KOMİSYON KONUŞMASI

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi şahsım adına ve tüm mensuplarımız adına, çalışma arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum. Bir yıldan bu yana dış politikamızdaki gelişmeleri ve önceliklerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Bakanlığımız içinde de değişiklikler oldu. Bakan Yardımcımız Cumhurbaşkanımızın kabulünde Bosna-Hersek Dışişleri Bakanına eşlik etmek üzere Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na gittiler, daha sonra aramıza katılacaklar.

Müsteşarımız değişti, yeni müsteşarımız Ümit Yalçın Bey oldu. Kendisini sizlere özellikle tanıtmak istedim.

Müsteşar yardımcılarımızda da değişiklikler oluyor. Biliyorsunuz atama döneminde bazı arkadaşlar yurt dışına gidiyor, yeni arkadaşlarımızı göreve getiriyoruz. Her zaman kadın erkek dengesini de Bakanlığımızda gözetiyoruz, pozitif ayrımcılık bile yapıyoruz, aksi takdirde Gökçen Hanım'ın gazabına uğrarız.

Bakanlığımın 2017 mali yılı bütçesi tasarısının Komisyonunuzda görüşülmesi vesilesiyle huzurlarınızdayız. Meclisimizi dış politikamızdaki gelişmeler hakkında özellikle bilgilendirmeyi her zaman önemsiyoruz. Dışişleri Komisyonuna zaman zaman gidiyoruz. Yeni dönemde gitme imkânımız olmadı, zamanını Başkan ve üyeleriyle ayarlayamadık ama Bütçe Komisyonunda yılda bir kere de olsa baştan sona dış politikamızı değerlendirme fırsatı bulmaktan da büyük bir mutluluk duyuyorum. Konuşmamın sonunda sizlerin sorularını cevaplamaktan ve önerilerinizi, eleştirilerinizi almaktan da büyük bir mutluluk duyacağım. Ve bilgilendirmenin de ötesinde, dış politikamızın belirlenmesinde Parlamentomuzun özellikle rolüne de çok önem veriyoruz.

Geçen seneki bütçe görüşmelerinden bu yana ülkemizde ve dünyada gerçekten önemli gelişmeler oldu. Bunlardan en önemlisi 15 Temmuz gecesi ülkemizde yaşanan darbe girişimi. Halkımızın dirayetiyle, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde millet olarak reddettiğimiz bu darbe girişimi elbette dış politikamızı da etkiledi. FETÖ'yle mücadele dış politikamızın şu anda önceliklerinden bir tanesidir. Bu konuda neler yaptığımızı biraz sonra detaylıca anlatacağım. Ancak, daha önce de vurguladığımız gibi, özellikle siz milletvekili arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Meclisimiz FETÖ'nün gerçek yüzünün yabancılara anlatılması konusunda çok önemli bir rol üstleniyor. O gece, tüm milletvekillerimizle, değişik partilerden milletvekillerimizle, burada olan milletvekillerimizle Meclisi açık tutarak Gazi Meclisin sadece Kurtuluş Savaşı zamanında değil darbe girişimlerinde de demokrasiye nasıl sahip çıktığını tüm dünyaya gösterdik. Sayın Meclis Başkanımız Demokrasi ve Dayanışma Zirvesi düzenledi, çok sayıda uluslararası parlamenter meclislerin temsilcileri, başkanları katıldı ve çok güçlü bir bildiri yayınlandı. İktidar ve muhalefet partilerinden milletvekili arkadaşlarımız çeşitli ülkelere giderek yabancı muhataplarını bilgilendiriyorlar, bu çok önemli. Biz de ülkemizi ziyaret eden yabancı konuklarımızı özellikle Meclisimizi ziyaret etmeleri konusunda yönlendiriyoruz. Meclisimize yapılan saldırıyı bizzat görmelerini istiyoruz ve buradan, milletvekillerinden doğrudan dinlemelerini de istiyoruz. Çok sayıda ziyaretçi, hemen hemen Türkiye'ye gelen tüm ziyaretçiler Meclisimizi de ziyaret etti. Gazi Meclisimizin bu çalışmaları bizim yurt dışındaki çabalarımıza da büyük katkıda bulunuyor.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri; FETÖ gerçek anlamıyla uluslararası bir terör örgütüdür. Dolayısıyla, FETÖ'yle mücadelenin yurt dışı boyutu da çok önem arz ediyor. Bizim bu konudaki çalışmalarımızın üç ayağı bulunuyor; birincisi FETÖ hakkındaki gerçekleri yabancı muhataplarımıza anlatmaktır ve tüm arkadaşlarımızla birlikte âdeta anlatmak için seferberlik ilan ettik. Dış temsilciliklerimizin bugüne kadar, Cumhurbaşkanı düzeyinde 64, Başbakan düzeyinde 88, Bakan düzeyinde 597, milletvekili düzeyinde ise 1.444 teması oldu. Diğer üst düzey yetkililerle beraber yaklaşık 8.400 temasta bulunduk yurt dışında misyonlarımız aracılığıyla. Ayrıca, yine dış temsilciliklerimizin yazılı ve görsel basınla gerçekleştirdiği mülakat sayısı 2.270, basın toplantısı sayısı 236, yayınlanan makale ya da mektup sayısı ise 488'dir.

Girişimlerimiz sonucunda, İslam İşbirliği Teşkilatı geçtiğimiz günlerde tarihî bir karar alarak FETÖ'yü terör örgütü ilan etti. Böylece, FETÖ'nün, Türkiye'nin, İslam ülkelerinin ve diğerlerinin kamu düzenine, güvenlik ve istikrarına yönelik tehdit oluşturduğu kayıt altına alındı. Ayrıca, üye devletler, FETÖ'ye karşı gerekli her türlü tedbiri almaya ve bu yönde ülkemizle iş birliği yapmaya davet edildi. İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri de kararın uygulanmasını takip etmekle ve 2017'de gerçekleştirilecek İslam İşbirliği Teşkilatı 44'üncü Dışişleri Bakanları Konsey Toplantısı'na bu konuda bir rapor sunmakla görevlendirildi. Bu çok önemli bir adımdır. İslam İşbirliği Teşkilatı bir yıl boyunca FETÖ'ye yönelik adımları takip edecek ve bunu bir sonraki toplantıya rapor hâlinde Genel Sekreter getirecek.

Körfez İşbirliği Konseyi dışişleri bakanları da FETÖ'yle mücadelede önemli bir dayanışma sergilediler. 13 Ekim'de yaptığımız toplantı sonucunda FETÖ terör örgütü ilan edildi, mücadele edilecek terör örgütleri listesine alındı. Ve bu da çok önemli bir adım, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelere de, kardeş ülkelere de çok teşekkür ediyoruz. Yaptığımız bütün ikili ziyaretlerde ve katıldığımız çok taraflı toplantılarda FETÖ tehdidini tüm muhataplarımıza samimi bir şekilde, açıklıkla anlatıyoruz. Bu çerçevede, 12 Eylülde Avrupa Konseyi Delegeler Komitesine, 7 Ekimdeyse Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kuruluna hitap ettik.

FETÖ'ye karşı yurt dışında verdiğimiz mücadelenin ikinci ayağı ise bu örgüte bağlı kuruluşların kapatılmasını ya da devralınmasını sağlamaktır. Bakanlığımızdaki verilere göre, bugüne kadar 7'si dernek statüsünde 72 okul veya eğitim merkezi olmak üzere 79 FETÖ kuruluşunu kapattırdık veya yönetiminin devrini sağladık. Somali'den Azerbaycan'a, Sudan'dan Gine'ye, Angola'ya, Kazakistan'a, Tacikistan'a kadar birçok ülkede bu adımlar atıldı ve Gine'de devralınan 5 okuldan 2'sine Şehit Ömer Halisdemir'in adı verildi ve şehidimizin adını Gine'de de yaşatacağız. FETÖ'nün faaliyet gösterdiği bütün ülkelerde girişimlerimizi aralıksız sürdürüyoruz, bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı ve Maarif Vakfımızla tam bir uyum ve iş birliği içinde çalışıyoruz.

Üçüncü olarak ise, teröristbaşı Fetullah Gülen ve diğer örgüt üyelerinin iadesi için çaba sarf ediyoruz. Bazı FETÖ üyeleri ülkemize iade edildi değişik ülkelerden. O ülkelerin ricası üzerine bunların isimlerinin ve iade aldığımız kişilerin isimlerinin hepsini açıklamıyoruz ama bazılarını, bildiğiniz gibi, açıkladık. Pensilvanya'daki örgüt liderinin iadesi için de Adalet Bakanlığımızla birlikte çabalarımızı sürdürüyoruz. Gerekli belgeleri ABD makamlarına ilettik, son olarak Sayın Adalet Bakanımız Washington'u ziyaret etti, ilave belge ve delillerle yine orada temaslarını sürdürdü. Şunu söylemek isterim: Şu anda ABD'nin elinde en sağlam dosya vardır, yani geçici olarak tutuklaması ve bize iade etmesi için şu anda en sağlam dosya FETÖ'yle ilgili Washington'da mevcuttur. ABD makamlarıyla her düzeyde yaptığımız temasta şu hususu vurguluyoruz: "Bu teröriste sahip çıkmanın ilişkilerimize ciddi bir maliyeti olacaktır, ilişkilerimizde herhangi bir kırılma yaşanmasını istemiyorsanız ve müttefik olarak bizi önemsiyorsanız mutlaka bu teröristbaşını ülkemize iade etmelisiniz, aksi takdirde ilişkilerimizin etkilenmesi kaçınılmazdır." Bunu başından beri söylüyoruz. Kendileri de zaten Türkiye'deki kamuoyunun bu konudaki görüşünü çok iyi takip ediyorlar, biliyorlar.

FETÖ, ne yazık ki tüm kurumlarımıza sızdığı gibi, bizim Bakanlığımıza, Dışişleri Bakanlığına da sızmıştır. Bunun değişik yöntemleri var. Başka kurumlardan gelmişler, sınav yöntemini değiştirmişler vesaire. Ve bu örgütle bağlantılı olduğu tespit edilen personelle ilgili gerekli tedbirleri biz de aldık. Bugüne kadar 440 personelin Bakanlığımızla ilişiğini kestik. Bunlardan zaten geçen sene 34'ünü başka kurumlara göndermiştik darbe girişiminden önce. Bunu yaparken gerçekten adil, hakkaniyetli ve titiz bir inceleme yürüttük. Bakanlığımızda da bir komisyon var. Ciddi ve somut bulgu ve belgelere dayandık. Yani böyle gereksiz şeyler değil ya da suçlamalar değil, net belgeler üzerine bu çalışmaları sürdürdük.

Çok değerli arkadaşlarım, Bakanlığım bir yandan da diğer terör örgütleriyle mücadelesini özellikle yurt dışında sürdürüyor. PKK, DHKP/C, DAEŞ, El Kaide gibi, YPG gibi terör örgütleriyle mücadelemizde Türkiye'nin mücadelesine katkı sağlıyoruz Dışişleri Bakanlığı olarak. PKK ve DHKP/C'nin yurt dışındaki propaganda faaliyetlerine, finansman ve eleman devşirme çalışmalarına karşı önlem alıyoruz, gerekli girişimlerde bulunuyoruz.

Ne yazık ki, özellikle bazı Avrupa ülkelerinin terörle mücadele çabalarımıza yeterince destek vermediğini de görüyoruz. Bunu da kendilerine söylüyoruz. Bu, kabul edilemez bir çifte standarttır, ikiyüzlülüktür. Terör örgütü kendilerini hedef aldığı zaman çok iyi bir iş birliği var, dayanışma var ama Türkiye'yi hedef aldığı zaman tüm faaliyetlerine izin veriyorlar ve âdeta ev sahipliği yapıyorlar. Bunun detaylarına daha sonra gireriz.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadelemiz sürerken tabii ki dış politikamızın diğer alanlarında da son derece yoğun bir gündemimiz var.

Öncelikle şu noktanın altını çizmek isterim: Biz, izlediğimiz aktif dış politikayla, bölgesel ve küresel meselelerin çözümüne somut katkılarda bulunuyoruz. Bu çabalarımız dil, din, mezhep ve ırk farkı gözetmiyor, mesafe de tanımıyor. Örneğin, en son Haiti'de bir sel felaketi oldu, doğal felaket oldu. Hemen Amerika'nın yanı başında. Amerika da güçlü bir ülke. Bırakalım Amerika yardım etsin demedik, hemen yardım elimizi uzattık ve şu anda Haiti'ye, Haitililere çok ciddi destek veriyoruz.

Bakınız, Küresel İnsani Yardım 2016 Raporu'na göre, bizim yaptığımız insani yardım miktarı 3,2 milyar dolar. Özellikle TİKA'mız aracılığıyla yaptığımız kalkınma yardımı miktarıysa 3,9 milyar dolar düzeyinde. Bu, gerçekten bizim insan odaklı dış politika izlediğimizin en önemli göstergesidir. Eğer yurt dışında başka ülkelerde mazlum toplumlar varsa, yardıma ihtiyacı olan insanlar varsa biz buna duyarsız kalamayız. Kaldı ki o sorunu yerinde çözmezseniz sorun da size, ne olursa olsun, terör ya da işsizlik ya da diğer sorunlar mutlaka size gelir.

Biliyorsunuz, ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeli ve Iraklı sayısı 3 milyona yakın. Diğer ülkelerden gelen mülteci sayısıyla birlikte 3 milyondan fazla insanı ülkemizde misafir ediyoruz. Avrupa ülkelerine baktığımız zaman yeniden yerleşim kapsamında 10-11 tane alan bir ülke geçen gün bunu büyük bir başarı gibi anlatıyor bize, bize anlatıyor hem de. Bazı ülkeler 20'yi geçmiyor. Bazıları baştan "Ben Müslüman almam." diye kapıyı kapatıyor. 100 tane alan bunu destansı bir şekilde anlatmaya çalışıyor ama 3 milyon insan ve harcadığımız miktar da biliyorsunuz 12 milyar doları geçti ama sivil toplum örgütleri, belediyeler, insan hakları örgütlerinin yaptığı harcamalarla birlikte 24 milyarı aştık, 25 milyara yaklaştık.

Bu vicdan odaklı dış politikamızın ikinci bir boyutu daha var: Haksızlığa uğrayanların ve mazlumların sorunlarını uluslararası gündeme taşıyoruz. 2016 yılı içinde ev sahipliği yaptığımız bazı etkinliklerle küresel gündeme katkıda bulunduk. Geçen sene burada -bir sene önce- 2016 yılı içinde üstleneceğimiz, ev sahipliği yapacağımız önemli etkinlikleri anlatmıştık. Bunlardan bir tanesi ilk defa düzenlenen Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Zirvesi'dir. İstanbul'da 23-24 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdik ve 180 ülke katıldı. Âdeta New York'ta bir Genel Kurul gibi 180 ülke katıldı. Çok sayıda devlet başkanı, krallar, başbakan ve diğer üst düzeyde katılımlar oldu.

Keza, 14-15 Nisan tarihlerinde düzenlediğimiz 13. İslam Zirvesi'nin temasını da "Adalet ve Barış İçin Birlik ve Dayanışma" olarak belirlemiştik. Şu anda İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanlığını yürütüyoruz iki yıllığına. İlk defa bir dönem başkanlığının eylem planı var, öncelikleri var, bunu hazırladık ve önümüzdeki süreçte aktif bir şekilde inşallah birçoğunu hayata geçirmeye başlıyoruz. Çok aktif bir dönem başkanlığı geçirmeyi planlıyoruz, düşünüyoruz, katkı sağlamayı düşünüyoruz.

Yine, İslam dünyasının karşı karşıya olduğu tüm meselelere de hep birlikte çözüm arıyoruz.

Çok değerli arkadaşlarım, bugün dünya nüfusunun sekizde 1'ini -yaklaşık 900 milyon- en az gelişmiş ülkeler oluşturuyor. Bu ülkelerin küresel ekonomi içindeki payları ise sadece yüzde 1. Biz bu ülkelerin durumuna da kayıtsız kalmadık, insani zirvede gündeme getirdik. Geçen sene G20 zirvesinde bu en az gelişmiş ülkelerin sorunlarını da gündeme getirdik. G20'nin şu anda Çin Dönem Başkanlığının da gündemindeydi. Bizim sayemizde artık sürekli hâle geldi.

Diğer taraftan, hemen İstanbul'daki insani zirvenin arkasından bir hafta sonra Antalya'da 27-29 Mayıs tarihlerinde En Az Gelişmiş Ülkeler Toplantısı'nı yaptık. Esasen 2011 yılında da En Az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi'ni İstanbul'da gerçekleştirmiştik. Bunun devamı olan bu toplantıyı gerçekleştirmekten mutluluk duyduk. Yine, 180'e yakın ülkenin Antalya'da katılımı oldu. En az gelişmiş ülkeler arasında Somali'ye yönelik özellikle de desteklerimiz devam ediyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve Hanımefendi'nin Somali ziyaretine kadar dünyada özellikle Avrupa'da birçok ülke Somali'nin nerede olduğunu bilmiyordu. Ama biz bir taraftan devlet kurumlarının kapasitesini Somali'nin güçlendiriyoruz, diğer taraftan yeni hastaneler açarak insanların en azından insanca tedavi görmesini sağlıyoruz. Okullar açıyoruz. Kalkınma projelerimizle yine Somali'ye destek oluyoruz. Somali sembol olduğu için söylüyorum, birçok ülkede bu desteklerimizi sürdürüyoruz ve şu anda dünyadaki en büyük büyükelçilik kampüsümüz de Somali'dedir ve şehrin merkezindedir. Birçok ülke hâlen -büyük ülkelerden bahsediyorum- büyükelçiliklerini havaalanı içindeki prefabrik ofislerde yürütüyorlar ama bizimki Mogadişu'nun tam merkezinde. Bugüne kadar yarım milyar dolardan fazla yardım ettik. Yine, bu sene şubat ayında Somali'yle ilgili yüksek düzeyli ortaklık formuna da ev sahipliği yaptık.

Biz bundan sonra da başkalarının gitmek istemediği yerlere de, Afrika olsun, Uzak Doğu olsun, Karayipler olsun, Asya Pasifik olsun, gitmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken sadece kendi ekonomik çıkarlarımızı düşünmüyoruz ama ortak çıkarlarımızı ön plana çıkarıyoruz, insani boyutunu da ihmal etmiyoruz.

Çok Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ne yazık ki, küresel problemler göç krizi veya ekonomik meselelerle sınırlı değil. Bakınız, bugün Avrupa'da özellikle artan yabancı düşmanlığı, aşırıcılık ve İslamofobi yani İslam karşıtlığı gibi eğilimlerin giderek arttığını görüyoruz, özellikle Batı'da ve Avrupa ülkelerinde. Biz, yaptığımız bütün temaslarda, bu meseleye dikkat çekiyoruz, bu artan trendin tehlikesine özellikle işaret ediyoruz ki yavaş yavaş özellikle Avrupa'yı İkinci Dünya Savaşı öncesine götürüyor. Gerçekten bunu söylerken abartmış değiliz. Tüm göstergeler, veriler, tüm ırkçı partiler, tüm bu akımlar gerçekten Avrupa'yı birleştiren değerleri de yok etmeye başlamıştır. Bunun için özellikle "Medeniyetler İttifakı" ve "Barış İçin Arabuluculuk" inisiyatiflerimizi de aktif bir şekilde yürütüyoruz, İspanya'yla ve Finlandiya'yla eş başkanlığını yaptığımız Birleşmiş Milletler çatısı altındaki bu inisiyatiflere önem veriyoruz. Ve İslam İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul'daki zirvedeki önerisiyle "Avrupa Müslümanları Temas Grubu" kuruldu ve bundan üç hafta önce FETÖ'nün terör listesine alındığı toplantıda ilk toplantımızı yani Avrupa Müslümanları Temas Grubu toplantımızı gerçekleştirdik. Ben de bizzat katıldım ve desteğimizi verdik.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Değerli Başkan; bütçe konuşmaları, tartışmalar, oylamalar çok uzun bir serüven, dolayısıyla çok vaktinizi almadan dış politika gündemimizdeki bazı konular hakkında da sizlere bilgi vermek istiyorum kısa kısa.

Irak, yıllardır kaos içinde biliyorsunuz. Irak Hükûmeti kendi ülkesinde egemenliğini maalesef tam olarak kullanamıyor. Terör örgütleri Irak'ta yuvalanmış durumda hem de birçok terör örgütü DAEŞ ve PKK başta olmak üzere. Bu duruma elbette biz seyirci kalamazdık. Bu ülkede elini kolunu sallaya sallaya gezen PKK'nın ve DAEŞ'in özellikle ülkemize yönelik tehdit oluşturmasına ve vatandaşlarımıza yönelik tehdit oluşturmasına elbette izin veremezdik. Bu yüzden, Irak'a destek oluyoruz. Irak ordusuna malzeme verdik. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Güvenlik Güçleri'ne de eğitim sağlıyoruz. Irak makamları, Başika'da Musullu gönüllüleri eğitmemizi istemişti. Daha sonra biliyorsunuz gereksiz bir gerginlik oldu. Bugün, bizim Başika'da eğittiğimiz gönüllüler Musul operasyonunda yer alıyor. Esasen bu eğitimin de amacı buydu. DAEŞ'e karşı yerel güçleri eğitmek, güçlendirmek ki kendi şehirlerini DAEŞ'ten kurtarsınlar ve sonra güvenliğini de sağlasınlar.

Biz, Irak Hükûmetine karşı hep dürüst olduk. Gerçekten başından beri Maliki döneminde de, özellikle de "Mezhepçilik yapmayın." uyarısını çok yaptık ki maalesef bu mezhepçiliğin acısını Irak halkı çekiyor. Bölgemizin istikrarına, güvenliğine de negatif etkisini hep birlikte görüyoruz.

Başika kampı konusu da işte bu mezhepçi bakış açısı nedeniyle, biraz önce söylediğim gibi, gereksiz bir kriz hâline geldi ama biz bu meseleyi diplomatik yolla çözmek için Iraklılarla görüşmeye devam ediyoruz. Müsteşarımız bundan on gün önce Bağdat'a gitti ve bir hazır metin, resmî olmayan, müzakere için bir metin verdik. Onlar bize görüşlerini aktardılar. Bu diyalog devam ediyor. Üç temasta bulunduk Roma'da, İstanbul'da ve Bağdat'ta ve şimdi onların gelmesini bekliyoruz. Amacımız, kampı koalisyon bünyesine almak ve Irak'la birlikte çalışmaktır. Biz de bu iyi niyetimiz var. Umarım iç kaygılardan kurtulan Irak'ta da bu anlayış yerleşir.

Musul operasyonu konusunda da hassasiyetlerimiz var. "Haşdi Şabi" adlı mezhepçi milislerin Musul'a ve Telafer'e girmemesi gerektiğini hem Bağdat yönetimine hem Kuzey Irak yönetimine hem de koalisyon içindeki ülkelere anlatıyoruz ve bu da hedefine ulaşmış durumda çünkü daha sonra oluşabilecek buradaki felaketleri, krizleri yönetmek çok zor olacak.

Öte yandan, PKK'nın Sincar'daki sözcüleri Telafer'e girmekten, Musul operasyonuna dâhil olmaktan bahsediyor, sürekli açıklamalar yapıyor. Ve biz özellikle Yezidileri savunuyor görüntüsü altında Sincar'ı da Kandilleştirmeye çalışan, bu heves içinde olan PKK'ya karşı da tedbirlerimizi özellikle almış bulunuyoruz. Son zamanlarda sınırımıza belli sayıda askerimizin, Silahlı Kuvvetlerimizin gönderilmesinin amaçlarından bir tanesi de budur ve böyle şeylere asla müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz. Bunu da özellikle vurgulamak isterim.

Çok değerli arkadaşlarım, Fırat Kalkanı Harekâtı kısa zaman içinde başarılı oldu. Esasen yıllardır söylüyoruz, DAEŞ'i eğer biz bu iki ülkeden defetmek istiyorsak hava harekâtı yetmez kara operasyonu olması lazım ve özel kuvvetlerimizle yerel güçleri destekleyebiliriz. Koalisyon içindeki ülkelerin bakış açısı farklıydı ama mesela "Menbic'e iki ayda kuzeyden Cerablus'tan inilebilir." diyen ülkeler kırk sekiz saat içinde bizim desteğimizle Özgür Suriye Ordusu'nun indiğini görünce şaşırdılar. İşte, diğer Dabık gibi onlar için sembolik olan, DAEŞ için sembolik olan şehirler bile kısa sürede ele geçirildi ve bu harekâta ABD de katılmak istedi, ortak olmak istedi ama koalisyonun da hava desteği var, hava desteğini birlikte veriyoruz.

Diğer taraftan Menbic biliyorsunuz bizim için önemli. Esasen biz Menbic'te YPG unsurlarının gelmesini istemedik, karşı çıktık. Ama ABD bize şöyle bir söz verdi: "Bunlar sadece kenarda kalacaklar ve operasyon biter bitmez geriye dönecekler yani Fırat'ın doğusuna gidecekler." Şu anda 200 civarında YPG'linin hâlen gitmediğini biliyoruz ve ABD'li muhataplarımıza da "Sözünüzde durun, siz bize söz verdiniz, bu şekilde güvenilirliğinizi de kaybediyorsunuz yani 200 YPG'liye ya sözünüzü geçiremiyorsunuz ya da gitmesini istemiyorsunuz, bunun başka seçeneği yok. Sözünüzü geçiremiyorsanız o zaman zaten böyle bir terör örgütüyle iş birliği yapmayın." diyoruz. Bizim haklılığımız da ortaya çıkıyor. "Eğer geri göndermek istemiyorsanız da o zaman bize açıkça söyleyin, sözünüzde durmayacağınızı da açıkça söyleyin. Dürüst olun bizimle." diyoruz. Yani biz tüm ülkelere "Bizimle ilişkilerinizi sağlıklı yürütmek istiyorsanız biz size karşı açığız, şeffafız, siz de dürüst olun." diyoruz ve bir an evvel bunların da geri dönmesini bekliyoruz. Aksi takdirde, kendimiz bazı tedbirler de alacağız.

El Bab'a kadar bu operasyonun devam etmesinde çok fayda var. Bu süreci Rusya'yla da birlikte yürütüyoruz, bilgilendirme yapıyoruz, her şeyimiz şeffaf. Yine, diğer koalisyon içindeki ülkelerle de dediğim gibi iş birliğimiz var.

Diğer taraftan, siyasi çözüm için de çaba sarf ediyoruz. Yani, gerçekten, bir barış nasıl sağlanabilir, ateşkes nasıl sağlanabilir, insani yardımları nasıl ulaştırabiliriz ve siyasi çözüme nasıl gidebiliriz, aşama aşama tüm bu konularda bizim başından beri somut önerilerimiz var. Biz her zaman söylüyoruz ki en yararlı, kalıcı çözüm siyasi bir çözümdür, siyasi dönüşümdür ama bunu oluşturmak için de ateşkesin sağlanması lazım.

İnsani yardımlar konusunda Lozan'da bir önerimiz oldu, "Ortak bir konvoy oluşturalım Birleşmiş Milletlerle beraber, ABD, Rusya, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Katar, kendi bayraklarımızla götürelim ki kimse vurmasın." Bu insani önerimize Birleşmiş Milletlerden güçlü destek geldi, bazı ülkeler de destekledi fakat İran ve Rusya gibi ülkeler bunu bile pazarlık konusu yapıyorlar. Bu doğru bir şey değildir, insani konuların bence en acımasız savaşlarda bile bugüne kadar siyasi malzeme yapmadan iş birliği içinde yürütüldüğünü görüyoruz ama Suriye'de, Halep'te maalesef bu konuda henüz bir çaba, bir sonuç elde edemedik.

Diğer taraftan, özellikle terör örgütleriyle ılımlı muhalefetin ayrışması konusunda da teknik görüşmelerimiz devam ediyor. Cenevre'de bizim de dâhil olduğumuz 5 ülkenin uzmanları bazı konularda mutabakata vardılar, herkes kendi ülkesinden görüş alıyor şu anda. İnşallah, bu konuda da başarılı oluruz ki siyasi çözüme doğru adımlar atılır. Biz Suriye konusunda yapıcı önerilerimizi ve katkılarımızı yapmaya devam edeceğiz. İkili görüşmelerimiz de devam ediyor bir taraftan Rusya'yla, bir taraftan İran'la 3 defa görüştük. Çünkü, bu ülkelerin buradaki rolü önemli ama negatif değil, pozitif rolü olması gerekiyor.

Rusya'yla normalleşme süreci devam ediyor. Uçak düşürme hadisesinden sonra sekiz aylık bir ara olmuştu, sabırlı olduk ve bunun karşılığını da aldık ve normalleşme sürecinde Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Putin 3 defa görüştü. Bizim yine birçok düzeyde görüşmelerimiz devam ediyor. 2017 yılının başlarında Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısını gerçekleştireceğiz. Bunun hazırlık toplantısını Lavrov'la inşallah bu yıl içinde -şu anda tarih veriyoruz karşılıklı- bir tarih üzerinde uzlaşıp o hazırlık toplantısını da Türkiye'de gerçekleştireceğiz. Enerjiden turizme, inşaattan tarıma kadar birçok alanda da iş birliğimiz var, bu konuda da engeller bir bir kalkıyor ama Rusya'yla anlaşamadığımız, farklı düşündüğümüz konular da var. Bunlardan biri Kırım. Biz Kırım'ın ilhakını tanımayacağımızı daha önce de söyledik. Şimdi ilişkileri normalleştirmek için yaptığımız görüşmelerde de açıkça söylüyoruz ve oradaki insan hakları ihlallerini de gündeme getiriyoruz, doğal olarak gündeme getiriyoruz, onlar bizim kardeşimiz. Diğer taraftan, Ukrayna'nın ve Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü de savunduğumuzu her platformda da söylüyoruz. Bunlar gizli şeyler değil. Yine, Suriye'de Esad'ın kalması gitmesi konusunda da farklı düşünebiliriz, bunlar doğaldır ama bu meseleleri de diyalog içinde olup görüşmek de en yararlı yöntem diye düşünüyoruz.

Diğer taraftan, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize gelecek olursak, biliyorsunuz bir göç anlaşması yaptık mart ayında. "3+3 milyar avro" sözleri var, taahhütleri var; bize değil, buradaki Suriyeli mültecilere yönelik. Bugüne kadar gelen miktar çok ciddi bir miktar değil yani yarım milyar avro, 500 milyon avro düzeyinde ama 3 milyar... Şimdi, olağanüstü bir durum yaşıyoruz, bu paranın, özellikle bu zor durumda yaşayan insanlara transferi konusunda Avrupa Birliğinin daha pratik olması lazım, mevcut bürokratik işlemlerle devam ederse bir projenin hazırlanması iki üç yıl devam ediyor. O yüzden Avrupa Birliğine bu süreci hızlandırma konusunda sürekli çağrıda bulunuyoruz.

15 Temmuz gecesi ve terörle mücadelemizde de maalesef Avrupa Birliğinin, Avrupa Birliği kurumlarının ve ülkelerinin samimiyetsizliğini görüyoruz ve öyle "ama"sız, "fakat"sız destek veren ülke sayısı da az oldu. Daha ilk gece, gece üç buçukta bile, siz burada Meclisi beklerken darbenin başarısız olacağını gördükten sonra, Cumhurbaşkanımızın çağrısı, İstanbul'da 1'inci Ordu Komutanının yine Genelkurmay Başkanı Vekili olarak yaptığı çağrılardan sonra bu sefer "Bu darbeciler nasıl muamele görecek?" diye gecenin üçünde bana telefon açıp sorgulamaya kalkanlar oldu. Yani, bunların derdinin Türkiye'ye destek vermek değil, çok farklı olduğunu o gece de gördük. Daha sonra bir fırsat olur, o geceki telefon görüşmelerinin birazını en azından sizlerle de paylaşırız ama biz şu anda Avrupa Birliği üyelik sürecinden hiçbir zaman vazgeçmedik. Reformlar bizim her zaman için önceliklerimiz oldu. Vize serbestisi konusunda da 5 tane kriter var, 4 tanesini nasıl karşılayacağımız konusunda anlaştık. 1 tanesi var, terörle ilgili mevzuatlarımızı tekrar değiştirmemizi istiyor, on beş sene içinde Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin tavsiyeleri doğrultusunda zaten gerçekleştirdik, bu değişiklikleri yaptık. Şimdi, terörün her türlüsüyle mücadele ederken bu konuda ısrar etmelerini de biz gerçekten anlamıyoruz. Anlıyoruz aslında ama kabullenemiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu.

İlave süre veriyorum, hemen toparlarsanız...

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Hemen toparlıyorum Çok Değerli Başkanım.

Dolayısıyla, biz eğer Avrupa Birliğiyle vize serbestisi konusunda anlaşamazsak göç anlaşmasını da bir kenara koyacağız çünkü üçünün de uygulanması konusunda mutabakat sağladık.

Kıbrıs konusunda kritik bir aşamaya geldik. Şimdi, İsviçre'de Mont Pelerin'de taraflar görüşüyor, gitmeden önce Kıbrıs heyetiyle Ankara'da ve İstanbul'da istişarelerde bulunduk, görüş alışverişinde bulunduk ve biz bu süreci destekliyoruz. Umarım Rum tarafı da aynı samimiyet içinde olur.

Balkanları ihmal etmiyoruz. Üçlü mekanizmalarımız çok iyi bir şekilde işliyor. New York'ta Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan, Türkiye-Bosna-Hersek-Hırvatistan üçlü toplantıları yaptık. İleride, önümüzdeki yıl içinde zirveleri gerçekleştireceğiz. Bugün Bosna-Hersek Dışişleri Bakanlığını ağırlıyoruz, geçen hafta, on gün önce Sırbistan Dışişleri Bakanı buradaydı.

Güney Kafkasya'da Azerbaycan ve Gürcistan'la olan ilişkilerimizi gerçekten somut projelerle daha da derinleştiriyoruz. Azerbaycan ve Gürcistan'ın katılımıyla kurduğumuz üçlü mekanizmalar da yine Kafkasya'da işliyor. Yukarı Karabağ ve işgal edilmiş topraklar konusunda Azerbaycan'a desteğimiz tamdır. Ahıska Türklerinin Gürcistan'a, ana vatanlarına yerleşmesi için temaslarımız devam ediyor. Bugüne kadar özellikle Ukrayna'da zor şartlardan kaçmak zorunda kalan Ahıskalı kardeşlerimizi de başta Erzincan olmak üzere Türkiye'ye getirdik, yerleştirdik. Türkiye'deki yaklaşık 21 bin Ahıskalı kardeşimize de vatandaşlık veriyoruz, onları da hiçbir zaman yalnız bırakmıyoruz.

Orta Asya'daki kardeş ülkelerimizle Türk Konseyi çerçevesinde de şimdi ilişkilerimiz iyi. Yakın zaman içinde Özbekistan'la da ilişkilerimizi gerçekten geliştireceğiz, önemli gelişmeler olacak.

Körfez ülkeleriyle -biraz önce söyledim- bu Türkiye KİK Yüksek Düzeyli Diyalog toplantısını yaklaşık dört seneden sonra, dört sene on aydan sonra gerçekleştirmemiz önemli ve serbest ticaret anlaşması müzakerelerine de başladık. Keza, Suudi Arabistan'la Körfez ülkelerinin önünde giden bir ülke olarak onunla da ilişkilerimiz, istişarelerimizi devam ettiriyoruz.

Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkilerimizde biraz limonilik vardı, özellikle Mısır'daki farklı görüşlerimizden dolayı. Nisan ayında oraya gittim ve 16 Ekimde muhatabım Türkiye'ye geldi, Cumhurbaşkanımız da kabul etti. İlişkilerimizi yeniden tekrar yoluna koymak için samimi gayretler sarf ediyoruz. Mısır'la ilişkilerimiz bağlamında da bazı ilerlemeler var, Bakan düzeyinde temaslarımız var. Mısır Dışişleri Bakanıyla New York'ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında görüştük ama Mısır konusunda ilkeli tutumumuzu da sürdürüyoruz. Yemen'e keza aynı şekilde desteğimizi veriyoruz. En son Hutilerin, Müslümanlar için en kutsal yer olan Mekke'ye yönelik füze saldırısını da kınadık ve hemen arkasından, İslam İşbirliği Teşkilatı İcra Komitesi Toplantısı oldu ve Bakan Yardımcımız Ahmet Bey oraya katıldı.

Libya'nın tekrar istikrara kavuşması için gerçekten yeni yönetime çok güçlü destek veriyoruz. Büyükelçiliğimizi tekrar açmak için, Türk Hava Yollarının uçuşlarını tekrar başlatmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

İran'la aramızdaki diyalogu her alanda geliştiriyoruz bazı konularda görüş ayrılığımız olsa da, yine, Suriye'de olmak üzere.

İsrail'le ilişkilerimiz de biliyorsunuz, artık normalleştirme sürecine girdik. Anlaşmayı Meclisimiz de onayladı, önümüzdeki süreçte karşılıklı, büyükelçileri de atayacağız.

Filistinli kardeşlerimizi yalnız bırakmıyoruz ve yardımlarımızı sürdürüyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 500 milyon dolar civarında yardım ettik ve biliyorsunuz, Kahire'de 200 milyonluk bir taahhüdümüz vardı, bu taahhüdümüzün de yarısını gerçekleştirdik, 2017 sonuna kadardı. Yine, İsrail'le normalleşme anlaşmasının ardından iki tane yardım gemimizi gönderdik. Yine, Filistin Dostluk Hastanesi bir an önce hizmete girecek, girmesi için çaba sarf ediyoruz. Cenin'de kuracağımız sanayi bölgesiyse 5 bin Filistinliye iş imkânı verecek.

Afganistan'a desteğimiz devam ediyor. Kabil'de çerçeve ülkeyiz ve 2018-2020 dönemi için 150 milyon dolarlık ilave taahhütte bulunduk. Antalya'da Afgan kadın askerlerin eğitimi tamamlandı, Sivas'ta kadın polislerin eğitimi tamamlanmak üzere. Güvenliğine de bu şekilde katkı sağlıyoruz. NATO içinde de desteğimiz devam ediyor.

Çin Halk Cumhuriyeti'yle olan ilişkilerimiz de gerçekten iyi bir şekilde seyrediyor. Başbakan Yardımcısı geçen hafta buradaydı. Dışişleri Bakanı önümüzdeki hafta gelecek ve bu ayın sonunda Japonya'ya ziyarette bulunacağım. Uzak Doğu'yu, Asya'yı ihmal etmiyoruz. Kore Cumhuriyeti, Singapur, Endonezya ve Malezya'yla ilişkilerimizi de stratejik düzeyde yürütüyoruz. Myanmar'daki Arakan Müslümanlarına duyarsız değiliz, oraya da geçen sene bir ziyarette bulundum ve Arakan'ı da ziyaret ettim.

Hindistan'la ilişkilerimiz gelişiyor, Dostluk Grubu Başkanımızla bu ülkeye bir ziyarette bulunduk.

Pakistan'a verdiğimiz önem zaten açıkça ortadadır.

Afrika'daki açılımımız ortaklık politikası çerçevesinde devam ediyor ve birçok büyükelçiliğimizi açtığımızı daha önce de söylemiştik.

Latin Amerika bölgesini ihmal etmiyoruz ve geçtiğimiz yıl içinde çok sayıda ziyaretler gerçekleştirdik Afrika ve Latin Amerika'ya. TİKA, Meksika ve Bogota'da bölgesel koordinasyon ofisleri açtı. Kolombiya'daki barış sürecine destek verdik ve en son, Venezuela'daki Bağlantısız Ülkeler Zirvesi'ne katıldık.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bunlar bütçeyle olur, sizin onay verdiğiniz parayla, devletimizin parasıyla gerçekleştiriyoruz bu faaliyetleri. 235 tane misyonumuz var. Bu sene içinde, işte, Lahor'a açtık aynı şekilde. Süleymaniye'ye bir konsolosluk ajanlığı açtık. Önümüzdeki süreçte Afganistan'da Herat ve Kandahar'da başkonsolosluk açıyoruz. Bolivya'ya büyükelçilik açıyoruz ve son dönemde Bakanlığım, tecrübe ve birikimini kullanarak diğer dışişleri bakanlıklarının kapasite gelişimine de katkıda bulunuyor. Bir yıl içinde 194 yabancı diplomata eğitim vermiş oluyoruz. Son on iki yılda 1.514 yabancı diplomata Türkiye'de eğitim verdik. Birçok ülkenin bakanlıklarının bilişim altyapısını biz kuruyoruz. Arnavutluk, Afganistan, Yemen, Somali, Sudan dışişleri bakanlıklarının bilişim altyapısını kurduk. Moritanya, Benin ve Gine gibi birçok ülkede de bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve bu ülkelerle tecrübelerimizi paylaşıyoruz. E-vize tecrübemizi de paylaşıyoruz.

Tabii ki bu çabalarımızı sürdürürken gerçekten, yurt dışındaki vatandaşlarımızı da ihmal etmiyoruz. Onların yurt dışında da hizmetkârı olduğumuzun bilincindeyiz tüm arkadaşlarımızla beraber.

Bakanlığımızın bütçesi... Biz 4 milyar bir talepte bulunmuştuk, 2,9 milyar verildi. Bu, aşağı yukarı, teklifimizin yüzde 73'ü. Geçen sene yüzde 75'ti ama küçük bir azalma var. İnşallah, sizlerin önerileriyle biraz daha artar.

Ben sabrınız için çok teşekkür ediyorum ve arkadaşlarımızın görüşlerini almaya, sorularını cevaplamaya hazırız.