KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, değerli Komisyonumuzun üyeleri, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk ekonomisi son derece kırılgan bir çizgide gidiyor. Üreten ekonomi yerine, mali disiplinden uzak, faizci, rant odaklı bir anlayışla üretime dayalı ekonominin gideceği yer daralma ve krizdir. Halkı görmeyen, iş çevrelerini sindirmiş, baskıcı, sivil toplumu, meslek odalarını yok sayan, makul önerileri dinlemeyen, yandaşları sahiplenen, sokaktaki vatandaşları da dışlayan politik anlayışla hak ve özgürlüklerin yok edildiği, yargıya, yasalara güvenin kaybolduğu bir süreçte, bunca siyasal istikrarsızlığın, kaosun egemen olduğu bir ortamda ekonominin iyi gitmesi beklenemez. Bunlar birbirini tetikleyen unsurlardır. Ülke karışık, istikrarı ve huzuru kalmamış, uluslararası çevrelerle ve ihracat yaptığımız ülkelerle, Avrupa Birliğiyle ilişkisini bozmuş böyle bir ortamda ekonomide olağan gelişmelerden bahsedilemez.

Değerli milletvekilleri, ekonomideki bazı verilere baktığımızda ekonomik daralmanın sinyallerini net görebiliyoruz. TOBB'un yaptığı açıklama sonuçları da bunu doğruluyor. Komşularla olan ilişkiler, dış politikada çatışmacı yöntemler ve ülkemizin bir bölgesinde yaşanan olumsuzluklar bunların ispatı ve göstergesidir.

17-25 Aralık sürecinde hukuktan kaçışla siyasi aklamalar, son süreçte FETÖ operasyonları ve darbe girişimiyle oluşan güvensizlik ve belirsizlik ortamı ticaret ve yatırım politikalarında gerilemelere sebep olmuştur.

Dünyada küresel yolsuzluk karşıtı koalisyonun her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi'ne göre Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde Meksika'nın ardından sondan 2'nci durumdadır. Yine, ne acıdır ki bu hâle, AKP'nin on beş yıllık iktidarıyla yasa tanımazlık, kayırmacılık ve rant merkezli bakışıyla geldik.

Bütün bu yaşananlar beraberinde ekonomik darboğaz ve işsizliği getiriyor. Zaten büyüme hedefini aşağı çekmek demek, Türkiye'de ekonomi çarkının gerektiği gibi işlemediğinin göstergesi demektir. Bu durum, gelecekten kaygılı, kontrolü elden kaçırmış, denetimden uzak bir ekonomik program ortaya koymuş olmak demektir.

Türkiye, artık, büyümede bırakınız yüzde 6-7'lik hedefleri, yüzde 5 oranını bile hayal gibi görmektedir. Dünya tarihinin en büyük finansal krizini yaşayan birçok ülke, işsizlik seviyesini beş altı yıl gibi kısa bir sürede ciddi programlarla neredeyse doğal işsizlik oranı seviyesine çekerken, Türkiye'de on dört yıldır tek başına iktidarın yönettiği, kendilerini başarılı ilan eden bir Hükûmetle işsizlik rakamları yüzde 10,3'lere dayanmıştır. AKP Hükûmeti döneminde Türkiye'nin büyüme rakamları yüzde 5 oranının altında kalarak beklentileri karşılamamıştır.

Gelir adaletsizliğinde büyük rekor kırmış ülkemiz, yüzde 28,5'luk yoksulluk oranıyla 34 OECD ülkesini geride bırakmıştır. Türkiye'de yoksulun gelirden aldığı pay 2015 rakamlarına göre yüzde 2,1 iken, zenginin aldığı pay yüzde 32'ye ulaşmıştır.

Bu ülkenin insanına 16 kat gelir farkı ve adaletsizliğini yaşatıyorsunuz. İşte, sizin önemsemediğiniz gelir dağılımındaki bu adaletsizlik ve yolsuzlukta ilk sıralarda yer alan ülkemiz kalkınıyormuş gibi görünmekte ancak kendimizi kandırıyoruz.

Değerli milletvekilleri, 9 Kasımda Avrupa Birliği, Türkiye için en sert ilerleme raporlarından birini hazırladı. Antidemokratik uygulamalar Avrupa Birliği üyeliğimizi tehlike altına sokmuştur.

Türkiye ekonomisinin yüksek dış açık, finansal belirsizlikler, küresel yatırımcı algısındaki değişikliklerle ve siyasi risklerle dolu kırılgan hâle geldiğinin tespitini yapmıştır. Enflasyonun resmî hedefin üzerine çıkmasına rağmen Merkez Bankası faiz oranlarını düşürmüştür. Vergi makamları, mali suçlar birimi ve mahkemelerin aktif kullanımı yoluyla eleştirel medyayı, iş adamlarını ve siyasi muhalifleri hedef alan uygulamalar nedeniyle iş ortamı kötüleşmeye devam etmektedir. Mal, hizmet ve iş gücü piyasalarının işleyişini iyileştirmeye yönelik yapısal reformların uygulaması durmuştur. Liranın reel değer kaybı ekonominin fiyat bakımından rekabet gücünü de azaltmıştır.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası son altı yıldır enflasyon hedefini hiç tutturamadı. Halk borçlanmaya devam ederken Türk lirası da erimeye devam etti, büyüme beklentileri aşağı çekildi, dış borç artıyor, kriz riski de büyüyor. Merkez Bankasının en istikrarlı tutumu hedefi tutturamamadaki tutarsızlığıdır. Merkez Bankası piyasaları sakinleştirmek için suni yöntemlere başvurmaktadır. Ama hedeften sürekli şaşan Merkez Bankası enflasyonu kontrol noktasında görevini maalesef yerine getiremiyor.

Türkiye'deki ekonomik görünüme baktığımızda 2017 yılında büyük bir kriz bizi bekliyor. Bu öngörüyle Merkez Bankasının siyasal etkilerden uzak gerçekçi kararlar alması gerekmektedir.

Türkiye'de küresel belirsizlikler hızla artmaktadır. Bu risklerin Türkiye ekonomisi açısından etkileri dünya ekonomisinin yavaşlaması sebebiyle ihracat ve turizm gelirlerimizin azalmasıyla yabancı yatırımların da kalitesinin bozulmaya devam etmesi bu toplamda yatırımcının azalmasına da yol açabilir. Türkiye'nin finansal piyasalarında oynaklık da sürmektedir. Uluslararası kredi kuruluşlarının Türkiye'nin notunu düşürmesi bankaların faizlerinin artmasına yol açacaktır. Türk lirası değer kaybediyor, Türk lirası kendine benzer para birimlerine kıyasla dolar karşısında en çok değer kaybeden para birimi olmaya devam ediyor. Yani TL her geçen gün eriyor. Peki, Türk lirası neden sürekli değer kaybediyor? Sebep, öngörüsüz politikalar, ülke ekonomisine göre değil siyasal hırslarla alınan kararlar yoksulun cebindeki parayı hızla eritiyor. OHAL süresinin uzatılması ve ülkedeki siyasal belirsizlikler enflasyon beklentilerinin sürekli altında gelmesi ve Merkez Bankası faiz indirimindeki ısrarcı tutumu Türkiye'yi yatırımlar açısından cazip olmayan ülkeler konumuna sokuyor. Yatırımlar azalıyor, şirketler küçülmeye gidiyor, enflasyon yükseliyor. İşsizlik orta vadeli planlarda beklenenin üzerinde seyrediyorken daha istikrarlı ve siyasal kararlardan uzak bir ekonomi politikasına ihtiyacımız kaçınılmazdır. Önceki seksen yılın sonunda 3.676 lira olan kişi başına düşen ortalama kamu borcu son on üç yıl sonunda 5 bin lira artarak 8.717 liraya yükselmiştir.

Ülkemizde Hazine garantili borçlarda çok ciddi bir artış da gerçekleşmiştir. Hazine garantili borç yılın ilk yarısı için açıklanan verilere göre yaklaşık 12 milyar doların üzerinde bir rakamla tarihinin zirvesindedir. Bu rakam on yıl öncesinde üçte 1'i kadardı. Bu veriler mali disiplin açısından önem taşımaktadır. Hazine borçları neden sürekli artıyor? Çünkü rant merkezli bize sunumu yapılan mega projeler ve özel kefaletlerle. AKP döneminde vatandaşın borcu gelirlerinden daha yüksek oranlarda artış gösterdi. Bankalara, katılım bankalarına olan borçlarının yanı sıra TOKİ'ye olan taksitli konut borçlarının toplamından oluşan finansal borçları 2003 yılında harcanabilir gelirlerinin yüzde 5,5'i kadar bir büyüklük oluşturuyordu. Ama 2013 yılı sonu itibarıylaysa ailelerin borcunun harcanabilir gelirlerine oranı yüzde 55,2'ye kadar yükselmiştir. Orta vadeli programda 2016 yılında makro ekonomik göstergenin neredeyse tümünde aşağı yönlü değişim görülmektedir. Özel sektörün 300 milyar dolara yaklaşan dış borcu dolardaki dalgalanmayla 60 milyara varan bir yük daha oluşturmuştur. Bu durumda kurdan önlenemez yükselişle büyük bir kriz kapımızı çalacaktır. 2002'de bütçe giderlerinin yüzde 43'ünün faize gittiği belirtilirken bu oranın yüzde 8,9'a düşürüldüğü iddia ediliyor. Yani 100 TL'nin 86 TL'si...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durmaz lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

KADİM DURMAZ (Tokat) - ...faize giderken bugün sadece 11 TL'si faize gidiyor. Bu rakamın gerçeği yansıtmadığı, garantili borçlara ve borç üstlenim sözleşmelerine yer verilmemesinden anlaşılmaktadır. Bunu en iyi halk hissederken gelin bir de AKP'nin büyüme hikâyesine gerçek rakamlarla bakalım.

2008-2014 yılları arasında 11 bin dolar sınırını aşmayan kişi başına düşen gelir 2016-2018 orta vadeli planda 9 binlere gerilediğini gösteriyor ve her yeni doğan çocuğa güzel, aydınlık bir gelecek yerine, borçlu bir gelecek veriyoruz. Her doğan çocuk gözlerini 8.717 lira kamu borcuyla açıyor. Devlet on üç yılda 435 milyar borç biriktirirken yurttaş bankalara, kredi kartı borcu ve faiz ödemeye devam ediyor. Vatandaşın bankaya borcu on üç yılda 57 kat artıyor. On dört yıllık AKP döneminin en istikrarlı yönü üretimi ve yatırımları artıracak bir yapısal dönüşüm yerine tüketimi ve inşaat sektörünü teşvik etmeye dönük ekonomik politikalar Türkiye ekonomisinin giderek çürük bir temeli hâline gelmiştir. Ekonomimiz ve özellikle sanayi üretiminin özellikle üretim açısından inşaatın şişirdiği balona benzediği ortadadır. Bu balon kimi rakamları pozitif gösterse de tarım ve sanayi üretimi açısından dışa bağımlılığımızın giderek arttığı gerçeğini değiştirmiyor. Yakın geçmişe kadar ihracatçısı olduğumuz birçok ürünü artık ithal etme noktasına gelmişsek bu ekonomiyi bu hâle getirenlerden halk adına hesap sormamızın en doğal hakkımız olduğuna inanıyoruz.

Gelecek sıcak parayı beklemek, bununla ekonomi çarkını döndürmek, yatırımları, istihdamı ve üretimi, olumsuz yönde etkileyecektir. Bu durumda kısa vadede yapmamız gereken şeyleri riskleri azaltmak, siyasette uzlaşmacı yaklaşımlar içine girmek, siyaseti bağımsız kurumların işlerine karışmaktan uzak tutmak olarak sıralayabiliriz. Uzun vadede yapmamız gereken şeyler ise artık hepimizin konuşmaktan usandığı gerçekçi, yapısal reformları yapmaktır. Ve Sayın Bakanım, o güzel sunumdaki kitapçığınızda kalkınmadaki altı bölgeyi incelediğimizde, siz de ifade ettiniz, birinci bölge ve ondan sonra altıncı bölge. Demek ki bu çalışmamızın yeniden gözden geçirilip gerçekten ülkemizin yararına olacaksa bu bölgelendirmeyi ya da derecelendirmeyi tekrar gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Yine, Sayın Başkanım, azıcık daha bir süre alayım.

Bakanlığınızla ilgili 2015 Sayıştay raporlarında birtakım eksiklerin olduğu ve bulgular var. Birkaç tanesini paylaşacağım. Sayıştay raporunda Ekonomi Bakanlığına tahsis edilen taşınmazların muhasebe kayıtlarına alınmadığı görülmektedir. Hazinenin mülkiyetinde olup Ekonomi Bakanlığına tahsis edilen taşınmazların muhasebe kayıtlarının yapılmadığı ve Bakanlığın mali tablolarında gösterilmediği tespit edilmiştir. Bu eksikliğin Bakanlıkça on ikinci aya kadar giderileceği taahhüt edilmiştir.

Yine, birtakım tohumluk kredilerin geri dönüşlerinin muhasebe içerisinde izlenmediği görülmüştür.

Yine, kamuya borcu olan bazı şirketlerin kredi ve devletle dış ticaret noktasındaki taleplerine olumlu cevap verilip devletten aldığı yatırım ve teşviklerle bu borçlarının kapatıldığı görülmüştür. Gibi birçok eksik var.

Daha fazla sabrınızı zorlamak istemiyorum.

Bakanlığımız bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Başarılar diliyorum.