KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Neyse, yani biz bu hiyerarşiye izin vermezdik devlet içerisinde. Sizin gibi hoşgörüyle bakmazdık çünkü biz aynı menzile giden iki farklı yoldan gitmiyorduk. Yani sizler aynı menzile iki farklı yoldan giden anlayışa sahip olduğunuz için bu noktaya geldi zaten.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Biraz sonra göreceğiz, ben konuşunca.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Görürüz ya, işte, bir aydır görüyoruz Allah'ını seversen. Ne yani "Biraz sonra göreceğiz."

BAŞKAN - Buyurun, Sezgin Bey, sorunuzu sorun lütfen.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Hoş geldiniz öncelikle, teşekkür ediyoruz.

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Hoş bulduk Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Şimdi, yani gerçekten de değerli bir çalışma yapmışsınız, evet; devlet dikkate almamış, evet. Rapor 1999'da; önemli tespitler var, ta o günden görmüşsünüz belki bugünü. Ama şimdi, zaman zaman yaptığınız açıklamalar bu değerli çalışmayı zayıflatıyor. Mesela Mesut Yılmaz'ın söylemediği "meftun" kelimesini söyleyerek -çünkü "meftun" çok ağır bir siyasi ithamdır aynı zamanda- şeyinizi zayıflattınız, o zaman da o tartışmayı izlemiştim. Şimdi de, bugün, ortalama vicdan ve ortalama devlet geleneği 2 kişi arasında geçen bir konuşmayı, o kişi sağ iken, yaşarken söyleme imkânı varken söylememişse böyle büyük bir spekülasyonu söyleme imkânı vermez. Ama siz, biraz önce, bakın, 2000 yılında bir paşayla konuşmuşsunuz, öyle değil mi 2000 yılında?

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Evet.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - 2007 yılında Emekli Korgeneral Reşat Turgut toprağa verilmiş, aradan yedi yıl geçmiş. O yaşarken herhangi bir iddia ortaya atmamışsınız veya üçüncü kişilerin tanık olabileceği şekilde o sözleri doğrulatmamışsınız. 2007'den 2016'ya kadar da dokuz yıl geçmiş, onlarca kez televizyon programına çıkmışsınız ve çok cesaretli sözler söylemişsiniz; cemaatle ilgili olarak, kendi döneminizle ilgili olarak cesaretli şeyler söylemişsiniz ama bugün gelmişsiniz Komisyona, yaşamayan bir siyasetçiyi; bu devlete, bu halka büyük hizmetlerde bulunmuş bir siyasetçiyi ve yaşamayan bir generali itham edici sözlerde bulundunuz. Şimdi, biz bunu nasıl teyit edeceğiz, nasıl teyit edeceğiz, nasıl test edeceğiz? Yani siz polis müdürlüğü yaptınız, test edilmesi mümkün olmayan bir bilgiyle nasıl bir insanı suçlayabilirsiniz? Yaşamıyor çünkü ikisi de.

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Bu bir suçlama değil.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Hayır, suçlama.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Olur mu ya! Rica ederim ya!

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Suçlama değil.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Olur mu, en ağır suçlama canım.

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Suçlama değil.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Olur mu ya! Bir saniye efendim... Ben size söyleyeyim, bu suçlama.

BAŞKAN - Siz düşüncenizi söyleyin Sezgin Bey, beyefendi cevap versin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Ben söylüyorum, hayır. Siz polis müdürlüğü yaptınız...

ANKARA ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL - Asla suçlama maksatlı bu şeyi söylemedim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Ama bakın, bu çok ağır bir itham, çok ağır bir suçlama ve karşı tarafın bunu doğrulama imkânı yok, 2 kişi arasında geçmiş. Ve bugün bunu söylediniz, ne zaman? On altı yıl sonra. Ya, insaf edelim ya, on altı yılda hiç mi elinize imkân düşmedi bunu söyleyebilecek? Dolayısıyla, bakın, bugün burada da bu söylediklerinizle -kendiniz açısından çok değerli şeyler söylediniz- soru işareti bıraktınız, keşke bunu söylememiş olsaydınız. Dolayısıyla, yani aradan geçen bu kadar zaman içerisinde, hele hele 17-25 Aralıktan sonrası... Diyorsunuz ki: "O zamana kadar benim konuşma hakkım yoktu." 17-25 Aralıktan sonra da yaklaşık üç yıl geçti. Ben izliyorum sizleri -sonuç itibarıyla siyasetçiyiz- onlarca kez televizyona çıktınız, tartışmalarda bulundunuz. Yani imkânınız var, yazı yazıyorsunuz. Hiçbir yerde değil, tam da bugün gelip bunu söylemeniz hiçbir açıdan, hem hukuki açıdan hem de vicdani açıdan doğru olmamıştır. Bunu söylemek zorundayım, siz de bunu kabul ediyorsunuz şu anda zaten.

Şunu söyleyeceğim...