KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, basınımızın çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyor, görüşmekte olduğumuz Dışişleri Bakanlığı Bütçemizin başarılı olmasını, ülkemizi onur, gururla temsili noktasında katkılar sunmasını diliyorum.

Tabii, Sayın Bakanımız sunumuna başladığında uzun uzun 15 Temmuzda ülkemizde yaşadığımız FETÖ darbe girişimi ve ülkemize yaşattıklarından söz etti. Bu kaygıyı, bu endişeyi çok iyi anlıyorum. Çünkü uluslararası arenada her ülkede, ülkemizde yaşananları en doğru anlatması gereken bir konumdadır.

Ancak, ülkemize baktığımızda, AKP hükûmetlerine kadar gelen süreçte ülkede bir diplomatik gelenek ve uluslararası da izlenen bir rota vardı. Dengeli, saygın, laik, dış politikayla bölgesel ve küresel süreçlerin aktörü olan, çözüm bekleyenlerin itilaf durumunda tarafsız, ara bulucu konumunda olan Türkiye -üzülerek ifade edeyim ki- on beş yıldır AKP Hükûmeti döneminde bu özelliklerini yitirmiştir. Ülkemiz güçlü bir Hükûmet eliyle bu acı duruma düşürülmüştür.

Bugün Türkiye'nin dış politikası başarısız bir Hükûmet ve onun beceriksiz yetkilileri tarafından maceracı, öngörüden yoksun bir biçimde, mezhebi dinamiklere dayalı olarak günlük kararlarla yönetilmektedir. Fetihçi bir zihniyetle ve toplumu milliyetçi bir hat üstünde teyakkuzda tutmak için dillendirilen birçok sözcüklerle maalesef ülkemizde bu acı durumu yaşamaktayız. "El Bab'ı alırız.", "Menbic'e gireriz.", "Rakka'yı bize bırakın.", "Musul ve Halep aslında bizim." gibi gerçekle bağlantısı olmayan, maceracı, hezeyan ve sayıklamalar AKP'nin dış politikasının durumunu göstermektedir. Musul'dan dalıp Halep'ten çıkmayı hayal edenler, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi ve bir diplomasi zaferi olan Lozan'ın değerini anlamayıp Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tartışmaya açanlar bu ülkede dış politikamıza zarar vermektedir.

Cumhurbaşkanının "Türkiye'nin sınırlarını gönülsüz kabul ediyoruz." demesi Türkiye'nin bütün komşuları tarafından bir tehdit olarak algılanmaktadır. AKP'nin" sıfır sorun", "stratejik derinlik", "yumuşak güç" ve "bölgede düzen kuruculuk" gibi kavramlarla açıklamaya çalıştığı dış politika anlayışı, ülkemizi komşularının topraklarında savaşır konuma sokmuştur.

Türkiye bugün, bölge ülkelerinin iç işlerine karışan, bölgedeki radikal, cihatçı terör örgütleri başta olmak üzere, devlet dışı aktörlerle ilişkileri öncelik hâline getiren, çatışmalarda taraf olan ve çatışan unsurların bir kısmına aktif destek sağlayan bir ülke konumundadır. Fırat Kalkanı operasyonunda kendilerine "Özgür Suriye Ordusu" adını takan cihatçı çetelere verilen açık destek ve Putin'in ricası üzerine Nusra Cephesi'nin Halep'ten çekilmesi için verilen talimat, AKP ve radikal unsurlar arasındaki iş birliğinin en son kanıtıdır.

Hiç şüphe yok ki, AKP'nin dış politikası gerginlik üretmektedir. Bu dış politikanın şiarı yurtta iç savaş, bölgede mezhep savaşı gibi, dünyada cihat gibi bu ülke geleneklerine uymayan bir anlayışı sanki işaret ediyor gibi. Bu durumun sonucu olarak, bölge ülkeleri Türkiye'yi tehdit olarak algılamakta, hatta tehdit etmektedirler.

Türkiye, sınır güvenliğini etkin bir şekilde sağlayamaz hâle gelmiş, sınır boylarımız Pakistanlaşarak her türlü radikal unsurun serbestçe hareket ettiği alanlara dönüşmüştür. Vatandaşlarımız önceden güvenle seyahat edebildikleri, el üstünde tutuldukları, misafir edildikleri yakın coğrafyalarımıza artık gönül rahatlığıyla gidemiyor, ticaret yapamıyor ve huzurlu akrabalık ilişkilerini sürdüremiyor. AKP'nin dış politikası nedeniyle bugüne kadar diplomatlarımız, pilotlarımız, gazetecilerimiz kaçırılmış ve rehin tutulmuşlardır. Dış politika ve diplomasiden anladığı, kaba güç, hakaretamiz söylemler, devlet dışı silahlı aktörlerle sıkı ilişkiler ve Batı'yı düşmanlaştırmayı amaçlayan yaklaşımlar bu ülkeye bir şey kazandırmaz. AKP, Batı'yla ilişkileri sıkça dinî referanslara başvurarak soğutmuş ve böylelikle Türk dış politikasının tarihsel bir kanadını kırarak Türkiye'nin Avro-Atlantik camiasından saygın konumunu zedelemiştir.

Batı karşıtı siyaset ve mezhepçi anlayış Türk dış politikasının ana sütunlarına büyük darbeler vurmuştur. Türkiye'nin bölgesindeki olaylara müdahale gücü, saygınlığıyla beraber azalmıştır. İzlenen mezhepçi dış politika nedeniyle yeni Türkiye'nin yeni dostları şunlardır: Suudi Arabistan, Katar, Müslüman Kardeşler, Hamas, Nusra Cephesi, Ahrar el Şam, Nureddin Zengi Tugayları, Sultan Murat Tugayları; bunların dışında ülkemizin bölgede sağlam bir müttefiki de kalmamıştır.

Arap Baharı'nın çıkış dinamiklerini çarpıtan AKP, bölge halklarının demokratik taleplerinin radikal unsurlar tarafından çalınmasına neden olmuştur. Arap Baharı'yla birlikte yükselen demokrasi ve adalet rüzgârı yerini vahşete bıraktıysa bunda en büyük suç hiç şüphesiz AKP'nin ve dış politik yanlışlarınındır. Türkiye'nin dış politika yapım araçlarını ve kurumlarını oldukça tahribata uğratmıştır. Dışişleri Bakanlığı niteliksiz kadrolarla doldurulmuş, yine Dışişleri Bakanlığı birbirleriyle kadro savaşı yapan tarikatların mücadele sahalarından biri hâline gelmiştir.

AKP'nin dış politikasının mimarı, Dışişleri eski Bakanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Ali Sarıkaya'nın 7 Haziran 2016 seçimleri sonrasındaki sözleri Dışişleri Bakanlığının ne hâle geldiğinin bir göstergesidir. Ali Sarıkaya: "Dışişlerindeyken 100 tane vakfa haber edip eleman alacağımızı duyuruyordum. 5 tane isim gelmiyordu, gelenlerin de ya puanı eksik oluyordu ya da dil puanı yeterli değildi, fakat cemaat 100 kişilik dört dörtlük bir liste yollayabiliyordu."

Bütün bunları ülkemizde üzülerek yaşadık ve geldiğimiz nokta içimizi daha da üzdü ve burktu.

Özetle, AKP Hükûmetinin dış politika hataları artık tamir edilemez bir noktadadır. Türkiye, Avro-Atlantik camiasındaki konumunu kaybetmiştir. Yine, Türkiye, Orta Doğu'daki ağırlığını da kaybetmiştir. Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır.

AKP'nin Türkiye'yi Irak ve Suriye'de Sünni bir güç olarak konumlaması, Şiilerin tepkilerini Türkiye'nin üzerine çekmiştir.

Türkiye, IŞİD'Ie mücadele eden koalisyonun bir parçası olsa da Irak ve Suriye'de bu koalisyonun çizmeye çalıştığı çerçevenin dışında hareket etmektedir, bu da terörle ortak mücadeleyi ve iş birliğini zorlaştırmaktadır.

AKP'nin saldırgan dış politikası, Türkiye'nin Kürt sorununu çözme kabiliyetini giderek yitirmesine de neden olmaktadır.

Sürekli olarak genişlemekten bahseden ve komşu ülkelerin toprak bütünlüğünde gözü olduğu intibaını uyandıran anlayış, dış politikamıza, ülkemize oldukça zarar vermektedir.

Değerli Bakanım, sizin en çok uğraş verdiğiniz alanlarda, son günlerde, Avrupa Birliğinin -resmen yayınlanmasa da muhtemeldir, yarın yayınlanacağı tahmin edilmektedir- raporunda çok ciddi eleştiriler almaktayız. Yani "Biz Avrupa'yı saymıyoruz, Avrupa'yı dikkate almıyoruz." deme lüksümüz yok, ama İnternet ortamında siz de bilgi sahibi olmuşsunuzdur, birkaç başlığı paylaşmayı bir görev sayıyorum ve muhtemeldir 100 sayfaya yakın olması bekleniyor.

Türkiye'de ulusal güvenlik ve terörle mücadeleye ilişkin yasaların uygulanmasında keyfî davranılıyor.

15 Temmuz darbe girişiminden bu yana çok sayıda gazetecinin tutuklanması ve medya kuruluşlarının kapatılması ciddi kaygı uyandırıyor.

Türkiye'de adaletin bağımsızlığı konusunda gerileme yaşanıyor.

Darbe girişimi sonrasında hâkim ve savcıların beşte 1'i görevden uzaklaştırılmış durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Olağanüstü hâl kapsamında zanlıların hâkim karşısına çıkarılmadan 30 güne kadar gözaltında tutulması kaygı yaratıyor.

Gözaltında ya da tutuklulara işkence iddiaları da var.

Sayın Başkanım, yine sürem kalmadı, Avrupa Birliğinde, Birleşmiş Milletlerde ve bizim Türk Ceza Kanunu'ndaki terörün tanımı vardı, onu da söyleyecektim ama ben, tekrar görüşmekte olduğumuz bütçelerin, yapılan bu olumlu eleştirilerden birazcık işe yarar bilgileri de kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmişten bugüne gelen saygın politikasına, tekrar o rotaya döneceğine inanmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.