KOMİSYON KONUŞMASI

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Şimdi, arkadaşlar bir hususun altını çizeyim: Dünyadaki mahkemelerde, uluslararası mahkemelerde en değerli vesikalar, parlamento vesikalarıdır. Parlamentolar bu tür komisyonlarla aynı zamanda sözlü tarih yazarlar. Burada bir sözlü tarih çalışması yapıyoruz. Mesela daha önce darbe araştırma komisyonu 2 ciltlik bir şey hazırladı, artık tarihî vesikadır yani. Onun içinde yanlışlar olabilir, iftiralar olabilir; haksız görüşler, beyanlar, atıflar olabilir. Onu tarihçiler, gazeteciler, başka araştırmacılar araştırır, onun yanlış olduğunu ortaya koyar. Tarih ilmi de zaten bunun için uğraşır.

O yüzden, bakın -daha önce de yaptık burada, bunları kimseyi eleştirmek için söylemiyorum- birtakım ölmüş insanlara atıfta bulunulduğu zaman hemen buna gereğinden fazla hassasiyet göstermeyelim. Burada aynı zamanda bir sözlü tarih çalışması yapıyoruz.

Ayrıca, bu Ecevit konusunda, merhum Ecevit konusunda niye bu kadar hassasiyet gösteriyorsunuz?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Merhum Erbakan hakkında da hassasiyet gösteriyoruz. Samimiyetle söylüyorum bunu.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Hayır, gerek yok işte buna.

Bakın, ben size bir şey anlatayım: 1992'de rahmetli merhum Aydın Menderes'le beraberdik, çok yakındık. Büyük Değişim Partisini kurmuştu. O partinin içinde Fetullah Gülen Cemaati'ni temsilen bulunan birisi vardı. Bakın, ismini vereceğim: Alparslan Göktaş. Ankara'daki şu meşhur Göktaşların oğlu. Biz bunu kızdırırdık zaman zaman "Senin sümüklü hocan." falan filan diye. Bir gün bize kızdı dedi ki: "Göreceksiniz, yirmi sene sonra Fetullah Gülen Çankaya'da oturacak." Bu, sadece orada rastladığım bir şey de değil; ben buna çeşitli yerlerde rastladım. 1999 yılında, 2000 yılında Amerika'da yaşarken orada görüştüğüm adamlar böyle laflar ediyorlardı. Bu, hiç olmamış bir şey falan değil. Bunların kafasında vardı böyle bir şey; birincisi bu.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bakın, hiç müdahale etmiyoruz. Bakın, nezaketle dinliyoruz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Tabii, yani karşılıklı yeni şeyler öğreniyoruz.

Ben, Sayın Müdürümüzün bu Komisyonun dinlediği en önemli misafir olduğunu söylemiştim. Şimdi, öyle bir rapor hazırlamış ki aslında bugün bizim insanları dinleyerek ve bazen el yordamıyla, tesadüfen öğrendiğimiz bu örgüte dair kavramları, tanımlamaları 1999 yılında yapmış; resmi aslında tam olarak çizmiş, bizim şu anda yakalamaya çalıştığımız, oluşturmaya çalıştığımız resmi tam olarak çizmiş ama onun öncesi de var.

Resmî evrak okuyorum: "24/10/1991 İstihbarat Daire Başkanlığına" Doktor Nihat Dündar Polis Başmüfettişi, Sezgin Şenel Polis Müfettişi Teftiş Kurulu; İstihbarat Daire Başkanlığına gönderiyor.

Bakın, arkadaşlar, söylediği şey şu 1991'de yani böyle 2002'den falan başlatmak için özel bir gayret sarf ediyorsunuz da buna gerek yok, dinleyin bakın: "İllegal Fetullah Hocanın Talebeleri adlı örgütün teşkilatımız bünyesinde özellikle Polis Akademisi, Polis Koleji, polis okulları gibi eğitim ve öğretim kurumlarında örgütlendiği, bu örgüte girmeyenlerin veya girmiş olup ayrılmak isteyenlerin tehdit edildikleri, ihbar edilmek ve disiplin cezası verilmek suretiyle meslekten ilişkilerinin kesildiği, üstlerinin hakkında suç tasnifi ve iftiraya dayalı gerçekdışı belge ve tutanak tanzim ettikleri iddia edilmektedir." Tamam mı? 1991 yılında.

1992 yılında İstihbarat Dairesinin yazısı Teftiş Kuruluna, diyor ki: "Elde edilen bilgiler doğrultusunda yapılan takip, tarassut ve tahkikatlarda Ankara Polis Koleji öğrencilerinin yüzde 50'sine yakın bir kesimiyle çeşitli şekillerde temas kuran örgüt -"örgüt" diye tanımlanmış 1992'de- elemanları kendilerine yakın olanlar üzerinden ajitasyon çalışmalarını sistemli olarak yürütmektedir." 1991-92 arkadaşlar.

Şimdi, burada, ben ucuz siyaset yapsam buna razı gelir misiniz yani? 1991'de koalisyon ortağı kimdi, 1999'da kimdi? Bunlara gerek yok yani onu anlatmaya çalışıyorum.

Şimdi devam ediyorum. Bakın, Cevdet Bey, Sayın Müdürümüz 10 Şubat 1999'da bir yazı yazıyor, resmî bir yazı. O günkü FETÖ'cü emniyetçilerin isimlerini sıralıyor ve gönderiyor. İstihbarata 5 Şubat 1999'da yine yazı yazıyor, bu isimleri gönderiyor. 19 Şubat 1999'da Emniyet Müdürlüğüne bir yazı yazıyor ve diyor ki: "Toplumun her katmanına sızdığını bu örgütün tespit ettik." Bildiriyor.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Raporda bunlar var. Soru var mı?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Biz, şimdi, nasıl mücadele edeceğimizi söylüyoruz. 1999 yılında zaten bunun çerçevesini çizmiş; yapay ve dikey örgütlenme olduğunu belirttikten sonra ideolojik felsefi yapısı, örgütlenme modeli, taktik ve strateji, finans kaynakları, hedefin netleştirilmesi ve bir tespitte bulunuyor: Açık faaliyet, gizli hedef.

12 Mart 1999'da yeni bir yazı yazıyor, 15 Nisan 1999'da yeni bir yazı yazıyor. Fetullah Gülen'in kendi yazdıklarından evrimleşme aşamasından devrim aşamasına doğru çaba sarf ettiklerini tespit ediyor, bunu belirtiyor ve daha ilginç bir şey -size dağıtılan şeyle benim yararlandığım kaynak aynı olmadığı için bunlar önemli- askerî terminolojiyi kullandığını tespit ediyor Cevdet Bey. Yani "Askerî terminoloji kullanıyor bunlar." diyor, "Kışla, süvari, cephe, ordu, mevzi, kuvvet, asker, ışık kışlaları." diyorlarmış o zaman ve 1992 yılından itibaren de mehdilik iddiasında bulunduğunu tespit ediyorsunuz.

1999 yılının nisan ayında DGM cumhuriyet başsavcılığına "Fetullah Gülen'in devlet içindeki yapılanması alışılmış örgütlenme modelinin dışında bir şeydir." diye bir tespitte bulunuyorsunuz.

BAŞKAN - Hüseyin Bey, sorunuzu alalım mı...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Hemen geleceğim.

Ve diyorsunuz ki Nisan 1999'daki şeyde: "Fetullah Gülen örgütlenmesinin ekonomik boyutu göz önüne alındığında gelecekte ülkemizi bekleyen tehlikelerin büyüklüğü endişe verici boyuttadır."

Şimdi, 55 sayfalık o raporunuzu da şöyle bitiriyorsunuz, son paragraf: "Önlem alınmakta gecikildiği takdirde tarih sayfalarında kalan Babailer isyanı, Şeyh Bedrettin ve Şeyh Sait'e kadar uzanan din görünüşlü isyanların belki de en ciddi, en sinsi, en kapsamlı ve en tehlikelisi olabileceğini işaret etmek yanıltıcı bir tahmin olmayacaktır."

Yani, siz, 1999 yılında bu örgütü tespit etmişsiniz, deşifre etmişsiniz, analiz etmişsiniz hem de her boyutuyla analiz etmişsiniz. Aslında bizim bunların üstüne bulduğumuz yeni bir şey falan yok, olmayacak da muhtemelen.

Ama, bakın, 2002 falan meselesi değil bu. 1991'deki resmî belgeyi okudum, yüzde 50'si ele geçirilmiş diyor polis okulunun. 1991, 1992 raporu, ondan sonra sizin yazdıklarınız.

Şimdi benim soracağım soru şu...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Soru şu: On dört yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi bunlarla neden mücadele etmedi?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - 1991'de SHP ortaktı, sizin partiniz. Niye mücadele etmedi? 1992'de, 1993'te, 1994'te, 1995'te CHP ortaktı. Niye mücadele etmedi? Bu raporlar ortada. Ya işte bunun cevabı yok. O yüzden o konular girmeyin kaybedersiniz.