KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Taner'e ben de çok teşekkür ediyorum bize verdiğiniz bilgiler için, gerçekten de yani tarihe geçecek kayıtta -bence- sözler söylediniz burada.

MİT ESKİ MÜSTEŞARI EMRE TANER - Sehpaya da götürür.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Biz onun olmaması için çalışıyoruz en azından.

Şöyle: Konuşmanızın başında MİT operasyonuyla ilgili bir şey söylerken "Diyarbakır'da başladı." dediniz bir iki davayla. Hangi davaları kastettiniz?

MİT ESKİ MÜSTEŞARI EMRE TANER - Hayır, öyle demek istemedim. Erzincan olayından sonra bir iki kırılma daha oldu, bir tanesi Diyarbakır'da, bir tanesi Batman'da oldu. FETÖ'cü polis, hâkim, savcı üçlüsü orada da bizim bir kapımızı zorladı ve arkadaşlarımızı tutuklamak istedi, öyle bir, lokal bir gelişme oldu. Arkasından Ergenekonlar falan diğerleri geldi. Yani bunları adım adım, deneye deneye, sınaya sınaya, o noktada baktılar, ne oluyor, kapıyı ne kadar aralayabiliriz, içeri ne kadar girebiliriz bunu gördüler.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Anladım efendim, açılmamıştı, açmanız iyi oldu.

Siz 2005-2010'da birinci derecede yetkiliydiniz MİT'te ve o dönemde gerçekten de önemsediğim, bence Türkiye bakımından çok önemli olan silahsızlanma süreci başladı Habur'la beraber. Orada yani sonuçta silahlı örgüt mensupları silahlarını bırakıp Habur

Sınır Kapısı'ndan, devletin resmî kapısından girdiler ve savcıya, polise teslim oldular. Şimdi, orada yani yönetilmeyen bir süreç var. Mesela o kıyafetlerle gelmeleri, kendi kıyafetleriyle gelmeleri büyük bir infial yarattı mesela. İşte, Habur'dan Diyarbakır'a kadar otobüsle falan gelmeler, gösteriler büyük bir infial yarattı. Ben daha sonra sordum tutuklu olanlara falan, Diyarbakır Barosu Başkanıydım. Bana dediler ki: "Bize kimse söylemedi, üzerinizdeki elbiseyi çıkarın da size verdiğimiz şu takım elbiseleri giyin." Yani şöyle... O süreç neden bozuldu? Çünkü daha sonra 2012'de başka bir süreç başladı ve yine bozuldu?

MİT ESKİ MÜSTEŞARI EMRE TANER - Efendim, o sürecin sözünüzü kesmeyeyim, tamamladıysanız cevap verebilirim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Tamamladım. Neden bozuldu yani yeterli bilgi sahibi mi değildi, inisiyatif mi yoktu, neydi yani, kim bozdu ya da nasıl bozuldu?

MİT ESKİ MÜSTEŞARI EMRE TANER - O sürecin bozulmasında FETÖ'cü polislerin büyük rolü vardır. Şimdi isimlendirmek istemiyorum. O gece Beşir Atalay Bey, ben ve örgütün diğer tarafında olan insanlarla telefon görüşmelerimiz devam ediyor, artık saatler yaklaşıyor Habur'a, o noktadayız. Fevkalade önemli bir iş olacak ama öyle bir iş oldu ki dediğiniz gibi, şaşkınlık içinde kalındı. O noktada bir büyük yanlış daha vardır. "Dağdan çocuklarınız gelecek, kızlarınız gelecek." diye ailelere haber salmışlar. Aileler karşılamaya gitti. Bir kısmı sevinçle karşılamak için gitti fakat orada bir oyun oynandı, bu gösteriyi sevince dönüştürmek isteyenler tersine bir infial gösterisine kendilerini kaptırdılar. Orada birtakım polis yönlendirmeleri olduğunu duyduk, elimizle tutmadık, görmedik. Habur'un sınırdaki oyun kısmı budur ama Habur'un esas arkasındaki hadise... Şimdi, para Avrupa'dadır, propaganda Avrupa'dadır, Brüksel'dedir, silah Kandil'dedir, beyin İmralı'dadır. Bu üç tane mihrak birbiriyle yarışır. Herkes birbirini geçmeye çalışır. Biri "Ben demeden olmaz." der, öteki "Para bendeyse ben yaparım." der "Propaganda bendedir." der, öteki "Dağda ben ölüyorum." der ve Kandil'in ağırlığı ona göredir. Şimdi böyle olunca yapılan temaslarda şu çıktı: "Bize öyle bir güvence verin ki, anayasal teminat verin, biz dağdaki bütün grupları aşağı indirelim." Bu bir anda yapılacak bir hadise değil ki, bunu anlatamadık, bunu söyledik. Dedik ki: Bu olmaz. Bir anda böyle bir güvence verilemez, devlet size böyle bir güvence veremez. Zaman itibarıyla güven artırıcı önlemler çerçevesinde terör duracak, silahlar bırakılacak, vesaire vesaire ve ondan sonra bu güvenceler arka arkaya, belki ülkenin Anayasa'sı, belki İmralı'nın hayatı dâhil olmak üzere hepsi yeni baştan gözden geçirilebilir. Ama, o noktada bu iş boğulmuştur. Biraz evvelki sözlerime dönüyorum. Bu sürecin olmasını istemeyenler iç ve dış mihraklar bu boğulmada aktif rol aldılar ve Habur'da bu iş öldürüldü. Habur yanlışa döndü, doğru başladı, yanlışa döndü. Sonuçlarının doğru olduğunu söylemiyorum.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Şimdi, hani yine yani 2013'te bir süreç başladı. Kayda geçsin diye söyleyeceğim de, sonuçta biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla Parlamentoda bunun bir ayağının olmasını istedik. Şimdi bu süreçlerde... Niye bunları söylüyorum, onu da söyleyeyim kayıtlara geçsin diye.

Şimdi, ben şuna inanırım hep: Şiddet, çatışma, terör ve Kürt meselesinin bu boyutu Türkiye'de sonuçta istikrarsızlığı, kaosu besliyor ve darbe yapmak isteyenlere de bir zemin hazırlıyor. Hani sonuçta bu meseleyi çözmüş bir Türkiye, siz de söylediniz, çok daha güçlü olacak ve kendi iç barışını sağlayınca da çok güçlü olacak. Ama, bu meselenin çözülmemesi -çeşitli nedenlerle- sonuçta darbe yapanlara da bir zemin sunuyor. 7 Hazirandan sonra da bunu gördük, doğu ve güneydoğuda işte biliyoruz çok kanlı bir ortam var ve o ortamda görev yapan komutanların tümü neredeyse 2'nci ordu, 7'nci kolordu, Şırnak, Hakkâri komutanları hepsi bu darbe mekanizma içerisinde tutuklandılar. Yani birbirine bağlı işler. O nedenle soracağım. Şimdi, 2013'ten sonra da bir süreç başladı iyi, kötü, yanlış. Bu süreçlerde biliyoruz ki -dünya örneklerinden- siyasi aktörler çok önemlidir ama aynı zamanda parlamento da önemlidir eş zamanlı olarak. 2013'ten sonra biz ısrarla bu işin bir ayağının Parlamentoda olmasını istedik ama sonuçta olmadı hatta MİT kayıtları sızdı, MİT kayıtlarında, bizzat benim sunduğum, 25 arkadaşımla, ilgili bir önergenin bizim irademize rağmen Parlamentoya getirilmesi gibi bir konuşma olmuş sürecin taraflarında. Bunların basına yansıyan bölümünü söylüyorum ve "Getirin, CHP'yi zor durumda bırakalım." demişler yani MİT kaynaklı olarak. Yaniy sizin döneminizde Parlamentoda olsun diye MİT'in ısrarı var; 2013, 2014'te ise CHP'yi zor durumda bırakan bir MİT ayağı var, basına yansıdı bu kayıtlar. Sonuçta şey için söyleyeceğim, büyük tecrübe sahibisiniz ve bu devlet içerisinde Kürt meselesi konusunda kırk yıl boyunca çalışmış, fikir sahibi olan ve büyük bir şeyle yani biraz önce söylediniz, sehpayı da göze alarak bazı girişimlerde bulunmuşsunuz. Şu anda Türkiye'de kanlı bir süreç var yani 2009'dan daha kötü bir dönem bana göre, 2013'ten daha kötü bir dönemdeyiz. Aynı zamanda bizim bir daha bir darbeyle karşılaşmamız açısından da bu meselenin bir vesileyle çözülmesi lazım. Ne önerirsiniz?

MİT ESKİ MÜSTEŞARI EMRE TANER - Evet, evet, ben anlıyorum Sayın Sezgin, anlıyorum, çok iyi anlıyorum. Bir defa şunu söyleyeyim ifade edeyim: Mecliste bu işin ele alınması konusunu devlete götüren benim. O zaman getirdik bunu, dedik ki: Bakın bunun ucundan tutulsun, her parti elini altına koysun bu taşın. Yani bunu sadece benim üzerime, sizin üzerinize, başka bir yere yıkmakla olmaz, eninde sonunda tökezleyeceğiz, bu açık seçik meydandadır. Biraz evvel ifade ettim, seçim dönemleri vesaire orada bir zaman kaybı oldu, olamadı yani o kanaatinize aynen iştirak ediyorum. Bundan sonra eğer böyle bir düşünce gündeme gelecekse mutlaka yapılmalıdır. Bir de tabii siyaset çok önemli bir hadise, hepiniz bu işin içindeki insanlarsınız. Yani, böyle güzel giden büyük işler olacak, güzel işler olacak derken, bunu niye başkasıyla paylaşsın, "Ben yapayım." tarzında bir ego şişmesi olabilir, gayet normaldir bu, bunu da kabul ediyorum. Ama, eninde sonunda doğru bulunacaktır.

Şimdi, ondan sonraki sorunuzu gene dağıttık, neydi?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Yani, bugün için ne öneriyorsunuz?

MİT ESKİ MÜSTEŞARI EMRE TANER - Şimdi, bugün için öyle bir noktaya gelindi ki "Hadi gelin, oturun, konuşalım." diyecek noktada değilsiniz. Bir ortak akla ihtiyaç var. İnsanlar ölüyor. Şimdi, burada ölüler sadece şehitler olarak alınıyor. Değil. Dağda da ölenler var. Çok miktarda insan ölüyor, korkunç yaralar var şu anda. Her ölünün ailesinden 4 kişi ertesi gün dağa çıkıyor. Sayın İlker Paşam bunu söyledi. Dağa çıkışları niye engelleyemiyorsunuz? Bu ölümler devam ettiği sürece dağa çıkışları engelleyemezsiniz. Ailesinden 10, 15 adam ölmüş, 20'si de dağda. Çocuklarının adını bilmeyen insanlar var. Şimdi böyle olunca bir defa, ortak bir aklın, siyaset aklının devreye girmesi lazım, bu HDP olabilirdi, o kadarını ifade etmek istiyorum. Yani siyasi bir akıl olarak oraya birinin girmesi lazım.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Ben Diyarbakır Barosu Başkanıyken sizi şikâyet ettim, onu söyleyeyim de efendim. Siz MİT Müsteşarıydınız, ben de Diyarbakır Barosu Başkanıydım. MİT Müsteşarlığı Diyarbakır'daki bir hâkimlikten, Türkiye'deki bütün iletişim araçlarının, telefon, faks ne varsa dinlenmesi kararı için başvuru yaptı. Diyarbakır'daki bir hâkim de bu kararı verdi. Potansiyel olarak ben de dinlenebilirim diye başvuru yaptım, şikâyet ettim. Başbakanlık izin verdi sizinle ilgili olarak ama aynı gün izinden sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı hiç beyan almadan bir gün içinde sizin için takipsizlik kararı verdi, Siverek Ağır Ceza Mahkemesine başvurdum, o da reddetti. Dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürdüm, daha karar verilmedi, onu da söyleyeyim. Ama, sizinle ilgili değil yani...