| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri b) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı c) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 11 .11.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Fark etmez.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2017 bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz. Ayrıca, odalarımıza göndermiş olduğunuz kayseri spesiyalleri için de çok teşekkür ederiz, sağ olun.
Tabii, belediye başkanlığı yapmış olan arkadaşımız Rıza Yalçınkaya burada. Konuşmasında Amasra'yla ilgili düşüncelerini söyledi, birlikte belediye başkanlığı yaptığınız dönemden kaynaklanan bir hukukunuz da söz konusu. Özellikle Amasra'da kurulacak olan termik santralde kullanılacak olan kömürün üst ısı değerini 3.300 kilo/kalori olduğu, firmanın iddia ettiği gibi kalorisinin 5.800 kilo/kalori olabilmesi için lavvar yıkama tesisinden çıkan kömürün zenginleştirilmesi işlemi yapılması gerekmektedir. Bu da şu anlama gelmektedir: Santralde yılda yaklaşık 3,5 milyon ton kömür elde etmek için 7 milyon ton kömür üretip, bunun lavvar tesisinde yıkanması gerekmekte, bunun da yaklaşık yüzde 50'si taş, toprak ve toz olacak, yani atık hâline dönüşecektir. Sözü edilen atıkla yılda 3,5 milyon ton kömürün yakılmasıyla oluşacak 400 bin ton kül nerede ve hangi koşullarda stok edilecek, bu konuda Bakanlığınızın yaptığı inceleme, değerlendirme çalışmaları var mıdır?
Bu konuda sizden özellikle Amasra'da Rıza Yalçınkaya arkadaşımızın söylediği, bu konuları dile getirdiği, çırpınması, bu kadar büyük kıyamet koparması gerçekten Amasra açısından tarihî öneme sahip, sizin de eski bir büyükşehir belediye başkanı olarak ve şimdi de Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak konuya gerekli ilgi ve alakayı göstereceğinizi ve bu hassasiyetleri dikkate alacağınızı ümit ediyoruz.
Tabii, bu çevreyle ilgili konu Türkiye'nin her tarafında var, bizim İzmir'de de aynı şekilde. Özellikle yenilenebilir enerjiyle ilgili, rüzgâr gülleriyle ilgili, bölgenin, ülkenin akciğerlerini, ormanlarını, doğal yaşam alanlarını ve ekolojik sistemi yok ediyor. Ege Bölgesi yüzde 39'Iuk oranla ilk sırada, İzmir ise yüzde 19 ile en fazla RES yatırımının yapıldığı kentlerden bir tanesi.
Enerjide kullanılmayan kapasite ve kayıp kaçak oranı yüzde 50'lerde. Kamu yararını düşünen iktidar önce bunları devreye sokar, mücadele eder.
Doğamız yok oluyor, zeytin ağaçlarımız sökülüyor, sakız ağaçlarımız kökleniyor, nergislerimiz çiğneniyor, doğayla birlikte köylünün hayatı da yok ediliyor, ama maalesef, Hükûmetiniz son günlerde, yine İzmir'de ve Türkiye'nin birçok yerinde rüzgâr gülleriyle ilgili akıl almaz ruhsatlar vermektedir.
Şimdi, Sayın Başkan, prensip olarak rüzgâr güllerine karşı değiliz, ama gerçekten rüzgâr gülleri ruhsatlarının verildiği bölgeler tarım alanlarının ve orman alanlarının olduğu yerler.
Geçtiğimiz günlerde yanılmıyorsam İzmir'e geldiniz ve Çeşme'ye de gittiniz, Çeşme'de de dolaştınız. Şimdi, orada rüzgâr güllerinin konulacağı, yani yapılacağı yerler var, bir de gerçekten tarım alanlarının, orman alanlarının, yaşam alanlarının olduğu yerler var. Yani Ankara'dan birtakım insanlar geliyor, lisansları alıyorlar ve o bölgeyi bilmeden, tanımadan İzmir yarımadası; Karaburun, Urla, Seferihisar, Çeşme bölgesi tamamen bir katliamla karşı karşıya. Sizin bu konuda duyarlı olmanızı istiyoruz.
Yine, İzmir'de yarımadada balık çiftlikleri söz konusu. Biz balık çiftliğine karşı değiliz. Nedir buradaki kural? Kıyıdan 1,8 mil açığa balık çiftliklerinin gidip kurulması gerekiyor.
Şartnamede "Ben 2 ton balık üreteceğim diyorsun.", ruhsatını alıyorsun ama ruhsatını aldıktan sonra 8 ton, 10 ton balık üretiyorsun. 1,8 mil kıyıdan uzak olması gereken balık çiftlikleri ruhsatı aldıktan sonra kıyıya 500 metre mesafeye geliyorlar, oralara koyuyorlar bunları.
Dolayısıyla, İzmir Körfezi gerçekten büyük bir kirlilik yaşıyor. Bunu izin verilmemesi gerekiyor ve buraların sürekli denetim altında tutulması gerekiyor. Bir İzmirli olarak, benim de seçim bölgem özellikle yarımada, sürekli gezdiğimde denizin üzerinde bir parmak yağ kaplı olduğunu görüyorum, denize girilmiyor. Dolayısıyla, özellikle İzmir ve çevresini bu yıkımdan kurtarmamız gerekiyor.
Taş ocakları, mıcır ocakları. Biz taş ocaklarına, mıcır ocaklarına karşı değiliz. Eğer Türkiye'de otoyol yapılacaksa, duble yollar yapılacaksa, kuşkusuz taş ocaklarına, mıcır ocaklarına ihtiyacımız var, ama taş ocaklarına ve mıcır ocaklarına özel olarak verilmiş olan ruhsatlar, gerçekten tarım alanları ve orman alanlarının olduğu yerlerdir. Özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bu ruhsatları veren ÇED Dairesinin buna çok özen göstermesi gerekiyor ve bu yerlere ruhsatın verilmemesi gerekiyor.
Şimdi, ÇED'le ilgili, özellikle çevre konusunun Türkiye'de ele alınışı 1982 Anayasası'nda çevre hakkının tanımlanmasını takiben, 1983 yılında 2872 sayılı Çevre Yasası'nın çıkarılması ve 2011'de Çevre Bakanlığının kurulmasıyla hızlandı.
Çevre Yasası ilk çıkarıldığında amacı "...bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenlemektir." şeklinde oldukça kapsamlı bir şekilde tanımlanmıştır. Ancak 2006 yılında yapılan bir değişiklikle, yasanın amacı "...bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır." şeklinde değiştirilmiştir.
Böylece, "kalkınma" sözcüğü sihirli bir örtü gibi çevrenin kirlenmesi ve doğanın yok edilmesini meşrulaştıran bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Çevre Yasası'nın gerçekleştirilmesi, planlanan projelerin kirletici etkisinden çevreyi koruma anlamında getirdiği zorunluluklardan biri ve en önemlisi "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)" raporu hazırlama zorunluluğu olmuştur. Ne ilginçtir ki yasanın 10'uncu maddesinde belirtildiği gibi ÇED sürecinin nasıl işleyeceği bir yönetmelikle belirlenecek olmasına karşın, bu yönetmeliğin çıkarılması tam on yıl sürmüş ve 7 Şubat 1993'te ilk ÇED Yönetmeliği yayımlanmıştır. Ancak ÇED'in başına gelen yalnız bu değildir. ÇED Yönetmeliği, 1993 yılından bu yana, sonuncusu 9 Şubat 2016'da olmak üzere 18 kez değiştirilmiştir.
Bu değişikliklerle, hem ÇED süreci hızlandırılmış, hem de ÇED'in kapsamı değiştirilerek önemli yatırım alanları ÇED'in dışına çıkarılmıştır. ÇED sürecinin giderek hızlandırılması ya da kapsamının değiştirilmesi, karar alma süreçlerinde hükûmetlerin tercihlerini çevreyi korumaktan yana mı, yoksa yatırımlardan yana mı kullanacağı konusunda bir ipucu sunmaktadır.
Nitekim, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED kararlarını incelediğimizde, 1993 yılından 2015 yılı sonuna kadar 4.051 projeye "ÇED olumlu" kararı verilirken, yalnızca 43 projeye "ÇED olumsuz" kararı verildiği görülmektedir.
Benzer şekilde, Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler kapsamında ise 51.200 projeye "ÇED gerekli değildir." kararı verilirken, 777 projeye de "ÇED gerekli" kararı verilmiştir.
Bakanlığın izin verdiği projelerin dağılımına bakıldığında, petrol, maden, enerji sektörlerinin ağırlıkta olduğunun görülmesi, son yıllarda doğal kaynakların nasıl tüketildiğinin de dolaylı bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; son olarak da özellikle geçtiğimiz günlerde, 20/08/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 6745 sayılı Kanun kabul edildi ve 7/9/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Bu 6745 sayılı Kanun'un 80'inci maddesi, Bakanlar Kurulunu, kalkınma planları ve yıllık programlarda öngörülen hedefler doğrultusunda Ekonomi Bakanlığı tarafından desteklenmesine karar verilen proje bazlı yatırımlar için geniş kapsamlı ayrıcalık ve muafiyetler getirmeye, teşvikler vermeye yetkili kılmaktadır. Ancak bu yatırım projelerinin hangi ölçütlere göre belirleneceği düzenlenmemiştir.
Bakanlar Kurulunca bu yatırımlara aşağıda listelenen ayrıcalık ve muafiyetler tanınacaktır.
Kurumlar vergisi indirimi, gelir vergisi teşviki, gümrük vergisi muafiyeti, Hazine taşınmazları için kırk dokuz yıl bedelsiz irtifak hakkı, on yıla kadar sigorta priminin karşılanması, yatırım kredisinde on yıla kadar destek, personel asgari ücret desteği, yatırım ortaklığı, alım garantisi, diğer kanunlarla getirilen izin, tahsis, ruhsat, tescil, lisans ve benzeri kısıtlardan muafiyet, gerekli altyapı yatırımlarının yapılması, vergi cezası uygulanmaması gibi birçok muafiyet getirmiştir.
Şimdi, bu 80'inci madde yoluyla hâlihazırda devam eden kamu özel iş birliğiyle finanse edilen nükleer santraller, termik santraller, maden işletmeleri, üçüncü köprü, Kuzey Marmara otoyolu ve benzeri altyapı projelerinin de teşvik kapsamına alınmasının önü açılmıştır. Maddeyle getirilen diğer kanunların öngördüğü izin, tahsis, ruhsat ve benzeri kısıtlayıcı süreçlerden muafiyet teşviki yoluyla bu projelerin Orman Kanunu, Çevre Kanunu, Mera Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gibi yasal düzenlemelerle getirilen sınırlamalardan bağımsız olarak uygulanması sağlanabilecektir.
Dolayısıyla, bu getirilen düzenlemelerle özellikle anayasal koruma altında bulunan ormanlar, meralar, kıyılar, tarım arazileri, tarihî ve kültür varlıklarının bulunduğu alanlar proje bazlı yatırım alanı ilan edilebilir. Bu konuda yasada kısıtlayıcı bir hüküm bulunmadığı gibi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, toparlayalım lütfen.
MUSA ÇAM (İzmir) - ...mevcut kısıtlayıcı hükümlerden de Anayasa'ya aykırı olarak muafiyet öngörülmektedir.
Açıklıktan yoksun yasayla Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetki alanına girmeyen konularda dahi Bakanlar Kuruluna yetki devri yapılmaktadır. Anayasal olarak koruma altında bulunan alan ve değerler, Anayasa'ya rağmen, Anayasa dışına çıkarma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki vermek hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gibi, Anayasa'nın 2, 5, 6, 7, 8, 9, 36, 43, 44, 45, 56, 63, 90, 125, 168, 169 ve 170'inci maddelerine aykırıdır.
Yine yasa maddesiyle hazine arazileri bedelsiz olarak yatırımcıya tahsis edilmekte, yatırımcılar kurumlar vergisi, gümrük vergisi, stopaj, sigorta primlerinden süreli ya da süresiz muaf tutulmakta ve enerji yardımı yapılmaktadır.
Ayrıca,
yatırımcıya ücret yardımı ve hazine alım garantisi verilmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilmediği bu yatırımlar "Ekonomi Bakanlığının bütçesinden karşılanır." denilmekle birlikte, diğer bakanlıkların bütçelerinde azalan gelirlerin bütçe kanununun hangi kalemiyle karşılanacağı ifade edilmemiş, belirsiz bırakılmıştır. Bütçe kanununun hangi kaleminde ifade edilmektedir? Bu konular belirsiz bırakılmıştır.
Dolayısıyla, bu 6745'in 80'inci maddesi tümden Anayasa'ya aykırıdır. Biz bu konuyu zaten Anayasa Mahkemesine götürdük, bu konuda gerekli kararı aldıracağız.
Son sözüm şu: Sayın Bakan, Çevre Bakanlığı, gerçekten Şehircilik Bakanlığıyla çok uyumlu ve ilgili bir bakanlık değil. Aslında Çevre Bakanlığı ile Şehircilik Bakanlığının ayrılması, Şehircilik Bakanlığının ayrı, Çevre Bakanlığının ayrı olması gerekiyor.
Kızılderililerin bir atasözüyle sözlerime son vermek istiyorum: "Son ağaç yok olduğunda, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak." diyorum ve 2017 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılarımı sunuyorum.