| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 22 .11.2016 |
LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler.
Sayın Bakan, "adalet" kavramı yaşam hakkından, ifade ve düşünce özgürlüğüne kadar tüm insan haklarıyla, çocuk özelinde de çocuğun insan haklarıyla da ilişkilidir. Dolayısıyla, pek çok yansıması hem yeni sorunlar doğurmakta hem de mevcut sorunların büyüklüğünü artırmaktadır. Öncelikle, Anayasa'daki hukuk devleti tanımlamasının ne kadar hayata geçtiğini değerlendirmek gerekir.
Çocuklar Türkiye'de adalet sistemiyle farklı yollarla ilişkilendirilmektedir. Bir kanunla ihtilaflı hâle gelen çocuklar var, çocuklara karşı işlenen suçlar sebebiyle mağdur olan çocuklar var, sistemde tanık sıfatıyla bulunan çocuklar var, korunma ihtiyacı içerisinde olan dördüncü gruptaki çocuklar var. Ayrıca, çeşitli ihlaller nedeniyle yaşamını kaybeden çocuklar da adalet sistemine konu olmakta ancak aileleri bu tip davalarda çoğu kez hukuksal destek alamamaktır. Dolayısıyla, çocukların bir veya birkaç ihlalin sonucu, adalet sistemiyle temas ettikleri ortadadır. Bu bağlamda, her bir ihlal vakası göstermektedir ki çocuklara yönelik adalet sisteminin önleyici, koruyucu ve onarıcı özellikleri maalesef zayıftır.
Herhangi bir şekilde, olmadan önleme mekanizması kurulmamakta, kurulamamakta, sorunlar çözülemez hâle geldiğinde müdahale edilmeye çalışıldığı için çocuklar görünmez ve duyulmaz olmakta, sonuçta yetişkinler kadar çocukların da adalete inancı maalesef zayıflamaktadır.
Çocuk odaklı, hak temelli ve bütüncül olmayan, kısaca faili ve sistemi koruyan ve kollayan bu yaklaşım, özellikle fail kamu personeli veya kamu tarafından korunan yapılardan olduğunda çocuğun görünmezliğinin artması meydandadır, örnek Karaman davası gibi.
Güvenlik ve ceza temelli anlayış, örneğin, kanunla ihtilafa düşülen çocuğun ilgili eylemini neden yaptığı ve nasıl bir daha tekrarlamayacağına odaklanmak yerine, çocuğun ne yaptığı ve ne kadar ceza alacağına odaklanma gibi, bunlar da birtakım olumsuz yönlerdir.
Çocukla ilgili dağınık ve parçalı bir mevzuat söz konusudur Sayın Bakan. İç hukuk kurallarının uygulamada karşılığının bulunmaması da yine ayrı bir -buradaki- eleştirimizdir.
Özgürlüğün kısıtlanmasının son çare olarak uygulanmaması, çocukların bulunduğu tutukevi ve cezaevlerinin sayısının artmaması da burada önemlidir aslında.
Şimdi, adalet karşısında çocuğu ele aldığımızda, cezasızlıkla mücadele edilmelidir. Failin cezasız kalmamasının yanı sıra, failin eylemiyle ilgili sorumluluk zinciri görünür kılınmalıdır bize göre. Suç mağdurunun iyileşme süreci tazmin ve onarımla benzer bir ihlalin asla olmaması için önlemler de alınmalıdır. Olmadan önleme ve onarıcı bir adalet sistemine kesinlikle çok acil olarak ihtiyaç vardır.
Sayın Bakan, burada söylenecek çok fazla şey var ancak son günlerde, işte, gündemimizde olan konuyu kamuoyunda herkes biliyor. Ben burada öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bakın, kadına seçme ve seçilme hakkının verildiği Gazi Mecliste, gün geldi, mağdurları çocuk mağdurlar olduğu hâlde, mağdurları aslında suçlular olarak gören ve aklamaya çalışan bir tasarı geldi. Şimdi, böyle bir talep olduğu söylendi Sayın Bakan ama o kadar çok talep ve sorun var ki aslında. Mesela, taşeronların kadroya kavuşmaması, kadro beklemeleri bir sorun, öyle de bir talep var; emeklilere verilen sözlerin yerine getirilmemesi bir sorun, onlardan da talep var. Hatta, biraz daha ileriye gideyim, suçlu ile mağdurun henüz ayrıştırılmadığı bir ortamdayız yani FETÖ'nün gerçek suçluları kim, mağdurları kim; bunun tam olarak ayrıştırılmadığı bir ortamdayız. Bu konunun da ayrıştırılmasına ihtiyaç var. Peki, başka ne var? Çocukların istismara uğradığı illegal kurumların bile henüz envanteri çıkarılmış değil, çoğu kapatılmış değil. Bunlar da önemli konular fakat, maalesef, neden olduğu belli olmayan, gecenin bir saatinde... Tabii, gecenin bir saatinde olduğunu söylüyoruz ama aslında sizin hazırlıklarınızın nisan ayından bu yana olduğu duyumlarımız da tabii ki söz konusu ama sonuçta komisyona, alt komisyona, üst komisyona hiç getirmeden gecenin bir saatinde gelen de bir uygulama var Sayın Bakan. Evet, bu konunun önemini defalarca anlatsak yine de aynı şeyi söyleyeceğiz: Bu tasarının tamamıyla çöpe atılması gerekiyor.
Başka bir konuya geçmek istiyorum: Mağdur hukukçular, savcılar konusuna. Şimdi, FETÖ'yle mücadelede, paralel yapılanmada yer alan, işte, destekleyen, neyse, bunların yakalanmasını, görevlerinden uzaklaştırılmasını biz sizden çok isteriz. Bize gelen kişilerin mağdur olduğu konusunda eğer bir inanışımız varsa veya getirilen belgelerde şu suçu var, bu suçu var derlerse kimse zaten bunların arkasında durmaz ama ben size az sonra bir iki isim vereyim. Bakın, bu savcılardan birinin eşi ağlayarak her gün arıyor. Savcının neden tutuklandığı belli değil yani ihraç ve tutuklama... Aylardır yatıyor, yerlerde yattığı için böbrek yetmezliği olmuş, tedavisi yapılmıyor. Ben size ismiyle, numarasıyla vereceğim ve bu kadının çığlıklarını biz duyuyoruz. Kendilerine henüz "Seni şundan tutukladık." cevabı bile verilmiyor; aylardır yatıyor, ilk günlerden bu yana, neden suçlandığını bilmiyor. Belki "FETÖ'cü" diye adlandırdığınız birinin döneminde atanmıştır ama hepsi suçlanmıştır; belki hiç bilmediği bir ihbardan oradadır ama sebebini bilmiyor. Şu anda ciğerlerini kaybetmek üzere, böbrekleri zedelenmiş durumda aynı zamanda, tedavisi bile son derece zor oluyor. İlk bir iki ay içerisinde -isterseniz inceleyiniz- eşinin götürdüğü yedek çamaşırları bile içeriye almadıkları bir ortam da söz konusuydu ve bu kadıncağız sürekli çığlıklarla bizi arıyor. Bu bir örnek. Ha, suçluysa "Senin şu suçun var, şuraya yardım ettin, şuraya girdin..."
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İsim verir misiniz?
LALE KARABIYIK (Bursa) - İsim vereceğim efendim ama isterseniz basın önünde vermeyeyim, size ayrıca hemen getireyim.
Bu insanların çocukları var, bu çocuklar babalarının neden tutuklu olduğunu bile bilmiyorlar. Bir suçu varsa evet ama o zaman "Şundan dolayı suçlusunuz." denildiği zaman o insanın da kendisini müdafaa etmeye ihtiyacı kalmaz, Sayın Bakan, sanıyorum. Bizler de ona mağdur gözüyle o zaman bakmayız.
Yine, Avrupa Birliği karşısında, Avrupa Birliğiyle ilgili bu süreçte başarılı olarak ilerlemek için bütün katkılarınızın olduğunu ifade ediyorsunuz. Ancak, adalet sistemimize, insan hakları ihlalleriyle devam eden sürece, olumsuzluklara -yani, şimdi, burada çok zaman alıp uzatmayayım ama- baktığımız zaman, sanki -sadece sizin Bakanlığınız için tabii söylemiyorum ben, genel olarak söylüyorum- Avrupa Birliği süreci gözden çıkarılmış gibi bir durum söz konusu. Yani, biz hukuktaki işleyişi, insan haklarını düzenlemedikten sonra, hâlen sebepsiz olarak, işte, gazeteciler, şunlar, bunlar gözaltında, tutuklu, işte, şu özgürlük yok, bu kısıtlı ve bunların da bir ifadesinin, bir açıklamasının da olmadığı bu süreçte hâlen bunlar devam ederken yani "Avrupa Birliği sürecinde ilerlemek için gayret sarf ediyoruz." denmesi -ben bütün bakanlıklar için söylüyorum, sadece şimdi Adalet Bakanlığı için değil ama- bana çok abes geliyor Sayın Bakan. Yani, birtakım şeyler var ki... İşte, en son geçirilen şu tasarı bile bu süreci bence olumsuz etkileyecek faktörlerden bir tanesi. Yani, bu kadar çok sorun çözülmeden, OHAL süreci kötüye kullanılmadan, OHAL sürecinde gereği yapılarak... Mesela, OHAL sürecinde, evet, yapılması gerekenler belki yapılır -ki OHAL süreci bu kadar uzamasına gerek yok- ama yapılanların dışında, işte, rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanması, seçimlerin kaldırılması... Bunlar OHAL'le ilgili olan konular bile değil. Yani, sizin Bakanlığınız, diğer bakanlıklarda yapılan uygulamalar zaten Avrupa Birliği sürecini son derece olumsuz etkiliyor. Yani, OHAL'in kötüye kullanıldığı izlenimini de veriyor. Yoksa kimse size "FETÖ'cüleri ayıklamayın." demiyor. Hakkıyla ayıklayın, biz de buna sevinelim ama bu kadar aydır mağdurlar var, bunların da ayrıştırılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Size bir örnek vereceğim ve ondan sonra konuşmamı bitireceğim.
Bir üniversitede, Gazi Üniversitesinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karabıyık, lütfen toparlayın.
LALE KARABIYIK (Bursa) - ...bir kişinin eşi açığa alınmıştı, kendisi de ihraç edilmişti. Sebebi, mevcut rektörün danışmanlığını yapıyor olmasıydı. Yani, mevcut derken, FETÖ'cü olarak addedilen eski rektörün. Kendisinin şöyle belgeleri var: "Rektör benden olumsuz şeyler istediği için, birtakım kayırmalar istediği için ben görevimden istifa ediyorum." Bunun belgeleri var. Buna rağmen kendisi ihraç, eşi de açıktaydı. Bugünkü KHK'da açıkta bekleyen eşinin zaten dönmesi gerekirken, savcılıkta da byLock'tur, şudur budur, hiçbir şey yokken, bırakın kendisinin ihraçtan dönmesini, açıkta bekleyen eşini de ihraç ettiler. Şimdi, soruyorum: Bunun adalet neresinde? Ama "Şu var.", "Bu var.", "O var." denilseydi kendilerine, onlar da suçlarını bileceklerdi ama hiçbir şey yok. Bir kişinin danışmanlığını yapması, bu danışmanlığın da yayın değerlendirme sürecinde bir danışmanlık olması ve kendisinden istenenleri yapmamak için "Bu nedenle istifa ediyorum, size alet olmayacağım." demesine rağmen kendisinin şimdi cezalandırılıyor olmasında ben adalet göremiyorum Sayın Bakan.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.