| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 12 .11.2014 |
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Konuşacağım efendim, hepsinde konuşacağım.
BAŞKAN - Hay hay, tamam.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - En doğal hakkımız ve konuşmamız da lazım diye düşünüyorum.
Şimdi, öncelikle Ramazan Bey, artık bir niyet okuma değil, gerçek iradesi, bu düzenlemenin gerçekten yapılma amacını ortaya koyduğu için kendisine bir teşekkür etmemiz lazım. Dedi ki "Ellerinden almamız lazım, millî iradeye karşı konuşuyorlar, millî iradeye rağmen konuşuyorlar, azarlıyorlar Başbakanı -ya da- işte Cumhurbaşkanını." neyse. Şimdi, ben yani hepimizin bildiği şeyi yeniden hatırlatma gereğini duyuyorum, Anayasa'nın 7'nci maddesi "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." "Yürütme yetkisi ve görevi: Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir." Ayrıca 9'uncu madde: "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır." Neymiş? Demek ki millî irade sadece Hükûmet tarafından alınan oy, AKP iktidarı tarafından alınan oy ve bu çerçevede de AKP'nin her şeyine boyun eğmek demek değilmiş. Kuvvetler ayrılığı dediğimiz şeyi, hepimizin artık alfabesini ezberlediğimiz şeyi yeniden burada birbirimize konuşacak mıyız? Yani aslında bu sözleriyle Ramazan Bey'in bundan dolayı özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum. "Kuvvetler ayrılığını biz tanımıyoruz, iktidar olarak tanımıyoruz, biz ne dersek o olacak, biz eleştirilemeyeceğiz." Diyor, eleştirileri azarlama gibi algılıyor. Üstelik de yani Anayasa'dan yetkisini almış bir Yargıtayın adli yıl açılış töreninde Yargıtay başkanının konuşmasına asıl tavır aldıklarını da söylüyor yani diyor ki: "Yıllardır bu konuda, ben bakıyorum, Yargıtay başkanları da bu konuda iktidara çatmışlar, eleştirilerini yapmışlar." yapacaklar çünkü onlar da Anayasa'dan haklarını alıyorlar, Türk milleti adına bu konuda konuşma hakları var ve yapacaklar. O, onların en doğal hakkı. Nasıl başbakan konuşuyorsa, cumhurbaşkanı konuşuyorsa Meclis başkanı konuşuyorsa, biz burada yasama yetkisini yürüten milletvekilleri olarak konuşuyorsak onların da konuşma hakları var. Konuşmazlarsa zaten bir hatadır yani ben bu sözleri için Ramazan Bey'in özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, bu olay niye oldu? Yargıtay, Metin Feyzioğlu'nun konuşması konusunda "O gelirse ben gelmem." deyince Tayyip Erdoğan, bu konuyu görüştü ve ardından da Metin Feyzioğlu'nun çağrılmasına karar verildi. Aslında burada Metin Feyzioğlu'na ve Barolar Birliğine, avukatlara da bir gözdağı var ama asıl olarak Yargıtaya bir gözdağı var. "Siz bizim talimatlarımız dışında bir işlem yaparsanız o zaman biz de intikamımızı alırız; yasa yoluyla alırız, sizi de konuşturmayız, baroları da konuşturmayız." Aslında böyle bir intikam anlayışı var burada. Ben bunun altını bir çizmek istedim. Şimdi, böyle bu anlayışla gidersek eğer... Biz ne diyoruz: Kuvvetler ayrılığı var, ayrıca yargı yetkisinde de hem yargıçların hem savcıların hem de savunmanın üçlü sacayağı olacağını düşünüyoruz. O zaman bu anlayışla gidersek yargıyı kendinize bağlıyorsunuz, bağlamayı istiyorsunuz, bir AKP yargısı yaratılıyor diye düşünüyoruz. Bunları görüyoruz ve bundan sonra da görmeyi istemememize rağmen bunların etkilerini göreceğiz. Ondan sonra şöyle bir şey mi gelecek? Baro başkanlarını, barolar 3 kişiyi belirler -aynı YÖK'te rektörlerin seçiminde olduğu gibi- cumhurbaşkanı bir tanesini seçer. Buraya doğru mu gideceğiz yani, bu anlayış oraya doğru gidiyor. Ya, olmaz böyle bir şey. Gerçekten trajikomik bir olay. Yani bu kadar da artık göstere göstere ve söyleye söyleye böyle bir şey yapılmaz. Yani "Kuvvetler ayrılığını yok sayıyoruz biz, olmasın, kimse konuşmasın, kimse eleştirmesin." Ya, böyle bir yaklaşım biçimi olur mu? Yani ben Ramazan Bey'in bu konuda, bu söylediği şeylerden dolayı aslında Meclisten Anayasa gereği özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum.