KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri; Bakanlığımızın 2017 yılı bütçesini Meclisimizin Plan ve Bütçe Komisyonuna arz etmeye başlarken, hepinizi şahsım, Bakanlığım ve yargı teşkilatı mensupları adına saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımızca hâlihazırda yürütülen ve yürütülmesi planlanan çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmek amacıyla huzurlarınızdayız.

Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri; Fetullahçı terör örgütü FETÖ/PDY kurucusu ve yöneticisi teröristbaşı Fetullah Gülen'in emir ve talimatlarıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yuvalanmış terör örgütü mensupları ve onlara katılan bazı askerî unsurlarca, 15 Temmuz 2016 tarihinde kanlı bir silahlı darbe teşebbüsü, bilindiği gibi, gerçekleştirilmiştir. Darbe teşebbüsü sırasında, milletin vergilerinden maaş alan Fetullahçı terör örgütü üyeleri ve onlarla beraber darbeye iştirak edenler, milletin vergileriyle alınmış savaş uçakları, helikopterler, tanklar ve zırhlı araçları kullanmışlar, halkın üzerine bombalar atmışlar, silahlarla doğrudan halka ateş etmişlerdir. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Özel Harekât Dairesi başta olmak üzere, pek çok yer F16 savaş uçaklarıyla bombalanmıştır. Neticede, 246 vatandaşımız şehit olmuş ve 2.194 vatandaşımız da yaralanmıştır.

Bu vesileyle, şehitlerimizi bir kez daha rahmet, minnet, şükran ve duayla yâd ediyorum, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Çatısı altında bulunmaktan büyük onur duyduğumuz ve Kurtuluş Savaşı sırasında bile böyle bir saldırıya maruz kalmamış Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde ilk defa savaş uçaklarıyla bombalanmıştır. Yurdumuzu işgal etmiş düşmanlarımızın dahi yapmadığını veya yapamadığını, maalesef, darbeye teşebbüs eden Fetullahçı terör örgütü mensupları yapmıştır. Kurtuluşu yöneten ve kuruluşu gerçekleştiren Gazi Meclisimiz ikinci kez "gazi" olma onurunu yaşamıştır. Allah bir daha Meclisimizin bombalandığı günleri bu millete ve devlete göstermesin.

Çok şükür ki, bu kanlı darbe girişimi, Cumhurbaşkanımızın ölümü göze alan samimi ve cesur liderliği, Meclisimiz, Başbakanımız ve Hükûmetimizin, siyasi partilerimizin, medyamızın, sivil toplum örgütlerimizin, hepsinden de daha önemlisi, bütün siyasi ve fikrî farklılıkları, mücadeleleri ve rekabeti bir tarafa bırakıp, demokrasiye, hukuk devletine, iradesine ve seçtiklerine canı pahasına sahip çıkan aziz milletimizin onurlu mücadelesiyle başarısız kılınmıştır.

Böylesi büyük bir milletin evladı ve temsilcisi olma onurunu bize yaşatan Yüce Rabb'imize sonsuz hamd ve şükrediyorum.

İstiklalimizin, cumhuriyetin, demokrasinin, hukuk devletinin, millî iradenin ve millî iradenin seçtiklerinin yegâne muhafızı ve müdafisinin Türk milleti olduğu 15 Temmuz 2016'da bir kez daha ilan ve tescil edilmiştir. Bu topraklar üzerinde bundan sonra kimse darbe teşebbüsüne niyetlenemeyecek, niyetlenenler ise asla başarılı olamayacaktır.

Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Genelkurmay, TRT ve diğer bazı stratejik kamu kurumlarını işgal ederek darbe teşebbüsünde başarılı olunamayacağı, darbe teşebbüsünde başarı için aynı zamanda 79 milyon vatan evladının teslim alınmasının şart olduğu anlaşılmıştır. Bu aziz milleti rehin ve teslim alacak bir güç Allah'ın izniyle yoktur, bundan sonra da olmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, yeri gelmişken, yargımızın darbenin önlenmesine ilişkin kararlı ve azimli duruşuna da ayrıca değinmek istiyorum. 15 Temmuzda gerçekleşen darbe girişimine karşı Türk yargısının verdiği sınav ve darbeye karşı dik duruşu tarihe altın harflerle geçmiştir.

Zira, önceki darbe girişimlerini olağan karşılayan, darbe sırasında ve darbe sonrasında darbecilere en büyük desteği veren ve hatta darbecilerin kurduğu idam sehpalarına milletin seçtiği Başbakan ve bakanları gönderen kararların altına imza atarak yargıya büyük utanç yaşatan hâkim ve savcılarımız olmuştu. Ancak, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sırasında ise, darbenin henüz başarılı olup olamayacağının belli olmadığı ilk saatlerde, hiçbir korku, baskı, endişeye kapılmadan ve şahsi bir hesaba girmeden, tereddütsüz ve cesur bir şekilde, Anayasa, hukuk devleti, millî irade ve milletin seçtiklerinden yana tavır koymuş, darbe teşebbüsüne kalkışanlar hakkında soruşturmalar başlatarak, gözaltı ve tutuklama kararları vererek milletin yargısı olduğunu ispat etmiştir. Ayrıca, Türk yargı tarihindeki utanç sayfaları yerine, ilk defa Türk yargı tarihine altın harflerle onur ve şeref sayfaları ilave etmiştir. Milletimiz ve tarih, Türk yargısının darbecilere karşı verdiği bu cesur ve onurlu duruşu ve mücadeleyi asla unutmayacaktır.

Eğer yargı ve emniyet teşkilatında son üç yıl içindeki değişim ve dönüşümler yapılmamış olsaydı bugün farklı bir manzarayla da karşı karşıya kalabilirdik. Bu vesileyle, bir kez de Komisyonumuzun siz saygıdeğer üyeleri huzurunda, darbe teşebbüsüne karşı sarsılmaz bir irade ve cesaretle karşı duran HSYK Başkan ve üyelerine, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımıza -Başsavcısına ve savcılarımıza- mahkemelerimizin başkan ve üyelerine, cumhuriyet savcılarımıza ve hâkimlerimize, huzurlarınızda, ayrı ayrı teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1982 Anayasası, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana herkes tarafından eleştiri konusu yapılan ve değiştirilmesi de istenen bir anayasadır. Bugüne kadar Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacı olduğunu vurgulamayan bir siyasi parti kalmamıştır. Bütün partiler ya programlarında ya da seçim beyannamelerinde yeni anayasa ihtiyacının öneminin altını çizmiş ve bunu özellikle vurgulamıştır. Ayrıca Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TÜSİAD, MÜSİAD gibi sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları ile üniversiteler yeni anayasa ihtiyacını görerek alternatif anayasa öneri taslakları hazırlatmış ve bunları da kamuoyuyla paylaşmışlardır. Birbirinden çok farklı görüşlere sahip kesimlerin birleştiği ortak nokta, yeni anayasanın geciktirilemez bir ihtiyaç olduğudur.

Mevcut Anayasa millet ile devlet arasına âdeta bir duvar örmektedir. Bu Anayasa, devleti milletten korumak üzere oluşturulmuş ve milleti devlet için potansiyel bir tehdit olarak gören bir anlayışla kaleme alınmıştır. Devleti milletten korumak için sürekli teyakkuz hâlinde olunması esasına dayanmaktadır. Bu Anayasa Meclise, yürütmeye, yargıya ve hatta millete güvenmemektedir. Türkiye'nin millet ile devlet arasındaki duvarları kaldıran, milletine güvenen, insan hak ve onurunu esas alan, çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir anayasaya, tartışmasız, ihtiyacı vardır.

24'üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ihtiyacı karşılamak üzere bir uzlaşma komisyonu kurmuş ancak uzlaşma komisyonu yeni bir anayasa öneri taslağı üzerinde, maalesef, mutabakata varamamıştır. Milletin yeni anayasa talebi ve Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacı daha fazla ertelenemez, ertelenmemelidir. Adalet Komisyonundan siyasi partilerimize, bütün toplumun her kesimine Türkiye'nin ve milletin yeni anayasa talebini ve ihtiyacını daha fazla ötelemeye hakkımız olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 138'inci maddesine göre hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Hâkimlik ve savcılık teminatı hâkim ve savcıların bağımsız, tarafsız, her türlü korku, baskı ve endişeden uzak bir biçimde, cesaretle ve doğru bir şekilde yargı görevi yapmaları için konulmuş önemli bir sigortadır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının olmazsa olmaz bir ön şartıdır.

Hâkimlik ve savcılık teminatı, hâkim ve savcıların suç işlemesinin, terör örgütleriyle üyelik, iltisak veya irtibat içinde bulunmasının veya bu örgütlerin talimatlarıyla hareket etmesinin, siyasi, ideolojik ve dinî görüşlerini kararlarına yansıtmasının asla teminatı değildir. Eğer bir hâkim veya savcı Anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatlerine göre kararlar verme yerine üyelik, iltisak veya irtibat içinde bulunduğu terör örgütlerinin talimatlarına veya sahip olduğu dinî, siyasi ve ideolojik görüşlerine göre karar verirse veya veriyorsa tarafsız ve bağımsız yargı görevi yapma vasfını kaybetmiş demektir. Dolayısıyla da tarafsız ve bağımsız hâkim ve savcılar için Anayasa'mızın öngördüğü hâkimlik ve savcılık teminatından yararlanma hakkını da kaybeder. Bu vasfı kaybedenlerin meslekte kalmaları, elbette, uygun değildir.

Fetullahçı terör örgütü devlete, millete, yasamaya, yürütmeye, yargıya, orduya, emniyete ve kamunun bütün alanlarına büyük zararlar vermiştir. En büyük tahribatı ise, hiç kuşkusuz, yargı alanında gerçekleştirmiştir. Milletimizin yargıya olan güvenini ve adalete olan inancını da zayıflatmıştır. Hukuk devletini tahrip etmiştir. Bazı hâkim ve savcıların, yargı görevini bağımsız ve tarafsız şekilde yapma vasfını kaybetmelerine neden olmuştur.

Mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını korumanın en önemli güvencesidir. Bağımsız ve tarafsız yargı görevi yapma vasfını yitirmiş olanların meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar vermek HSYK'nın asli görevidir. HSYK'nın aksine hareket etmesi anayasal görevini yapmaması demektir.

15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sonrası çıkarılan kanun hükmünde kararname kapsamında HSYK'nın bazı hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar vermesi tam da bu anayasal görevin hukuk devletine uygun yerine getirilmesidir. HSYK'nın yaptığı, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumaktır, hukuk devletini korumaktır, Fetullahçı terör örgütünün Türk yargısını rehin almasını önlemektir, yargının milletin yargısı olma vasfını müdafaa etmektir. HSYK, aldığı bu kararlarla sadece yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumakla kalmamış, aynı zamanda yargıya olan güvenin yeniden inşası yolunda da çok önemli bir adım atmıştır.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; HSYK'nın yapısı, üyelerinin seçimi ve çalışma usulü 2010 yılında yeniden düzenlenmiştir. Ancak iyi niyetlerle yapılan bu düzenleme, maalesef, hedeflenen sonuçları arzu edildiği biçimde doğurmamıştır. Gelinen noktada, seçim usulü başta olmak üzere HSYK'nın yeniden ele alınması ve düzenlenmesi geciktirilemez bir zaruret hâline gelmiştir. Türkiye, mevcut seçim usulüyle yeni bir HSYK üyeliği seçimi yapmamalıdır. Yaşanan iki seçim tecrübesi üçüncü bir seçimin tekrarlanmaması gerektiğini bize emretmektedir.

Buradan, TBMM'de temsilcisi bulunan siyasi partilerimizin her birine ayrı ayrı çağrıda bulunuyorum, diyorum ki: Seçim usulü başta olmak üzere HSYK'nın yeniden yapılandırılması konusunda, gelin, birlikte çalışalım, uzlaşalım ve devletimiz, hukuk devletimiz için son derece önemli olan bu adımı mutabakatla atalım. Zira, mevcut yöntemle HSYK üyeliği seçiminin doğuracağı olumsuz sonuçları Türk yargısına ve Türkiye'ye bir daha yaşatmayalım.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; hükûmetlerimiz döneminde, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, yargı alanında da reformlara ve köklü değişikliklere imza atmayı esas edindik ve bunun gereklerini de yerine getirdik, hak arama yollarını çoğalttık, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açtık, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkını getirdik. Yargı alanında en önemli tarihî reformlardan biri olan istinaf kanun yolunu da 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçirdik; bu anlamda, 20 Temmuz 2016 yargı alanında önemli bir tarihî milattır, Cumhuriyetin ilanından sonra yargı alanında gerçekleştirilen büyük tarihî reformlardan sonra yapılan en önemli ikinci yargı reformudur.

İlk adli yıl açılış konuşmasının yapıldığı 1943 yılından bugüne adli yıl açılış konuşması yapmış 24 Yargıtay Birinci Başkanının 17'si, konuşmasında, istinaf mahkemelerine duyulan ihtiyaca ve önemine vurgu yapmıştır. Pek çok hükûmet de istinaf mahkemeleri kurmak için kanun tasarıları hazırlamıştır. İlk kanun tasarısı 1932 yılında hazırlanmış olup hükûmetlerimiz dönemine gelinceye kadar 9 ayrı tasarı hazırlanmıştır ancak bu tarihî adımı atmak bizim hükûmetlerimize ve bu dönemin Parlamento üyelerine nasip olmuştur. Adli yargıda istinaf 2004'te, idari yargıda istinaf ise 2014'te yasalaşmıştır hem adli yargıda hem de idari yargıda istinaf 20 Temmuz 2016'da ise fiilen faaliyete başlatılmıştır. İstinaf mahkemelerinin faaliyete başlamasıyla iki dereceli yargılama sistemine geçilmiş, hak arama yolları çoğalmış, bireylerin hukuki güvencesi artmış. Delillerin yeniden değerlendirilmesi imkânı getirilmiş. Gerekirse yargılamanın tekrar yapılması sağlanmış. Vatandaşlarımızın temyiz incelemesi için artık Ankara'ya gelmek yerine bazı davalarla ilgili yerel düzeyde ve kolaylıkla haklarını araması ve kesin karar alması sağlanmış. Vatandaşlarımıza üst mahkemeler huzurunda daha rahat bir görüşme imkânı sağlanmış. Yargıtay ve Danıştayın ilk iş yükü azaltılarak gerçek bir içtihat mahkemesi olmasının yolu açılmış ve adaletin makul sürede tecellisinin önü açılmıştır. Zira, istinaf kanun yolunun faaliyete geçmesinden sonra tahminlerimize göre ceza davalarının yüzde 91'i, hukuk davalarının yüzde 89'u ve idari yargı davalarının da yaklaşık yüzde 80'i istinafta kesinleşecek, bu da Yargıtay ve Danıştayın gerçekten bir içtihat mahkemesi vasfını kazanmasına yol açacaktır.

15 yerde adli istinaf ve 8 yerde de idari istinaf mahkemesi kurduk. Ancak uygulama birliğinin teminiyle ihtisaslaşmada etkinlik ve verimliliğin sağlanması amacıyla ilk etapta 7 ayrı bölgede istinaf mahkemelerini faaliyete geçirdik. Adli istinafta toplam 94 ceza dairesi ile 123 hukuk dairesini Ankara, İstanbul, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Samsun ve Antalya illerimizde faaliyete geçirdik. İdari istinafta 42 idari dava dairesi ve 20 vergi dava dairesini Ankara, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Konya ve Samsun'da faaliyete geçirdik. Adli istinafta kurulan diğer 8 istinaf mahkemesi ki bunlar Adana, Bursa, Diyarbakır, Kayseri, Konya, Sakarya, Trabzon ve Van ile idari istinafta da kurulan Bursa İdare Mahkemesi önümüzdeki yıllar içerisinde kademeli olarak faaliyete geçirilecektir. Bu mahkemelerin kapatılması veya başka bir yere taşınması söz konusu değildir.

İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesinin üzerinden yaklaşık dört ay geçmiştir. Bu dört aylık süre zarfında ülke genelindeki istinaf mahkemelerine 6.924 ceza ve 4.138 hukuk olmak üzere toplam 11.062 dosya geldiğini görüyoruz. Ceza dairelerinin toplam iş bitirme oranı yüzde 72, hukuk dairelerinin toplam iş bitirme oranı ise yüzde 74 olarak gerçekleşmiştir. Ülke genelindeki istinaf mahkemelerinde çıkan işlemlerin ortalama görülme süresi de oldukça makul ve olumlu seyretmektedir. Ceza dairelerinden çıkan işlerin görüldüğü ortalama süre 5 gün, hukuk dairelerinde ortalama süre ise 4,6 gün olmaktadır. Elbette ki bu görülme süresinde gelen iş sayısı arttıkça belli bir uzama olacaktır, başlangıç olduğu için kısa olarak gözüküyor, zaman içerisinde artış olacaktır ama bu uzama makul bir süreyi asla geçmeyecektir. Ama dosya görülme süreleri istinaf mahkemelerinde önceki kadar da uzun olmayacaktır. Tarihî bir görev üstlenen, cumhuriyetimizin ilk istinaf mahkemesi başkan ve üyeleri ile savcılarına istinaf kanun yolu uygulamasının başarılı olması ve temellerinin sağlam atılması için büyük görevler düştüğüne inanıyorum. Bir kez de bu Bütçe Komisyonumuzdan istinafın ilk başkan ve üyeleri ile savcılarına bu yeni görevlerinde başarılar diliyorum, yüklendiklerin sorumlulukların altından layıkıyla kalkacaklarına olan inancımı tekrarlamak isterim.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiğimiz en önemli reformlar arasında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınması ve İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun kurulması bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şu ana kadar vermiş olduğu kararlarında Tazminat Komisyonunun tüketilmesi gerekli bir başvuru yolu olduğunu belirtmiş ve başvuruları reddetmiştir yani Tazminat Komisyonuna gelmeden yapılan başvuruları reddetmiştir. İnsan Hakları Tazminat Komisyonu 10 Kasım 2016 tarihi itibarıyla 7.993 başvuru almış olup bunların 7.554'ünü karara bağlamıştır. 3.444 başvuru kabul edilmiş, 2.292 başvuru ise reddedilmiştir. Aynı nitelikte görülen 1.818 başvuru birleştirilmiştir. Kabul verilen dosyalar açısından bu zamana kadar toplam 33 milyon Türk lirası tazminata hükmedilmiştir. 2016 yılı başında AİHM sekretaryasının da görüşleri alınarak Tazminat Komisyonunun görev alanı Bakanlar Kurulu kararıyla tekrar genişletilmiştir.

Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak 31 Ekim 2016 tarihi itibarıyla AİHM önündeki derdest başvuru sayısında Ukrayna 18.250 dosyayla 1'inci, Macaristan 8.400 dosyayla 2'nci, Rusya 8 bin dosyayla 3'üncü, Türkiye ise 7.750 dosyayla, bir sıra daha gerileyerek, 4'üncü sırada bulunmaktadır. 2015 yılı Aralık ayı verilerine göre 8.450 olan derdest başvuru sayısı 31 Ekim 2016 tarihi itibarıyla 700 dosya azalarak 7.750'ye düşmüştür. 2012 yılı sonunda derdest başvuru sayısının 16.900 olduğu hatırlandığında son yıllardaki bu gelişmeler daha iyi anlaşılabilir. Öte yandan, AİHM tarafından yayımlanan istatiksel verilere göre 2015 yılında Türkiye aleyhine yapılan başvuru sayısının nüfusa oranı on binde 28'dir. Bu oran Avrupa Konseyi üyesi diğer 35 devlete nazaran daha düşük bir durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün akabinde olağanüstü hâl ilan edilmiş ve hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hem de Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nden kaynaklanan yükümlülüklerimize ilişkin delegasyon bildirimlerinde de bulunulmuştur. Olağanüstü hâl süresince alınan bütün tedbirlerde başta Anayasa'mız olmak üzere uluslararası yükümlülüklerimizden kaynaklanan zorunluluk ve orantılılık kriterlerine hassasiyetle uyulmaktadır. Bu süreçte temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak alınan tedbirler hakkında Avrupa Konseyi de ayrıca düzenli olarak bilgilendirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası ilişkiler ve adli iş birliği bakanlığımızın yürüttüğü önemli görevlerinden biridir. Suçluların iadesi, cezai ve hukuki konularda adil yardımlaşma, hükümlülerin nakli, çocuk kaçırma, uluslararası nafaka alacaklarının tahsili Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu çerçevesinde ve ülkeler arasında imzalanmış ikili uluslararası sözleşmeler çerçevesinde yürütülmektedir.

15 Temmuzda yaşanan darbe teşebbüsünden sonra darbe teşebbüsünü gerçekleştiren Fetullahçı terör örgütü kurucusu ve yöneticisi terörist Fetullah Gülen'in Türkiye'ye iadesiyle ilgili harekete geçilmiştir. Daha önce devam eden soruşturmalar ve davalar kapsamında hazırlanmış iade dosyaları 19 Temmuz 2016 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'ne hem acil tutuklama ve hem de iade talebiyle birlikte iletilmiştir. ABD yetkilileri, bununla ilgili, tarafımıza, acil tutuklama nedenlerinin neler olduğunu sormuş, buna dair de kendilerine acil tutuklamayı gerektirecek nedenler açık açık yazılarak iletilmiştir. Ayrıca, Adalet Bakanı şahsıma bir mektup yazarak bu konuyu görüşmek üzere, Türkiye'de veya ABD'de uzman heyetlerin bir araya gelebileceğini, bunda fayda olduğunu söylemiştir. Biz de kendilerine buna katıldığımızı ifade ettik ve ilk toplantı 23-24 Ağustos 2016 tarihleri arasında Ankara'da gerçekleşmiştir. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde bizzat ben ve yanımda parlamenterlerden bulunan bir heyetle beraber ABD Adalet Bakanını ziyarete gittik ve orada da bu konuyu kendileriyle görüştük. Türkiye'nin, darbe teşebbüsünden dolayı da terörist Gülen'in geçici tutuklanma talebini ABD yetkili makamlarına ilettiğini Komisyonun huzurunda bir kez daha ifade etmek isterim. ABD ile Türkiye arasındaki görüşmeler bu konuya her iki ülkenin verdiği önemi göstermektedir. Zira bugüne kadar biz, Türkiye olarak ikili ilişkilerimiz içerisinde hatırladığımız kadarıyla herhangi bir suçlunun iadesi konusunu bu kadar üst düzeyde ele almadık. ABD'nin de bizden pek çok talebi oldu, bizim de onlardan oldu. Onlar da aynı şekilde üst düzeyde bir konuyu ele alma durumu olmamıştır. Bu, her iki tarafında konuya verdiği önemi göstermesi bakımından son derece önemlidir. Ancak ABD'yle aramızda bulunan anlaşmanın 9'uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre terörist Gülen'in iadesine ilişkin Türkiye'nin gönderdiği dosyanın gereklerinin yapıldığını buradan söylemem mümkün değildir. Zira o maddenin ilgili fıkraları, iade dosyası gittiği zaman taraf devletin başka bir şey tahkik etmeden iadeye karar verene kadar kişiyi yakalaması ve tutuklaması gerektiğini ve burada da takdir hakkı olmadığını açıkça ortaya koymasına rağmen bu madde maalesef işletilmemiştir.

Terörist Gülen orada terör örgütünü yönetmeye devam etmektedir. Hem medya üzerinden hem gelen ziyaretçiler üzerinden hem sosyal medya üzerinden hem de başka yöntemlerle kurucu ve yönetici olduğu örgüte ve örgüt üyelerine talimat vermeye devam etmektedir. Dost ve müttefik bir ülkede Türkiye'de darbe teşebbüsünde bulunmuş ve Türkiye aleyhine pek çok terör faaliyetini hâlâ yöneten bir terör örgütü yöneticisi ve kurucusuna herhangi bir kısıt getirilmeden faaliyetlerini sürdürüyor olması bizi fevkalade rahatsız etmektedir. Bir kez de buradan ifade etmek isterim ki, ABD Adalet Bakanına de söyledim: ABD ve ABD halkı için Usama Bin Ladin ne anlama geliyorsa Türkiye ve Türk halkı içinde Fetullah Gülen aynı anlama gelmektedir. Bu sürecin uzaması ve iadenin gerçekleşmemesi Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilere büyük bir zarar vereceği tartışmasızdır. Ben inanıyorum ki ABD yetkili makamları Türkiye'yi bir teröriste feda etmeyecektir. Bu noktadaki umudumuzu koruduğumuzu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AB müktesebatına yüksek oranda uyum sağladığımız hâlde belirli fasılların siyasi mülahazalarla açılmamasının AB'nin temel ilkeleriyle bağdaşmadığı ortadadır. Avrupa Birliği çeşitli siyasi ve ekonomik saiklerle sürecin hızlı bir şekilde işlemesine mani olan tutumundan vazgeçmeli ve bu konudaki nihai kararını artık vermeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu fakat daha da geride çok sayfa görüyoruz. Yani on dakikada toparlayabilir miyiz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Evet, Sayın Başkanım on dakikada toparlayayım, bitmez ama on dakikada ben toparlayayım.

BAŞKAN - Lütfen.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu noktada bir hususu daha belirtmek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere Avrupa Birliği Komisyonu tarafından her yıl hazırlanan AB Türkiye ilerleme raporları var. Bu seneki rapor 9/11/2016 tarihinde yayımlanmıştır. Buradan bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Türkiye'ye gelen Avrupa Birliğiyle ilgili veya Avrupa Konseyiyle ilgili raportörler, komisyon başkanları, komisyon üyeleri, başka tür temsilciler, geldikleri zaman hükûmet yetkilileriyle, bürokratlarla da görüşmelere yapmaktadırlar. Ancak maalesef raporlarına bu görüşmeleri yansıtmamaktadırlar. Yani âdeta Türkiye'nin belli gazetelerinde, belli televizyonlarında, belli çevrelerde dile getirilen görüşleri -ki bunların bir kısmı asılsız, bir kısmı çarpıtma olan şeyler- gerçek gibi yazmakta, Türkiye'den bu raporlara uymasını beklemektedir. Biz her defasında şunu ifade ediyoruz: Bize karşı objektif olun, sübjektif raporlar koymayın. Rapor hazırlarken "Türk makamlarıyla da görüştük, Türk yetkililerle de görüştük ona göre hazırladık." diyerek bizimle yaptığınız görüşmeleri raporların meşruiyetini artırıcı bir argüman olarak kullanmak yerine, bizim söylediklerimizi ve doğru olan şeyleri raporlarınıza lütfen yansıtın. Ama görüyoruz ki Fetullahçı terör örgütü ve PKK terör örgütü dâhil pek çok terör örgütünün yayın organlarında ve başka yerlerde savunduğu görüşler, maalesef bu raporlar aracılığıyla Türkiye'nin önüne gelmektedir. Buradan bir kez daha çok net bir şekilde ifade etmekte fayda görüyoruz: Objektif olmayan hiçbir raporun bizim yanımızda saygınlığı yoktur, olmayacaktır ama objektif olan her rapor bizim için yol gösterici olacaktır. Biz o raporlardan bugüne kadar ettik istifade, bundan sonra da raporlardan istifade etmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca bu dönemde önemli kanunları da Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirdik. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu özellikle kişi güvenliğini sağlama bakımından son derece önemli bir kanun olmuştur. Türkiye'de esasında büyük bir reform bu kanunla beraber hayata geçirilmiştir.

Bilirkişilik müessesesinin yeniden yapılandırılması ve kurumsal bir kimliğe kavuşturulması, Türkiye'de uygulama birliğinin sağlanması, bilirkişilikten kaynaklanan sorunların çözülmesi ve bu alandaki kokuşmuşluğun ortadan kaldırılması, hâkimleşen ve savcılaşan bilirkişiliğe son verilerek hakimlerin gerçek hâkim, savcıların gerçek savcı olduğu, bilirkişilerin de sadece bilirkişilik yapabileceği bir sistem öngören Bilirkişilik Kanun Tasarısı'nı da Meclisten geçirdik. Ayrıca, Adli Tıp Kurumunu da bilimsel ve teknolojik alandaki gelişmelere göre yeniden yapılandırdık.

Ceza muhakemesi alanında iş yükünün azaltılmasına ilişkin düzenleme de Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bugün yarın yasalaşacaktır. Hem uzlaştırmanın kapsamını genişletiyoruz hem ön ödemenin kapsamını genişletiyoruz hem de bu iki sistemi daha etkin bir şekilde uygulamayı sağlayacak düzenlemeler yapıyoruz.

Yine Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Kanunu yasalaştırdık, bu da son derece önemli bir reform olmuştur. Türkiye ile aralarında uluslararası anlaşma bulunan ülkeler için adli yardımlaşma bu anlaşmalar üzerinden gidiyor, anlaşma olmayan ülkelerle ilgiliyse fiilî uygulamalar üzerinden gidiyor. Bundan sonra anlaşma olan ülkelerle gene anlaşmalar esas alacak ama bu kanun da uygulanacaktır, anlaşma olmayan ülkelerle ilgili bu kanun uygulanacak ve uygulamada da büyük bir birlik sağlanmış olacaktır.

Önümüzdeki günlerde Noterlik Kanunu, idari yargıda iş yükünün azaltılmasına ilişkin kanun ve ara buluculuk konusunu iş hukuku alanında yaygınlaştıran, daha etkin hâle getiren kanunun düzenlemelerini de Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağımızı buradan ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altyapıyı güçlendirme konusunda da önemli değişiklikler, önemli adımlar attık, yaptık. 2003 yılı öncesine kadar adalet hizmetlerinin verildiği kapalı alan 569.059 metrekareyken bugün bu alan 3 milyon 307 bin 617 metrekareye çıkmıştır. 222 adalet sarayı inşa ettik, şu anda 28 adalet sarayının yapımı devam ediyor, inşa hâlinde, 50 adalet sarayının projesi devam ediyor. Önümüzdeki yıllar içerisinde Türkiye'nin bütün il ve ilçelerindeki adalet saraylarını yenilemeyi ve adalete uygun bir hâle getirmeyi Hükûmet olarak hedefliyoruz.

Hâkim ve savcı sayısını artırarak da adalet hizmetlerinin hızlanmasına büyük katkı verdik. Hâkim ve savcı sayımız 9.342 iken bugün itibarıyla yargı mensubumuz 15.718'e çıkarılmıştır. İhraç edilen 3.659 kişi düşüldükten sonra kalan rakamdır bu. 2002'den bu yana hâkim ve savcı sayımızda yüzde 68 oranında artış sağlanmıştır. 2016 yılında, 3.542 adli yargı hâkim ve savcı adayı ile 1.068 idari yargı hâkim ve savcı adayı olmak üzere toplam 4.610 adayın da mesleğe kabulleri yapılmıştır. Bu 24 Aralık 2016 tarihinde de 2 bin adli yargı hâkim ve savcı adayı, 200 idari yargı hâkim adayı, 1.500 avukatlık mesleğinden geçen hâkim ve savcı adayı, 100 avukatlık mesleğinden geçen idari yargı hâkim adayı olmak üzere toplam 3.800 hâkim ve savcı adayı alımına ilişkin sınav yapılacaktır. Tabii, bu sınavdan sonra da bunların stajları ve mesleğe kabulleri devam edecektir. Bunu şunun için ifade ettim: Meslekten uzaklaştırılanlar nedeniyle yargıda bir boşluk oluşmayacağına, vatandaşımızın işlerinin aksamayacağına ve bu konuda her türlü tedbirin alındığına vurgu yapmak istiyorum. Zira, herhangi bir sıkıntı oluşmasına izin verilmeyecektir.

2002 yılına oranla personelde de yüzde 100 oranında artış yapıldı. Tabii, mesleki yetkinlik konularında önemli değişiklikler yapıldı. Personel eğitim merkezleri ve diğer eğitim merkezleri geliştirildi ve yeni adımlar bu konuda atılacaktır. Hukuk eğitimi konusunda da YÖK'le beraber son derece önemli bir çalışmayı yürüttüğümüzü ifade etmek isterim. Eğitimin süresinin uzatılması, müfredatın değiştirilmesi ve pek çok yeniliği içeren çok önemli bir reformu inşallah YÖK'le beraber hayata geçirmeyi planlıyoruz. Zira, hukuk fakültelerinin mezun ettiği öğrencilerin en büyük istihdam edicisi Adalet Bakanlığıdır. Bizim alanımız olmasa bile bizim bu alanda YÖK'le müşterek çalışmamız gerektiğine biz inanıyoruz. Bu konuyla ilgili toplantılar yaptık ve ciddi kararlar aldık, bir komisyon oluşturduk; komisyon çalışmalarını sürdürüyor. Hâkim, savcı ve avukat sınavları, stajları ve bu konularda da çok önemli değişiklikleri önümüzdeki yıllar içerisinde getireceğiz. Buradan avukatlarla ilgili sınav uygulamasını da 2017 yılı içerisinde Avukatlık Kanunu'nda yapacağımız düzenleme kapsamında getireceğimizi ifade etmek isterim. Ancak, bir şeyin altını burada çizmekte fayda görüyorum: Şu anda hukuk fakültelerinde öğrenci olanların mükteseplerini koruyarak bunu yapacağız. Yeni kazanacaklar bakımından burada herhangi bir kayıp söz konusu olmayacaktır.

Tabii, adalet sisteminde işin hızlandırılması için sadece bina, sadece hâkim, savcı sayısı, yardımcı personel değil, aynı zamanda teknolojinin de büyük önemi vardır. Hükûmete geldiğimizde bütün yargı teşkilatı içerisinde 1.693 bilgisayar varken şu anda 120 binin üzerinde masaüstü, 43 bine yakın da dizüstü bilgisayar bulunmaktadır. Ki, göreve başlayan her hâkim ve savcıya bir "laptop" veriliyor ve beş sene içerisinde de bunların yenilenmesi yapılmaktadır.

UYAP gerçekten çok büyük bir proje, Türkiye'nin yüz akı projesi Ulusal Yargı Ağı Projesi; uluslararası alanda da pek çok ödüle hak kazandı, alanında da dünyada birinci olan bir projedir. Bu proje yargının hızlandırılması bakımından tarihî öneme sahiptir. Tapu ve kadastro, nüfus, emniyet, PTT, Merkez Bankası gibi 47 kurumla entegrasyonu var ve bu entegrasyon sayesinde devlete de çok ciddi kaynak kazandırmaktadır.

2016 yılında 1 trilyon 340 bin... Eski rakam bu, değil mi?

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Bakanım, siz söyleyin, biz anlarız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tamam, yani öyle diyelim.

BAŞKAN - Şaşırmadım yani Sayın Çam, Sayın Bakan söylemeden bu sefer anladın ya...

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yani, 1 trilyondan fazla diyelim, öyle, devlet bütçesine de bu konu üzerinden katkı sağlanmıştır.

Önümüzdeki yıllar içerisinde yine, önemli adımlar atacağız. Bunlardan birisi, adli veri bankasıdır.

Sayın Başkanım, değerli üyeler; adli veri bankası yargılama süreçlerine ilişkin sağlıklı veri elde edip bu veriler üzerinden değerlendirme yapma bakımından son derece önemlidir. Bugün, adli veriler konusunda maalesef çok net değiliz. Çünkü, bütün verileri tam toplayamıyoruz, topladıklarımızda eksiklikler oluyor, birtakım sıkıntılar var. Biz, bütün bu sıkıntıları gidermek bakımından hem TÜİK'le hem üniversiteyle Bakanlığımız uzmanları bir ortak çalışma yürüttüler, adli veri bankasını kurma kararı aldık. Şu anda çalışmalarımız tamamlandı, inşallah aralık ayında bunun tanıtımını yapacağız, 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren de adli veri bankasını faaliyete geçireceğiz. Ne demek istiyorum? Şu: Eğer bir kişi Türkiye'de -"A" suçu diyelim- "Adam öldürme suçu en çok hangi ilde işleniyor?" diye sorduğunda anında cevap alacak, "Hangi ilçede?" alacak, "Hangi mahallede?" alacak, "Hangi caddede?", "Hangi sokakta?", "Hangi köyde?" alacak. Kır, kent ayrımı, belde ayrımı onları görecek; saat aralıklarını görecek; cinayet işleyenlerin yaşını görecek; mesleğini görecek; eğitimini görecek; mevsimlere göre... Yani aklınıza gelen bütün verileri orada görüp bu suç işlemenin önlenmesi konusunda tedbir geliştirmek isteyenlere de çok büyük katkı sağlayacaktır. Esasında, önleyici hukuk uygulamalarının gelişmesine de çok büyük katkı sağlayacağına biz yürekten inanıyoruz.

Ayrıca, 2017 yılı Ocak ayından itibaren yeni bir uygulamayı başlatıyoruz. Mahkeme faaliyet raporları bundan sonra yayınlanacak. Yani, vatandaşlarımız bir mahkemeye o yıl içerisinde ne kadar iş geldi, ne kadarı karara bağlandı, ne oldu bu faaliyet raporunda görecek ve bu faaliyet raporu aleni olacak, ilan edilecek mahkemelerde ve bütün avukatlar, vatandaşlar da böylelikle yargının denetimini sağlayacak.

Bir başka konu da, yargıda zaman yönetimidir. Sayın Başkanım, bu da çok önemli bir adım, bunun da sonuna geldik. Dava açan bir vatandaş davasının kaç gün içerisinde sonlandırılacağına dair bir belge alacaktır. Savcılığa şikâyette bulunan bir vatandaş şikâyetinin savcılık tarafından en geç kaç gün içerisinde neticelendirileceğine dair bir belge alacaktır. Böylelikle, yargının makul süre içerisinde işini yapması konusu vatandaşın ve kamuoyunun da doğrudan denetimine açılacaktır. Bunun da önemli bir reform olduğunu söylüyorum.

Tabii, diğer konuların tümünü geçiyorum.

2017 bütçemizin tüm yargı teşkilatına, devletimize, milletimize, hepimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Bütçemize katkı verecek saygıdeğer milletvekillerimizi de sözlerim sonunda bir kez daha saygıyla selamlıyorum.