KOMİSYON KONUŞMASI

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekilleri, sevgili bürokratlar ve kıymetli basın mensupları; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Bakan, öncelikle, bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Sözlerime, hepinizin çok iyi bildiği bir fıkrayla başlamak istiyorum. İsviçre'de bir kokteyl veriliyor. Büyükelçi Bakanı İsviçre Bakanıyla tanıştırıyor, İsviçre Denizcilik Bakanı. Türk Bakan şaşırıyor tabii, "İyi de İsviçre'de deniz yok, nasıl bakanı olur?" diye soruyor. İsviçreli Bakan da: "İyi de sizde de Adalet yok ama bakanı var." diye cevap veriyor. Bugün Türkiye'de gerçekten adalet yok, hukuk yok.

Sayın Bakan, gerçekten adaletin olmadığı, hukukun katledildiği bir ülkede Adalet Bakanı olmak nasıl bir duygu?

Sayın Bakan, ben hukukçu değilim ama siz hukukçusunuz; eksiğim, yanlışım olursa da şimdiden özür diliyorum sizlerden. Ama şu gerçeği de herkes çok iyi bilir: Evrensel hukuk kurallarına göre bir eylemin suç olup olmadığına bakılır. Suçu kimin işlediğinin önemi yoktur. Eğer yapılan eylem suç ise bunun karşılığı olan ceza verilir. Ama, sizin iktidarınız döneminde yapılan eyleme değil, suçu kimin işlediğine bakılıyor. Eğer ki suç işleyen AKP'liyse ya da AKP yandaşıysa işlenen suç görmezden geliniyor, aklanıyor. Örneğin Deniz Feneri davası, örneğin 4 bakanımızın isminin karıştığı yolsuzluk davası. Alınan, verilen rüşvetler ortadayken, kola takılan 750 bin liralık saat ortadayken, "Bu bir kumpas." denildi, "Bu bir darbe." denildi, işin içinden çıkıldı.

Öte yandan, bu güzel ülkenin millî ordusuna, bugün mücadele ettiğimiz FETÖ tarafından kumpas kuruldu. Görmezden geldiniz. Görmezden gelmenin de ötesinde bizzat destek verdiniz, yardımcı oldunuz, "Adalet yerini buluyor." dediniz. Bugün kırmızı bültenle aradığınız FETÖ'cü savcılara, "Yürekli savcılar, yiğit savcılar." dediniz. Yetmedi, altınızdaki zırhlı araçları bu savcılara tahsis ettiniz. Bu davaların savcısı olduğunuzu açıkladınız. Ama, sizin savcısı olduğunuz davalarda insanlar büyük acılar çekti, senelerce zindanlarda çürüdü, hayatlarını kaybettiler. Şimdi, Mecliste Sayın Mustafa Balbay'ı, Sayın Tuncay Özkan'ı gördüğünüzde ne hissediyorsunuz Sayın Bakanım?

Bugün FETÖ'yle mücadele ediyoruz. Öğretmenleri, askerleri, iş adamlarını, toplumun hemen hemen her kesiminden insanları FETÖ'ye destek vermekten, FETÖ'cü diyerek işlerinden atıyor, hapse tıkıyoruz. Ama biz size, "Bu FETÖ'ye dikkat edin, bu bir yılan; ülkemizi de sokacak, zehirleyecek." dediğimizde siz bize `"Abartmayın, Fetullah Gülen muhterem bir Hoca Efendi. Endişelenmeyin, ne yapıyorsa, bizim Hükûmetimizin bilgisi dâhilinde yapıyor." dediniz. Madem FETÖ her şeyi sizin bilginiz dâhilinde yaptıysa ve bunun sonucunda 15 Temmuz hain darbe girişimi yaşandıysa yargılanması gereken siz misiniz, yoksa bir sendikaya üye olan öğretmenler mi?

Bunları söylerken, benim meselem, sizin ve partili arkadaşlarınızın Fetullah Gülen'e dizdiğiniz övgüleri yeniden gündeme getirmek değil; benim meselem, adaleti aramak, hukuku aramak.

Diğer yandan, millî bayramlarda, 10 Kasımlarda, belediyenin çöp arabası ile iş makineleriyle yol kesmeyi marifet sayan, milletin Ata'sına gitmesini engellemeyi belediyecilik sanan belediye başkanı, FETÖ'nün talebi doğrultusunda şehrin imar planını değiştirerek, bu yapıya parsel parsel arsa veriyorsa, sonunda 15 Temmuz darbe gecesi bir gecekonduya sığınıyorsa, bu belediye başkanının mı FETÖ'ye yardım ve yataklık yapmaktan yargılanması gerekiyor, yoksa Bank Asyaya para yatırdığı için ihraç edilen ebenin, hemşirenin ya da "Tatbikat var." denilerek sokağa çıkartılan Mehmetçik'in mi?

Sayın Bakan, bir kez daha hatırlatmak isterim ki, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Yine, bildiğiniz gibi, Türk milleti egemenlik yetkisini yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanır. Yargı da yetkisini Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce -altını çiziyorum- kullanır. Yargı hiçbir otoriteden talimat alamaz, almamalıdır. Ama "Oğlan da bizim, kız da bizim." diyerek güçler ayrılığını hafife alanların, oğlanın da, kızın da bu ülkenin bütününe ait ve bağımsız olduğunu artık anlaması gerekiyor.

Sayın Bakan, tarih boyunca hukuk ve adalet kavramları hep önemli olmuştur. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Adalet kavramı hukuk kurallarına uygunluğu içerir. Hukuk, herkes ona uyar ve saygı duyarsa geçerli bir hüküm oluşturur. Eğer hukukun dışına çıkmak, hukukun dışına çıkarak fiilî durum yaratmak alışkanlık hâline getirilirse, hele de bunu ülkeyi yöneten, iktidar gücünü elinde bulunduranlar yaparsa hukuk hükmünü kaybeder. İşte, bugün, Türkiye'de hukuk hükmünü maalesef ki kaybetmiştir. Bugün Türkiye'deki temel sorun adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adil olmayışıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arık, lütfen son cümlelerinizi alayım.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Sayın Bakan, 4+4+4'le okullarından kopardığınız, oyuncak bebeklerle oynaması gerekirken kendi çocuğuna bakmak zorunda kalan çocuklarımızı korumak için sizlerden bir adım atmanızı beklerken, siz gece yarısı baskınıyla en iyi niyetli yorumla çocuk gelinlerin önünü açmaya kalktınız.

Gazete sütunlarında sık sık şu haberleri okuyoruz: "Bolu'da imam nikâhıyla evlendirilen 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu ortaya çıktı." Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Adalet Bakanımız "Bunlar tecavüz değil, cinsel istismar suçunu zorla işlemiş kişiler değil; tamamen ailenin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler." diyor. Adalet Bakanımızın "küçüğün rızasıyla yapılmış işler" dediği işler işte bu işler. Bu işler, bazı imamlar tarafından yapılıyor. Bazı imamlar nikâh kıyması için kendilerine getirilen kız çocuklarını polise, jandarmaya, savcıya bildirse bu talihsiz kız çocukları babaları yaşındaki sapkınlarla evlenmek durumunda kalmazlar.

BAŞKAN - Sayın Arık, çok teşekkür ediyorum.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Hemen, son cümlemi kullanıyorum.

Ama Hükûmet doktora "18 yaş altı evlilikleri kolluk kuvvetlerine bildirin." diyor. "Aksi hâlde hakkınızda yasal işlem yapılacak." diye uyarıyor.

Aslında olay, doktora gelene kadar iş işten geçmiş oluyor. Oyuncak bebekle oynaması gereken çocuk karnı burnunda anne adayı olarak doktorun karşısına geliyor. Doktora söyleyeceklerinizi imamlara söylerseniz çocuk gelinlerin önüne geçmiş olursunuz.

Hepinize sabrınızdan dolayı teşekkür ediyorum.