kalan olursa da yazılı olarak cevap verelim.
Şimdi, gerek Zekeriya Bey gerek Bihlun Hanım gerek Ahmet Bey olsun birçok arkadaş, değişen dünya konjonktüründe enerjinin, enerji piyasalarının, enerji piyasalarında petrolün, gazın ve önümüzdeki dönemde bölge coğrafyalarında bugün yaşanmakta olan sorunların Türkiye ve bölgeye ve enerji piyasalarına ne şekilde etki edeceği ve bu etkinin Türkiye ekonomisi ve enerji piyasaları üzerinde ne kadar farklı neticeler doğurabileceğinden bahsediyor. Ben açıkçası bunu çok olumlu karşılıyorum. Hakikaten, bu noktada, sadece bütçe özelinde değil -samimi olarak- bütçe dönemi dışında da sizlerin, Bülent Bey'in de bahsettiği noktada da özellikle içerisinde bulunduğumuz, diplomatik anlamda yürüttüğümüz, mevcut hâlihazırdaki projelerin dışında planlanan projeler özelindeki yorumlarınızı açıkçası çok samimiyetle bekliyorum. Rapor özelinde olabilir, hakikaten bilgi notu özelinde olabilir, paylaşırsanız seviniriz. Çünkü, hakikaten, Bakanlığımızın, bürokrasideki arkadaşlarımızın bu dönemde en çok kafa yorduğu konu bu. İşte, bir kısım arkadaşlar ekonomiyle ilişkilendirdi, bir kısım arkadaşlar dış politikayla ilişkilendirdi ve kesinlikle doğru. Yani, enerji politikaları özelindeki maliyet yönetimi, kaynak çeşitliliği yönetimi, pazar çeşitliliği yönetimi, alternatif teknolojiler verimlilik yönetimi direkt bir şekilde -endirekt değil- ekonomiye de etki ediyor, dış politika ve bölgesel krizlere de etki ediyor, burası çok önemli hakikaten.
Bu çerçevede, gaz piyasasından başlarsak eğer en çok gündeme gelen iki projeden örneklendirerek devam edebiliriz: TANAP'tan bahsettik. "Ne durumda, ne aşamada?" diye birkaç soru geldi. "Türk Akımı imzalandı, ne noktada, ne aşamada?" soruları geldi. Bu çerçevede baktığımızda, TANAP, biliyorsunuz, Türkiye'nin yine bu kaynak çeşitlendirilmesi çerçevesi içerisinde attığı adımlardan bir tanesi. 2011 yılında Azerbaycan'la birlikte Gürcistan üzerinden iki hat üzerine konuşlandırılmış. İlk hattın 6 milyar metreküpü Türkiye, 10 milyar metreküpü de Avrupa'ya ihraç edilecek ve ikinci boru hattının da yine Avrupa'ya ihraç edileceği bir proje çerçevesi içerisinde düğmeye basıldı. Proje, özellikle mühendislik ve inşaat noktasında planlanan düzeyde gidiyor arkadaşlar, 2018 yılında inşallah hayata geçecek ve Türkiye olarak biz, sadece Azerbaycan değil, BP firması da hakeza aynı şekilde ortağı oldu. BOTAŞ olarak da bizim yüzde 30 ortak olduğumuz, işletmecilik noktasında da işin içinde yer aldığımız bir proje olarak Türkiye'nin enerji noktasındaki gaz kaynak çeşitlendirilebilirliğiyle ilgili önemli bir proje, yolunda gidiyor ve hakikaten Türkiye için önemli bir proje.
Türk Akımı'ndan bahsettik. Türk Akımı, geçtiğimiz yıl yaşanan, Rusya'yla ilişkilerimizin yavaşlamasına, problemli bir iklime girmesine sebebiyet veren krizden sonra, geçtiğimiz yaz döneminde tekrardan normalleşme süreciyle birlikte gündeme gelmiş ve Türkiye'nin... Ki burada hakikaten eksik bilgilendirilmeyle alakalı, tarafları doldurmak lazım. Çünkü, "Türk Akımı" deyince bağımlılıktan bahsetti bazı arkadaşlar. Şu noktada bakmamız lazım: Türk Akımı -eski adıyla Güney Akımı'ydı, son dönemdeki süreçte adı "Türk Akımı" oldu- Rusya'nın Ukrayna'yla yaşadığı gaz krizi sonrası alternatif pazarlarında yaşanabilecek sorunları ortadan kaldırmak için pazarlara direkt ulaşmak çerçevesinde geliştirdiği bir proje; aradaki tedarik unsurunda yaşanabilecek problemleri elimine etmek için, direkt kaynağı sağlamak için gaz arzını geliştirdiği bir proje ve bu proje çerçevesi içerisindeki, Dünya Enerji Kongresi dâhilinde anlaştığımız sözleşme kapsamında Türkiye'nin mevcut, Rusya'yla batı akımından kaynaklı yükümlülüklerinde bir değişim olmadı. Aynı kontratlar ve aynı gaz kapasitesinin -10 milyar özel sektör, 4 milyarı kamunun olanı- 14 milyarlık kapasitesinin birinci hatta devrolduğu bir süreç. Yani, Batı Hattı'nda 2019'da Ukrayna'da yaşanabilecek bir olası siyasi problemi elimine etmek için Rusya'nın geliştirdiği ve Türkiye pazarına mevcut kontratların sadece lokasyonunu değiştirerek tedarik ettiği bir proje. Bu projenin ikinci ayağı var, bunun çalışmaları devam ediyor. Çok net bir şekilde şunu ifade etmek lazım: Avrupa piyasalarına ulaşılmasıyla alakalı bir kapasiteyi oluşturan bir ayak ve burada Türkiye olarak biz de bunun Türkiye iç piyasası ve Türkiye iç piyasası üzerinden ihracına dayalı maddi haklarımızı da mahfuz tutarak bu sürecin içerisinde yer alan kaynak çeşitliliğini, Türkiye'nin -transit ülke- aynı şekliyle bölgesel kaynakları diğer pazarlara aktarma noktasındaki menfaatlerini de muhafaza edecek şekilde çeşitlendirmeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Dolayısıyla, Türkiye'nin hâlihazırdaki gaz konusunun iki önemli projesi bu. Ama, gaz dediğimizde ki gaz aynı zamanda -hani, bağımlılık çerçevesinde de bakıyoruz ama- temiz enerji olması itibarıyla da çok önemli bir enstrüman. Çünkü, biz sadece enerji üretiminde gazdan faydalanmıyoruz. Halkımızın, özellikle Anadolu'daki köylerimizin, ilçelerimizin, şehirlerimizin, temiz enerji olması itibarıyla ısınma amaçlı kullanımında da gazı çok ciddi bir şekilde yaygınlaştırdık ve bu dönem itibarıyla yılda yaklaşık 13 milyar metreküpe yakın tüketimimizi ısınmadan gazla karşılıyoruz. Burası da çok önemli.
Dolayısıyla, bu çerçevede, şu noktanın altını çok önemle çizmek gerekiyor: Dünya enerji piyasalarında yeni bir döneme giriyoruz. Bu, çokça zikredilen ama önümüzdeki dönemde çok daha fazla su üstüne çıkacak bir söylem. Hep 19'uncu yüzyılın kömür, 20'nci yüzyılın petrol yüzyılı olduğu söylenir ve bu yüzyılın gaz yüzyılı olacağı söyleminin... Özellikle ve özellikle son birkaç yılda yeni piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak, yeni teknolojik gelişmelere bağlı olarak, LNG piyasasının da büyümesine bağlı olarak gaz yüzyılı olması noktasındaki kapasite ve arzın çok daha farklı olacağı bir döneme giriyoruz. Bunun içindir, biz Türkiye olarak sadece boru hatları üzerinde değil, alternatif piyasanın gelişmesine dayalı olarak LNG kapasitemizi de geliştirmek için çok önemli adımlar atmaya başladık, devam ediyoruz ve devam edeceğiz. İşte bunun ilk neticeleri -belki de bir rekor süre olacak- aralık ayında hem LNG kapasite genişletilmesi hem ilk FSRU projesinin hayata geçmesi... Ki dokuz ayda bunu hayata geçirdik, "dünya rekoru" diye söylüyor arkadaşlar. Bu çerçevede, Türkiye'mizin arz-talep dengesini arz odaklı geliştirerek ciddi bir şekilde rekabet ortamının oluşturulmasıyla hem maliyetin hem kolay ulaşılabilirliğinin hem de kaynak çeşitliğine bağlı çok daha iyi bir noktaya kavuşması için uğraşıyoruz ve uğraşacağız.
Burada, sadece önümüzdeki beş yılda, bakın, dünya LNG piyasalarına minimum 100-150 milyar dolarlık bir LNG kapasitesinin geleceğinden bahsediyoruz. Bunun önemli bir kısmı Avustralya'dan, diğer bir kısmı Amerika'dan; bölge coğrafyasındaki yeni rezervler İsrail, Akdeniz coğrafyasından gelecek gazlarla LNG kapasitesinin çok daha büyüyeceğinden bahsediyoruz. Bu, tabii, neyi doğuracak? 2 tane önemli şeyi doğurdu ve doğuruyor. O da şu: Artık önümüzdeki dönemde gaz sadece boru hatlarıyla piyasalara tedarik edilen, sadece boru hatlarına ve bölgesel noktalara bağlanan bir ürün olmaktan çıkıp deniz yolu üzerinden sıvılaştırılarak dünyaya aynı bir petrol gibi emtia şekliyle, gemi üzerinde satılabilir, yol üzerinde, güzergâh üzerinde aynı anda satılabilir bir spot ürüne dönüşen bir sürece doğru son hızla gidiyoruz ve bu rekabet avantajı noktasında da maliyet açısından çok önemli gelişmeleri beraberinde getiriyor ve getirecek.
İşte bunun içindir ki sadece boru hattı kaynak çeşitliliğinde değil, aynı zamanda mevcut iki LNG terminalimizin kapasitesinin genişletilmesi, bunun yanına 2 tane yüzer LNG, FSRU projesinin hayata geçirilmesi, bunun yanında mevcut depomuzun ek olarak genişletilmesine dayalı Tuz Gölü'ndeki mevcut projenin nihayete en kısa sürede erdirilmesi ve mevcut planlanan kapasiteyi çok daha fazla artırarak... Ki yüzde 10-20 sorusu oluşturulmuştu. Bu yüzde 20 depolama şartını bu mayısta Meclisteki düzenlemeyle de getirdik. Yani, burada bizim depolama kapasitesi noktasında ithalatçı olana -kamu olsun, özel sektör olsun- asgari yüzde 20 depolama şartı da getirerek arz noktasındaki süreci de yönetmemiz lazım. Bununla ilgili önemli bir yatırım hamle sürecini başlattık.
Ha, bu ne demek? Bakın, bu, şu demek: Önümüzdeki dönemde, önümüzdeki üç beş yıl içerisinde A, B, C, D, E, tüm senaryolara hazırlıklı olmak lazım. Çünkü, bölgemiz çok karışık bir bölge, zor bir bölge, çok ciddi krizlere gebe bir bölge. Dolayısıyla, sizin yaşanabilecek herhangi siyasi, ekonomik, teknik bir krize karşı tedbirinizi almanız lazım. İşte bunun içindir ki "O boru hattında bir problem oldu, öbüründe problem oldu, diğerinde bir savaş oldu, öbüründe kriz oldu."yu elimine etme noktasında alternatif LNG, FSRU depolama süreçlerini de buna göre hazırlamanız lazım.
Dolayısıyla, hakikaten son bir yılda -bir yılı daha tamamlamadık ama- bir yıl içerisindeki Bakanlığımız döneminde bürokrasideki tüm arkadaşlarla çok yoğun bir mesai -kafa kafaya vererek- stratejik anlamda bakıldığında, alternatif senaryolarla ilgili, yatırımlarla ilgili, özel sektörün de yatırıma katkısını da göz önünde bulundurarak "kazan-kazan" şekliyle, enerji arz güvenliği noktasında, özellikle gaz piyasalarında çok ciddi adımlar atıyoruz ve atacağız çünkü Türkiye'ye kaynak açısından bakıyoruz, bu alternatifi bugün itibarıyla çok daha agresif bir şekilde yönetmeye çalıştığımızdan bahsediyoruz ama hâlihazırda, bugün petrol ve gazımızın yaklaşık yüzde 95'ini ithal eden bir Türkiye'den bahsediyoruz. Ha, onun içindir ki ne diyoruz? Yerli kaynaklar, yenilenebilir kaynaklar ve bunlarla ilgili atılan adımlar, hatta bu çerçevede diğer gelişmeler...
Şimdi, bu çerçevede hemen bir yenilenebilire geçeyim. Güneş ve rüzgârdan bahsedildi, yeni modelden bahsedildi; bu modelle ilgili işte bölgenin seçimi, ne kadar kapasitenin oluşturulacağı, bu kaynaklarla ilgili olarak yapılması gereken, yapılması düşünülen iyileştirmeler, kolaylaştırmalarla ilgili, bazı izinlerin alınmasıyla ilgili, şu veya bu şekliyle bu yatırım ortamıyla ilgili düşünceler. Şimdi, şunu kesinlikle bilmemiz lazım: Dünyadaki hiçbir ülkenin bütün enerji üretimini yenilenebilir güneş ve rüzgârdan teknik olarak üretmesi neredeyse imkânsız yani teoride mümkün olabilir ama bugünkü teknolojik altyapıyla, bugünkü depolama imkânlarıyla, bugünkü maliyetlerle, bugünkü çılgın altyapı yatırımlarına dayalı, depolama maliyetlerine dayalı teknik olarak zaten imkânsız. Yani, hele de enerjiye bağımlı bir ülkeyseniz siz her koşulda portföyünüzü çeşitlendirmek zorundasınız ve dengeli bir şekilde yönetmek zorundasınız, bir kaynağa olduğundan fazla bağımlı olma lüksünüz yok. İşte bunun içindir ki Türkiye'de, son dönemde hem temiz enerjiye hem yenilenebilir enerjiye hem yerli enerjiye hem farklı enerji teknolojilerinin de Türkiye'ye katılmasıyla ilgili dengeli bir portföy sürecini yürütmeye çalışıyoruz ve çalışacağız. İşte bu çerçevede, güneş ve rüzgârda daha geçtiğimiz yıla kadar yenilenebilir teknolojilerin desteğiyle ilgili... Ki parantez içerisinde bir soruya daha cevap vereyim, hangi projeleri desteklediğimiz yönünde bir soru geldi, 80/4. Biz bugüne kadar -Mehmet Bey'in sorusuydu o- 80/4'le alakalı hiçbir projeyle ilgili bir adım atmadık, hiçbir proje bizden olumlu geçmedi. Dolayısıyla -bu parantezi bir kapatayım- biz Enerji Bakanlığı olarak, bugüne kadar sadece yenilenebilir noktasında çıkardığımız -2011'di zannediyorum- düzenlemeyle güneş ve rüzgâra alım garantisi getirerek temiz enerjinin, işte 7,2 sent rüzgârda, 13,3 sent de güneşte, lisanssızı da teşvik ederek hem öz tüketim hem de küçük yatırımcı ve bölgesel anlamdaki talepleri de karşılama noktasında bir süreç yürüttük.
Yeni döneme geldiğimizde ciddi anlamda bir kapasite ve potansiyel... Nedir bu kapasite ve potansiyel? Bölge ve dünyada teknolojik maliyetlerin düşmesine dayalı -bakın, burası çok önemli- ve herhangi bir sahadaki ve bölgedeki mevcut enerji kapasitesi göz önüne alındığında Türkiye'nin potansiyelini nasıl maksimum derecede yönetip kullanabiliriz, faydalanabiliriz diye bir düşündük. Arkadaşlarla yaptığımız istişareler sonucunda 3 kazanlı bir model oluşturmaya çalıştık. Neydi bu? Bir: Bizim yenilenebilir enerjiden maksimum faydalanmamız lazım. Peki, bundan faydalanırken nasıl bir model oluşturalım? Bir: "Maliyetleri düşürelim." dedik. Yani, bu enerji pahalı bir enerji, nasıl bir iklim oluşturursak bu maliyetleri Türkiye noktasında, devlet, kamu noktasında, alım noktasında daha düşürebiliriz? İkincisi: Bu teknoloji devamlı kendini güncelleyen, geliştiren, verimliliğini artıran, AR-GE noktasında önemli yatırımları olan ve bu gelişime dayalı verimliliği artan bir teknoloji. Bu teknolojiyi Türkiye'de biz nasıl bir üretim -bölgesel iç pazar açısından- kullanım merkezi hâline dönüştürebiliriz? Sadece iç piyasa talebi değil, bölgenin güneş ve rüzgâr potansiyelini de değerlendirebileceği bir üs hâline getirebiliriz diye düşündük. Üçüncüsü de: Hakikaten, bunun oluşturulmasına dayalı istihdam noktasında, AR-GE'deki yerli mühendis şartı noktasında bunu nasıl maksimum düzeye taşıyabiliriz? İşte bu çerçevede oluşturduğumuz bir ihale metodolojisiyle yeni bir süreci başlattık. Burada tabii Konya Karapınar ilk bölgemiz oldu. Niye ilk bölgemiz oldu? Konya Karapınar birçok yapılan araştırma kriterine göre hakikaten çok önemli bir avantajı ortaya koyduğu için... "Niye 3 bin söylendi, bin yapıldı?" gibi bir soru vardı Aytuğ Bey'den. Onu da söyleyeyim yani bu daha birincisi 1.000 megavat, sonra ikincisi, üçüncüsü ne olur... Biz minimum alım garantisiyle bu yatırım üçlü şartını sağlamayla alakalı optimum rakamla 1.000'i bulduk ve bunun hayata geçmesinden sonra 2017, 2018, 2019'da -merak etmeyin- inşallah, çok daha fazla sahanın hayata geçmesiyle ilgili adımlar atacağız. Ama, işte bu ihale süreci çok önemli çünkü bu üçlü şart yani 1.000 megavat alım garantisi noktasındaki fiyat eksiltmeyle maliyetin çok daha aşağıya çekilmesi, yerli üretimin ortaya konulması ve yerli istihdam açısından bölgeye ihracat noktasında, üretim potansiyelini de hayata geçirme noktasında adım atalım istedik. Rüzgâr tabii bunu takip edecek. İnşallah, güneşi başarılı bir şekilde nihayete erdirdikten sonra, 2017'nin ilk çeyreğinde rüzgârla ilgili de aynı model... Bakın, burada, şartnamede çok ince detaylar var. Mühendislik ve teknik olarak arkadaşlar çok detaylı çalıştılar. Yani, Türkiye bir montaj üssü değil, ya bir bölgede kuralım, serbest bölgeye de getirsin, o bir parçayı getirsin, bu bir parçayı getirsin, ondan sonra birleştirsin, made in Turkey; yok öyle. Burada yüzde 65, 75 ve giderek artan, kurulum aşamasından, fabrikanın hayata geçmesinden sonra, on beş yıl AR-GE şartı da içinde olduğundan dolayı sürdürülebilir bir AR-GE ve verimliliği de hayata geçirecek bir iklimde, Türkiye'nin sadece iç piyasa talebi değil, bölgesel ihracat noktasında, enerji noktasında, yenilenebilir enerji noktasında da teknolojiyi yakalayan, takip eden, trendin içinde olan belirleyici ülkelerden, pazarlardan biri olması için bu adımları atalım istedik.
BAŞKAN - Üreticileri destekleyeceğiz o zaman. Yatırımcıyı destekleyeceğiz bu anlamda.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Tabii, ihale şartnamesinde bu çok açık var. Biz sadece alım garantisi veriyoruz, onun dışında o çerçevede stratejik sektörlerle ilgili standart teşvikler neyse onlar uygulanacak proje bazlı ama biz ihalede alım garantisini belli bir süre noktasında taahhüt ederek bu çerçevede Türkiye'deki teknoloji yatırımlarına uygulanan standart teşvikleri veya proje bazlı özgün geliştirdiğimiz teşvikleri, işte arsa zaten veriyoruz, vergi avantajı diyoruz, şu diyoruz, bu diyoruz, onların yanında alım garantisiyle kur riskini de elimine ederek yani "bankable", finanse edilebilir bankalar tarafından da makul bir finansman çerçevesi ortaya çıkması için de kur riskini elimine edecek bir modelle yatırımcıları dinleyecek bir çerçeveyi oluşturduk. Bunun için hakikaten ciddi bir ekip oluşturduk. Arkadaşlar, sadece yurt dışında birçok yerde değil, Dünya Enerji Kongresi'ne gelen birçok yatırımcılarla "roadshow" veya yatırım toplantılarında bir araya gelerek değil, aynı zamanda Uzak Doğu'ya, Çin'e giderek oradaki çok üst düzey birçok firmalarla da toplantılar yaparak, yatırımcıların bugünkü bölgesel, küresel yatırım merkezi olma talepleriyle ilgili güncel trendi de yakından takip ederek ona uygun bir şartname hazırlamaya çalıştı. Burada yatırımcının da kazanması, yatırım yapılan coğrafya, ülkenin de kazanması ve son kertede tüketici, son kullanıcı vatandaşın da kazanacağı bir formülle bunu hayata geçirmek için adım atalım istedik. Dolayısıyla, bu çerçevede genel olarak hızlıca özetleyebilirim.
Hemen bir sonraki noktaya geçmek lazım; Zonguldak kömür stratejisi, yerli kömür mevzusu. Hakikaten burası çok önemli. Zonguldak Türkiye'de emeğin başkenti ve benim Zonguldak'a baktıkça hakikaten çok duygulandığım bir tarafı var. O da niye? Yerli kaynaklar dediğimizde Zonguldak Türkiye'de çok önemli bir yer, Türkiye'nin en kalorifik değeri noktasında önemli şehirlerinden bir tanesi, ciddi bir rezervimiz var orada. Ama dün, ama bugün, ama yarın mevcut resmin ortaya koyduğu tablo maalesef herkesin kaybettiği bir tablo. Vatandaş mutsuz, çalışan mutsuz, sendikalar mutsuz, STK'lar mutsuz, Zonguldaklıların hepsi mutsuz. Niye? TTK'nın içerisinde bulunduğu, uzun yıllardır bugüne gelen resimden dolayı hakikaten yeni bir model oluşturmak zorundayız çünkü bugünkü maliyet, rekabet, serbest piyasa koşullarında o kadar ciddi destek ve teşvik vermek zorunda kalıyor ki kamu olarak kurumsal açıdan, bu beraberinde Zonguldak şehrinin diğer alanlarda belki alabileceği destek ve teşvikler noktasında da şehri sıkıntıya sokabilme potansiyelini doğuruyor. Ha, bunun için -samimiyetle söylüyorum- çok sessiz yürüttüğümüz bir süreç var. Burada, bağımsız kurumlar üzerinden, araştırma şirketleri üzerinden, şehrin, toplumun, STK'ların, kurumların nabzını tutmaya dayalı çok ciddi bir araştırma başlattık. Bunu sıkı bir şekilde takip edip önümüzdeki dönemde sosyal paydaşların da konsolide bir tablo ortaya koyacağı şekilde bir şeyi hedefliyoruz. Bakın, neyi hedefliyoruz? Verdiğimiz bir karar yok, o konuda rahat olun yani şu anda verilmiş bir karar yok, rahat olun. Nasıl bir model hedeflediğimizi, süreç, sonunda ortaya koyacak ama üç şey olmalı, bunda mutabıksak toplum ve şehirle anlaşarak adım atacağız. Neyde mutabık olmalıyız? Benim şahsi kanaatim, gelecek bilgiler noktasında da, yorumlar noktasında da bunu güncelleyeceğiz tabii ama düşündüğümde ve baktığımda, bir: Zonguldak'taki üretimin artması lazım yani daha fazla üretim olması lazım. İki: Çalışanın iş güvenliği açısından ki mevcut çalışan sayısının da artması yani mevcut sayıyı korumalıyız, daha da artması lazım. Üç: O yatırımın fizibil olması, işletilebilir olması ve tüm paydaşlarının da son kertede mutlu olması lazım. Bunu sağladığınız zaman, bunun paydaşı kamu olmuş, özel olmuş, sendika olmuş, işçi ortak olmuş... Herkes bir şey diyor: "Yok, özelleştirme yapacaklar, onu satacaklar, bunu alacaklar." Şu an itibarıyla çok net şunu söylüyorum: Bütün paydaşların fikirlerini son kertede dinledikten sonra, tüm bu çerçeveye uyan en doğru neticede buluşup kaynaşarak bir netice ortaya koymak lazım çünkü sonuçta kazanan da, kaybeden de Zonguldak, bu çerçevede bakılması lazım. Ama, burada şöyle bir konu var, arkadaşlardan bazıları arada geliyorlar, farklı ortamlarda söylüyorlar: "Zonguldak önemli bir şehrimiz, Zonguldak önemli rezervlere sahip ama bugünkü model iyi, böyle devam etsin." Bugünkü modelle... TTK'nın zararını biliyorsunuz değil mi? Takip ediyorsunuzdur. Mesela, bu yıl ne kadar zararı var, biliyorsunuz değil mi?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Biliyoruz ama işçi açıklarından da kaynaklı.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Hayır, "Biliyoruz ama." değil. Ne kadardı söyler misiniz, ben söyleyeceğim yoksa. Ne kadar?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - 400-500 milyon gibi bir rakam.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yok, 1 katrilyonu geçti bu yıl.
Şimdi, zararı artırmak konusu, rekabetçi ortam konusu hem çalışana zulüm hem şehre zulüm hem sisteme zulüm. O zaman sistemde bir iyileştirme yapmamız lazım. Ne dedim size? Çalışan sayısını koruyup daha da artıracağız, üretimi de artıracağız ve her paydaşın mutlu olduğu bir model oluşturacağız. Ama devlet zarar etsin, desteklesin, herkes mutsuz olsun, bu çözüm değil. Buna çalışarak devam edeceğiz.
Şimdi, yerli kömürün diğer aşamasına geldiğimizde... Yine, niye... Yerli kömür on sene önce çok cazip değildi. Bugün gaz ithal, santraller ne noktaya geldi. Son on yılda, özellikle sondaj çalışmaları noktasında bulduğumuz yeni rezervlerle ortaya çıkan bir resim var. Afşin-Elbistan konusu önemli, hakikaten Afşin-Elbistan A Santrali, onunla ilgili bazı gelişmeler var. Yirmi yıllık bir problem, dava, Danıştay, bir noktaya kadar geldi. Onunla ilgili firmayla süren Danıştay davaları, bizden önce yani yirmi senelik konu bir noktaya geldi. İnşallah, onda bir neticeye ulaşmak için uğraşıyoruz. Tabii ki burada kamu menfaatini de muhafaza edip Afşin-Elbistan için en fizibil noktaya ulaşmak için. Ama, özellikle yeni bulduğumuz, bu 7 milyar tondan daha fazla bulduğumuz Eskişehir, Afyon, Konya, Çayırhan, Trakya, bu bölgelerdeki yeni rezervlerde çok önemli bir nokta var bakın. Geçtiğimiz on yıl ile bugün arasında, on beş, yirmi yıl öncenin rezervleri ile bugün arasında iki tane önemli şey değişti. Bir: Bu saydığımız sahaların kalorifik değeri eski Türkiye ortalamasının yaklaşık 2 katı. Eski Türkiye'de 1.000 kalorilerden bahsederken bugün 2.000-2.200 kalori ortalamasını yakaladık ki bu, bir yatırımın geri dönüşü ve verimliliği açısından çok önemli. Dolayısıyla, Türkiye'de -eskilerin tabiriyle saman gibi- 1.000 kalori çok önemli, kıymetli olmayan linyitten bahsedilirken, hakikaten son keşiflerle, iktidarımız döneminde, son dönemde yapılan sondajlarla bulduğumuz, MTA'nın bulduğu sondajlarla ciddi bir kalorifik değer oluşturduk. İkincisi de: Yine bu sektörde olan gelişmelere dayalı, teknoloji açısından da kalorifik değere dayalı, kazan teknolojisindeki gelişmelere bağlı daha verimli, daha geri dönüşü yüksek kazan teknolojisi gelişti. Sadece tabii bu da değil, çevresel faktörler, filtreleme sistemleri... Ki yine Mehmet Bey onu sordu "Sadece fiyat mı?" diye. Şartnamelerimizden bir tanesini aslında gönderebilirim size. Son dönem Çayırhan'la ilgili yapacağımız ihalenin şartnamesinde koyduğumuz çevresel şartlarda birçoğu itibarıyla AB standartlarının bile üstünde çevresel şartları talep edeceğiz, ediyoruz bu Çayırhan ihalesi noktasında. Dolayısıyla, yerli kömürde önceliklendireceğimiz hususlar 3'e ayrılıyor, onu da buradan aslında ifade edeyim. Bir: O sahanın yatırıma geçmesine dayalı bölge arz talep güvenliği açısından, bölge üretim arz talebi açısından öncelik sırasında nerede? İki: Elektrik iletim altyapısı açısından ne noktada? Bu da bizim için önemli. Üçüncüsü de: Sahanın kalorifik değeri ve o yatırımın geri dönüşüme maliyeti noktasında, bize üretim noktasındaki maliyeti hangi sırada? Dolayısıyla, bütün bu portföyü bu kriterlere göre değerlendirip öncelik sırasını da bu çerçevede yaparak, fayda analizini yaparak, etki analizini yaparak çevreselliği kesinlikle unutmadan en son teknolojiyle hayata geçirerek ifade edeceğiz.
BAŞKAN - Bu ithal kömüre dayalı olan santrallere, projelere ne yapacaksınız?
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Oraya da geleyim. Gelmişken onu da atalım.
Biliyorsunuz, bu yeni dönemden önce kazanılmış hakları hukuki çerçevede eğer bu noktadaysa bunların tabii ki hakları mahfuz ama yeni dönemde, ben, geçtiğimiz yıl bakan olduktan sonraki süreçte, medyada da birkaç ortamda da ifade ettiğim noktada ithal kömüre olumlu bakmadığımızı söyledim, "Önceliğimiz yerli kaynaklarımız olacak." dedim. Nitekim, o gün bugündür de hiçbir ithal santrale lisans vermedik.
BAŞKAN - Eski projelere, eski lisanslara vergi uygulayacak mısınız?
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Eskiden alanlar ayrı. Şu anda bütün ithal kömüre vergi uyguluyoruz.
BAŞKAN - O zaman zaten projeler etkin olmaktan çıkıyor.
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yani, dolayısıyla, bizim önceliğimiz hem koyduğumuz vergilerle hem zorlaştırılmasıyla bu çerçevede yerli kömür olacak. Yine Çanakkale'yle ilgili gelen soruya da bu bir cevap niteliğinde.
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) - 16 tane var.
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Aynen öyle. Bu çerçevede ona da bir cevap vereyim.
İthal kömür santrallerine bu dönemde olumlu görüş vermeyeceğiz, bu konuda rahat ve müsterih olabilirsiniz. Tabii, bu Enerji Bakanlığı kısmı, Çevre Bakanlığı da o çerçevede bakıyor.
Şimdi, bir diğer konu nükleer enerji. Nükleer enerjiyle alakalı olarak, biliyorsunuz, birinci ve ikinci, artık yani retorik olarak şuna tekrar girmek istemiyorum: Yani, nükleer enerji ihtiyaç mı değil mi? Tabii ki herkes kendi düşüncesi içerisinde özgür meselelere bakmak, düşünce ve fikir beyan etmek durumunda; olabilir yani bu noktada bir sıkıntı yok ama ortada bir gerçek varsa ki, dünya medeniyetlerinin tamamı, neredeyse tamamı, gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamı nükleer enerji konusunda tartışmasız bir bu enerjiyi kendi ülkelerinde, kendi piyasalarında, kendi enerji portföylerinde kullanıyor; yüzde 20 kullanan var, yüzde 40 kullanan var, 50 var, 60 var, 70 var, neyse, ki Fransa yüzde 75'lerde.
Şimdi, bu çerçevede bizim öncelikli amacımız bahsettiğim stratejinin bir parçası olarak da kaynak çeşitlendirilebilirliği noktasında nükleeri de portföyümüze katmak. İkincisi: Nükleerin baz yük çerçevesi içerisinde oluşturduğu dengeli resimden de faydalanmak ve en önemlisi, bölgemizde 3 artı dediğimiz en son teknolojiyle birlikte bu teknolojiyi Türkiye'ye kazandırıp yerelleşme noktasında, lokalizasyon noktasında da Türkiye'yi nükleer teknolojilerle de tanıştırma. Esas bu çerçevede baktığımızda, Akkuyu'da tekrar normalleşmeye dayalı süreç başladı. Onun dışında, fizibilite çalışmaları noktasında ikinci santralimiz olan Sinop'taki Japonya ve Fransa ortaklığındaki süreç devam ediyor. Üçüncüyle ilgili henüz netleşmiş bir saha yok ama Türkiye'nin... Daha önce de söylediğim gibi, bir önceki bütçede veya grupta da şey yaptım. Dolayısıyla arz/talep dengesine dayalı bu çerçevede oluşturduğumuz resimde üçüncüyle ilgili de çalışmalarımız devam ediyor. 2017 yılında yine bahsettiğimiz çerçevede bunu hayata geçirmek için yoğun bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz.
Şimdi, enerji verimliğinden bahsetmişti, hakikaten önemli bir nokta. Bununla ilgili de bu yıl çok yoğun bir çalışma ortaya koyduk. Bu noktada ilgili bakanlıklara, ilişkili kurumların hepsine yazılar yazıldı ve bununla ilgili dönüşler tamamlandı ve şu an itibarıyla kurumsal açıdan bu süreç bitti. Bir sonraki safha olan, işte STK'lardır, üniversitelerdir, ilişkili özel sektör kurumlarıdır, bunlarla ilgili bir danışma kurulu toplantısını önümüzdeki ay bu noktada organize edeceğiz ve yol haritası belirlenecek. Bu çerçevede nihayete erdikten sonra yıl sonu, 2017 yılı Ocak ayında, her yıl yaptığımız yenilenebilir toplantısında da yeni yol haritasını inşallah anons edeceğiz. Bu da merak edilen noktalardan bir tanesi olduğu için Ahmet Bey sağ olsun, gündeme getirdi. Bu noktada biz bunu hayata geçireceğiz.
Bor ve BOREN: Bor ve BOREN konusu hakikaten önemli bir konu. Türkiye'nin sahip olduğu bir maden. Bunun geliştirilmesi, bununla ilgili yapılan araştırmalar -Bülent Bey bahsetti- verilen bütçe, bunun bir kısmı harcanıyor, ne kadar araştırmalar yapılıyor, bununla ilgili hangi teknolojilerde kullanıyoruz? Aslında ilk baştaki birkaç soruda da bu vardı. Konuşma metninde olmasa da -büyük kitapçık konuşma metninin özetidir aslında- konuşma metninde kısa geçilen hususların detayları aslında kitapçıkta var yani birçok konuya oradan da bakabilirsiniz ama ekstra bilgi talep edilen noktaların kitapçıkta olmayan hususlarıyla ilgili de ayrıca size bilgi noktasını da sağlayabiliriz.
BOREN -Bor Enstitüsü- bor madeninin özellikle endüstride ve sanayide çok daha fazla ve katma değerli bir ürüne dönüştürülmesiyle ilgili çalışmaların yapıldığı bir nokta. Bununla ilgili biz çok ciddi ürün ve yatırım da gerçekleştirdik yani bu çerçevede hâlihazırda geliştirilen birçok mevzu var takip edilen ama şu bütçe konusuna karar vereyim; o bütçe konusunun kısmı yatırımlar veya projelerin desteklenmesi değil, takvim yılında süregelen projeler eğer uzadıysa ödenekleri bir sonraki yıla kalabilirle de ilişkili olabiliyor. Ama, bu çerçevede, özellikle bilim adamı düzeyinde -yani bilim camiasından arkadaşların bir kısmı tanır, bilir, sektörle ilişkileri de çok yakından takip eder- gerek atom enerjisinde gerek nükleer enerjide gerek yeni alternatif teknolojiler çerçevesi içerisinde çok yoğun bir akıl istişaresi içerisindeyiz. Sadece lokal bilim insanlarımızla değil, küresel ölçekte dünyada bu teknolojilerle ilişkili süreçleri yakından takip eden bilim insanlarıyla da bu süreçler istişareli bir şekilde nasıl geliştirilebiliri yeni dönemde çok daha fazla arayış içerisinde olacağız.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yatırım ödeneğini kullanmamıştık art arda.
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - İşte o yatırım ödeneği belirlenen, diyelim yılbaşında o projelere bütçe verilmiş, ona göre -atıyorum- 11 milyon belirlenmiş ama aralıkta değil martta bitmiş, onun o kısmı aralığa rücu etmiş. Sonra, bir sonraki proje üç beş ay sarkmış, öyle gibi ama detaylı projelerle ilgili somut sorularınız olursa bakarım. Bana sorarsanız bu da yeterli değil, daha da fazla olup daha da araştırılmalı hususunuza kesinlikle katılıyorum. Ama, dediğim gibi kritik ve stratejik ürünleri siz endüstriyelleştirme, sanayileştirme, ürün olarak piyasada özelleştirme stratejisi güdüyorsanız hakikaten çok önemli bir yol katetmeniz lazım yani pazar olmanız da lazım bir noktada. İşte fındık örneğini hep verdim, aslında yine vermeme gerek yok. Birçoğunuz biliyorsunuz yani sadece o ürünün sizde olması değil, onun katma değerli bir ürüne dönüşmesi, o dönüşen ürünün de o teknolojide kullanılabilir bir metaya dönüşmesi ve pazar oluşturması aslında çok önemli yani bilim camianız da o çerçevede yürüyecek, büyüyecek, diğer konularda da.
Mesela, ben bu örneği veriyorum bilim insanlarımıza. Şimdi, patent sayısı şu kadar, endüstriyel sanayiye dönüşümü hangi sayıda? Bütçe var, ödenek var. TÜBİTAK, birçok kurum, bilim insanları, üniversiteler, özel üniversiteler, vakıf üniversiteleri; rekabet arttı. O zaman bir model değişikliğine belki gitmek lazım sanayi, endüstri ile üniversiteler iş birliğiyle. Şimdi, burada kamu üniversiteleri -hani hep diyorduk- bir kenarda; özel, vakıf birçok üniversite var. Bunlarla entegrasyon özelinde de belki yeni modele gitmek lazım ki, bu çerçevedeki enerji teknolojileriyle alakalı bulunduğumuz ortamlarda hep ifade ediyorum bunu, diyorum ki: Hocam, şöyle yapsak olmaz mı? Dünya kadar patent var. E, tamam, şöyle yapalım. Hiç gökyüzünde uzayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Patentleri alıp turşusunu kurup madalya gibi duvarda asmaya gerek yok. Alalım bunları, özel sektörde rekabete açalım, diyelim ki: Alın arkadaşlar, kim bana -para vermeyin, para da istemiyorum- özel sektörden en yüksek hisse oranını verecekse alsın buyursun patenti tepe tepe kullansın; kim bunu kârlı bir ürüne, metaya dönüştürürse, emtiaya, "product"a dönüştürürse ben de kazanacağım hissedar olduğum için o aldığım kaynakla ve kârla araştırmalarımı geliştireceğim gibi.
BAŞKAN - Sayın Bakan, son on dakika.
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yani, bu çerçevede ne yapılıyor BOREN'le ilgili, hızlıca bir sayayım: Sodyum bor hidrür yakıt pillerinin geliştirilmesiyle ilgili, uygulanmasıyla ilgili adımlar atıyoruz ve bununla ilgili araştırma; elementel bor üretimi hakeza öyle.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - O söylediğiniz, şimdiki söylediğiniz cümleyle birleştirerek yani ürüne dönüşmesi ne âlemde, onu söyleyin.
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - İşte, bakın, Bor Enstitüsü bunu geliştiriyor AR-GE olarak. Devlet olarak mı özel sektör olarak mı bunun geliştirilmesi noktasında, firmalar noktasında piyasanın daha rekabetçi bir şekilde buna dönüştürülmesi, bu ortamı sağlamamız lazım; sağlayacağız. İşte, alev geciktiriciler, çinko borat üretimi, borlu malzemenin tekstil sektöründe uygulanması, çeliğin ferro bor kaplaması, bor nitrür kaplama, sağlıkta, şurada burada, birçok konuda.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 2010'dan sonra ihracat rakamları sabit kaldı, 2010'dan sonra bir şey var.
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Dünya pazarı, fiyatlar ve... Çin dünyada en çok tüketen ülkelerden bir tanesi. 2014-2015'teki yavaşlamasına dayalı, ihracatın yavaşlamasından kaynaklı bir süreç.
Şimdi, Türkiye Petrolleri, BOTAŞ dedik. Bununla ilgili hızlıca ve kısa bir nokta da diyelim. Hakikaten, Türkiye Petrolleri ve BOTAŞ Türkiye'mizin önemli, çok stratejik, çok güzide iki firması. Bu noktada, bugüne kadar çok önemli yatırımlar, hizmetler yaptılar. Özellikle iki firmamızın bölgesel anlamda önemli birer oyuncu olması en önemli hedeflerimizden bir tanesi. Hem yapısal değişim dönüşüm hem stratejik bir bakış açısı hem de stratejik hedefleri bölgesel bir oyuncu olarak oynayabilmesi noktasında birçok farklı modeli şimdiden çalışmaya başlıyoruz ama bunun zamanlaması, bilançonun doğru bir şekilde hazır olması, bunun halka arz mı yapacaksınız, bunun çerçevesi içerisinde stratejik listeleri her daim elinizde tuttuktan sonra daha liberal şartlarda rekabet edebilecek önemli bir oyuncuya dönüşmesi noktasında THY modeli mi yapacaksınız, farklı bir modele mi girişeceksiniz; bununla ilgili çalışmalarımız da eş zamanlı yürüyor. Hakikaten bu çerçevede önemli adımlar var.
Her ne kadar petrol fiyatları düşse de Türkiye Petrolleriyle ilgili önümüzdeki dönemde sadece "onshore" değil yani karada değil "offshore" deniz noktasında farklı adımlar, farklı yatırımlarla ilgili proje ve planlamalarımızı yapıyoruz. Karadeniz, Akdeniz özelinde, önümüzdeki dönemde, tekrar Türkiye Petrollerinin deniz aramacılığında da daha etkin ve aktif bir döneme gireceğine şahit olabiliriz.
Elektrik iletim sisteminden bahsettik, altyapısından bahsettik. Bununla ilgili hakikaten geldiğimiz günden beri en çok belki mesaimizi alan noktalardan bir tanesi de bu. Hakikaten çok yoğun bir şekilde gelişen Türkiye'nin mevcut kurulu gücünü artırırken iletim altyapısını da artırmak, eski iletim altyapısını yenilemek, sektörün yaşadığı kur riski, kur krizine dayalı özel sektörün sorunlarıyla boğuştuğu, finansal boğuştuğu bir dönemde onların da bu sürecin içerisinde yürütebilecekleri iklimin oluşturulmasına dayalı bu yatırım ortamını hayata geçirmek için müşteri memnuniyeti kriterlerine dayalı -ki burada hakikaten özellikle Avrupa kriterleri çerçevesi içerisinde- Avrupa mükemmellik kalite ödülü çerçevesi içerisinde belirlenen kriterler özelinde çok yoğun bir çalışma ortaya koyduk. İşte burada, bir arızaya dönüş hızından bir çağrı merkezindeki telefonun cevaplanmasına kadar, teknik bir arızaya ne kadar süre içerisinde müdahale edilip ne kadar sürede bunun giderilmesine kadar, iletim hattı altyapısındaki yatırımların hangi sıklıkla denetlenmesine kadar birçok hususla ilgili çalışmalarımız çok yoğun devam ediyor. İnşallah, bu 2016-2020 arasına koyduğumuz bu 30 milyar TL'lik bütçeyi her yıl Bakanlığa bağlı, direkt bize bağlı ekiplerle de denetleyerek çok yakın ve sıkı bir şekilde inşallah buradaki süreci de iyileştireceğiz.
Şimdi, bu noktada baktığınızda, Türkiye çok önemli adımlar attı, atıyor. Şimdi hemen ilk gözüme gelen noktalardan bir tanesi yerli kömüre destek ve bununla ilgili elektrik üretiminde katkı olmuş mu, hemen bir cümleyle ona cevap vereyim: 2015 dokuz aylık ile 2016 dokuz aylık yani eylül sonunu kıyasladığımızda sadece yerli kömür 24,8 terawatt/saat üretilmişken bu yıl 31,8 terawatt/saate çıkmış yani yüzde 30'a yakın sadece yerli kömürde, geçtiğimiz yılın ilk dokuz ayına göre yerli kömüre destek olma noktasında yerli kömürün üretimdeki payının da arttığının bir örneği olarak anlatabiliriz.
Onun dışında, TEDAŞ sorusu çok sıkça gündeme geldi: "Hem çıkarıyorsunuz hem eleman almak için başvuruyorsunuz; bu çelişki değil mi?" diye. İşin içeriğini bilmediğimizde hakikaten makul gibi görünen bir soruyla karşı karşıya kaldık ama şu detayı bence atlamamak lazım: Burada, TEDAŞ özelleştirme kapsamında olduğu için, Özelleştirme İdaresinin kapsamında olduğu için yapılanma süreci, 4/C kapsamındaki çıkarılmalar ve kurumun daha verimli yönetilme noktasında yaptığı husus şu: İdari personel ile teknik personel arasında ciddi bir uçurum var. Kurumun çok yoğun bir teknik personel ihtiyacı varken kurumda şişmiş bir idari personel yapısı olduğu için... Emekliliği gelen yaklaşık 450 civarı personel var. Bir kısım yeterlilik noktasındaki diğer personel var. Bunların yerine, yeni dönemde daha az idari ve yönetici, daha çok teknik ve sahada vatandaşa hizmet olarak dönecek... İşte siz saydınız, harita mühendisi diyoruz, yani 156 elektrik mühendisi alınacak, 21 harita mühendisi, 20 elektrik teknikeri, 42 harita teknikeri ve diğer mühendislerin toplamıyla 248 daha uzman mühendis çerçevesi içerisinde bir personel yapısına geçeceğiz.
MUSA ÇAM (İzmir) - 400 kişiyi de havuza alıyorsunuz Sayın Bakan.
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Zaten 450'si emekliliği gelen personel, hem daha genç hem daha mühendis odaklı ve idari ve yönetici profilinden mühendise kayan, daha teknik yoğun bir kuruma dönüştürülmesi süreci var.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, dört dakika kaldı zaten. Lütfen...
ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Şimdi, nükleer düzenlemeyle ilgili, Bülent Bey çok önemli bir konudan bahsetti. Yeni nükleer yasası paketi içerisinde, burada Avrupa Birliğiyle alakalı, muhatabımız olan Avrupa Birliği Enerji Komiseri Sayın Canete'yle de yakın yürüttüğümüz süreçte de burada yeni nükleer yasal düzenlemesini, bu hassasiyetler çerçevesi içerisinde düzenliyoruz ve burada sadece TAEK'in nükleer düzenleme fonksiyonu eksikleri olan konuların yanında AR-GE fonksiyonunu da birbirinden ayırt ederek daha bağımsız bir kurum ve yasal mevzuat ve denetim, takip, çerçeve, güvenlik altyapısı içerisinde buna uygun bir süreci devam ettiriyoruz. İnşallah, yeni nükleer enerji yasasında bu hassasiyetleri Avrupa Birliğiyle daha uyumlu bir şekilde görme şansını yakalayacağız.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Amasra...
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Geliyorum.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşkilat yapısının değişmesi lazım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Aynen. Teşkilat yasası, yapılanması, personel, belki yönetmeliği. Yani dediğiniz nükleer gibi çok niş bir alanda 2 bin lira, 3 bin lira bir mühendis yapısıyla nasıl yapabilirsiniz, yurt dışından nasıl destek? Yani bu çerçevede de bunu değerlendireceğiz.
"Doğal gaz ithalatı arttı mı?" sorusuyla ilgili şunun altını çizeyim. 2015 yılı ilk sekiz ay doğal gaz ithalatımız 31 milyar metreküptü, 2016'nın bu yılın ilk sekiz ayında 29,9 milyar metreküpe düştü, dolayısıyla doğal gaz ithalatımız artmadı, daha da azaldı. Onun da altını çizeyim.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Amasra...
BAŞKAN - Amasra'yı yazılı verseniz de olur Sayın Bakanım.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Hayır Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Amasra'yla ilgili eğer hem Hattat konusunu soruyorsanız hem...
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Evet. Söylediğim iddialarım vardı, onları cevaplandırın lütfen.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Orada sekiz-on tane madde var. Birçoğuyla ilgili siz...
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Devletin 170 milyon lira alacağı var.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Tamam.
Şimdi, Amasra sahasıyla ilgili yedi-sekiz tane soru var, hepsinin tek tek cevaplarını arkadaşlar çıkarıyor ama genel olarak şöyle ifade edeyim.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - 2005'ten beri.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Aynen öyle, on küsur, on bir yıllık bir konu, sizin de bildiğiniz gibi. İşte bunun izinleriydi, onaylarıydı, on bir yıldır süregelen bir süreç ve tahmin ediyorum bu yıl içerisinde, geçtiğimiz bir iki ay içerisindeki diğer onayları ve izinleri de alınarak çevresel konularla da ilgili ÇED'inin de tamamlanmasına dayalı... Önümüzdeki günlerde herhâlde çıkıyor. Enerji Bakanlığında değil konu.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Tamamlandı, tamamlandı.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Tamamlandı ve bu hassasiyetlere de uygun bir şekilde bir termik santrale dönüşüyle ilgili önünde benim bildiğim hukuki olarak bir problem kalmadı.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Kömür rezervleri açısından bir soru yönelttim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Hangi soru?
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Termik santrali yerli kömür kullanmak şartıyla orada kurma konusunda ısrarlısınız ama öyle bir rezerv yok.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, süreniz doldu, kalan sorulara yazılı cevap verebilirsiniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Tamam.