| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) 2013 ve 2014 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 24 .11.2016 |
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Teşekkür ederim Başkan.
Atila Bey -ayrılmak zorundaydı, gerçekten önemli bir işi vardı- sorular hazırlamış. Ben Atila Bey adına önce o soruları sorayım, sonra kendi adıma bir konuşma yapayım, iki kişilik şey kullanayım.
Muş'ta bir fabrikaya devredilen TİGEM arazisinde sadece 350 dönüme ayçiçeği ekilerek 4.800 ekilmiş gibi destekleme alınmış mıdır, alınmamış mıdır? Bu firmanın araziyi ihtiyacı, amacı dışında kullandığı iddiaları doğru mudur?
İkinci soru: Devlete ait bu araziler neden devredilmektedir? Devredilen arazilerle ilgili, kurumunuz tarafından denetimler yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa hangi sıklıkla yapılmaktadır?
Üçüncü soru: Kurumunuzun yüzde sıfır gümrükle canlı hayvan ithalat izni var. 3 Mayısta yürürlüğe giren bu uygulamadan sonra şimdiye kadar ne kadar canlı hayvan ithalatı yapılmıştır? Bu ithalat hangi firmalar aracılığıyla yapılmıştır? Yurt dışından direkt ithal izni olmasına karşın neden aracı firmalar kullanılmıştır? İthalat yapan şirketin veya şirketlerin paravan olduğu iddiaları doğru mudur? Bahse konu bu ithalatların parasal olarak tutarı nedir?
Bir sonraki soru: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından uygulanan Genç Çiftçi Projesi'nin desteklenmesi kapsamında hayvan tedarik görevi kurumunuza verildi. Bu kapsamda, 2 bin genç çiftçiye 80 bin baş damızlık koyun dağıtımı yapılacak, çiftçi başına 38 baş koyun, iki baş koç olmak üzere toplam 40 baş koyun verilecek. Bugüne kadar kaç çiftçiye, kaç hayvan dağıtımı yapılmıştır? Bu hayvanlar yurt içinden mi, yurt dışından mı temin edilmiştir? Soruya ben de ekleyeyim: Kapasiteniz yani şu andaki bu mevcut durumunuz nedir, bu proje kapsamında verebileceğiniz? Sadece TİGEM'in kapasitesi ne kadardır?
Bu proje kapsamında, çiftliklere dağıtmak için hayvan ithalatı yapılacak mıdır? Yapılacaksa hangi ülkelerden, hangi cins hayvan ithalatı yapılacaktır? Bahse konu 2 bin genç çiftçi hangi kriterlere göre belirlenmiştir? Bu çiftçiler belirlenirken herhangi bir partiye üyeliği veya yakınlığı sorgulanmış mıdır?
Bu konuyla alakalı olarak kısa bir süre önce kamuoyuna yansıyan, Türkiye'de yaşamayacağı bilinen 45 bin koyun dağıtılacak. Bu kapsamda, Fransa'dan 45 bin koyun ithal edilecek. "İthalat, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından bir iş adamına yaptırıldı ve ilk partide 10 bin koyunun getirilmesi öngörüldü." iddiaları doğru mudur? İthalatı yapan iş adamı kimdir?
"Genç Çiftçi Projesi kapsamında hayvan alımları, Kamu İhale Kanunu'nun ilgili maddesi gereğince yurt içi ve yurt dışında üretici birlikleri, kooperatifler ve ortaklarından doğrudan temin yöntemiyle yapılmaktadır." deniyor. Bugüne kadar doğrudan alım yapılan tüm firma ve kurumların listesini yazılı olarak istiyorum.
Türkiye, kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biriyken tarım ve hayvancılıkta neden dışa bağımlı hâle gelmiştir. Önümüzdeki günlerde buğday ve saman ithalatı planlanmakta mıdır?
Yine, angus ve diğer canlı hayvanların ithalatına ilişkin herhangi bir planlama var mıdır? Canlı hayvan ithalatının 400 binden 500 bine çıkarılmasının nedeni nedir? Doğuda hayvancılıkla uğraşan halkımız, elindeki hayvanları yok pahasına satmak zorunda kalırken yapılan bu hayvan ithalatının nedeni nedir? Bunlar Atila Bey'in soruları.
Şimdi, ben konu üzerinde biraz yorum yaparak yürüyeyim. Biraz yorulduk ama sabahtan beri. Şimdi, sevgili arkadaşlar, elimde TÜİK'in rakamları var. TİGEM'in özelinde biraz tarım konuşmak istiyorum, tarımı söylemek istiyorum. TÜİK'in açıkladığı rakamlara baktığımızda 2014'te, gayrisafi yurt içi hasıla 2,9 büyürken tarım sektörü 2,1 büyüyor. Yani, tarım sektörü, normalde gayrisafi millî hasıla -o da düşük ama biliyorsunuz, minimum yüzde 5 olsun ki insanlar biraz rahat nefes alsın- 2,9 olmasına rağmen 2,1 oranında küçülmüştür, büyümemiş tarım sektörü. On yıllık ortalama alındığında, gayrisafi millî hasılanın büyüme hızı 5,2 olurken tarımda yalnızca 2,6 olmuş Türkiye'de.
Hepinizin bildiği gibi, bundan yıllar önce, belki gençliğimizde, belki çocukluğumuzda hep şöyle konuşurduk: "Biz tahıl deposu bir ülkeyiz. Bizim tarımdaki üretimimiz, bırakın bize bakmayı, bütün dünyayı besler." diye belki yanlış algıydı, belki öğretilen bir algıydı ama böyle bir durum vardı.
Nüfusumuz on yıl önce 67 milyondu, şimdi 79 milyonlara geldik. Büyümedeki hıza baktığınızda, ciddi bir nüfus artışımız olduğu görülüyor. Ama, tarımda geldiğimiz noktaya baktığımızda, bu nüfus artışıyla oranladığımızda geri gittiği görülüyor arkadaşlar. Zaten son yıllarda yapılan ithalat rakamları da artışı ispatlıyor.
Yine, gayrisafi millî hasılaya 2000 yılında baktığınızda, gayrisafi millî hasılamızda büyüme, gelişme yüzde 12,2 civarında. Tarımın gayrisafi millî hasıladaki payını söylüyorum: Yüzde 12,2; 2006'da 10, 2011'de 9,2; 2013'te 9,2. Şimdi, gelişme hızına baktığımızda 7'ler var, eksi 2'ler var, 8'ler var, bir istikrar yakalayamamışız. Zaten bu istikrarı yakalayamamamızın nedenlerinden biri de... Geçen gün "Millî Tarım Projesi" olarak açıklanan projede tarımın gerçekten kötü gittiği iktidar tarafından zaten ifade edildi, Hükûmet tarafından ifade edilmiş oldu. Gerçekten de sıkıntılı bir süreç yaşıyor Türkiye tarımda ve ben o zaman diyorum ki: Bundan önceki tarım politikamız, her zaman övgüyle bahsedip konuştuğumuz tarım politikamız gayrimillî miydi?
Biz TİGEM'i ziyaret ettiğimizde, oradaki çalışmalardan memnun oluyorduk, oradaki araçların değiştirilmesinden memnun oluyorduk, oradaki arazilerin, mesela Ceylanpınar'daki geniş arazinin sulamaya açılmasından mutlu olmuştuk gittiğimizde, gördüğümüzde. Ama, bu işletmede yapılması, Türkiye'nin tümünde yapılıyor anlamına gelmiyor. Gerçekten, TİGEM'e ait işletmelerin güçlendirilmesi gerekiyor ama başka bir şey yapmışız, kolay olanı seçmişiz. TİGEM'in beceremediği, yapamadığı işletmeleri devreden çıkarmışız yani kiralama usullerini kullanarak bunları elimizden çıkarmışız, 17 işletmeye düşmüşüz. Tek tek incelendiğinde de -biraz sonra söyleyeceğim- farkları arada göreceksiniz.
Şimdi, bizim en çok sıkıntı duyduğumuz ürünlere baktığımızda, yağlı tohumlar var, buğday var, arpa var, pamuk var ve bunların yıllar itibarıyla gelişimine baktığınızda, gerçekten içler acısı bir durumla karşı karşıyayız. 2005'te buğday üretimimiz 21 milyon 500 bin tonken geldiğimiz noktada, 2015'te 22 milyon tonuz. Yani, ne dedik? Nüfusumuz 67'den nereye çıktı? 79-80'lere çıktı. Arpa üretiminde 9 milyon 500 bin tondan 8 milyon tona gerilemişiz. Pamuk lifinde hiç kalmamışız, tamamen bırakmışız ki yaklaşık 4 milyon ton pamuk üretimimiz var ve 8 milyon ton ihtiyacımız var. Ki pamuk üreten bir ülkeyken -Türkiye'nin neredeyse Orta Anadolu'nun, İç Anadolu'nun, Ege bölgelerinin- pamuk ithal eden ve ürettiğimiz kadar ithal eden bir ülke hâline dönüştük.
Mısırda göreceli bir artış var; 4 milyon 200 bin tondan 6 milyona. Mısırı hepimiz biliyoruz, tatlandırıcılar ve yeni getirilecek şeker yasasıyla da tamamen serbest bırakılacak. Çoluk çocuğumuz dâhil olmak üzere, gelecekte torunlarımızın, çocuklarımızın tatlandırıcılarla zehirlenmesinin önü açılıyor orada. Mısır üretimi Türkiye'de kaçak üretim yapan, aslında kota sağlanarak yapan ama üretimlerinin yüzde 15'ini, yüzde 20'sini kullanan fabrikaların kaçak üretim sonucu yaptıkları ve piyasaya sundukları tatlandırıcılar nedeniyle artmıştır, normal bir ihtiyaçtan kaynaklanmamıştır.
Diğer ürünlerden mercimekte tam bir yıkım olmuş, kırmızı mercimekte ve yeşil mercimekte. Yani, baktığınız zaman son on yıla, son beş yıla, nüfusa oranla artması gereken üretimimiz maalesef gerilemiş. TİGEM'in de üretiminde -yani TİGEM'i ayırmıyorum burada- buna bağlı olarak aynı şeylerden söz etmek mümkün.
Hayvancılığa baktığımızda -burada yine çok detayına girmeyeceğim, çok detay var elimde- 1991 yılında büyükbaş hayvan sayımız 12 milyon 339 binmiş, 2014'e geldiğimizde 14 milyona çıkmış büyükbaş hayvanımız. Ben 2000'li sayıları vereyim ki yani son on yılı vereyim ki nüfusla oranladığımızda daha net anlaşılsın; 10 milyon 972 binmiş, 14 milyona çıkmış. Küçükbaş hayvan sayımız öyle. Sütte bir iyileşme var ama bu iyileşmeler sayısal olarak artmış gibi görünse de oransal olarak bakıldığında çok geri gittiğimiz çok net, çok açık görülmektedir.
Tarımda istihdama bakıyoruz, en tehlikelisi bu arkadaşlar. İşte, bizim kentlerimizdeki, "sanayi bölgesi" dediğimiz kentlerdeki, Bursa'daki, İzmir'deki, İstanbul'daki yığılmanın nedenlerini de buradan açıklayabiliriz. Tarımdaki istihdam 2000 yılında 21 milyon 581 bin kişiyken, bugün gelinen noktada 25 milyon 933 bin ama... Pardon, toplam istihdamdan bahsettim. Tarım, 7 milyon 769 bin, 21 milyonun içerisinde yani yüzde 36'ymış rakam olarak, köyde yaşıyormuş vatandaşlar 2000'li yılların başında. Tabii, bir göç var uzun yıllardır süren, 1950'lerden veya 1960'lardan sonra bir göç var ama baktığınız zaman yüzde 36 2000'li yıllarda. 2015'e geldiğimizde bu oran yüzde 21'e düşüyor köylerde tarımla uğraşan insan sayısı. Tabii, bunun nedenleri belli. Benim bölgemde Kandıra bölgesinde tarım yapılıyor. İnanın, köylerde genç nüfus yok; Bayburt'ta genç nüfus yok, Gümüşhane'de genç nüfus yok, Karabük'te genç nüfus yok. Niye yok? Çocuklar orada bir istihdam sahası olmadığı için ve tarım arazilerini kullanarak üretime dayalı bir tarım işletmeciliği yaptıklarında, hayvan işletmeciliği yaptıklarında para kazanamıyorlar. Geldiğimiz nokta bu.
Hepimizin Türkiye'de sanayinin yanında -sanayi, sanayi diyoruz ya- tarımın da geliştirilmesi konusunda çok büyük katkılar sunulması ve bu "millî proje" diye adlandırılan projenin bir an evvel hayata geçirilmesi... Genç çiftçiliği ben destekliyorum, açık söyleyeyim, daha da artırılması gerekiyor. Başka imkânlar varsa onların da sunulması gerekiyor. Ama şu da var: Üretilen ürünün aracılar aracılığıyla o gelirinin ortadan kaldırılmaması gerekiyor. Üretici kazanmıyor, tüketici "Pahalı yediğim." diye şikâyet ediyor ürünü ama birileri para kazanıyor bu işten. Bu yıllardır kangren olmuş bir problem, Türkiye'nin problemi. Bunu hep beraber çözmemiz lazım. Yani, hiç üretimle uğraşmıyor, o tarlaya gitmemiş, 40 derece sıcak altında savaşmamış, ahırına gidip ineğini sağmamış ya da beslememiş adamlar o besleyenlerden çok daha fazla para kazanıyorlar, tüketiciler olarak da bu pahalı fiyatlarla bize yansıyor bu işler.
TİGEM şunu yapmış -biraz evvel söyledim- o kiraya verdiği işletmelerden birkaçında sorun yaşıyor, kabul ediyorum ama diğer işletmeler de özel yatırımcı olduğu için gerçekten de TİGEM'in beklentilerinin üzerinde yatırımlar yapmışlar. İstihdamın sözleşme şartlarının tam altında mı üzerinde mi olduğunu çok değerlendiremedim ama bunlar verilince özel şirketler bunları çalıştırmaya başlamışlar. Orada verimli ve kazançlı hâle getirmişler işletmeleri. TİGEM -atıyorum- 50 milyon yatırım önermiş verdiği kira süresi içerisinde, 250 milyonluk yatırım yapmış çünkü bakıyor; üretim nasıl yapılır? Önce şeyden başlanır normal sanayide, bütün üretim tesislerini sıfırdan kurup, bir anda ham madden başlayıp piyasaya sunulan ürün üretmez; önce ham maddeden başlar, yarı mamulünü üretir ya da yarı mamulü hazır alır, daha sonra ham madden yarı mamulü üretecek tesislerini kurar. Ürünü en hızlı şekilde piyasaya sürecek şekilde işletmesini kurar. Şimdi, özel sektör böyle bakıyor bu olaya. Tabii, biz devlet olarak böyle bakamadığımız için, işte, yönetmeliklerle, kanunlarla, Hazinenin yoğun baskısıyla falan -biraz Hazineye atalım suçu, eksikliği oraya yükleyelim- bunları başaramıyoruz, beceremiyoruz.
Şimdi, bir tarafta kiraya verilen araziler var, yıllarca iyi kullanılmamış, zarar ettirilmiş, kiraya verildikten sonra kâra geçmiş, daha çok yatırım yapılmış; bir tarafta da elimizde kalanlarla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Arkadaşlar, bu tesisleri daha da geliştirmeliyiz, TİGEM gibi kiraya vermek, o işten kurtulmak değil çünkü yağlı tohuma verdiğimiz parayı hesapladığınızda inanın içiniz acır.
Bir de çiftçi yeterince hâlen desteklenmiyor. Biliyorsunuz gayrisafi millî hasılanın yüzde 1'i çiftçiye hibe olarak verilmek zorunda. Kusura bakmayın ama iktidarınız döneminde hiçbir yıl 0,5'i geçmedi bu iş. Yani, gerçekten de tarımı bir bütün olarak ele alıp azami derecede buna destek vermemiz gerekiyor ve tekrar bu tarımı canlandırmamız gerekiyor ki Türkiye'nin kurtuluşu bundadır diyorum.
Bugün çok yorulduk, daha fazla uzatmak istemiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - TİGEM'e geçmişte gittiğimizde, gördüğümüzde o günkü Genel Müdürü ve Yönetim Kurulundaki arkadaşları tebrik de ediyorduk, iyi işler yapıyorsunuz diyorduk orada tohumluk konusunda ama bunun çok geliştirilmesi lazım.
Bugün tayları hiç konuşmadık, sadece bir Josh'ımız vardı, onu sorduk, daha ölmemiş.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Başarılar diliyorum. Ne kadar buraya gelirken iyi şeylerle gelirseniz biz o kadar çok mutlu oluyoruz arkadaşlar.
Teşekkür ediyoruz.