| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 12 .11.2014 |
FARUK BAL (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Teklifin geneli hakkında açıklama yaparken teklif sahibi Ramazan Bey, makul şüphe ve somut delile dayalı kuvvetli şüpheyi çok veciz bir şekilde izah etti. Bu makul şüphe kavramının 2005 yılında Ceza Muhakemesi Kanunu'na girmesinden sonraki uygulanmasında ciddi sorunlar doğmuştur, bunda bir tereddüt yok ama bu yargının sorunudur, bunu yargı kendi içinde düzeltmesi gerekir. Yargının kendi içerisindeki denge ve denetim araçları, mekanizmaları ortadan kaldırıldıktan sonra yargı başına buyruk hâle gelir, nitekim gelmiştir ama en zayıf noktadan girmiştir, en zayıf nokta da 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonları. Bu operasyonlarda ciddi deliller elde edilmiştir. O delilleri hatırladığımız takdirde, taksi bagajlarında milyon dolarlar dolu çantalar tespit edilmiştir, bakanların çocuklarının yatak odalarında kasalar, kasalarda milyon dolarlar tespit edilmiştir, ayakkabı kutularında milyon dolarlar tespit edilmiştir veya avrolar, kol saatleri, vesaire.
Şimdi, burada tespit edilmiş olan durumda Adalet ve Kalkınma Partisinden beklenen demokratik olgunluk şu olmalıydı: "Bunlar ret ve inkâr edilecek delil değil, bunlara kim bulaşmışsa yargı sonuna kadar, gideceği yere kadar gitsin çünkü ben ak bir partiyim." diyerek aklanmasını yargı önünde yapması gerekirdi. Bu beklentinin aksine, büyük bir telaş ve büyük bir korkuyla Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı önce bu delilleri yakalayanları görevden aldı, sonra dosyaları elinden aldı, sonra onların yerine o zamanın Sayın Başbakanı uçakla bir valiyi götürdü, emniyet müdürü yaptı, savcılar henüz görevden alınmamıştı "Bu savcıların kararlarına uymayacaksınız." diye talimatlar verildi, "Mahkeme kararlarına uymayacaksınız." diye talimatlar verildi, adli zabıta yönetmeliği değiştirildi, HSYK'da değişikler yapıldı, İnternet Kanunu'nda değişiklikler yapıldı, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişiklikler yapıldı. İşte, bu değişikliklerle o soruşturmayı yürüten yargıya karşı yeni bir mücadele alanı açıldı, bu mücadele alanına da "Biz paralel bir yapıyla karşı karşıyayız, bu paralel yapı Hükûmete darbe yapmak istiyor, o darbeye karşı da biz istiklal mücadelesi veriyoruz."
Değerli arkadaşlarım, burada bir daha tekrar etmemiz gerekiyor. İstiklal mücadelesi mukaddes bir kavramdır, yolsuzlukla ilişkilendirilmiş bir soruşturmaya karşı istiklal mücadelesi verilmez. İstiklal mücadelesini bu millet vermiştir, Kuvayımilliye ruhuyla vermiştir, yargıdan kurtulma ruhuyla değil ve istiklal mücadelesi verilecek ise güneydoğuda bambaşka fiilî, defakto devlet yetkisini kullanan bir paralel yapı var. Oslo görüşmeleriyle dağdan şehre inmiş olan PKK, gece silahlı, gündüz külahlı, vatandaşı tehdit ediyor, resmen ilan ediyor ki "Bana vergi vereceksin.", vergi topluyor Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşından. "PKK'ya asker" adı altında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının 15'le 25 yaş arasındaki çocuklarını dağa götürüyor tehditle, zorla veya ikna ederek. O bölgede hâkimiyet kurduğu il, ilçe, belde, köy, mezarlarda "Ben asayiş kontrolü yapacağım." diyor, yapıyor, askere, polise, savcıya kimlik soruyor. Asayiş kontrolü demek vatandaşın can ve mal güvenliğini emniyet altına almak demektir, bu yetkiyi kullanıyor. Mahkeme kuruyor -toparlarsak- okul açmayı, şehitlik kurmayı, mezarlıkları, diğerlerini, paralel yapılanmanın diğer unsurlarını söylemiyorum ama asker alan, vergi alan, mahkeme kuran ve asayişi kontrol eden gücün adı devlettir; aha, paralel devlet. Niye onunla mücadele etmiyorsun kardeşim? Onunla mücadele et. Onunla müzakere ediyorsun, yolsuzluk operasyonuyla ortaya delil çıkarmış olan bir kitleye karşı da istiklal mücadelesi veriyorsun. Bunun mantığı yok, hepimizin vicdanı var kardeşim. Eğer cemaat dediğiniz kitle hakikaten bir suç işlemiş ise hukuk devletinde bunun çaresi vardır. Kim, ne suç işlemişse delillendirirsin, gönderirsin yargıya, yargı buna cezasını verir ama o inanca mensup olan kişilerin tümünü suçlu olarak kabul edip buna karşı bir mücadele vermek hukuk devletinin işi değil, bu kabile devletinin işidir. Eskiden, suçların ve cezaların şahsiliği prensibi, daha evrensel değerler keşfedilmemiş iken bir kabileden birisi diğer kabileden birini öldürdüğü veya bir zarar verdiği zaman o kabilenin her ferdine karşı böyle bir intikam, böyle bir kin ile cezalandırma hissi cariydi. Bu binlerce yıl önce terk edilmiş bir sistemdir, sistem de değil, vahşi bir durumdur. Şimdi, 21'inci yüzyılda Türkiye kabile anlayışı ile böyle bir noktaya gidemez. Cemaatten zarar görmüş benim çok yakından bildiğim insanlar vardır, onlar kim ise o kişilerin cezalandırılması gerekiyor. O kişileri cezalandırmak gerekir iken bir kitleye istiklal savaşı mücadelesi vermek yanlıştır. İşte bu görüntüler almış, gelmiş, Türkiye'de yargıyı dibe vurdurmuştur, yargıya güven kalmamıştır artık. Yargıya güven kalmadığına göre "Yargı ne iş yapar?" sorusunun cevabı bu maddeyle ilgilidir. Yargı; bir, kamu düzenini sağlar, iki, yargı vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini korur. "Hakkım var." dediğinde mahkeme vardır, hâkim vardır, hâkim o hakkı alır, teslim eder, yargı budur.
Şimdi, İçişleri Bakanı diyor ki: "Güneydoğuda kamu düzenini kaybettik, bunu PKK sağlıyor." Demek ki yargı orada çalışmıyor. Millî hâkimiyetin...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İçişleri Bakanının...
FARUK BAL (Konya) - Sayın Bakanım, ben bitireyim de ondan sonra istediğiniz cevabı verin.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Bal, tekzip edilmiş bir açıklama o. İçişleri Bakanlığının bir açıklaması yok, tekzip ediyor onu. Afyon'daki toplantıda böyle bir açıklama yaptığına ilişkin bazı basın yayın organlarında yer aldı, tekzip etti. O toplantıda ben de vardım, Sayın Bakanımızın bu yönde bir açıklaması kesinlikle olmamıştır, onu özellikle ifade etmek istedim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Yani, Başbakan danışmanı yaptı, herkes yaptı.
FARUK BAL (Konya) - Sayın Bakanım, sizin söylediğiniz doğru olabilir, bu basına düşen bilgidir, Sayın Bakan da hakikaten öyle söylememiş olabilir ama hepimiz biliyoruz ki güneydoğuda devlet kamu düzenini sağlayamıyor, hepimiz biliyoruz bunu, bu bir gerçek, bundan kaçamayız. Bu kamu düzenini sağlamanın nihai hükmünü verecek olan yargı ve yargıya da güven yok. Sizin ortaya koymuş olduğunuz, HSYK'nın ortaya koymuş olduğu tespit bu. Bu bir tespitten öte bir tehdit olarak algılanıyor, yargıya güvensizlik bir tehdit olarak algılanıyor.
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Hakkı Köylü geçti)
BAŞKAN - Sonuç itibarıyla, siz bu maddeye olumlu mu, olumsuz mu bakıyorsunuz? Yani, çok uzamış biraz da.
FARUK BAL (Konya) - Şimdi, Hakkı Bey, ben bitireyim, eğer araya girersek bu iş bitmez, benim konuşmam bitmez. Ben bitireyim izin verirseniz.
BAŞKAN - Tamam.
FARUK BAL (Konya) - Şimdi, vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini koruyacak yargıdır ve kamu düzenini koruyacak olan yargıdır demiştik. Kamu düzenini bozan, defakto devlet yetkisi kullanan PKK'ya karşı AKP iktidarı bir mücadele vermiyor, onunla müzakereye oturuyor. Neyi pazarlık ediyor? Kurtuluş Savaşı'yla elde ettiğimiz millî hâkimiyeti, hükümranlığı pazarlık konusu ediyor, bizim itirazımız buna.
Diğer taraftan, vatandaşın en önemli korunacak temel hak ve hürriyeti üstünün aranmasıdır. Bu bir tek arama faaliyeti değildir, onun şerefi, haysiyeti meselesidir- bir insanın üstünün aranması demek kişilik meselesidir- onuruna saygıdır. İnsan onuruna aykırı bir şeydir bu. Evinin aranması, insanın şeref ve haysiyetine aykırı bir iştir. "Eşyalarının aranması, iş yerinin aranması ve ona ait diğer yerler..." Ucu açık. Neresi bu diğer yerler? Kanunda belirginlik olması lazım, böyle bir belirginlik yok.
Dolayısıyla, bu kadar insan onurunu ilgilendiren bir alanda biz her ne kadar makul şüpheden somut delile dayalı kuvvetli şüpheye geçişte bugünleri tarif ederek itiraz etmiş ve makul mazeretlerimizi ileri sürmüş isek de güven duygusu dibe vurmuş bir yargıda artık makul şüphenin üstünde de arama kararı verebilmek için ciddi delillere ihtiyaç duymak gerek. Bu hem kamu düzeni açısından gereklidir hem de vatandaşın temel hak ve hürriyetlerinin korunması açısından, devlet tehdidine karşı korunması açısından gereklidir.
Burada Ramazan Bey'in koymuş olduğu argümanları olgunlaştırma adına ifade ediyorum. Makul şüpheyi her olayın özelliğine göre hâkim takdir edecektir, bu yargısal bir kavramdır. Elbette ki geçmişte olduğu gibi, bir imzasız mektupla makul şüphe oluşmamalıdır. Makul şüpheyi oluşturabilecek birtakım deliller, emareler ortaya çıkmalıdır. Bu makul şüphenin derecelendirilmesinde, Ali Rıza Bey'in ifade ettiği derecelendirilmesinde yargının oluşturabileceği içtihatlarla ortaya çıkacaktır.
Şimdi, bu kadar sorunlu olan bir yargıya artık makul şüphe açısından ben güvenmiyorum. Neden güvenmiyorum? Çünkü, o yargının bir unsuru, makul şüpheler yaratılarak siyasi iktidarın dışında olan herkes makul şüpheli kabul edilebilir. Daha önce makul şüphe ile 7 bin küsur hâkimin üzerinde disiplin cezası veren bir kitleye karşı istiklal savaşı veren bir başka kitle aynı makul şüphe kavramından yararlanarak aynı mağduriyeti yaratabilir. Bizim işimiz bu mağduriyetleri önlemektir, adaleti sağlamaktır. O zaman, burada kamu düzeninin korunması ve kişinin temel hak ve hürriyetlerinin korunması kavramında daha güçlü delile ihtiyaç duyuyor isek, makul şüphede şüphenin derecelendirilmesi kavramından hareketle somut delile dayalı kuvvetli suç şüphesinin de derecelendirilmesi gerekir. Bu derece nasıl olacaktır? Tutuklama kararında hâkim mahkûmiyet kararı arar gibi kuvvetli delil aramayacak, daha az kuvvetli bir delil arayacaktır, daha az somut bir delil arayacaktır, bu yargı kararlarıyla ortaya çıkacaktır. Tutuklama kararı arama kararına göre vahim bir iştir. O zaman, arama kararında hâkim daha az somut delil arayacak, daha daha az kuvvetli bir şüpheye dayalı olarak arama kararı verecektir, aklı yolun budur. Dolayısıyla, gelin, bunun derecelendirmesini yapalım, baltayı bir kenara bırakalım, baltanın kestiği parmak acır, etle beraber kemiği de keser; neşterle adalete yaklaşalım, eti, kemiği, siniri ayıralım, ortaya çıkacak sonuçtan hem bireyin temel hak ve hürriyetlerinin ve hem de kamu düzeninin sağlanması noktasında adalete güven verebilecek bir noktada buluşalım.
Teşekkür ediyorum.