| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri c) Avrupa Birliği Bakanlığı ç) Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 24 .11.2016 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, değerli milletvekillerimiz, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlarımız, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz siyasi ve ekonomik bir çıkmaza girmiş durumda. Toplumdan kopuk siyaset anlayışının halkın direncine rağmen sürdürülmesi mümkün değildir. Halka rağmen siyasi dayatmalarda bulunanlar halkın beklentilerine yanıt vermekten uzak politikalarda ısrar ettikçe de birtakım yanlışlar ortaya çıkmakta ve bu yanlışların üzerine inşa edilmiş geleceğimiz de sıkıntı yaşamaktadır. Avrupa Birliğiyle ilişkilerin geldiği düzeye kadar aklıselim bir siyasi yol ve rota ortaya koyamadık ve yüce Meclis çatısı altında çok değerli önerilerin de çok dikkate alınmadığına tanık olduk.
Sayın Bakanım, sizi heyecanla dinledik, hani derler ya "Söyledikleriniz doğru ama yaptıklarınız yanlış." diye. Yani söylediğiniz doğruların yapılışındaki usul ve adapta bu ülkenin epeydendir yok olan diplomasi geleneğini yeniden bu dinamizm ve bu enerjiyle hayata geçirmeniz lazım.
Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin dondurulmasının tartışıldığı bu noktada, sorumluluk makamlarında duranların yanıtı "Bu oylamanın kıymeti yoktur:" olamaz ve olmamalıdır. Kaldı ki kontrolden çıkan döviz artışı, piyasadaki durgunluk ve kriz belirtileri bu açıklamaların ve oylamaların denilenin aksine ülkemizin geleceği açısından gayet kıymetli olduğunu gösteriyor.
Ne yazık ki bugün ülkemiz açısından talihsiz bir nice olaya da tanık olduk: Adana'da yapılan bombalı saldırı, Suriye operasyonunda verdiğimiz şehitler ve son olarak, Avrupa Parlamentosunun Türkiye ile üyelik müzakerelerini geçici olarak durdurma kararını alması. Öncelikle bu vatan için canlarını feda eden kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve Adana'daki hain saldırıyla şehit olan yurttaşlarımıza Cenab-ı Hak'tan rahmet, yakınlarına da acil şifalar diliyorum.
Bugün Avrupa Parlamentosunda yapılan oylamanın resmî bir bağlayıcılığı yok, daha çok sembolik bir oylama ama biliyoruz ki bunun siyasi, sosyal ve ekonomik bir bedeli de yakın gelecekte olacak. İhracatımızın yarısından fazlasını AB ile yaptığımız düşünüldüğünde, ortaya çıkacak olumsuz tablonun ülkemiz ekonomisi ve refahına da bir darbe vuracağı kaçınılmazdır. Ülkemizin meşakkatle, büyük özveri ve çabalarla geldiği Avrupa Birliği müzakere sürecinin bu noktaya gelmesi tam bir başarısızlık örneğidir ve sorumluluk makamında olanların da milletimize bunun mutlak hesabını vermeleri gerekmektedir. 5 milyona yakın yurttaşımızın o coğrafyada yaşadığı göz önüne alındığında durumun vahameti daha da ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan "Türkiye'nin Şanghay Beşlisi içinde yer alması çok rahat hareket etmesini sağlar" diyor. İhracatımızın yüzde 3'lük bir oranına sahip olan Şanghay Beşlisine göz kırpmak bu ülkeye bir şey kazandırmaz. Krizin kapısında olan ülkeyi daha büyük bir krize mi sokmak istiyorsunuz? Bugün Avrupa Birliğiyle ilişkileri askıya almayı konuşurken ekonomimizle entegre ve ihracatımızın yüzde 48,5'lik oranını yaptığımız bir birliğe sırt dönmek bu ülkeyi felakete sürüklemektir. Gelirimizi, ekonomik kalkınmamızı bağladığımız bir pazara sırtımızı dönüp yüzde 3'Iük bir pazara geleceğimizi bağlamak üretim yapamamak demektir. Bu büyük bir yanlıştır, tarihte de bu yanlış yerini alacaktır.
Türkiye'nin ihracatında Avrupa Birliği payı 2014 yılında yüzde 43,4, 2015'te yüzde 44,4; yine 2016'ya girerken yüzde 48,5. Bu orana hiçbir ülke grubu yanaşamıyor. Örneğin İslam İşbirliği Teşkilatına üye ülkelere yaptığımız ihracatın toplam ihracat içindeki payı 2014 yılı itibarıyla yüzde 30,8; 2015 yılında yüzde 29,7; 2016'da ise yüzde 28,3 olabilmiştir. Türkiye'nin ithalatında Avrupa Birliğinin payı 2014 yılında yüzde 30,6, 2015'te yüzde 37,9; 2016 yılında yüzde 38,9. İslam İşbirliği Teşkilatına üye ülkelerden yaptığımız ithalatın toplam ithalatımız içerisindeki payı (petrol ithal eden bir ülke olmamıza karşın) 2014'te yüzde 12, 2015'te yüzde 10,8 ve 2016'da ise yüzde 11,2 düzeyindedir. 2002 yılından bu yana Türkiye'ye gelen doğrudan yabancı sermaye tutarı toplam 136 milyar dolardır. Bunun 101 milyar doları yani yüzde 74,5'i Avrupa'dan gelmiş. Yakın ve Orta Doğu ülkelerinden gelen doğrudan yabancı yatırım 16 milyar dolar tutarındadır. Bunun toplam yatırım içindeki payı da yüzde 11,7'dir.
Elbette Avrupa da Türkiye kararını bütünlüklü olarak ortaya koymalıdır. Türkiye, sadece Sayın Cumhurbaşkanı ya da AKP hükûmeti değildir. Bu ülke çağdaş, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'dir. Türkiye'de antidemokratik uygulamaların ortadan kalkması ve insan hakları alanında gelişim sağlanması için Avrupa Birliği sürecinin önemi büyüktür. Bu yüzden AB'den çıkacak karar Türkiye'de çağdaş demokrasiyi savunan her yurttaş için ceza olacaktır. Ve dilerim ki Avrupa'dan çıkacak her karara karşı bir ortak B planını hiç değilse beraber yapar ve hayata geçiririz.
Gümrük birliği ortadan kaldırılsa yatırım yapanlara ne diyeceksiniz? İşçiyi nasıl koruyacaksınız? Buna hazır mıyız? Avrupa'yla sürekli çatışmacı bir yola gitmenin anlamı ve bize kazandıracağı nedir?
Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp tarımdaki durumun, işsizlikteki durumun ne kadar kötü olduğunu açıklıyor; "Bu ülke bu hâle gelir miydi?" diyor. Yahu bu ülkeyi bu hâle getiren, işsizliği yüzde 11'ler seviyesine çeken ve doları 3,5 liraya çeken bu ülkeyi on dört yıldır yöneten AKP iktidarı ve hükûmetleridir, elbette ki sorumlusu sizsiniz.
Sayın Bakanım, Avrupa Birliği müzakereleri tamamen sonlanırsa, AB umudu yok olursa ne yapmayı düşünüyorsunuz? Net bir projeniz var mı? Kuşkusuz AB süreci sonlanırsa sadece Türkiye değil Avrupa da kaybedecektir. Bu gerçekliğin karşı tarafa anlatılması çok mu zordur? "Bugün Şanghay Beşlisine gireriz, AB ile ilişkileri bitiririz." diyen Sayın Cumhurbaşkanı kısa bir süre önce AB sürecini, Cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olarak nitelendirip bu ülkeye sunmuştur. 64'üncü Hükûmet Programında en stratejik hedef olarak AB sürecini ortak belirlediniz. Bu sürece olan inancınızı ve AB politikalarındaki kararlı duruşunuzu açıkladınız. AB bakanları sürekli değişiyor ama stratejiniz aynı. Daha bugün web sitenizde AB stratejik planını okudum. O gün söylediklerinizle bugün söyledikleriniz arasında dağlar kadar fark var. Bu büyük değişimin sebebi nedir? AB ilerleme raporunda çekince koyulan başlıklar gerçeği yansıtmıyor mu? İfade özgürlüğü konusu, ayrımcılık, ötekileştirme, çevre politikaları, ekonomi ve bunun gibi birçok başlıkta koyulan çekinceleri tepkiyle karşıladınız ama Türkiye'nin gerçekleri bunlar Sayın Bakanım. OHAL sürecinin yarattığı tahribat azımsanacak gibi değil, darbe dönemlerini aratmayan olayları bir bir yaşıyoruz. Yani bu koşullarda ilerleme raporuna kızıp tüm gemileri yakmak devlet adamlığıyla bağdaşmaz.
17 Ağustos-17 Eylül tarihleri arasında açık kaynaklarda yer alan bilgiler ışığında gerçekleştirilen gözaltıların sayısı 50 binleri geçti. Kahrolası darbe girişimi sonrası çok sayıda işkence iddiası gündeme geldi. Gözaltındakilerin yakınlarının ve avukatlarının başvuruları, gözaltında sistematik işkenceyle karşılaştıklarını sık sık işaret edip benzeri konuları gündeme getirmeleri gerek ülkemiz içerisinde gerekse dış dünyada ülkemizin olumlu imajına kötü puan vermektedir. Gözaltı süresinin otuz güne uzaması, ilk beş gün avukat görüşünün engellenmesinin özel bir önemi var. İnsan hakları kurumlarına yapılan başvurulardan anlaşıldığı üzere avukat görüşmelerinin on güne dek engellendiği...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ek süre veriyorum Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - ...durumları da söz konusudur. Son altı aylık zaman diliminde haber partalları 32 kez erişime engellendi, TV'lerin yayınlarına son verildi; medya kuruluşlarına kayyumlar atandı, 7 medya kuruluşuna kayyum atandı, 1 dergi hakkında toplatılma kararı verildi; gazeteciler gazetecilik faaliyetlerinden dolayı gözaltına alındı, yargılandı ve tutuklandı, bu süreçte onlarca gazeteci çeşitli suçlarla gözaltına alındı, 20'ye yakını da hâlâ tutuklu. 15 Temmuz sonrası Türkiye'de yaşananları yerinde incelemek için Ankara'ya gelen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Türkiye'nin bir travma geçirdiğini ifade etti. İnsan Hakları Komiseri hazırladığı eleştiri dolu raporda insan haklarının hiçe sayıldığını belirtti ve "Bazı tedbirlerle iç hukuk hiçe sayılıyor" dedi. Bu insan hakları ihlalleri yaşanırken AB ilerleme raporlarından ne çıkmasını bekliyorduk? AB yolunda ilerleyen bir Türkiye, insan haklarına, laik, demokratik cumhuriyete, eşitlik ve özgürlüklere gereken önemi vermeli, aksi uygulamalarını da bir an önce düzeltmelidir. Hamasi söylemlerle, efelenmelerle ancak suyu aşındırabiliyoruz.
AB'nin ilkeleri var; o kapıya biz gittik, kabul edilmek için yıllarca çaba verdik, mücadele verdiniz ve vermeye de inat devam ediyorsunuz. Olmayınca, önce mülteciler üzerinden âdeta tehditlerle yol açacak çalışmalara, farklı yol almalara çaba sarf ettik. O tutmayınca, "Girmezsek girmeyiz." diyorsunuz. Hiç şüphesiz, AB sütten çıkmış ak kaşık değil. Yeri geldiğinde AB'nin politikalarını, ayrımcı tavırlarını da eleştirebiliriz, eleştirmeliyiz de.
Bize, ülkemize karşı yapılan yanlışların birlikte üstüne gidelim ama bu işin yolu bellidir: Müzakerelerle, siyasi etik ve nezaketle, diplomasi usul ve diliyle. Ülkede demokrasi ve hukuku hâkim kılarak yol alabiliriz ancak bunun dışındaki tüm yollar bu ülkeyi ve hedeflerimizi çıkmaz sokağa götürür. "Avrupa Parlamentosunda yapılan bu oylamanın kıymeti yoktur." diyorsunuz, sizin için demesi kolay. Yanlış söylemlerin, hatalı dış politikaların bedelini, doğrudan ya da dolaylı olarak ülkemiz öderken birilerinin yüksek perdeden meydan okuması, ahkâm kesmesi kolay ama uzun vadede bir ülke için kabul edilir değildir.
Daha önce Rusya'yla ilgili yaşanan krizin bedelini halkımız ödedi. Yeniden "Dostum Putin." desek de hâlâ tarımdan ihracata, ticaretten turizme kadar bu bedeli ödemeye devam ediyoruz. O zamanlar sağduyu çağrılarımıza kulak asılmadı. O günlerde yapılan hataları eleştirdiğimizde, ülkemizin çıkarları gereği Rusya'yla ilişkilerin yıpratılmaması gerektiğini söylediğimizde, birileri bize ahkâm keserek vatanseverlik dersleri vermeye kalkıştı. Şimdi ne oldu? O günlerde kırılan potların, atılan yanlış adımların bedelini bir yıldır ödedik, ödemeye devam ediyoruz. Çiftçimizden ihracatçımıza, turizm sektörüne kadar birçok kesim bu hatalarınızın bedelini ödüyor, geleceğe de karanlık, kuşkuyla bakmaktalar.
Şimdi aynı basiretsizliğin AB'yle ilişkiler noktasında da yaşanmasına tanık oluyoruz. Hükûmet ders almamakta, muhalefetin uyarılarını dikkate almamakta ısrarlı görünüyor.
Buradan tarihe not düşmek adına da olsa sizleri bir kez daha halkımızın menfaatleri, refahı, huzuru ve geleceği açısından uyarmayı, ortak akılla hareket etmeyi, yaşanan kriz noktasından Hükûmeti sağduyuyla çıkmaya davet ediyoruz.
Yeniden engin diplomasi dili ve geleneğiyle doğru bir yol bulacağımıza inanıyor, 2017 bütçemizin ülkemize hayırlar getirmesini diliyoruz. Şahsınızda, Bakanlığınıza da başarılar diliyoruz Sayın Bakan