KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; bu bütçe döneminde, hangi bütçede yapayım diye ciddi olarak düşündüğüm bir konu var, öncelikle bunu bu Ekonomi Bakanlığı bütçesinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hepiniz hatırlarsınız, bugün Ekonomi Bakanlığı olarak adlandırdığımız kuruluş, daha önceden İthalat ve İhracat Genel Müdürlükleri, Teşvik Uygulama, Yabancı Sermaye Genel Müdürlükleri gibi 4 tane ayrı birimin birleştirilmesiyle kuruldu. Daha önceden Ticaret Bakanlığının görev alanıyla neredeyse örtüşüyordu bu olay ancak şu anda Hükûmetin yapısına baktığımızda benzer konularla uğraşan bir sürü bakanlık var. Kalkınma Bakanlığımız var, Ekonomi Bakanlığımız var, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız var, Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız var, lojistik nedeniyle Ulaştırma Bakanlığını bunun içerisine dâhil edebilirsiniz, tarım ekonomisiyle ilgili olduğu için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını bunun içerisine dâhil edebilirsiniz yani kısacası...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Turizm Bakanlığının belirli bir bölümünü dâhil edebilirsiniz, Enerji Bakanlığını dâhil edebilirsiniz.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Yazılı burada, aynen öyle, onları da dâhil edersiniz.

Şimdi, ihracatın bu kadar önemli olduğu ve ekonominin neredeyse omurgası olarak oluşturduğunuz bir faaliyeti böyle çok fazla dağınık birimlerin kararları ve özellikle de sorumluluklarının net belirlenmemesi itibarıyla herkesin olayları kendisi açısından yorumlamasına bırakırsanız burada ister istemez bir verimlilikten bahsetmek mümkün olmaz. Yapısal reformların söz konusu olduğu ve önümüzdeki dönemlerde çok daha güçlü yapısal reformlar yapacağımızı da göz önünde bulundurarak öncelikle şu bizim ekonomiyle uğraşan bakanlıklarımızın yapısı ve kendi içlerindeki koordinasyon da dâhil olmak üzere yeniden bir yapılandırılmaya gidilmesini bir zorunluluk olarak yavaş yavaş düşünmeye başlamanız gerekiyor. Bu bizim işimiz değil, Plan Bütçe olarak "Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın." diyemeyiz, dememiz de mümkün değil. Ancak bunun artık bu Komisyonlarda dile getirilmesinin gerekli olduğunu... Çünkü önümüzdeki günlerde çok lazım olacak. Hem kararların büyük bir hızla alınması açısından hem kararlar için "Şu ne der, bu ne der? O bakanlık buna karşı çıkar mı, bu bakanlık buna karşı çıkar mı? Onlarla beraber oturalım, görüş birliği oluşturalım." derken tren önünüzden geçip gidiverir. O nedenle de sürekli son vagona atlamak için çırpınmak yerine tren daha hareket etmeden önce güzelce kompartımana yerleşmek gerekir. Ekonomi yönetimi ve dünyadaki gelişmeler kesin olarak bunları gerektiriyor. Bunu özellikle bilgilerinize sunmak istedim.

Değerli arkadaşlar, ben Ekonomi Bakanlığının strateji planını inceledim oturup da, bütün gücümüzle biz dış ticaretimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Güçlendiriyoruz da yani rakamlara baktığımızda, bağımsız olarak baktığımızda övünülecek durumlara geldik sayılır. Ancak hangi kritere göre başarıyı değerlendireceğimize yeniden bakarsak, hangi kriterle değerlendirmemiz gerektiğini bir defa düşünürsek bu faaliyetlerin hepsinin sonucunda ortaya çıkan rakamlara bakmak gerekir. İthalatınız, ihracatınız; ihracatımız yükseliyor, güzel, ithalatımız daha fazla yükseliyor.

Sonuç olarak son on yıl içerisinde yılda ortalama olarak 30-35 milyar dolar civarında cari işlemler dengesi açığı ve 40-45 milyar dolayında da ticari işlemler açığı veren bir sonuçla karşı karşıya kalıyoruz. Yani son on yıl içerisinde neredeyse 600 milyar dolara yakın dış ticaret açığı biriktirmiş vaziyetteyiz, 400 milyarı geçen de bir cari işlemler dengesi biriktirmişiz. Şimdi, bunu bir başarı olarak gelecekte biz şu hızla şunu artıracağız, bu hızla bunu artıracağız. Başa baş noktası şu yıldan itibaren olacak, şu andan itibaren fazla vereceğiz diyerek bir plan ortaya koyabiliyorsak ben bütün uygulamacıların hepsini kutlar, bunun için ne destek gerekiyorsa verelim derim. Hem Bakanlık olarak hem de başka açılardan, hem Komisyonumuzun hem de Meclisin her konuda böyle bir planı destekleyeceğinden ben eminim, bunu söylemeye çalışıyorum fakat böyle bir şeyimiz yok. Ne zaman başa baş geleceğiz? Biz eğer işlemlerimizde döviz kazanamazsak, ithalatımızı sürekli olarak artırıp ihracatımız için de çünkü ihraç ettiğimiz ürünlerin içerisinde ithal oranı gittikçe artıyor. İthalatımızın oranını düşüremezsek, hele bir de döviz kazanamazsak fazlasından gelecekte tehlike çanları çalıyor, bununla ilgili kesinlikle önlemler almalıyız deriz. Önlemler alınıyor, önlemler alınıyor da konjonktürde inanılmaz bir değişiklik olduğunu belki de şu aşamada göz önüne almıyoruz.

Şimdi, Sayın Bakanım, dünyada herhangi bir ürünle ilgili olarak markanızda, adınızda ölçek ekonomisine uygun olarak bir piyasaya girmenin yolu ya yepyeni bir ürün yaratıp, "yeni ürün" tanımı içerisinde bir ürün yaratıp, tanıtıp insanların buna gereksinim duymalarını sağlamanız gerekiyor. Bu bir stratejidir, aynen bir şirketin yapması gerektiği gibi. Ürün bilinmiyor, yepyeni bir ürününüz var. Sizin ülkeniz bu şekilde dünyada üretiminde hep 1'inci olduğu bir sürü ürüne sahip. Ondan öyle bir ürün üretirsiniz ki ölçek ekonomisine de uygun üretime ulaşabilirseniz buradan çok başarılı bir sonuç elde edebilirsiniz. Herkesin ürettiği, herkesin dünya pazarlarında vızır vızır dolaştırdığı ürünlerle ilgili olarak bir şey yapmaya kalkarsanız, örneğin yeni otomobil üretmeye kalkarsanız -yerli otomobil, millî otomobil- bu takdirde sizin bu otomobilinizin de ucuz, güvenli ve konforlu olması gerekiyor. Diğer araçlardan ucuzluk, güvenlilik ve konfor açısından daha iyi değilse sizin istediğiniz kadar o aracı destekleyin Ekonomi Bakanlığı olarak veya ticareti destekleyen kurumların tamamı olarak, bir şansınız yoktur. Dolayısıyla, dünyadaki bu yeni gelişmeler karşısında bu olayları yakalayarak bunların desteğinin üzerine gitmekte yarar var. Daha önceden başka ülkelerin eximbankları kendi ülkelerinden yapılacak ithalatlara sınırsız olarak kredi açarken, olanak tanırken, gelip hatta buradaki tüketicilerini, daha doğrusu yatırımcılarını bulup "Ya, siz şu makineyi alıp kurun buraya, biz size şu krediyi veriyoruz." bile dediler, hâlâ diyorlar, dolaşıyorlar ortalıkta. Bunlar aslanın ağzından ekmek kapma olayı. Aynı ürün, benzer ürün, siz daha fazla avantaj sağlayarak buraya girmeye çalışıyorsunuz. Ben farklı bir şey söylüyorum. Daha önceki bütçelerde de söyledim; Türkiye'nin mukayeseli olarak başka ülkelerden üstün olduğu bazı ürünleri var, girdileri var, tarımsal ürünleri var. Bunların değerlendirilmesi, bunların seçilmesi, ortaya konulması ve değerlendirilmesi gerekiyor.

Pazar elde etmek -hepiniz daha deneyimlisiniz bilirsiniz- o kadar zor bir olay değil, pazara girebiliyorsunuz. Pazarı korumak, işte, esas bela oradan kaynaklanıyor. Pazara girme ve pazar koruma konusunda son zamanlarda hem Dışişleri Bakanlığının hem de ekonomiyle ilgili bütün birimlerin hepsinin gayretini kesin olaraktan izleyebiliyorsunuz yurt dışına gittiğinizde, bu tamam, buraya kadar tamam. Yalnız, biz bir 15 Temmuz geçirdik. 15 Temmuzdan sonra, bu hain darbe teşebbüsünden sonra Bakanlığınız ve bağlı birimlerinde ne gibi tasfiyeler oldu, nerelere ulaştınız, onu bilmiyorum ancak bildiğim kesin olarak bir şey var: 15 Temmuz sonrasında devletin hainlerden temizlenmesi operasyonları sırasında, daha önceden bu tür olayları emanet ettiğiniz kişilerin kurmuş olduğu ilişkilerin çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Neyi nereden engelleyecekleri, hangi ilişkileri hangi pazarlıklarla yaptıkları konusunu kesin olarak yabana atmayın. Bu olay bizim dış ticaretimizi etkiler mi? Hiç kimse somut bir şey söyleyemez. Bana göre, etkiler, etkileyecek de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temizel, bir dakika. Dalmışım ya, şunu açayım lütfen.

Buyurunuz.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - O çabalar ayrı bir olay ama ekonomiyle ilgili kurulan ilişkiler, bunların ne şekilde yürütüldüğü, hatta ve hatta, bu ihracatı yapan Türkiye'deki firmaların o işlerle hiç uzaktan yakından ilgilenmeyerek, komisyon karşılığı belirli kişilere, gruplara veya kuruluşlara bırakıldığı konularını asla yabana atmayın. Dış ticaretimiz açısından önümüzdeki günlerde risk ve tehlike olarak görülecek bir olaydan bahsediyorum. Çok önemli bir olaydır. "FETÖ örgütlenmesi" denen örgütlenmenin dış ticaretimiz üzerinde olumsuz etki yapma olasılığının büyük bir hızla değerlendirilmesi ve karşı önlemlerin büyük bir hızla alınması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, ihracatta bizim en büyük tıkanma noktalarından birisi, bize ulaşan bilgiler ve daha önceden bizzat yaşadıklarımız da dâhil olmak üzere kalite ve standart konusundaki sıkıntımız. Uluslararası piyasaya girerken sürekliliği olan, kalitesi ve standardı korunacak olan ürünler peşinde olunduğunu biliyorsunuz. Bu ürünlerin kaliteleri ve içerikleriyle, özellikle de tarımsal sınai ürünleriyse etken maddeleriyle ilgili olarak, Türkiye'de, bütün dünyanın kabul edebileceği, asla üzerinde tartışma yapmayacağı, FDA'ın bütün soru işaretlerine karşı nasıl raporlar otomatik olarak kabul ediliyorsa, "Şu akredite kuruluş tarafından analizleri yapılmıştır." denilen ürünlere gereksinimi var. "Şu analizleri yaptırın." diyorlar ilgililerden. Hadi, o insanlar, o kâğıt ellerinde, Türkiye'nin altını üstüne getiriyorlar. "Bilmem ne maddesinin içerisinde bilmem şu kadar ne var?" diyerekten sordukları zaman, adını vermeyeceğim ama sizi temin ederim, Türkiye'de üniversite bırakmıyorlar, kamu kurumu bırakmıyorlar, bu analizi yaptıramıyorlar. Yaptıramayınca da bir süre sonra bu olaydan insanlar vazgeçiyor.

O içerik maddesiyle ilgili olarak "Kanatlı yemlerinde kullanılan kekik yağı karvakrol oranınız şu kadar olacak." diyor. Zavallılar yaptırıyorlar analizlerini, o almış başını gitmiş, gönderiyorlar, gümrükten olduğu gibi geri geliyor. Niye? Karvakrol oranı tutmuyormuş? Bu çok basit bir örneği. Daha çok yeni de olduğu için onu söyledim. Bunun gibi çok fazla olayınız var.

Dünyada tekstil konusundaki başarımız belli ama yavaş yavaş pazarımızı kaybediyoruz. Şu anda tekstilde farklı bir akım belirlemeye başladı, pamuk yerine tarımsal tekstil ürünleri. Çok önemli bir olay. Şimdi bunlarla ilgili olarak ve bunların dayanıklılıkları, bunların özellikle belirli şeylere karşı korunmasıyla ilgili araştırmaların büyük bir hızla bitirilmesi gerekiyor. Bunlar yapılır da tekstilciler bu olayı çok somut olarak kendi ürünlerinde kullanmaya başlarlarsa, ayrıca bir desteğe falan ihtiyaçları olmaz onların, o ürünleri satarlar.

Bu coğrafya, o tür ürünlerin daha önceden yetiştirildiği ve bütün dünyaya ihraç edildiği bir coğrafya. O nedenle de dış ticaretle ilgili olarak bu tür olaylar burnumuzun önüne kadar geldiyse ve tren yavaş yavaş önümüzden geçip gidiyorsa, bu vagonlardan birisine atma şansını kaybetmememiz gerekiyor. Siz, tekstilin göbeğinden geliyorsunuz. Bununla ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsunuz.

Dolayısıyla, bu ürünlerin yetiştirilmesi, sınai ürün hâline getirilmesi ve bunun bir de dünyaya güvenilir ürün olduğu konusunda akredite laboratuvarlarınızdan garantilerinin verilmesi hâlinde size çok ciddi bir pazar ortaya çıkar.

Bizler, bu coğrafyada yetişen ve sanayinin, şu anda ilaç sanayisinin temel girdileri olan bir sürü ürünü "Uyuşturucu tehlikesi var, uyuşturucuya alet olursunuz, şuna alet olursunuz, buna alet olursunuz." diye yasaklana yasaklana bir türlü üretememişiz, geliştirememişiz de. Şimdi, yavaş yavaş, Kyoto Protokolü'nün de gereği olarak, yapay kimyasalların yani suni kimyasalların üretimini yasaklayan bir dünya olgusuyla karşı karşıyayız. Biz de yasaklanmış doğalları. Şimdi dünyada yapayları yasaklanıyor. Ne olacak? Yeniden doğala dönülecek.

Türkiye'ye dönün bakın, bu tarımın büyük bir kısmı, bahsettiğim tarımların büyük bir kısmı, hemen komşunuz Afyon'da. Afyon'da alkaloit fabrikamız orada yatıyor, üretemiyorsunuz. Dünya ciddi anlamda, Japonyası'ndan Amerikası'na kadar Türk afyon sakızından üretilmiş ürünleri talep ederek duruyor orada. "Hayır, üretemezsiniz, burada uyuşturucu oluyor." Türkiye üretmiyor da uyuşturucu olmuyor mu? Şu anda uzaydan hangi kapsülün çizildiğini, hangisinin çizilmediğini çok net olarak görüyor bu insanlar. Biz de görürüz. Dolayısıyla, belirli korkularla şu anda sanayide ön alabileceğimiz ve dış ticarette ciddi anlamda ürün olacak olan, kapasite yaratabileceğimiz olayları büyük bir hızla yeniden değerlendirmek zorundayız. Burada biter tükenir gibi değil bu olay.

Serbest bölgelerle ilgili olarak uyarımızı birkaç senedir neredeyse Komisyonun bütün üyeleri yapıyor. Serbest bölge olgusu tehlikeli bir olgu olarak gidiyor Sayın Bakanım. Ciddi anlamda kaçakçılıklardan bahsediliyor. Oraya ithal edilen ürünlerin büyük bir kısmı iç piyasaya giriyor. Önümüzdeki günlerde daha da fazla olacak bu olay. Zaten yani 2000'den önce açılmış olan bu serbest bölgeleri anlamak o kadar kolay bir olay da değil. Bunu, istediğiniz yerde, istediğiniz şekilde tamamen ihraç amaçlı olarak geçici ithal yoluyla getirilen bütün ürünlerin hepsini, Türkiye'nin istediğiniz yerinde, istediğiniz kontrol yöntemleriyle yapabilirsiniz. Büyük alanlar yaratarak, oralarda ne olduğunu bilmeden, ne bittiğini bilmeden bu olayı bu hâlde devam ettirirsek, önümüzdeki günlerde ciddi sıkıntılarla karşılaşacağız. Zaten karşılaşıyorsunuz, incelemelerimiz sonucunda ortaya çıkıyor da, daha da fazlasıyla karşılaşacağız.

BAŞKAN - Toparlayabilir miyiz Sayın Temizel lütfen.

Buyurun.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Son olarak bu yeşil pasaport olayına değinmek istiyorum Sayın Bakanım.

Pasaport denilen olay... Yani birdenbire Türkiye'deki bütün pasaportların hepsini yeşil yapsanız ne olur? Yeşil pasaport diye bir olay kalmaz, değeri kalmaz çünkü. Eğer siz sayısını ölçüsüz bir şekilde artırırsanız, avantaj sağlayacağınız olaylarda, tam tersine, hiçbir avantaj sağlamamış olursunuz. Bizim ihracatçılarımızın hiçbir tanesinin yeşil pasaporta şeyi yok. Gerçek anlamıyla ihracat yapan, bu verileri değerlendiren, ülkelerle ilişkileri bilinen insanların hepsinin zaten neredeyse ömürleri boyunca -vatandaşlık teklifleri de dâhil- vizeleri var pasaportlarında, böyle bir dertleri yok onların.

Dolayısıyla, şimdi "Yeşil pasaport vereceğiz size." deyip de insanların dişiyle, tırnağıyla yıllardan beri kazanmış olduğu avantajların üstünü bir kalemde sildiğiniz takdirde, bu, onlar açısından, gerçek ihracatçılarınız ve bu avantajı elde etmişler açısından tehlikeli olur. Yoksa verin, ne olacak; herkese yeşil pasaport verin, olsun bitsin.

Bunu, eğer bu pasaportu değerli bir unsur olarak görüyorsanız çok özel durumlarda kullanın. "Şu kadar ihracat yapmış olana verdim gitti." olmuyor. Bu yanlış bir olay olur.

Teşekkür ederim.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.