KOMİSYON KONUŞMASI

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Kendilerinden ayrılanlara ya dönek derler ya kâfir derler yahut da hain derler. Ölçülere bağlanmayan yapıların tamamının hastalığı budur, kişilere bağlananların hastalığı budur.

Sorularım şöyle efendim: Biliyorsunuz, bu yapı hep iktidarlarla iyi geçinmiş bir yapı. Otobüs duraklarında pek beklemeyi sevmemiş, duran arabaya binmiş ama nedense 30 Mart seçimleri öncesinden itibaren Birgül Ayman Güler Hanımefendi'nin söylemiş olduğu gibi, 17 ayrı demecinde, Twitter'ında ve Face'inde paylaştığı gibi, yazılarında paylaştığı gibi, burada Cumhuriyet Halk Partisini desteklemiş. 7 Haziran seçimlerinde Güneydoğu Anadolu'da HDP'yi desteklemiş, CHP'yi desteklemiş. 1 Kasım seçimlerinde de yine aynı metotla "Çare HDP:" diyerek yazılar yazmışlar, zamanında konuşmalar yapmışlar. Bunu neye bağlarsınız?

İkincisi: Böyle bir yapı niçin darbe yapma lüzumunu hissetti? 17-25 Aralık, 2012 7 Şubat MİT operasyonu, sonra dershanelerde sayın Recep Tayyip Erdoğan'la, mevcut Hükûmetle çok ciddi bir çatışma. Sonra, 17-25 Aralıkta çok kirli bir kumpas, ekonomik darbe, dinlemelerle yaptığı. Adına "hırsızlık" diyerek tırnak içinde söylüyorum, kendi yapmış olduğu ALES'leri, ÖSYM'leri polis akademileri sorularını, kurmaylık sorularını çalmayı hiç görmeden, buraya gelip bir Hükûmeti devirmeyi neye bağlarsınız?

Üçüncü sorum: Şöyle bir şey, siz içeriden bir göz olarak çok tahliller yaptınız. Bu yapıyı tanıdığınıza göre zaaflarını da biliyorsunuz demektir, bu yapı nasıl çözülür, Fetullah Gülen denen bir darbeci kafadan, Fetullah Gülen denen bir takiyeci anlayıştan nasıl kurtulunur? Fetullah Gülen'den sonra bu yapı üzerindeki en etkili isimler kimlerdir? Bu isimler yurt dışında mıdırlar?

Bundan sonra bir FETÖ diasporamız olacak mıdır? Çünkü 2 tane diasporamız vardı bizim, birisi Ermeni diasporası, 1915'ten beri Ermenici diaspora, Ermenilerle bir problemimiz yok, Ermenicilerle var. İkinci diaspora da 1980'li yıllardan sonraki Kürtçü diasporamız, siyasal Kürtçülük, PKK diasporası. Üçüncü bir diaspora tehlikesi bizi bekliyor mu? Biraz önce Ravza Hanım sordu, bu yapının uluslararası bir boyutuna atıfta bulunulabilir mi diye, siz de dediniz ki: "15 Temmuzdan sonra, 'Evet, uluslararası bir boyutu da vardır.' diyebiliyorum." Bir şahitliğiniz var mı bu konuyla ilgili?

Son olarak söyleyeyim: Kasım Gülek'le hukuku var, Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Sekreteri, yirmi iki yıllık milletvekili, on yıllık Genel Sekreter. Hanımının Beylikdüzü'ndeki 70 dönümlük bir araziyi Fatih Üniversitesine bağışladığını biliyoruz. Aynı zamanda, baldızı tarafından da "Adı Aylin" romanını yazan kişi tarafından da Pentagon'da kendisine destek verildiğini biliyoruz. Daha sonra da Papa'yla görüşme yaptığını biliyoruz. Amerika'ya gidip gelişi... Bize yazılar geldi, pasaportu sahte. Yani, sahte dediğim şöyle, imzasız bir pasaport, devlet sonradan tespit ediyor bu pasaportu, imzasız pasaport olduğunu. Birileri buna yardımcı oluyor. O zaman iktidarda olanlar belli. Buna da özellikle vurgu yapmak istiyorum ki birileri hep 2004'ten başlatmak istiyor bu işi. İşte sizin döneminizde, AK PARTİ iktidarı döneminde palazlandılar fakat o kırk yıllık birikimi, bugünkü durumun geçmişin toplamı olduğunu nedense görmek istemiyorlar. Sonra, ABD'de koruma polisi veriliyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti buna 1999 yılında koruma polisi veriyor. Sonra 1998'de Papa'yla görüşmeye gidiyor. Bu konuyla ilgili bilgiye sahip misiniz? Gitmeden bir hafta önce Sayın Ecevit'le İstanbul'da gizli bir görüşmesi var kendisinin. Geçenlerde de ben bu konuyu gündeme getirdiğim zaman -yazıyı yazdık- bir haber ajansı -ismini vermeyeyim, ayıp olur, biliniyor zaten- "Ecevit" dediğimi söyledi. Oysa ki hiç öyle bir şey söylemedim ben, daha sonra açıklamamı yaptım. Ecevit'le, yalnız, görüştüğünü söyledim. Bu konularla ilgili bilgi sahibi misiniz? Cemaat bu konulara nasıl bakıyordu, Papa'yla görüşmeye, Kasım Gülek'le olan ilişkiye, Ecevit'e? İşte "Gerekirse bir kişiye şefaatte bulunurum, o da Bülent Ecevit olur eğer bir kişiye şefaatte bulunsaydım." diyerek...

DR. HASAN POLAT - Ben rahmetli Ecevit'i rüyamda bile gördüm o dönem yani. Bir gölün kenarında çok sakin, rahat bir şekilde oturuyordu.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Bu konularla ilgili ne söyleyeceksiniz? Ve Türkiye'de bir daha bu tür yapıların oluşmaması için Türkiye ne yapmalı?

Teşekkür ederim.

DR. HASAN POLAT - Birinci sorunuzdan başlayayım ben.

Cemaat pragmatist ve omurgasız bir yapı. Hiçbir değer yargısında sabit değil, hiçbir değer yargısının arkasında durmadığı gibi İslami anlamda şu anda daha hiç gündeme gelmemiş, çok üst düzeyde tasavvufi söylemler dâhil hepsinin içini boşalttı. Gülen'in mesela "Kalbin Zümrüt Tepeleri" diye bir kitabı vardır. O kitabı okuduğunuz zaman dersiniz ki bu adam tasavvufun en derin derelerinde dolaşan bir adam, İmam-ı Rabbani, Muhyiddin Arabi gibi bir adam. Ama oradan aldığı o kavramları öyle bir yerde kullandı ve öyle pragmatist bir şeye geldi ki yani menfaat ve fayda ön plana çıktığı için fikir arka planda sadece göstermelik kaldı. Onun için yani cemaat tarafından kullanılmak Türkiye'de herkese nasip olmuştur fazlasıyla yani muhafazakâr kesime de sola da. Burada çoğu zaman insanların ben bir suçu olduğunu düşünmüyorum çünkü siz bana bir dost suretinde gelip elinizi uzatırsanız ben de elinizi sıkarım. Ben sizin arka planınızı bilemem ki. Herkes derin devlet bilgisini, herkes çok aşırı öyle bilgilere sahip değil ki. Dolayısıyla cemaat herkesin açık damarından, herkesin zayıf noktasından gelip kullanmayı bildiği için şu son üç dört senelik süreçte kim işine gelirse, kimi kullanacağını tahmin ediyorsa... Ama lütfen bu, hani o kesimleri söylerken o kesimlere bir zaaf atfettiğimi düşünmeyin çünkü cemaat kolay bir yapı değil, çok ciddi bir arka planı olan, sizin benim hiçbir şekilde ayırt edemeyeceğimiz bir yapı.

İkincisi: Bu, son beş senelik eylemlerinin tamamı bilinçli ve hani dershane meselesi, Tayyip Bey'in bu kadar aleyhine çalışmaları, yurt dışı diasporaları; bunları o kadar bilinçli ve eylemli bir şekilde yaptılar ki 2009'dan beri ve bunu düzenli bilgilendirme... Mesela yargı içerisinde haftalık görüşmelerinde MİT tırları meselesini çok detaylı anlatıyorlar. Mesela ben MİT tırları meselesini 2012'de eniştemden bir gece sabaha kadar oturdum dinledim. Tevhid-i selam dosyası...

Eniştem Yargıtayda imamdı, şu anda Sincan'da tutuklu. Şey, "Yargıtayda imam" diyorum, pardon, Yargıtayda hâkimdi, pardon.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Doğru söylüyorsun, Yargıtayda imamdı(!)

DR. HASAN POLAT - Yo, imam değildi, normal bir hâkimdi.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Tüh, yazık olmuş (!)

DR. HASAN POLAT - Yani bir dönem yapmış olabilir, o kadar da yazık olmamıştır herhâlde.

2012'de sabaha kadar şunu dinledim ben: Tayyip Bey kaçacak, başını koyacak yer bulamayacak. Kenya'da yer yaptırmış, bilmem nerede yer yaptırmış. Ben de, daha mahkeme süreçleri yeni bitmiş, aklım başıma gelmemiş, beni içeriye girdiriyorlar, içeriye Gülen'in avukatlarını gönderiyorlar. Diyorlar ki: "Gülen soruyor ki: 'Doktor Bey için ne yapabiliriz?'" İçeri girdiren de o, avukatını gönderen de o. Avukatlar geliyor, ben de diyorum ki: "Tamam, ne yapacaksanız yapın." Ta, Amerika'ya özel benim için gidip soruyorlar. Yani bunu eniştem söylüyor, diyor ki: "Senin için konuştuk, hani bizim yargı biriminde istişare ettik. Dedik ki: Ya, bu Doktor İhsan da hain. Ne yapacağız şimdi buna? Hapse de girmiş." "Valla, biz karar veremeyiz, direkt gidip hoca efendiye sormamız lazım." dediler. O zamanki yargı imamı -ismi medyaya çıktı- atlayıp gidiyor Amerika'ya, diyor ki: "Hocam böyleyken böyle. Arkadaşımız ama işte falanca, o arkadaşımız iyidir, bir kötülüğünü görmedik." "Kötülüğünü görmedik", özellikle vurgulular parantez içerisinde, yani "Bundan sonra da kötülüğünü görmeyelim senin." "Gereken neyse yapın." Ya, ben normal bir fabrika müdürü adamım, benim için ta gidip Amerika'da Gülen'e soruyorsunuz, fetvayı ondan alıyorsunuz. Peki, benim için ne yapıldı? Hiçbir şey. Mahkeme hâkimi hiç alakasız bir zattı muhtemelen, hiç cemaatle alakası olmayan bir zattı. Adamcağız ne o anda ne gördüyse önünde, ertelemesini verdi, çıktı gitti yani. Ama ne oldu? Söylem olarak...

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Bir parantez açacağım basın mensupları önünde: Bu, çatı davası açıldı biliyorsun, iddianamesi açıklandı.

DR. HASAN POLAT - Tevhid-i selamımı mı diyorsunuz?

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Yo yo, yeni yeni, aralık, Ankara'da Fetullahçı terör örgütüyle çatı iddianamesi açıklandı. Siz Adil Öksüz'le ilgili Hava Kuvvetleri imamı dediniz.

DR. HASAN POLAT - Bu, kulaktan dolma bilgi.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Ama daha önce Deniz Kuvvetleri imamlığı yapmış.

DR. HASAN POLAT - Yapmıştır.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Evet, Deniz Kuvvetleri imamlığı yapmış. Burada yakalanan herkes...

DR. HASAN POLAT - Benim zamanımda Deniz Kuvvetleri imamı Doktor Kudret Ünal'dı.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Aralık ayında, bu operasyonlar başladığı zaman 2015 Aralığında yakalanan herkes Adil Öksüz'e atıfta bulunmuş. İfadelere bakalım emniyete gelen, emniyetteki ifadelere bakalım, hatta emniyetin savcılığa gönderdiği şemaya bakalım, Adil Öksüz var orada. Adil Öksüz buna rağmen, bilinmesine rağmen burada nedense hiçbir işlem yapılmamış Adil Öksüz'e. Elini kolun sallayarak daha sonra da gelmiş, orada, Akıncılar'da olmuş, bunu neye bağlarsınız? Özür dilerim, sorularımı...

DR. HASAN POLAT - Ha, yani ben o dönemin boşluğuna bağlıyorum biraz çünkü hani koordinasyonda sıkıntılar var, şu var, bu var, o gecenin boşluğuna bağlıyorum. Ama mesela 2012'nin...

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Hâkimler tarafından korunmuş olabilir mi, FETÖ'cü hâkimler tarafından?

DR. HASAN POLAT - Zaten öyle dendi ya. Yani medyada çıktı bunlar, benim ekstra bir yorumum çok mantıklı olmaz çünkü yapının içerisinde değilim. 2012'de ben kendim bizzat tevhid-i selam diye bir dosya olduğunu, tevhid-i selam dosyasının altında, işte, çok büyük isimlerin olduğunu, Tayyip Bey başta olmak üzere, çevresinden pek çok iş adamının o dosya içerisinde olduğunu, tevhid-i selamın Yargıtayda 2 defa onandığını, bunları bizzat dinliyorum ben eniştemden. "Peki, enişte bu ne yani?" Hani ben ertelemeyi bilmem, tahliye bilmem, bunları bana niye anlatıyorsun?" diyorum. Diyor ki: "Tayyip kesinlikle kaçacak. Yatacak yeri..." "Ya, bunun bir gerekçesi yok. AK PARTİ gümbür gümbür geliyor işte, 2012 şimdi." diyorum. "Sen görürsün." Bunu kendi üst düzey bütün cemaat abilerine, bölge abilerine, şuna buna fazlasıyla anlattıkları için dershane sürecinde vesaire... Bakın, daha şu, 15 Temmuzdan birkaç ay öncesine kadar belli seviyedeki insanlar veya bir sene öncesinde TUSKON'da insanlar şiddetle alkışlamadılar mı? Bu insanlara bu bilgiler çoğu zaman dosya olarak gitti. Yani nasıl bir dosya? Ben hukuktan anlamıyorum ama benim önüme getirip derseniz ki: "Bak, böyle bir dosya var, yolsuzluklar şunlar." Reşat Bey'in önüne gelse eski bir başsavcı olarak anında anlar. Der ki: "Kardeşim, bundan kimse kurtulamaz." Cemaat bu süreçlerde dosyaları öyle oluşturdu ki tevhid-i selama sokarak veya başka türlü, hiçbir uluslararası mahkemeden kaçma şansları olmasın. Ve buna, dış güçlerden mi garanti aldılar veya kendileri mi kumpası böyle güçlü kurdular, çok ciddi bir şekilde inanmışlardı. Şu boyutta: Mesela gelip beni uyarıyor, diyor ki: "Ya, bak, çok kötü şeyler olacak, azıcık dikkat et." Hani "O dönemde ben seni kurtarırım." diyenler vardı.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyoruz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Benim bir şeylerim var.

DR. HASAN POLAT - Epey var daha.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Bu, Papa görüşmesini söylemediniz.

DR. HASAN POLAT - Papa görüşmesi...

BAŞKAN - Bilginiz varsa o konularda...

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - O tarihlerde ülke imamısınız.

DR. HASAN POLAT - İşte, Papa görüşmesindeki bilgim, o dönemki bulunduğum sevideki bilgi, o bilgi şu şekilde: Dinler arası diyalog, Kur'an-ı Kerim'deki bunun altyapısı, bunu Gülen defalarca anlattı. O dönem Hayrettin Karaman Hoca da bu işe destek verdi. "..." diye Kur'an'da bir ayet üzerinden çıkıp dünyada böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu, savaşları bunun durduracağı altyapısı hazırlandıktan sonra Kasım Gülek Bey üzerinden muhtemelen... O zaman Türkiye temsilcisi ki defalarca Altunizade'de gördüm George Morovich, rahmetli...

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Görüşme 1998'de yapılıyor, Kasım Gülek 1996'da ölüyor ama Kasım Gülek'le eskiden beri hukuku var.

DR. HASAN POLAT - Yok, aradaki bağlantıları kurmaları Kasım Bey'le başlıyor. Yani Kasım Bey çünkü hani o çevrede... O dönem mesela Üzeyir Bey'le de çok görüşülüyor. 1992-1993'te Altunizade'de sofralar düzenleniyordu, hemen yan taraftaki armatörlerin tamamını ben orada yemekte gördüm. Milliyet grubu toptan mesela geldiler, Tufan Türenç, Pınar Türenç, Yalçın Bey, Taha Bey başkanlığında...

BAŞKAN - Taha Akyol mu?

DR. HASAN POLAT - Taha Akyol, evet.

...bütün Milliyet yazarları geldiler. Hani ben acaba ne anlatacak Gülen diye merak ettim. Hakikaten ne anlatabilir ki hani Milliyet yazarlarına? Söze giriş tarzı şu: "Yalçın Bey, Yalçın Doğan, ben sizin otuz yıldır bütün yazılarınızı okurum." Gülen, "Tufan Bey, ben sizin bütün yazılarınızı okurum." Mesela, Pınar Hanım'a iltifatlar. Tabii, oradaki insanların hiçbirisi o iltifatları yutacak insanlar değil, o ayrı bir konu da ama öyle bir ambiyans oluştu ki orada, hani -vallahi, isim geçiyor da yanlış anlaşılmasın- ya Pınar Hanım ya da birisi şöyle dedi... Bir buçuk iki saat Gülen orada Peygamber Efendimiz'i anlattı, ya çok düz bir sohbet oldu, hani ayılıp bayılacak bir şey yok orada yani çok düz konuşma yaptı. En sonunda, o diyaloglardan sonra ya Pınar Hanım ya da bir başkası dedi ki: "Hocam, biz size teşekkür ederiz. Ben ilk defa kendimi dine bu kadar yakın hissettim." mesela.

Şimdi, o dönemlerde, o süreçlerde şöyle açılmış giden bir yapı vardı.

BAŞKAN - Yani, Papa'yla görüşmelerinin temeli orada mı atıldı, onu mu diyorsunuz?

DR. HASAN POLAT - O dönem "alternatif açılım" diye bir kampanya başlattı Mustafa Yeşil'in teklifiyle, Gülen bunu onayladı; Türkiye'nin her tarafında cemaate yakın bir ön yapı oluşturma, bir ön cephe oluşturma. Yani, cemaat şöyle bunu kategorize eder: Sempatizan, seven, yaklaşan, işin içine giren, falan filan; hani, örgüt tabiriyle "militan"a kadar gider bu. O sempatizan grubu genişletmeye karar verdi. Okullar hep ön plana çıkarılarak alternatif açılımlar yapıldı, büyük otellerde yapıldı. Mesela, ilki Çırağan'da yapıldı, daha sonra büyük otellerde yapıldı. En uzak kesimden insanlar bile çağırılıp "Türkiye'nin güzel, sempatik yüzü" diye okullar anlatıldı ki üç, dört sene öncesine kadar da bütün siyasilerin gittiği toplantılardı.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Papa mı Fetullah Gülen'i çağırdı, Gülen mi Papa'dan randevu aldı?

DR. HASAN POLAT - Gülen randevu aldı diye biliyorum ben, benim bilgim Gülen'in aldığı, hatta bayağı bir uğraştılar vesilelerle ama Papa'nın kabul etmesi de o dönem için çok büyük bir onurdu. Çünkü, İslam âleminde "Hangi İslam âlimini çağırıp da Papa görüşür?" şeklinde cemaat içerisinde bu çok büyük bir olay olmuştu yani dünya çapında bir olay, Papa İslam âleminden bir âlimi muhatap alıyor ve onunla görüşüyor. O dönem de mesela "Mehdi" diyenler, "Bak, demek ki Mehdi; adam Hıristiyanlık dünyasıyla görüştü." diyenler de oldu ama o bir süreçti, o süreçlerde dünyanın her yerinden herkesle görüşüldü.

Şu Amerika seçimlerinden önce sosyal medyaya şöyle sıradan bir girip baksanız Hillary Clinton'la resim çekilmeyen cemaat mensubu bir kişi göremezsiniz, hepsinin fotoğrafları var boy boy. Demek ki cemaat dünyanın neresinde olursa olsun omurgasız, pragmatik bir yapı.